21 sonuç bulundu

Geri dön

Re: HAYIRLI CUMALAR

Lailahe illallahtir özüm, Muhammed Mustafadir sözüm, ihlas-i serif ile yikadim yüzüm Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm
Cuma gibi günümüz var Islam gibi dinimiz var Muhammed gibi sahimiz var Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum üstüne Cumanız Mübarek Olsun

Emegine saglik Tutku Kardesim Cuma Günü Bayram Günü Tüm SanalKahve Dostlarina ve cümlemize Hayirlara vesile olur insallah amin ecmain

Selam ve Dua ile
MelekNur
Cum Nis 13, 2012 9:21 am
 
Foruma git
Konuya git

Kalbin kırılmasına asıl kim kırılır?

Kalp kırmamak, insanlar arası ilişkilerde dikkate şayan bir hassasiyetimiz olmalıdır hususunda aslında hepimiz hem fikiriz ama; bunun ne kadar çok öneme haiz bir davranış olması gerektiğini şu kısa, öz ama çok sarsıcı hakikatler ifade etse gerek..


Kalbin iki ciheti vardır. Birincisi müdğai kalb, sureti kalb dediğimiz elle tutulan, gözle görülen kalptir.
İkincisi de kendisinde zikrullahın cereyan ettiği, füyuzatın aktığı ,kalbi hakikidir, ya da latifei kalptir. Cenab-ı Hakk'ın; "Ben yerlere ve göklere sığmam ancak takva sahibi kullarımın kalbine sığarım." buyurduğu kalbi hakikidir. Kainatın icmalisinin insanda teşekkül ettiğini göz önünde bulundurursak, kalb de insanın merkezi olduğuna göre Cenab-ı Hakk'ın kalbe ne denli kıymet verdiğini daha iyi anlarız.

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Mektubatında (3.cilt-45) ifade ettiği üzre Cenab-ı Hakka şu kainatta en yakın olan şey kalptir. Bu yakınlığı "Carullah" (Allahın komşusu) şeklinde teşbih eden Rabbani Hazretleri , ister mümin olsun, ister kafir olsun, ister asi olsun komşuluk hakkı olarak, komşunun başına gelen bir duruma komşusunun hemen müdahele ettiği gibi, Cenab-ı Hakkında komşusu olan kalbi asi bile olsa himaye ettiğini ifade eder.

Bu öyle bir himayedir ki, "Küfürden sonra, Sübhan Allah'a eziyet etmeye sebep olan kalb eziyeti gibi bir günah yoktur."


Bu minvalde Peygamber Efendimiz s.a.v, Riyadün- Nasihin isimli kitapta geçen bir Hadiste Kalp kırmayı kabe yıkmak ile tebih ederek şöyle buyurmaktadır.
"Bir Müslümanın kalbini kırmak, haksız olarak incitmek, Kâbe’yi 70 kere yıkmaktan daha günahtır."

Bunun hikmetine binaen Mevlana Hz.lerinin şu sözünü ifade edebiliriz.

“Kâbe, Azer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır. Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin kâbe yıkmaktan daha kötüdür”

İşte bundan dolayı Yunus Emre, (Bir gönül yapmak, yüz Kâbe’yi yapmaktan iyidir-) demiştir. Burada Kâbe küçümsenmiyor, gönül yapmanın önemi vurgulanıyor. Bu inceliği iyi anlamalıdır.

Son olarak; Ebul Faruk Hazretleri, üniversite talebesine 5 maddelik nasihatlerinde gönül almayı Cennetin firdevs kapısını açmaya teşbih eder. Ve, "Bir gönül kırmak, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir." buyurur.

O halde biz müminler âhirette iflas etmiş duruma düşmemek için, günahlardan, özellikle kalb kırmaktan çok sakınmalıyız. Ve her gün insanlara iyilik edip, gönüllerini almayı kendimize hedef tayin etmeliyiz.

Selam Ve Dua ile
MelekNur
Cum Nis 13, 2012 9:30 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mutluluğun anahtarı ....

Emegine Saglik Leydi bu güzel paylasimin icin Tesekkür ederim
MelekNur
Çar Nis 18, 2012 8:53 am
 
Foruma git
Konuya git

BENIM DEDIKLERIM BENIM OLSAYDI !!!

Benim Dediklerim Benim Olsaydı !!!
Benim diyerek sahiplendiklerimiz gerçekten bizim olsaydı, acaba onları terk eder miydik? Ben, son durağı belirsiz bir yolda ilerliyorum, benim dediklerimin hiç birisi bana yol arkadaşlığı etmiyorlar. Her durakta birisi beni terk ediyor. Bunlar benim olsaydı, beni bırakıp giderler miydi? Veya ben onları elimden bırakır mıydım acaba?

