12 sonuç bulundu

Geri dön

Rabia..


 
Mısır'daki darbe karşıtlarının, cuntaya karşı direnişi sırasında fotoğraflara yansıyan sembol işaret 'Rabia' gündeme oturdu. Darbeye karşı o işaret dünya çapında yayılıyor..
 
Mısır’da, darbe karşıtı gösterilerin sembolü olan "Rabia" işareti dünya gündemine oturdu. Kanlı saldırılara sahne olan Rabiatül Adeviyye Meydanı'nın adındaki "‘Rabia" (dört) kelimesine izafeten oluşturulan sembol, sosyal medyada son yılların en etkili darbe karşıtı kampanyasına ilham kaynağı oldu.
 
RABİA İŞARETİNİN ANLAMI NEDİR?
Darbe karşıtlarının ilk toplandığı meydanın ismi, Rabiatul Adeviyye adında dindar Müslüman bir kadından esinlenerek konulmuş. Rabia'tül Adeviye Tabiin (sahabeleri görüp onların sohbetinde bulunanlara verilen isim) devrinde yetişen büyük kadın evliyalardan. Ailenin dördüncü çocuğu olduğundan ismini bu manaya gelen Rabia koydular. 
Gösterilerle birlikte bu ismin taşıdığı anlam Mısırlılar arasında yeni bir sembolün doğmasına neden oldu. Tahrir Meydanı'nda bulunanların zafer işareti yaptığı dönemde Rabiatul Adeviyye Meydanı'ndakiler ismin anlamına atıf yapmak ve Tahrir'deki darbe taraftarı göstericilerden ayrışmak için elleriyle dört işareti yapmaya başladılar. İşaret de hızla yayıldı.
 
Leyl-i_Lal
Cmt Ağu 24, 2013 12:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Rabia..

Dede_Korkut
Cmt Ağu 24, 2013 12:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Rabia..



  • İnsanın katili..İnsanlığın katilidir..

Leyl-i_Lal
Cmt Ağu 24, 2013 1:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Yüreğinize gül ekin...


Yavuz Bahadıroğlu
 



Yüreğinize gül ekin

 
.

Zaman zaman her şey ters gitmeye başlıyor. O kadar ki, hayat adeta diken tarlasına dönüşüyor. Dünya üstümüze geliyor. Yalnızlaşıyor, küsüyorsunuz.Küsmeyin, gülümseyin. Düştüğünüz diken tarlasında bir gül aramaya başlayın.Gülü arayan adam olmak büyük maharettir. Gül, bir taraftan Resul-i Âlişan Efendimizi simgelerken, öbür taraftan kâinattaki İlâhî güzellikleri simgeler. Bu yüzden—tabiî affınıza mağruren—kendimi “Gülü Arayan Adam” hissetmekten hoşlanırım. Ve mümkün olduğu kadar hayatta var olan güzellikleri keşfe çıkar, meşru zemindeki tüm olumlu şeyleri limitine kadar yaşamaya çalışırım.Mark Twain der ki: “Hepimiz dünya denen devasa bir çöplükte yaşıyoruz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor, yıldızlara bakanlar daha mutlu.”Ayakların çöplükte bulunmasında kimsenin kimseye üstünlüğü yok; ancak yıldızları keşfetme aşamasında büyük farklar oluşuyor...Kuşkusuz yıldızları (güzellikleri) keşfedenler daha mutlu yaşar.Kışın başlangıç günleriydi. O günler beni hep hüzünlendirir. Oturduğum apartmanın girişindeki gül fidanının üç güzellik açtığını görmemle, bir büyük mucize karşısında kalmışım gibi, önünde mıhlanmam bir oldu. Dakikalarca baktım. Bakarken zevk aldım, keyif aldım, lezzet aldım, enerji aldım.Allah’ın o güzellikleri benim için yarattığını, beni çok sevdiğini, ayrıca o güzelliklerde bana tecelli ettiğini düşündüm: Aldığım zevk kat kat arttı.Meğer komşum yanıbaşımda durmuş beni seyrediyormuş. O kadar dikkatle baktığım şeyi merak etmiş.Güle baktığımı söyleyince parazitlenip parazitlenmediğini öğrenmek istedi (Bu da bir bakış açısı aslında: Buna göre, dikkat çeken her şeyde olumsuzluklar olmalı. Güzelse dikkate değmez!)
Bitlenmediğini, sadece gülün güzelliğine büyülendiğimi, üstelik açma mevsiminin geçmekte olduğunu ifade ettim. Dedim ki:“Komşum, bugün bu saatte bu güzelliğe (güle) dikkat etmezsek, aynı güzelliği görmemiz için gelecek yazı beklememiz gerekecek. O arada emr-i hak (ölüm) vaki olursa bir daha hiç göremeyeceğiz. Bu gülü son defa görüyormuşuz gibi bakmazsak hayatın çok güzel bir yönünü kaçırırız.”
Komşum “Ya öyle mi!” dedi, dudak büktü, sustu... İçinden bana söylendiğinden eminim: “Ülkede bunca problem varken adam gülle bozmuş!”Arkasından biraz kızarak, biraz acıyarak baktım: Hayatı kaçıran bir adam diken tarlasında yürüyordu.Tamam, hayat güllerden ibaret değildir, hayatın dikenleri de var...Hem de hayatın ürettiği dikenler yetmez gibi, siyaset ve medya da durmadan demir dikenler üretip ülkenin her yanına bol miktarda dağıtıyor!..Demir dikenler bazen ayağımıza, bileğimize, bazen de dayatma olup yüreğimize batıyor: Yüreklerimiz acıyor.Buna rağmen mutlu ve umutlu olmak mümkün. Mutlu ve umutlu olmanın yolu ise, hayatın dikenlerinin yanı sıra, olumlu yönlerini de keşfetmek, yani gülün varlığını ıskalamamaktır.
Beyninizi yüreğinize indirin, mantığı duyguyla dengeleyin ve mutlaka gülü keşfedin. Günbatımının tepelere kondurduğu pembe öpücüklerle ayın denizde yakamozlanmasını izleyin; kendinizi kâinatın en önemli unsuru olarak görün ve Allah’ın, hayatı (aynı zamanda Kendisini) gerçekten fark etmek üzere seçtiği bir “eşref-i mahlûkat” olarak kendinizi sevin...
O zaman daha mutlu ve daha umutlu yaşarsınız.
Tutku
Çar Ağu 28, 2013 11:51 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Yüreğinize gül ekin...

Bir gül ekin kalbinize Bir gül ekin, Ama bu sefer kalbinize ekin bu gülü. *Bir sevda tutun,* Ama bu sefer kalbinizde tutun sevdanızı. *Bir hayal kurun,* *Mutluluk vadisinde, bahçesinde, sevgi şehrinde, insanlara huzur saçan, mutluluk yayan,insanların kalbinden hüznü alıp yerine sevdayı, sevgiyi, aşkı, ALLAH aşkını yerleştiren bir yerin hayalini kurun.
 Ve Umut imandır.İmanın ta kendisidir, özüdür kattığıdır. İmanın gözüyle bakmaktır olumsuzluklara, imanın gözüyle meydan okumaktır şeytana ve dostlarına. İmanın doruğudur, kandır damarlarda.
Tutku
Per Ağu 29, 2013 12:15 am
 
Foruma git
Konuya git

Yalan Dünya...

Yalan Dünya
 

 
Bir yerlerde tıkanip kaldiginda hayat, soluk almak güclestiginde, Yüregin susup, mantigin sürüklemeye basladiginda ayaklarini,Daglara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar secmeli, yüregini ferahlatacak;Yeni insanlarla 'tanismali, yeni kesifler yapacak.... Hep isteyip de, bir gün yaparim diye erteledigi ne varsa, Gerceklestirmeyi denemeli! Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklastigini, zamanin bir nehir, Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculugun devam ettigini anlamali.
Baş döndürücü bir hizla geciyorsa birbirinin ayni günler, Her aksam ayni can sykintisiyla eve giriliyorsa, Degistirmeye calismali bir seyleri. Bu Dünya Yalan Dünya unutmamali...
 

 
Kücük seylerle baslamali belki; örnegin, bir kac durak önce inip Servisten, otobüsten, yürümeli eve kadar, yüregine takmali günes gözlüklerini..Gördügünü hissedebilmeli! Sagligini kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, Degerli olabilmeli hayat! İlla büyük acilar cekmemeli, küçük mutluluklari fark etmek icin! Baskasinin yerine koyabilmeli kendini;Aglayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli! Aglayana omuz, inleyene care olabilmeli!
Bu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamali, Sevgisiz, soysuz kalarak! Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden, Derin bir soluk alip, hapsetmeli kokusunu icine...Günesin dogusunu seyretmeli arada bir, seher yeli oksamali saclarini... Karda, yagmurda, sevincine,coskusuna; firtinada boranda, Öfkesine, isyanina ortak olabilmeli doganin!  Bu Dünya yalan Dünya unutmamali...
 
Bir cocugun ilk adimlarinda umudu; bir gencin düslerinde gelecegi; Bir yaslinin hatiralarında gecmisi görebilmeli! Calismadan basarmayi, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayi beklememeli! Ama kücük, ama büyük; her hayal kirikligi, her aci; Bir firsat yasamdan yeni bir seyler ögrenebilmek icin; kacirmamali! Cünkü; hic düsmemissen, el vermezsin kimseye kalkması icin, hic caresiz kalmamissan, dermani olamazsin dertlerin;aglamayi bilmiyorsan, Nesesizdir kahkahalarin;Merhaba dememissen, anlamsizdır elvedalarin... Ne, herkesi düsünmekten kendini, ne; kendini düsünmekten herkesi unutmamali! Bilmeli; cok kisa oldugunu hayatin; hep vermek ya da hep almak icin... Sadece, anlatacak bir seyleri oldugunda degil, Söyleyecek bir sey bulamadiginda da dinleyebilmeli! Akli ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere... Hafizası olmali insanın; hic degilse, ayni hatalari, ayni bahanelerle tekrarlamaması icin! Bu Dünya yalan Dünya unutmamali...

Sorulari olmali, yanitlari bulmak icin bir ömür harcayacak! Dostlari olmali, ruhunun ve zihninin synirlarini zorlayacak!Herkese yetecek kadar büyük olmali sevgisi; Ama, kapasitesi sınirli olmali yüreginin ki, hakkini verebilsin sevdiklerinin; Zaman bulabilsin; Bir tesekkür, bir elveda icin... Yasam dedikleri bir sinavsa eger; Asla vazgecmemeli sevmek ve ögrenmekten; Ama, herkesi sevemeyecegini de her seyi bilemeyecegini de fark edebilmeli insan! Tipki, her seye sahip olamayacagi gibi... Zamanin ninnisiyle, uykuda gecirmemeli hayati...! Bu Dünya yalan Dünya unutmamali...

Kalp
Siyahin_Matemi
Per Ekm 03, 2013 3:47 pm
 
Foruma git
Konuya git

Hayamız Kalmadı Hanımlar!!! Mevlam Islah Etsin...

Hayamız Kalmadı Hanımlar!!!

Hadis-i seriflerde buyuruldu ki:
“Haya imanın nizamıdır. Bir seyin nizamı bozulunca, parcaları da bozulur.” “Haya ile iman, ikiz kardestir. Biri giderse digeri de gider.” Dinimizde hayanın yeri cok mühimdir. ALLAHü tealadan utanmak, imanın kuvvetli olduguna, hayasızlık da imanın zayıf olduguna alamettir. Hayasız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Haya, imanın esasındandır. Hayası olan Allahtan utandıgı için günahtan çekinir. İnsanlardan utanmıyan Allahtan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. İnsanlardan utananın, ALLAHü tealadan da utandıgı anlasılır.

 
 
Su dört hasleti kendisinde bulundurmıyan kimseye akıllı ve ilim sahibi denmez:
Birincisi; ALLAH korkusu. Bütün hayır ve faziletlerin bası budur. İkincisi; güzel bir haya, utanma duygusu. Asalet bununla anlasılır. Ücüncüsü; yumusaklık. Dördüncüsü; emri altında bulunanlara cömertlik yapmak. Haya, insan ile, kötü olan seyler arasında bir perdedir. Haya, kötü ve beğenilmeyen seylerin en güzel ilacıdır. Ancak, haya gidince, artık onların ilacı kalmaz. “Haya on kısımdır. Dokuzu kadında, biri erkektedir” hadis-i serifinde bildirildigi gibi, kadınların hayası erkeklerden coktur. Yine hadis-i serifte, “Haya güzeldir, fakat kadında daha güzeldir” buyuruldu. Bununla beraber sehvetin de onda dokuzu kadındadır. Bunu frenleyen ise kadının hayasıdır. Haya perdesi yıkılınca her türlü rezalet, ahlaksızlık toplumu kusatır.
 

 
Bilhassa son yıllarda internetin yaygınlasmasıyla hayasızlık cok hızlı bir sekilde artıs göstermektedir. Toplumumuzda, edeb dısı görüntüler ve yazılar gün gectikce sıradan, normal bir hayat tarzı seklinde sunulmaktadır. Artik bu hayasizliga YETER! diye haykirmak istiyoruz... Biz bayan olarak çok ciddi rahatsizlik duyuyoruz. Beyefendi kardeslerimiz, agabeylerimiz ne etsin... Rabbim cümlemizin yardimcisi olsun.
''Amelden önce tevbe lazım sana,tevbe ise edepli olmaktır.Edep ise haddini bilmektir,haddini bilmekse ALLAH 'ı tanımaktır.ALLAH'ı tanimak ise kendini hiç bilmendir ve her şeyde O nun kudretini idrak etmendir.''
 

 Kalp
Siyahin_Matemi
Per Ekm 03, 2013 3:02 pm
 
Foruma git
Konuya git

Klavyedeki Dostluklarımız ve Yalanlar...

Klavyedeki Dostluklarımız ve Yalanlar...


Birbirimizi görmeden, tanımadan ve sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk ilişkisi yaşamımızdaki diğer ilişkilerden çok farklı gelişiyor

Gerçek yaşamda önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle, zihinleriyle tanışırız insanlarla.
Oysa burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır, birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz (ya da sevmeyiz) ve bazen de tanımak isteriz, görüşür tanışırız.
Değer verir, dost oluruz.

Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız için, tanışmayı istemeyiz.Karşımızdakinin dürüstlüğü veya bizimki, bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız, güvenmek isteriz yazılana, dostlarımızaGerçekten o kişi miGerçekten böyle mi düşünürO mu gerçekten bizim etkilendiğimiz sevgi duyduğumuzYoksa yalan mı bize söyledikleriyoksayoksaEn azından, insanları iddia ettiği kadar sevmiyor olabilir mi? Zaman içinde tanıdıkça kuşkular başlayacaktır

Hiç kimse yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildirVe hiç kimse de bu yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar saf değil

Dürüstlük, özgürlük demektir ve özgürlük kısıtlanmamalıdır asla"Özgürlüğünüz, kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda, daha çok büyüyecek bir özgürlüğe zincir olur"

Ne kaybederiz , ne olur boyumuz kısa veya uzun ise, zayıf veya şişman isekSağlığımız yerinde veya değil iseEksiklerimiz varsaParamız olsa veya olmasaVeya o filmi görmemişsek, o şiiri duymamışsakYa da o ülkeye gitmemişsekSesimiz güzel değilseO konuya yabancı isekSöylediğimiz yaşta değilsekManken-fotomodel bir kadın değilsekYa da yaşamımızda olmadığını söylediğimiz birileri varsaNe fark eder dostluk adınaYalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa, dürüst olmayı denesek dostlarımıza ve kendimizeYarattığımız dünyanın birgün başımıza çökmesindenseDaha kötüsü, bir başkasının dünyasını yıkmaktansa"Tıpkı okyanusun sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta gülerek yıkıveren çocuklar gibiOysa sizler kumdan kaleler yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadırVe yaptığınız kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir" Kendine mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolayZor olan,olduğunu dürüstçe olabilmekEn acı gerçeğin bile en güzel yalandan üstün olduğunu hatırlaDürüstlük temelinde oturan dostlukların daha değerli ve uzun ömürlü olacağını ta içinde biliyorsun.Unutma, uzun vadede dürüstlük her zaman galip gelecektirKendini zor olsa da, acı olsa da, kabullenÇünkü sen biriciksin, çok değerlisinSonradan acısını çekeceğin hayalleri yaratmaKarşındakine güvenmek istiyorsan, dürüstlük arıyorsan, önce kendini güvenilir kılmalısın.Bunun da yolu bir; acı da olsa, zor da gelse kendinle tanış ve bize seni sun
Çünkü biz birbirimizi seviyoruz, klavyenin tuşlarındakini sahte dostu değil, sadece ve tam da şu halimizle birbirimizi ... 
 

 
Sanal alemde yalan hayatlar
 
Günlük hayatında insanlarla diyalog kurmaktan uzak, çekingen, içe kapanık bireyler internet ortamında bir süre sonra kendilerini farklı kimliklerle tanıtmaya başlıyorlar. Sanal sohbet odalarında arkadaş edinenler çoğunluklaoldukları gibi değil olmak istedikleri gibi bir karakter çiziyorlar.İnternet her birimizin hayatında artık vazgeçilmez hale geldi. Çocuklarımızın ödevlerinden, okul kayıtlarına, sınav sonuçlarına, fatura ödemelerinden, bilet rezervasyonuna günlük hayata dair her tür ihtiyacımızı pratik olarak çözme imkânı sağlayan internet, aile ilişkilerinde de en az televizyon kadar rol çalmaya başladı. Artık okuldan gelen çocuklar mutfağa koşup akşam yemeğini hazırlamakta olan annelerine o gün neler yaptıklarını, neye sevinip, neye üzüldüklerini anlatmak yerine alelacele bilgisayarı açıp sanal arkadaşlarıyla sohbet etmeyi seçiyorlar. Genç kızlar ve genç erkekler problemlerini evde sır saklayan ve her derde bir çare bulan büyükleri, ağabeyleri veya ablalarıyla değil internetteki dostlarıyla paylaşıyorlar. Birbirinin ilgisizliğinden şikayetçi olan eşler, sanal aleme bambaşka kimliklerle girerek sevgi açlıklarını gidermeye çalışıyorlar. Tam bu noktada internet kullanımıyla ilgili çok ciddi problemler ortaya çıkıyor. Günlük hayatında insanlarla diyalog kurmaktan uzak, çekingen, içe kapanık bireyler internet ortamında bir süre sonra kendilerini farklı kimliklerle tanıtmaya başlıyorlar. Sanal sohbet odalarında arkadaş edinenler çoğunlukla oldukları gibi değil olmak istedikleri gibi bir karakter çiziyorlar. Kimileri sanal alemde daha çok ilgi görmek ve dikkat çekmek için kendilerine hayali bir hayat kurguluyor. Hayal ettikleri ama gerçeğe dönüştüremedikleri pek çok şeyi yapmış gibi anlatıyorlar. Böylece muhataplarının ilgisini çekerek, hayranlık duyulan biri haline geliyorlar. Kimileri ise yaşadığı kişilik bozukluğu sonucu baskılanmış asıl benliğini sanal ortamda gün yüzüne çıkarıyor.Sınırların olmadığı sanal dünyada kendini özgürce ifade edebilmek, sorunlarını hiç tanımadığı ve muhtemelen gerçek hayatta hiç yüz yüze gelmeyeceği insanlara anlatmak bu gibi durumlarda geçici bir rahatlama sağlayabiliyor. Ancak çoğunlukla psikolojik açıdan sorunlu kişilerin bu yolu tercih ettiği düşünülürse internet iletişiminin faydadan çok zarar getireceğini söylemek pek de yanlış olmaz.Sanal kimlikler problemleri artırıyorUzmanlara göre sanal dünyada seçilen “nick name” (takma isim) ile yedek kişilikler kimi zaman kişi ile özdeşleşirken kimi zaman da gerçekliğin tam dışına çıkıyor. Hatta kişiliğin ötesinde, sanal ortamda cinsiyet, yaş, sosyal statü, medeni hal bile değişiyor. Sanal alemin sağladığı özgür alan ve “chat modası” insanların asıl dünyada arkadaşlarıyla, aile bireyleriyle ve dostlarıyla yaptıkları sahici muhabbetleri ve duygu alış verişini de ortadan kaldırıyor. Chat, bir yandan sorunları, korkuları paylaşmaya yardımcı olurken, bir yandan da sorunlardan ve gerçek dünyadan kaçmanın bir aracı oluyor. Bu kaçış bir süre sonra daha büyük sıkıntıları da beraberinde getiriyor. İletişim problemi yaşanan evliliklerdeeşlerin birbiriyle diyaloğu tamamen ortadan kalkıyor, birbirlerinin yüzünden çok bilgisayar ekranına bakmaya başlıyorlar.. Gençler kimlik çatışması yaşamaya başlarken okuldaki başarısızlıklar da beraberinde geliyor. Üstelik kendini yetişkin gibi tanıtan çocuk ve gençlerin kötü niyetli kişilerce kullanılmaları da işten bile değil. İnternet ortamında farklı kimliklere bürünenlerde kişiliklerin bozularak yedek kişilikler oluşması, yabancılaşma ve yalnızlaşma ise ciddi psikiyatrik bozuklukların altyapısını oluşturuyor ya da bu bozuklukların açığa çıkmasını hızlandırıyor. Chatleşirken mantık ve kurallar unutuluyor
 
Chatleşmede kişilerin karşı tarafa kendilerini istedikleri şekilde yani olumsuz yönlerini bastırarak ya da olmadıkları bir kişilik portresi çizerek tanıttıklarının altını çizen Prof. Nevzat Tarhan bunun sebebini de şöyle açıklıyor: “Chat anında insan içindeki düşünce ve duygu obsesyonlarına kolaylıkla kendini kaptırır. Düşünce obsesyonu, beynimizin bir bölgesinin istem dışı yanlış düşünce üretmesidir. İnsanın içindeki düşünce ve duygu obsesyonları, chatleşme esnasında kontrolden çıkar. Kişi o anda hiç düşünmeden, süzgeçten geçirmeden aklına gelen her şeyi yazı ya da ses yoluyla karşı tarafa aktarır. Arzular ve dürtüler ile mantık ve kurallar arasındaki denge, arzular ve dürtülerden yana bozulur.” Psikiyatr Dr. Nihat Kaya’ya göre aslında, birçok insan “yüzüne maske takarak” içinde olan arzuları ve ifade edemediklerini başka bir kimlik ve kişilikle ifade edip rahatlamaktadır. Adeta o görüşler onun değil de öteki insanındır. Sanal ortamda hiçbir sansür baskı olmadan her şeyi ifade etme, deşarj olma imkânı vardır.Sanal kişiler bize yakın gibi görünebilir ama…
Doç. Dr. Kemal Sayar “İnternette aşk ve sevgi” başlıklı makalesinde internet üzerinde sanal kimliklerle kurulan arkadaşlıkların mahiyeti hakkında şu bilgileri veriyor: “Kendini açma ya da iç dökme online ilişkilerin de vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsanlar hattın diğer ucunda birileri bunları okuyacak da olsa, bir bilgisayara daha fazla açılabilirler ve bu da internet ilişkilerinin özünü oluşturmaktadır. Bazen bilgisayardaki sanal kişilik bize yan odada oturan gerçek kişilikten daha yakın görünebilir.”
Sanal alemde insanların kendilerini daha rahat ifade edebilmelerini ise internet üzerinde iletişimin kelimelere dayalı oluşuna bağlıyor Sayar: “Sadece bir klavyenin tuşlarına dokunarak ona daha fazla şey açıklayabilirsiniz, duygularınızı belli edebilir ya da karşınızdaki insanın cazibesine kapılabilirsiniz. Klavyede yalnızca kendiniz, 
ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol
 
 
Sanal Ortamdan Evlilik Olabilir mi?

Sanal arkadaşlık yapıp da evlenenler az da olsa var. Yapılan bu evliliklerin sağlıklı olup olmadığı pek bilinmiyor.internet teknolojisi bizde yeni geliştiğinden ne gibi sosyal rahatsızlıklara yol açacağını ileriki zamanlarda daha iyi göreceğiz. Şu anda var olan şekliyle olumlu yönleri yanında, olumsuzlukları daha fazla öne çıkıyor. Bu bağlamda, internet dünyasının sanal âlemi içerisinde eş arama girişimlerini hiç doğru bulmuyoruz. Evlilik gibi ciddi bir kurumun temellerini bu sahte dünya içerisinde arayanlar, körü körüne kendilerini maceraya atmış olurlar.Gazete ve televizyonlardaki evlilik ilanları, internet dünyasındaki çetleşmeler ve diğer sanal arkadaşlıklar, tamamıyla para tuzaklaradır. Bu tür girişimler, insanların yalnız paralarını almıyor, aynı zamanda umutlarını ve güzelim duygularını da alıp götürüyorlar. Sanal âlem içerisinde gerçek hayat arkadaşı bulmak tamamen şans işi. Sağlıklı ve mutlu bir evlilik yapma ihtimali çok azdır, hatta tamamıyla bir risktir diyebiliriz. Bir ömür boyu beraber olacağınız insanı, bu sahte dünya içerisinde arayıp riske girmeye değer mi?Diğer yönüyle, sanal âlemde gerçek sevgi yoktur. Evliliğin içtenliğini, sıcaklığını ve samimiyetini bulmak imkânsız gibidir. Bu nedenle teknoloji, bize kazandırdıklarından daha fazlasını alıp götürüyor.Bilgi çağının bize kazandırdığı bu güzel imkânın alt yapısını yeterince bilmediğimizden, biz onu kullanacağımıza, o bizi kullanıyor. Bu nedenle, evlilik öncesinde alınması gereken tedbirlerin, sanal âlem içerisinde aranmasının doğru olmayacağını söylemek zorundayız. 
 

Siyahin_Matemi
Sal Eyl 17, 2013 6:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Klavyedeki Dostluklarımız ve Yalanlar...

           Matemim paylaşımını okurken işte bu dedim FORM konusu...Bu da bir gerçeğimiz oldu..
           Hep itiraz eder dururum özel günler adı altında en büyük değerlerimizi bir güne sığdırmamızı isteyen zihniyetlere..Anneler günü..Babalar günü..Sevdiklerimizin günü..Kadınlar günü..hatırıma gelmeyen ve asla kabul edemiceğim günler..Bunlar için bizim kültürümüzü,bizi ayakta tutan değerlerimizi yok etmek için dört bir koldan saldırı olarak görürüm..Bunu gören bilincinde olan eminim çoktur..Ama nedense bir moda merakımız var ya illaki uymalıyız gibi..habire kutlar dururuz bu günleri..
 
          Ama sunumunu yaptığın konudan da çıkmak istemiyorum..Fakat aklıma gelenleride paylaşmak istedim..İlk kez zorlandım desem yeri var..Öyle güzel sunmuşunki..Emeği geçen arkadaşlarımızın yüreklerine sağlık..En büyük payıda sana veriyorum..geriye sadece detaylar kalmış, ilgimi çeken konulara katkıda bulunmak  mutlu ediyor beni..Tabiki vakit buldukça..
 
Neden sever insan...
Pek çok kişi vardır farklı duygularla sevilen..Olmazsa olmazları hayatın...Birde katlanmak zorunda olduklarımız..İstemesekte hayatımıza dahil olanlar.Ana sevgisi..vatan sevgisi..çocuk sevgisi..Allah sevgisi...kadının erkeğe..erkeğin kadına olan sevgisi...Kadın ve erkek söz konusu olduğunda sevginin şekli aşka dönüşür..Sever kadın..Aşıktır...Sever erkek...Aşıktır..Ama neden sever...Onlara ''Seni seviyorum'' dedirten etkenler nelerdir..O büyük aşkın büyüsü yavaş yavaş çekildiği zaman geriye kalan şey sevgidir işte..Emek ister sevgi...öyle her gördüğüne seni seviyorum demek Sevgi değildir..Hepimizin çünküleri vardır..Bir sorgulayalım nedir çünkülerimiz...Sorgulayalım...Ben seni seviyorum…Beni sevmeni de.Senden gelen ne varsa HAK’tan gelmiş gibi kabulleniyorum.Ben sen oluyorum diyebiliyormuyuz...
Dikkat ettiniz mi ne kadar çabuk harcıyoruz sevgileri. Hangi siteye girsem o kadar çok sevgiden bahseden var ki. Duvarlarda, ağaçlarda, defterlerde, mesajlarda ne çok “Seni seviyorum” haykırışlarınız var.Sahte olmasın sevginiz. Sahte olmasın “Seni seviyorum.” deyişiniz. Her yere yazıyorsunuz. Herkese söylüyorsunuz. Her zaman kullanıyorsunuz.
Duygularınıza daha denk düşen bir şey... Benim aklıma gelmiyor ama siz bulursunuz. Ne de olsa sizin duygularınız...“Seni seviyorum.” sözleriniz bol… Herkese yetip de artacak kadar bol… Sevmenin değerini de yerle yeksan ediyorsunuz.Sözüm, gerçekten sevenlerin meclisinden dışarı..Sahiden seviyorsanız “Seni seviyorum.” deyin.Bence bu sözü vakit geçirmeden sevdiğinize söyleyin.
"SENİ SEVİYORUM" demek bir ibadettir arkadaşlar....Hak edenin kulağına fısıldamak..hak edene haykırarak söylemek...Ortaya düşürmeden..
Belki dil ile değil kalp ile sevginizi söyleme vakti gelmiştir.
 
 
Matemim tekrar teşekkürler..
Tutku
Per Eyl 19, 2013 1:11 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Klavyedeki Dostluklarımız ve Yalanlar...

*Doğarken sen ağladın çevrendekiler güldü, öyle bir hayat yaşa ki öldükten sonra çevrendekiler ağlasın sen gül.
*Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir. (Eflatun)
*Bir çok insan mutluluğu burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar.
*İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olmadıklarını önemser.
*Gençliğine de güvenme, ölen hep ihtiyar mi?????
*Oyun bittiğinde şah da piyon da aynı kutuya girer.
*Öyle adamlar gördüm üstünde elbisesi yok, öyle elbiseler gördüm içinde adam yok. (Mevlana)



















 
 
 
Siyahin_Matemi
Per Ekm 03, 2013 2:18 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Çocuk İstismarı ve Dünya Çocuk Hakları...

Down sendromlu gence tekme tokat dayak!
Konya'nın Beyşehir İlçesi'nde down sendromlu 29 yaşındaki İsmail E.'nin, daha iyi eğitim görmesi için gönderildiği özel rehabilitasyon merkezinde tekme tokat dövülüp yerde sürüklenmesi, güvenlik kameralarına yansıdı.

Down Sendromlu Çocuğa Köpek Şefkati

Arkadaşlar şu 2 video arasındaki farka dikkatlice bir bakarmısınız biri İnsan adı verilen Yaratık diğeri hor görülen köpek itt diye hitap edilen Allahın sessiz ama merhametli kulu..Yazıklar  olsun insanlığımıza başkada diyecek bişeyim yok...
Sevgiler... KALP
 
Siyahin_Matemi
Pzr Ekm 06, 2013 7:50 am
 
Foruma git
Konuya git

Çocuk İstismarı ve Dünya Çocuk Hakları...

Çocuk İstismarı ve Dünya Çocuk Hakları

Çocuk hakları, kanunen veya ahlakî olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu, eğitim, sağlık, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır.
Çocuk hakları, insan hakları kavramının içinde ele alınması gereken bir konudur. Bugün, dünyanın birçok yerinde varolan insan hakları ihlalleri, çocuk boyutunda daha geniş kapsamlı ve büyüyerek, müdahale edilmesi daha zor bir şekilde yer almaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün belirttiğine göre; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, emek sömürüsü, pornografi, şiddet, yasadışılık gibi olumsuz etkenlerin dahilinde, çocuk hakları ihlalleri daha büyük boyutlarda olmaktadır.
 

Çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi ile şekillenmiştir. Günümüzde çocuk hakları ile ilgili olan uluslararası belge 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve 193 ülke tarafından onaylanmış olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmedir.
 
Konu başlıkları :
1 Sağlıklı yaşam hakkı
2 Eğitim hakkı
3 Diğer temel çocuk hakları
4 Şikayet hakkı
5 Çocuk hakları ihlalleri
6 Çocuk işçiliği
7 Çocukların yaşama hakkının ihlali
 

 
10 yaşında bir çocuk işçi, New Jersey, 1910, fotoğraf Lewis Hine
Tarihçe :
Yirminci yüzyılın başlarında çocukların erişkinlerden farklı haklara sahip olduğu, dolayısıyla da bu hakların ayrıca tanınması gerektiği konusunda, değişik ülkelerde farklı hareketler ortaya çıkmaya başlamıştır. Leh eğitimci Janusz Korczak'ın 1919 yılında yayımlanan How to Love a Child (Bir Çocuğu Nasıl Sevmeli) adlı kitabında çocuk haklarından sözetmiştir. 1917 yılında, Ekim Devriminin ardından Proletkult örgütünün Moskova şubesi bir Çocuk Hakları Bildirgesi üretti.[1] Ancak çocuk haklarını savunma konusunda ilk etkili girişim 1923 yılında Eglantyne Jebb tarafından taslağı hazırlanan ve 1924 yılında Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilen Cenevre Çocuk Hakları Bildirisidir. Bu bildirge Birleşmiş Milletler tarafından kuruluşunda kabul edilmiş, 20 Kasım 1959 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi olarak güncellenmiş[2] ve 20 Kasım 1989 tarihinde daha geniş olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile değiştirilmiştir. Bu sözleşme, BM üyesi ülkelerin ikisi hariç tamamı yani 193 ülke tarafından kabul edilmiştir.[3][4]Amerika Birleşik Devletleri ve Somali hariç en fazla sayıda ülke tarafından onaylanan insan hakları belgesidir.[5] Birleşmiş Milletler'in 1940'larda kuruluşundan bu yana çocuk hakları hareketi dünya üzerinde her zaman ilgi görmüştür. 20 Kasım günü günümüzde Evrensel Çocuk Günü (Universal Children's Day) veya Çocuk Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında çeşitli ülkelerde farklı günlerde çocuk günü kutlanmaktadır.
 

Türkiye'de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ilk olarak Nisan 1929 kutlanmaya başlandı ve bu tarihte örgütlenen 4 bin çocuk ilk kez TBMM'den haklarını talep etti.[6] İlk olarak 1924'te çocukların korunmasına yönelik çalışma yürürlülüğe girmiştir.
 
Temel çocuk hakları :
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin çok sayıda maddesi çocukların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini desteklemektedir. Sözleşme'nin 6. maddesine göre her çocuk esas olarak yaşama hakkına sahiptir.[7] İlaveten, 24. madde gereğince her çocuk ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarından yararlanabilmelidir; gerekli tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden faydalanabilmelidir.[8] İhmal edilen, terkedilen, istismara uğrayan ya da işkenceye tâbi tutulan çocukların iyileştirilmesi ve yeniden topluma kazandırmasından devletler sorumludur.[9]
 

Eğitim hakkı :
Eğitim hakkı, çocukların en önemli haklarından biridir. Unicef'in 1999 tarihli raporunda da belirttiği gibi okuma-yazma bilmeme çok ciddi sorunlara neden olmaktadır. Anne ve çocuk ölümlerinin önde gelen etkenlerinden biri, annenin eğitim düzeyinin düşüklüğü veya okuma-yazma bilmemesidir. Kız çocuklarının okullaşma oranındaki 10 puanlık bir artış sonunda bebek ölüm hızı binde 4.1 azalmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Şu halde çocuğun en temel hakkı olan yaşama hakkı ile eğitim hakkı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.
Yaşama hakkının yanı sıra, çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal sosyal ve ahlak gelişimi için eğitime gereksinimi vardır. İnsanın doğuştan getirdiği yeteneklerini geliştiren en önemli araç eğitimdir. Eğitimsizlik sonucu ortaya çıkan sorunlar şunlardır: İnsanlar üretken biçimde çalışamazlar. Sağlıklarına özen gösteremezler. Kendilerini ve ailelerini gereği gibi koruyamazlar. Kültürel açıdan zengin bir yaşam sürdüremezler.
Kız çocukların da gereksinlerimini karşılayacak ve kendilerine yaşam becerisi kazandıracak nitelikli eğitim görmeye hakkı vardır. Oysa tüm Dünya'da okula gitmeyen 6-11 yaşlarındaki 130 milyon çocuğun 73 milyonunu kız çocukları oluşturmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Kız çocukların eğitiminin önemi 1990'lar boyunca her fırsatta vurgulanmıştır. Bu konu, 1990 yılında 155 ülke tarafından onaylanan Herkes İçin Eğitim Dünya Bildirgesinde geniş olarak yer almıştır.Bu bildirgede En acil öncelik, kızlarla kadınların eğitime erişbilirliğini sağlamak, bu eğitimin niteliğini yükseltmek ve cinsiyete dayalı her türlü yargı yok edilmelidir denmektedir.

Üstünde İngilizce ve Yidiş dilinde "Çocuk Köleliğini Durdurun" sloganı yazılı olan bant taşıyan iki kız. Büyük olasılıkla 1 Mayıs 1909 'daki New York işçi yürüyüşünde çekilmiş bir fotoğraftan.
Diğer temel çocuk hakları :
Sözleşmeye göre, her çocuğun, temel yaşam hakkının yanında, nüfus kütüğüne kaydolma, isim, vatandaşlık ve mümkün olduğu ölçüde anne-babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkı vardır. Buna paralel olarak, taraf devletlerin, çocuğun kimliği, tabiiyeti, isim ve aile bağları dahil olmak üzere her türlü koruma hakkına saygı gösterme ve bu konularda yasa dışı müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü bulunur.
 

 
Şikayet Hakkı:
İsveç, Finlandiya ve Ukrayna başta olmak üzere pek çok ülke, çocuk haklarını korumaya yönelik şikayet merciileri oluşturmuştur. Çocuk hakları ihlallerinin değerlendirilmesine yönelik ilk şikayet mercii, 1981 yılında Barneombudet adı altında Norveç'te kuruldu.[10] Başlıca görevleri arasında tehlike altında olan çocukların güvenliğini sağlamak, çocukların toplum içinde söz sahibi olmalarını teşvik etmek ve eğitim, sağlık, kültür gibi konuları esas alarak çocukların içinde yetiştikleri koşulları denetlemek olan ombudsman,[11] yasalar çerçevesinde bağımsız ve tarafsız[10] olarak hareket etmektedir. Ukrayna, dünyada çocukları bu merciiye atayan ilk ülkedir. 2005 yılı sonlarında göreve başlayan Ivan Cherevko ve Julia Kruk, bu ülkede hizmet veren ilk çocuk hakları ombudsmanları olmuştur. Çocuk hakları ihlalleri

Çocuk işçiliği
 
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi'nin 9. maddesi, çocukların her türlü istismar, ihmal ve sömürüye karşı korunmasını ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamasını beyan etmektedir. Ayrıca, çocukların uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmamasını; sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak; fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmamasını gerektirmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün verilerine göre dünya genelinde 200 milyondan fazla çocuk işçi bulunuyor.[12] Bu ülkelerin başında Hindistan geliyor. Çocuk işçiler için en tehlikeli sektörler arasında tarım, inşaat ve madencilik yer alıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü, yaşları 5 ila 14 olan 132 milyon çocuğun tarım sektöründe çalışmaya zorlandığına ve bu nedenle eğitim ve sağlık olanaklarından yoksun kaldığına dikkat çekiyor.[12] Ayrıca çocukların mafya ve çetelerin elinde; zorla gasp ve yankesicilik suçlarına yönlendirilmesi, duygusal istismarı göz onünde bulundurarak dilenciliğe teşvik ettirilmeleri verilecek örneklerden bazılarıdır.
 

 
Çocukların yaşama hakkının ihlali :
2003’ten bu yana, çocukken işledikleri suçlar nedeniyle Çin, İran ve ABD’de altı kişi idam edildi. Pakistan, Filipinler ve Sudan’da da çocuk suçlular infazı bekliyor. İran'da halen çocuk idamları sürmektedir.[13] Uluslararası Af Örgütü yetkilileri, "Bir dizi insan hakları ihlalinden kurtulan kaçırılmış kadınlar ve kız çocuklar, kaçakçıların ellerinde ikinci bir dizi ihlale maruz kalmaktalar. Bundan da kurtulmayı başarsalar bile bu kez de, çoğu zaman üçüncü bir dizi ihlale maruz kalmaktalar. " açıklamasını yapmışlardır. Savaş milyonlarca çocuk için gündelik hayatın bir parçasıdır. Bazıları başka bir yaşam tarzı tanımamış, bazılarının dünyası da savaşların ortaya çıkışıyla alt üst olmuştur. Bu etkilerin sonucunda sayısız çocuk ölmüş, bir çoğu da sakat veya öksüz kalmıştır. Birçokları aç kalmış veya açlıktan ölmüştür. Milyonlarcası sevdiklerinden ayrılarak mülteci ya da yerinden-yurdundan edilmiş olarak, yollara dökülmeye zorlanmıştır. Çoğu; şiddet, korku ve zorluk dolu ortamda travma içinde yaşamaktadır.

Binlerce çocuk cinayetlerde rol oynamaktadır. Eğitim hakkından yoksun kalan çocukların, topluma genel olumsuz etkisinin yanı sıra, suça eğilimli bireyler olma oranı yüksektir. Çoğu güvenlik güçleri ve silahlı muhalif güçler tarafından işe alınmış, diğerleri ise başka seçenekleri olmadığını düşündüklerinden gönüllü olmuşlardır. Deneyimsiz, korkusuz oluşları ve özellikle zor görevlerde kullanılmaları dolayısıyla çocuk askerler arasındaki ölü ve yaralı oranı çok yüksektir.
 

Barış işaretini gösteren Iraklı çocuklar (2003)
Kuzey Afrika ülkelerinde, açlık, salgın hastalıklar ve susuzluk nedeniyle ölenlerin başında çocuklar gelmektedir.

Yine UNICEF'in hazırladığı bir rapora göre çocuk ölümleri yapılan çalışmalar sonucan giderek azalmaktadır. Buna göre dünyada 5 yaşından küçük ölen çocukların sayısı 2006’da, yılda 10 milyon barajının altına inerek 9,7 milyona düştü. Rapora göre Fas, Vietnam ve Dominik Cumhuriyeti’nde 5 yaşından küçük çocukların ölüm oranının üçte birin üzerinde, Madagaskar’da yüzde 41, Sao Tome ve Principe Demokratik Cumhuriyeti’ndeyse yüzde 48 azaldı. Bütün bu gelişmelere rağmen Orta ve Batı Afrika’nınsa çocuk ölümlerinin en fazla görüldüğü bölgeler olmaya devam etmektedir.[14] BM Nüfus Fonu'na göre Afrika kıtasında 5 yaşın altındaki her 1000 çocuktan 155’inin öldüğü belirtilirken bu çocukların büyük çoğunluğu kızamık, tetanos ve çocuk felci gibi, aşısı olan hastalıklar yüzünden ölüyor.[15]

Türkiye'de bazı kültürel anlayışların benimsediği töre kavramlarından ötürü, çocuklar töre kurbanı olmaktadır. Ayrıca ailelerin çocukları arasında kız-erkek ayrımı yapması, çocuk hakları ihlallerine verilebilecek örneklerden birisidir. Kız çocukların okutulmaması, onların başlık parası adı verilen ücret karşılığında evlendirilmesi, çocuk hakları ihlallerine çarpıcı bir örnektir.
 
Bu yılın insan hakları ödülünü alan Video
 

Sevgiler...Kalp
 
Siyahin_Matemi
Pzr Ekm 06, 2013 7:14 am
 
Foruma git
Konuya git
cron