
82 sonuç bulundu
82 sonuç bulundu • 4 sayfadan 1. sayfa • 1, 2, 3, 4
Re: El Öpülesi AnnelerimizSevgili Dostlar,
Annelerimiz bizim için ne büyük fedakârlıklar yaparlar, acaba farkında mıyız? Kendileri yemez, yiyeceklerini bize yedirirler. Kendileri giymez, giyecekleri bize giydirirler. Geceleri uykularını böler, bizim üstümüzü örtmeye gelirler. Yavrusuna bir tehlike geleceğini sezerse hemen kendilerini öne atar ve yavrusunu o tehlikeden kurtarmaya çalışır. Fedakârlıklarının hangisi anlatsam o kadar çok ki… Ama şu da bir gerçektir ki bizler annelerimizin kıymetini gereği kadar bilmeyiz. Her işimizle çok başarılı insan olsak da annemize saygı ve hürmetimiz eksik olsa, bizim Allah katında hiçbir değerimiz olmaz. Çünkü dünyayı, kâinatı ve ahreti yaratan Allah (c.c) bizden ebeveynimize (anne ve babamıza) saygılı davranmamızı istemektedir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), “Cennet, anaların ayakları altındadır” buyurarak, cennete girebilmenin şartlarından birinin anne rızası olduğunu söylemektedir. Bir gün bir genç Peygamberimize gelerek; “Ya Resullah. Kendisine en çok saygı ve hürmet göstereceğim insan kimdir?” diye sorar. Peygamberimiz; “Annen dir” buyuruyor. “Sonra kimdir?” diye sorunca, Yine “Annendir” buyuruyor. Sonra kimdir Ya Resulallah diye üçüncü sefer sorunca; “Annendir” buyurur. Genç sorusunu dördüncü sefer soruncaca; Bu kere “Babandır” buyuruyor. Şairin biri anne için bakın ne diyor ki; “Ana başta taç imiş,/Her derde ilaç imiş/Bir evlat pir olsa da,/Anaya muhtaç imiş” Sevgili Dostlar Günümüzde insanlar, yılın bir gününde “Anneler gününde” anneyi anmak gibi bir yanlışın içine girmişler. Bizim her şeyimiz olan annemiz yılın her gününde hatırlanmalı ve her gününde anılmalıdır, değil mi? Kendisinin, ihtiyaçları giderilmeli hediyeler vermeli, eli öpülüp hayır duası alınmalıdır. ANNELİK SINAVI Peygamberlerimizden biri olan Sultan Süleyman’ın (r.a) huzuruna iki kadın getirirler. Bu iki kadın, bir çocuk üzerinde “annelik” iddiasında bulunmaktadır. Kadının biri, “Bu çocuk benimdir. Onun annesi benim” derken, diğer kadın da “Hayır. O çocuk benim. Ben onun gerçek annesiyim” demektedir. Çocuğun gerçek annesi bir türlü tespit edilemeyince bu dava Sultan Süleyman’ın huzuruna getirilir. “Efendim. Biz bu meseleyi (sorunu) çözemedik. Size getirdik” derler. Sultan Süleyman her iki kadını ve kendilerinin olduğunu iddia ettikleri çocuğu huzuruna alır ve onlara bazı sorular sorar. Sorgunun sonunda Sultan yalan söyleyen kadını bulabilmek için onları korkutur; “Ey kadınlar. Biriniz doğru, diğeriniz yalan söylüyorsunuz. Bir çocuğun tek annesi olur. Ben ise mutlaka bunun gerçeğini bulacağım. Çünkü ben Allah’ın Peygamberiyim. O zaman yalancıya ceza vereceğim. Gelin şimdiden doğruyu söyleyin de her ikiniz de güzellikle evlerinize gidin” der. Buna rağmen kadınlar iddialarında ısrar ederler ve “çocuğun kendilerine ait olduğunu söylerler.” Bunun üzerine Sultan Süleyman adamlarına dönerek; “Bana bir kılıç getirin. Çocuğu da şu masanın üzerine yatırın” der. Salonu derin bir sessizlik kaplar. Orada ki herkes endişelidir ve “Acaba şimdi ne olacak “diye merak içerisindedirler. Biraz sonra parıltılı bir kılıç getirilir ve çocuk da masaya yatırılır. Bu vakte kadar sessizliğini bozmayan annelerden birisi Sultana sorar; “Çocuğu niçin masaya yatırdınız? Bu kılıçla ne yapacaksınız?” diye sorar. Sultan Süleyman o anneye dönerek; “Her ikiniz de bu çocuğun annesi olma iddiasını sürdürüyorsunuz ve çocuktan ikiniz de vazgeçmiyorsunuz. O halde çözüm için tek yol kalmıştır. Şimdi masanın üzerinde çocuğu ikiye keseceğim ve her bir parçasını birinize vererek olayı sonuçlandıracağım” der. Sorusuna bu cevabı alan anne hemen bir çığlık atar ve; “Ben analık hakkımdan vazgeçiyorum. Ne olur çocuğu kesmeyin. Diğer anneye verin. Ben annelik hakkımdan vazgeçtim” der. Bu feryat üzerine Sultan; “Çocuğun gerçek annesi bu kadındır. Çünkü hiç bir anne çocuğunun kesilmesini istemez. O da çocuğunun kesilmesine razı olamadı. Çocuğun hayatta kalmasını için karşıda ki anneye verilmesine razı oldu” der. Çocuğu gerçek anneye verirler, diğerine de zindana (hapse) atarlar. Gördünüz mü her gerçek anne gibi bu anne de çocuğu için nasıl davranmış… • Gökyüzünden bir yıldız kayar, dilek tutarız. Annem gözlerini kapar bütün dilekleri benim içindir. • Kuzey rüzgarı da esse, kopsa da fırtına, sığınacağım tek liman sensin annem. Hakkını nasıl öderim.. Başımı dizlerine koymaya geldim. • Gücüme güç, umuduma umut katan • Bütün acılar üstüme yağınca sen bana açılan şemsiyesin annem.. Seni çok seviyorum. En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır. Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz. Cennet anaların ayağı altındadır. Selam ve Dua ile
SAMİMİ NİYETKur’an’a göre insanları Rabbimiz’in Katında değerli kılan özellik imanları, yalnızca Allah’ın rızasını amaçlayarak yaptıkları salih ameller ve kalplerindeki samimi niyetleridir.