Demek ki benim dediklerimin hiç birisi benim değilmiş.

Benim çocukluğum, benim gençliğim benim sağlığım sıhatim diyoruz ama,hiç birisi bizde kalmıyor. Şöyle bir geriye doğru dönüp bakıyorum, bir zamanlar benim olanların birçoğu bugün benden ayrı ve uzakta bulunuyor. Onları tekrar elde etme imkânım da yok. Her gün bedenimizden bir şeyler değişiyor, bazı hücreler gidiyor, yenileri geliyor. Belli bir yaştan sonra gidenler artarken gelenler azalıyor. En sonunda "benim" dediğimiz cesedimiz de bizden ayrılıp toprağın bağrına düşüyor.

Demek ki bu beden bize ait değilmiş.

Çok güzel bir eve, çok değerli eşyalara, son model arabalara sahip olanlar var. Kimisi fabrika sahibidir, kimisinin şirketleri, holdingleri vardır. Kimisi de çok büyük bir şöhret ve servet sahibidir. Ama bir bakarsınız, bir deprem olur, sarayları köşkleri yerle bir olur. Bir kaza meydana gelir, son model arabaları hurdaya döner. Şirketler iflas eder holdingler batar. Bugün sevilen ve alkışlanan ünlü bir sanatçı, yarın unutulur gider, şöhretini de servetini de kaybeder.

Demek ki insana verilen mal, mülk, servet ve şöhret ona ait değilmiş.

Eskiden dünyayı titreten krallar, hükümdarlar ve padişahlar vardı. Koca kıt'a lara hükmederler, ülkelere " benim ülkem", milletlere "benim teb'am" derlerdi. Ama bugün ne krallar ve hükümdarlar var, ne de o ülke ve insanlar yerinde duruyor. Dünyayı taht-ı emrinde zanneden hükümdarların bugün hiç birisinin ne hükmü geçiyor, ne tacı tahtı yerinde duruyor.

Bir çok yerlerde eski ören yerleri vardır. Bazılarının büyük kısmı yıkılmış, bazılarının sadece bir duvarı duruyor, bazılarının da temel taşlarından başka bira şeyi kalmamıştır. Kitabelerine bakarsınız, bilmem kaç bin yıl önce, bilmem hangi kralın sarayı ve ya köşkünün kalıntısı olduğu yazar. Bir zamanlar o krallar, buralara " benim sarayım, benim köşküm, benim mülküm" diye sahip çıkıyorlardı. Ama bugün ne krallar var, ne sarayları yerinde duruyor.

Yunus Emre'nin, " mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" dediği gibi, hiçbirinin bugün ilk sahipleri hayatta yoktur.

Demek ki o saltanatın sahibi onlar değilmiş.

Bir insan vaktini boşar harcar, servetini boş yere sarf eder, hayatını boşa geçirir, kendisini ikaz edenlere de " size ne oluyor, bu benim hayatım" derse, ne kadar büyük bir akılsızlık etmiş olur değil mi? Halbu ki, o hayat onun olsaydı, kendisini terk edip gitmeyecekti. Ama bakıyorsunuz, "bu benim hayatım" diyen birisi, az sonra hayatını kaybetmiş. Yani hayat kendisini terk etmiş gitmiş.

Demek ki hayatımız da bizim değilmiş.

Bütün bunlar bize emanet olarak verilmiş, bir müddet kullanmamıza ve istifade etmemize müsaade edilmiş. Bu geçici dünyada, her şeyin harap olup zayi olduğu şu hayatta, bizim bunlar sahip olamayacağımızı bilen Rabbimiz, bunları bizden almak korumak istemiş, başka bir âlemde daha güzel bir şekilde ve ebedî olarak bize geri vereceğini teklif ve vaad etmiş.

Bize düşen, böyle bir teklifi canımıza minnet bilmektir, bin teşekkurler ile kabul etmektir..

Selam ve Dua ile
MelekNur
Per Nis 19, 2012 6:25 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: NASİHAT....

EMEGINIZE SAGLIK TUTKU PAYLASIM ICIN TESEKKÜR EDERIM
MelekNur
Per Nis 19, 2012 6:27 am
 
Foruma git
Konuya git

Sadece bir gül sunuyorum yüreğine

Sadece bir gül sunuyorum yüreğine
Sevgilerle bezenmiş, yürekten...
Karşılık beklemiyorum inan, en ufak bir ümidim yok
Sadece gülü layık olduğu yere göndermek istiyorum...
Kabul et onu yüreğine, karşılık vermesen de...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Demet demet sadakatle derlenmiş...
Kırmızılığını sevdasından almış...
Dikensiz...
Kabul et onu yüreğine, sende yetişmese bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Başkalaşmamış, zamanın yalancı güllerinden uzak...
İçten, riyasız, hesapsız...
manasını yitirmiş sevdalardan öte...
Kabul et onu yüreğine, onu kendinden bilmesen de...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
hayatın özünde kendini bulan...
Yaratılıştaki müthiş sevgiden nasibini alan...
Sahibinin Vedud sıfatıyla beslenmiş...
Kabul et onu yüreğine, benim gibi bir nacizaneden olsa bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Hiçlikten varoluşa doğru akan...
Aşk pınarında mayalanmış...
Bulunan zamana inat visali ukbada arayan...
Kabul et onu yüreğine, hicran kokuyor olsa bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Gece gibi karanlık,kokladıkça aydınlanan...
Hissettikçe yaşam bulan...
Güzelliğini koklayanından alan...
Kabul et onu yüreğine, onu ölüme terk etsen bile...

İşte sadece bir gül sunuyorum yüreğine...
Sana layık olmasa bile...
MelekNur
Per Nis 19, 2012 12:51 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Cuma günü ve yapmamız gerekenler..

S.a Tutku Kardesim Emegine saglik , Allah Razi Olsun .

Bugün bayram olsun
Hüzünler dönüşsün sevince.
Rabbim yaralarımızı sarsın Rauf adıyla
Kalbimizdeki marazları gidersin Şafi namıyla
Cumaniz mübarek ve Hayirlara vesile olsur insallah

Selam ve Dua ile
MelekNur
Cum Nis 20, 2012 6:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK'ten...

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber( sav )?

Emegine Kalemine saglik, güzel ve anlamli paylasimin icin Allah Razi Olsun Tutku
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 2:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Zordur içten Ağlamak

Zordur içten gelerek ağlamak…Gözyaşı dökmek değil bahsettiğim elbette.Ama damlalarınızı dışarı değil de içeri akıtmak da denilebilir. .
Gülerken bile ağladığınız anlar oldumu hiç??Dengesizce davranıp mutlu olduğunuz için bile göz yaşı döktüğünüz oldu mu? . .

Sıkılverirsiniz bir şeye zaman ve mekan ayırımı göz etmeden…Hiçbir şey istemessiniz o anda, kendiniz dışında ne bir ses, ne bir yüz......

Duymak istediğiniz sessizlik, görmek istediğiniz ise sadece boşluk…En ufak bir ışık dahi rahatsız eder sizi.Çünkü aslında gördüğünüz ışık karanlığın maskesidir! . .

Yakarırsınız içinizi acıtırcasına ağlamak istediğinizi. . .

Ama ağlayamazsınız. .

Gözyaşlarınızla verdiğin bu mücadele de hiç bu kadar aciz kalabileceğinize olanak veremezsiniz. . .

Ama eğilirsiniz hiç olmadık zamanda, yalvarırsınız çığlıklarınızla,”Sana ihhtiyacım var ne olur gelll! . .” diye. .

Kızarsınız…Ağlamak bu kadar zor olabilirmi? . .İnsan ağlamayı bu denli arzu edebilir mi? . .

Yolu gözlenen bir dost misali paralar yüreğinizi,gelmediği her an için. .zorlar sınırlarınızı. . .

Hani geleceğini veya gelmeyeceğini bilseniz,belki…ama amaçsızca bekleyiş veya terkediş. . .

İşte bu en kötüsü. . .

Bilmez gözyaşı bedende kaldığınız müddetçe sahibine zarar verdiğini.Bazen akmak istemediğini, sizi bırakmak istemediğini o kadar belli ederki bize,yanağınızı okşarcasına süzülüverir yavaşça. . O da üzülür aslında kimi zaman. . .

Gitmek..Bir an önce akmak istediğini gösterir size, bir nehir misali akar elinizde olmadan..Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Çünkü,damlalarından başka. . .

Duygularımızın iniş ve çıkışıyla beslendiği;gözlerde buğuya,rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşür…Yüreğinize gömdüğünüz yıldızları,yürek yordamıyla gözlere sunmak. .

Göz ile yürek ekseninde yaşanan savaşta,ellerine çiçek tutuşturan,damlalarını yangınlarına veren çaresizliğin dökülmesidir. . Gözlerden. .

KELİMELERİN KİFAYETSİZ KALDIĞI ANLARDA
YANAĞINDAN SÜZÜLEN ,
BİR DAMLA GÖZYAŞIDIR
DUYGULARA TERCÜMAN OLAN
AN OLUR Kİ İÇİN KAVRULURKEN
HAYKIRIP BAĞIRMAK
DERDİNİ DAĞLARA DÖKMEK
ARZUSUDA HAYAL OLURKEN
GÖZLERİNE HAPSOLMUŞ GÖZYAŞLARINDA
ÇARESİZCE TERK EDER SENİ
KİMİZAMANDA SUSKUNLUĞUNDUR
KELİMELERE İNAT ANLATAN
TÜM DERDİNİ-İÇİNİN ACISINI
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 2:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Aldırma Yürü Dostum

[color=#FF4040]Aldırma Yürü Dost[/color]um

Dostum güneşe bak toprağa bak suya bak buluta bak; fakat arkana bakma
Kimin geldiği önemli değil kimin
gelmediği de… Unutma yolcu değişir yol değişir ama menzil değişmez
Yolcuya bakıp yolu tanımaYola bak yolcuyu tanı yolcu hakkındaki kıymet
hükmünü ona göre ver Vahim olan
yolun yolcusuz olması değil; Asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
Yolsuz hedefsiz amaçsız şaşkın hercai ve
seyyal…
“En doğru yol : en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar Onlar
karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak
lambasının altında arayan şaşkınlardır Aldırma…
Ayağına batan dikenler aradığın gülün habercisidir Dikenine katlanmaktan
sözedenler aşıkmış gibi davrananlardır
Gerçek aşık olanlarsa dikenini de severler
Dostum yollar yürümek içindir Fakat şu gerçeği de hiç unutma : Yürümekle
varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir
Yol boyunca; Yola çıkıp da yürümeyenleri yola oturup gelen-geçenin ayağına
çelme takanları yolda metafizik
uyuşturucularla keyif çatanları telörgülerle çevirdiği yolu kendisine
zindan edip volta atanları maratona 100 metre
koşucusu gibi hızlı girip 50 metrede yola yatanları yürüşün uzun ve yolun
zahmetli olduğunu görünce yolculuk üzerine
zar atanları yürümeyi bırakıp yol-yolcu ve menzil üzerine kalem
oynatanları ayağına batan tek bir dikenin faturasını
çıkarıp ömür boyu tafra satanları beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için
ufka bakıp bakıp dağıtanları yanlış kılavuzlara
kızıp yolu satanları göreceksin
Aldırma yürü Göğsüne yüreğinden başka muska takma Vahiy haritan Nebi
kılavuzun akıl pusulan iman sermayen
amel azığın sevgi yakıtın ahlak karakterin edep aksesuarın merhamet
sıfatın şeref ve izzet adın olsun Doğru yol :
insanların çoğunun gittiği yol değil düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur
Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin Unutma tevbe
özeleştiridir Kendisini hesaba çaken
başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur
Her molada yolda olup olmadığını yürümen gereken menzil istikametinde
yürüyüp yürümediğini kontrol etmen pişman
olmaman için elzemdir Yön tayini sık sık gerekli olabilir Haritayı
saklayabile-ceğin en güvenilir yerin yüreğindir Bir
şey daha : Pusulayı sahte manyetik alanlardan paraziter nesnelerden uzak
tut; ibreyi saptırırlar da haberin olmayabilir
Yol emniyetin için gerekli olan şartların başında bilinç gelir Bilincini
tahrif edecek her türlü uyuşturucudan uzak
durmalısın Hobilerinin fobilerinin korkularının bilincin üzrindeki
saptırıcı etkisini iyi hesap etmelisin O’ndan
başkasından korkarsan korktuğunun başına musallat edileceğini kesinlikle
bilmelisin
Yolda düşeceğin en büyük tuzak yersiz korkularının tuzağıdır; Yani kendi
benliğinin sana kazdığı tuzak
Hayırlı yolculuklar dostum
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 7:15 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kaldırımlar 1

Emeginize yüreginize saglik Sonumut ve Tutku Kardesim

Selam ve dua ile
MelekNur
Per Nis 26, 2012 12:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

Allah Kelimesinin Sirri ve Gücü

Allah Kelimesinin Sirri

Hollandalı bilim adamı ve psikolog Vander Hoven ALLAH kelimesini oluşturan harflerin sırrını bulduğunu açıkladı. Prof. Hoven'in hastalar üzerindeki araştırmasının sonucu ise şöyle..

