Ülkemiz zor bir süreçten geçiyor canlar, etle tırnak olmalıyız
Etnik dinsel köken gözetmeksizin, Çanakkale ruhunu yaşatmalıyız.
Yunusların, Mevlana Celalledin-i Rumelerin, Hacı Bektaş-ı Velileri
Pir Sultan Abdalları, Hacı Bayram Veliler Karaca Ahmetleri,
Şah Kuluları Sarı Saltukların Ana doluya barışı kardeşliği hakkaniyeti
Dürüstlüğü dostluğu getiren Anadolu Erenlerini unutmayalım
Yaradılanı sevelim, Yaradandan ötürü, tüm insanlığı kucaklayalım
Ekmeğini yediğimiz, Suyunu içtiğimiz, Atmosferini soluduğumuz,
Yağmurunda ıslandığımız, Güneşinde kurulandığımız
Ata Vatanı aziz Vatanımızı canımızdan özge sevelim, Lütfen kıskançlıkla koruyalım.
Gidilecek, referans alınacak başka bir ülkemiz yok çünkü.
Türkü ile, kürdü ile, Lazı, kıvırcığı, Çerkezi –göçmeni, gürcüsü, Türkmeni, azerisi ile
Alevisi, Sünnisi , müslümi, gayri müslümi, Laik anti laiği ile , dindarı, olmayanı ile
El ele, yürek yüreğe, birlik dirlik içinde olmalıyız.
Bizi, her ne şekilde bölmeye, parçalamaya çalışanlara da fırsat vermemeliyiz
Dinimizi, diyanetimizi, Allah ile kul arasında, yaşamalıyız, kültürel zenginliklerimizi
Ortak paylaşmalıyız, kendimizle, misak-ı millimizle, tarihimizle gurur duymalıyız
Sevgiyi, hoş görüyü, bir birimize tahammüllü barışı ana eksen olarak alıp, millet olarak tek yumruk olmalıyız.
Geçmiş acılarımızdan ders almalıyız, bir daha aynı tuzaklara millet olarak düşmemeliyiz.
İstiklalimiz için canlarını seve, seve feda eden Şahadete giden, Çanakkale’de kefensiz yatan Vatan evladının kemiklerini sızlatmamalıyız, mirasına canımız kanımız pahasına da olsa sahip çıkmalıyız.
Şehit ve gazilerimize, ailelerine sahip çıkmalıyız
Milli ve Dini Bayramlarımızla minarelerde yankılanan ezanımızla, kiliselerde çalınan çanımızla, Cemde var olan sazımız sözümüzle Konya da ki Seb-i aruzumuz, Erzincan da ki semahımız Ankara da, Trakya da ki ,Edirne deki ki zeybeğimiz, Elazığ da ki gak koşumuz, Erzurum’daki dadaşımızla
El ele Yürek yüreğe, etle tırnağız, Yaradılanı, Yaradandan ötürü seven canlarız.
Biz bir vatanız
Vatanımıza feda olsun canımız
BARIŞ OLSUN
Sevelim yaradılanı
Yaradandan ötürü
Gönülde barış olsun
Güzele güzel diyelim
Çirkinide sevelim
Dilde barış olsun
Gönül sarayımızı kuralım
İnsan onuruyla yaşayalım
Fitne, fesat, zana kapalı duralım
İnsanlıkta barış olsun
Komşumuz aç iken
Biz tok yatmayalım
Fakir fukara- garip gurabaya
Kucak açalım
Sazda sözde birleşelim
Asalette, özde barış olsun
Şükürden haberdar, merhametli kullar olalım
Tasada kederde, sevinçte kıvançta bir olalım
Birliğimize dirliğimize sahip çıkalım
Misak-ı Millimizi, kıskançlıkla koruyalım
Yurtta barış cihanda barış olsun
Ne ararsan Gökte var Ay da var Yıldız da var Türk"e ancak Türk ten fayda var selam ve dua ile Hacegan..
20 sonuç bulundu
20 sonuç bulundu • 1 sayfadan 1. sayfa
MÜSLÜMAN EN BİLGİLİ İNSANDIR...Son birkaç haftadır "dindarlık" kavramı üzerinden yapılan tartışmaları izliyorum. Dindar nesil kavramına karşı duran kesimin çoğunluğunun dindar olarak tarif ettiği ve örnek verdiği kişilerin, "dindar" görünümü altında İslam’a ters düşen davranış ve görünüm içerisindeki insanlar olduğu anlaşılıyor.
Dinden uzak yaşayan kimseler görüşlerini açıklarken, dine karşı olumsuz eleştirilerde bulunur, saldırgan bir davranış sergilerler. Dine saldırı malzemeleri de, Müslümanlık adı altında yaşanan, ancak içine hurafelerin, adet ve geleneklerin katıldığı, dinin özünden uzak olan anlayışlardır. Gerçek Müslümanlık, hedef alınan bağnaz din anlayışına tamamen zıttır. Bu yüzden eleştirdikleri, gerçek İslam değil hurafe dinidir; Kur’an’da bildirilen gerçek din bundan çok farklıdır. Burada, samimi dindar Müslüman ile gerçekte dindar değil müşrik olan bağnaz karakter arasında bir karşılaştırma yapmak isterim... Samimi mümin için hayat rehberi Kur’an’dır. Yolu, Peygamber (sav)’in davet ettiği Allah’ın hayat veren yoludur. Yobaz zihniyet ise dini kendi istek ve arzularına, çıkarlarına göre değiştirmeye, özünden saptırmaya çalışır. Kur’an hükümlerinde kendince ilave ve değişiklikler yapar. Allah’ın indirmediği hükümler öne sürer, Allah’ın helal kıldığı rızıkları haram kılar. Bağnaz sistem Kur’an’ın tam aksidir. Kur’an sevgiyi, yobaz sevgisizliği, Kur’an barışı, yobaz kan ve düşmanlığı savunur. Allah barış yurduna çağırır. Yobaz, Kur’an ayetlerini görmezden gelir; İslam’ın savaşa teşvik ettiğini iddia eder. Yobazlar, Kur’an’da olmayan şeyleri dine dahil etmeye çalışır, hurafelerine uymayan hükümleri reddederler. Onların yaşadıkları, hak dinle aynı ismi taşıyan ancak İslam dışı batıl bir dindir. Kur’an haktır; Allah, hak olan Kur’an’a uymayı emreder. "İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler? (Casiye Suresi, 6)" buyurur ancak yobaz, kendi hurafelerine tabi olur. Mümin ise hurafelerle hiç muhatap olmaz, yalnızca Kur’an ve sünneti kıstas alır. Allah dini kolaylaştırdığını buyurur ve Resulullah "kolaylaştırın" tavsiyesinde bulunurken, yobaz, dini zorlaştırıcı eğilimdedir. Kendince din ne kadar zor yaşanırsa o kadar takva sahibi olunacağını zanneder. İslam’ı baskıcı ve yasakçı olarak gösterir. Allah’ın kolaylaştırdığını haber verdiği dini zorlaştırarak Allah’a iftira eder. Allah adına ortaya çıkar, büyük bir çirkin cesaret sergiler. "Din güzel ahlaktır" buyurur Peygamberimiz (sav). Yalnızca belli ibadetleri yaparak din gerçek anlamda yaşanamaz. Yapılan ibadet insanı çirkin davranışlardan, Allah’ın sınırlarına yaklaşmaktan alıkoymalıdır ki Allah Katında makbul olsun. Mümin, Allah’tan içi titreyerek korkar, O’nun sevgisini, rahmetini, rızasını yitirmekten şiddetle sakınır. Allah’ın emrettiği ahlakı hem yaşamaya hem yaygınlaştırmaya gayret eder. Müminler Allah’ı anarken, Kur’an ayetlerinden, Peygamberlerin kıssalarından ve Peygamberimiz’in(sav) hadislerinden söz ederken, dini konularda sohbet ederken son derece titiz, özenli ve dikkatlidirler. Ancak yobaz, Allah’a karşı saygıdan uzak bir üslupla konuşur. Allah hakkında -haşa- arkadaşıymış gibi sokak üslubu tarzı ifadeler kullanır. Özellikle ahirette Allah huzurunda yaşanacakları Kur’an’a uygun olmayan bir tarzda anlatır. Hatta fıkra tarzında, eğlenerek anlatır. Düzeysiz konularla eğlenmeye ve insanları eğlendirmeye çalışmak Allah’tan saygıyla korkan vicdan sahibi müminin asla yapamayacağı davranışlardır. Kur’an ahlakının mümine kazandırdığı derinlik, akılcılık, modernlik, yobaz zihniyetin Müslüman modelinin özelliklerinin tam aksidir. Yobaz zihniyet yıllarca bilimin insanları dinden uzaklaştıracağını zannetti. Oysa bilim, üstün güç sahibi Allah’ın yarattıklarını incelemek için vardır. O’nun yarattığı her şey, O’ndan gelen bir mesajdır. Okuyabilenler için her mesaj, Allah’ın yüceliğinin ve büyüklüğünün kanıtıdır. İlk emri "oku" olan Kur’an, insanı bilime yönlendirir. Nedir okuyacağı; öncelikle Allah’ın peygamberiyle yolladığı mesajı. Mümin ayrıca kâinat kitabını ve kendi kitabını okur. Evrendeki yaratılış mucizelerini öğrenir, inkârcılara yaratılışın delillerini sunar. Bağnazlar ise bilimden uzak durur. Yobaz, İslami yaşamın "bir lokma bir hırka" anlayışıyla yaşanabileceğini zanneder. Bu anlayışa göre Müslüman zengin değil, yoksul olmalı, elindekilerle yetinmeli hatta gerektiğinde aç kalmalıdır. Bu şekilde daha takva sahibi bir mümin olunacağını zanneder. Allah Kur’an’da, aktif bir mümin modeli önerirken yobaz, pasif bir Müslüman modeli dayatır. Ve bunu Kur’an adına yaptığını iddia eder. Oysa var olan her güzellik, onları takdir edebilen müminler içindir ve bunlarla kıyaslanamayacak nicesi de, "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır..." (Araf Suresi, 32) ayeti gereği ahirette yalnız müminlere verilecektir. Rabbim rahmetini af ve mağfiretini üzerimizden eksik etmesin inşallah amin ecmain selam ve dua ile Hacegan......
Re: MÜSLÜMAN EN BİLGİLİ İNSANDIR...PAYLASIMLARIN ICIN ALLAH RAZI OLSUN
KALEMINE EMEGINE YÜREGINE SAGLIK HACEGAN KARDESIM, SELAM VE DUA ILE
Re: YEŞİL EVREN 101 de Kompozisyon YarışmasıDost bazan minik bir kuş
Bazan var olmayan sevgili Kimi zaman saksıda bir çiçektir Ama asıl dost seni senden çok düşünendir Herkes seni terketse yalanlasada asla başkasına inanmayan sana sırtını dönmeyendir dost.. ... Dost canda candır kanında kandır. Dost senle enson lokmasını açda kalsa paylaşandır.. Herkesin seni önyargıyla terkettiğinde senin yanından ayrılmayan Dünya tersine dönse asla dostum onu yapmaz diyendir.. Dost dertlere dermandır dost güneş gibidir gördüğünde içini ısıtır.Vefalı dostubulmak çok zordur .Vefalı sadık dost deryada inci gibi nadirdir o pırlanta gibidir..Gerçek dostunuz sizi her zaman sevendir her şeye rağmen sevgisi verdiği değer artandır..Böyle dostunuz sevdiğiniz sevgiliniz varsa dünya üstünüze gelse vız gelir..sizonla dünyaya meydan okursunuz ..selam ve dua ile Hacegan...
Re: YEŞİL EVREN 101 de Kompozisyon YarışmasıTutku ablacığım önce size teşekkür ederim dostların dostluğun unutulduğu bu zamanda böyle bir konuyu gündeme taşıdığınız için.
Dostluk bir kasa olsaydı acaba ne saklardım öncelikle dostuma sunacağım bir yürek dostuma vereceğim bir güven ve yalansız sevgimi koyardım şüphesiz.
Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Ezan okunurken ve Cuma vaktinde alış veriş yapmak mekruh mudur?
CEVAP Evet, mekruhtur. Alış verişin kendisi helaldir. Yani alınan mal mekruh değil, helaldir; fakat Cuma vakti ve ezan okunurken alış veriş yapan, mekruh işlemiş olur. (Dürer) Cuma günü alış veriş Sual: Cuma günü öğle ezanıyla imam selam verinceye kadar olan zamanda alışveriş yapmak mekruhtur, ama iş gereği, dükkânı kapatamıyoruz. Cuma namazı farz olmayan çocuklar alışveriş yapsa caiz olur mu? CEVAP Evet, caiz olur. Sual: Cuma günü oruç tutmak sünnet midir? CEVAP Cuma günü oruç tutmak müstehaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cuma günü oruç tutan için, on ahiret günü oruç sevabı yazılır.) [Beyheki] Bazı âlimlere göre, yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Bir hadis-i şerif meali: (Yalnız Cuma günü oruç tutmayın! Perşembe veya cumartesiyle beraber tutun.) [Buhari] Bunun için, cuma günü oruç tutmak isteyenin, perşembe veya cumartesi günü de tutması iyi olur; çünkü sünnet veya mekruh denilen bir işi yapmamak gerekir. Cumartesi günü oruç tutma imkânı olmazsa, cuma günü tek tutmak mekruh olmaz. Sual: Cuma namazı kılınmayan mezra denilen köylerde ve İslamiyet ile idare edilmeyen yerlerde, öğle namazı kılarken ikamet okunur mu? CEVAP Evet okur. (Redd-ül-muhtar) Sual: Cuma kılınmayan mezra denilen küçük köylerde cemaatle öğle namazını kılmak caiz olur mu? CEVAP Evet caizdir. (Fetava-i Abdurrahim) Sual: Cumanın sahih olduğu yerlerde, öğleyi cemaatle kılmak ve ikamet okumak mekruh olur mu? CEVAP Evet mekruh olur. (Redd-ül-muhtar) Sual: Seferi olanın Cuma namazı kılması farz mıdır? CEVAP Seferi olana Cuma kılmak farz değildir. Fakat kılarsa farz sevabını alır. (Hindiyye) Sual: Kadınların Cuma günü, öğle namazını evlerinde kılabilmeleri için cemaatin camiden çıkmalarını beklemeleri şart mıdır? CEVAP Şart değildir. Diğer günlerde de böyledir. (Hidaye) Sual: En az 6 ay kalmak niyetiyle ABD'ye gelen kişi normal vakit namazlarını seferi olarak mı kılmalı? CEVAP 15 günden fazla kaldığı yerde normal kılar. Sual: Kadın için bayram ve Cuma namazı farz olan bir mezhep var mıdır? CEVAP Şafii ve Maliki'de bayram namazı sünnet, Hanefi'de vaciptir. Cuma namazının yalnız erkeklere farz olduğu çeşitli hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bunlardan biri şöyle: (Cuma namazı, köle, kadın, çocuk, hasta olan kimse hariç, her Müslümana farzdır.) [Ebu Davud, Hakim] Bayram namazının şartları da Cuma namazının şartları gibidir. Bu bakımdan Cuma namazına gitmeyen kadın, Bayram namazına da gitmez. Erkeklerin camide cemaatle namaz kılmalarının, evde kıldıkları namazdan 27 derece daha fazla sevap olduğu, kadınların ise, evde namaz kılmalarının, camide namaz kılmalarından daha çok sevap olduğu hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Sual: Mahkumların Cuma günü öğle namazını cemaatle kılmaları mekruh olur mu? CEVAP Mahkumlara Cuma kılmaları farz olmadığı için, öğleyi cemaatle kılmak mekruh olmaz. Sual: Hutbeleri nutuk çeker gibi okumak caiz mi? CEVAP Hutbeye dünya sözü karıştırmak haramdır. Hutbe nutuk, konferans şekline sokulmaz. Hutbeyi nutuk çeker gibi, şiir söyler gibi okumak caiz değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Şairlerin şiirlerine itina ettikleri gibi, hutbedeki konuşmasına itina edenlere Allah lanet etsin!) [Taberani, İ.Ahmed] Sual: Camiye, Cuma namazına gidince namaza yeni başlanmışsa ne yapmak lazım? CEVAP Camiye girince eğer imama ilk tekbirde yetişeceğini zannederse sünnete kılmaya durur, ilk tekbire yetişemeyeceğini zannederse sünneti kılmaz. Cuma günü ise, imam minbere çıkmadan sünneti yetiştireceğini zannederse sünneti kılar, zannetmezse sünneti kılmaz. Sünnet ile farz, farz ile sünnet arasında konuşulmaz. İmam hutbede iken de konuşulmaz. Hadis-i şerifte sus diyenin namazı yok buyuruluyor, sevabı olmaz demektir. Sual: Çeşitli sebeplerden dolayı, Cuma namazlarını kılamayanın kaza etmesi gerekir mi? CEVAP Cuma namazı kaza edilmez, o günkü öğle namazı kılınır. Sual: Cuma namazının ilk sünneti ne zamana kadar kılınır? CEVAP Hutbe başlayıncaya kadar kılınır. Hutbe okunurken kılınmaz. Eğer hutbe başlayana kadar yetiştirilememişse, Cumanın farzından sonra kılınır. Sual: Cuma namazındaki sünnetleri kılarken kazası olan, kazaya da niyet eder mi? CEVAP Evet. Sual: Cuma namazı hutbesinde imam hutbeyi bitirdikten sonra dua ediyor, âmin dememiz gerekir mi? CEVAP Açıktan âmin demek caiz değildir. Namaz kılar gibi sessiz durmak gerekir. Sual: Şafii imam, Şafiilere sonra Hanefilere Cuma kıldırsa caiz mi? CEVAP Evet. Sual: Eda şartlarından biri noksansa Cumaya gitmek lazım mı? CEVAP Fitneye sebep olmamak için gitmek lazımdır. Sual: Cuma namazında iç ezanı, cemaatin tekrarlaması lazım mı? CEVAP Sadece dinlemesi lazımdır. Tekrarlamaz. Sual: Hutbeye çıkarken yüksek sesle dua okumak bid'at mi? CEVAP Evet. Sual: Hutbeyi kağıttan okumak mekruh mu? CEVAP Hayır. Sual: Seferi imam, mukim cemaate Cuma namaz kıldırır mı? CEVAP Evet. Sual: Mescidimiz küçük, etrafta cami de yok. Cuma namazında, birinci cemaat çıktıktan sonra, ikinci cemaat olmak caiz mi? CEVAP Hayır. Sual: Cuma sahih olmayan yerde, Şafii mezhebi taklit edilip kılınsa farz sevabı alınır mı? CEVAP Evet. Sual: Cuma hutbesinde bağdaş kurup oturmak uygun olur mu? CEVAP Caizdir. Sual: Cuma günü cami içinde niye ezan okunuyor? Dışarıda okunması yetmiyor mu? CEVAP Cami içinde okunmasını Peygamber efendimiz emretmiştir. Birinci ezanı ise Hazret-i Osman emretti. Hulefa-i raşidinin sünneti Peygamber efendimizin sünneti demektir. Resulullah ile Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’in devrinde Cuma günü ilk ezan imam minbere çıkıp oturduğu zamanda idi. Hazret-i Osman halife olup, insanlar çoğalınca, dışarıda birinci ezanın okunmasını emretti. (Taç) Hazret-i Osman hulefa-i raşidindendir. Onun sünneti de dinde senettir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Benden sonra ihtilaflar çıkacaktır. İşte o zaman sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine uyun! Onlara azı dişinizle ısırır gibi sımsıkı sarılın!) [Tirmizi] Sual: Hutbelerin Türkçe olmasının ne mahzuru var? CEVAP İbni Abidin hazretleri, (Hutbeyi, Arabiden başka dil ile okumak, başka dil ile iftitah tekbiri almak gibi tahrimen mekruhtur) buyurdu. Hindistan âlimlerinden Muhammed Viltori hazretleri de (Hutbelerin bir kısmını bile Arabiden başka dil ile okumak bid'attir) buyurdu. (El-edille) Eshab-ı kiram ve Tabiin-i izam, bid’at işlememek için, Asya ve Afrika’da, hutbeleri hep arabi okudu. Halbuki, dinleyenler Arabi bilmiyordu. Bunun için, Osmanlı âlimleri, 600 yıldır, hutbelerin, kabul olmayacağını bildikleri için, Türkçe okunmasına izin vermediler. Cuma vaazları koydular. Bu vaazlar, namazdan önce veya sonra, hutbenin manasını anlatırdı. Hutbe böylece öğrenilirdi. İlk Cuma namazı Sual: İlk Cuma namazı nerede ve hangi camide kılındı? CEVAP Resulullah efendimiz, ilk Cuma namazını Medine ile Kuba arasında (Ranona) vadisinde bulunan Mescid-i Cuma isimli camide kılmıştır. Sual: Cuma günü ezandan önce, sala okumak, caiz midir? CEVAP Melik Nasır bin Mensur, hicri 700 yılında, Cuma ezanından önce, minarelerde salat-ü selam okuttu. (Mirat-ül haremeyn) Bu tarihten sonra gelen âlimler, buna bir şey demedikleri için, Cuma günü salat okunmasına bid’at denmez. Cenaze olduğunu bildirmek için, salat okumak ise, bid’attir. (S. Ebediyye) Sual: (Cuma geceleri evde helva yapıp kokutmalı, ruhlar eve kokusuna gelir) sözü uydurma mıdır? CEVAP Evet. Sual: İmamın, Cuma namazının ilk sünnetini minberin önünde kılması sünnete uygun mudur? CEVAP Uygun değildir. Minberin sağ yanında kılması sünnettir. Camide istiğfar Sual: Camide, cuma akşamları cemaate istiğfar ettirmek uygun olur mu? CEVAP Cemaate öğretmek niyetiyle yapılması uygundur. Seferi imam Sual: Seferi olana Cuma namazı kılmak farz olmadığı halde, seferi olan kimse, Cuma namazını kıldırabilir mi? CEVAP Evet, kıldırabilir. Hutbeyi kılıçla okumak Sual: Bazı imamlar hutbeyi kılıçla okuyor. Böyle bir şey var mı? CEVAP Evet, Mekke ve Bursa gibi, savaşla alınan şehirlerde, imam, minbere çıkarken sol eline kılıç alır. Kılıca dayanarak okur. (S. Ebediyye) Hutbe dinlerken Sual: Hutbe dinlerken, konuşulmaz ve bir şey okunmaz, ama bugünkü hutbelerde, ağaç dikmek, kalkınmak gibi şeylerden de bahsediliyor, üstelik Arapça da okunmuyor. Kalbi temizlemek niyetiyle içimizden kelime-i tevhid okumamızda sakınca olur mu? CEVAP Hutbe Arapça da okunsa, namazdan oruçtan da bahsedilse yine kalbden okununca zararı olmaz. Yabancı ülkede cuma Sual: Almanya, Fransa gibi gayrimüslim bir ülkede cuma namazı kılmak farz olmadığına göre, orada kırk kişi varsa, Şâfiî mezhebi taklit edilip kılınsa farz sevabı alınır mı? CEVAP Evet, sahih olur. Müslüman olmayan bir ülkede, Müslümanlar, bir imam seçerek cuma namazı kılsalar, Hanefî mezhebine göre de namazları sahih olur. (İbni Abidin) Hutbe dinlerken Sual: Hutbe dinlerken, (Takkeni unutmuşsun, şurada boşluk var, safları doldur) gibi şeyler söylemenin, konuşmanın mahzuru olur mu? CEVAP Hutbe dinlemek namaz gibidir. Namazda yapılmaması gereken şeyler, hutbe dinlerken de yapılmamalı. Yer değiştirmek, konuşmak, konuşana sus demek, hattâ dua okumak bile caiz değildir. Camiye girince, hutbe okunuyorsa, hemen ilk bulduğu boş yere oturmalıdır.
