14 sonuç bulundu

Geri dön

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

8 Mart 1857 'de, günde 15-16 saat çalışan ancak çok düşük ücret alan Amerikan Dokuma İşçisi Kadınlar;daha iyi yaşama koşulları,eşit işe eşit ücret ve 8 saatlik işgünü talepleriyle greve çıktılar.Parababalarının bugünde yaptığı gibi,grev zorla ve kanla bastırıldı.129 emekçi kadın yakılarak katledildi.1910 yılında Devrimci kadın önderlerden Clara Zetkin'in önerisiyle 8 Mart II.Enternasyonal'e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar toplantısında Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilan edildi

Amerikan İşçi sınıfının bağrında yanan bu isyan ateşinde en ön saflarda kadınlar bulunuyordu çünkü emekçi kadınlar hem işçi oldukları için hemde cinsiyetlerinden dolayı çifte sömürüye uğramaktadırlar.Bu nedenden parababaları düzenine karşı kin ve öfke duyarlar.
ezo35ksk
Per Mar 08, 2012 1:26 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: NEYLEYİM SEN YOKSAN EÄžER

Emeğinize yüreğinize sağlık iyi pazarlar...
ezo35ksk
Pzr Mar 11, 2012 10:54 am
 
Foruma git
Konuya git

Mavi patikli olmak zor zanaat

Mavi patikli olmak zor zanaat.

'Erkekler ağlamaz.'
'Erkekler korkmaz.'
'Erkekler karı gibi gülmez.'
... Derken ortalık dul kadından geçilmiyor. Zira erkekler genç yaşta hakkın rahmetine kavuşuyorlar. Siz hiç kapı komsusuna sabah kahvesine gidip karısını çekiştiren erkek gördünüz mü?


Fare görünce bağıran?
'Bu ara sinirlerim zayıf' deyip habire ağlayan?
Oysa onlar da kadınlarla aynı duygulara sahip olarak geliyorlar dünyaya.
Lakin daha ilk gün ayaklarına mavi patik giydirmek suretiyle 'Ağır ol bakalım! ' diyoruz.


'Ne alakası var mavi patikle? ' demeyin. Mavi soğuk ve ciddi bir renktir.
Kime isterseniz sorun. Ve katiyen tesadüf değildir o patiklerin rengi.
Düşünülmüş, taşınılmış, seçilmiştir.
Ayağa giydirildiği anda kulağa şunlar fısıldanmış demektir: Sen erkeksin.
Erkek olmanın gerekleri vardır. Ömrünün sonuna kadar bunları yerine getirmekle yükümlüsün.


Ömrünün süresi ise çatlama kat sayına bağlı. İçine ata ata ne kadar yaşayabilirsen artık.
Bize sorarsan pek uzun süreceği kanaatinde değiliz.
Dikkat edeceğin husus, en dramatik hallerde bile mavi patikli olduğunu unutmamandır.

Misal,
Aşık oldun.
Sakın belli etme. Bırak karşındaki yansın tutuşsun. Sen ağır ol. Molla desinler yeter ki aşık demesinler.


Misal,
Sevgilinden ayrıldın.
Sakın ağlayıp sızlama. Yine bırak karşındaki yıkılıp sürünsün.
Gözyaşı dediğin kadın kısmına yakışır.
Zaten senin gözyaşı bezlerin mavi patik operasyonuyla alınmış bulunuyor.


Misal,
Eve hırsız girdi.
Tıkırtı duydunuz ya da hırsızla burun buruna geldiniz.
Kim boğuşacak adamla? Bak bakalım karının ayaklarına! Ne renk patikleri?
Pembe.
Ya hırsızınkiyle seninki? Mavi.


Kural,
Mavililer boğuşacak.
Pembeliler bağıracak.
Herkes görevini bilsin. Ta doğumhanede yapıldı bu iş bölümü.

Misal,
Eşinle kavga ettin.
Ne yapacaksın? Hiç. İşine gidip hiçbir şey olmamış gibi çalışacaksın. 'Ay İsmail çok sinirim bozuk, benimki sabah sabah anneme laf etti' diyemezsin.


Karın o esnada telefonun başında, bir sigara ve bir kahve eşliğinde arkadaşlarına seni çekiştiriyor olabilir. Olsun. Onun mazereti var, patikleri pembe.


Misal,
Evde aniden bir böcek peydahlandı.
Kim gidecek üstüne? Tabii ki sen. Zira karının gitmesi hiçbir işe yaramaz.
Böcek renk körü mü? Maviyle pembeyi ayıramaz mı?
Ve sorarım sana, hangi böcek pembeden korkar?
Ama mavi... Birrrrr.


Misal,
Savaşa gidilecek.
Kim gidecek? Tabii ki Mehmetçik. Sen hiç 'Vatan sağolsun' diye bağıran
Ayşecik gördün mü? Benim bildiğim Ayşecik kameranın karşısında 'Size baba diyebilir miyim amca? ' diyordu. Ve hatırladığım kadarıyla omzunda tüfek falan da yoktu. Diyeceğim, Mavi patikli olmak zor zanaat.

Özellikle de seviyorken...
ezo35ksk
Sal Mar 13, 2012 12:53 pm
 
Foruma git
Konuya git

BİNBAŞI EMİR AYŞE

Martin aldı satarak koynundaki altını,
Vatan tehlikedeyken canla başla çalıştı
Gürledi dağlar taşlar,naraya döndü tını,
Düşman saflarına hey,o ne biçim dalıştı.

Yunan yakıp yıkıyor,buna can mı dayanır?
Köpekçi Nuri Efe çetesine katıldı.
Ateşe başlayanda her yer kanan boyanır,
Aydın Savaaşında O, ileriye atıldı.

Sakarya Savaşında sol kasıktan vuruldu.
Yılmadı hiç bir zaman inanç ile savaştı.
Ne cephelerden kaçtı, ne de bir kez yoruldu,
İz sürmeyi bilirdi,O düşünen bir baştı.

Vatan için can verdi oğullarıyla eşi,
Zorbayı kovmak için, çırpındı sonuna dek,
Parıldadı özgürlük, bağımsızlık ateşi,
Onda bükülmez bilek, ondaydı çatal yürek.

Bahar gülleri gibi çekip gittiler bir bir,
Bu güzel gülistanı emanet edip bize.
Yeryüzü, gökyüzünü titrettilerdi tir tir,
Süngüyle çarpışırken düşman gelirdi dize.
ezo35ksk
Per Mar 15, 2012 7:25 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Tarifsizim...

Emeğine sağlık efe adminim
ezo35ksk
Pts Mar 12, 2012 5:33 pm
 
Foruma git
Konuya git

14Mart Tıp Bayramı

Gece-gündüz,kar-çamur,bayram-tatil demeden büyük bir özveriyle insanların sağlıklı ve daha sağlıklı yaşaması için ellerinden gelen her türlü çabayı esirgemeyen,sunan verilen görevleri zamanında ve tam yapan tüm sağlık çalışanların 14Mart Tıp Bayramlarını kutlarım...♥
ezo35ksk
Çar Mar 14, 2012 9:12 am
 
Foruma git
Konuya git

''DAİRESİNDEN BİLE GAZİ'Yİ GÖRÜYORDU''

Dairesinden bile Gazi'yi görüyordu Cumhurevi'nin resmi ilk ev sahibesi Latife Hanım'ın, bilinmezliklerle dolu yaşamında ve özellikle de Mustafa Kemal'siz geçen elli yılının öyküsünde neler saklıydı? Gazi'yle boşandıktan, yaşamını yitirdiği 1975'e kadar nasıl bir ömür geçirdi? Sırrını neden kimse çözemedi? Yakınlarının tanıklığıyla Latife Gazi Mustafa Kemal...Cumhuriyet'in sekseninci yılında bizim de bir öykümüz var... Latife Uşaklıgil.. Latife Uşakizade ya da Latife Hanım.. Gazi Mustafa Kemal'in ilk ve tek eşi... Doğrusu Mustafa Kemal'den ayrıldığı Ağustos 1925'ten sonrasına dair, yani yaşamını kaybettiği 1975 Temmuz'una kadar hakkında çok az şey bildiğimiz Latife Hanım.. İşte bu ayrılık dönemine, Mustafa Keamal'siz elli yıla bir pencere açıyoruz.... Öykü içinde öykü aslında... Latife Hanım, Mustkafa Kemal'den sonra hiç evlenmedi.. önce babaevinde, ardından Harbiye Gazi Heykeli'nde bakan apartman dairesi'nde, sırları, yalnızlıkları, hüzünleri ama tanıklar ve akrabaların ifadesinden anlaşılıyor ki tükenmeyen Mustafa Kemal aşkıyla bir ömür geçirdi... 'Sırlar odası'nda hatıralarını paylaşmadığı bir elli yıl... İşte bu bilinmeyen dönemi bize, kızkardeşinin çocukları Meral Bebe ve Dilek Bebe anlatacak... Gazetecinin adı, Niyazi Banoğlu'ydu. 1950 yılında, Zaman Gazetesi'nde, Mustafa Kemal'in cepheden savaşa, kuruluştan kurtuluşa, evlilikten, yalnızlığına dair, çeşitli kaynaklardan derlenen hatıralarını yayınlıyordu. "Dizi yazı"nın yayınlandığı günün sabahında oldukça erken bir saatte gazetenin yayın müdürünün telefonu çaldı. Arayan Latife Hanım'dı. Oldukça kızgın bir ifadeyle. "Yayının derhal durdurulmasını talep ediyor ve özel yaşamının yazılmasının hakka, hukuka uygun olmadığını" söyleyip telefonu sertçe kapatıyordu. Yayın müdürü, panik içinde kalmıştı, oysa yazı içinde Latife Hanım'dan çok az sözediliyordu, evlendiği, tanıştığı sadece... Peki neden bu kadar kızıyordu ki? Banoğlu'na olanları anlatıp, derhal Latife Hanım'ın yaşadığı Ayazpaşa'daki Uşaki Köşkü'ne gitmesini, hem röportaj yapmasını hem de gerekirse yazı için izin almasını istedi. Banoğlu da oldukça şaşırmış ve çaresizliğe düşmüştü. Bu nasıl olacaktı? Latife Hanım, Mustafa Kemal'den boşandığı Ağustos 1925'ten bu yana tek bir gazeteciyle konuşmamış, evliliğe dair yani o 'bin gün'e ilişkin, hep derin bir sessizliğine gömülmüştü. Ama serde gazetecilik vardı, randevu falan almadan doğruca Ayazpaşa'daki evin kapısına dayandı. İçeriye, yani Latife Hanım'a haber gönderdi. Umudu yoktu gerçi. Ancak, hayret ki "olur" çıkmıştı. Aslında "Köşk"ün kapısından, salona değin, o kısacık zaman içinde kalbi duracak gibiydi. Ama işte, birkaç dakika sonra Latife Hanım karşısındaydı!!! GAZİ'DEN AYRI 28 YIL "Latife Hanım'ın birçok gezilerde, Atatürk'le beraber çekilmiş resimlerini görmüştüm fakat burada karşılaştığım hanımefendi, asla o değildi. Atatürk'ten ayrılalı 28 yıl olmuştu. Bu 28 yıl, bu asil kadının üç mevsimini de kemirmişti. Artık ne ilkbahar, ne yaz ne de sonbaharı kalmıştı. Bembeyaz karlı bir dağbaşı, dağların uçurumlarını andıran derin kırışıklıklarla dolu bir yüzdü karşımdaki hanım. Salonda bir koltuğu göstermesinin ardından en hırçın haliyle 'Ne hakla benim hayatımı yazıyorsunuz, kim veriyor bu hakkı size' dedi. İrkilmiş şaşırmıştım, ne diyeceğimi bilemedim önce... Sonra sözleri yuvarlayarak ve aşırı heyecanla, 'Efendim, onun hakkında sizin bildiklerinizi kimse bilmiyor. Onları öbür dünyaya götürmeye hakkınız yok. O'nu bütün yönleri ile bilmeliyiz. Halbuki siz onları saklıyorsunuz' diyebildim. Bir iki dakika geçtikten sonra, salonda bir boşluk oldu ve Latife Hanım yerinden doğrularak yüksek sesle 'Siz ne diyorsunuz, o, hala içimde alev alev yanıyor' dedi ve hıçkırmaya, hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökmeye başladı." BİRBİRİMİZE SÖZ VERDİK Evet, Niyazi Banoğlu, bir kez daha şaşırmıştı. Çankaya'nın ilk resmi evsahibesi ve hakkında pek çok kez kitap yazdığı Gazi'nin eşi Latife Hanım, karşısında ağlıyordu, hem de derin hicranıyla... Aradan kısa bir süre geçti, Latife Hanım, gözyaşlarını silmeye devam ediyordu. Ve daha sakin bir ses tonuyla.. "Bilmediğiniz bir şey var galiba. Biz ayrılırken, müşterek hayatımıza dair konuşmayacağız diye birbirimize söz vermiştik Siz benden bunu nasıl istersiniz?" dedi. Ama Banoğlu'na "biraz daha oturun" diye izin verdi nedense."Konuşabiliriz, pekala ama kesinlikle neden boşandığımıza dair tek kelime cevap vermem, bunu babam da sormadı, sorsaydı da cevap alamayacaktı zaten!" Derken, bir yandan kahveler içilirken bir yandan da Banoğlu'yla Latife Hanım arasında yine geçmişe dair bir sohbet başladı... Ancak sahiden de Gazi'yle evliliğine ya da boşanmasına ilişkin tek kelime konuşulmadan, sadece ve sadece "Kurtuluş ve kuruluş günleri"ne ilişkin kimi hatıralar anlatıldı. Ve Banoğlu, izin isteyip, ayrıldı Köşk"ten. O kısacık görüşmeden... Geriye, her ikisini bir masada karşılıklı otururken gösteren tek kare bir fotoğraf kaldı yadigar. Genç subayın güzel iltifatı Latife Hanım'ın erkek kardeşi Ömer Uşşaki'nin torunu olan Dilek Bebe, 'Latife halasıyla geçirdiği yıllar'a dair ilk kez açıklamalar yapıyor. "Ve şimdi düşünüyorum da bu durum Latife halamın da çok hoşuna giderdi" diyor. Ve halasıyla ilgili bir de hikaye anlatıyor "Halam, bir 10 Kasım günü Beyoğlu'nda dolaşıyor. Bir gazeteci köşebaşında "Atatürk ve Latife Hanım'ın anıları yazıyor" diye bağırıyormuş. Gazetelerin rüzgardan uçmasını engellemek için gazete balyasına konan taş halamın fotoğrafının üstüne gelmiş. Halam da gazeteciye, 'sen o kadının suratına taş koymuşsun. Allah onun bahtına taş atmış zaten, sen niye taş koyuyorsun?' demiş. Tam o an arkadan bir ses 'hanımefendi hazretleri, ne farkeder ki taş konsa da siz hep kalbimizde kalacaksınız' demiş. Halam bir dönmüş ki gencecik bir subay. Tanımış halamı. Halam, tabi ki bu subayın iltifatından çok mutlu olmuş." Nebil ÖZGENTÜRK29.10.2003
ezo35ksk
Cum Mar 16, 2012 4:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Kuzeyde Bir Güneyli

ABD'de 22 no'lu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polis...i arabasından yolu izlerken bir araba görmüş. Bu aracı radarla incelemiş ve en az 50 km hızla gidilmesi gereken bu yolda aracın tam 22 km hızla gittiğini fark etmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş. Aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş. Aracın peşinden gidip aracı durdurmuş. Bir de ne görsün? Aracı kullanan çok yaşlı bir teyze. Aracın arkasındaki koltuklarda da çok korkmuş 3 tane yaşlı teyze daha var. Polisi görünce yaşlı sürücü endişeyle:
-Polis bey, çok mu hızlı gidiyordum?
Polis:
-Hanımefendi, hızlı değil, tersine çok yavaş gidiyorsunuz ve bu tüm otoyol trafiğini etki! liyor! Radardan gördüğüm kadarı ile 22 km hızla gidiyorsunuz. Yaşlı teyze:
-Ama otoyolun girişinde 22 yazıyordu ve ben de bu kurala uymak istedim!
Polis:
-Teyzeciğim; o 22 otoyolun numarası. Bu yolda en az 50 km hızla gitmelisiniz.
Yaşlı teyze:
-Tamam, bundan sonra hızlanacağım.
Polis tam kendi arabasına giderken gözü yine arkada oturan, hiç konuşmayan ve çok korkmuş 3 yaşlı teyzeye kaymış ve sürücüye sormaya karar vermiş:
-Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Bu arka da oturanların nesi var? Çok korkmuş gözüküyorlar, sanki dillerini yutmuşlar gibi!
Yaşlı teyze:
-Valla ben de anlamadım, 250 no'lu karayolundan çıktıktan beri böyleler... :lol:
ezo35ksk
Cmt Mar 17, 2012 10:33 am
 
Foruma git
Konuya git

YAŞAM

Sıkıntılar mı peşimizden koşup duruyor, yoksa yaşam mı üzerimize üzerimize geliyor. Yorgunluklar, çalışıp didinmeler. Ve geriye baktığında insan hep mutlu huzurlu olmak istediğini anlıyor. Fotoğraflar eskimeden, anılar silinip gitmeden, belki de bugün evet şimdi silkelenerek sarılmalıyız yaşama. Ondan beklediklerimiz gelmemiş olsa da, sıkıştığımız köşede bir çıkış bulamıyor olsak da herşey bizimle... başlıyor. Bahar senin yaşaman için geliyor, gün senin için doğuyor, kuşlar bile bana seni soruyor. Şimdi, evet tam da şu anda neyi düşünmek istiyorsan ona yönelt düşüncelerini. Gereklilikler mi, bitmeyen sorunlar mı onlar hep vardı. Ve her zaman da var olacak. Sen sarıl, hem de sıkı sıkıya sarıl yaşama. Çünkü kuşlar hala seni soruyor bana.
ezo35ksk
Cum Mar 23, 2012 1:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

Bir Dostluk

Biri beyaz biri kara iki kedi..
Birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
Gölgeler akşamüstünü söylüyor.
Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
... Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.
Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
Omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
Belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
Kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
Bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?
Karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
Bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
Her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.
Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
Savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
Ya da olanlar olması gerekenler değildir.
Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
Gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
Kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
Hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
Omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,
Boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
ezo35ksk
Cum Mar 23, 2012 7:55 pm
 
Foruma git
Konuya git

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır.
27 Mart günü her ülkenin sanat ve tiyatro adamlarınca hazırlanan bir bildiri, sahnelerde okunur. Tiyatrolar o gece halka parasız gösteriler düzen­ler. Tiyatroyu halka sevdirmeye çalışırlar.
Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı.
Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmi­yor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çeki­ci konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir.
Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenle­dikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur.
Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir.
Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır.
Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir.
Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Tiyatro öğre­timi konservatuar denilen okulda yapılır.
Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır. Belli başlı türleri şunlardır:
Komedi : Oyunların, insanların, durumların gülünç yönlerini gösteren bir tiyatro yapıtıdır. Komedinin belli başlı türleri şunlardır :
a) Vodvil, hareketli, eğlenceli bir konuya dayanan, içinde şarkılar bulunan hafif güldürüdür.
b) Fars, olayların aşırı abartıldığı, taklitlerin sık sık tekrar edildiği bir komedi türüdür.
Trajedi : Konusunu tarih, ya da efsanelerden alan acıklı sahne yapıtı­dır. .
Dram : Yaşamımızda var olan umudu, sevinci, acıyı, bir arada sunan tiyatro oyunudur. Dram şiir ve düz yazı ile yazılabilir.
Tiyatrolar; devlet tiyatroları, halk tiyatroları, bulvar tiyatroları, açık hava tiyatroları ve şehir tiyatroları gibi isimlerle anılır.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.
Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara bera­ber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.
ezo35ksk
Sal Mar 27, 2012 4:42 pm
 
Foruma git
Konuya git

KOLA KANSER YAPTIĞINI KABUL ETTİ

Kolanın gizli formülü değişiyor. Yeni formülde içeceğe rengini veren metilimidazol maddesi 4 kat daha az olacak. Üreticileri değişikliğe iten, bu maddenin Kaliforniya’da kanserojen maddeler arasına alınması oldu. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, metilimidaz...olün kansere neden olduğu saptanmıştı. Ancak,, insan sağlığı için tehdit oluşturduğuna dair kanıt bulunmuyor. Yeni formüllü kola Kaliforniya’da satışa sunuldu. Üretici firmadan yapılan açıklamada yeni ürünlerde bir tat farklı olmayacağı belirtildi. Coca-Cola ve PepsiCo kola pazarının yüzde 90′ını oluşturuyor. Ürünlerine kanser uyarısı koymak istemeyen üretici firmalar, içeceğin formülüyle oynama kararı aldı. Yeni formülde içeceğe rengini veren metilimidazol maddesi 4 kat daha az olacak. Üreticileri değişikliğe iten, bu maddenin Kaliforniya'da kanserojen maddeler arasına alınması oldu. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, metilimidazolün kansere neden olduğu saptanmıştı. Ancak,, insan sağlığı için tehdit oluşturduğuna dair kanıt bulunmuyor. Yeni formüllü kola Kaliforniya'da satışa sunuldu. Üretici firmadan yapılan açıklamada yeni ürünlerde bir tat farklı olmayacağı belirtildi. Coca-Cola ve PepsiCo kola pazarının yüzde 90'ını oluşturuyor. Kaynaklar: ntvmsnbc - Yeşil gazete The Coca-Cola Company Vikipedi, özgür ansiklopedisinin verdiği bilgi doğrultusunda tarihcesi aşagıda belirtildiği gibidir. . TCCC LogouThe Coca-Cola Company (TCCC), dünyanın en büyük içecek şirketlerinden biridir. Şirket bir Amerikan şirketi olmakla birlikte, dünyanın pekçok yerinde fabrikaları vardır. CEO'su Muhtar Kent'tir. New York hisse senetleri borsasında KO kodunu kullanmaktadır. Konu başlıkları 1 Tarihçe 1.1 Dünya'da 1.2 Türkiye'de 2 Türkiye'deki Ürünleri 3 Dış bağlantılar Tarihçe [değiştir]Coca Cola ilk olarak eczanelerde ilaç olarak kullanılmıştır. Daha sonra içeriğindeki bazı maddeler değiştirilerek içecek olarak popülerleşmiştir. İçeriğinde yedi gizli madde bulunmaktadır. Dünyada bu maddeleri sadece iki kişi bilmekte ve bu maddeler bir kâğıtta yazılı olarak bir bankanın kasasında muhafaza edilmektedir. Ortalama olarak dünyada saniyede sekiz bin kutu Coca Cola tüketildiği saptanmıştır. Dünya'da [değiştir]1892 yılında şu anki ismini alıp anonim şirkete çevrilmiş ve Coca-Cola adıyla piyasaya çıkardığı içecek, kola, 1895 yılına gelindiğinde Amerika'nın tüm eyaletlerinde satılmaya başlamıştır. 1905'e dek, kolanın içeriğinde kokainden elde edilen bir madde bulunurken, bu tarihte içerik değişikliği yapılarak kolanın kokainle ilgisi kesilmeye çalışılmıştır.Şu an içinde kokain olmadiğı sanılsada hala mevcut ve miktarı bilinmemektedir. Dünyanın taşınabilir su kaynaklarının %25'i The Coca-Cola Company'e aittir. Türkiye'de [değiştir]Coca-Cola markası, 1964 yılında Has ailesinin girişimiyle Türkiye'ye gelmiş ve ilk yatırımlarını İstanbul ve Marmara bölgesinde gerçekleştirmiştir. Bu tarihte, İstanbul Meşrubat Sanayi Anonim Şirketi'ni 3.5 milyon liralık sermaye ile kurmuştur. 1996'ya gelindiğinde Anadolu Endüstri Holding Coca-Cola İçecek'in ortağı olmuş ve 1997'de 35 milyon dolarlık yatırımla, Çorlu'da 1 dolum tesisi hizmete sokulmuştur. *** **** **** **** Eski adıyla Turkuaz su yeni adıyla Damla su coca colaya aittir, Cola almak isteyen yerel esnafa Cola almak istiyorsanız Damla su almayı şart koşacak satış tekniği kullandıgından Damla su kullanmadıgımı boykot ettiğimi dip not olarak düşmek isterken GDO gerçeğini anlatan mutlaka izlenmesi gereken birde video linki ekliyorum saygılarımla. http://www.facebook.com/video/video.php?v=187677981283754&saved

.
ezo35ksk
Sal Mar 27, 2012 6:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Gulumse Anne

paylaşımın için teşekkürler emeğine yüreğine sağlık.
ezo35ksk
Cmt Mar 10, 2012 9:20 am
 
Foruma git
Konuya git
cron