Samimiyet, insanın gerçek düşüncelerini saklamadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimi insan içinden geldiği gibidir, yapaylıktan uzaktır ve bu nedenle etrafındaki kişileri de olumlu etkiler. Samimi insan hiçbir dünyevi çıkarı, beklentisi olmaksızın, yalnızca Allah emrettiği için salih amellerde bulunur. Katıksızca Allah’ın hoşnutluğunu amaçlar, yaptığı işlerde, söylediği sözlerde, ibadetlerinde ve günlük yaşamında gönülden Allah’a yönelir. Allah kolayın en kolayını bize nimet olarak vermiştir; samimi olmayı. Ve gerçek anlamda samimi inananlar kurtuluş bulacaklardır. Samimi olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini zaten ilham edecektir. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkanları insanların önüne getirmektedir. İnsan tefekkür ederken de Allah’ın verdiği o büyük nimetleri; samimiyetini ve vicdanını kullanır. Samimiyetle düşünüldüğünde, bir hücrenin yapısının ya da bir sivrisineğin yaşamının ne denli heyecan verici mucizevi özellikler içerdiği anlaşılır. Çok büyük bir metropol gibi olan ve mucizevi kompleks bir yapıya sahip hücreyi incelediğimizde adeta nefesimiz kesilir. İnsan bu benzersiz tasarıma sahip sistemleri gördüğünde, Allah’a olan sevgisi ve O’na duyduğu korku daha da artar. Allah’tan korkusu artan kişinin, Allah’ın gösterdiği yola, yani İslam’a titizliği de daha fazla artar. Ve insan mükemmel bir ahlaka sahip olur. Din, Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli üzerine kurulmuştur. Ancak Yüce Allah’tan gereği gibi korkanlar dinde samimi olabilirler. Kendisine ‘şahdamarından yakın’ olan Allah’tan içi titreyerek korku duyması, sadece O’nun razı olacağı davranışlar sergilemesi, kişinin samimiyetinin göstergesidir. Samimiyet asla taklit edilerek yaşanamaz. Rabb’ine ve kendisine karşı samimi olan mümini hiçbir şey gerçek amacından saptıramaz. Onu Allah huzurunda hesabını veremeyeceği bir şeye asla yanaştırmaz. Kur’an’a baktığımızda müminlerin hatasız olmadıklarını, aksine hata yapan, ancak fark ettikleri anda bağışlanma dileyen insanlar olduklarını görürüz. Allah’tan içi titreyerek korku duyan mümin, yaşadığı her an güzel ahlak özelliklerine ulaşmak için çaba gösterir. Bu sırada unutup yanılabilir ya da hata yapabilir. Ancak asıl önemli olan yapılan hatadan samimiyetle, bir daha asla tekrarlamamak üzere kararlılıkla vazgeçmektir. İnsanın, hayatını hata yapmadan yaşaması zaten imkansızdır; dünya bir imtihan ve eğitim mekanıdır. Hata yaptığında Allah’a karşı ne denli acz içinde olduğunu farkeden mümin, hatasını fark edebildiği için şükreder, bağışlanma dileyerek tevbe eder ve Rabbimiz’e yönelir. Samimi insan vicdanlı düşünerek ve Allah’ın her an kendisini gördüğünün bilincinde olarak hareket eder. İnsanların düşünce ve isteklerine göre hareketlerini ayarlamaz, yalnızca Rabb’imiz’in rızasına yönelir. İnsan zaten Kuran’a tabi ise, Kuran’a göre yaşıyordur ve Kur’an’a göre hareket etmek samimiyeti getirecektir. Toplumdaki küçük düşme, haksızlığa uğrama gibi kavramlar, şeytanın insana verdiği telkinlerdir. Mümin için ise önemli olan insanların gözündeki değil, Allah Katındaki değeri, yalnızca O’nun bağışlaması ve hoşnutluğudur. Samimi olan kulların üzerinde ise şeytanın zorlayıcı gücü yoktur. Yüce Allah’ın ‘gizlinin gizlisini’ bildiğini kavramak, insanın dürüstlükten ve samimiyetten ayrılmamasını sağlayacaktır. Mümin yaptığı her hatadan sonra Allah’a yönelir, bağışlanma diler ve tevbe eder. Çünkü, dünyada da, ahirette de ceza ve ödül yalnızca Allah’tandır. Hatasını farkettiği an telafi edip, Allah’ı razı etmeye çalışması, kişinin samimiyetin kanıtıdır. Bağışlaması bol olan Rabbimiz bir Kur’an ayetinde “Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi’ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.” (İsra Suresi, 25) buyurur. Samimiyet şifadır. Allah, Kuran’ın derin sırlarını açarak, samimi kullarının kavrayışlarını arttırır. Kalp gözü derinlemesine açılan insan da, –Allah’ın dilemesiyle- çok güçlü bir imana kavuşacaktır.Selam saygı ve dualarımla Hacegan...
HAYIRLI CUMALARHer Cuma günü,İslam Aleminin bayramlarından olan mübarek bir gündür
Cuma günü kim cemaatin omuzlarını yararak ilerlerse cehenneme bir köprü ittihaz olunur http://img26.imageshack.us/img26/3339/cumasozleri.png Cuma gibi günümüz var Islam gibi dinimiz var Muhammed gibi sahimiz var Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne ''Cuma günü,günlerin en kıymetlisi,Müslümanların bayramıdırDiğer bayram günlerinden daha kıymetlidir Adem aleyhisselam,Cuma günü yaratıldıCuma günü Cennetten çıkarıldıCennettekiler Allah'u Teala'yı Cuma günleri göreceklerdir Allah'u Teala Cuma gününü Müslümanlara mahsus kılmıştırCuma namazı vaktinde alış-veriş günahtır Cuma günü yapılan ibadetlere,başka günde yapılanların,en az iki katı verilirBuna karşılık,Cuma günü işlenen günahlar da iki kat yazılır Cuma günleri,duanın kabul olacağı bir an vardırCuma'nın gündüzü,gecesinden daha kıymetlidir http://img715.imageshack.us/img715/1796/cumasozleri2.gif Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: ''Birmüslüman,Cuma günü gusul abdesti alıp,Cuma namazına giderse,bir haftalık günahları inş af olur ve her adımı için sevap verilir'' ''Cumartesi günleri Yahudilere,Pazar günleri Hıristiyanlara verildiği gibi,Cuma günü de,Müslümanlara verildiBugün;Müslümanlara hayır,bereket ve iyilik vardır'' ''Cuma günü geldiği için sevinen bir mümine,kıyamete kadar hergün,o kadar sevap verilir ki,adedini Allah'u Teala bilir'' ''Cuma günü vefat eden müminlere şehit sevabı verilir ve kabir azabından korunur'' ''Günlerin en kıymetlisi cuma dırCuma günü Bayaram günlerinden ve Aşura gününden daha kıymetlidirCuma dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır'' http://img16.imageshack.us/img16/9620/hayirlicumalar.jpg ''Ana-Babasının veya ikisinden birinin kabrini her günleri ziyaret edenin günahları af olurHaklarını ödemiş olur inş'' ''Cuma günü tırnağını kesen kimse,bir hafta,belalardan emin olur inş'' ''Cuma,fakirlerin Haccıdır ve müminlerin,gök ehlinin bayramıdır,Cennete de bayram günüdür,Günlerin en iyisi en şereflisi Cuma dır'' http://img413.imageshack.us/img413/3134/cumamsj.jpg ''Cuma günü,iyiliklerin hazinesidir ve güzel şeylerin menbaıdır'' Bugün Cuma günüdür Dinim Islam dinidir Dinimin Islam dini olduguna, yetmis binin nisfina, mühürledim üstüne Ya Celil, etme zelil, gönder delil Ilahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasini ulastir, duaya açilan elleri icabete eristir Ilahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadigim zaman bu duami sana emanet ederim Selatü selaya yolladim Mevlaya, sen cümlemizin muradini ver gelecek Cuma’ya Allah cumanızı kabul ve mübarek eylesin Ne yaprağınız kurusun ne gülünüz solsun her tuttuğunuz altın olsun avuçlarınız semada dudaklarınız duada olsun her an ve her günki dualarınız kabul olsun CUMANIZ MÜBAREK OLSUN!!! Cumamız mübarek dualarımız ve töbelerimiz kabul olsunSelamların en güzeli sizlerin üzerine olsun Cuma gibi günümüz var Islam gibi dinimiz var Muhammed gibi sahimiz var Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne Cumanız Mübarek Olsun Lailahe illallahtir özüm, Muhammed Mustafadir sözüm, ihlas-i serif ile yikadim yüzüm Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm Bugün Cuma günüdür Dinim Islam dinidir Dinimin Islam dini olduguna, yetmis binin nisfina, mühürledim üstüne Selatü selaya yolladim Mevlaya, sen cümlemizin muradini ver gelecek Cuma’ya.
Re: Asri_ Saadet e yardim LütfenÖncelikle selam ve saygılar....
Sevgili Asri_ Saadet ablacım oluşan bu duruma gerçekten çok üzüldüm, benim için her üyenin olduğu gibi çok değerlisin konularını zevkle ve minnetarlıkla okuyorum burdan teşekür ve saygılarımı sunuyorum... Oluşan bu hata tamamiyle kişisel değildir sistemden kaynaklı oluşmaktadır sistem üyeleri korumak amaçlı meil adresi değişikliğinde sayfayı kapatıyor ne yazıkki ama bu olması gereken belkide çünkü burası sanal ortam ve üyelerin koruma amaçlı olmaktadır,daha önce diğer üyelerin başına defalarca gelmiştir, hatta benim başıma bile gelmiştir...Bu durumu sana açıkladım anlayışından dolayı teşekürlerimi iletiyorum Burda hiç kimse kişi yada üye ayırd edilmemektedir elimizden geldiği kadar ilgilenmeye çalışıyoruz,eğer hatamız yada kusurumuz olduysa inanın ki zaman darlığındandır. Forumda yada sitede sıkıntısı sorunu olan olursa bana özel mesajla bildirilirse elimden gelediğince yardım etmeye çalışırım Amacımız sitemizde iyi vakit geçirmenizdir... SAYGILAR
YA RASÜLALLAH!Cenâb-ı Hakk’a hamd ü sena ve Rasülüllah’a salât ve selam olsun diyerek başlayalım bugünkü Kutlu Doğum sohbetimize.
Bizim inancımızda ve kültürümüzde “Hicaz” dendiği, Kâbe ve Peygamberimiz’den bahsedildiği zaman, hasretiyle yanıp içi cız etmeyecek insanımız he-men hemen yok gibidir. İslamiyeti kabul ettiğimizden bu güne gelinen süreçte biz, Allah’a âşık, Rasülüllah’a sevdalı bir millet olmuşuzdur. İ’lây-ı kelimetullah ve ihyây-ı sünneti Rasülüllah uğruna mücadele verip, bu yolda ölmeyi canımıza minnet bilmişizdir. Ecdadımız, Allah(cc) ve Rasülüne derin bir hür-met beslemiş, bütün imkânlarını seferber ederek, Mekke ve Medine’ye de her türlü hizmeti götürmüştür. Aynı zamanda o mukaddes topraklarla, bağrındakilere derin bir saygı duyup, oraları adeta bir mücevher hazinesi haline getirmiştir. Bu hürmet ve hizmet, âbideleşmiş ve ebedileşmiştir. Tarihte destan olacak bir niteliğe sahiptir desek yeridir. Hani Şair diyor ya: Onlardan kaldı bu toprak, biz gezip tozmayalım mı? Yabanlar kıskanır diye, destan da yazmayalım mı? Biz de bu mantıktan hareketle, dünkü ecdadımızın elle tutulur, gözle görülür hizmeti ve tüm mukaddeslere hürmeti ile bugünkü neslimizin aynı misyonu devam ettirmesi gerçeğini destanlaştıralım istedik. Hz. Peygamber’in övülmeye ihtiyacı yok elbette. Tarafımızdan örnek alınmaya ve üstün ahlakını yaşamaya ihtiyaç var. Öyleyse O’nu, her yönüyle örnek alalım ve içimizden gelen samimi bir seslenişle O’na diyelim ki; Ya Rasülallah! Sen Cenâb-ı Hakk’a yalvarırken: “Ey bilinmeye lâyık olan Yüce Allah! Seni hakkıyla bi-lemedim” diyordun. Biz bu mücrim halimizle ne Rab-bimizi, ne haddimizi, ne de seni, tam manasıyla bilebil-dik. Ama bir şeyi kesin biliyoruz ki, o da, belki eksik olan, ama mutlaka var olan sana karşı samimi muhabbe-timiz, hürmetimiz ve sevgimizdir Ya Rasülallah! Sen bizi bu mücrim halimizle sev ve şefaatinle de sevindir ya Rasülallah! "Eli boş varılmaz varılan yere, Boş gelmedim yâ Râb, ben de suç getirdim!” diyen Tahiri Mevlevi’nin mahcubiyeti bizim de mahcubiyetimizdir ya Rasülallah! “Yek dehan hahem be pehnâ-yı felek, Tâ bi guyem vasf-ı an reşk-i melek” (Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki O, meleklerin bile kıskandığı güzeli (Hz. Muhammad’i) vasf edeyim” diye haykıran ve “Bizim Peygamberimiz’ in (as) yolu aşktır. Biz Aşkzâdeyiz” diye sana olan aşkını ilan eden Mevlana’nın aşkı, bizim de sana olan aşkımızdır ya Rasülallah!” “Aşık Yunus nider dünyayı sensiz, Sen hak Pey-gambersin şeksiz gümansız. Sana uymayanlar gider imansız, Adı güzel kendi güzel Muhammed” şeklindeki Yunus’un tutkusu, bizim de sana olan tutkumuzdur ya Rasülallah! “Cânımı cânan eğer isterse minnet cânıma, Cân nedir ki, ânı kurban etmeyem cânânıma”, “Fuzuli rindi şeydâdır hemişe halka rüsvâdır. Sorun ki bu ne sevdadır bu sevdadan usanmaz mı?” Beyitleriyle sana sevdasını resmeden Fuzuli’nin sevdası, bizim de sana olan sevdamızdır ya Rasülallah! “Ey cömertliğin kaynağı olan yüce Peygamber! Bu hata ile dolu Selim, senin aciz bir kölendir. Dergâhı-na sığınarak bağışlanmayı diler. Ey Allah’ın nurunun madeni olan peygamberimiz meded kıl!” talebiyle sen-den medet bekleyen Yavuz’un dileği, bizim de senden samimi dileğimizdir ya Rasülallah! “Sakın terk–i edepten, kûy–i mahbub–ı Hudâ’dır bu, nazargâh–ı ilâhidir, Makam–ı Mustafa’dır bu” diyen Nâbi’nin sana, ravzana ve nurlu şehrine gösterdiği edep, bizim de edebimizdir ya Rasülallah! “Gül açmaz, çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmaz-sa, söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa, firâk ağlar visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa, cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah” feryadıyla, senin aşkına yanan Yaman Dede’nin hicranı, bizim de hicra-nımızdır ya Rasülallah. “Bir Ulü’l-emr idin emrine girdik. Ezelden bey’atli hâkânımızsın. Az idik sayende murada erdik. Dünya ve ahiret sultânımızsın” dizelerini yazarken, göz-yaşı döken ve ne meşakkatlerle senin şehrin Medine’yi cansiperâne savunan İdris Sabih ve Fahrettin Paşa’nın meramları, bizim de merâmımızdır ya Rasülallah! “Ya Nebi! Şu halime bak! Nasıl ki, bağrı yanar gün kızınca sahrânın, Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicrânın” mısralarıyla, sana duyduğu hasreti dile getiren Mehmet Akif’in hasreti, bizim de sana olan hasretimizdir ya Rasülallah! "Gubâr-i pâyine almam cihânı Ya Rasülallah, Değişmem mûyine heft âsumânı Ya Rasülallah.” (Ayağı-nın tozuna karşı cihanı verseler almam, bir kılına yedi kat gökleri değişmem) sözleriyle, sana olan hürmetini izhar eden Ebubekir Kâni’nin, bu derin iştiyakı bizim de sana olan iştiyakımızdır ya Rasülallah! Sultan Ahmet: “N’ola tâcım gibi başımda götür-sem dâim, Kadem-i resmini ol Hazreti Şâh-ı Rasül’ün” mısralarını yazmış ve ömrünün sonuna kadar tacında taşımıştı. Sen, bizim de başımızın tâcısın ya Rasülallah! “Gönlüm sana âşık, sana hayrandır Efendim. Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim" sözleriyle, hayranlığını dile getiren Ali UIvi Kurucu’nun sana olan hayranlığı, bizimde hayranlığımızdır ya Rasülallah! “Açan râh-ı tevhidi, bulan sırr-ı tefrîdi, Hüdâyînin ümidi, sensin Yâ Rasulallah” yakarışıyla, senden şefaat ümidi bekleyen, Aziz Mahmut Hüdâi’nin ümidi bizim de ümidimizdir ya Rasülallah! “Ey yetimler yetimi! Ey garipler garibi! Düşkün-lerin kanadıydın. Yoksulların sahibi. Nerde kaldın ey Rasûl! Nerde kaldın ey Nebî!... Hacdan döner gibi gel! Miractan iner gibi gel… " feryadıyla senin yollarını göz-leyen Arif N. Asya’nın yalvarıp yakarışı, bizim de sana olan yakarışımızdır ya Rasülallah! “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl. Muham-med’siz muhabbetten ne hâsıl?” Sözünün sahibi Mihrimah Sultan’ın sana olan muhabbeti, bizim de mu-habbetimizdir ya Rasülallah! “Aşk meydanı, erenlerin ve bilenlerindir. Bizim erkânımız; ahlâkı Muhammed’i ve edebi Ali’dir” sözle-riyle insanlığa ulvi bir mesaj veren Hacı Bektaşı Veli’nin erkânı bizim de erkânımızdır ya Rasülallah! “Sevdim Seni ben sevmeye lâyık diye sevdim, bir benzeri yok herkese fâik diye sevdim. Sevdim seni Mabuduma, cânan diye sevdim, bir ben değil âlem sana hayran diye sevdim” diye gönlünü sana açan Yasin Kutluğ’un sana olan sevgisi, bizim de sana olan sevgi-mizdir ya Rasülallah! III. Selim, “Cevheri hâki kudûmü tûtiyâdır çeşmime” (Hz. Peygamber’in ayak tozunun cevheri be-nim gözüme sürmedir) diyordu. İşte ceddimizin bu yaklaşımı, bizim sana olan hislerimizin de en güzel tercümanıdır Ya Rasülallah! Sultanımız, rehberimiz, efendimiz ve yegâne şefaatcımız sensin ya Rasülallah! Seni, dünyayı şereflendirdiğin kutlu doğum yıl-dönümünde her yıl 14-20 Nisan tarihlerinde, salevatlarla ve çeşitli proğramlarla yâdeden biz günah-kar ümmetini, kıyamet gününde şefaatından mahrum etme ya Rasülallah. Âcizâne ve hâlisâne olarak hazırladığımız yukarıdaki mütevâzi eseri, mahcubiyet içerisinde hoşgörüne sığı-narak, senin “Kutlu Doğum”una ithaf etmeye cüret ettik. Lütfen maal kusur kabul buyur Ya Rasülallah! Sen öksüz ve yetim büyüdün. Öksüz ve yetimliğin ne demek olduğunu en iyi sen bilirsin Ya Rasülallah. Bu kitapların tüm gelirleri de âcizane tarafımızdan öksüz ve yetimler ile hayır kurumlarına vakfedilmiştir. Rabbim kabul buyursun inşallah. Sonsuz hamd ve sena Rabbimize, sonsuz salât ve selam da O’nun Rasülüne olsun…Amin ecmain inşallah selam saygı ve dualarımla Hacegan...
Re: Kalbin kırılmasına asıl kim kırılır?Bir Müslümanın kalbini kırmak, haksız olarak incitmek, Kâbe’yi 70 kere yıkmaktan daha günahtır. Emeğine yüreğine sağlık Asri_Saadett kardeşim sağol.
CAN DOSTUMBiliyorum hüzün bahçende solan güllerini.
Açmadanda açmasanda gizlenmiş derdini. Kaçırsanda gözlerini.Hissediyorum yüreğinin titreyen sesini. Sessizliğin gölgesinde akıtılan gözyaşlarını. Bazen hüzünle sarılmış kafesin içinde çırpınan kuş gibi unutursun mutluluğun adını. Saksında bir çiçeğin gülüşünü dalda bir kuşun ötüşünü duyduğunda gönül dağından esen bir rüzgarı hissedeceksin kanatlarında. Ve masmavi gökyüzünün parlayan yıldızlarını ve güneşin doğuşunu gördüğünde. Umudun bittiği takatın tükendiğinde. Bir nefes gibi aralanacak yeni mutluluk kapısı Sileceksin karamsarlığı sitemi benliğinden atacaksın bedeninden. Allahın rahmetini selametini alemin sonsuzluğundan.Tesellisi dost özünden. Unutma can DOSTUM. Selam ve dua ile Hacegan
Re: CAN DOSTUMAllahın rahmetini selametini alemin sonsuzluğundan.
Tesellisi dost özünden. Unutma can DOSTUM. Emegine , Kalemine Saglik Hacegan Kardesim Selam ve dua ile
Re: CAN DOSTUMCANDOST NE GÜZEL BİR KELİME HELE HACEGAN TARAFINDAN BÖYLE GÜZEL CÜMLELER KURULMASI CAN DOSTA ÇOK GÜZEL BİR DUYGU OLSA GEREK BENCE ÇOK ŞANSLI BİRİ
Re: Kalbin kırılmasına asıl kim kırılır?EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN TEŞKLER...
karşıla'ki....ÇOCUĞUNU ÖYLE KARŞILA Kİ; eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini hissetsin.
... EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; yanına geldiği zaman, en doğru insana kavuştuğunu hissetsin. ... ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ; doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin. ... BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ; ömür boyu bir başka evlada imrenmesin. İŞ ARKADAŞINI ÖYLE KARŞILA Kİ; dünyanın en iyi insanıyla, dünyanın en heyecanlı işini yapıyorum hissini yaşasın. FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ; ona serdiğin sofradan, daha büyük bir dua sofrası sersin. ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün fakirliğinden kahretsin. Prof. Dr. Üstün DÖKMEN
KUTLU DOĞUM.....Peygamberimizin küre-i arzı şereflendirdiği bu gece
Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım. Övgüsüne mazhar olmuş İki cihan güneşi Resul-i Ekrem efendimizin, O’nun dünyayı nurlandırdığı ve şereflendirdiği bir günde, bütün canlıların bayram ettiği kebir-i kâinatın onure olduğu bu gecede alamet olarak birçok hadiseler meydana gelmiştir: Sevgili peygamberimizin dünyaya geldiği gece, bir yıldız doğdu. Bunu gören Yahudi âlimleri, Muhammed aleyhisselamın doğduğunu anlamışlardı. Bir sabah vakti Yahudi’nin biri; "Ey Yahudiler!" diye çığlık atarak koşuyordu. Yahudiler; "Ne var, bu bağırman nedendir?" diyerek yanına toplanınca, o; "Haberiniz olsun, Ahmed’in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi..." diyordu. Efendimizin doğduğu gece Kâbe’deki putların hepsi yüzüstü yere yıkıldı. "Kureyş’den bir cemaatin bir putu vardı. Yılda bir defa onu tavaf ederler, develer kesip şarap içerlerdi. Yine öyle bir gün, putun yanına vardıklarında, onu yüzüstü yere yıkılmış buldular. Kaldırdılar, yine kapandı. Bu hal üç defa tekrarlandı. Bunun üzerine etrafına iyice destek verip diktikleri sırada, şöyle bir ses işitildi: "Bir kimse doğdu, yeryüzünde her yer harekete geldi. Ne kadar put varsa hepsi yıkıldı. Kralların korkudan kalpleri titredi!" Bu hadise tam Resulullahın doğduğu geceye rastlıyordu. Medayin şehrindeki İran Kisrasının sarayının on dört kulesi, burcu yıkıldı. O gece gürültüyle ve dehşetle uyanan Kisra ve halkı; yine kendilerinden bazı ileri gelenlerin gördükleri korkunç rüyaları tabir ettirdiklerinde, bunun büyük bir şeye alamet olduğunu anlamışlardı. Yine o gece, mecusi yani ateşe tapanların bin seneden beri yanmakta olan kocaman ateş yığınları aniden sönüverdi. O zaman mukaddes sayılan Save Gölü’nün de o gece bir anda suyu çekilip kuruyuvermişti. Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehri vadisi yine o gecede dolup taşarak akmaya başladı. Muhammed aleyhisselamın doğduğu geceden itibaren, şeytan ve cinler artık Kureyş kâhinlerine hadiselerden haber veremez oldu. Kehanet sona erdi... . Sevgili Peygamberimiz kendi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bu gece bir yere toplanırlar, o günü yâd ederler, okurlar ve anlatırlardı. Dünyanın her tarafındaki Müslümanlar, her sene bu geceyi Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır. Her yerde Mevlid kasideleri okunarak, Kainatın sultanı hatırlanılmaktadır. Her peygamberin ümmeti, kendi peygamberinin doğum gününü bayram yapmıştır. Bu gün de, Müslümanların bayramı olup, neşe ve sevinç günüdür. “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ( s.a.v. )’in, kaynağı hiç tükenmeyecek rahmet ve mağfiret pınarı olarak; dünyaya teşrif edişinin, yeryüzünü şereflendirmesinin, nurlandırmasının 1441. yıldönümüne ulaşmanın eşsiz ve tarifi mümkün olmayan bir kıvancını yaşamaktayız elhamdülillah. Bu vesile ile kutlu doğum haftasını kutluyor,Yüce Rabbimizin yar ve yardımcısı olmasını, bütün beşeriyete İslam âlemine aziz Türk milletimize, devletimize, memleketimize, hayra, berekete, refah ve mağfirete vesile olmasını ve Peygamberimizin şefaatine nail olmamızı yüce Allahtan niyaz ediyorum.Amin ecmain inşallah Hacegan.....
Re: KUTLU DOĞUM.....EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK BÖYLE GÜZEL Bİ GÜNDE VE ÖZEL BİR GÜNDE BİZE BU PAYLAŞIMI YAPTIĞINIZ İÇİN...
KUTLU DOGUM İÇİN YAPILAN DUA...Yüce Rabbimiz!
Dinimizin hakkını veremesek de, hem korku, hem de ümit içinde bu yol üzerindeyiz. Bizleri İslam dini ile müşerref kıldığın için sana sonsuz şükürler olsun, son nefesimizi de imanla al Ya Rab! Bizleri Kevser şarabından kana kana içir, öyle ki bir daha hiç susamayalım Ya Rab! Bizlere Cennet kokularını duyur, Cehennem kokularını duyurma Ya Rab! Mahşer günü yüzlerini ak eylediğin mümin kullarından eyle, yüzlerimizi karartma Ya Rab! Rahmetinle bütün varlığımızı kapla, sözlerini işitip dinleyen kullarından eyle bizleri Ya Rab! Amel defterimizi sağımızdan ver, solumuzdan ya da arkamızdan verme Ya Rab! Sırat köprüsünden selametle geçir, sırat köprüsünden geçerken ayaklarını kaydırdığın müşrik kulların gibi ayaklarımızı kaydırma Ya Rab! Bizleri her sabah uyandırıp karanlıktan aydınlığa çıkardığın gibi, gaflet uykusundaki gönüllerimizi de uyandırıp karanlıktan aydınlığa çıkar Ya Rab! Hatalarımızı, kusurlarımızı kapat, bu Dünya’da da ahirette de bizi rüsvay etme Ya Rab! Düşmanlarımızın kalplerini yumuşat, azgın kullarını ıslah et,bizleri üzüntüden, kederden, acizlikten, kabir azabından, mahşer azabından, cehennem azabından azat et Ya Rab! Akla gelen gelmeyen bütün kötülüklerden, canlı ve cansız bütün yaratıklarının şerrinden, senin yüceliğine sığınırız Ya Rab! Bu kutlu günlerde gül kokulu sevgili habibinin hatırı için bütün dualarımızı hayırlısı ile kabul buyur, bizleri bağışla, nefsimize uymuş zavallı ruhlarımızı şeytanın hilelerinden koru, doğru yoldan ayırma, nefsimizin eline bırakma, bizleri senden başkasına muhtaç etme, zor durumda olan, zulüm altında kalan kardeşlerimize yardım et, eşi olmayana eş, işi olmayana iş, aşı olmayana aş ver Ya Rab! Tüm inananları, alemlere rahmet, insanlığa hediye olarak gönderdiğin; en üstün ahlaklı, gönüllerin sultanı, iki cihan serveri sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in şefaatine nail et Ya Rab! “Allahümme inni es’elüke bi cahi Nebiyyikel Mustafa” Amin amin amin ecmain selam ve dua ile Hacegan....
Mutluluğun anahtarı ....Mutluluğun anahtarı olumlu düşünmek mi?