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Cuma günü bir müslümanın yapması gereken işler nelerdir?
CEVAP Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni, temiz giyinmek, saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma namazından önce veya sonra kesmek sünnettir. Namazdan sonra kesmek efdaldir. (Dürr-ül-muhtar) Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir) buyuruldu. (Ebuş-şeyh) Perşembe günü de tırnak kesilebilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Ya Ali, tırnak Perşembe günü kesilir. Cuma günü de, koku sür ve yeni elbise giy.) [Deylemi] (Cumaya perşembe gününden hazırlanın!) [Hatib] (Her müslüman, Cuma günü yıkanmalı, misvaklanmalı ve güzel koku sürünmelidir.) [Buhari] Cuma günleri şunları da yapmak iyi olur: 1- Cumayı perşembeden karşılamalı. Perşembe ikindiden sonra istiğfar etmeli. Kur’an-ı kerim ve Yasin suresini okumalı. Bir hadis-i şerifte, (Cuma gecesi Yasin suresini okuyanın günahları affedilir) buyurulmaktadır. (İsfehani) 2- Cuma gecesi ehli ile gusletmeli. Peygamber efendimiz, (Cuma günü gusledenin günahları affolur) buyurmaktadır. (Taberani) 3- Cuma namazına erken gitmeli, ilk safta yer almalı. Namaz kılanın önünden geçmemeli. Hatip minbere çıkınca, konuşmamalı. 4- Az da olsa sadaka vermeli. Çoluk çocuğunun nafakasını bol vermeli. 5- Cuma günü duanın kabul olduğu vakti bulmak için hep ibadet etmeli. 6- Cuma günü çok salevat-ı şerife getirmeli. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni] 7- Ana babanın ve evliyanın kabirlerini ziyaret etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Ana-babasının kabrini, Cuma günleri ziyaret edenin günahları affolur. Haklarını ödemiş olur.) [Tirmizi] 8- Cuma günü sevinmek, herhangi bir müslümanın Cumasını tebrik etmek iyi olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Cuma günü, kuşlar ve vahşi hayvanlar birbirine "Selamün aleyküm, bugün Cuma günüdür" derler.) [Deylemi] 9- Cuma günleri ve her gün şu (istiğfar duası)nı çok okumalıdır: (Allahümmagfir li ve li abai ve ümmehati ve li ebnai ve benati ve li ihveti ve ehavati ve li-amami ve ammati ve li-ahvali ve halati ve li-zevceti ve ebeveyha ve li-esatizeti ve lil-müminine vel-müminat vel hamdü-lillahi Rabbilalemin!) Kadın okursa, zevceti yerine zevci ve ebeveyha yerine, ebeveyhi demelidir. 10- İkindiden sonra, seccade üzerinde elinden geldiği kadar, (ya Allah, ya Rahman, ya Rahim, ya Kavi, ya Kadir) demeli, sonra dua etmelidir. Tırnak keserken Sual: Tırnakları hangi sırayla kesmek gerekir? CEVAP Sağdan başlayarak kesilir. (S. Ebediyye) Önce sağ elin şehadet parmağından başlanır, sırayla kesilip, sol elin başparmağına kadar devam edilir, en son sağ elin başparmağının tırnağı kesilerek bitirilir. Ayak parmaklarında da, sağ ayağının küçük parmağından başlar ve sol ayağın küçük parmağında bitirilir. (Hindiyye) Tırnak kesmek Sual: Cuma günü tırnaklarını kesemeyen kimsenin, diğer cumayı beklemesi gerekir mi? CEVAP Hayır, sonraki cumayı beklemeden kesmelidir. (S. Ebediyye) Say etmek Sual: Cumanın vaciblerinden biri de, camiye sa’y ederek gitmekmiş. Sa’y etmek ne demektir? CEVAP Sa’y etmek, çalışıp çabalamak ve hızlı yürümek anlamına da gelir. Hacda Safa ile Merve arasında usulüne göre 7 defa gelip gitmeye de sa’y denir. Sa’y, acele etmek demektir. Cuma bayramı Sual: Cuma günü, yeni ve temiz elbise mi giymek gerekiyor? CEVAP Evet, en iyi elbisemizi giymek gerekir; çünkü Cuma günü müminlerin bayramıdır. Hatta iki bayramdan da kıymetlidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir: (Allahü teâlânın indinde günlerin seyyidi Cuma’dır, Kurban ve Ramazan bayramından da kıymetlidir.) [Buhari] Cuma günü kıymetli elbise giymekle ilgili hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir: (Ya Ali, Cuma günü güzel koku sür ve yeni elbise giy!) [Deylemi] (Günlük giyilen elbiseden başka, Cuma günleri giyilecek ayrı bir elbisenin olması ne iyidir.) [İbni Mace] (Resulullah, aldığı yeni elbiseyi Cuma günü giyer, Allah’a hamd eder, iki rekât namaz kılar ve eskisini de birine verirdi.) [Hatîb] (Resulullah, Yemen kumaşından olan elbisesini, Cuma ve bayramlarda giyerdi.) [Beyheki] Şu halde Cuma günleri, en iyi elbisemizi giymeliyiz.
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Cuma gününün önemi nedir?
CEVAP Cuma, müminlerin bayramıdır. Cuma günü yapılan ibadetlere iki kat sevap verilir. Bugün işlenen günahlar da iki kat yazılır. Bilhassa Cuma gününü, günahlardan kaçarak ibadetle geçirmeye çalışmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Cuma günü günah işlemeden selametle geçerse, diğer günler de selametle geçer.) [İmam-ı Gazali] (Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de Cuma günü ve gecesinde işlenilenden kötüsü yoktur.) [Ramüz] (Cumadan faziletli bayram yoktur ve o günkü iki rekat namaz, Cuma günü dışındaki bin rekattan efdaldır.) [Deylemi] (Cuma, fakirlerin haccıdır ve müminlerin bayramıdır ve gök ehlinin bayramıdır ve Cennette de bayram günüdür. Günlerin en iyisi, en şereflisi Cumadır.) [Ey Oğul İlmihali] (Cuma günü iyiliklerin hazinesidir ve güzel şeylerin menbaıdır.) [Ey Oğul İlmihali] (Cuma günü geldiği için sevinen bir mümine, kıyamete kadar her gün, o kadar sevap verilir ki, adedini Allahü teâlâ bilir.) [Ey Oğul İlmihali] (Cuma günü veya gecesi Duhan suresini okuyana Cennette bir köşk ihsan edilir.) [Taberani] (Cuma gecesi Kehf suresi okuyan, Kıyamette, yerden göğe kadar bir nurla aydınlanır. İki Cuma arasında işlediği günahlar da affolur.) [Tergib] (Cuma gecesi iki rekat namaz kılıp, her rekatta bir Fatiha, bir Âyet-el Kürsi, 15 İhlas okuyup selam verdikten sonra bana bin salevat okuyan, beni rüyada görür.) [Şir’a] (Cuma günü sabah namazından önce, üç kere Estağfirullah elazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh okuyanın, kendinin ve anasının ve babasının bütün günahları af olur.) [Tergib-üs-salat] (Kul haklarını ve kazaya kalan farzları ödemek ve haramlardan vazgeçmek şarttır.) (Allahü teâlâ, bugünden itibaren kıyamete kadar size Cumayı farz kıldı. Adil veya zalim bir imam, başkan zamanında küçümseyerek veya inkâr ederek Cumayı terk edenin iki yakası bir araya gelmesin! Böyle bir kimse tevbe etmezse, onun namazı, zekatı, haccı, orucu ve hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [İbni Mace] (Cuma namazı kılmak; köle, kadın, çocuk, hasta hariç, her müslümana farzdır.) [Ebu Davud, Hakim] (Bir Müslüman, Cuma günü gusül abdesti alıp, Cuma namazına giderse, bir haftalık günahları af olur ve her adımı için sevap verilir.) [Riyadun-nasıhin] (Özürsüz üç Cumayı kılmayanın kalbi mühürlenir, yani iyilik yapamaz olur.) [Hakim] (Cuma namazı kılmayanın kalbi mühürlenir, gafil olur.) [Müslim] (Cuma namazı yolunda ayakları tozlanana Cehennem ateşi haramdır.) [Tirmizi] (Cuma namazından sonra, yedi defa ihlas ve muavvizeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, beladan, kötü işlerden korur.) [İbni Sünni] [İhlas, Kul hüvallahü ehaddır. Muavvizeteyn, kul euzülerdir.] Cuma Namazını kılıp dua ettikten sonra, Fatiha, Kâfirun, İhlâs, Felak ve Nas surelerini yedişer defa okuyan, bir hafta, kaza, bela ve sıkıntılardan kurtulur. (S. Ebediyye) Allahü teâlâ, Cuma gününü Müslümanlara mahsus kılmıştır. Cuma suresi sonundaki âyet-i kerimede mealen; (Ey iman etmekle şereflenen kullarım! Cuma günü, öğle ezanı okunduğu zaman, hutbe dinlemek ve Cuma namazı kılmak için camiye koşunuz. Alış verişi bırakınız! Cuma namazı ve hutbe, size, başka işlerinizden daha faydalıdır. Cuma namazını kıldıktan sonra, camiden çıkar, dünya işlerinizi yapmak için dağılabilirsiniz. Allahü teâlâdan rızk bekleyerek çalışırsınız. Allahü teâlâyı çok hatırlayınız ki, kurtulabilesiniz!) buyuruldu. Namazdan sonra, isteyen işine gider çalışır. İsteyen camide kalıp, namaz, Kur'an-ı kerim, dua ile meşgul olur. (Riyadun-nasıhin) Cuma günleri duanın kabul olacağı bir an vardır. Bu an, hutbe ile Cuma namazı içindedir diyenler çoktur. Hutbe dinlerken, dua kalbden olur. Ses çıkarmak caiz değildir. Bu an her şehir için başkadır. Cuma günü, gecesinden daha kıymetlidir. Gecesinde veya gündüzünde (Kehf suresini) okumak çok sevaptır. (Tefsir-i Mazheri) Bir hadis-i şerifte, (Cuma günlerinde bir an vardır ki, müminin o anda ettiği dua red olmaz) buyuruldu. Bazıları, bu an, ikindi ile akşam ezanları arasındadır, dedi. (Riyadun-nasıhin) Cuma günü, ruhlar toplanır ve birbirleriyle tanışırlar. Kabirler ziyaret edilir. Cehennem, Cuma günü çok sıcak olmaz. Âdem aleyhisselam Cuma günü yaratıldı. Cuma günü, Cennetten çıkarıldı. Cennettekiler, Allahü teâlâyı Cuma günleri göreceklerdir. Cuma günü kabir azapları durdurulur. Bazı âlimlere göre, müminin azabı artık başlamaz. Kâfirin Cuma günü ve Ramazan ayı hariç, kıyamete kadar azabı devam eder. Cuma günü ölen müminler, hiç kabir azabı görmez. (S. Ebediye) Cuma günü denince, gecesi de anlaşılır. Ramazan ayı denince de, geceleriyle birlikte bir ay anlaşılır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Cumartesi günleri Yahudilere, pazar günleri nasaraya verildiği gibi, Cuma günü, Müslümanlara verildi. Bugün, Müslümanlara hayır, bereket, iyilik vardır.) [Riyadun-nasıhin] (Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi! Bana cumartesi gününü verdin, Muhammed aleyhisselamın ümmetine hangi günü vereceksin? Onlara Cuma gününü vereceğim, buyuruldu. İlahi! Cuma gününün kıymeti ve sevabı ne kadardır diye sordu. Ey Musa! Cuma günü yapılan bir ibadete, cumartesi günü yapılan yüz bin ibadet sevabı vardır, buyuruldu. Bunun üzerine Musa aleyhisselam, ya Rabbi! Beni Muhammed aleyhisselamın ümmetinden eyle diye dua eyledi.) [Ey Oğul İlmihali] Kur'an-ı kerimde Cuma gününü bildiren âyet-i kerimeyi getirince, Cebrail aleyhisselam dedi ki, ya Muhammed “aleyhissalatü vesselam”! Musa aleyhisselamın ümmeti eğer Cuma gününün kıymetini bilselerdi buzağıya tapmaktan, Yahudi olmaktan kurtulurlardı. İsa aleyhisselamın ümmeti de bilselerdi Hıristiyan olmaktan korunurlardı. (Ey Oğul İlmihali) Cuma gününün önemiyle ilgili, Tergib-üs-salat kitabında bildirilen bazı hadis-i şerif mealleri de şöyledir: (Üzerine güneşin doğduğu günlerin en kıymetlisi Cuma günüdür.) (Âdem aleyhisselam Cuma günü yaratılmıştır. Cuma günü Cennete götürülmüştür. Cuma günü dünyaya gönderilmiştir. Cuma günü kıyamet kopacaktır. Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, o saatte bütün dualar kabul olur.) (Cuma günü, bayram günlerinden, Arefe ve Aşure gününden daha kıymetlidir.) (Allahü teâlâ, Cuma günü ölen mümine kabirde azap etmez.) (Cuma günü kırk defa salevat getirenin kırk yıllık günahını Allahü teâlâ affeder.) (Cuma gecesi iki rekât namaz kılıp her rekâtında bir Fatiha ve yetmiş İhlâs okuyarak selâmdan sonra yetmiş kere istiğfar okuyan, Allahü teâlâya yemin ederim ki ümmetimin [imanlı olanlardan] hepsi büyük günah işleyerek ölse, bu namazı kılan, onlara şefaat eder, Allahü teâlâ da onun şefaati ile [Müslümanların] hepsini Cennete koyar.) (Kim, Cuma günü gusleder, güzel elbiselerini giyer, güzel koku sürünür, mescide gelip cemaatin omuzlarına basmadan oturursa, bir haftalık günahları affolur.) (Her kim Cumaya gelip cemaatin omuzlarına basarak ilerlerse Kıyamette o kimseden Cehenneme giden bir köprü yapılır. Halk onun üzerinden geçerler.) (Güzel bir abdest alıp Cumaya gelerek sessizce hutbe dinleyenin, bir önceki Cumadan bu Cumaya ve üç gün sonrasına kadar, yani toplam on günlük günahı affolur.) (Cuma günü bir defa İhlas-ı şerif okuyan, Kadir gecesini idrak etmiş gibi olur.) (Cuma namazına yetişen kimseye bin şehid sevabı verilir.) Riyad-un-nasıhin kitabındaki hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki: (Cuma, dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır.) ([Mazeretsiz] Cuma namazını kılmayanların kalblerini, Allahü teâlâ mühürler. Gafil olurlar.) (Cuma günlerinde öyle bir an vardır ki, müminin o anda ettiği dua reddedilmez.) (Bir mani yokken, üç Cuma namazını kılmayanın kalbini, Allahü teâlâ mühürler [iyilik edemez olur].) Günlerin en kıymetlisi Sual: Cuma, bayramdan daha mı faziletlidir? CEVAP Cuma günü, bayram günlerinden de faziletlidir. Dört hadis-i şerif meali şöyledir: (Günlerin en kıymetlisi cumadır. Cuma günü, bayram günlerinden daha kıymetlidir. Cuma, dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır.) [Riyad-un-nasıhin] (Günlerin seyyidi yani efendisi cuma, ayların efendisi muharrem, ağaçların efendisi sedir ağacı, dağların efendisi Tur-i Sina, Habeşlilerin efendisi Bilal, İranlıların efendisi Selman, sözlerin efendisi Kur’an, Kur’anın efendisi Bekara, Bekara sûresinin efendisi Âyet-el-Kürsi’dir.) [Deylemi] (Ümmetimin bayramları içinde, cumadan daha kıymetli bayram yoktur ve o günkü iki rekât namaz, cuma günü dışındaki bin rekâttan efdaldir.) [Deylemî] (Allah indinde günlerin seyyidi cumadır. O, Kurban ve Ramazan Bayramı günlerinden de kıymetlidir.) [Buhari] Gece ve gündüz Sual: Cuma gününüz mübarek olsun denince, içine gecesi de giriyor mu? Yoksa Cuma geceniz ve gününüz mü demeli? CEVAP Halk arasında, gün kelimesi, gündüz olarak anlaşılıyor. Gün, 24 saatlik zamana denir. Yani geceyle birlikte gündüze, gün denir. (Cuma geceniz ve gündüzünüz) yerine, (Cuma gününüz) demek, hatta sadece (Cumanız) demek yeterlidir. Bayram ve diğer mübarek günler de böyledir.
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Japonya, Kore, Amerika gibi ülkelerde, Cuma namazı kılmanın şartları yoksa, Cuma namazına gitmek yine şart mıdır? İmam fâsık ise yine gitmek gerekir mi?
CEVAP Mazeretsiz üç Cumaya gitmemek münafıklık alametidir. Bir ülkede Cuma kılmanın şartları yoksa, yine de Cuma günü, cemaate gitmek lazımdır. Salih imamın bulunduğu camiye Cuma kılmak için sebepsiz gitmemek münafıklık alametidir. Bir çeşit bölücülük olur. Eskiden Cumaları vali kıldırırdı. Vali fâsık da olsa, birlik ve beraberliğin bozulmaması için Cumaya gitmek gerekirdi. Çünkü Peygamber efendimiz buyuruyor ki: (İmam salih veya facir olsa da, büyük günah işlese de arkasında namaz kılın.) [Ebu Davud] (İslam âlimlerinin büyüklerinden Ebussuud Efendi bu hadis-i şerifin Cuma kıldıran valiler için olduğunu bildirmektedir.) (Büyük günah işleyen imamın arkasında namaz kılın) hadis-i şerifi, fitne çıkmaması için ve emir olan zata itaat içindir. Yoksa büyük günah işleyen yani içki içen, zina eden, kumar oynayan fâsık imamın arkasında namaz kılmak Hanefi'de tahrimen mekruh, Maliki’de hiç sahih değildir. (Halebi) Fâsık olan imamların arkasında namaz kılmamalı, başka camide kılmalı. (Redd-ül-muhtar, Tahtavi, Hindiyye) Fâsık kimse, âlim olsa da, imam yapılması tahrimen mekruh olur. Çünkü, İslamiyet'e uymakta gevşek davranır. Böyle kimseye fâsıklığından dolayı kıymet vermemek vacibdir. İmam yapmak ise, ona saygı göstermek olur. İmam olmasına mani olunamazsa, her namazı başka camide kılmalıdır. (Merak-ıl-felah) İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: Fâsık imam arkasında namaz kılınmaz. Cuma namazında fâsık imama da uyulur. Ancak bir şehirde birkaç camide Cuma namazı kılınıyorsa, Cuma namazını da, fâsık imam arkasında kılmak mekruh olur. Feth-ul-kadir'de de böyle yazılıdır. (Redd-ül-muhtar) Bir hadis-i şerif meali de şöyledir: (Vera sahibi [salih] imam ile kılınan iki rekat namaz, fâsık ile kılınan bin rekattan daha faziletlidir.) [Ebu Nuaym] Üç Cumayı terk etmek Sual: Üç cumayı kılmayan münafık olur mu? Görev gereği gidilmezse günah olur mu? CEVAP Hanefi’de Cuma namazının farz olabilmesi için iki şart vardır: 1- Vücub şartları, 2- Eda şartları. Eda şartlarından biri yoksa, namaz sahih olmaz. Vücub şartları yoksa, sahih olur. [Bunların neler olduğu, Cuma namazının farzları maddesinde yazılıdır.] Vücub şartlarından biri veya birkaçı bulunan erkek, isterse Cuma namazı kılabilir. Yani namazı sahih olur. Kılmazsa günaha girmez. Özürsüz Cuma kılmayanın, Cuma kılınmadan önce, öğle namazını kılması haramdır. Sonra kılması ise farzdır. Özür ile Cuma kılmayanların, öğle namazını cemaat ile kılmaları mekruhtur. Cuma namazının eda şartlarından bir veya birkaçı noksan olsa da camiye gitmeli. Yani cemaate gitmek lazımdır. Zaruretsiz salih imamın cumasına gitmeyen münafık sayılır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Mazeretsiz üç Cumayı terk eden münafıklardan yazılır.) [Taberani, Dare Kutni] (Zaruretsiz arka arkaya üç Cumayı terk edenin kalbini Allahü teâlâ mühürler.) [Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace, Nesai, Hâkim] Kalbi mühürlenmek, iyilik yapmaz hâle gelmektir. Hayır hasenat ve ibadet yapmak ona zor gelir. Münafıklardan yazılır demek ise, kâfir olur anlamında değildir. Münafık ameli işlemiş olur. Mesela münafık yalan söyler. Yalan münafıklık alametidir. Ama yalan söyleyen münafık, yani kâfir olmaz. Münafık ameli işleyenlerin sonunda küfre düşme ihtimali çoktur. Bunun için bütün haramlardan sakınmaya gayret etmeli, bir mazereti yoksa Cumalara gitmelidir. Bir mazeretle Cumaya gidemeyen muhakkak öğle namazını kılmalıdır. Sual: Üç cumayı kılmayanın tevbesi kabul olmaz ve kâfir olurmuş. Bu doğru mu? CEVAP Hiç namaz kılmayan kimse de kâfir olmaz ve tevbesi de kabul olabilir. Bir hadis-i şerifte, (Bir kimse, mani yok iken, üç Cuma namazı kılmazsa, Allahü teâlâ, kalbini mühürler) buyuruldu. Yani, iyilik yapmaz olur, gafil olur. Tevbe eder Cumalara giderse, üstündeki gaflet kalkar. Bu hadis-i şerif, İslamiyet’le idare edilen yerler içindir. Sual: Peş peşe üç Cuma namazını kaçıran bir erkeğin nikahı düşermiş, doğru mu? CEVAP Öyle bir şey yok. Farz olduğuna inanıp, bin kere kaçırsa veya hiç gitmese boş olmaz. Sual: Memur, işçi ve öğrenci, cuma namazı için izin alamazsa ne yapması gerekir? CEVAP O günkü öğle namazını kılmak şart olur. Başka bir şey yapması gerekmez. Cuma namazına gitmemek Sual: Gayrimüslim ülkesi olduğu için, Avrupa’da cuma namazına gitmemek uygun mudur? CEVAP Uygun değildir. Cuma namazına gitmelidir. Gayrimüslim ülkesi de olsa, Müslümanların bir araya gelip de kıldıkları cuma namazının sahih olduğu, İbni Abidin’de yazılıdır. Zuhr-i ahir namazını da mutlaka kılmalıdır. Küfür diyarında Sual: Gayrimüslim ülkelerde, Müslüman olmayan devlet başkanının veya ona bağlı olan kurumların tayin ettiği imamın kıldırdığı Cuma, bayram ve vakit namazları sahih olur mu? CEVAP Evet, sahih olur. (Redd-ül-muhtar) Nerede olursa olsun, zuhr-i ahir namazını da mutlaka kılmalıdır. Seferde Cuma kılmak Sual: Âmâ veya yolcu gibi, kendisine Cuma namazı kılmak farz olmayan bir kimse, camide Cuma namazını kılsa, Cuma sahih olmuşsa; bu, öğlenin farzının yerine geçer mi? CEVAP Evet. Ancak günümüzde Cumanın şartlarından bazısı noksan olduğu için, Cuma günü zuhr-i ahir namazını muhakkak kılmalıdır. (Redd-ül-muhtar)
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Cuma namazı kaç rekattır ve nasıl kılınır?
CEVAP Cuma günü 16 rekat namaz kılınır. [Bunun iki rekatını kılmak farzdır. Öğle namazından daha kuvvetli farzdır.] Bunlar sırası ile şöyledir: 1- Önce, Cumanın dört rekatlık ilk sünneti kılınır. Bu sünnet, öğle namazının ilk sünneti gibi kılınır. Sonra, cami içinde ikinci ezan ve hutbe okunur. Hutbe okunduktan sonra, ikamet okunup, cemaat ile Cuma namazının iki rekatlık farzı kılınır. 2- Cuma namazının farzı kılındıktan sonra, dört rekatlık son sünneti kılınır. Bunun kılınışı öğle namazının ilk sünneti gibidir. 3- Bundan sonra, “Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazının farzını kılmaya” diye niyet ederek, öğle namazının farzı gibi zuhr-i ahir denilen bir namaz kılınır. 4- Sonra da, sabah namazının sünneti gibi iki rekat vaktin sünneti kılınır. Bundan sonra, Âyet-el-kürsi ve tesbihler okunup, dua edilir. Sual: Cuma namazının sünnetlerini kılarken kazaya nasıl niyet edilir? CEVAP Cumanın ilk sünnetini kılarken, (Cumanın sünnetini ve ilk kazaya kalmış öğle [ikindi veya yatsı] namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir. Cumanın farzından sonra 10 rekat namaz kılınır. Bunun ilk dört rekatını kılarken, (Cumanın son sünnetine ve ilk kazaya kalmış öğle [ikindi veya yatsı] namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir. İkinci dört rekatı kılarken, (Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir ve farz gibi kılınır. Buna zuhr-i ahir namazı denir, mutlaka kılmalıdır. Cuma namazı kabul olmazsa, bu namaz o günün öğle namazı yerine geçer. Sonra iki rekat daha kılınır, buna da (Vaktin son sünnetini ve ilk kazaya kalmış sabah namazının farzını kılmaya) diye niyet edilir.
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Cuma namazının şartları nelerdir?
CEVAP Hanefi’de Cuma namazının farz olabilmesi için iki şart vardır: 1- Vücub şartları, 2- Eda şartları. Eda şartlarından biri yoksa, namaz sahih olmaz. Vücub şartları yoksa, sahih olur. Eda şartları yedidir: 1- Namazı şehirde kılmak. Bugün muhtarı veya jandarması bulunan köyler şehir hükmündedir. 2- İzinli olarak kılmak. [Gayrimüslim ülkelerde, cemaatin seçeceği imam, Cuma namazını kıldırır. Cumanın kabul olması şüpheli olan yerlerde, Cuma namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında dört rekat zuhr-i ahir [son öğle] namazı kılmalıdır.] 3- Öğle namazının vaktinde kılmak. 4- Vakit içinde hutbe okumak. 5- Hutbeyi namazdan önce okumak. 6- Cuma namazını cemaat ile kılmaktır. İmamdan başka, Hanefi’de 3, Maliki’de 12, Şafii ve Hanbeli’de 40 erkek gerekir. 7- Cami herkese açık olmak. Kapıyı kilitleyip içerde kılmak caiz olmaz. Vücub şartları: Cuma namazının Vücub şartları 9’dur: 1- Mukim olmak, seferi olmamak. 2- Sağlam olmak, hasta olmamak. 3- Hür olmak. 4- Mahpus olmamak. Düşmanın yakalama korkusu olmamak. 5- Âkıl ve bâliğ olmak. 6- Kör olmamak. 7- Yürüyebilmek. Arabası olsa bile felçliye, ayaksıza farz değildir. 8- Erkek olmak. Cuma namazı kadınlara farz değildir. 9- Çok yağmur, kar, fırtına, çamur, çok soğuk olmamak. Âmir izin vermezse Sual: (Memur ve işçi köle sınıfına dâhildir. Patron veya müdür izin vermezse, o kişiye Cuma namazı farz olmaz) deniyor. Doğru mudur? CEVAP (Memur ve işçi köle sınıfındandır, hür değildir) demek yahut onları mahkûm [hapis] durumuna sokmak yanlış olur. İşçi, memur, başka zaman o kadar fazla mesai yapayım diyebilir veya maaşımdan kes diyebilir. Yani bir uzlaşma olabilir. Uzlaşmaya yanaşmayan âmir, vakit namazlarını kıldırmayabilir. Patron kıldırmıyor diye namazın farziyeti kalkmış olamaz. Gerekirse iki namazı cem eder, yine namazını kazaya bırakmaz. Cumaya kesin gönderilmezse, cumanın farziyeti kalkmış olmaz, o zaman zuhr-i ahir namazı kılınır. Yani o günkü öğle kılınır. Hiçbir patronun namaza mani olmaya hakkı olmaz. Namaz vakti kadar ücretinden kesebilir veya fazla mesai yaptırır. Gözleri görmeyen Sual: Gözleri görmeyene cuma namazı farz mıdır? CEVAP Gözleri görmeyene, yardımcısı olsa da cuma namazı kılmak farz değildir, fakat yardımcı olmadan kendisi camiye gidebiliyorsa, o zaman farz olur. (S. Ebediyye)
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Acele işimiz olunca, Cuma namazının farzını kılıp hemen çıkabilir miyiz?
CEVAP Cuma namazının birçok eda ve vücub şartları var. Bunlardan bir veya birkaçı tahakkuk etmeyebilir. Bu durumda da Cuma namazı sahih olmaz. Bunun için (Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazına) diye niyet ederek Zuhr-i ahir adıyla dört rekat namaz kılınması gerekir. (İbni Hümam ve İbni Âbidin) Bu şekilde kılınınca, Cuma kabul olmuş ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer. Cuma namazı kabul olmamışsa öğlenin farzı yerine geçer. Zuhr-i ahir namazını terk etmemeli, mutlaka kılmalıdır. Acele bir işimiz olduğu zaman, Cumanın farzını kılıp camiden çıkmak ve zuhr-i ahir namazını öğle namazı vakti çıkmadan önce başka yerde kılmak da caizdir. Sual: Cuma günü zuhr-i ahir namazı kılmak bid’at midir? CEVAP Hayır değildir. Cuma namazının eda şartlarından birisi bulanmayan yerlerde bu namazı kılmak farz olur. Çünkü Cuma kılmak farz olmayınca, öğle namazını kılmak farz olur. Şafii (Tenvir-ül kulub) kitabında diyor ki: (Muhakkikler güneşi Remli hazretlerinden, “Şafiiler, Allah ve Resulüne muhalefet edip, beş vakit namaza altıncı bir farz ilave ettiler” diye iftira edene, ne ceza gerekir, diye soruldu. O da, bunu söyleyenin, en az benzerleri gibi, tazir cezasıyla cezalandırılması gerektiğine fetva verdi. Farz olan beş vakti, altıya çıkarmak, dinden çıkmayı gerektirir. Dine ilave yapılamaz. Şafiiler dine ilave yapmıyor. Cuma namazının birden fazla camide kılındığı yerlerde, o günkü öğleyi de kılıyorlar. Müdiriyye kadısı, Şafiilerin, Cuma namazından sonra öğle namazı kılmalarını yasaklamıştı. Fakat adı geçen fetva, kadıya okununca, kadı, insaf ehli olduğu için, “Ey Şafiiler, ben hatalıyım. Yine Cumadan sonra öğle namazını mescitte kılmaya devam edin” demiştir. Bu konu hakkında Şafii âlimlerinden Yusuf Nebhani hazretleri de bir eser yazmıştır. Bu eserde, birden fazla yerde Cuma kılınan şehirlerde, Cuma namazından sonra, öğle namazını kılmanın sadece Şafiilere mahsus olmadığını, dört mezhep âlimlerinin de aynı hükmü bildirdiklerini söylemiştir. Muhammed Şirvani de bu hususta bir eser yazmıştır. Cuma namazından sonra öğle namazının kılınması gerektiğini bildirmiştir. Aynı zat, Hanefi âlimlerinin Cumanın birden fazla yerde kılınması veya namaz kılınan yerin şehir sayılıp sayılmayacağı hususunda şüphe edilmesi halinde öğle namazının kılınması gerektiğini bildiren cevaplarını (Davuş-Şema fi salât-iz zuhri badel cumua) eserine almıştır. Bu değerli âlim, bu hususta ele alınan bütün itirazları teker teker çürütmüştür. Resulullah efendimizin zamanında Cuma tek mescitte kılınıyordu. Cumaya geç kalanların ikinci, üçüncü cemaat yapmalarına izin verilmiyordu. Hulefa-i raşidin de bu yolu tuttu. Hazret-i Ömer döneminde fetihler yapılıp şehirler çoğalmasına rağmen, birden fazla camide Cuma kılınmasına müsaade edilmedi. Valilere yazılan mektuplarda, Cumanın tek mescitte kılınması emredildi. Emeviler döneminde ve Abbasilerin ilk yıllarında bu durum aynen devam etti. Cumanın birden fazla camide kılınmasının, imam-ı Şafii hazretlerinin vefatından 76 yıl sonra olduğunu Hatib Bağdadi ve İbni Hacer hazretleri bildirmektedir. Fakihlerin cumhuruna göre, Cumanın tek camide kılınması vacibdir. Birden fazla camide namaz kılmak sünnetten ayrılmaktır. İmam-ı Şafii hazretleri, ihtiyaç olsun olmasın bir şehirde birden fazla camide Cuma kılınmasının caiz olmadığını bildirmiştir. Zamanının İkinci Şafiisi olarak kabul edilen İbni Sübki hazretleri de aynen imam-ı Şafii hazretleri gibi fetva vermiştir. Sözü hüccet mezhep âlimleri, birkaç camide Cuma kılındığı takdirde, öğle namazının da kılınması gerektiğini bildirmişlerdi. Çünkü ihtiyatlı davranmak gerekir. Hadis-i şerifte, “Şüphelerden sakınan dinini korumuştur” buyuruldu.) Birden fazla yerde Cuma namazı kılınan mescitlerde Şafiiler öğle namazını kılmaları gerekir. Hanefilerin ise, Cuma namazından sonra, Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazına diye niyet ederek Zuhr-i ahir adıyla bir namaz kılmalarının gerektiğini İbni Hümam ve İbni Âbidin hazretleri gibi Hanefi âlimleri bildirmektedir. Bu şekilde kılınınca, Cuma kabul olmuş ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer. Cuma namazı kabul olmamışsa öğlenin farzı yerine geçer. (Redd-ül-muhtar) Sual: Kazası olmayan, Cuma günü ahir zuhuru kılarken her dört rekatında da zammı sure okumalı mıdır? CEVAP Evet okumalıdır. Çünkü Cuma kabul olmuş ise, o namaz nafile olur. Nafilelerin ise üçüncü ve dördüncü rekatında zammı sure okumak vaciptir. Kazası olanın ise, okuması gerekmez, okusa da olur, okumasa da. Yani Farzın her rekatında zammı sure okumanın mahzuru olmaz. Zuhri ahir namazı, Cuma namazı kabul olmazsa, öğlenin farzı yerine geçer. Kabul olmuş ise, kaza yerine geçer. Kazası da yoksa nafile olur. Sual: Kazası olmayan kimse, zuhri ahiri kılarken, üçüncü ve dördüncü rekatlarda zammı sure okumalı dediniz. O zaman kazası olmayan, sünnetleri kılarken kazaya da niyet edince, üçüncü ve dördüncü rekatlarda zammı sure okuması gerekmez mi? CEVAP Gerekmez. Zuhri ahir namazı bunlarla kıyas edilmez. Zuhri ahir namazı sırf o günkü Cuma namazının sahih olup olmaması ile ilgilidir. Kazası olmayan kimse, sünnetleri kılarken kazaya da niyet edince, sünneti terk etmiş olmuyor, farz namaz yanında bir namaz kılınınca sünnet de kılınmış oluyor. Onun için, kazaya da niyet edilen dört rekatlı sünnetlerin üçüncü ve dördüncü rekatlarında zammı sure okunması gerekmez. Yani farzların üçüncü ve dördüncü rekatında zammı sure okumanın mahzuru olmaz. Okunursa secde-i sehv gerekmez. Sual: Misafir, Cuma günü zuhr-i ahir namazını kaç rekat olarak kılar? CEVAP İki rekat olarak kılar. Sual: Zuhr-i ahiri kılarken ikamet okumak mekruh mu? CEVAP Hayır. Sual: Zuhr-i ahir namazı nasıl kılınır, farz namazı gibi mi? CEVAP Cumanın farzından sonra kılınır, farz gibi kılınır.
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Sual: Kur’anın mantığına, ruhuna göre, mübarek gün ve gecelerde doğup ölmenin hiç önemi yoktur. Çünkü doğmak ve ölmek bizim elimizde değildir. Kadir gecesinde de doğup, yine o gece ölsek ne fark eder? İster meyhanede öl, ister tuvalette öl, istersen camide namaz kılarken öl hiç önemi yoktur. Çünkü insan fiiliyle değer kazanır. Bu görüşümde yanlış mıyım?
CEVAP Dini konularda sizin ve bizim görüşümüzün ne önemi olur? Din kitapları ne yazıyorsa o esastır. Din kitaplarında Kur’anın mantığı, Kur’anın ruhu diye bir deyim yoktur. Bunlar, İslam dininin hak din olduğuna inanmayan, Resulullahın hâşâ kendi kurduğu beşeri sistem olduğunu sanan gayri müslimlerin etkisinde kalıp, yazılarında, kitaplarında İslam düşüncesi tabirini kullanan bid’at ehlinin uydurmasıdır. Eğer Kur’anın manası denmek isteniyorsa, Kur’an-ı kerimi siz ve biz mi iyi anlarız, yoksa Peygamber efendimiz ve İslam âlimleri mi? Şimdi Resulullah efendimizin bildirdiği hadis-i şeriflere bakalım: (Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi] (Tirmizi, Kütüb-i sitte adı ile maruf, en kıymetli altı hadis kitabından birisidir. Cuma günü ölen Müslüman, o günün şerefine kabir azabı görmüyor. Kâfir o gün ölürse elbette cezasını çeker.) (Cuma günü veya gecesi ölen mümin, şehit olur, kabir azabından kurtulur.) [Ebu Nuaym - Hilyet-ül evliya, İ. Süyuti – Cami-üs-sagir, İbni Âbidin - Redd-ül-muhtar] (Görüldüğü gibi bu âlimler de bu hadis-i şerifi bildiriyorlar. Cuma günü ölen Müslümana kabir azabı olmaması, Allahü teâlânın bir ihsanıdır, bu nimeti dilediğine verir. Buna kimse itiraz edemez.) (Cuma günü günah işlemeden geçerse, diğer günler de selametle geçer.) [İ.Gazali] (Bu da Allahü teâlânın bir ihsanıdır.) (Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi] (Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Hiç kimsenin, niye Allah bazı gecelere kıymet verdi diye bir sual sormaya hakkı yoktur.) Tüm dostlarımın mübarek cuma gününü kutlar ve hakkımızda hayırlara vesile olmasını temenni ederim.Selam ve dua ile Hacegan...
Re: Cuma ile ilgili çeşitli sorular....Cuma günü okunacak dua!
Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver. Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç. Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var. İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster. Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana. Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah. Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne. Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed. Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat. Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm. Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne. Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını. Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana. Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle. Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle. Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim. Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet. Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir. Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya. Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana. Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle. İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim. Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya. Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile. Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme. Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir. Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle. Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi. Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım. Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi. Amin amin amin ecmain inşallah.
ÖLÜMÜN ADRESİ YOKTUR..Sayın Sanalkahve dostlarım Yazıma merhum Yunus’un bir şiirinden alınan bölümle girmek istiyorum.
Ana rahminden indik dünya ya Bir kefen aldık döndük mezara. Hayatı sadece iki mısra ile ne kadar güzel özetlemiş merhum Yunus değil mi?Rahimden, Er Rahim’e dönmek aslında bu yolculuk.Er Rahim’den rahime,rahimden Er Rahim’e, yoksa bir döngü olmasın sakın! Doğduğunda beyaz bezlere belenen bebekler yıllarca yaşayıp tekrar geldikleri yere dönerlerken bir defa daha beyaz bezlere belenerek dönüyorlar Yaradanın huzuruna.Beyazlık masumiyeti,temizlği temsil eder bilirsiniz.Gelinlik çağına gelen kızlarımız bembeya gelinlikle evlerinde çıkmayı murad ederler.Yani herkese; bakın ben tertemiz bir şekilde evimden başka bir eve misafir gidiyorum demek ister.İnsanda ilk doğduğunda tertemizdir aslında. Tertemiz geldiği yere geri dönmesi arzu edilir.Belki de yaşarken bedeni,ruhaniyeti ne kadar kirlenmiş olursa olsun bir insanı siyah,yada kahverengi bir kefenle öbür aleme göndermezler.Yine beyaz bez tercihedilir.Yine masumiyeti düşünülür,belki de Allah tan böylelikle de olsa bir af dilenmek istenir. İki beyaz arasına karayı yerleştirmek çok kolay iken,beyazı yerleştirmek çok marifet ister.Çoğu zaman insan teeddüb eder yaptıklarından,pişmanlıklar yaşar,gelgitler dolanır içinde derinden derinden,ne beyaz olmayı becerebilir,ne kara olmayı.Kaderi gri bir yaşamdan ibaret olur böylelerinin.Araf halinin temmsilcileri gibi görürüm ben böyle insanları.Yeteneksizliklerinden değildir yaşadıkları,belki de bir kaçamak sevdasıdır yaptıkları,kendilerini aldatma pahasına da olsa.Düşünmezler sonucunu.O an ki rahatlık mest eder onları,bilmezler ki asıl rahatlık varacakları daimi yerdedir.Sadece başta nefsim olmak üzere acırım bu hallere.Düşeriz bizlere yakışmayan hallere,düşeriz gıybet makinalarının bıtıraklı dillerine. Ölümün yaşı yoktur.Tefekkür ederim bazen.Doğmadan anne rahminde ölen bir çocuğu,düşünürüm daha beş yaşına gelmemiş kurşunlar yemiş çocuğu,ya da ömrünün gencecik baharında telli duvaklı gelin olamadan giden kızcağız ya da damatlığı görülmeden şehit olan yiğit delikanlıları.Var mı,bana söylermisiniz ?bunların ölümlerinin yaşla,tecrübeyle,sağlıkla alakası.İlla yetmiş yaşına gelmek,illa emekli olmak,illa hedeflerini gerçekleştirmeden ölmemek diye bir şey. Bazen elli çeşit hastalığa düçar olan bedeninle ölümü beklerken,ölüm oyun yapar sana.Seni hastalıktan değil,trafik kazasından alır götürür.Beklenti ne iken sonuç ne oldu?Aldanmamak lazım sağlık,sıhhat afiyete,kenserli bir hasta yıllarca yaşarken,sağlıklı bir kişi bir deprem anında ölümü soluklayabilir ansızın. Ölüm kol geziyor,caddelerde,evlerde,ilaç kokulu hastanelerinin koridorlarında,bindiğiniz arabada.sayayım mı daha?Analdınız aslında nedemek istediğimi siz.Hayat dalaga geçilecek bir arena değildir.Aslanlarpençelerini bileleyip dururken siz kendinizi nasıl güvende hissedebilrisiniz,söylermisiniz bana? Bir pamuk ipliğine bağlı yaşam sürerken,hayata neden tonlarca ağırlıkla bağlanmaya çalışrsınız?Bu bir tezat değil midir?Neden hep dünya,dünya der durusunuz.Dünyaların çift olduğunu söyleyen olmadı mı sizlere?Adalet için terazinin dengeli olması lazım iken,neden terazinin bir gözü hep ağır basar dünyanızda, bunun hiç muhasebesini yaptınız mı?Sorular,sorular,sorular..Önemli olan bu sorulara mantıklıca cevaplar. Şeytanın sofrasından nemalanmak marifet olsaydı,bizlere öyle biryol çizilirdi.Yol gittiğiniz yolmu dur,yoksa paralel bir yolu gerçek mi sanıp aldanıyorsunuz! Evet sevgili dostlar; yaşamın hak olması gibi,ölmek te bir haktır.Eğer bedeninizde bir ruh emaresi varsa ölmekte en tabii hakkınızdır.Ama ölmeden önce ölmeyi hiç denediniz mi?Bunu elbetteki ibret ve tefekkür babında söylüyorum.Afedersiniz ağızdan yedikleriniz belli bir süre başka yerlerden geri çıkıyorsa,bu hayat yemeye,içmeye dayalı bir hayatsa,ya da benzini olmayan bilmem kaç milyarlık arabanın benzinsiz bir milim dahi ileri gidemeyeeceği düşünülürse bu nasıl bir hayattır düşünmek lazımdır!Demek ki hayat sadece madde olmamalıdır.Hayat sadece midenin şişkin olması da değildir.Bunun bir de mana yönü vardır.Bedeni tıka basa doyarken,ruhunu aç bırakan insanlara şaşarım.İşte tam bu noktada sözüm onlaradır.Beyler kaçtığınız ölüm pusu kurmuş sizi bekliyor,haytınız tehlikededir,lütfen gereken tedbirlerinizi alınız.Ölümün sizi ne zaman,nerede ziyaret edeceği hiç belli olmaz.Çünkü ; ÖLÜM ADRES SORMAZ...Rabbim bizlere ölümün hayırlısını versin inşallah amin ecmain Hacegan...
İNSAN BENLİĞİ VE EMANETGerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. (Ahzab Suresi, 72)
Gökler, yer ve dağların yüklenmekten korktuğu emaneti, ene yani insanın benliği, nefsi yüklenmiş. Bu hep kötülüğü emreden büyük düşman, insanın kendi içindedir. En çetin savaşı insan, uzaklardaki bir düşmana değil, benliğinin bir parçasına karşı verir. Eğer bu düşmanından kurtulabilir ve nefsini arındırıp temizleyebilirse Rabb’inin rahmetini umut edebilir. Bu yüzden en büyük savaş nefsimizle verdiğimiz savaştır. Bir savaş dönüşü şöyle buyurur Peygamber’imiz (sav): “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Abdulkadir Geylani, “Muhalefet kılıcı ile nefsini her öldürdükçe Allah (CC), onu yeniden diriltir. Dirilince yine senden birçok şeyler istemeye, seninle nizaa tutuşur. Kötülük kanatlarını açar; yine uçmaya başlar. İşte., bu sırada sana yine cihad düşer. Nefis ölmez; sen sağ oldukça o da olur. Yalnız o ıslah olur” ifadesiyle nefisle savaşın bir ömür boyu sürdüğüne dikkat çeker. Nefis ıslah edilmediğinde, kendisinde İlahlık görür, Firavunlaşır. Enaniyet, yakın adamı Haman’a "yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım" diyen Firavun’u suda boğar. Servetini kendisinden bilen Karun’u konağıyla birlikte yerin dibine geçirir. Ancak ene, yaratılış sırrı bilinir ve terbiye edilirse kâinat hazinesinin şifresini çözer, sırlar önünde açılır. "Ene, mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muammâ, o acip tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künûzunu (Allah’ın Zat, sıfat ve isimlerini ifade eden hazinelerini) dahi açar" der Bediüzzaman. Ve eneyi mealen şöyle tarif eder: "Âlemin anahtarı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, gerçekte kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana “ene” adında öyle bir anahtar vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar." Her yeri kuşatan bir şeyin sınırı ve sonu olmadığı için, ona bir şekil verilmez ve bir biçim belirlenmez. Örneğin karanlık olmadan aydınlık bilinmez, niteliği anlaşılmaz. İşte Allah’ın, ilim ve kudreti, Hakîm ve Rahîm gibi sıfat ve isimleri kapsayıcı, sınırsız ve ortaksız olduğu için, onlara hükmedilmez, ne oldukları bilinmez ve hissedilmez. Öyle ise gerçek sonu ve sınırı olmadığından, varsayılan bir sınır çizilmesi gerekir. Onu da enaniyet yapar. Kendinde hayali bir Rabb’lık, bir sahiplik, bir kudret, bir ilim hayal eder, onunla hayali bir sınır koyar. “Buraya kadar benim, ondan sonra O’nundur” şeklinde kısımlara ayırır. Örneğin kendi sahip olduğu şeyler dairesinde varsaydığı Rabb’lığıyla, Allah’ın var ettiği dairede Yaratıcısının Rabb’lığını, gerçek sahipliğini anlar. “Ben bu haneye mâlik olduğum gibi, Allah da şu kâinatın mâlikidir” der. Ve cüz’î ilmiyle Onun ilmini kavrar. Ve çalışarak elde ettiği sanatçılığıyla, O gerçek Sanatçının benzersiz sanatını anlar. Bunun gibi Allah’ın Zatına ait bütün sıfât ve İlahi özellikleri bir derece bildirecek, gösterecek esrarlı durumlar, sıfat ve duygular, enede yerleştirilmiştir. Nefsini arındırıp-temizleyen kişi, emanete ve verdiği ahde riayet eder. Dış dünyaya dair bilgiler nefse geldiği zaman enede bir doğrulayıcılık görür; o ilimler, nur ve hikmet olarak kalır, karanlığa ve amaçsızlığa dönüşmez. Varsaydığı Rabb’lığını ve sahipliğini terk eder. Gerçek kulluğunu takınır, yaratılışın en güzel kıvamında olma derecesine çıkar. Ene, yaratılış amacını unutur, sorumluluklarını terk eder ve sahipliğine gönülden inanıp tasdik ederse, kişi emanete ihanet eder. Onu isyanla, günahla, bozulmalarla örtüp-sarar ve yıkıma uğrar. İşte, bütün şirkleri, kötülükleri ve sapkınlıkları doğuran enaniyetin bu yönü nedeniyledir ki, gökler, yer ve dağlar dehşete düşmüştür. “Kendime mâlikim” diyen kişi, “her şey kendine mâliktir” der ve gönülden tasdik ederek inanır. İnsan ene kesilir, büyük bir şirke düşer. O ene, koca bir ejderha gibi, insan vücudunu yutar. Enesinin tutsağı olan kişide sevgi olmaz. Kalbi Allah aşkıyla dolu insanda ise enaniyet olmaz. Rabb’inin gücünü kavramış ve O’nun gücünü gereği gibi takdir edebilen bir insanın enaniyete gücü yetmez. İnsan hem aczinin farkında olup hem de enaniyet yapamaz. Farkında değilse, "ben yaptım, ben başardım, benim malım mülküm, benim katım, benim yatım, ben… ben" der; kişinin ayakları yerden kesilir. Ancak günü gelir, Allah onun ayağını yere bastırır; her enaniyetli kişi mutlaka perişan olacağı bir günle karşılaşır. İşte, ene, bu hâince durumda iken, cehalettedir. Duyguları, fikirleri kâinatın bilme ve tanıma nurlarını getirdiğinde, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve devam ettirecek bir madde bulmadığı için, sönerler. Gelen her şey nefsindeki renklerle boyalanır. Hikmetin ta kendisi gelse, nefsinde, amaçsızlık ve saçmalık şeklini alır. Çünkü, bu haldeki enenin rengi şirk ve Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o enedeki karanlıklı bir nokta, onları söndürür, göstermez. Aslında nefsi ezmek kolaydır. Aczini, dünya hayatının sonu olduğunu ve ölümü bilen insanın nefsinin kölesi olması çok akılsızca. Nefis bizi zaten çok önemli ve gerçekten etkileyecek bir şeylere çekmiyor. Dünyada ne var bizi çekebileceği? Tümü zaten kötü ve çok rahatsız edici. Nefsi ezmek zor gibi görünse de, inanan insan için nimettir, rahatlıktır. İnsanı beladan, sıkıntıdan, rahatsızlıktan kurtarır. Nefsi kontrol altına alamamak insanın kendi zararınadır. Kafasını yerden yere vurmak gibi, kendine acı çektirmektir. Nefsini terbiye eden insanın ise fıtratına uygun yaşadığı için kafası dinçtir; vicdanı rahat, aklı ve şuuru açıktır. Enesinin niteliklerinin bilincinde olan insan, Allah’ın kusursuzluğunu kavradığında kendi aczini, ilmini kavradığında kendi cehaletini, kemalini kavradığında kendi eksikliğini, müstağniliğini kavradığında kendi fakirliğini görür. "Ben yaptım" diyen nefis ıslah edildiğinde, "beni de yapmakta olduklarımı da yaratan Sen’sin Rabb’im” der. Hamd O’nun. Mülk O’nun. Hüküm O’nun. Ve her şey O’na döndürülecek. O, Allah’tır, Kendisi’nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 70).Unutmayalım ki insanlara iyilik ve hizmet etmek isteyen kişi önce kendi nefsini terbiye etmelidir selam ve dua ile Hacegan...
İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN.Sayın Sanalkahve dostlarım öncelikle şunu belirtmek isterim bu yazım bir kişi veya kişileri hedef alınarak yazılmış bir yazı değil yaşadığım şahit olduğum olaylardan sonra böyle bir yazı yazmak içimden geldi tabiki sizlerin hoşgörüsüne sığınarak.Başkasına hükmeden kuvvetlidir ancak kendisine hükmeden kudretli dir bizlerinde kudretli olması gerekmez mi? Bencil ve kıskanç insanlar, başarılı insanları çekemezler. Bu tip insanlar birilerini çiğneyerek ve ezip geçerek yer kapmaya çalışırlar. Bu doğuştan hastalıklı ve çevresinden ahlaksızlık kültürüyle beslenen bünyeler kendi suçlarını- açıklarını kapatabilmek için başkalarına karşı ezme ve yok etme hileleri geliştirirler.
Sağı solu tarar, öküzün atında buzağı arar. Çünkü erdemsiz insanlar için çok kolaydır (kuru-ıslak), iftira atmak. Bu insanlar, hiç alakasız sebeplerle, umulmadık şeylerden sinsice şüphelenen, önyargılı, bencil ve birazda fesat düşünen, her eylemin üstüne art niyetle giden kişilerdir. Hiç olmayacak yerde olmayacak sebeplerde suç ve suçlu ararlar. Bu bir nevi sihirbazlık, ortada yok olanı var gösterme, var olanı yok etmeye çalışmaktır. Yani büyük haksızlık ve ahlaksızlıktır. Egosunu kontrol edemeyen alçak insanların yapmayacağı kötülük yoktur. Toplumda alnının teriyle, elinin emeğiyle bir yerlere gelmiş başarılı insanları yıkacak, karalayacak, iftiralarla hayatlarını karartacak ve yaşamaktan bıktıracak kadar da acımasızdırlar. Kötülüklerinin başında iftira gelir. Siz temizlenmeye çalıştıkça, o kafasındaki kötü kurgularıyla sizi daha çok tüketmeye çalışır ve sizi izlerken de pis pis güler. Çünkü yalanla yoğurduğunu pişirmiş ve kendisi gibi riyakarlara yutturmuştur artık. Sizin suçsuzluğunuzu kanıtlama çırpınışlarınız ve dünyanızın kararması ona zevk verir. Amacına ulaştığı anda da, aşırı mutlu olur, çünkü egosunu tatmin etmiştir, karşısındakine azap çektirmede başarılı olmuştur artık. Çamur atmak, leke bırakmak ve uğraştırmak ve daha kötüsü ele güne rezil rüsva etmek çabasıyla yoğrulmuş, insan kötüsüdür bunlar. Seviyesizdirler, sadisttirler.Biliyor görünen zır cahildirler. Toplumun pislikleridirler. Toplum için şer kaynağıdırlar. Tipik halk düşmanıdırlar. Pirim vermemeli. Bilinçli olmalı. Yaptıkları yüzlerine tükürülmelidir ki; toplum zehirlenmesin, daha çok zarar görmesin.Selam ve dua ile Hacegan....
BEN TÜRK'ÜM TÜRK BENİM....Ben, Türk’üm. Benimle uğraşmamak, akıl gereği!
Ben milletim! Ben devletim! Ben devletli ve Peygamber(s.a.v.)’den duâlı bir milletim! Dünya müslümanları benim, ben Müslümanım! Hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyen, mazlûma merhâmetli, zâlime acımasız ve dininden dönenleri islâh etmek üzere yaratıldığı; Allah’ın onlardan, onların da Allah’tan razı olduğu Kur’an-ı Kerim’de -(Maide/54)- işâret edilen millet, benim!… “Türklerle iyi geçininiz. Çünkü onlar için çok uzun süreli hâkimiyet söz konusudur.” hâdisi ile işâret edilen millet, Ben’im… Ben, dünyanın dengesiyim! Ben, tarih yapanım! Ben, kendilerine medenî diye iftirâ eden Avrupalı barbarlara, tarihi yazma görevi verenim! Ben, halkçılık oynayan, işveli dolma kalemlerin yazdıklarını, okumaya tenezzül etmeyenim! Ben, ”Bu memleket; dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgârıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı. Onların oğlu oldu. Birgün o doğa çocuğu; doğa oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu… Türk budur! Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir!” diye, Muhteşem Türk Atatürk tarafından kitâbesi tarihe tekrâr yazılan milletim! Ben, ”Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfâdıyım.” Ben, “Biz biliriz bizim işlerimizi/ İşimiz kimseden sorulmamıştır.” deyip övünmeden tarihe nezâret etmiş tek milletim! Ben, bir Genel Kurmay Başkanım’ın ağzından; “Halkımız metin ve milletine bağlı.” şeklinde târif edilerek, halkları milletleştirebilmekte mâhir tek milletim! Benimle yaşayan huzûrlu olur. Huzûrlu kalır. Bana ihanet edenlerin yaşadıkları, ilerde yaşayacaklarının da habercisi olan, kindâr değil gerçek dindâr tek mütevekkîl milletim! Ben, öldükçe çoğalan, çoğaldıkça Allah yolunda ölümü; “Onlara ölüler demeyiniz. Onlar diridirler.” Âyeti ile kabullenerek ölüm yarışına girenim! “Ve dirildik ölümü öldüren bir ölüşle.” diye ölümü güzelleştirebilen milletim! On üç bin yıldır dünyanın her yerine, tarihe emânet edip zamana kafa tutan kalıcı tamgalar vurarak medenîliğin, medeniyet yayıcılığının tek gönüllüsüyüm! Demire su verip çelikleştiren, çelikleştirdiğim demirden yaptığım kılıçla çağ kapatıp çağ açanım! Aman dileyene kılıç vurmayan, mazlûma zûlmedene hesap soran tek milletim! Ben Türk’üm. Türk ben’im!… Türkçe durur, Türkçe vurur, Türkçe korurum!… Dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir devresinde benden başka hiç bir millet; benim bağışlayıcılığımdan başka hiç bir sistem, 30.000 kişinin katiline tutsağı olduğu için bakmaz! İnsana bu kadar insan değeri verenim ben! “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” öğretisini yaşayarak, yaşatarak dünyaya öğreten milletim! Evrensel insan haklarının ilhâm kaynağıyım ben! Benimle uğraşmamak akıl gereği!… Durgunluğum, suskunluğum aczimden değil! On bin yılı aşkın yaşımla teâmüllerim gereği; her şeyi, her ihtimâli göz önünde bulundurarak kurgulanmış her plâna karşı plân hazırlayarak davrandığım için, durgun zannedilirim! Beni tanımayanların binlerce yıllık basîretsizliklerine gülerek, aşacağım-taşacağım günü beklemekteyim! “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi” tarifini hak eden millet, Ben’im! “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.” vakârımla duranım! Ben Türk’üm. Türk, ben’im!… “TÜRK’ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR.” Selam, sevgi, dua
3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK BAYRAMI.....6000 yıllık tarihi boyunca Türk Milleti, hiçbir zaman milli benliğinden taviz vermemiş ve başka milletlerin güdümünde yaşamamıştır.
1944 yılında Rusların Almanlar karşısında zafer kazanması ile birlikte ülkemizde bazı aydınlar! Rusya’ya şirin görünmek adına komünizm propagandası yapmaya başlamıştır. Bu propagandaların dozu ne kadar artarsa artsın, Rusya’nın yanlış anlayabileceğinden korkan idareciler sessiz kalmış ve propagandaya müsaade etmişlerdir. “Ben Türkçü bir Başvekilim” diyen dönemin Başbakanının, ülkeyi kızıl şafaklara uyandırmak isteyen kökü dışarıda beyinler karşısında suskunluğuna daha fazla tahammül edemeyen, büyük Türkçü-fikir adamı H.Nihal ATSIZ, çıkardığı ORHUN dergisinde, devrin başbakanına açık mektup yazar. Yayınladığı mektuplarda, ülkede komünizm adına yapılan ihanetleri, dönen dolapları, kurulan çarkı ve bu çarkı devlet eliyle besleyenleri ifşa eder ve “ben Türkçüyüm” diyen Başbakanı göreve çağırır. Bu mektuplar Ankara’da Nuh tufanını andıran büyük bir gürültü kopmasına neden olur. Mektupta kendisine hakaret edildiği gerekçesi ile Sabahattin Ali, Sayın H.Nihal ATSIZ’ı mahkemeye verir. Türkçülük-Turancılık davasının 2.celsesinin yapılacağı 3 Mayıs 1944 günü, binlerce Türkçü-Üniversite öğrencisi Atsız Ata’nın Ankara’da kaldığı otelin önünde toplanmış ve Türk Milliyetçiliğine bağlılıklarını haykırmışlardır. O güne kadar Anadolu’nun sesine kulak tıkayanlar, Milli değerlerden uzak yaşayanlar bu kalabalığın haykırışları karşısında irkilirler ve Türkçü-Turancı düşünceyi vatana ihanet gibi gösterip ülkede Turancı avına çıkarlar. Milli Şef İnönü, yaptığı 19 Mayıs konuşmasında, Turancıları suçlar. Milli Şef’in ricasını emir telakki eden ve Rusya’nın gönlünü fethedebilmek gayesi ile harekete geçen dalkavuklar tarafından, binlerce gencin en vatansever duygularla ve büyük bir milletperverlikle yaptıkları yürüyüş bir isyan gibi gösterilir ve Türkçü-Turancı düşünceye inanların çile günleri başlar. Başta H.Nihal ATSIZ olmak üzere, aralarında “Bu Vatan Kimin” şiirinin şairi Orhan Şaik GÖKYAY, Prof. Zeki Velidi TOGAN, Alparslan TÜRKEŞ, O.Yüksel SERDENGEÇTİ gibi isimlerinde bulunduğu yüzlerce kişi tutuklanır ama bunlardan sadece 23 kişi sıkıyönetim mahkemeleri tarafından sorgulanır. Haksız suçlamalara maruz kalırlar. Aylarca çile çekerler ve mahkeme son bulduğunda en ağırı 10 yıl olmak üzere bütün sanıklar suçlu bulunur. Çünkü bu dava birilerine gözdağı vermek niyetiyle açılmıştır ve suçlu olmasalar da sanıkların ceza almaları gerekmektedir. Türkçüler, Kürşad yürekliler davayı Askeri Yargıtay’a taşırlar. Askeri Yargıtay’ın başında, Orduda dürüst bir şöhrete sahip Orgeneral A.Fuat ERDEN vardır. ORG. ERDEN, İsmet İnönü’nün 40 yıllık samimi bir dostu olmasına karşın davayı usulden ve esastan bozar ve davayı yürüten mahkemenin taraflı davrandığı hükmünü verir. Ve Kürşad yürekliler uzun süren mahkemeler, işkenceler, hakaretler, linç girişimlerinin sonunda beraat ederler. 3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren bu 23 kişinin, tabutluk denilen 2,5 m. yüksekliğinde, 40cm eninde, 50cm boyundaki hücrelerde başlarının üstünde 1500 watt ampul yandığı halde sorgulanmaları değildir. 3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren, 23 Kürşad yürekli Türk Milliyetçisinin tırnakları sökülecek, gözleri görmeyi yitirecek, ağzından kan gelecek ya da açlıktan zafiyet geçirip hastanelik olacak derecede işkenceye maruz kalması da değildir. Ve o işkenceler, korkutmalar ve başlarına gelebilecek bütün felaketlere rağmen Türkçülük-Turancılık fikrine imanlarını inkâr etmemeleri de değildir. 3 Mayıs’ı zindandan bayrama çeviren, o güne kadar edebi ya da ilmi anlamdan öteye geçemeyen Türk Milliyetçiliği fikrinin ilk defa harekete dönüşmesi ve haykırılmasıdır. 3 Mayıs bir dönüm noktasıdır Türk Tarihinde. Yıllarca milli duygulardan koparılan, kendi öz değerlerine yabancılaşan kısacası Mankurtlaştırılmaya çalışılan Türk Gençlerinin isyanıdır 3 Mayıs. Bu tarihten sonra Türk Milliyetçiliği fikri siyasi arenaya taşınacak, edebi ya da ilmi olmanın dışında sosyal ve siyasi çözümleri de sunacak ve Milliyetçi Hareket doğacaktır. Türk Milliyetçiliği fikrini tabutluklarda harekete dönüştüren bu Kürşad yürekliler kendisinden sonra geleceklere de hareketi devam ettirme görevi verirken; onlara Ülkü Bayrağının yanı sıra davayı besleyecek çilehaneleri yani Yusufiyeleri de miras bırakmışlardır. Bu çilenin takipçileri Türk Milliyetçiliği sancağını yere düşürmemişler ve Yusufiyeleri, Taş Medreseleri terk etmemişlerdir. Her yıl olduğu gibi bu 3 Mayıs’ta da; başta, Rahmetli Alparslan Türkeş, Atsız Ata, O.Yüksel Serdengeçti, O.Şaik Gökyay, Zeki Velidi Togan, R.Oğuz Türkkan olmak üzere, 1944 yılında çektikleri çilelerle ülkü gülünü besleyen, büyüten ve 3 Mayıs’ın dönüm noktası olduğunu bizlere aktaran ve bugünü bayram olarak kutlamamızı öğütleyen, bütün Türkçüleri minnetle anıyor, uçmağa varanlara rahmet niyaz ediyoruz. Selam ile TANRI TÜRK’E YAR OLSUN!
Re: CEHENNEMİ DÜNYADA YAŞAYANLAR....Yorum ve paylaşımın için tşk ederim koray sağol.
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|