Bir tohum düşmeye görsün kucağına, önce onun korkusunu giderir şefkatle, sonra okşamaya başlar sevgiyle. Sevincinden tohum çatlar ve ümit filizlenir. Toprak, ihtiyacı olan gıdalarla besler, yemyeşil yapraklarla süsler misafirini. Rengârenk sebzeler, yanaklarında sıcak bir sevinçle gülümser toprağa. Alçak gönüllü toprak, tatlı bir tebessümle ortak olur sebzelerin sevincine.Bir fidan dikilmeye görsün, toprak, heyecanla sarılır köküne. Kırk yıllık dost gibi misafir eder fidancığı. Canından can, yüreğinden heyecan verir.Yağmura, rüzgâra karşı durur arkasında; ister ki fidanlar eğilmesin, kırılmasın. Aradan yıllar geçer; elmalar al al, portakallar sarı sarı gülümser. Mutluluğun ve sevincin ışıltıları düşer toprağa. Onun yerine kuşlar, cıvıltıyla karşılık verir. Dost canlısı toprak, tatlı bir tebessümle ortak olur meyvelerin sevincine.
Bir çocuk doğuverse çığlık çığlığa, toprak, telaşlı bir hazırlığa başlar heyecanla. Mutluluktan sırılsıklam ıslanır, ümitlerle yeni baştan süslenir. Sevincini bölüşmek için gökkuşağını yardıma çağırır çocuksu bir duyguyla.
Evet, bir çocuk doğmuştur, bir yıl sonra üzerinde yürüyecektir minicik ayaklarıyla. Onlar incinmesin diye çimenlerle süsler her yeri… Tıpış tıpış yürüyen çocuğun ayak seslerini duyunca kalbi tıp tıp atmaya başlar. Bir anne şefkatiyle öpüp koklar minicik ayakları…
Toprak alçak gönüllüdür, toprak dosttur, toprak anne gibidir ama bir kaygı vardır içinde: ”Üzerimde yaşayanlar beni ne kadar seviyor?” diye. Bir gün güzel bir söz duyar, şöyle sıcacık, gönülden kopup gelen bir söz: Anadolu. Sevinçten içi bir hoş, mutluluktan gönlü sarhoş olur. O günden sonra bir ana-evlat ilişkisi başlar ki tarihler anlatsa bitiremez bu macerayı.
Evlatları canından çok sever toprağı. Hatta gerektiğinde canlarını kucağına tohum gibi serper, kanlarıyla sularlar. “Alnından vurulup tam ercesine / Bir gül bahçesine girercesine” girerler kara toprağa. Bu muhabbeti gören bir ozan, alır sazını eline ve başlar söylemeye:
Yüz binlerce şehit ateş hattında,
Gül açtılar tekbir nakaratında.
Şehit yazıldılar Allah katında;
Ana bilip ak toprağı öptüler,
Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.
Anadolu ve vatan payesiyle coşan toprak, hiç kimsenin görmediği yeni bir çiçek sunar evlatlarına: bayrak çiçeği.
Evet, toprağın üzerinde laleler, sümbüller, karanfiller, zambaklar açmaya devam eder ama bayrak çiçeği hepsinden alımlı, hepsinden güzeldir.
Çünkü bayrak çiçeği, toprağın yüreğinde yeşeren, mavi göklerde açan hürriyet çiçeğidir. Yürekler çarptıkça burcu burcu kokmaya devam edecek ve bir daha solmayacaktır…Selam ve saygılarımla Hacegan..
5 sonuç bulundu
5 sonuç bulundu • 1 sayfadan 1. sayfa
Re: BENİM DEME SAKIN.....Allah hepimizden razı olur inşallah teşekkür ederim.
BENİM DEME SAKIN.....Sakın kıyaslama kendini başkalarıyla! ..
“Ama ben..” “Ama benim…şu kadar” Sakın sakın deme! Şeytan da böyle demedi mi? “Ben!” dedi.. ”Üstünüm ondan!” dedi, kıyasladı kendini, gururlandı…Ve kovulmuşlardan oldu! Sen de, eğer böyle dersen; Hidayeti için dua ettiklerin varsa mesela, asla kabul olmaz duaların!.. İstersen gece-gündüz namazda, oruçta, ibadette ol, “Ben!” dediğin, başkaları hakkında hüküm verdiğin, kıyas yaptığın, O’nun makamına göz diktiğin müddetçe Hiçsin! Çünkü O, “Ben” diyene değil, “Sen” diyene, rahmet nazarıyla bakıyor.. O, önünde iki büklüm gözyaşlarıyla durana kapılarını açıyor.. Aşağıla nefsini! Bil ki sen alçaldıkça yükseltirler seni.. Karı-koca ilişkilerinde olsun, tüm diğer beşeri ilişkilerde olsun, sakın kibirlenme!.. Gururlanma!.. Kendini üstün görme kimseden!.. Bil ki şeytan sana bu yolla yanaşır ve mağlup eder seni.. Perde olur, O’nunla arandaki rabıtaya.. Vuslatına eremezsin! Daim gurbetlerde kalırsın.. Sakın deme; “Ama benim şu kadar ibadetim var, o namaz bile kılmıyor” “…O başını bile örtmüyor..” “..O cumaya bile gitmiyor..” “O…böyle, ben böyle! ”.. Sakın! Anlasana, şeytanın oyunu bu! Ah bilsen ne sinsidir o! Böyle böyle kaydırır ayağını.. Bil ki Allah’ın en sevmediği şey; Tahkir etmek! Kendi yarattığının, diğer mahlukları aşağılaması, hor görmesi.. Bir nev’i TANRILIK iddiası! Ah bilsen, bir hor bakış kaç namazı siler götürür! Bir aşağılayış, kaç iyi ameli yok eder! Duymadın mı, baksana “kötü” bilinen bir kadın, ayakkabısıyla bir köpeğe su içirdiği için cenneti kazandı! Dün “şöyle-böyle” diye hor baktıkların, O’nun sevgilisi oldular! O var ya O, bir “Ahhhh” için, yürekten ama, ızdırapla, pişmanlıkla, samimi, ihlaslı bir ahhh için, günahla geçirilmiş bir ömrü siliyor! Sanki yeni doğdun gibi.. Afuvv çünkü O (c.c.).. Eskilerde, böyle bir “Ahhh” duyan bir gönül eri, muhatabına diyor ki; “Al benim tüm ibadetlerimin ecrini, o “ahhh”ını ver bana..” Vefatından sonra rüyasında halini soran bir dostuna da; “İşte o “Ahhh” sebebine cennetlerdeyim!” der.. Var mı böyle bir ahhhın, iki büklüm o kapılarda? Yoksa da amelin, var mı O’nun sevgisinden, O’nun utancıyla, nedametle akıtılmış iki damla gözyaşın? Var mı? Varsa korkma hiç! Burada da orda da SEVGİLİSİN..! Selam ve saygılarımla Hacegan...
YARATANA AŞIKMIYIZ...Uzmanların tanımlarına göre aşk, insanın ayaklarını yerden kesen, içinde şiddetli heyecanlar yaşamasına vesile olan bir duyguymuş. Böyle bir durumda insanın sabah yataktan kalktığı anda ilk aklına gelen, âşık olduğu kişi olurmuş. Gece yatmadan önce onu düşünür, her girdiği ortamda ondan bahsetmek istermiş. Bütün planlarını, âşık olduğu kişiyi düşünerek ve onu da dâhil ederek yaparmış. O kişi için pek çok şeyden, hatta sevdiklerinden dahi vazgeçebilirmiş.
Bütün bu bilgiler ışığında Allah’a duyduğunuz aşkı düşünün. Yukarıda sayılanların hepsini Allah’a karşı gerçekten hissediyor musunuz? Sabah kalktığınız anda aklınıza ilk gelen Allah mı? Gün içinde sürekli O’nu düşünüyor musunuz? Her girdiğiniz ortamda O’ndan bahsetmek istiyor musunuz? Yaptığınız bütün planları Allah’ın hoşlanacağı şekilde düzenliyor musunuz? O’nun razı olmayacağı, hoşlanmadığı tavırlardan sakınıyor musunuz? Gece uyumadan önce O’nu düşünüyor ve anıyor musunuz? Allah’a duyduğunuz aşktan dolayı pek çok şeyden ve hatta sizinle bu konuda mücadele eden kişilerden kopup uzaklaşabiliyor musunuz? “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem Suresi, 48) Elbette bütün bunları hisseden herkes, Allah aşkını yaşıyor demektir. Geri kalan tüm yaratılmışlara duyulan aşk ve sevgi de, Allah’ın birer tecellisi olduğu için gerçekleşmelidir. Allah’tan bağımsız bir şekilde bir beşere aşk duymak ve o kişiyi Allah’tan daha fazla düşünüp daha önde tutmak açıkça şirk koşmak anlamına gelir ki “Allah, Kendisi’ne şirk koşanları bağışlamaz.” (Nisa Suresi, 116). Bu durumdaki kişiler ölüm melekleri ile karşılaştıklarında güç durumda kalmamak için, yaratılan her şeyi Yaratandan bağımsız olarak değil, O’nun tecellisi olduğu için sevmelidirler. “Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: “Allah’tan başka taptıklarınız nerede?” “Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular” diyecekler…” (Araf Suresi, 37) Hiç tükenmeden, kişiye acı vermeden, tutkuyla ve daimi bir mutlulukla yaşanacak tek aşk Allah aşkıdır. Allah’tan bağımsız yaşanan tüm aşklar ise insanı bir süre sonra mutsuzluğa ve bunalıma sürükler. Bu durumdaki kişi yalnızca karşısındakinin istekleri doğrultusunda bir hayat sürerek bir nevi köleleşir. Oysa Allah aşkı, insanı tüm dünyevi bağımlılıklardan özgürlüğe kavuşturur. Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29) Yalnızca Allah’a kul olarak zincirleri kırabilmek dileğiyle… Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Ra’d Suresi, 28) Selam ve saygılarımla Hacegan...
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|