Öncelikle düşüncelerimize bir çeki düzen vermemiz gerekir ki.. mutlu yada huzurlu olabilelim.. Olumlu düşündüğünüzde.. ve neticelerin olumlu sonuçlanmasını istediğinizde.. siz içinizdeki bu gücü kendinizde bulduğunuz zaman.. sanki tüm evren.. o isteğinizin olumlu olarak sonuçlanması için.. sanki.. elbirliği yapmışcasına ilerleyecek.. ve daha az stres.. daha az üzüntü yaşanacaktır.. eğer olumsuz fikirlere takılıp karamsarlığa düşerseniz.. akabinde olumsuzluklar ısrarla üzerinize gelecek sizi ele geçirecek.. ve sizi örümcek ağına düşen bir kurban konumuna sokacaktır.. nasıl düşünürseniz.. o yönde hareket edeceksiniz... büyük ihtimal.. sonuçlarda o yönde gerçekleşecektir.. Mutluluğun anahtarı olumlu düşünmek.. pollayanacılık oynamak.. güllerin dikeni var demek yerine.. dikenlerin gülü varmış diyebilmek.. yarım bardak suyum var demek yerine.. yarım bardakta olsa suyum var diye düşünebilmek.. karanlığa kızmak yerine.. bir mum yakmak.. mutlu olmayı istemek.. ve bunun için çaba göstermek.. beynimizi rahatsız eden düşünceleri disipline etmek.. Idea Stress.. ayrıca sizi üzen, zarar veren etkenlerden uzaklaşmakla mümkün olur.. tabi sabır ve allaha olan inaçta stresle baş edebilmekte çok faydalıdır.. küçük şeylerden mutlu olmaya çalışırsak.. stress minumuma iner.. .
herşeyden önce sağlık....LİMON SUYU VE SARIMSAK MUCİZESİ
BUNU YILDA BİR KEZ MUTLAKA YAPIN Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ...ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor. Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor. Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor. EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ - 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu - 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan) - Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir) HAZIRLANIŞI 2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz. 25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın) YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI 1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu önlüyor. 2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor. 3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor. 4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini yapıyor. 5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor. 6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor. 7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.
Re: herşeyden önce sağlık....Leydim yüreğine sağlıkk..mutlaka hazırlıcam bu karışımdan:)
Re: herşeyden önce sağlık....ben hazırladım tutkum 25 günün dolmasını bekliyorum .. bakalım inşallah şıfa olur herkese. kii inanıyorum bu gün limonun da sarmısağında mucize bitki olduğu tartışmasın kabul edilmiş..iyilik dileklerimle..
Bugün özel bir gün çünkü ben bugün de yaşıyorum..Bugün özel bir gün çünkü ben bugün de yaşıyorum..
Güneşin o ilk doğuş anına en son ne zaman tanık oldun? İnsanoğlu, taptaze ışıklarının tüm vücuduna yayılmasını ne zaman izledin kendinde, bir sonbahar sabahı o ılıklığı ne zaman hissettin yüreğinde?. Bizler aslında bize her günün bir lütuf olduğunu anlamayacak denli duyarsız bir biçimde geçip gidiyoruz bu yaşamdan. Hanginiz sabah gözünü açtığında bunu dünyaya tekrarlıyor: Bugün özel bir gün çünkü ben bugün de yaşıyorum, gözlerim açık, ilk soluğumu bilinçli bir biçimde çektim içime, bu bir ayrıcalık, bugün özel bir gün, evet.Bugün bana bir gün daha yaşama şansı verildi diye İnsan yaşamında ne sorunlar var ama biz o kazağı alamadık diye tüm günü o güzelim ruhumuza ve bedenimize azap çektirmekle geçiriyoruz ya da sevgiliniz sizin sevginizin yüceliğini anlamadı diye kahroluyoruz ya da sular gitti diye, hava soğudu diye tüm gün kendimize ve sevdiklerimize surat asıyoruz. Bir de şöyle düşünelim; siz başlı başına bir yaşamsınız ve yaşamda telafi edilemeyecek tek şey ölümdür. Sular elbette gelecektir, soğuk hava için biraz daha sıkı giyinebiliriz, sevgilin seni anlamıyorsa aslında senin sevdana layık olmadığını pekala algılayabilirsin. Peki, bu yaşama ne zaman gülümseyeceksin, ne zaman kendin için bir şeyler yapacaksın, en sevdiğin çiçeği neden hala başkalarından bekliyorsun, bugün kendine niye o çiçeği almıyorsun, ne zaman miskinliğinden bir sabah da ödün verip doğanın ısrarla uyanışına kendini de tanık etmiyorsun? Unutma ki bu yaşamı güzelleştirecek olan da çekilmez hale getirecek olan da sensin, sakın başkalarını suçlama. Hadi artık her sabah yüreğine kocaman gülümsemelerle dolu bir soluk çek ve tüm gün verdiğin her soluğun içine bu gülümsemelerden katarak çevrendeki tüm canlı varlıkları varlığından haberdar et. Yaşama öylesine gelme ve de öylesine gitme. Unutma ki bir ağacın gövdesine sarıldığında onun kalp atışlarını duyabilecek denli bu dünyada duyarlı yaşamak senin elinde. Tanıdığın ya da tanımadığın olsun, yeryüzündeki canlıların hiç birinden hiçbir zaman, gülümsemeni esirgeme Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın ve . Yalnızca bu nedenle bile, senin varlığın çok, çok özel. Ve şunuda asla unutma nerden geldin nereye gidiyorsun bunu sakın unutma. Selam ve Dua ile
KÖTÜNÜN KİLİDİ HAYRIN ANAHTARI.Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. buyurmuştur:
“Yapamıyorsanız dahi iyiliği emredin, sakınamıyorsanız dahi kötülükten sakındırın.” (İbn Mübarek; Heysemî) Yani Efendimiz s.a.v. buyuruyor ki, daima iyilik, doğruluk üzere olun, kendiniz yapamasanız bile başkasına iyiliği tavsiye edin. Kötülük yapmayın, kötülükten sakınamasanız da başkasını kötülüğe, yanlışa sevk etmeyin, kötülükten sakındırın. Allah Rasulü s.a.v. her hâlükârda iyilik ve doğruluk üzere olmamızı ve çevremizdeki insanları göz önünde bulundurmamazı, onlara kötü örnek olmamamızı emrediyor. Çünkü müslüman kimse, hayatıyla, sözüyle örnek olandır. Efendimiz s.a.v. buyurmuştur: “Mümin müminin aynasıdır Onun üzerinde bir şey gördüğünde onu alır, atar.” (Münâvî) Ebü’l-Leys Semerkandî k.s. hazretleri şöyle buyuruyor: “İyiliği emreden ve kötülükten de sakındıran kimseler hayrın anahtarı, şerrin de kilididir. Bu gibi kimseler müminlerdir. Allah Tealâ’nın ayet-i kerimesinde buyurduğu gibi: ‘Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirilerinin dost ve yardımcılarıdır. İyiliği emreder, kötülükten men ederler.’ (Tevbe, 71) Kötülük yapan, yapılmasına sebep olan ve iyilik yapılmasına da engel olan kimseler ise şerrin anahtarıdır. Bu münafıklığın alametidir. Allah Tealâ’nın ayet-i kerimesinde buyurduğu gibi: ‘Münafık erkekler ile münafık kadınlar (sizden değil) birbirlerindendir. Onlar kötülüğe sevk ederler, iyilikten alıkoyarlar.’ (Tevbe, 67)” Mümin kimse kendi nefsi kadar ailesi ve çevresinden de sorumludur. Hatta kişinin kendine yaptığı kötülükleri Allah affeder. Fakat kişi bir başkasını kötülüğe sevk ettiğinde kul hakkına girer, yanlış bir çığır açmış olur. Cenab-ı Mevlâ da helalllik almadan kul hakkını bağışlamaz. Açtığı yanlış çığır devam ettikçe de o kişinin günahı artar. Öyleyse bu noktada büyük dikkat gerekiyor. Kişi kendi üzerine bulaşan manevi leke ve kirlerden tövbe ederek kurtulabilir. Çünkü tövbe kapısı kıyamete kadar açıktır. Fakat kişinin bir başkasına bulaştırdığı günahlar için sadece kendi çabası yetmez. Yine insanın başkalarına yaptığı iyilikler ahiret günü şefaatçi olacaktır. Nitekim Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Bir adamın ateşe atılması için emir verilir. Giderken dünyada iken su verdiği bir adama rastlar, onu tanır ve ona; – Benim için şefaat etmeyecek misin, der. Adam; – Sen de kimsin, diye sorar. – Ben sana falan gün su içirmedim mi, deyince adam onu tanır ve şefaatçi olur. Böylece geri çevrilir ve cennete gider.” (Tirmizî) Buna benzer daha birçok hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden anlaşılan, kendimiz için hayırlı amel ve iş yapamamış olsak da, iman ile öldükten sonra, diğer müslümanlara yaptığımız iyilikler, tavsiyelerimiz, onları kötülüklerden engellememiz affedilmemize vesile olur. Çünkü Cenab-ı Mevlâ affetmeyi sever ve çok affedicidir. İyilikten maksat ‘maruf’tur, yani Kur’an’a, Sünnet’e ve akl-ı selime uygun olandır. Kötülük ise bunlara aykırı olandır. Buradaki akla uygunluk da, Kur’an ve Sünnet terazisinden geçtikten sonraki uygunluktur. Yoksa maddeci anlayış değil. Meşhur bir hadis-i şerifte Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Sizden biri bir kötülük gördüğünde eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir.” (Müslim; Tirmizî; İbn Mâce) Bazı alimler bu hadisteki, kötülüğü el ile düzeltmek idarecilerin, dil ile düzeltmek alimlerin ve kalp ile buğzetmek de halkın görevidir demişlerdir. Bu açıklamanın sebebi, gelişi güzel kötülüğü düzeltmeye çalışmanın daha bir çok kötülüğe, yanlışlığa sebep olma ihtimali dolayısıyladır. İyiliği emreden ve kötülükten de sakındıran kişinin, bunu yaparken muhtabının rencide olmaması önemlidir. Çünkü sevdireyim derken nefrete sebep olabiliriz. Yine engelleyeyim derken de insanları küçük duruma düşürebiliriz. Bunlara dikkat etmek gerekiyor. Farklı bir çağda yaşıyoruz. Öncelikle kendimizi ve sorumlu olduğumuz ailemizi, çocuklarımızı yanlışlardan, günahlardan koruyabilsek en doğru olanı yapmış oluruz. Bu zor zamanda belki tam manasıyla ancak bunu başarabiliriz. Herkes öncelikle kendi nefsini muhafaza edebilse önemli bir aşama kaydedilmiş olur. İslâm hayat dinidir, toplum dinidir. Hükümleri toplu yaşama üzerine konulmuştur. Bütün ibadetlerde, helal ve haramlarda insan unsuru göz önünde bulundurulur. Dolayısıyla herkesin ‘maruf’ üzere hareket ettiği bir toplumda iyilik yaygınlaşır, kötülük ise uzak durulan bir iş olur. Bunu sağlayan da cemaat faktörüdür. Müslüman bir kimse bu durumu göz önünde bulundururarak hareket eder ve çevresindekileri, ailesinin, çocuklarının geleceğini düşünür. Tabii ki bu gelecek dünyalıktan ziyade ahiret üzerine inşa edilmelidir. Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Âl-i İmrân, 110) Ayet-i kerimede Ümmet-i Muhammed’in vasfı olarak iyiliği emretme ve kötülüğü engellemenin yanında “Allah’a inanırsınız” buyuruluyor. Bu inanış, müslümanın ayırt edici özelliğidir. Yaptıklarını, yapmak istediklerini Allah için yapar; yapmadıklarını yine Allah yasakladı diye yapmaz. Bu şuurda olmak müslümanlar olarak hepimizin görevidir. Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…Hacegan...
GİYBET VE DEDİKODU...Sayın Sanalkahve dostlarım bugün hoş görünüze sığınarak lobilerde genelde yapılan söz üzerine yazacağım insanlar lobilerin geneline sırf konuşmak adına çeşitli şeyler yazıyorlar ama farkında olmadan başka bir kişinin giybetini yada dedikodusunu yapıyorlar bunu yapmak birde marifetmiş gibi gülüp dalga geçiyorlar oysa bu yaptıkları davranışın ne kadar kötü bir davranış olduğunu bilseler di kesinlikle yapmazlardı. Allah, Kuran’da inananlar için çeşitli kurallar belirtmiş; şunları yapın, bunları yapmayın demiştir. Bunu yaparken belli günahların büyüklüğünün altını çizse de çoğu günah için bir ayrıma gitmemiş, hiyerarşi belirlememiştir. Kuran’da günahların hiyerarşisi ile ilgili verilebilecek nadir örneklerden birisi şirktir. Allah kendisine eş koşmayı diğer tüm günahlardan ayrı tutmuştur:
Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah’a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. (4 Nisa Suresi- 116) Bununla beraber bir mümin için Allah’ın tüm emirleri, yasakları ve hatta tavsiyeleri son derece önemli olmalıdır. Bizi yaratan, bunca nimeti önümüze seren, bizi hayatımız boyunca koruyan Allah’ın bize söyledikleri geri kalan her şeyden daha değerli olmalıdır kuşkusuz. Ancak pratiğe bakıldığında sanki Müslümanlar bazı yasakları Allah böyle bir ifade kullanmasa da diğerlerinden fazla önemsiyorlar. Asla faiz almayan, bir tatlıya konan iki damla içkiden sakınmak için o tatlıyı yemeyen, kılık kıyafetinde Allah’ın sınırlarını titizlikle gözetmeye çalışan insanların kolaylıkla gıybet edebildiklerini (insanları arkalarından çekiştirebildiklerini) görüyorum. Peki gıybet bu yukarıda saydıklarıma göre daha az mı yasaklanmış ya da bunun daha hafif bir günah olduğuna dair bir bilgi mi var elimizde? Hayır, aksine Allah bu konu ile ilgili öyle bir ifade kullanıyor ki insanın tüyleri diken diken oluyor; gıybet “ölü kardeşinin etini yemek gibidir” diyor. Ey iman edenler! Zandan çok sakının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin! Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. Allah’tan sakının! Hiç kuşkusuz, Allah tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır. (49 Hucurat Suresi -12) Gördüğünüz gibi ayet son derece açık. Allah bize doğrusunu bilip bilmeden başkaları hakkında konuşmayı, casuslar gibi başkalarının açıklarını, hatalarını aramayı, insanların arkasından konuşup çekiştirmeyi yasaklıyor. Ayetteki ifadeler son derece net. Yüce Rabbimiz bize bunları yapmayın diyor. Açık, net. Yorumlamaya ihtiyaç yok. Gelin bir de en çok konuşup tartışılan, uyulmaya çalışılan yasakların geçtiği ayetlere bakalım. İfadeler arasında bir farklılık, gıybetten bahsedilen ayetteki ifadede bir hafiflik görebilecek miyiz? İnananlar, sarhoş edici maddeler, kumar, kutsal taş ve türbeler, şans oyunları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan sakının ki kurtulasınız. (5 Maide Suresi -90) Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut kocalarının oğulları yahut kardeşleri yahut kardeşlerinin oğulları yahut kendi kadınları yahut ellerinin altında bulunanlar yahut ihtiyaç içinde olmayan erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar yahut kadınların kaygı duyulacak yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah’a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz! (24 Nur Suresi -31) Gördüğümüz gibi tüm ayetlerdeki ifadeler, yasakların bildiriliş biçimi son derece benzer. “Sakının, aramayın, yemeyin, indirsinler, korusunlar, açmasınlar” gibi ifadeler geçiyor hepsinde. Öyleyse Müslümanların gözünde gıybetin tüm bu yasaklardan farklı, hafif olmasını gerektiren Kuranî bir sebep yok. Belki de dünyevi bir yanılgıya kapılıyoruz biz. Sanki gıybetten sakınmak imkansızmış, yapılamayacak bir şeymiş gibi düşünüyoruz. Bu yanılgının sebebi de alışkanlıklarımız tabi. Öylesine alışmışız ki birkaç kişi bir araya gelince orada olmayanlar ile ilgili konuşmaya. Bilhassa iş yerlerinde ya da kalabalık arkadaş gruplarında durum hep bu. Oysa gıybet ettikten birkaç dakika sonra elimizde ne kalıyor? Gıybet etmemiş olsak ne kaybederiz? Rabbimiz bizden asla yapılamayacak bir şey istemez, gıybetten uzak durmak da öyle sanıldığı kadar zor değildir aslında. Hem gıybet ile harcadığımız vakitleri çıkarsak, hayırlı konularda konuşmaya, Allah’ın ayetleri ile ilgili paylaşmaya ne kadar da çok vaktimiz kalır değil mi? Öyleyse gelin çok zor, yapamayız demeyelim. Bugün başlayalım. Elimizden geldiğince, yavaş yavaş. Allah’ın emrini sürekli aklımızda tutarak. Birisi hakkında ağzımızı açtığımızda bu emri hatırlayıp, eğer konuşmuşsak pişmanlık duyarak. Ben inanıyorum. Birkaç haftalık çaba yeter hepimize. Sonra zaten artık alışkanlığımız o olur. Allah’ın emirlerine daha çok uyan, hayırlı sözlere daha çok vakit ayıran kullar oluruz inşallah.Amin ecmain Hacegan....
NASİHAT....Cahil ile dost olma İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, Üzülürsün
Saygısızla dost olma Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, Üzülürsün Aç gözlü ile dost olma İkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, Üzülürsün Görgüsüzle dos...t olma Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, Üzülürsün Kibirliyle dost olma Hal bilmez, Ahval bilmez, Gönül bilmez, Üzülürsün ŞEYH EDEBALİ ‘ NİN NASİHATI
Bugünlerde hiç iyi değilim ben anne..._ Bugünlerde hiç iyi değilim ben anne...
Çocukken bana söylediğin gibi olmadı hiçbir şey... "İyi" insan olmak bir şey kazandırmadı bana. "İyi" insan olmak her şeyden önemli değilmiş. "İyi" insan olunca insanı herkes üzermiş... Ben yeni anladım. Bugünlerde hiç iyi değilim ben anne... Çocukluğum senin eteğinin dibinde geçti. Ben herkesi senin gibi sandım. Güvenilir sandım, herkes beni çok sever, senin gibi düşünür sandım. Bir tek gözyaşım aksa, başkaları da benim için üzülür sandım. Çok yanılmışım, daha yeni anladım. Bugünlerde hiç iyi değilim ben anne... Yemeklerini özledim, seni özledim. Her şey insanın başına kalınca anlıyor annesinin değerini daha da fazla. Ben senin ütülediğin, o bahar kokan nevresimleri özledim. Senin ördüklerini, ördüklerinin üzerine kokunun sinmesini özledim. Ben çocukluğumu, senin yanında olmayı çok özledim anne. Herkes incitiyor, herkes kendini düşünüyor. Hiçbir şey bana öğrettiğin gibi olmuyor. Ana okuluna giderken bana dediğin gibi değil hiçbir şey, "kimse güzel güzel oyun oynamıyor." Herkes kendinin, herkes paranın, herkes yalanın dolanın peşinde anne. O zamanlar öğretseydin bunu, bu kadar hayalkırıklığı yaşar mıydım ? Herkesin birbirinin ayağını kaydırmaya çalıştığını bilsem, herkese elimi uzatır mıydım anne? Bir tek söylediğinin gerçekliğini anladım anne. "Herkesi arkadaşın gibi görme, herkesten dost olmaz, insanın anne-babasından başka kimse yanında olmaz" derdin, ben de tüm arkadaşlarımın beni çok sevdiğini söylerdim ya hani, haklıymışsın anne. Kimseden dost olmuyor, dost olan kendi derdine düşüyor, insan yardım isteyince kimse elini tutmuyor anne. Bugünlerde hiç iyi değilim ben... Bunlardan ibaretse dünya ben neden büyüdüm ? Üzülmeler hiç bitmiyorsa, kaygılar acıları, acılar dertleri, dertler kötülükleri tetikliyorsa neden hep çocuk kalmadım ben anne ? Her sabah yediğim peynirli tostumla, soğuk su kattığın şekerli çayımla çok mutluydum ben anne. O günlerimi çok özlüyorum, her şeyden daha çok. Yine hasta olsam, sen sadece hastayım diye bana Jelibon alsan, çok mutlu olsam ? Yine hastayım diye karışımlarından içirsen bana zorla, içsem sesimi çıkarmadan, iyi oluversem iki gün sonra ? Bugünlerde hiç iyi değilim ben anne. Hayatla tanıştım, mutsuzluklarla tanıştım. Bana neden bu kadar huzur verdin başkalarında onu bulamayacaksam anne ?
Erkekleri seviyoruz çünkü...Sizce biz kadınlar erkekleri neden seviyoruz? Cevabı bulmakta zorluk çekiyorsanız işte gerçekler!
Omuzları ergonomiktir. Ne kadar gereksiz detaylar içerirse içersin, anlattığımız her şeyi dinlerler. İltifat edip güzel ve akıllı hissetmemizi sağlarlar. Peşimizden koşturup özgüvenimizi arttırırlar. Tıraş olduklarında yanakları yumuşacık olur. Hesabı ödemek için istekli olurlar, sık sık çiçek alırlar. Her zaman için teknolojiden bizden daha iyi anlarlar. Bir araya geldiklerinde ilgimizi çekmeyen konulardan konuşup bizi sıksalar bile, teknik servis olarak işimize yararlar. Eve geç kalma dertleri olmadığından, bizi uğurlamadan eve gitmezler. Ailemizden gece izni alabilmemiz için dua ederler. Ağladığımızda bizden fazla üzülürler. Ağlayarak onlara her istediğinizi yaptırabilirsiniz. (Üstelik bu gerçeği bilirler de) Pek ağlamazlar ama ağladıklarında da çok şirin olurlar. Sık sık en iyi arkadaşımız olurlar. Bizim için ulaşamadığımız raflardaki eşyaları alırlar. Riskli işlere onlar girerler. Namus kurtarmacılık oynarlar, kendilerini Cüneyt Arkın zannederler. Olmadık şeyleri kıskanıp bizi kendilerine güldürüler. Kapıları açar, hatta bazen sandalyelerimizi tutarlar. Takım elbise ile acayip havalı olurlar
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|