15 sonuç bulundu

Geri dön

RUHUN TESLİM EDİLMESİ....

Canın alınmasının keyfiyeti, miraç hadislerinde belirtilmiştir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre ruhun bedenden çıkması şöyledir: Hz. Azrail'in önünde herkesin isminin yazılı olduğu bir levha vardır. Her kimin eceli gelmişse, adı levhadan silinir. Azrail, bir anda onun ruhunu alıverir. Aynı anda binlerce kişinin adının silinmesi ve Azrail'in onların canını aynı anda alması şaşılacak bir şey değildir. Bin tane çırayı aynı anda söndüren rüzgar gibi. Bu ölümlerin hepsinin faili aslında ALLAH'tır. Azrail, ruhu alır; ama hakikatte öldüren ALLAH'tır. Çünkü emir O'nun tarafındandır.

Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerim, can alma olayını bazı yerlerde ALLAH'a,[1] bazı yerlerde ölüm meleği Azrail'e[2], bazı yerlerde de meleklere[3] isnat etmiştir Bunların üçü de doğrudur. Zira, Azrail ve onun yardımcıları, ALLAH'ın emriyle can alırlar. Bunu bir padişahın ordusu ve komutanlarıyla birlikte bir şehri fethetmesine benzetebiliriz. Şehri padişah fethetti de diyebiliriz. Filan komutan da, ordu da. Bu örnek bunun anlaşılması içindir. Yoksa asıl konu çok daha üst düzeydedir.
Ölüm anında canı alan ALLAH'tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, bahanedir. Zira niceleri vardır ki, çok şiddetli hastalıklara yakalanırlar, ama ölmezler. Öyleyse zahiri sebepler, tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi onun canını alır. Birçok insan, hiçbir hastalıkları olmadığı hâlde ölmüştür.

Başka bir konu da ölüm meleğinin şeklinin, ölen kişiye göre değiştiğidir. Bir rivayette şöyle geçiyor:
Hz. İbrahim (a.s), Azrail'den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü, kendisine göstermesini istedi. Azrail, "Buna dayanamazsın." dedi. Hz. İbrahim (a.s) ısrar edince, Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler ve duman çıkan birisini görerek, düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: "Eğer kâfir için hiç bir azap olmasaydı, seni görmesi, ona azap olarak yeterliydi."[4]

Mümin için de tam tersidir. Ölüm hâlindeki insanı saptırmak için şeytanlar sol taraftan, buna karşılık melekler ise sağ taraftan gelirler.[5] Şeytanların işi her zaman aldatmaktır. Özellikle kişi, ölüm anında imanlı da olsa, onu aldatmaya uğraşırlar. Saadet ve bedbahtlığın ölçüsü, akıbetinin durumuyla ilgilidir.


ALLAH Resulü'nden (s.a.v) şöyle nakledilmiştir: "Yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi diriltilirsiniz ve diriltildiğiniz gibi de haşr edilirsiniz."[6] Ne arzusu varsa, o arzuyla ölür. Eğer arzusu Resulullah'ın (s.a.v), Hz. Ali'nin (a.s) cemalini görmek idiyse, ölünce de bu arzu ile ölür. Eğer arzusu heva ve heves idiyse, ölüm anında da arzusu bu olur. Fakat ALLAH-u Teâlâ, iman ehlini ölüm anında koruyacağına ve şeytanın onlara ulaşamayacağına dair söz vermiştir.[7]
Ebû Zekeriyâ Râzî'ye vefat edeceği sırada "La ilahe ill"ı telkin ediyorlardı; "Söylemiyorum" diyordu. Bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendisine gelince, dedi ki: "Önüme birisi geldi ve bana: "Eğer kurtulmak ve saadete ulaşmak istiyorsan, "İsa ALLAH'ın oğludur" de dedi. Ben de söylemem dedim. Biraz ısrar ettikten sonra "La ilahe ill" de dedi. Ben ise, "Sen dediğin için demiyorum." dedim. (Sonra Ebû Zekeriyâ Râzî) eline bir şey alıp fırlattı. "Şimdi hak kelimeyi söylüyorum" dedi; sonra şahadet getirdi ve öldü. Bir ömür boyu sıdk ile muvahhid olan birisine nasıl olur da şeytan ölüm anında musallat olabilir. Evet, eğer ömrünü şeytanın yolunda geçirmişse, ölüm anında da dostu şeytan olur.Rabbim hepimize imanla ruhumuzu teslim etmeyi nasip eder inşallah amin ecmain saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 16, 2012 9:30 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: RUHUN TESLİM EDİLMESİ....

