8 sonuç bulundu

Geri dön

Re: Düşmeyin Yüreğinizdeki Sevda Boşluğuna...


Boşluğa düşmek ne kötü bir şey! Düşlerimizde bile sonu görünmeyen bir yere düşmek ne kötü bir kabus!Tam düşeceğimiz anda uyanır,yaşadığımız düşüşün bir rüya olduğunu anlayınca rahatlar,şükrederiz.

Fakat uyanıkken düştüğümüz dipsiz kuyuların ne kadar farkına varabiliyoruz?Düşülen yerde hoppalaya konulmuş bir bebe gibi,hoplaya zıplaya,meşgaleden meşgaleye koşarak hoşca vakit geçirmeye çalışıyoruz.Aldatıcı bir rahatlama ve mutlulukla oyalanıyoruz.

Kuyunun dibi görünüp,çarpıp parçalanmadan önce yardım için uzanan Allah'ın ipine sarılıp tekrar yukarı çıkmalı.Hayatımızı anlamsız boşluğundan çıkaracak,doğru şeyler yapıyor olma zevkini tattıracak olan,bu!
Böyle olmadığı sürece hayatı doğru tanımlamak ve sürekli içimizi kemiren,bir türlü çözülmeyen sıkıntıdan kurtulmak zor.

Bu sıkıntılı hal insan psikolojisine çeşitli şekillerde yansıyor.Kimiznde hırçınlık ve saldırganlığa yol açıyor,kiminde içe kapanıklık veya aşırı aktiflikle görünüyor,kimini ise kılını dahi kıpırdatmayacak acizliğe düşürüyor.Hele yaş ilerleyince,ömrün azalıyor olmasından kaynaklanan panik işin içine giriyor,her şeyi iyice karıştırıyor.

Modern manada hayatı dolu dolu yaşamak denilen şeyle mutluluk aynı parelelde değil.insanı boş yere yorar.İnsanı ne mutlu eder?Mala mülke,evlada sahip olmakmı?Başarılarla anılıp alkışlanmakmı,şovlara katılıp gösteriş yapmakmı?Elimize geçirmek için parçalandığımız hiç birşey bizi toplamıyor.Ondan sonrada hayatı anlamsız görmeye başlayıp boşluğa düşüyoruz.

Hayatın doğru anlamını doğru keşfedebilmek için çaba göstermeliyiz.Bunun işaretleri var ve biraz dikkat ve zahmetle çok şeyi öğrenip anlayabiliriz..

Siyahım..Matemim.. yüreğine sağlık..
 
Boşluğa düşmek ne kötü bir şey! Düşlerimizde bile sonu görünmeyen bir yere düşmek ne kötü bir kâbus! Tam düşeceğimiz anda uyanır, yaşadığımız düşüşün bir rüya olduğunu anlayınca rahatlar, şükrederiz. Fakat uyanıkken düştüğümüz dipsiz kuyuların ne kadar farkına varabiliyoruz? Düşülen yerde hoppalaya konulmuş bebe gibi, hoplaya zıplaya, meşgaleden meşgaleye koşarak hoşça vakit geçirmeye çalışıyoruz. Aldatıcı bir rahatlama ve mutlulukla oyalanıyoruz. Kuyunun dibi görünüp, çarpıp parçalanmadan önce yardım için uzanan Allah'ın ipine sarılıp tekrar yukarı çıkmalı. Hayatımızı anlamsızlık boşluğundan çıkaracak, doğru bir şeyler yapıyor olma zevkini tattıracak olan, bu! Böyle olmadığı sürece hayatı doğru tanımlamak ve sürekli içimizi kemiren, bir türlü çözülmeyen sıkıntıdan kurtulmak zor. Bu sıkıntılı hal insan psikolojisine çeşitli şekillerde yansıyor. Kiminde hırçınlık ve saldırganlığa yol açıyor, kiminde içe kapanıklık veya aşırı aktiflikle görünüyor, kimini ise kılını dahi kıpırdatamayacak acizliğe düşürüyor. Hele yaş da ilerleyince, ömrün azalıyor olmasından kaynaklanan panik işin içine giriyor, her şeyi iyice karıştırıyor. Modern manada hayatı dolu dolu yaşamak denilen şeyle mutluluk aynı paralelde değil. Yanlış yerde aramak insanı boş yere yorar. İnsanı ne mutlu eder? Mala-mülke, evlada sahip olmak mı, başarılarla anılıp alkışlanmak mı, şovlara katılıp gösteriş yapmak mı? Elimize geçirmek için parçalandığımız hiçbir şey bizi toplamıyor. Ondan sonra da hayatı anlamsız görmeye başlayıp boşluğa düşüyoruz. Hayatın anlamını doğru olarak keşfedebilmek için çaba göstermeliyiz. Bunun işaretleri var ve biraz dikkat ve zahmetle çok şeyi öğrenip anlayabiliriz. KaynakWh: http://www.webhatti.com/makaleler/596674-bosluga-dusmek.html
Tutku
Cum May 31, 2013 10:03 am
 
Foruma git
Konuya git

HAYIRLI CUMALAR

Sevgili Dostlar yine güzel ve bereketli bir Cuma Sabahına erişdirdi Rabbim bizleri Bu Mübarek Cuma Gününde Kalplerimiz İmanla Dolsun Gönüllerimiz Huzurla Dolsun Saadetler Hepimizin Olsun Ne Kurulan Bağlar Bozulsun Nede Dostluklar Unutulsun Güzel Bir Cuma Günü Geçirmeniz Dileğiyle Cumanız Mübarek Olsun sevgi ve hoşgörüyle kalın..Bu Güne Öyle Bir Uyanki Cuma Gününün Tüm Güzelliklerini Yaşa Hisset Muhtaç İnsanlara Yardım Et Yaşlıların Hayır Dualarını Al Allah İçin Bir Şeyler Yap Hayırlı CumalarGüneşin pembeliğiyle doğan, saflığıyla süzülen, herkese nasip olmayan mutluluk denen o en güzel duygu sizle olsun. Hayırlı cumalar dilerim.Günler bize dostların güzelliğiyle, geceler onların dualarıyla mübarek oluyor.Umudumuz dostların hediyesi, duamızsa sizlerin sevgisi. Cumanız mübarek olsun..Yükü sevgi, özü saygı, gücü barış, süsü hoşgörü olan mübarek dinimizin seçtiği haftanın özel günü olan cumanızı kutlarım.Rabbimiz! Güçsüzlüğümüzü ve Senin isteklerini yerine getirmedeki yeteneksizliğimizi Sana şikayet ediyoruz. Üzüntümüzü ve tasamızı da yalnız Sana arz ediyoruz.Özünün hakikati ve yüzünün nuru üzerine yemin ederiz ki, Sana duyduğumuz ihtiyaç, Senin zenginliğine denk! Sana olan ihtiyacımız Senin büyüklüğün kadar...Bildirdiğin ve gizlediğin tüm isimlerini ve Kur'an-ı Kerim'i, kalbimizin baharı, gönlümüzün nuru, sıkıntımızın ilacı yap. Hayırlı Cumalar herkeseRabbim bu mübarek günün yüzü suyu hürmetine hepimiizn yaptığı Duaları ve güzel amelleri kabul etsin Dualarımız ve ibadetlerimiz kabul olsun Aminnnn...
KoRaTeS__
Sal Haz 04, 2013 5:05 am
 
Foruma git
Konuya git

Tevazu..incelik...güzellik...

Tevazu, müminlerin en güzel sıfatıdır. Tevazu ahlâkını zıddı ile tanımak daha kolaydır.
 
 
Kısaca tevazu, kibirli olmamaktır. Kibir, kendini beğenmek, başkalarını küçük görmektir. Kendini beğenmek aslını bilmemekten kaynaklanır; aslını bilmemek cehalet ve gafletten ileri gelir. Aslını bilen haddini bilir; haddini bilen edepli olur. Bunun için velilerden Muhammed bin Vâsî k.s ., oğlunun çalımlı ve kibirli bir şekilde yürüdüğünü görünce, onu şöyle uyarmı ştır: “Oğlum sakın aslımızı unutma! İlk günlerinde annen bir cariye, baban günahlara dalmış bir âsi , sen de anne karnında bir cenin idin. Sonumuz ise soğuk ve sevimsiz bir cenaze olacaktır. Aradaki bu kibir ve kendini beğenme niye ki ?! ” Demek ki tevazunun aslı marifettir. Marifet de Alemlerin Rabbi'ni tanımaktır. O'nu tanımak, bütün hayır ve güzelliklerin anahtarıdır. Yüce Allah kendini insan ve kainat üzerindeki tecellileri ile tanıtmış; alemi azamet, rahmet ve kudretini yansıtan bir ayna yapmıştır. Bu aynada her şey O'na ait bir tecelli, bir ilim, bir hikmet, bir sevgi ve bir değer taşımaktadır. Bu tecelliyi seyretmek, ilmi okumak, hikmeti anlamak, sevgiyi tatmak ve değerleri korumak için insan yaratılmıştır. Bunların hepsine birden marifet diyoruz. Marifetin sonu muhabbettir. Muhabbetin bir sonu yoktur, fakat onun her sevende kendini gösteren bir sonucu vardır. O da sevgiliye ait her şeyi sevmek ve ancak sevgilinin hoşnut olduğu şeyle sevinmektir. İşte tevazu, bu marifet ve muhabbettin sonucu oluşan bir haldir. Herkes marifeti kadar mütevazi , muhabbeti kadar merhametli olur. Tevazu, kul olduğunu bilip Rabbi'nin mülkünde edeple yaşamaktır. Tevazu, Hakk'ın sevdiğini sevmek, sevmediğini terk etmektir. Tevazu, Hakk'ın kullarına Hak için muhabbet ve hizmet etmektir. Tevazu, Haktan gelen her şeye gönül hoşluğu ile boyun eğip teslim olmaktır. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmu ştur: “Kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yüceltir. Kim de kendini beğenip kibir gösterirse, Allah onu alçaltır.” (Müslim, Tirmizî, Dârimî) Tevazu insanı yüceltir, fakat Allah için olursa... Allah için olan tevazu yüksek bir ahlâk olur ve insana yücelik kazandırır. Bu da iki şekilde olur: Birincisi, tevazu Hak için olmalıdır. Tevazu alçak gönüllülük, merhamet, hürmet, saygı, sadelik, nezaket, incelik, kibarlık şeklinde ortaya çıkar. Bütün bunlarda niyet önemlidir. İnsanlara gösteriş, yağcılık, korku, maddi menfaat ve başka hesaplar için gösterilen tevazu izzet değil, zillet sebebidir. Her çeşidiyle tevazu yüce Allah'ın rızası için olursa fayda verir, kulu yüceltir, sevdirir, sevap kazandırır. Yoksa kula zarar verir ve onu alçaltır. İkincisi, tevazu kulları değil, Allah'ı yüceltmek için olmalıdır. Kimde ne kıymet varsa Allah'tan geldiği bilinmelidir. Birisini severken şirke dü ş ülmemeli , insana hürmet ederken ona tapmamalı, köleyi efendi yerine koymamalı, Rab ile kulu karıştırmamalıdır. Marifet ve muhabbet sahibi kullar tevazu ahlâkıyla süslenerek yüce Rahman'ın dostu olmuşlardır. Bu ahlâkın pek çok yansıması vardır. Birkaçına işaret edelim: Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar, bütün mülkün, şerefin, itibar ve kıymetin Allah'a ait olduğunu görürler. Mülk O'nundur; öyle ise bütün hamd , övgü, rağbet, hürmet, sevgi, saygı da O'na aittir, O'na layıktır. Bunu anlayan ve müşahede eden aşık , artık kendi nefsinin övülmesini, sevilmesini, halk içinde zikredilmesini ayıp ve abes görür. Birisi onu övse utanır, yüceltse sıkılır, alkışlasa iki büklüm olur, günah işlemiş gibi istiğfara sarılır. Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar her varlıkta O'na ait bir tecelli ve kıymet görürler. Hiçbir yaratığı basit, değersiz ve sebepsiz görmezler. Özellikle varlıklar içinde hususi bir yeri ve görevi olan insana çok özel, itinalı ve nazik davranırlar. Herkese rahmet gözüyle bakarlar. Yüce Allah'a iman edenleri kardeşi görüp severler. Nefsi için kimseyi üzmezler. Hiçbir mümini kendinden aşağı görmezler. Çünkü hepsi yüce Rahman'a iman etmişlerdir; O'nu sevmi ş lerdir . O'nu sevenleri sevmek imanın gereğidir, aşığın görevidir. Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar kâfirlere de rahmet gözüyle bakarlar, onların hidayete gelmesi için dua ederler, gönüllerine girip Hak sevgisini aşılayacak günü beklerler. Onlarla savaşları, mücadeleleri, mücahedeleri kendi nefsleri için değil, Cenab -ı Mevlâ içindir. İnanmayanlara karşı gösterdikleri vakar ve izzet de böyledir. Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar hangi hayrı, ibadeti ve hizmeti yapsalar, onu nefslerine mal edip kendilerinden bilmezler. Bütün iyilikleri Allah'ın bir ikramı olarak görürler; övünmekle değil şükürle meşgul olurlar. İbadet olarak ne yapsalar az bulurlar. Amellerine bir karşılık beklemekten haya ederler. Bütün kötülük ve kusurları ise nefslerinden bilirler. Yaptıkları tövbe ve istiğfarın hemen kabul edildiğini ve günahlarının affedildiğini düşünmezler. Daima Alemlerin Rabbi Allah'tan korkarlar, kulluktaki kusurlarından utanırlar; bunun için gönlü yanık, boynu bükük ve sürekli mahzun gezerler. Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar O'nun kulu olmaktan, kulu olarak anılmaktan ve kula uygun işler yapmaktan zevk alırlar. Yüce Hak için olan ve dinin edebine uyan her işi kıymetli görürler. Hizmette şahıs, iş ve yer seçmezler. Kendilerinden isteneni ve gerekeni yaparlar. Her başarıdan sonra, sevinçlerini gönülden secdeye kapanarak dile getirirler. Mahviyet sıfatları, onlar için Burak olur, onunla yükselirler. Kulluğun ve dostluğun zirvesinde olan Hz. Rasul -i Kibriya s.a.v. Efendimiz, namazdan sonra hane-i saadetine döndüğü zaman bazen ev işlerine yardımcı olur, ayakkabısını yamar, koyunlarını sağar, yorulan hizmetçisinin işine el atardı. Bir peygamber bunları yapar mı diye düşünmezdi. Ondan bu terbiyeyi alan Hz. Ebu Bekir Sıddık r.a. halife iken, mahallesinde dul ve yaşlı kadınların koyunlarını sağmaktan çekinmez ve bunu basit bir iş görmezdi. Aynı terbiye ocağında yetişen Hz. Ömer r.a ., bir taraftan alemin dört bir yanına ordular gönderirken, diğer yandan sırtına aldığı un çuvalını Medine'nin dışındaki bir fakirin evine götürmekten hiç rahatsız olmuyordu. Çünkü o Rabbi'ne aşıktı . Aşkta benlik olmaz. Sevgilinin işlerinde seçme yapılmaz. Aşık hizmet görür, hesap yapmaz. Yüce Rahman'ın dostları mütevazi kullar tevazuyu dille değil, halle gösterirler. Onlar doğruya aşıktır . Kalpleri hakka açıktır. Hak söz, güzel iş, doğru hüküm kimden gelirse gelsin, kabul ederler. En iyi ben bilirim deyip kibir yapmazlar. Kendilerine kusurlarını gösterene kin gütmeyip, Allah razı olsun derler. Şu hadisi-i şerif tevazu ahlâkını özetlemektedir: Hz. Peygamber s.a.v ., “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” buyurduğunda, orada bulunan birisi: “Ya Rasulalllah , bir adam elbisesinin güzel olmasını seviyor, temiz giyiniyor; bu kibir midir?” diye sordu. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurdu: “Allah Tealâ güzeldir, güzel olan şeyleri sever. Kibir, kendisine hak gelince burun büküp onu kabul etmemek ve insanları küçük görmektir.” (Müslim, Ebu Davud , Tirmizî , İbn Mace , Ahmed ) Kibrin sonu ateştir. Tarihte kibirli olup da yücelen, sevilen ve hayırla anılan hiç kimse yoktur. Ölüm bütün zalimlerin ve zorbaların belini kırmış, boynunu bükmü ştür. Yüce Allah, her kulundan tevazu ahlâkını istemektedir. Hak dostları asla kibirli olmazlar; üzerlerindeki heybet hayâdandır. Allah yolunda kim bir şeref kazanmı ş sa , tevazu ile kazanmıştır. Bu güzel ahlâkı elde etmek için bir ömür verilse azdır. Bunun en güzel yolu, gerçek tevazu sahibi Hak dostları ile hemdem olmaktır. Güzel ahlâk güzel örnekten alınır. Rabbimiz'in tevfik ve inayeti ile…Selam ve dua ile Hacegan.......
Hacegan__
Çar Haz 05, 2013 6:41 am
 
Foruma git
Konuya git

Yasamı ıskalamayalım...

        Allah'ın bize bağışladığı bu güzelim dünya için bişeyler yapalım...Yaşamı ıskalamayalım..
Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.Bir daha hiç olmıyacakmış gibi dolu ve anlamlı.Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.Bir parçasına dün dedi,diğer parçasına bugün.öteki parçasınada yarın.Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.Dünü düşünüp pişman oldu,yarını düşünüp telaşlandı;Ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.Farkında olmadan rezil etti bu gününü.

         Oysa yarın,bu güne ne diyor,dünde bu gün için yarın diyordu.Bir türlü beceremedi.Bir eliyle yarına,diğer eliyle düne yapıştı.Bu günü eline yüzüne bulaştırdı..Mutsuz oldu insan.Ve ne gariptirki yarının telaşıda  dünün pişmanlığınıda hep bu gün yaşadı,ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın ne de dün!

Mutlu günlere..
Tutku
Cmt May 25, 2013 12:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

ötekileştirmek

SİYAH – BEYAZ + ÖTEKİLER – BİZİMKİLER 05 Kasım 2007İki zıt kutbun, insanlık için neler kaybettirdiğini az çok hepimiz şahit olmuşuzdur... İnsanlık tarihine bakıldığı zaman kutuplaşmaların, hayırlı sonuçlar verdiğini müşahede etme imkânı bulamayız. Örnek vermek gerekirse; İlk inananlar ile müşrikler arasındaki gerginliğin her iki tarafı da yıprattığı bir gerçektir... Burada şunu fark etmemek elde değil... Aklıselim düşünen tarafın da, kazandığı bir gerçektir. Bu gerçek sadece o döneme has olmayıp dünya durdukça da var olacaktır.Kişileri; dinleri, inançları, renkleri, soyları ile küçümsemek ve ayrı bir kategoride değerlendirmek yanlıştır. Her insan, Allah’ın eşsiz sanatının bir eseri olup, dünya denen âlemde yaşama hakkına sahiptir. Birey ve topluluklar, bir ideal uğruna hareket etmekle mükelleftir. Düşüncelerine saygı duymak gerekir. İnsan olarak bakıldığında ortak payda, yaşam özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü ön plana çıkar.Kuvvet ve imkân çokluğuna sahip olanın, olmayana zulmetme hakkı yoktur. Olamaz da. Bu doğrudan yola çıkarak, insanları sınıflandırmanın yanlışlığını tarih çok acı olaylarla ispat etmektedir.Kişi ve kişilerin fikir, kuvvet ve mal üstünlüğü ile böbürlenmesi Ahsen-i takvimdeki yaratılış özelliğine de terstir. Kişilere o imkânı veren de vermeyen de kâinatın sahibi olan Allah (cc)’tır. Vermişse, kişinin imtihanının o üstün saydığı şeyle olması içindir. İmkânı elinde olmayanın da imtihanı yokluk karşısındaki davranışlarına bağlıdır. Birde insanları inanışları ile hakir görmek vardır ki; bu işin en çetrefilli merkezine doğru götürmekte. Ayrımcılık yoluna giden bir kişi ve kişiler, şunu da düşünmek zorundadır... “Benim tahammül edemediğim ötekine, bana da tahammül edemeyen bir öteki olabilir mi?” akıl sahibi bunu düşünmek zorundadır... Kutuplaşmayı yaparken kendisinin bir kutup olduğunu, karşı tarafın da ayrı bir kutupta olduğunu, kendisinin düşünce yeteneğinin var olduğu gibi, karşı taraftakinin de düşünme yeteneğinin var olduğunu düşünmek zorundadır. Kuvvet sistemini eline geçiren bir grup baskı ile öteki saydığını sindirme yoluna gidiyorsa, kendi fikrine ve idealine güveninin olmadığı ortaya çıkar. İnsanlar arasında tartışma ortamı oluşturmadan, fikir teatisi yapmak isteyen biri; fikirlerinden çok davranış ve yaşayışı ile karşı tarafı etkilemeli ki, karşı taraf onda gördüğü güzel haller sayesinde, yolunu değiştirebilsin veya saygı duysun.Sözü ile davranışı bir olmayan bir insanın, insan üzerinde etkili olması imkân dâhilinde değildir. Bu durumda iken ısrar etmenin neticesi, cebir kullanmaya doğru zemin hazırlar. Küçümseme duygusunun benliğe hâkimiyetinde, öteki ve beriki tabirinin netliği ortaya çıkar.Bir zamanlar bu ülkede sen-ben, siz-biz, sağ-sol gibi kutuplaşmaların faturasını ülke olarak çok pahalıya ödemiş bir toplumuz. İşin garip tarafı o zaman kutuplara ayrılmış olanlar, bugün aynı kahvehanede karşılıklı oyun oynayıp, eğlenebilmektedir. Karşı taraf diye ayrım içine sokulan ve birbirlerine acımasızca saldıran o guruplar, şimdi barışık halde yaşamaktadır... Bu da şunu göstermektedir ki; dikta edilen fikir ve ideolojiler ilelebet baki kalamaz. Akl-ı selim düşünen bunların yanlış olduğunu anlar. Denilebilir ki; o zamanlar birbirine silah çeken gençlik akl-ı selim değil miydi?.. Elbette akl-ı selimdi... Fakat insanları her yönden kuşatmış olan, benlik daha fazla ön plana çıkmıştı. Kimisi de yarınından endişe duyar haldeydi. Taraf olmanın menfaat teminine dayandığını sanmıştı. Benim gibi düşünmeyenin yaşama hakkı yok dendiği zaman, dünyadaki bütün insanlığı karşı tarafa koymuş olursunuz. Çünkü her insanın dünyaya bakış açısı çok farklıdır. Bu bakış açısını, kılık kıyafetiyle, davranışıyla, yaşayışıyla, vs. belli etme hakkı vardır... Ama benim gibi düşüneceksin, benim gibi giyineceksin, benim gibi, benim gibi dediğiniz zaman ortama gerginlik hâkim olur... Bu durum da hem kişi, hem de toplum için zarar verici bir hal alır. Bir de bakmışsınız ki, kronikleşmiş ve tamamen zıt kutuplar içinde bir insan toplumu çıkar ortaya. Yaşam, düşünce, konuşma, yazma, vs, bütün kişiye özel haller zorlaşır.Bir zamanlar gençleri kutuplaşmalarla birbirine vurduran perde arkasındaki senaristler, bugün gençliğin eğitimli olması ve oyuna gelmemesi karşısında, yeni oyunlar sahnelemekle meşguldür... Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) der ki; “Bir insan, bir yılan deliğinden iki kere ısırılmaz.” Bu hadis’e dayanarak, şayet ısırılırsa, onun aklından zoru vardır. Son söz olarak şunu belirtmekte yarar vardır... “Kutuplaşmalar insanlığa yarar yerine zarar verir. Bu gök kubbenin altında, her canlıya yetecek kadar rızık var iken, hep benim olsun sevdasına gidenlerin tarihte de var olduğunu ve onların da bir avuç toprak olup gittiklerini her akıl algılayabilecek kudrete sahiptir..”Dünya herkese yeter... Tahammül etmesini bilmek erdemlik sıfatının en güzel yanıdır. Hayvanlarda aynı ırk ve cinstekiler arasında ötekileştirme olsaydı ne olurdu?Yarınınız bugününüzden daha iyi olsun...FİTNE FESADA YER VERME HERŞEDEN ÖNCE KALP TEMİZ OLACAK NİYET TEMİZ OLACAK
KoRaTeS__
Cum May 31, 2013 6:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

O Bir Hayvan


 
Ne dil bilir, ne de lisan Unutma ki o bir hayvan Senin gibi değil insan Unutmaki o bir hayvan Yargı bilmez, yargıç bilmez Bir dilekçe arzedemez Hakkını hiç arayamaz Unutmaki o bir hayvan Karada, havada, denizde Yaradanın yarattığı Doğanın bir parçasıdır Unutmaki o bir hayvan İster kedi, ister köpek İster eşek, ister katır Gösteriver sende hatır Unutmaki o bir hayvan Susamışsa suyunu ver Açsa karnı, durma doyur Bu da derim büyük hayır Unutma ki o bir hayvan Kuş dediğin uçan canlı Uçmuyorsa sebebi var Bir bakıver derdi nedir Unutmaki o bir hayvan Her bir zaman barışık kal Sevgi şefkat ile yaklaş Yeri geldi onla oynaş Unutmaki o bir hayvan
 
Turku
Per Haz 06, 2013 9:45 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: O Bir Hayvan

HAYVAN SEVGİSİDoğada bizlerle beraber yaşama hakkı olan evcil hayvanların bir kısmı şehirlerde, köylerde kasabalarda bizlerle sokaklarda yaşadığı gibi bazıları daha şanslı olup evlerimizde misafir arkadaş, can dostu bazen bizim minik yavrularımız olarak yaşamaktalar.Aslında hangi koşullar içinde yaşamakta olsalarda hepsinin ihtiyacı olan bir tutam sevgi.
Hayvan sevgisi bütün sevgilerden çok daha farklı bir duygudur. Çünkü onlar hiç karşılık beklemeden sever; bir gün yalnız bıraktığınızda size küsmek yerine sizi ilk gördüğü anda kocaman bir özlemle kucaklar, her zaman sizin yanınızda olmak ister. Ne büyük bir sevgidir ki siz onu terk etseniz bile o sizi asla terk etmez…Peki hayvan sevgisinin bizler için faydalarını biliyormuyuz? Özellikle çocuklarımız için…Çocuk psikolojisinde hayvan sevgisinin büyük bir yeri ve önemi vardır. Hayvan sevgisini çocuklarımıza aşılayarak onların hem sevmeyi ve sevilmeyi öğrenmelerini sağladığımız gibi daha da önemlisi çocuklarımız merhameti öğreniyorlar. Çocuklarımız evcil hayvan sahiplenmeleriyle beraber onların beslenmesi bakımını üstlenerek küçük yaşlarda sorumluluk sahibi oluyorlar. Hayvan sevgisi besleyerek büyüyen bir çocuk her zaman daha uyumlu , doğa ve insanlara daha saygılı , daha merhametli olur. Üstlendiği her sorumluluğun altından en başarılı şekilde çıkar.

Accemim yüreğine sağlık...
Tutku
Cum Haz 07, 2013 1:14 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron