Yüreğine sağlık ustammm
17 sonuç bulundu
17 sonuç bulundu • 1 sayfadan 1. sayfa
ötekileştirmekSİYAH – BEYAZ + ÖTEKİLER – BİZİMKİLER 05 Kasım 2007İki zıt kutbun, insanlık için neler kaybettirdiğini az çok hepimiz şahit olmuşuzdur... İnsanlık tarihine bakıldığı zaman kutuplaşmaların, hayırlı sonuçlar verdiğini müşahede etme imkânı bulamayız. Örnek vermek gerekirse; İlk inananlar ile müşrikler arasındaki gerginliğin her iki tarafı da yıprattığı bir gerçektir... Burada şunu fark etmemek elde değil... Aklıselim düşünen tarafın da, kazandığı bir gerçektir. Bu gerçek sadece o döneme has olmayıp dünya durdukça da var olacaktır.Kişileri; dinleri, inançları, renkleri, soyları ile küçümsemek ve ayrı bir kategoride değerlendirmek yanlıştır. Her insan, Allah’ın eşsiz sanatının bir eseri olup, dünya denen âlemde yaşama hakkına sahiptir. Birey ve topluluklar, bir ideal uğruna hareket etmekle mükelleftir. Düşüncelerine saygı duymak gerekir. İnsan olarak bakıldığında ortak payda, yaşam özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü ön plana çıkar.Kuvvet ve imkân çokluğuna sahip olanın, olmayana zulmetme hakkı yoktur. Olamaz da. Bu doğrudan yola çıkarak, insanları sınıflandırmanın yanlışlığını tarih çok acı olaylarla ispat etmektedir.Kişi ve kişilerin fikir, kuvvet ve mal üstünlüğü ile böbürlenmesi Ahsen-i takvimdeki yaratılış özelliğine de terstir. Kişilere o imkânı veren de vermeyen de kâinatın sahibi olan Allah (cc)’tır. Vermişse, kişinin imtihanının o üstün saydığı şeyle olması içindir. İmkânı elinde olmayanın da imtihanı yokluk karşısındaki davranışlarına bağlıdır. Birde insanları inanışları ile hakir görmek vardır ki; bu işin en çetrefilli merkezine doğru götürmekte. Ayrımcılık yoluna giden bir kişi ve kişiler, şunu da düşünmek zorundadır... “Benim tahammül edemediğim ötekine, bana da tahammül edemeyen bir öteki olabilir mi?” akıl sahibi bunu düşünmek zorundadır... Kutuplaşmayı yaparken kendisinin bir kutup olduğunu, karşı tarafın da ayrı bir kutupta olduğunu, kendisinin düşünce yeteneğinin var olduğu gibi, karşı taraftakinin de düşünme yeteneğinin var olduğunu düşünmek zorundadır. Kuvvet sistemini eline geçiren bir grup baskı ile öteki saydığını sindirme yoluna gidiyorsa, kendi fikrine ve idealine güveninin olmadığı ortaya çıkar. İnsanlar arasında tartışma ortamı oluşturmadan, fikir teatisi yapmak isteyen biri; fikirlerinden çok davranış ve yaşayışı ile karşı tarafı etkilemeli ki, karşı taraf onda gördüğü güzel haller sayesinde, yolunu değiştirebilsin veya saygı duysun.Sözü ile davranışı bir olmayan bir insanın, insan üzerinde etkili olması imkân dâhilinde değildir. Bu durumda iken ısrar etmenin neticesi, cebir kullanmaya doğru zemin hazırlar. Küçümseme duygusunun benliğe hâkimiyetinde, öteki ve beriki tabirinin netliği ortaya çıkar.Bir zamanlar bu ülkede sen-ben, siz-biz, sağ-sol gibi kutuplaşmaların faturasını ülke olarak çok pahalıya ödemiş bir toplumuz. İşin garip tarafı o zaman kutuplara ayrılmış olanlar, bugün aynı kahvehanede karşılıklı oyun oynayıp, eğlenebilmektedir. Karşı taraf diye ayrım içine sokulan ve birbirlerine acımasızca saldıran o guruplar, şimdi barışık halde yaşamaktadır... Bu da şunu göstermektedir ki; dikta edilen fikir ve ideolojiler ilelebet baki kalamaz. Akl-ı selim düşünen bunların yanlış olduğunu anlar. Denilebilir ki; o zamanlar birbirine silah çeken gençlik akl-ı selim değil miydi?.. Elbette akl-ı selimdi... Fakat insanları her yönden kuşatmış olan, benlik daha fazla ön plana çıkmıştı. Kimisi de yarınından endişe duyar haldeydi. Taraf olmanın menfaat teminine dayandığını sanmıştı. Benim gibi düşünmeyenin yaşama hakkı yok dendiği zaman, dünyadaki bütün insanlığı karşı tarafa koymuş olursunuz. Çünkü her insanın dünyaya bakış açısı çok farklıdır. Bu bakış açısını, kılık kıyafetiyle, davranışıyla, yaşayışıyla, vs. belli etme hakkı vardır... Ama benim gibi düşüneceksin, benim gibi giyineceksin, benim gibi, benim gibi dediğiniz zaman ortama gerginlik hâkim olur... Bu durum da hem kişi, hem de toplum için zarar verici bir hal alır. Bir de bakmışsınız ki, kronikleşmiş ve tamamen zıt kutuplar içinde bir insan toplumu çıkar ortaya. Yaşam, düşünce, konuşma, yazma, vs, bütün kişiye özel haller zorlaşır.Bir zamanlar gençleri kutuplaşmalarla birbirine vurduran perde arkasındaki senaristler, bugün gençliğin eğitimli olması ve oyuna gelmemesi karşısında, yeni oyunlar sahnelemekle meşguldür... Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) der ki; “Bir insan, bir yılan deliğinden iki kere ısırılmaz.” Bu hadis’e dayanarak, şayet ısırılırsa, onun aklından zoru vardır. Son söz olarak şunu belirtmekte yarar vardır... “Kutuplaşmalar insanlığa yarar yerine zarar verir. Bu gök kubbenin altında, her canlıya yetecek kadar rızık var iken, hep benim olsun sevdasına gidenlerin tarihte de var olduğunu ve onların da bir avuç toprak olup gittiklerini her akıl algılayabilecek kudrete sahiptir..”Dünya herkese yeter... Tahammül etmesini bilmek erdemlik sıfatının en güzel yanıdır. Hayvanlarda aynı ırk ve cinstekiler arasında ötekileştirme olsaydı ne olurdu?Yarınınız bugününüzden daha iyi olsun...FİTNE FESADA YER VERME HERŞEDEN ÖNCE KALP TEMİZ OLACAK NİYET TEMİZ OLACAK
Re: ötekileştirmekYine harikasın Korateş yüreğine sağlık ...
Re: ötekileştirmekEvet üstünlük ve liderlik duygusu ne yazık ki toplumumuzda içler acısı safhada ... İnsan doğar,büyür ve ölür bu her insan için geçerlidir ve bu süreç içerisinde kımısi güzel şartlarda yaşar,kimisi zor ama sonuç hep aynıdır ÖLÜM ... Peki ozaman nedir bu hırs nedir bu paylaşımsızlık ..?? On sanıye sonrasına kimin garantisi var ..?? Marifet Allah'ın bizlere güzel amaçlar için bahşettiği beynin çok daha büyük bir kısmını kullarak olumlu işler yapmaktir,boş işlerle,haksızlıklarla ,kişileri karalamakla,iftira atmakla,savunmasız ınsanlara gücünü kullanıp onları zor duruma düşürmekle vb. kişi sadece kendini zarara sokar ... Ben derim ki bunun birde öbür tarafı var ....!!! TÜM PAYLAŞIMCI ARKADAŞLARIN EMEKLERİNE SAĞLIK
Re: ötekileştirmekAsıl ben teşekkür ederim hepinize ayrı ayrı aslında sölenecek demir gibi insanın beynine saplanacak kelimeler varki degmiyor eger buralarda sadece okumakla geçiliyorsa uygulamasını yapmaya gelincede bakarız inşlh deniliyorsa okunmasa en hayırlısı olur tekrar hepinizin emegine YÜREGİNE saglık diyorum begendiginiz için teşekkürünüz için yorumunuz için
Önyargılarımız..Günümüzün ve tüm zamanların en büyük sorunlarından olan önyargılar, cehaletin baş göstergesidir. Önyargılı olduğunu kabullenmemek ise, zaten cehalettir.
Soru şu ki; ‘’Önyargılarımız bizi tetiklerken ‘cehalet’ denen bu hastalıktan nasıl kurtulabiliriz?’’ Kişi, eğer kendine bu soruyu sorma erdemini gösterebiliyorsa, tedaviye cevap veriyor demektir. Yani birinci aşamayı atlatmıştır. Zira, bu büyük bir erdemdir. Kimi zaman önyargılar öyle noktaya getirir ki, kibirden önümüzü göremeyiz. Bir odada iki pencere olduğunu ve sadece bir tarafın güneş aldığını düşünün. Siz güneş alan değil de öbür pencereden bakıyorsunuz. Tıpkı bunun gibi bir tercihtir aslında önyargı. Kendimiz seçer ve kendimiz oynarız. Hayatta yaptığımız en büyük hatalardan biri de budur. ‘’Tek bir görüşüm var ve ondan başkasını görmem’’ düşüncesi.. Ne kadar yanlış. Belki seçtiğimiz yol doğru, fakat yanlışı neden görmüyoruz? İlla onun tatmak zorunda değiliz ki. O yanlışı görmeden ilerlersek, düzeltmezsek, ilerde karşımıza çıktığında acemi kalacağız. Hayat acemi olanları yoldan çıkarmaya çok müsaittir. Tek pencereden değil, iki pencereden de bakmalıyız. Toplum olarak kutuplaşmış o kadar çok şey var ki.. ‘’Falanca adam filanca partiliymiş..’’, ‘’Abi o adam Hristiyanmış.’’, ‘’Karadenizlilere kız verilmez.’’, ‘’Annesi tesettürlüymüş.’’, ‘’Galatasaraylı mısın? Aman uzak dur benden.’’, ‘’Babası subaymış.’’ ve dahası.. İnsan bir yanlışa giderken, o önyargıyla diğer insanları da etkilemeye çalışıyor. İşte önyargı, insanı o yolda tek başına yürütmez. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazıda şöyle diyordu; ‘’Kendimize bile önyargılıyız, birbirimize cahiliz.’’ Bu cehaletin katili, tabi ki bireyin kendisidir. Fakat yan rolde aile ve arkadaş ortamları da var tabi ki. Ama asıl rol bireyde. Bazen bilgimiz olmadan, tutarsızca veya ezbere konuşabiliyoruz. Bunun nedeni, çoğunlukla kendimizi ön plana çıkarma, ‘’ene duygusu’’, kibirdir. Bulunduğumuz ortamda değer görmek istiyoruz, fakat şunu anlamıyoruz; az bilgili olmak, bizi daha az değerli yapmaz. Doğruluğundan emin olmadığımız, önyargılı bilgilerle göz boyamak, tıpkı balın tadına bakmadan balı anlatmak gibidir. Buradan anlaşılacağı gibi, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.. Bu konu basit bir konu değil, tüm hayatımızı etkiliyor. İpler hala elimizde iken, bir şeyleri düzeltmemiz gerek. Her zaman dediğim gibi; ‘’Zaman akıp gitmekten başka bir şey bilmiyor.’’ Madem zamanı durduramıyoruz, o zaman kendimizi durduralım.. Amma batar amma çıkarsın, Unutma; sen ‘’sen’’ olduğun sürece varsın..
Re: Mutluluk..Mutlu olmak hiç de zor değil bana sorarsanız. "Problem" dediğimiz şey yaşadıklarımıza yaptığımız yorumdur Demek oluyor ki problem sandığımız durum gerçek sorunumuz olmayıp onu sıkıntılı hale getiren bizim o anki duruma verdiğimiz tepkidir Kalem yere düştüğünde dünyanın sonu gelmiş gibi yorumlarsam kalemin yere düşmesi dünyanın en büyük problemi olur benim için Ama "neyse canım sorun değil eğilir alırım." diyerek yorum yaparsam kalemin yere düşmesi sadece kalemin elimden yere düşmesi olarak kalır. Ve ortada sorun diye bir şey de olmaz. :))))
Ustam emeğine yüreğine sağlık yine harika bir konuya el atmişsin TEŞEKÜRLER..
Re: Mutluluk..Sahi mutluluk nedir?Dikende gül olmak mıdır? Gülde diken olabilmek midir? Bir yetimin okşanan başı olmak mıdır? O yetimin başını okşayan el olabilmek midir? Oksijen olup hayat vermek midir? O oksijeni soluyabilmek midir?
Sahi mutluluk nedir? Hem sevip, hem sevilmek midir? Yoksa sevilmeden sevebilmek midir? Yârin gözlerinde aşkı görebilmek midir? Ya da sadece yâri görebilmek midir? Pervane olup vuslatı yaşamak mıdır? Sahi mutluluk nedir? Yağmur olup çatlamış topraklara düşmek midir? Çatlamış toprak olup, yağmura doymak mıdır? Bir sabah, yalnızlığını delip geçecek kapı zilinin çalması mıdır? Bir sabah yalnızlığını ve özlemlerini bitirecek bir kapının zilini çalmak mıdır? Ya da bir sabaha daha uyanabilmek midir? Güneş olup karanlıklara doğmak mıdır? Karanlık olup güneşin üzerine doğması mıdır? Sahi mutluluk nedir? İncinmeden yaşamak mıdır? İncitmeden yaşayabilmek midir? Ölçülemeyecek kadar çok paraya sahip olmak mıdır? Yoksa parayla ölçülemeyecek kadar değerli bir yüreğe sahip olmak mıdır? Gece olup yeryüzünün bütün kirlenmişliğini örtmek midir? Gündüz olup geriye kalan güzellikleri açık etmek midir? Sahi mutluluk nedir? Son anda ölmekten kurtulmak mıdır? Ölümden korkmayacak kadar hasreti yaşamak mıdır? Her şeyin yolunda gitmesi midir? Yoksa bin defa dibe vursan da, bin defa sıçrayıp çıkabilmek midir? Çaresizliğin darağacında, uzanan bir dost elinin ipi kesmesi midir? Sahi mutluluk nedir?
Bozkırın Tezenesi..Cahildim dünyanın zevkine kandım, Hayale aldandım, boşuna yandım, Seni ilelebet benimsin sandım... Ölürüm sevdiğim, zehirim sensin; Evvelim sen oldun, ahirim sensin.Neşet Ertaş, başka hiçbir şey yazmayıp/yapmayıp sadece yukarıdaki dizeleri yazmış/çalmış olsaydı bile bir ömre bedeldi...Hâlbuki o böyle yüzlerce dize yazdı...Arkada bıraktığı muazzam bir türkü külliyatıdır, kadr-u kıymet bilen hiç kimse bunu görmezden gelemez.Sanat musikisi öldü denildiği bir zamanda Zeki Müren gelmiş, aykırı yaşantısına rağmen, yüreklerimizi titreten icrasıyla, sanat musikisi yeniden canlanmıştı...Türkü öldü denen bir dönemde de Neşet Ertaş geldi: Yürek ritmimizi türkülerle harmanladı, eskiyi yeni bir yaklaşımla besleyerek güncelledi. Sazın telleriyle birlikte mızrabını yürek tellerimize de vurdu.Bir de baktık ki, hangi eğitimden, eğilimden olursak olalım, sık sık bir Neşet Ertaş bestesi takılıyor dilimize:Ben bu yıl yârimden ayrı düşeli,Her günüm bir yıla döndü gidiyor...Gine zindan oldu dünya başıma;Gönlüm ataşlara yandı gidiyor,Ömrüm boş hayale kandı gidiyor. Neşet Ustanın Türk mü, Kürt mü, olduğunu hiçbir zaman düşünmedim...Sünni mi, yoksa Alevi mi olduğunu sorgulamak, aklımın ucundan bile geçmedi...O bizden biriydi...Bizim sesimizdi...Bizim nefesimizdi...Bizim duyarlılığımızdı...Bizim acımız, bizim sevincimizdi...O bizim neşemizdi, hüznümüzdü kısacası...Anadolumuzdu o bizim, gerisinin hiçbir önemi yoktu.Şaklabanlığın geçer akçe olduğu ve hiçbir mahareti bulunmayanların birinci sınıf bir hayat yaşadığı Türkiyemizde, işinde birinci sınıf olup tevazu içinde yaşamayı başardı... Şu müthiş tespit Benjamin Frankline ait sanırım: Öldükten sonra da yaşamak istiyorsanız, arkanızda ya okunmaya değer bir eser bırakacağısınız ya da yazılmaya değer bir hayat yaşayacaksınız.Neşet Ustada ikisi de var: Hem okunmaya değer eserler bıraktı bize, hem de yazılmaya değer bir hayat bıraktı.Hayatı yazılmaya değer: Çünkü tam bir çile yumağıdır...Dahası, tam bir tevazu örneğidir...İki mırıltı-hırıltı çıkaranların şöhret olup herkese tepeden bakmaya başladığı bir dünyada, az şey değil. Ona onun dizeleriyle veda edelim:Uzaktır yolların ****** geldim,Tatlıdır dillerin bağlandım kaldım...Günahım boynuna işte ben öldüm;Gönlüm ataşlara yandı gidiyor,Ömrüm boş hayale kandı gidiyor. Tarihe Mühür Vurulur Mu..”Bir ulusun türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.”William Shakespeare Nur içinde yat..Mekanın cennet olsun..
Re: Güçlü çınarlarımız...Bir efsanedir onlar Çocukları için bambaşkadır "Baba"kelimesinin anlamı. Düştüğünde Anne diye bağıran çocuk arkasından babasının koşup geleceğini ve onu yerden kaldıracağını bilir daima. Ona duyduğu güvenle adım atar çok zaman. Bilir ki başı sıkıştığında babası arka çıkacaktır ona. Anne her zaman baş tacımız baba ise gönül yoldaşımızdır. Annemiz duygusallığımız babamız mantığımızdır. Özellikle kız çocukları için baba kelimesinde çok özel anlamlar saklıdır. Bir kızın sevdiği ilk adamdır ve bundan sonra tanıyacağı tüm erkekleri babalarının özellikleriyle karşılaştıracaktır. Sevginin anlamı bu gün. Babalarımızın günü "Bıyıkları henüz yeni terleyen ya da baba olmanın heyecanını çoktan yaşamış içimizin gülen yüzleri babalarımızın günü. Onlarla olmanın tadını çıkarabileceğimiz güzel bir gün avantajı belki de." Doğumumuzu heyecanla bekleyen, dünyaya gelişimizle birlikte büyük sorumluluklar yüklenen ve bu durumdan hiçbir zaman şikâyet etmeyen; aksine bütün çabalarını severek yerine getiren "anımız babalarımızın" günü kutlu olsun. Bizim için yaptığı tüm fedakârlıklarda tek istekleri bizim mutluluğumuz, bir tek gülüşümüz, hayata karşı zaferlerimiz hiç kuşkusuz. Hayatta bizi en çok seven iki kişiden biri, babalarımızın gözyaşları çok nadir akar. Kızını gelin eden ya da oğlunu askere uğurlayan babanın gözlerinde gördüğümüz ıslaklık bizi de duygusal yapar. Arkamızda vara yoğa ağlayan annelerimizden çok babalarımızın titrek elleri, konuşan bakışları, nemli gözleri kalır ardımızda. Daha çok içleniriz ağlayan bir baba gördüğümüzde. Ve bir baba daima en uzağa bakar. Dalar gider çoğu zaman. Neyi düşündüğünü sorduğumuzda susar. Ya tahmin etmemizi bekler ya da zamanla onu anlamamızı. Hep bir sorumluluğu vardır bizim üzerimizde. Kaç ayrı çocuk, o kadar sayıda omuzlara biriken ağırlık. Bu ağırlık sayesinde bir neşelendiği olur bir hüzünlendiği. Her zaman bizi saran sevgisi vardır üzerimizde, bizi koruyan, kollayan. Ne yapsak bizi bırakmayacağının güveni içimize dolan. Bazen en iyi arkadaşımız bazen kalp kırıklarımız. Ama her koşulda kalp atışlarımız. Güçlü, kararlı, sert bakışlı, koruyucu, güvenilir tanıdığımız ilk adam. Dünyaya geliş sebebimiz olduğunuz için binlerce kez teşekkürler.
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|