Güzel paylaşımınız için teşekkürler.
Baybora__
Per Şub 16, 2012 11:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: RUHUN TESLİM EDİLMESİ....

Bu kıymetli ve nadide paylaşımlarınız için teşekkürü üzerime bir borç olarak adderim.
Selam sevgi ve saygılarımla
gazelhan
Per Şub 16, 2012 12:24 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: RUHUN TESLİM EDİLMESİ....

Ya Allah ateşin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Kabrin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Zenginliğin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Mesih Deccal'ın fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum.
bluemonn
Per Şub 16, 2012 1:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

YEMİN ETMEK.....

Günlük yaşantımızda o kadar yerleşmiş ki yemin etmek ağzımıza; unutuyoruz önemini ve uyulmadığı takdirde doğabilecek sonuçları…Her lafımızın başına şartmış gibi “vallahi” getiriyoruz, daha inanılır kılmak için sözlerimizi “yeminle” diye devam ettiriyoruz; Allah’ı bazen haklı bazen haksız yere şahit gösterip duruyoruz. Sakız olmuş gidiyor bu yeminler…Açıkça uyarılıyoruz bu konuda oysa ki:
“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek; yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun(onlara riayet edin). Allah size ayetleri açıklıyor; umulur ki şükredesiniz”
Maide 89
Aldırış etmeden bol keseden savurduğumuz yeminleri kimi zaman birini lafımıza inandırmak için kullanıyoruz, kimi zaman vaadlerimiz için kullanıyoruz, kimi zaman kendi kendimize yaptırımlarımız için…Oysa ki her birinde (bilinçli olarak edilenlerde) çok büyük bir keffarete giriyoruz ama bu yeminlere ne denli titizlikle bağlı kalmamız gerektiğini unutabiliyoruz. Allah muhakkak karşılığını istiyor sadık kalınmayan ya da yalan yere edilen yeminlerin ki bir değil üç farklı keffaret biçimi sunuyor bize çok şükür ki.
Kasıtlı edilmeyen yeminlerden sorumlu tutulmamamız da ayrıca bir şükür konusu acak yine de bunu ağız alışkanlığı haline getirmemekte fayda olduğuna inanıyorum. Müslüman kişinin özü sözü zaten bir olmalıdır. Yemini bir kenara bırakalım, söz vermek ve bunu mutlaka tutmak diye de bir şey vardır. Her ne kadar söz vermek (ahit etmek)kişinin insayitifine kalan ve yemin etmenin yanında ezilip büzülüp küçük bir şeymiş gibi kalan bir durum gibi görünse de Kur’an’da önemle üzerinde durulur:
“….Hayırda erginlik o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı/duayı yerine getirir, zekatı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. İşte bunlrdır takva sahipleri.”
Bakara 177
Söz vermek bu ayette görüldüğü gibi imanlı insanın inanması/yapması gereken çok önemli şeylerle aynı ayette geçiyor. Aşağıdaki ayetle de söz verdiğimizde sözümüze sadık olmamız açıkça emrediliyor.
“Ey iman sahipleri! Akitlerin ve ahitlerin icaplarını yerine getirin!…”
Maide 1
“….Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.”
İsra 34
Her lafımızda Allah’ı şahit göstererek yemine etmeyi ağız alışkanlığı haline getirmekten vazgeçmemiz gerektiği gibi, aile içinde, iş ortamında, arkadaşlıklarda ve daha pek çok durum ve ortamda birbirimize verdiğimiz sözlere sadık olmanın ciddiyetini de anlamamız gerekiyor. Müminler olarak taşımamız gereken özelliklerden biri de bu çünkü.
“O müminler emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.”
Müminun 8

Ahdinize vefalı olun çükü verilen söz sorumluluk getirir İsra suresi 14.Ayet Selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Per Şub 16, 2012 8:41 am
 
Foruma git
Konuya git

AHLAKİ ÇÖKÜŞ VE NEDENLERİ....

Günümüz toplumlarında yaşanan ahlaki çöküntünün boyutlarını, insanların güven duyacakları ve karşılık beklemeksizin yardım edecek birini bulamamaları, ihtiyaç duyduklarında adaletin gereği gibi tecelli edeceğinden kuşku duymaları, dışarıda güvenlik içinde olmamalarından anlamak mümkündür.

Toplumları ahlaki çöküntüye götüren asıl neden, kapsamlı ilişkileri ve karanlık bağları olan büyük bir ‘oluşum’ tarafından idare ediliyor olmasıdır. Bu ‘sosyal sınıf’ oldukça etkili propaganda araçlarına sahiptir. Bu araçları kullanarak, insanları Kur’an ahlakından uzaklaştırmak ve çirkin utanmazlıkları yaygınlaştırmak amacıyla çalışır.

Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azap vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. (Nur Suresi, 19)

Din ahlakını yaşamayan toplumlarda etkin olan bu karanlık sınıfı ayakta tutan, rüşvet, haksız kazanç, fuhuş ve uyuşturucu ticareti gibi yasadışı yollardır. Yaşanan çirkinlikler ve haksızlıklarla fikir mücadelesi vermek, ancak din ahlakıyla yetişmiş insanlarla mümkün olacaktır.

Günümüzde en çok da medya yoluyla modernlik, çağdaşlık, özgürlük ve cesaret söylemleriyle ahlaksızlık propagandası yapılmaktadır. Söz edilen modernlik ve çağdaşlık, gelişmelere ve yeniliklere açık olmak değildir; ahlaksızlık ve sapkınlıkların insanlara olağan davranışlar gibi gösterilmesidir. İnsanlar kınadıkları davranışları bu propagandalar nedeniyle, zamanla olağan karşılamaya başlarlar. Ve bu yoğun telkinlerle, yaşanan ahlaksızlığın çağdaşlığın bir gereği olduğu hatasına düşerler.

Ahlaki çöküşün en önemli nedeni, dinsizlik nedeniyle kendini başıboş ve sorumsuz zannetme yanılgısıdır. Yazılı ve görsel medya Materyalizmin ve dinsizliğin en önemli silahı olan Darwinizm’i sözde bilimsel bir gerçek gibi yıllardır dayatmaya çalışmaktadır.

Problemlerin kaynağında bencillik, aç gözlülük, acımasızlık, umursamazlık gibi hastalıklar vardır. Gerçek ve kalıcı çözüm yalnızca din ahlakının yaşanması ile olacaktır. Yaşanan sorunları kabullenmek, yalnızca izlemek veya sorunların bitmeyeceğini düşünmek büyük yanılgıdır. Tüm insanları yoktan var eden Yüce Allah, onların en rahat edecekleri, refah, huzur, güven duygusu ve mutluluk içinde yaşayacakları sistemi de haber vermiştir. Çözüm Kur’an ahlakıdır.

Kelime anlamı barış olan İslam, barış ve esenliğe çağrıda bulunur. İman sahipleri Allah’ın farz kıldığı iyiliği emretme, kötülükten sakındırma sorumluluğunu yerine getirdiklerinde, gerçek İslam’ı tanımayan pek çok insan Kur’an ahlakına yönelecek ve Allah’ın beğendiği yaşam başlayacaktır.

Suçsuz bir insanı öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi olduğunu haber veren, insana, en yakınlarının hatta kendisinin zararına dahi olsa adaleti emreden, kişinin ihtiyacı da olsa muhtaç olana vermeyi emreden İslam, insan ilişkilerinde ölçü alındığında huzur dolu bir dünya oluşur.

Allah, azgınlık yapanlara, “azgınlıklarının cezasıyla mutlaka karşılaşacaklardır” buyurarak sonlarını haber verir. Dini yaşamanın özünde ise doğru olmak vardır; insanlara zulmetmemek; iyi ve güzel ahlaklı olmak vardır. Güzel ahlaklı olanlar Allah’ın rızasını kazanıp, sonsuz yaşamda “en güzel sonucu” alırlar.

Dünyada sürekli korkular yaşanır. Yaralanma, öldürülme korkusu vardır. İftira, alay edilme, hata yapma, hastalık, yaşlanma ve ölüm korkusu… Ancak cennette dünyevi korkuların hiçbiri yok. Yalnızca selam, huzur ve güven var.

İnsanı yaratan Allah, onun yaşayabileceği en güzel hayatı Kur’an’da tarif eder. Kur’an ahlakı hakim olacak, insanlığın özlem duyduğu, cennet benzeri huzur dolu bir hayat mutlaka gerçekleşecektir. Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran Allah, yeryüzündeki nurunu kesinlikle tamamlayacağını vaat eder.

"Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de O, dini (İslam’ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur." (Tevbe Suresi, 32-33) Yarabbim biz pişmanız yapmış olduğumuz günahlardan dolayı inşallah bir daha biz yapmayacağız tevbe ettik pişman olduk şüphesizki sen affedicisin affetmeyi seversin bizleride affet Allahım amin ecmain inşallah selam ve saygılarımla.Hacegan..
Hacegan__
Pzr Şub 19, 2012 4:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

MAZİSİ GEÇMİŞTE OLAN MİLLET...

Medeniyetimizin, milletimizin tarihten gelen güzel hasletleri var. Kültürümüzde, inancımızda, tarihimizde çok zengin özellikler ve güzellikler var. Bu güzelliklerin ve zenginliklerin paylaşılması, yaşanması toplumsal yücelmenin, huzurun ve mutluluğun anahtarı olacaktır.

Ortaçağ, Yeniçağ ve Yakınçağ gibi üç çağa da damgasını vurmuş, üç kıtaya yayılmış, dünyanın görmediği haşmet ve azameti yakalamış büyük Türk devletinin geçmişinden dersler alacağımız o kadar çok şeyler var ki…
Bu gün sahip olmamız gereken birçok şeyleri kaybediyoruz. Hâlbuki geçmişimizde övünülecek birçok güzellikler var. “Geçmişini tanımayanın geleceği olmaz.” Biz zamana karşı yarışırken birçok şeylerin de heba olduğunu görüyor, sonuçta kendimizi değil, suçsuz olan zamanı suçlamaya başlıyoruz
Asırlara hükmetmiş, dünyaya adalet timsali olmuş, medeniyetlere öncülük etmiş bir milletin nesilleriyiz. Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez. Bir devletin tarihini yazarken onu devlet yapan unsurları, değerleri de bilmek ve yazmak gerekir. Biz güzel olan tarihimizin günümüze ışık tutan taraflarını bu gün yeni nesillere sağlıklı biçimde aktarmalıyız.

Şeyh Edebali’nin Osman Bey ve sorumlulara nasihatleri “Müslüman olsun, kâfir olsun herkese iyilik yapın, affedici olun. Büyüklerinize ve âlimlere hürmetkâr davranın. Bereket büyüklerle beraberdir. Her işinizi Allah’u talanın rızası için işleyin. Sözünüz ne ise işiniz o olsun. Doğruluktan ayrılmayın. Allah için cihadı terk etmeyin. Vefa sahibi olan dostlarınızı unutmayın, meşveretsiz iş yapmayın. Sabırlı olun vaktinden önce çiçek açmaz”
Orhan gazinin Oğlu sultan 1. Murat’a vasiyeti “Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedi saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin. Oğul! Saltanata mağruru olma. Unutma ki, dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve peygamberimizin şefaatine mazhariyet için, bu fırsatı iyi değerlendir. Oğul! Gözün daima dini yüceltmede olsun. Resulullahın yolunu yoldaş edin. Rehberini Din-i İslamiyet’i iyi bilenler ve uygulayanlardan seç. Gücünü kuvvetini cihat yolunda harca. Kuran-ı kerimin hükmünden ayrılma! Adaletle hükmet! Gazileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur. Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür!”
Orhan Gazi oğlu, Rumeli fatihi Süleyman paşaya “Hayat herkese giydirilen emanet bir elbisedir. Bununla akıllı kişiler öğünmekten ar eyler. Asıl olan iyi anılar bırakmaktır. Her kişinin nefesleri sayılı, sonu da bilinmektedir.”
Büyük Türk Hakanı Timur Han “Tecrübe bana gösterdi ki, din ve kanunlar üzerine istinat etmeyen bir hükümet uzun müddet payidar olamaz. Böyle hükümet çıplak olup kendini gören herkese karşı gözlerini yere diken ve herkes yanında hiç hürmet ve itibarı olmayan adama benzer”

“Değerli bir sedef parçası onu tanımayanların katında kıymetsizdir.”Ecdadımızdan günümüze cesurluk, dürüstlük, akıllılık, kararlılık ve ataklık daima var ola gelmiştir. Türk milleti gün gelmiş önder olmuş, gün gelmiş başka toplumlardan etkilenmiş ancak İslam’ın onuruyla hayatını anlamlandırmıştır. Sadece insanlara, insanlığa değil tüm hayvan ve nebatata da önem vermiş; “ağaç kesen baş keser” düsturuyla hareket etmiştir. Osmanlıda hayvan hakları vardı, eşekler bile haftada bir gün izinli idiler. Kuşlar için sulaklıklar, kuş konacak yerler yapılmıştı. Geçmişimizde camilerdeki kuş evlerinin manasını anlamak lazımdır. Ecdadımız bırakın insanı, canlılara verilen önemle, canlı haklarıyla örnek olmuştur. Tüm güzellikler, her şey Allah rızasına dayanmıştı. “Allah için tevazu ve merhamet edeni Allah yüceltir.” Düsturuyla hareket edilmiştir…

Günümüzde insanımıza birçok şeyi, tavsiyeyi öğrettik ama yapmayı değil… Her geçen gün daha çok değerlerimizden kaybediyoruz, sermayeyi tüketiyoruz. Dün kıtaları, gönülleri fethettik ama ne yazık ki bu gün yeni nesillerin gönüllerine giremedik. Ecdadımıza ve tarihe bakışımızı değiştiremedik. Tarihimizle, kendimizle yüzleştiğimizde, yaptıklarımızı gözümüzün önüne getirdiğimizde, taşları önümüze döktüğümüzde o taşların bizlere zarar verdiğini görüyoruz… Tarihi aynaya bakıp bu sahadaki eksiklerimizi gidermeliyiz.

Türk milleti tarihten ilham alarak; birlik, beraberlikle, adalet ve ilimle yücelmiştir. Bu tarihi mirasa sahip çıkarak, bu muhteşem güzellikleri bu gün de yaşatmalıyız.
Millet olarak, kökü mazide olan atiyiz. Bu gün gerek bizler, gerekse dünya karşılaştığı ağır problemleri aşmak için her zamandan daha çok İslam Medeniyetine muhtaçtır… İlerleme, yüceliş ve gelişmeyi gerçekten gayesi haline getirmek isteyen toplumlar için, Büyük Türk tarihi ve İslam inancı rehberdir…

Artık millet olarak gerçeklerle, tarihle yüzleşmek, kendimizi sorgulamak, zamanla hesaplaşmak zorundayız. Değerlerimizle çatışmadan, her şeyin gerçek sebebini araştırmadan, adını doğru koymadan, zamanı suçlu ilan etmeden gerçekle yüzleşmeliyiz. Bizim işimiz, tarihimizin ne olduğunu anlayarak, tarihi mirasımızı yok etmeden yarınlara, değerlerimizi taşımak olmalıdır. Biz nerden geldiğimizi, nereye gideceğimizi iyi bilir, rotayı iyi belirlersek, her sahada beklenen yücelme olacaktır…Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin.Selam ve saygılarımla.Hacegan....
Hacegan__
Pzr Şub 19, 2012 4:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

VİCDAN VE MANTIK.....

İmani zaafları olan kişiler, dürüst ve samimi olmanın kendilerine zarar getireceğine inanırlar. Bu yanlış mantığa sahip pek çok anne baba çocuklarına vicdanlı, dürüst, samimi davranmayı değil, yalnızca kendi çıkarlarını korumayı öğüt verir. Bu onların ‘mantıklı’ hareket etme üzerine kurulu dünya görüşleridir.

Mantıklı olmak dünyevi çıkarlar üzerine kuruludur ve bencil olmayı gerektirir.. Bu kimselerin bakış açısına göre, vicdanlı davranmak mantıklı değildir. Örneğin çalıştığı işyerinde yolsuzluk yapıldığına şahit olan kişi, eğer olayı açıklaması işinden olmasına sebep olacaksa, vicdanını devreden çıkarır ve ‘mantığını kullanır’…susar. Bu kişiye göre mantıklı ve dolayısıyla akıllıca olan, yolsuzluğu görmezden gelmek ya da yapılan işten kendi payına düşeni almaktır. Vicdanını dinleyerek dürüst davranmak isteyen insan ise, ’en akıllı sen misin, aklını başına topla, herkes böyle?’ gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye çalışılır.

Bu telkinler gerçekte insanı vicdanının yolundan saptırarak, nefsinin bencil tutkularının ardına düşürmeyi amaçlayan şeytanın sesini yansıtır. Ahlaksızlık yaptırmak, dürüstlükten uzaklaştırmak isteyen şeytan, bu durumdaki kişiye de ‘mantık’ kılıfı altında yaklaşır.
Kesin bilgiyle iman eden bir insan bu gibi telkinlere kanmaz. Samimi kişinin vicdanı her an devrededir ve hiçbir koşulda samimiyetten ödün vermez. Kur’an’da, “Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”(Hicr Suresi, 39-40) ayetiyle haber verildiği üzere şeytanın kışkırtmaları zaten samimi müminlere etki etmeyecektir.

Vicdan insana sürekli doğruyu gösterir; mantık ise adeta şeytanın silahıdır. Şeytani bir mantık kullanan kişinin aksine temiz akıl sahibi insan yaşamında karşılaştığı her olayda vicdanını kullanır. Samimiyetle Allah sevgisini ve Allah korkusunu içinde taşıyan insan, hem dünyada hem de ahirette sayısız güzelliklere ulaşabilir. Çünkü samimiyet ve yalnızca Allah’ın rızasını umut ederek temiz niyetle hareket etmek, insanın ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu etki oluşturur.

Bediüzzaman da bu samimi kulluğu, “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk” olarak tanımlar. Samimiyetin kazandırdığı ruh derinliği, cenneti umut etme, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma heyecanı, bunların hepsi inanan insan için ayrı birer zevktir. Samimi olduğu, vicdanının işaret ettiği yola uyduğu ve böylece Rabb’ine tam teslim olduğu için, iman eden insanın yaşamına huzur hakimdir. Ayrıca bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklıdır. Dünyevi çıkar elde etme hırsı nedeniyle sıkıntı yaşamaz, hayatında Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermenin güzelliği hakimdir. Ancak imanı tanımayan ve güzelliğini bilmeyen kişiler, onun kayıp içinde olduğunu düşünebilirler.

Örneğin bir insanın kendi de ihtiyaç içinde olduğu halde zor durumdaki dostuna evini açması, yiyeceği az da olsa misafirine ikram etmesi, cahiliye mantık ölçüsüne göre kayıp olarak değerlendirilebilir. Gerçekte samimi bir mümin hiçbir zaman ve hiçbir koşulda kayıp içinde olmaz. Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri adalet, hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren Allah bu özverili kuluna birçok yönden sayısız nimet verebilir, bir başka işinde bereketini artırabilir. Mümin bereketinin artması ya da daha iyi koşullar gibi bir beklentiyle özveride bulunmaz; yalnızca Rabbimiz’in hoşnutluğunu umarak güzel davranışlar sergiler. Allah karşılık olarak ona dünyada bereket verirse şükreder, ancak asıl güzel karşılığı sonsuz ahiret yaşamı için umut eder.

Çıkarları zarar görür korkusuyla özveride bulunmayan, güzel ahlaktan uzak duran bencil kişi ise oldukça hatalı davranışlar içindedir. Vermekten kaçındığı her şeyi hatta kat kat fazlasını bir başka şekilde kaybedebilir.

Toplumda bazen insan yalnızca doğruyu söylediği için hakaret, iftira ya da baskıyla karşılaşabilir. Dürüstlüğü nedeniyle zor durumda kalıp bir bedel ödemek zorunda kalabilir. Dinden uzak cahiliye toplumu bakış açısıyla düşünüldüğünde, dürüstlük genellikle insanın lehine değilmiş gibi görünür. Oysa her dürüst insan vicdanına uyduğu için, gerçekte lehinde olanı seçmiştir.

Samimi bir davranışın en güzel karşılığı Allah’ın hoşnutluğudur. İnsan vicdanını susturup yüzeysel bakarak zahiren lehinde olanı seçerse, Rabbimiz bu kötü tavrın karşılığını çok farklı yönlerden verebilir. Çıkarlarını zedelememek amacıyla ahlaksız davranan kimse rahat yaşamayı umut ederken, başka konularda zarara uğrayabilir. Maddi beklentilerle hırs içinde yaşayan kişiler huzursuz, endişe ve korku içinde bir yaşam sürerler.

Yüce Allah hastalık, maddi kayıp, iftiraya uğramak, işini kaybetmek ya da parasız kalmak korkusuyla dürüst davranmayan kişi için, yaptıklarının karşılığı olarak en çekindiği olayları, hiç beklemediği zamanda ve hiç beklemediği bir şekilde yaratabilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de inkarcılara karşı savaşmak istemeyen, yaralanmak veya ölmekten korkan münafıklardan söz edilir. Samimiyet ve özveri gerektiren durumlarda çeşitli bahaneler ileri süren bu ikiyüzlü kişiler, yaralanmayı veya şehit olmayı kendileri için kayıp olarak görmektedirler.

“Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.” (Tevbe Suresi, 42) ayetiyle bildirildiği gibi, bu kişiler çıkar elde edemeyeceklerini düşündükleri için savaşmak istememektedirler.

Oysa Peygamberimiz (sav)’in yanında mücadele eden ve şehit olan şehitlerin canları kolayca alınıp Allah Katında en güzel yerde ağırlanacaklardır. Kendilerince mantıklı davranarak destek olmaktan kaçınanları ise hem dünyada hem ahirette çok acı sonuçlar beklemektedir. Dürüstçe doğruyu seçen ve doğruya uyan güzel ahlaklı ve Allah’a sadık müminlerin alacakları karşılık “Oysa onlara evla (olan): İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed Suresi, 20-21) ayetiyle bildirildiği gibi daha hayırlıdır.

Hayatımız boyunca verdiğimiz kararlarla imtihan oluruz. Çıkarlarımızla çatıştığı zaman dahi sadakatten, dürüstlükten ve samimiyetten vazgeçmeyerek güzel ahlakı yaşamak için çaba gösterirsek, imtihanlarımızı da güzel yaşarız. Güzel ahlakın değeri imtihan ortamında daha iyi anlaşılır. Küçük ya da büyük verdiğimiz her kararda din ahlakına uygun bir tercih yaparsak, –Allah’ın dilemesiyle- sayısız güzelliklere ve sonsuz kurtuluşa kavuşabiliriz.Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cmt Şub 25, 2012 7:11 am
 
Foruma git
Konuya git

BİR HRANT BİR HOCALI EDERMİ...?

Değerli dostlar, güzelliği ve sıcak dostluğuyla buluştuğumuz bu SANALKAHVE sitesinde elimden geldiğince yazmaya ve kendimce demlemeye çalıştığım bir çok yazı çalışmamız oldu.Tabiki, siz değerli dostlarımın hoşgörüsüne sığınarak... Yazılarımda hiç bir zaman asla ve asla kimseyi hedef almadım sadece duygu ve düşüncelerimi paylaştım.Bu gün sizlerle yirminci sene’i devriyesi yaşanan HOCALI konusunu işlemek istedim...İyi okumalar dileğimle



Bizler, asil Türk Milleti olarak bir karıncanın dahi öldürülmesine razı olmayız.Yeter ki, manevi değerlerimize ve vatanımıza saldırılmadığı müddetçe.Lâkin, olduğu günden beri, sıcaklığını koruyan bir HRANT DİNK davasıdır sürüp gidiyor. Kendilerinin çalıp kendilerinin oynadığı bu oyunda, Türk Milleti’nin tamamını temsil etme cüreti bularak; "Hepimiz Hrantız,Hepimiz Ermeniyiz " sloganını gözlerimizin içine baka baka tertip ettiler. Müslüman-Türk Halkıyla en ufak bir alakası olmayan bu olayı temcit pilavı gibi gündemden düşürmeyenler,bu gün yirminci yılını deviren HOCALI katliamı hakkında neden kılını kıpırdatmazlar anlamak mümkün değildir.Neden bir beyanat yapıp tüm dünyaya anlatmazlar bu katliamı? Yüzküsür yıl önce içinde bulunduğumuz zor durumdan istifade edip halkıma kast eden o ermeniler değilmi? Bizi sırtımızdan vurup kendi yaptıkları zülmu bizlere yamayan onlar değil mi? Tüm dünyaya Türk Zülmü diye yayın yapanlar onlar değil mi? Daha kanları ve acıları kurumamış Hocalılıları dünyanın gözü önünde akla dimağa sığmayan işkencelerle zulme boğan onlar değil mi? Bütün bunları yirmiyıl gibi kısa bir süre önce yaptılar.Sonra da ört bas ederek haklılıklarını ispatlamaya çalışan onlar ve yandaşları değil mi? Bizler daha ne kadar sessiz ve çaresiz bekleyeceğiz.

Ermenistan’da ki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye’nin Oniki ili yer almaktayken, Ermenistan’ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı’nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı’nda Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün,öldürün denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.

Dağlık Karabağ Bölgesi’nde bulunan Hocalı’ya, eski Sovyet İttifakı Silahlı kuvvetleri’ne ait 366.Alay’ın desteği ile Ermeni Sılahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan Türk’ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir. Ellialtı hamile kadının karnı yarılmış ,iç organları ve çocukları dışarı çıkarılmış vaziyette bulunmuştur.

Bu alçak saldırıda "Dört yüz seksen yedi" kişi ağır yaralanırken, "Bin iki yüz yetmiş beş" kişi ise rehin alınmış,geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmıştır. Ancak, bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır.

Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.!

Fakat katliam sonrası Hocalı’ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı’da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet’nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:

"Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalı’da ki gibi bir vahşete umarım bir daha kimse tanık olmaz" demiştir. Peki, 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti? Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996’da Ermenistan Başbakanı oldu.

Karabağ’da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna,’Hocalı Katlia! mı’ baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.

Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup öldürmüşler ve küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi.

Ülkemizde sadece Bir ermeni öldürüldü diye, yürüyüş yaptılar ve o kadar araştırdılar. Ama hiç bir insan kalkıp ta bu masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş yapıp onların birazcık olsun gönlünü alma yoluna gitmediler. Neden ? Çünkü Lobi ve Lobicilik bizlerin aleyhine işlemekte. Bizler yerimizde oturup haklılığımızı savunamazken adamlar yaptıkları zulümleri haklı gösterip,bir de utanmadan tazminat talep edecekler...Vay bizim halimize vay!!!

Aralarında onlarca entellektüel geçinen diplomalı cahillerin de bulunduğu bir grup ermenilerden özür diledi , hiç kimse demedi ki yıllar boyu bizim yurt dışında ermeni lobisinin maddi manevi desteği ile korunan ASALA terör ve katil örgütünün (Sadece TÜRK oldukları nedeniyle)öldürdüğü diplomatlarımız için kim özür dileyecek? Ülke yönetiminde söz sahibi olan izansızlar olası tepkiden çekinmeseler, ikibuçuk milyon çapulcunun önünde Yetmişbeşmilyon Türk’ e diz çöktürecekler. Yeter ki büyük ağabeyleri (ABD) onlara aferin desin!!!...

Ey asil TÜRK Milleti gelin uyanalım artık!!! Gerçekleri görme zamanı çoktan geldi ve geçiyor.

Ey TÜRK Titre ve kendine gel. Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Cmt Şub 25, 2012 7:19 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: öLMEM öLMEM KIZILELMA

Harika bir paylaşımmmm.
Baybora__
Pts Mar 19, 2012 1:06 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: YEŞİL EVREN 101 de Kompozisyon Yarışması

Dost bazan minik bir kuş
Bazan var olmayan sevgili
Kimi zaman saksıda bir çiçektir
Ama asıl dost seni senden çok düşünendir
Herkes seni terketse yalanlasada asla başkasına inanmayan sana sırtını dönmeyendir dost..
... Dost canda candır kanında kandır.
Dost senle enson lokmasını açda kalsa paylaşandır..
Herkesin seni önyargıyla terkettiğinde senin yanından ayrılmayan
Dünya tersine dönse asla dostum onu yapmaz diyendir..
Dost dertlere dermandır dost güneş gibidir gördüğünde içini ısıtır.Vefalı dostubulmak çok zordur .Vefalı sadık dost deryada inci gibi nadirdir o pırlanta gibidir..Gerçek dostunuz sizi her zaman sevendir her şeye rağmen sevgisi verdiği değer artandır..Böyle dostunuz sevdiğiniz sevgiliniz varsa dünya üstünüze gelse vız gelir..sizonla dünyaya meydan okursunuz ..selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Pzr Mar 04, 2012 9:59 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: YEŞİL EVREN 101 de Kompozisyon Yarışması

Tutku ablacığım önce size teşekkür ederim dostların dostluğun unutulduğu bu zamanda böyle bir konuyu gündeme taşıdığınız için.

Dostluk bir kasa olsaydı acaba ne saklardım öncelikle dostuma sunacağım bir yürek dostuma vereceğim bir güven ve yalansız sevgimi koyardım şüphesiz.
Hacegan__
Pts Mar 05, 2012 8:39 am
 
Foruma git
Konuya git

ANDIMIZ

 ,

POLY__
Per Ekm 03, 2013 8:04 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: ANDIMIZ

 


 


ANDIMIZI UNTMAYALIM CÜNKÜ YINE LAZIM OLACAKTIR...PAYLASIN !!


Ne Mutlu TÜRK üm Diyene.........


 

Birsu__
Per Ekm 03, 2013 12:17 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron