14 sonuç bulundu

Geri dön

Re: ÖLÜM YAŞAMI ÖĞRETİR İNSANA..

EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN...
Koray
Cum Şub 10, 2012 5:39 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÖLÜM YAŞAMI ÖĞRETİR İNSANA..

Size de olur mu bilmem ; her ölümün ardından yaşamın pesine düşerim ben...Yakın bir dostu toprağa verir vermez, kabrinin çiçekleri kurumadan daha, ihmal edilmiş kapıları çalar, özlenip gidilmemiş adresleri ararım; eski dostlukların tozunu alır, cam gibi parlatırım. İşi gücü boslar, gecikmiş hal hatır sormaların, dar günde omuz omuza durmaların kapısını aralarım.

Hele erken ölüm...

Tuhaftır, yitirilmiş ortak dostların ardından `sesini duymak istedim` telefonları gelir es dosttan da...`hadi kaçıp bir şeyler içelim` davetleri, `sana gecen gün haksizlik ettim` itiraflarına dönüşür; gecikmiş günah çıkarmalar, samimi özeleştiriler, sıcak dokunuşlar getirir ardı sıra... Anlarım ki herkes benim gibi paniktedir. Bir musalla tasının ogukluguyla ürperir yalnız kalpler ve ısınmak için hayırsız sevdalara koşulur, gündelik telaşta kırıp döktüklerini tamire çıkarır insanoğlu...

Ölüm, yaşamı öğretir bize; döverek sevmeyi belleten hoyrat bir anne gibi... sevgi doğurur ecelinden... Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asilin onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsiz hayat da anlamsızdır. Hayatinizi asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en kısa yolu, aşık olmaktır, korumanın en iyi yolu ise ona kanat takmak... Hayati çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatin bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Dün tarih oldu...Yarin bir sır... Bugünün kıymetini bilin. Elbette karar sizindir Selamlarımla Hacegan...
Hacegan__
Cum Şub 10, 2012 12:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Isyanda Birakma Rabbim Affet

Yüreğinize sağlık..Okuyan her arkadaşımın bir satırında kendini bulacağı bir paylaşım..
Tutku
Cmt Şub 11, 2012 9:05 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Isyanda Birakma Rabbim Affet

Güzel paylaşımın için çok teşekkür ederim unutmayalım ki sabır ve dua müslümanın en güzel silahıdır.
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 11:37 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Isyanda Birakma Rabbim Affet

paylaşım için tşkler
efe_19
Cmt Şub 11, 2012 5:01 am
 
Foruma git
Konuya git

KİMLERE SAYGI DUYARIZ KİMLERE DUYMAYIZ...

Saygı, davranış ve tavırlarımızı özenle sergileme halidir. Karşılık beklemeksizin samimi olmak, bu samimiyeti sözlerimiz, mimiklerimiz ve beden dilimizle aktarırken, muhatabımıza bunu hissettirebilmektir. Aslında birçok kaynakta farklı tanımlara rastlasak da, somut, işte bu diyebileceğimiz bir tanımı yoktur saygının. Etrafımızda çokça duyarız “birini sevmek zorunda değiliz fakat saygı duymak zorundayız”. Yazışmaların altına “saygılar” şeklinde imza atarız. “Büyüklere saygılı olmalısın” annemizden kulağımıza küpedir. Yani manevi bir kavram olarak saygı, yaşantımızda çokça bizimledir.
Peki, kimlere, nasıl ve neden saygı duyarız? Bu soruyu, hayatı dünyadan ve maddeden ibaret sayan kişiler üzerinden cevaplayacak olursak saygı duyulacak şey zenginlik, şan-şöhret belki zaman zaman da bilgi olabilmektedir. Ve bu “saygı”yı gösteriş şeklimiz, örneğin patronumuzun ya da kendisi hakkında pek bir malumata sahip olmadığımız “varlıklı” birilerinin önünde ceket iliklemek, ses tonumuzu olabildiğince inceltmek, ezilip büzülmek, ayağa kalkmak vs. şeklinde olabilmektedir. Çoğu insan için saygınlık duyulan şey bir insanın zenginliğidir ve zengin ya da fakir olarak ayırdığımız kişilere karşı davranışlarımız birbirinden farklı olabilmektedir. İş yerinde kendimizden üst konumdaki biri ile alt konumdaki birine davranışımız da. Zengin ya da üstün gördüğümüz kişiler “siz”, “saygıdeğer” “efendim” hitaplarına muhatap olurken, bir çaycı ya da temizlik görevlisi “sen”, “hey” “hişt” “bana bak bi” gibi sözlerle çağrılabilmekte, saygı kimilerine göre onlara layık görülmemektedir.
Kur’an ayetleri incelendiğinde söz konusu durumla ilgili çeşitli örneklerin görülmesi mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek üzere gelen ve Allah rızasından başka bir beklentisi olmayan peygamberler de gönderildikleri kavimlerde benzer durumlarla karşılaşmışlardır. İçinde bulundukları toplumun özellikle önde gelenleri tarafından bu peygamberlerin sözlerine itibar edilmemesinin yine zengin olmayışlarına dayandırıldığı görülebilir:
Yahut ona bir hazine gönderilmeli yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?
Furkan Suresi Ayet 8
Ve dediler ki: Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Zuhruf Suresi Ayet 31
Oysa Kur’an’a göre insanlara sahip oldukları servete göre değil, Allah’a olan yakınlıklarına göre itibar edilir. Takva sahibi, ihlâslı, ahlaklı olmaktır bir kişiyi ayrıcalıklı kılan. Dolayısıyla şayet saygı duyulacaksa ancak bu gibi manevi değerlere sahip insanlara saygı duyulmalı ve Allah’a olan gönülden teslimiyetleri sebebiyle alınacaksa bu insanlar örnek alınmalıdırlar.
Kendisine saygısı olmayan birinden başkasına saygılı olması asla beklenemez.Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 8:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

PEKİ BİZ KİME GÜVENELİM......

Sayın Sanalkahve dostlarım okurlarım hani geçen ki yazımda yazmıştım Ülkemizde sürekli gündem değişiyor diye işte bunlardan bir tanesi kısa ve öz olarak açıklamaya çalışacağım.Son günlerde ülkemizde öyle şeyler yaşanmaya başladı ki, bunlar karşısında ne düşüneceğimizi ve nasıl yorum yapabileceğimizi bilemez hale geldik.
Şaşkınlığa uğrayan, kuşkuya kapılan ve rahatsızlık duyan sadece bizler değiliz. Sayın Cumhurbaşkanı bile yaptıkları konuşmada "Yaşananlar talihsiz ve üzüntü vericidir" değerlendirmesini yaptılar.

Sayın Başbakan henüz konuyla ilgili bir açıklama gereği duymadılar.

Muhalefet kanadından ise son derecede olumsuz eleştiriler yapılıyor.

İktidar partisi mensupları arasında birbirini tutmayan görüşler ileri sürülüyor ve değerlendirmeler yapılıyor.

Yandaş basın konuyu alışık olduğu üslupla ele alarak, TSK’ni ve bağımsız yargıyı bir kere daha suçlama ve yere vurma fırsatı yakalamış olduğunu kanıtlıyor. Bu konuda akıl almaz derecede olumsuz ve kışkırtıcı yorumlar yapılıyor. Bu durum, bu yeni senaryoda da elleriniz olduğunu akıllara getirmekte.

Sade vatandaş ise neler olduğunu tam olarak kavrayamamış olmanın şaşkınlığı içinde bulunuyor. Uyuyanlar uykularına devam ederlerken, bir avuç vatansever bütün çabasıyla , yaşanan olumsuzluklar hakkında düşüncelerini açıklamaya çalışarak ülkesine ve milletine karşı görevlerini yerine getirebilmek için çırpınıyor.
Gerçekten Ülkemiz ve Devletimiz, yaşanan son olaylarla, son derecede vahim bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tespitleri doğrudur. Türk toplumu; devleti ve milletiyle "Talihsiz ve üzüntü verici" bir durumla karşı karşıya gelmiştir.
Bu durumun; son yapılan Anayasa ve Yasa değişiklikleriyle ilgili olması nedeniyle, TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisi tarafından alelacele bir yasa teklifi hazırlanarak TBMM’ne sunulmaktadır.

Soruna çözüm için; "Özel Yetkili Savcı ve Mahkemeler" ve "MİT" ile ilgili olarak yapılacak yasal değişiklikler yapılmasının kaçınılmaz hale geldiği anlaşılıyor. Ancak bu tür uygulamaların, daha önce örnekleri görüldüğü üzere "Kişilere özel" amaçlı olmaları endişesi uyanmaktadır ki, bu görüşler, yanlış bir düşüncenin ürünü olsalar bile, yine de büyük bir olumsuzluk vardır ve hatta Sayın Cumhurbaşkanımızın deyimleriyle bu bir "Talihsizlik"tir.

Bir süre önce yapılmış olan; özellikle TSK, Yargı, Terörle Mücadele, Güvenlik ve Emniyet ile ilgili yasalardaki değişikliklerin, bir süre sonra, yeni "Talihsiz ve üzüntü verici" durumlara vesile olmayacağını kim garanti edilebilir ki !..

Bu durum karşısında; alınacak önlemlerinn ve çıkarılacak yeni yasa veya yasalarda yapılacak değişikliklerin, görülmekte olan "Ergenekon", "Balyoz" gibi davaları ve de benzerlerini kapsamları içine almaları gerekmez mi? Bu yapılmadığında bir gün sıranın, bugünkü değişikliği yapanlara da gelebilmesi olasıdır. Çünkü bu olayla, bir yerde, "Susma, sıra sana da gelecek" söyleminin doğruluğu kanıtlanmış oldu.

Şimdi yazımızın en başına dönelim ve ülkemizin şu anda içinde bulunduğu durumu kısaca özetledikten sonra yazı başlığındaki sorumuzu yineleyelim.

Ülkesinin halkına yanı ulusuna güven vermek devletin görevidir. Devlet bu görevine kendisine bağlı anayasal kurumları ile sağlar. Bu kurumlar arasında fikir ve yapılacak eylemler açısından; anlaşma, uyuşma, elbirliği, işbirliği ve kendi aralarında güvenirlik olması zorunludur. Bu, son derecede önemli olup, bu dengelerin korunmasında, tutarlılık ve sürekliliği gereklilik. İlkelerden küçük bir sapma, bir anda bütün dengeleri altüst eder, halkı huzursuz kılar ve gelecekten kuşku duyulmasına yol açar.

Şu anda ülkemizde işte böyle bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Bu durumun hızla ortadan kaldırılması gerekiyor. Aksi halde huzursuzluklar daha da artacaktır.

Saygılarımla... Hacegan......
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 11:45 am
 
Foruma git
Konuya git

SABIR VE AF......

İnsanların hatasızlık arayışı içinde olması yanlıştır; her insan hata yapabilir, günah işleyebilir. Kur’an ayetlerinde Allah’ın kutlu peygamberlerinin de hata yaptıklarından söz edilir. Hiç kimse kusursuzluk iddiasında bulunmamalı, kendini hata yapmaktan müstağni görmemelidir.

Kötülük karşısında öfkeyi yenerek sabır göstermek, intikam duygusuna kapılmadan kötülük yapan kişiyi affetmek samimi iman eden insanlara has bir özelliktir. Ve bu davranış karşılığında Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar. İnanan insanlar affedici, merhametli, hoşgörülü davranırlar ve Kuran’da haber verildiği gibi onlar, “…bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir…” (Al-i İmran Suresi, 134)

Bir Kuran ayetinde, “Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru." (Mü’min Suresi,7) ifadesiyle, meleklerin, Allah’ın buyruğuna uygun olarak hem arşı taşıdıkları, hem Allah’ı tesbih ettikleri, ayrıca iman edenler için de bağışlanma diledikleri haber verilmektedir. Birinin bağışlanma diliyor olması, bağışlanma dilenenin riskli durumda olduğu anlamına gelir. Meleklerin bağışlanma dilemesi ise insan için büyük bir lütuftur. Onlar göğü tutup, hamd edip, bağışlanma dilerken, insanın büyüklenerek yüz çevirmesi büyük gaflettir. İnsan, tatmin bulmuş olan bu varlıkların bağışlanma dilemesine de layık davranışlar içinde olmalıdır.

Bilimsel araştırmalar sonucunda, yaşadıkları olumsuzlukları zaman içerisinde fark eden insanların, bozulan ilişkilerini düzeltmek, sorunlarını çözmek için affetmeye karar verdikleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar yaşamlarını öfkeyle geçirmek istemediklerinden, affetmeyi seçtikleri de belirtilmektedir. Diğer yandan bir başka araştırmada, dindar insanlarda depresyon, stres ve akıl hastalıklarının daha az olduğu görülmüştür. Araştırmayı yürüten bilim adamları, bu durumu dinlerin ‘affetme’ye yönlendirmesine bağlamaktadırlar:
Dinler, insanlara diğer kişileri affetmeyi öğütler. Bu yüzden dini inancı olanlar, sorunlarını içlerinde biriktirmez ve hayatla daha kolay başa çıkar. Bu da depresyon ve stres gibi rahatsızlıklarla daha az karşılaşmalarını sağlar.

Kötülüklere karşı iyilikle karşılık vererek affeden kişi, hem kendisi ve hem de çevresi için barış ve huzur dolu bir hayata vesile olur. Bu elbette ki, sürekli kin, nefret, düşmanlık ve intikam duygularının hakim olduğu zor bir hayatla karşılaştırılmayacak kadar kolay, huzurlu ve rahat bir yaşamdır. İnsan, ilk an öfke hissetse de ardından sabrederek gösterdiği güzel ahlak, onu sevgi, saygı, dostluk ve barış dolu bir yaşama kavuşturacaktır.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” (Fussilet Suresi, 34-35)

Bağışlayıcı davranmayan kişinin etrafında, ondan nefret eden insanlar olması kaçınılmazdır. Yüce Allah, bağışlayıcı olan kuluna bu üstün ahlakının karşılığında huzur ve barış dolu bir yaşam ve yakınında sıcak dostlar sunar…


Bağışlamak, öfkelenmenin getirdiği olumsuzlukları ortadan kaldırır; insanın fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olur. Affetmek, herkesin yaşaması gereken üstün bir ahlak özelliğidir. İnanan insanlar bu olumlu özelliği Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaşarlar. Bilirler ki, bağışlarlarsa, bağışlanacaklardır…

"Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43)

Selam ve saygılarımla....Hacegan
Hacegan__
Pts Şub 13, 2012 8:39 am
 
Foruma git
Konuya git

Bilmelisin ki...

http://www.fatihwiaso.com/res/images/bnbn4.jpg

Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar
insani insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak
ve inançlarını savunmak arasında
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Bilmelisin ki...
Tecrübenin
kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi,
sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar,
kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan
kendimiz sorumluyuz

Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
pişmanlığın uzun yıllar sürüyor...

*Can Yücel*
SeZeN__
Cum Şub 17, 2012 6:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

BUNLARI BİLİYORMUYUZ....

Görgü kuralları; toplumların inanç, eğitim, ekonomik güç, teknolojik seviye, örf ve âdetlerine göre farklılıklar gösterir. Dünyadaki toplumların görgü kuralları, değişik olabildiği gibi, zamanın geçmesi ve teknolojik ilerlemeler de bazı görgü kurallarını kaldırıp, yerlerine yenilerinin konulmasına sebep olur.

Görgüden maksat; bir toplumdaki insanların birbiriyle münasebetlerinde olgun, medenî davranışlar içinde bulunarak, fert ve toplumun huzurunu, rahatını temin eder. Ayrıca bunlar, çok sık karşılaşılan günlük işlerde bir nizam ve intizamın hâkim olmasını sağlar. Böylece toplum, belli bir rahatlığa kavuşur.

Türkler, Müslüman olmadan önceki hayatlarında görgüye çok önem vermişlerdir. Obalardan meydana gelen göçebe Türk boyları, beşeri münasebetlerini organize eden seviyeli ve ciddi görgü kuralları geliştirmişlerdir. Diğer bir adı töre olan bu davranışlar, örf ve âdetler olarak toplumda uyulan kurallardır. Uymayanlar çeşitli cezalara çarptırılırdı. Müslüman olduktan sonra, eski inanışlarının yanı sıra, görgülerinden dinimize uygun olmayan tarafları da bırakarak uygun olan davranış şekilleri almışlar, uygun olanlarını ise dinin verdiği aşk ve şevkle iyice pekiştirmişlerdir. Bu bakımdan milletimiz arasında yakın zamana kadar bu kurallar, âdeta yazılı olmayan birer kanun hüviyetini muhafaza etmiştir. Böylece seviyeli, huzurlu ve sistemli bir toplum hayatı yaşanmıştır. Bugün milletimizin çocuklarına büyük bir ihtimamla öğrettiği görgü kurallarının çoğu, asırlar öncesinden gelmektedir. Bunlar kısaca şöyledir:

Türk âilesinde evin reisi babadır. Âile fertleri babanın verdiği kararlara uyar ve onun arzu ve isteklerini yerine getirir. Anne, âilenin en saygıya lâyık varlığıdır. Evin iç düzeni ondan sorulur. Çocuklar, her zaman şefkat ile bakılır, iyi yetişmeleri için itina edilir. Dede ve ninelerin de beraber olduğu âilelerde, onların söz hakkı ve kararları daha önce gelir. Görgünün esasını büyüklere saygı ve itâat, küçüklere şefkat ve merhamet teşkil eder. Bu bakımdan her görgü kuralı bu temele göre şekillenmiştir.

Evde küçükler büyüklerin yanında daima edepli bulunur. Yanlarına izin alarak girer ve çıkarlar, kendilerine söyleneni dikkatle dinlerler. Büyüklerin sözüne izin almadan karışmazlar ve sözü lüzumsuz yere uzatmazlar. Kendilerine hitap edildiğinde, “Buyurun efendim” diye karşilik verirler.

Ana babanin yatak odalarina, kapiyi vurup izin almadan girmezler. Kardeşler, birbirine bagli ve saygilidir. Abi, abla şefkatle doludur, kendilerini küçükler karşisinda mesul hissederler. Küçükler de büyük kardeşlerine hürmet gösterir, onlarin isteklerini yerine getirirler. Onlarin sözlerini dikkatle dinleyip peki efendim, baş üstüne diyerek cevap verirler. Birbirinin eşya ve oyuncaklarini izinsiz kullanmazlar. Kendilerinde olanlardan birbirine ikram ederler. Kimseyi rahatsiz etmez, gürültü çikarmazlar.

Misafirlige gitmeden önce ev sahibine haber verilir. Kararlaştirilan gün ve saatte gidilir. Evine girerken, kapinin zilini çalarak veya seslenerek, izin istenir! Izin üç defa olur. Ilkinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çikmazsa, üçüncü defa zile basmali, yine ses yoksa, 4 rekat namaz kilacak kadar bekledikten sonra gitmelidir! Kapi aralanirsa, aradigini sormadan önce, kendini tanitmalidir. Evde ev sahibinin gösterdigi yere oturulur. Eşyâlar, tablolar, kütüphanedeki kitaplar izinsiz kullanilmaz. Ne ikram ederse, severek kabul edilir. Ev sahibinin o günkü hâline göre, üzüntü veya sevincine ortak olunur. Onun hoşlandigi konulardan konuşulur. Çok fazla oturulmaz. Evin içinin döşenişi, eşyalarin yeri ve durumu tenkit edilmez. Giderken izin istenir, teşekkür edilir, duâ etmesi istenir ve bize de buyurun denilmez.
Hoşgörünüze sığınarak selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

HAYIRLISI OLSUN.....

Müminin en önemli özelliklerinden biri, bir olaydan, alınması gereken bir karardan, atılması gereken önemli bir adımdan önce “hakkımızda hayırlısı” demesidir. Bunu söyleyen mümin aslında şunu kabul eder: “Ben kendi istediğim olsun diye ısrar etmiyorum, benim için gerçekten hayırlısı neyse o olsun”. Peki mümin böyle bir şeyi neden yapar ki? Kendi istediği gerçekleşsin diye Allah’a yalvarmak, Allah’tan bu doğrultuda istekte bulunmak varken neden hayırlısı neyse o olsun der ki? Kuşkusuz ki bunun nedeni o konuda bir isteği, bir tercihi bulunmaması değildir. Hayatımızla ilgili tüm konularda gönlümüzün daha çok istediği bir alternatif muhakkak vardır.
Örneğin bir sınava giriyorsak o sınavı başarmak, bir işe başlıyorsak o işi başarılı bir şekilde sonuçlandırmak, bir iş görüşmesine gidiyorsak o işe kabul edilmek, ticarete atılıyorsak başarılı olup çok para kazanmak, birini beğeniyorsak onunla mutlu olabilmek, doktor ya da hastaneye gidiyorsak sağlık problemimizi bir an önce atlatabilmek isteriz. Yani aslında başladığımız ya da başlamak istediğimiz ne iş olursa olsun, o konuda kafamızda bir fikir, gönlümüzde bir istek mutlaka vardır. Ancak tüm bu durumlarda mümine yakışan dua “Allah’ım n’olur başarılı olayım, n’olur bu işi alayım, n’olur çok para kazanayım, n’olur bir an önce iyileşeyim” demek yerine “Allah’ım n’olur bana hayırlısını ver” demek olmalıdır.
Allah bu durumun önemini Kuran’da şu şekilde ifade ediyor;
Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
(2 Bakara Suresi- 216)
Ayetteki ifade son derece açık. Kuskusuz ki Allah ile karşılaştırıldığında insanların kendi hayatları ile ilgili bilgileri dahi son derece kısıtlıdır. Geleceği bilmeyen, başkalarının kafalarında ne olduğunu bilemeyen, ileride işlerin ne şekilde şekilleneceğini bilemeyen insan son derece kısıtlı bilgisi ile karar vermeye, isteklerde bulunmaya kalkar. Bazen yaptığı “hesap”lar sonucu o sınavı geçmenin, çok para kazanmanın, işe girmenin, sağlığına kavuşmanın kendisi için çok iyi olacağına karar verir. Oysa bu tercihin kendisine ne getirebileceği ile ilgili pek de fikri yoktur maalesef.
O çok istediği işi kaçırdığında onu daha çok mutlu edecek bir işe girecek olabilir yakında. Ya da o çok hoşlandığı kişi onu yanlış yollara sürükleyip başının derde girmesine neden olabilir. Yani güzel görünenlerin sonunda şer olabilir, kötü gibi gözükenler de insana hayır getirebilir.
Tabi bir de işin ahiret boyutu var. Hayrı ve şerri sadece bu dünya ile kısıtlı da düşünmememiz gerekiyor. Dünyanın en çok kazandıran işi, en mutlu eden eşi, en çok onurlandıran başarıları eğer insanı Allah yolunda imandan, uğraşmaktan alıkoyuyorsa o zaman zaten pek tabi ki o kişi için şerdir. Allah herkesi böyle sağlıktan, böyle başarıdan, böyle aşktan korusun.Amin ecmain inşallah Hacegan...
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 7:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

kuş tüyü...

Gözünü bu satırlardan bir an kaldır ve kuş tüyünün düşüşünü hayal et.. Hem havada asılı kalıyor, hem iniyor gibidir... Çok uzaktan geliyor gibi ama çok yakın gibi durur.

******
Gökten yere düştüğü halde, düştüğünü hissettirmez sana kuş tüyü... Belki de hiç düşmez kuş tüyü. Hayır, hayır düşüyor değildir. Belki de kendisi yere doğru inmeyi, yere konmayı tercih ediyor gibidir. Hani yağmur gibi... Düşüyor değil indiriliyor. Öyle ki, bir kuş tüyünün inişini seyrederken, sayısız göklerden sayısız tüylerin düştüğü duygusuna kapılırsın, kuş tüyü yere indiğinde henüz düşüşünü tamamlamadığını hissedersin. Doğru; düşmez aslında kuş tüyü, iner gibidir, indirilir ve hep indirilir . Meleklerden kopmuş gibi, melekler gibi.. Şimdi de uykun gelir mi kuş tüyünü duyunca? Yoksa uyanır mısın tatlı ve gerçek bir rüyaya? İşte sana kuş tüyü gibi hafifçe dokunan öğütler... İstersen bırak düşsün, istersen havada öylece asılı kalsın. Sen bilirsin.

************Sevmeyi öğren:
Sevdikçe varlığının kâinatla toplandığını görürsün.
Sevince, kendini kendinden öte taşırsın. Sevince kalbine yeni ve sonsuz kanatlar takarsın. Sevince, mavi bir deniz olur kalbin; hiç bilmediğin kıyılara varırsın.


************Bağışlamayı öğren:
Bağışladıkça dostlarının sayısını onla çarpmış olursun. Bağışlamak kalbinin yükünü azaltır. Bağışlayınca, kalbine batan dikenler güle döner. Bağışlayınca önce kendini bağışlamış gibi olursun, nefretin ve kinin yükünü omzundan atarsın.


**********Pişmanlık duymaktan korkma:
Pişmanlığını itiraf ettikçe hatalarının küçük, anlaşılır ve bağışlanabilir parçalara bölebildiğini görürsün. Pişmanlık sancısını göze aldığın sürece, hatadan dönmenin lezzetini de yaşamaya başlarsın. Pişmanlık içtenliğin sınamasıdır. İçtenliği olmayanlar pişman olamazlar. Pişman olmayanlar içtenlik kazanamazlar.


***********Hatırlamayı öğren:
Hatırladıkça, sevgilerinin karekökünü bulup, onlardan hüznü çıkardığını fark edersin. Hele de çocukluğunu çok hatırla ki, hiç endişesiz mutlu olduğun anları yeniden yaşa. Mutlu olmayı beceremeyen biz büyüklere içimizdeki çocuk mutluluğun sadelik ve hırssızlıkla ilgili olduğunu fısıldar. Dur ve dinle çocuğunu.


***********Değer vermesini öğren:
Değer verdikçe sevgilerin küpünü bulup, onları mutlulukla çarpabildiğini görürsün. Değer vermeden geçirdiğin günün güneşi hiç doğmamış gibidir. Değerini bilmediğin eşyaya hiç sahip olmamış gibisindir. Değerini bilmediğin dostların sana göre hiç yaşamamış gibidir. Değer vermesini öğrendiğinde, hayatın sahihleştiğini fark edersin. Daha yavaş yürürsün ama adımlarını yere sıkı basarsın.

*********İltifat etmesini öğren:
İltifat ettikçe, insanlarla arandaki en kısa mesafenin bir tebessümün resmettiği eğri bir çizgi olduğunu görürsün. İltifat etmek yalan konuşmak demek değildir. İltifat, muhatabının görmek istediğin yere ulaşması ve oradan öte geçmesi için temennide bulunmaktır.

************Özür dilemesini öğren:
Özür diledikçe nefretin ve öfkenin sonsuza bölündüğünü, böylece dargınlıkların limit sıfıra giderken yok olduğunu fark edersin. Ayrıca bak: Pişmanlık duymaktan korkma öğüdü.


********Aşktan korkma:
Böylece bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 dereceyi aşıp, bütün yamukları kendi içinde barındırabildiğini görürsün. Aşk pürüzleri yok eder; dikenleri gül eder, acıları haz eyler.


********Ara sıra hüzünlen:
Hüznün kalbine dokunmasına izin ver. Böylece bütün mutlulukların ve zevklerin sonunda ayrılık çizgisine teğet geçip geri döndüğünü görürsün. Hepimiz ayrılıkların kuşattığı bir adada şimdilik yaşayan fanileriz. Hüzün, faniliğin ince sızısını kalbine hissettirdiği için, seni ebediyete komşu eder. Hüznünü öldürürsen ölümü anlayamadığın gibi hayatı da anlayamazsın.


*************************Ve bir gün öleceğini bil:
Kesinlikle öleceksin ve öldüğün gün anlayacaksın ki, yaşadığın hayat, paydası sonsuzluk olan basit bir kesirden ibaretmiş. Kesrin payında ne olursa olsun, ne kadar çok şey biriktirmiş olursan ol, hepsi son işlemde sıfıra eşitlenir. Kesrin üzerine, yani bu dünyaya, sonsuzluk cinsinden bir şeyler koyman gerekiyor. Yoksa elde var sıfır


*********Her gün yeniden uyan:
Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilen için, bir şafak vakti ne kadar da sıradandır. Hayranlık duygusunu her gece iki göz kapağının ardına sakladığı gözleri gibi her daim uykuda bırakan için, bir gün doğumu sabahın körü olasıca karanlıktır. Kulluk heyecanını avucunda tutamadığı bir kor gibi savurup söndüren için, bir seher vakti eğreti ve tanımsız bir vakitsizliktir. Haydi, aç gözlerini... Aç gönlünü... Şimdi ve burada var olduğunu fark et. Var edildiğini fark et. Buraya, bu sabaha bir insan olarak gönderildiğini bil. Bu sabahın senin için, sana özel olarak yaratıldığını fark et.
Uyan... Güneş senin için doğuyor...******************
Leydiii__
Per Şub 16, 2012 10:14 pm
 
Foruma git
Konuya git

ALLAH DE......

Büyük gemiler büyük denizlerde yüzerler
Küçük gemiler küçük denizlerde yüzerler

Bir söz söyle onla cehennem cennet olsun!
Bir söz söyle onunla duyanlar mest olsun!
Derin bir söz söyle onla ölü kalpler dirilsin!
Haydi bir söz de içtende kalbim aşkla dolsun .
Haceganımmmm kurbanımmmmmm
Haydi durma kalbim Allah de!
Hacegan__
Pts Şub 20, 2012 12:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

UYAN TÜRK EVLADI UYANMA VAKTİ.....

İletişim çağının getirdiği hızlı öğrenme; toplumların milli ve geleneksel kültür dokusunu evrensel kültür değerleriyle kuşatmış; ailevi hayatı, dolayısıyla sosyolojik ilişkileri yeniden şekillendirmiştir.
Televizyon ve internet dünyası sınırları kaldırmıştır. Gittikçe makineleşen hayatımızda artık çocuklarımızı bile sevgi ile eğitebilme direncimiz her geçen gün zayıflıyor. Kuşaklar arasında meydana gelen uçurum derinleşiyor. Kontrolsüz ve denetimsiz öğrenme, özellikle çocuklarımızın beyinlerinde onarılması çok zor tahribatlar meydana getiriyor. Eğitim süreci ile birlikte neyin doğru neyin yanlış olduğu öğretilemediği için çocuklarımızın bireysel ve toplumsal hayatlarında ciddi sorunlar yaşanıyor. Kişiliği kuşatan tahammülsüzlük, bireyin dünyasında kurduğu kabuk bilgilerle bunalımlara yol açıyor.
Çocuğun ilk öğretmeni annesi ve babasıdır. Bu nedenle nitelikli anne ve babaları öncelikle yetiştirmek zorundayız. Bu da ancak iyi bir eğitim sistemiyle başarılabilir. Aksi takdirde gittikçe ve küçülen bir topluma dönüşür ve yok oluruz.Milletleri yok etmek için artık atom bombasına ihtiyaç yok! Evrensel niteliklerini, başkalarına zarar vermeden paylaşması gereken kültür, emperyalist bir silaha dönüştürüldü…
Bu sinsi ve korkunç silah ölümcül bir virüs gibi dolaşıyor toplumun içinde. İnsanları dolayısıyla toplumları “değiştiriyor, dönüştürüyor” ve “sürü bilinci” aşılıyor. Sonuçta milli kültür asimile ediliyor; milletin kültür ağacı, şer odaklarını ve getirim kompradorlarını planladığı süreçte kurutulmak suretiyle toplum karanlık bir geleceğe itiliyor. Çocuklarımıza emanet edeceğimiz ve bizi biz yapan değerler şuurlu bir şekilde hafızalardan siliniyor.
Gelişmiş batı ülkeleri, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeleri, yüzüne sahte bir maske takarak insan hak ve özgürlükleri bağlamında sözde evrensel kültürle kandırırken; kendi varlıklarını da son derece kemikleşmiş bir milliyetçilik anlayışıyla arka planda korumaya ve yaşatmaya çalışıyorlar.
Bireysel hak ve özgürlükler milli özgürlüğün önüne geçilmeye çalışıyor. Unutmayalım ki bir toplumda bireysel hak ve özgürlüklerin teminatı, millet olarak yaşayabilme şartına bağlıdır.



İdealler küçüldü. Umutlar derin dondurucuda. Çalınan hayallerimizin ve geleceğimizin farkında bile değiliz. Ruhumuz madde ile kuşatılmış. Gençlik, bugünü yaşamak ve mutlu olmaktan başka amaç taşımıyor. Ekran başında dizilere köle yapılan aileler ve gençler için “gelecek”, ekonomik açıdan kapitalizmin vereceği mutluluktan ibaret.
Özendirilen hayatla uyuşturulan beyinler, borç hapishanesindeki mahkûmiyetlerinin maalesef farkında bile değil.
Eskiden yaşamak için yerdik; şimdi yemek için yaşıyoruz! “Biz” demeyi terk ettik. “Ben” demeye mahkûm edildik. Bencil bir dünya kurduk kendimize. Komşumuz aç iken tok uyumak artık umurumuzda değil. Analar ne Fatih’ler doğuruyor ne de kınalı kuzular. “Git oğul! Şehit olmadan gelirsen sütümü sana helal etmem.” diyen anaların sütü kesildi.
En kaliteli (!) eroin, televole, paparazzi gibi programlarla Türk Gençliği her gün uyuşturuluyor, eğlence ve sefahate sürükleniyor. Ve böylece hiç kanıksamadan bir yandan şehit haberlerini seyrederken, kısa bir “vah vah” lı üzüntünün ardından bir diziye ya da eğlence programına teslim oluyor insanımız.
Çocuklarımıza sözümüz geçmiyor artık. Saygı ve sevgi bağları, çağdaşlık uğruna terk edildi. Bir şey koptu içimizden! Bizi biz yapan bir şey! Mürşitlerin, üstatların asırlarca ciğerlerinden kalemlerine mürekkep yerine kan çekerek yazdığı ve gönül burçlarımıza çektiği irşat bayrağı, mahzun mahzun manevi bir rüzgâr bekliyor.



Tespitler yapılmadan çözümler üretilemez. Bu kalemden dökülenler, başta gençlerimiz olmak üzere insanımızı kamçılamak ve uyandırmak amacını taşıyor.
Sevgili gençler! Uyanın ve sizi siz yapan değerlerinize odaklanın, öğrenin ve ona göre yaşayın. Unutmayın! Yenileşmek için yıkmak zorunda değiliz. Yenilik faydalı ve güzel olanı elde etme uğruna yapılmalıdır.
Artık karanlıklara küfür etmek zamanı geçmiştir! Şimdi okuma, öğrenme ve bilgi ışığıyla aydınlatma zamanıdır.
Gençler! Hepiniz bir bayraksınız! Ve bayrak leke götürmez:

Silkinin! Uyanın! Okuyun! Çalışın! Üretin!
Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Pts Şub 20, 2012 12:10 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron