Bir Bardak Çay Deyip Geçmeyin
Bir bardak çay deyip geçmeyin aslında birçok gerçegi gösterir hayatımızdan bir kesittir.isterseniz başlayalım Çayın Alt Demliği "KAYNANADIR"Sürekli Kaynar Durur. Hatta: Dikkat edilmezse TAŞABİLİRÜst demlik " GELİNDİR" Alt demlik kaynadıkça onunda Hareketi artar.Ama Zamanla da Olgunlaşır ve Demlenir......." DAMAT “ iseBARDAKTIRHer iki Çaydanlıktanda da Yeterince Nasibini Alır.Biraz Kaynana Doldurur onu; Birazda Gelin...Denge Unsurudur.Açık yada Demli çayın Hoşa gitmemesiBundandır..... "ÇOCUKLAR" ÇAYIN ŞEKERİDİR.Tat verir.Çok Şeker Çayın Lezzetini Bozar.Şekersiz Çaya alışanlara iseBir tanesi bile... Fazla Gelir....."GÖRÜMCE" ise“ ÇAY KAŞIĞI “ dır.Arada Bir gelir; Karıştırıp Gider...."KAYINPEDERE GELİNCE" oda" ÇAY TABAĞI "dır. Çayın Demine, Suyuna Karışmaz;Bir Kenarda Lök Gibi Oturur.Sadece Dökülenleri Toplarve çevreye zarar vermesini engeller.Ancak; Ara sıra boşaltılması gerekir,Yoksa Taşıp Herşeyi Berbat edebilir."ÇAY SÜZGECİ" Ailenin Sahip olduğu Değerlerdir.Aileyi Dış Müdahalelerden Korur.Delikler Büyük olursa ! Çayın Tadı Kaçar.Suyu Isıtan "ATEŞ" iseHOŞGÖRÜDÜR.O Olmadan Çayda Olmaz.KISACASI Bir Bardak Çay "AİLEDİR"ve Ağız Tadıyla içilenBir Bardak çayınÜstüne Yoktur..:içelim:
Adaşım yüreğine sağlık..
4 sonuç bulundu
4 sonuç bulundu • 1 sayfadan 1. sayfa
İKİ SEY!...İKİ ŞEY! 'Kalitesiz İnsan’ın özelliğidir:1- Şikayetçilik2- DedikoduİKİ ŞEY! Çözümsüz görünen problemleri bile çözer:1- Bakış açısını değiştirmek2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmekİKİ ŞEY! Yanlış yapmanı engeller:1- Şahıs ve olayları akil ve kalp süzgecinden geçirmek2- Hak yememekİKİ ŞEY! Kişiyi gözden düşürür :1- Demagoji (Laf kalabalığı)2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)İKİ ŞEY! İnsanı 'Nitelikli İnsan' yapar:1- İradeye hakim Olmak2- Uyumlu OlmakİKİ ŞEY! 'Ekstra Değer' katar:1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmekİKİ ŞEY! Geri bırakır:1- Kararsızlık2- CesaretsizlikİKİ ŞEY! Kâşif yapar:1- Nitelikli çevre2- Biraz delilikİKİ ŞEY! Ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:1- Baskın yeteneği bulmak2- Sevdiğin isi yapmakİKİ ŞEY! Başarının sırrıdır:1- Ustalardan ustalığı öğrenmek2- Kendini güncellemekIki sey basariyi mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:1- Niyetin saf olması2- Ruhsal farkındalıkİKİ ŞEY! Milyonlarca insandan ayırır:1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıylayaklaşabilmekİKİ ŞEY! Gelişmeyi engeller:1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)2- Felakete odaklanmış olmakİKİ ŞEY! Çözüm getirir:1- Tebessüm (gülümseme)2- Sükût (susmak)İKİ ŞEY! Değeri kaybedilince anlaşılır:1- Anne2- BabaİKİ ŞEY! geri alınmaz:1- Geçen zaman2- Söylenen sözİKİ ŞEY! Ulaşmaya değerdir:1- Sevgi2- BilgiİKİ ŞEY! "hayatta önemli olan her şey" içindir:1- Nefes alabilmek2- Nefes verebilmek
Aileler ıssız..Batı’dan gelme “çekirdek aile” kavramı, aile algımızı değiştirdi. “Çekirdek aile” içinde “dede” ve “nine”nin öğretisinden mahrum kalan çocuklarımız, “vicdan” çekirdeğinden yoksun büyüyor.
Büyüyünce de ya boş şeylerle uğraşıyorlar ya da şiddete kapılıp sağa-sola tosluyorlar.Okuldaki kavgaların artması, öğrencilerin öğrenciden başka her şeye benzemeye başlaması, bir yere kadar öğrenci dizilerinin etkisiyle olabilir, ama gerisi aile içinde verilmesi gerekirken verilemeyenlerle ilgilidir…Bunların başında da “sevgi”, “vicdan”, “paylaşım” ve “irade” gelir…Sevgi, ama herkese ve her şeye yönelik bir sevgi… Böyle bir sevginin alt katmanlarında “şefkat”, “merhamet”, “hamiyet” vardır.“Vicdan”, zaten varlığı “insan” yapan temel değerdir…“İrade” hata ve yanlışa düşmeyi büyük ölçüde engeller…“Paylaşım” ise, dini ve tarihi duruşumuzun önsözüdür…Osmanlı büyümesinin özündeki sırdır…“Paylaşım”, Osmanlı ailesindeki ilk öğretilerden biridir. Çocuk, elindekini başkalarıyla paylaşmayı dünyaya geldiği andan itibaren öğrenmeye başlar.Osmanlı toplumunda kırk bin civarında vakıf işte bu çerçevede kurulmuş sosyal dayanışmada zirveye çıkılmıştır. Eskiden, çocuklarımıza nine ve dede tarafından aktarılan, çoğu Kur’an eksenli “menkıbe”lerimiz vardı: Şimdi dizi dizi filmlerimiz var…Çocuklarımız her akşam, yaşanmamış hayatları seyrede ede ve onlara özene özene büyüyor.Nine ve dedelerin aileden uzaklaştırılması, her biri hayat tecrübesinin imbiğinde damıtılmış “kıssa” ve “hisse” arasındaki muhteşem ilişkiyi de kopardı…“Kıssa” olmayınca, “hisse” alınamaz oldu. Asırlar boyu bu ilişki çerçevesinde yeşeren çocuklar, artık ne “kıssa”dan haberdar, ne “hisse”den; hayatları tıka basa televizyon ve internet...Genç anne-babaların zaten çocuklarına anlatacak, anlatıp yüreklerini titretecek hikâyeleri yok! Bu durumda her akşam televizyona kaçmaktan başka çareleri kalmıyor. Bu durumda kadınlarımızın rol-modelinin (12 ilde yapılan bir araştırmaya göre) Hülya Avşar, erkeklerinkinin Acun Ilıcalı olmasına şaşmamalı…Bütün şehirlerimizin kendilerini yiyecek-içecekle (kayısı, çay, ekmek, tantuni, mantı, pastırma-sucuk, pişmaniye, şeftali, zeytin-peynir, kebap, lahmacun, ciğer, v.s.) tanımlamalarına da şaşmamalı…“Övünülecek insan” yetiştiremeyen toplumların şuuru mideye düşer ve mideye sunduklarıyla övünmeye başlarlar…Türkiye de yıllar boyu “şiş kebap” ve “lokum”la övünmemiş miydi?Diyeceğim şu ki, “övünülecek insan” yetiştirmemiz lâzım. Ama nasıl? Sımsıcak aile sohbetlerimizi “televizyon” ve “internet” çaldı. Çocuksu meraklar televizyon ekranındaki şiddet ve cinsellik içeren “dizi”lerde tükenip gidiyor. “Bir kıssa”dan “bin hisse” çıkarma anlayışı, televizyon programlarının yapay dünyasına kurban: Zıtlıklar çocuk beyinleri keşmekeşe çeviriyor… Aileler sessiz ve ıssız! Bu ıssızlıkta büyüyen çocukların yürek olgunluğuna erişmesi çok zor… Çünkü yürekler sohbetle olgunlaşır, mantık ve duygu ilişkisi kitapla kurulur.Evler hem sohbetsiz, hem kitapsız kaldığına göre, nesillerin hamlığına (nezaketsizlik, duygusuzluk, bilgisizlik, v.s) şaşmamalı!
Su ve TUZHintli bir yaşlı usta, çırağının herşeyden sürekli şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı."Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı" diye yanıt verdi.Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:"Tadı nasıl?""Ferahlatıcı" diye yanıt verdi genç çırak."Tuzun tadını aldın mı?" diye soran yaşlı adamı, "Hayır" diye yanıtladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:"Yaşamdaki acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Acının miktarı hep aynıdır. Ancak bu acının acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Acın olduğunda yapman gereken tek şey, acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|