Hollandalı bir psikolog olan Vander Hoven Kur’an okumanın ve ALLAH kelimesini tekrar etmenin hastalar ve sağlıklı insanlar üzerindeki etkilerini bulduğunu açıkladı.

Hollandalı profesör üç yıldan beri bir çok hasta üzerinde araştırma ve çalışmasını yaparak yeni buluşuna ulaştığını söyledi.


Hastalarından bazılarının Müslüman olmadığını, bazılarının da Arapça bilmediğini belirten Hoven hastalarına ALLAH kelimesini öğrettiğini söyledi.


Alınan sonucun çok mükemmel olduğunu, özellikle depresyon ve tansiyon hastalarında çok daha iyi sonuçlar verdiğini belirtti.


Profesör Haven ALLAH kelimesini oluşturan harflerin psikolojik hastaların üzerindeki etkilerini açıkladı.


-ALLAH kelimesinin ilk harfi olan –A- harfi solunum sisteminden direk çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor.


- Damaktan söylenen –L- harfi ise, (Arapçada çıkarıldığı şekilde) dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor ve çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlem tekrarlanıyor.(İki –L- harfi olduğu için) Bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor


- Son harf olan –H- harfi çıkartılırken akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.


Bu araştırmayı yapan Hollandalı profesör Müslüman değil, fakat İslam ilimlerine ilgi duyan ve Kur’an-ı Kerim’in sırlarını araştıran bir psikolog.
MelekNur
Per Nis 26, 2012 12:29 pm
 
Foruma git
Konuya git

Ey Ademoglu

Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Vallahi sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin gördüğü dolunayla başbaşa kaldığı gibi Rabbiyle başbaşa kalmasın. Sonra Allah ona şöyle buyurur:

Ey Ademoğlu, benim hakkımda seni ne aldattı?

Ey Ademoğlu benim için ne amel işledin?

Ey Ademoğlu, Benden ne kadar hayâ ettin?

Ey Ademoğlu, peygamberlere ne cevap verdin?

Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayana bakarken Ben gözlerinin üzerinde gözcü değil miydim?

Sana helâl olmayan şeyleri dinlerken Ben kulaklarının üzerinde kontrolcü değil miydim?

Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayan şeyleri söylerken Ben dilinin üzerinde murakıp değil miydim?

Sen ellerinle helâl olmayan şeyleri tutarken, Ben onların üzerinde gözcü değil miydim?

Ayaklarınla sana helâl olmayan şeylere giderken Ben ayaklarının üzerinde gözetleyici değil miydim?

Sana helâl olmayan şeylerle kalben ilgilenip dururken Ben, kalbinin üzerinde murakıp değil miydim?

Yoksa sana olan yakınlığımı ve sana gücümün yettiğini inkâr mı ettin?"

Rabbimizin bu hitapları, şu anda bile bizleri ürpertmekte, tüylerimizi diken diken etmektedir. Bir de aynı hitabın, bütün haşmet ve dehşetiyle âhirette yapılacağını düşünelim. Bu hitap, Allah'ın emirlerine uymayanlar için ne kadar utandırıcı, acıklı ve hüzün vericidir.

Bu bakımdan fırsat elde iken âhirete ciddi çalışmak gerekir.

Cehennem azabını da düşünmeli ve ondan kurtulmak için duâ edelim Rabbim Bagisliyicidir Allah cümlemize magfiret ve hayirli kul olmayi nasip etsin insallah Aminn Aminn

Selam ve Dua ile
MelekNur
Sal May 01, 2012 10:28 pm
 
Foruma git
Konuya git

Genç Kalmanın Sırrı

Genç Kalmanın Sırrı

70, 80 ve 90 yaşlarında üç kardeş varmış. Üçü de, 60 yaşında üçüzler gibi görünüyormuş. 70 yaşındakine genç kalmanın sırrını sormuşlar. O da, 80 yaşındaki abisine sorulmasını söylemiş. Benden on yaş büyük olduğu halde, benim gibi 60 yaşında görünüyor demiş. 80 yaşındakine gitmişler, o da 90 yaşındaki abisini göstermiş, benden büyük olduğu halde o da, 60 yaşında görünüyor, ondan sorun demiş. 90 yaşındaki delikanlı ihtiyara sormaya gitmişler. Buyurun size açıklayayım demiş. Önce bir şeyler yiyelim, ondan sonra anlatırım demiş.

Yemekten sonra sofraya bir karpuz getirmesi için hanımına rica etmiş. Hanımı genç nine de, üst kattaki tavandan bir karpuz seçip getirmiş. Delikanlı ihtiyar, karpuzu beğenmemiş, daha iyisini getir demiş. Kadın gidip yine bir karpuzla gelmiş. Bizimki onu da beğenmemiş, tekrar başka bir karpuz getirmesini söylemiş. Nine yine bir karpuz getirmiş, ama onu da beğenmemiş.

Misafirlere, (Hanım iyisini bilemedi, gelin beraber seçelim karpuzu) demiş. Tavana varınca bakmışlar ki, tek karpuz var. Genç ninenin hep aynı karpuzu getirdiğini anlamışlar.

Genç dede misafirlerine, (Şimdi genç kalmamın sırrını anladınız mı?) diye sormuş. Onlar da anlamadık demişler. Dede, (Karpuz tavanda bir tane değil miydi? Hanım beni mahcup etmemek için, her seferinde başka karpuz getiriyor gibi göründü. “Tavanda başka karpuz mu var, hepsi bir tane” demedi. O beni hiç üzmedi ben de onu üzmedim. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya, yani ne kendi ana babamıza ne de başkalarına kesinlikle yansıtmadık. Yani birbirimizi, başkalarının önünde hiç zor duruma düşürmedik, mahcup etmedik. Böylece, ikimiz de genç kaldık) diyerek genç kalmanın sırrını açıklamış.
enç kalmanın sırrı
MelekNur
Cum May 04, 2012 6:57 am
 
Foruma git
Konuya git

CanDostum,

Yürek söz vermişse
Bizde sözden dönülmez
Kalp kalbe gönül vermişse
Bizde sevgi inkar edilmez
Bizde yürek zedelenir ama
Dostluğa ve sevgiye
İhanet edilmez

Dostluk ağlamak ise
Yüreğindeki acıyı paylaşmak ise
Üzüldüğümde sıcak bir kucak'sa
Ve dostluk için ateşe atılmak'sa
Dünya durana Can bedenden
Cıkana dek Dostumsun

Bir yıldız kadar hoş
Bir okadar da uzaksın
Sen birileri için hayatsın
hep gül mutlu ol ki
O biride hayatta kalsın
MelekNur
Sal May 01, 2012 10:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

HİDÂYET

İrşad etmek, doğru yolu göstermek, rehberlik yapmak. Zıddı; Saptırmak, yanıltmak, dalâlete düşürmektir. Hidâyet kelimesi (HDY) kökünden bir mastar olup terim olarak; küfür, şirk ve sapıklıklardan kurtularak, İslâm'ın aydınlık yoluna girmektir.

Kişinin bâtıl yolu bırakıp, hidâyete yönelmesi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ve yardımı ile olur. Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli âyetlerinde hidâyet ve dalâletten söz edilmiştir!


"Ey Muhammed de ki: Ey insanlar, size Rabbiniz tarafından bir hak geldi. Kim doğru yola girerse, kendi lehine doğru yola girmiş olur. Kim de saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Ben üzerinize vekil değilim." (Yûnus, 10/108) "Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola sevk edecek, hiç bir kimse bulunmaz." (er-Ra'd, 13/33)

"Biz, her Peygamberin karşısına, böylece mücrimlerden bir düşman çıkarmışızdır. Yol gösterici ve yardımcı olarak sana Rabbin yeter." (el-Furkân, 25/31)

İslâm'ın hidâyet yolunu gizleyip açıklamayanlar âyette şöyle uyarılır:

"İndirdiğimiz delilleri ve hidâyeti, biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra onları gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder. Hem de bütün lânet edebilenler lânetler. Ancak tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna. İşte onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhamet edenim" (el-Bakara, 2/159, 160).

Cenab-ı Hakk'ın bazı kimselere hidayeti nasip etmemesinin sebepleri âyetlerde şöyle açıklanır: "Yalancılık ve küfürde ısrar etme" (ez-Zümer, 39/3). "Âşırı yalancılık" (el-Mü'min, 40/28). "Zâlim ve fâsık olma" (el-Âhkâf, 46/10, es-Saf, 61/5,7; el-Cum'a, 62/5; el-Münâfıkûn, 63/6).

Bir kimsenin, Allah dilemedikçe, Peygamber'in istemesiyle hidayete kavuşamayacağı ayetlerde şöyle ifade edilir: "Ey Muhammed şüphesiz sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidâyete erdirir. O, hidayete erecekleri çok iyi bilir." (el-Kasas, 28/56) "Onları hidâyete erdirmek sana düşmez. Allah dilediğini hidâyete erdirir." (el-Bakara, 2/272)

"Sen ne kadar istesen de yine insanların çoğu inanmazlar." (Yûsuf, 12/103)

Buhârî ve Müslim'in naklettiği bir hadise göre, yukarıdaki ilk ayet Allah Rasûlünün amcası Ebû Talib, Rasûlullah (s.a.v)'i korur, ona yardım eder, bu yüzden Hz. Peygamber onu tabiî bir sevgi ile severdi. Ölümüne yakın, yanına gelerek şöyle demişti: "Ey amca, Allah katında kendisiyle senin lehinde şehadette bulunabileceğim bir kelimeyi; Allah'tan başka ilâh yoktur kelimesini söyle" Ancak, Ebû Talib, bu kelimeleri söylemedi. (bkz. İbn Kesîr, el-Kasas 56. âyet tefsîrî). Ölümünden sonra, Hz. Peygamber'in, onun hakkında istiğfarda bulunması üzerine hidayete ermeyenler için yapılacak duanın geri çevrileceği şu âyetle bildirilmiştir: "Ne Peygamberin ne de Mü'minlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın hısımları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz." (et-Tevbe, 9/113)

Sonuç olarak, bir kimse hidâyeti yüce Allah'tan istemeli ve bu hali ömür boyu korumak için, salih amel işlemelidir. Allahu Teâlâ, irade-i cüz'iyesini hak yola dönmek için kullanan ve iyi hal gösteren kimselere aydınlık yolu gösterir.
MelekNur
Çar May 09, 2012 7:02 am
 
Foruma git
Konuya git

HASTALIK VE MUSİBETLER

HASTALIK VE MUSİBETLER

4658 – Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma’nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

“Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur.”

Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü’s-Saib radıyallahu anhâ’nın yanına girdi ve:

“Niye zangırdıyorsun, neyin var?” dedi. Kadın: “Humma (sıtma)! Allah belasını versin!” dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

“Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!” buyurdular.”

4660 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:

“Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: “Humma benim ateşimdir, ben onu mü’min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun.”

Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel’in Müsned’inde mevcuttur: 2, 440).

4661 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir.”

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musebete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz.”

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.”

Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mü’min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah’a kavuşsun.”

Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 – Mus’ab İbnu Sa’d, babası radıyallahu anh’tan naklediyor: “Der ki:

“Ey Allah’ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?”

“Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.”

Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah Teâla hazretleri ferman etti: “İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım.”

Rezin tahric etmiştir.

4667 – Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar.”

Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz 2, (3091).

ÇOCUK ÖLÜMÜ

4668 – Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Kadınlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a dediler ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!”

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

“Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!”

Bir kadın sormuştu: “Ey Allah’ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?

“İki de olsa!” buyurmuşlardı.”

Buhari, İlm 36, Cenaiz 6, İ’tisam 9; Müslim, Birr 152, (2633).

4669 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mü’minlerden birinin üç çocuğu ölür ve ona da ateş değerse, bu çok hafif bir alev yalamasıdır.”

Buhari, Cenaiz 6, Eyman 9; Müslim, Birr 150-154, (2632-2635); Muvatta, Cenaiz 38, (1, 235);

Tirmizi, Cenaiz 64, (1060); Nesai, Cenaiz 25, (4, 25).

4670 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla birlikte cennete girer!”

Hz. Aişe radıyallahu anha sordu: “Bir öncüsü olan?”

“Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!” buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: “Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?”

“Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü, ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benimki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları,daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)”

Tirmizi, Cenaiz 64, (1062).

ÖLÜM VE ALLAH’A KAVUŞMA SEVGİSİ

4671 – Ubade İbnu’s-Samit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!”

Hz. Aişe radıyallahu anha: “Biz ölmekten hoşlanmayız” dedi. Aleyhissalatu vesselam:

“Kasdımız bu değil. Lâkin, mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”
MelekNur
Per May 17, 2012 5:07 am
 
Foruma git
Konuya git

Güldür Bizi Uyanınca

Güldür Bizi Uyanınca ( Dini ) !



Gözlerimden , gözlerimden
Yaşlar damlar gözlerimden
Öyle geçmişim kendimden
Yanar gönül özleminden
Söz verildi ahidinden
Kâlu bela evvelinden
imanımsa taa ezelden…

Sübhanallah - Samedallah
Selamallah – Saburallah
Semiallah – Seddarallah
Affet bizi yüce mevla !
Lâ ilale illallah !



Hasretinden, hasretinden
Gönül yanar, hasretinden
Birde olabilsem senden
Bu kelâmım, can yürekden
Suç kusur günah, özürden
Hiç kızmadan, küstürmeden
Affet yarab üzdürmeden…

Habiballah – Hakimallah
Halikallah – Halimallah
Hamidallah – Hasiballah
Bağışla bizi ey mevla !
Lâ ilale illallah !



Dertlerimden, dertlerimden
Şikâyetim kederimden
Hatalar büyük kendimden
Ürküntüm var amelimden
Korkum huzuru mahşerden
itirazım o benim özümden
Bahşet lütfu kereminden…

Rahmanallah – Rahimallah
Rakiballah – Raufalllah
Reşidallah – Rezzakallah
Gör bizi ey yüce mevla !
Lâ ilale illallah !



Habibullah, habibullah
Selat selam nebiullah
Yarın huzura varınca
Şefaat ya rasulullah
Canlar cesede dönünce
Ol kabirden kalkılınca
Güldür bizi uyanınca…

Kerimallah – Kebirallah
Kaviyallah – Kadirallah
Kabidallah – Kahharallah
Duy bizi ey yüce mevla!
Lâ ilale illallah !
____________
Evet Dostlar !
RABBiM hiç birimizi unutup yarı yolda bırakmasın !
Mevlam cümlemizi yaşantımız boyunca korusun !
…ve yarın ol dehşette huzuru mahşerde utandırmasın !

Selam ve Dua ile
Sevgiyle Kalın…
MelekNur
Pzr May 27, 2012 10:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalp gözü ile görmek ask gözü ile yasamak..

Her insan yaratıcının güzel parçasını içinde taşımaktadır.Vicdan, kalp ve ruh kir, pas, leke kabul etmez. Kalbimizde sevgi ve merhamete çokça yer verdiğimizde, vicdan duygusunu geliştirdiğimizde, içimizde olan volkan sonsuz yaşama dönüşür.Sevgi gayret ister, emek ister. Sevginin en büyük kaynağı olan rabbimizi her şeyden çok sevmeliyiz ki sevgide derinleşerek, sevginin sonsuzluğuna varalım. 
Yeni ufuklara gerçek sevgi ve inançla dolu gönül yelkeniyle yola çıkalım.Kalp gözüyle görüp, aşk gözüyle yaşayalım… İnancı, sevgileri kalpten kıyama kaldırıp sevgiler dağıtalım.Sevgilerin kaynağına, sevgililerin en büyüğüne, yaratıcıya teslim olalım  Insallah  Aminn amin ecmain
Emegine Kalemine Saglik Hacegan Kardesim Allah senden Razi Olsun Insallah
Selam Ve Dua Ile
MelekNur
Cmt May 04, 2013 12:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Hadis ve Ayetlerle Beddua...

Emeginize saglik Hacegan Kardesim Allah razi Olsun


selam ve Dua ile

MelekNur
Cmt May 04, 2013 12:43 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Yüreğinize gül ekin...


 
Gülleri sevmem bundandır. Gülizarlarda dolaşıp üzerime çiğ çiğ gül kokuları yağsın demem bundandır. Hasretlik bir sevdayı güllerle bezenmişçesine içime çekişim ve her hayal kırıklığında Senin kırık kalbini hatırlayışım bundandır efendim.. Sen gelmezden evveldi başıbozukluğumuz. Sen yetmezden evveldi yetişemediğimize uzanışlarımız. Sen yitmezden evveldi cennet misal baharlarımız. Sen sevmezden evveldi kırçıl bakışlarımız. Sen esmezden evveldi çöl sıcağı hırslarımız. Kime bakarsın ki bizden başka. Kime gülersin ki.. Kimi görürsün ki deyip de avuntulara doluştuğumuzun ertesiydi anladık. Anladık ki Senden başka Herşeye bakmış.. Senden başka Herşeyle gülmüş.. Senden başka Herşeyi görmüş gözetmiş idik.. Ama listelerimizde ve dualarımızda bir Sen yoktun Sevgili.. Senden başkasına bakışlarımız ve kalbimizi verişimiz vefaya sığar mıydı, bilemedik ! Senden başkasına dualarımız kabul görür müydü idrak edemedik ! Senden başkasına sunduğumuz gözyaşlarımız samimi miydi hissedemedik ! Ama yine de, bütün noksanlıklar bizde kalmak üzre, "Gel ne olur" diyen yüzbinlere bir gülüşünle GEL. "Sev ne olur" diyen yüzbinleri bir bakışınla SEV. "Kal ne olur" diyen yüzbinlerle bir duanla KAL.  Ya Rasulallah
MelekNur
Per Ağu 29, 2013 5:18 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron