43 sonuç bulundu
43 sonuç bulundu • 2 sayfadan 1. sayfa • 1, 2
Gülümse cansuyum....Kendini sevilebilecek bir insan haline getirmeyi ve ondan sonra da kendini sevip kendine sarılmayı unutma. Gözlerinin içi gülsün gülerken, bakışların pırıl pırıl olsun ve her zaman nemli kalsın göz pınarların bunu sakın unutma. Zamana güven ve onun senin en büyük dostlarından biri olduğuna inan. Acılarının ve felaketlerinin ancak onun koynunda uyuyabileceğini unutma. Başına gelenlerin günün birinde kişisel tarihin ayrıntılarından biri olmaya mahkum olacağını unutma. Her çiçek sevgilin olsun, her sevgilin ise bir çiçek. Açık tut gönlünü tüm güzelliklere. Aydedenin sihrini gönderdiği gecelerde, uyuyarak çalma hayatından saatlerini. Gecenin içinde yolculuğa çıkmayı unutma. İçinde hiç ölmeyecek bir gençlik virüsü yarat ve kaç yaşında olursan ol, her zaman yirmibeş yaşında kalman gerektiğini unutma. Seni sen yapan yanlarından asla taviz verme. Onunla bir yaşam sürebilmen için, şartlar ne olursa olsun direnmeyi sakın unutma. İçindeki seni katletmeye kalkma sakın. Kendine vuracağın her darbenin seni senden biraz daha uzaklaştıracağını unutma. Korkma mahallenin delisi olmaktan. Doğrucular ne kadar çoğalırsa, hayat mutlaka daha iyiye gidecektir, unutma. Hatanın affedilmeyecek olanından kaç, ama hata yapmayayım diye de ziyan etme yıllarını. Unutma ki, hiç hata yapmayan bir insan, hayatta yapabileceklerinin en iyisini yapamamış demektir. Korkma insanca korkularından ve korkunun kendisinden çok, onun beklentisinin daha korkutucu olduğunu unutma. Bir anlamı olsun kendinle yaptığın kavgaların. Ve hep ileriye taşısın seni. Kendin ile kavgalara attığın adımlardan korkma. Açık bırak pencereni ve sabah güneşinin rüzgarı önüne katarak perdelerle yapacağı raksa dönük olsun bakışların. Küçücük mutlulukların görkemine inandır kendini ve gülümse. Umutların bitmesin asla izin verme. Ve şairin şu sözlerine kulak ver; "Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi unutma."
Ask Duası...RabbimBir insan koy kalbimeAma o insan senin desevdigin olsun
Ve bana öyle bir insan sevdir kiO insanin kalbi Seninle sevisen bir mabed olsun.Beni öyle bir insanla bulustur ki benden önceOnunla bulusmus olan sen olasin Onunla el ele tutustugumuzdaIkimizin uzerinde Senin elin olsun Bana öyle gözler göster kiBen o gözlerden sana bakayim Bana öyle bir sevgili ver kiO gözler cennete acilan iki pencere olsun Onunla oyle bir yolda yürüyelim kiKilavuzumuz sen olasin ey Rabbim Oyle bir sevgili verki banaOna sarildigimda kainat bize baksinBirbirine sarilsin Sevgimiz kurtla kuzulari baristirsinBize bakip seytan Adem’e secde etsinGünah sevap ugruna kendini feda etsinOlüler birer birer uyansin sevgimizle Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!Sevgimizde Muhammed sevilsin Oyle sevelimki birbirimiziHz. Hatice göklerden bize seslensinVe desin ki “Bak ya Muhammed bak su sevgililere onlar bizde… bizde onlardayiz. Bak Askimiz birkez daha yasaniyor yer yüzünde..Allah Askimizi öyLe cok seviyorki binlerce insana yasatiyor..
Re: Ask Duası...Cansuyum emeğine yüreğine sağlıkkkkk
Can suyumsun.....Cana düşen minicik bir kıpırtınla, gümüş rengi bir derya açılıyor engin düşlerin derinliğiyle önümde… Kalbimden ışıklar saçılıp, aralanıyor gökyüzü, ötenin ötesine… Can suyunu bekleyen çiçek, güneşini bekleyen yeryüzü gibiyim biliyor musun?
Sana anlattığımda, senle paylaştığımda tam oluyorum, diğer türlü sessiz, ıssız bir ormandayım… Duyabiliyor musun? Ruhum nasıl dumanlı, kalbim nasıl yanıyor, tatlı bir tutsaklık bu bendeki sana olan, köpüğün dalgaya tutkunluğu misali… Benim kimsesiz kıvılcımlarımda, evreni hiçleyen sancılarımla, özgürlüğün eşsiz esen rüzgarlarında, bulanıyorum aşkınla… Çözülüyorum sana, varlığına… Can suyum.. Aşk senin diğer adın… Varlığınla bunu anladım.
Re: Can suyumsun.....Can suyum..
Aşk senin diğer adın… Varlığınla bunu anladım. Paylaşımın için çok teşekkür ederim....
Sevgi.....Sevgi, Allah ın bizi sevmesini dilemektir Sevgi, Peygamberimize ‘Habibim’ hitabıdır Allah-u Tealâ nın Sevgi, Ali İmran suresinde, ‘Eğer beni seviyorsanız Habibim i sevin ve O nu dinleyin ki, Ben de sizi seveyim ve affedeyim’ ayetidir Sevgi, Rabbimizin, ‘Habibim, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım’ ifadesidir Sevgi, Cennetin kapısında ‘La İlahe İllAllah Muhammed Rasulullah’ yazmasıdır Sevgi, Hazreti Adem in, ‘Ya Rabbi, Muhammed kulun hürmetine beni affet’ duasıdır Sevgi, Efendimize bir şey olur diye mağaranın tüm deliklerini tıkadıktan sonra, tıkayacak bir şey bulamayınca son deliği de parmağıyla tıkayan Ebu Bekir in buna rağmen sabaha kadar uyuyamamasıdır Sevgi, Sahabe Efendilerimizin her söze, ‘Anam babam sana feda olsun Ya RasulAllah’ diye başlamalarıdır Sevgi, Canların canı uğruna canından geçmeyi cana minnet sayan Hazreti Ali nin, O nun yatağına tereddütsüz yatmasıdır Sevgi, Hazreti Ömer den yağmur duası istendiğinde hemen Hazreti Abbas ın elinden tutup yukarı kaldırarak, ‘Ya Rabbi bu elini tuttuğum Rasulullah ın amcasıdır, onun yüzü suyu hürmetine yağmur ver’ duasıyla, daha eller inmeden yağmurun başlamasıdır Sevgi, Kendisinden Miraç hakkındaki fikri sorulduğunda Hazreti Ebu Bekir in, ‘Eğer O söylüyorsa mutlaka doğrudur’ tasdiğidir Sevgi, ’Biliyorum ki sen bir taşsın, bir işe de yaramazsın, değimli ki O seni öptü’ diyerek Hazreti Ömer in Hacerül Esved i öpmesidir Sevgi, Şehit olduğunda Mus ab ın üzerindeki elbisenin ancak avret mahallini örtmesiyle, kendine sanki dünyanın tam kefenini bile çok görmesidir Sevgi, Kendilerine mahsus bir mezarı bile çok gören Hazreti Hamza ve Abdullah bin Cahş ın Uhud un bağrında sırt sırta aynı mezarda yatmasıdır sevgi ’Zelihayı Yusufa aşık oldu diye ayıplayan kadınlar, benim Efendimin sadece parlak alnını görselerdi, bıçakları parmaklarının yerine sinelerine saplarlardı da, acı bile duymazlardı’ ifadelerinde saklıdır Hazreti Aişe nin Sevgi, Efendimizi evinde misafir etmekle şereflenen Eyüp El Ensari nin, ya sesten rahatsız olursa diye altı ay uyuyamamasıdır Sevgi, Bu duygu ve düşüncelerle adını dahi duymadığı coğrafyalara Allah ve Rasulünün adını duyurmak için yardan, anadan, arkadaştan geçmektır Sevgi, Hasılı sevgi, Allah ve Rasulü nün bizatihi kendisidir gerçek sevgiliyi bulmanız dileğiyle...Hacegan...
Re: Sevgi..... Allah' ın insana lütfettiği nimetlerden birisi de, sevgidir. Her insanın gönlünde bir sevgi potansiyeli vardır. Kimi Hakkı, kimi batılı sever. Kimi maddeye, kimi manaya sevgi duyar. Hayatın manası sevgi ile anlaşılır. Sevgi bir gönül işidir.
Yüce Dinimiz de sevgiye büyük değer verir. Başta Allah sevgisi olmak üzere, mukaddes ve mübarek değerlere karşı sevgiyi, saygıyı ve şefkati hep ön planda tutar. Kur' an-ı Kerim' de Meryem Suresinin 96. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur. "İman eden ve yararlı işler yapanlar için Rahman (gönüllerde) bir sevgi meydana getirir". Maide Suresinin 54. ayetinde ise, Cenab-ı Hak, İnananlara, dinlerinden dönmeleri halinde, başka bir toplumu getireceğini ve o toplumun şu özelliklere sahip olacağını beyan ediyor. a. Allah onları sever, onlar da Allah' ı severler.b. Müminlere karşı alçak gönüllü olurlar.c. Kâfirlere karşı ise onurludurlar. Görülüyor ki Allah' ın dinine hizmet edebilecek olanların birinci özelliği sevgidir. Asırlardan beri bir beşer olarak insanların gönlünde taht kurmuş, en çok sevilmiş olan Hz. Peygamberimiz olmuştur. Onun sevgi ile alakalı mübarek sözlerinden bazıları şunlardır. "Kişi sevdiği ile beraberdir." "İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız." "Din kardeşini seven, O' na sevgisini bildirsin." "Üç haslet vardır ki, sahibine imanın tadını aldırır:1. Allah' ı ve resulünü her şeyden fazla sevmek. 2.Sevdiğini Allah için sevmek. 3.Küfre düşmekten ateşe düşmekten korkar gibi korkmak." Bizim kültürümüzde sevgi deyince, sevgi yoğunluğu demek olan ilahi aşkın mimarlarından Yunus ve Mevlana akla gelir. Yunus’un sevgi ile ilgili deyişleri milletimizin hafızasında hala canlılığını muhafaza etmektedir. Yunus’un aşka dair söylediği unutulmaz dizeler gönül dünyamızı beslemeye devam eder. Taş gönülde ne biter Dilinde Ağu tüter Nice yumuşak söylese Sözü savaşa benzer. Aşkı var gönlü yanar Yumuşanır muma döner Ondan dervişe benzer. Elif okuduk ötürü Pazar eyledik götürü Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü. Mevlana' nın Mesnevi' sinde anlattığı güzel kıssaların çoğunda da sevgi konusu işlenmiştir. Bunlardan birkaçını sizlerle paylaşmak isterim. Kişi sevdiğine saygılı olur. Sevgi saygıyı gerektirir. Hata etmişse hatasını kabul eder sevdiği varlığı suçlamaz. Allah ilk insanı yarattığında onu cennette iskân etti ve ona bir meyveyi yasakladı. İlk insan o yasağı deldi. Şeytan da Allah' ın emrine isyan etti. Daha sonra İnsan Allah’a dua etti ve “Ey Rabbimiz biz haksızlık ettik” diye yalvarıp yakardı. Allah da onun kusurunu bağışladı. Çünkü ilk insan Allah’ı seviyordu. Sevdiği varlığa yalvarırken saygılı davranarak hatasını kabul ediyor ve af diliyordu. Şeytan ise Allah’a “Beni sen azdırdın” diyerek saygısızca davranıyor ve bundan dolayı da Allah' ın rahmetinden kovuluyordu. Sevgi kusurların üzerini örter. Hz Musa dağda dua eden bir çobana rastlar. Ancak çobanın dua ederken kullandığı kelimeler hatalı ve yanlıştır. Allah’a “eğer bir gün misafiri olmayı kabul ederse yoğurt, süt yağ, yün gibi şeyleri ikram edeceğini” söylemektedir. Hz. Musa, Çoban’a yanlış dua ettiğini söyler. Çoban üzülür ve cahilliğine ağlar. Allah Hz. Musa’ya söyle vahyeder “Ey Musa o Çoban bana niçin dua etme ihtiyacı duyuyordu ve neden bana en değerli şeylerini ikram etmek istiyordu?” Musa şöyle cevap verir. “Ey Rabbim o sana iman etmiş olduğundan dua etme ihtiyacı duyuyor ve seni sevdiğinden dolayı da en değerli şeylerini sana ikram etmek istiyor.” Allah Şöyle buyurur. “Bana iman edip beni seveni ben de severim.” Sevgi azı çok eder. Bir bedevi ismini duyduğu bir ulu padişahı sever ve bir gün onu ziyaret etmek üzere yola çıkar. Yanına da hediye olarak bir testi su alır. Su dolu testiyi padişaha sunar. Padişah testiyi altın ile doldurur. Bedeviyi güzel bir şekilde ağırlar. Değersiz gibi görünen hediyesinin değeri artar. Fazlasıyla iltifata nail olur. Kul olarak bizlerin de sevgi ile yaptığımız iyi işlerimizin Allah katındaki değeri artar. Fazlasıyla karşılık bulur. Sevgiden mahrum kalmak hüsrandır. Severek yapılan her iyi şey güzelliktir. Peygamberimiz efendimiz bir hadisinde, Allah' ın hususen himaye edeceği yedi zümreden bahsederken “Birbirini sadece Allah için seven sayan” insanların da Allah' ın hususi himayesinde olacaklarını ifade buyuruyor. “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz.” Sevgiyle yaşayın, sevgiyle kalın.
Re: Sevgi..... İslamiyette Allah Aşkı
Aşkın Mecazi Külü... Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün. Hemedanlı Ebü'l–Kasım, bir yolculuk sırasında yolunun üzerinde cahil insanların ilâh edindikleri putların toplandığı bir puthane gördü. Merak etti. İzin isteyip içeri girdi. Bir kenarda durarak, olup biteni seyretmeye başladı. Ortada bir ateş yakılmış, üzerine içi yağ dolu bir kazan konmuştu. Ateş alevlendikçe yağ fokurduyor, coşup köpüren bir deniz gibi kaynıyordu. Kenarda bir grup insan bekliyordu. İçeri bir adam geldi. Gayet saygılı bir şekilde putlardan birine yaklaştı, eğildi, önünde secde etti. Putun yanındaki görevli: – Ey secde eden! Tanrının nesisin sen?, dedi. Adam başını secdeden kaldırmaksızın: – Kuluyum, diye cevap verdi. – O hâlde armağanını ver, dedi görevli. Adam, puta bir hediye sunarak, aynı saygı içerisinde geri çekildi, savrulup gitti. Bir başkası geldi ardından. O da tazim ve aynı hürmeti gösterip, secde etti. Ona da sordular: – Sen secde ettiğin bu tanrının neyisin? O da: – Kulu ve kölesiyim, dedi. Armağanlarını sunup gitti. İki, üç, on, yirmi derken, birçok insan gelip gitti. Sonunda zayıf, çelimsiz, ayakta durmakta dahi zorlanan biri geldi. Rengi solgun, kurumuş dudaklarıyla perişan bir hâlde idi. Ona da: – Kimsin sen? Tanrının neyi oluyorsun?' diye soruldu. Adam: – Ben bir parça deriden ibaretim, dedi ve ekledi: "Tanrıma aşığım ben." – Öyleyse otur şuraya, dediler. Ateşin yanına oturttular. Kızgın yağ kabını getirdiler, başından aşağı döktüler. Adamın attığı çığlık içime gömülmüştü. Başı lime lime olmuştu, bedeni eriyivermişti. Hemen bedeninin geri kalanını yaktılar. Onlara göre; bu cesedin külleri kutsal ve mübarekti ve her derdin ilacı idi. Herkes bir parçasını alarak paylaştı. Gördükleri karşısında hayret ve dehşete düşen Ebü'l–Kasım hemen çıktı oradan. Adımlarını sıklaştırarak kaçar gibi uzaklaşıyordu oradan. Hem yürüyor hem de: – Ey gönül oyunuyla ömrünü boşa geçiren! diyordu. "Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün." Ben o yanıp kül olan o adama gerçekten hayran oldum. Zira Bir puta bu kadar âşık olan o zat yüce Allah'ı bulsaydı, bilseydi, kim bilir nasıl mübarek bir veli olurdu! Emeğine sağlık abilerin Hası...
Kendi Kazdığı Kuyuya Kendi Düştü...Kandi kazdığı Kuyuya Düştü Hikayesi
Bir günEbu Cehil Peygamber efendimize bir tuzak hazırlayarak evinin önüne bir kuyu kazdırır. Ve sonra Resulullahı evine davet eder. Peygamber efendimiz davet üzerine Ebu Cehilin evine doğru yola çıkar. Eve yaklaştığında Cebrail aleyhisselam gelip Ebu Cehil'in evinin önünde tuzak için bir kuyu kazdığını söyler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz kendi evlerine döner. Ebu Cehil ise geri dönmesine bir mana veremeyerek kendisine sormak için arkasından koştuğunda kapının önündeki kuyuyu unutarak adımını atar atmaz kendi eliyle kazdığı kuyuya düşer.Çıkarmak için ip uzattıklarında bir türlü ipe kavuşamaz. İpler uzadıkça kuyu derinleşir. Bu hâl üzerine Ebu Cehil karanlık kuyuda çıldıracak gibi olur. Resulullaha haber verilerek kendisinin çıkarılmasını ister. Durumu Peygamber efendimize bildirirler. Hemen kuyu başına gelerek seslenir:- Seni kuyudan çıkarırsam iman eder misin?O da kabul eder.Peygamber efendimiz mübarek ellerini uzatarak Ebu Cehili kuyudan çıkarır. Ebu Cehil kuyudan çıkınca:- Hayatımda senin kadar güçlü sihirbaza rastlamadım der ve iman etmez. Kendi Kazdığınız Kuyua Kendiniz Düşmemeniz Dileğimle... KALP
moralin neden bozuk.........> Moralin niye bozuk?> Hz. Adem (a.s.) gibi 200 sene tevbe mi ettin ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.ibrahim (a.s.) gibi ateşe mi atıldın ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.yusuf (as) gibi kuyuya mı atıldın ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.MUHAMMED (sav) gibi taif' te taşlandın mı, başına işkembe mi konuldu namaz kılarken, dişin mi kırıldı, > > yüzüne tükürük mü atıldı, hicrete mi zorlandın, sevdiklerinden mi ayrıldın?> > > > Moralin niye bozuk?> Hz.hamza (r.a) gibi burnun kulağın mı kesildi?> > Moralin niye bozuk ?> Musab bin umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?> > Moralin niye bozuk ?> Cafer bin ebi talip (r.a) gibi ok, mızrak ve kılıç darbeleriyle yaralandın mı?> > Moralin niye bozuk?> Ammar,sümeyye, yasir (r.a) gibi işkence mi gördün?> > Moralin niye bozuk ?> Bilal (r.a) gibi kızgın kumlara yatırılıp, üzerine taşlarmı kondu?> > Moralin niye bozuk ?> Yunus peygamber (as) gibi denize mi atıldın?> > Moralin niye bozuk?> Eyüp peygamber (as) gibi vücudunu yaralar mı kapladı?> > Moralin niye bozuk?> Hz. İsa (as) gibi çarmıha mı gerilmek istendin?> > Moralin niye bozuk?> Üstad Bediüzzaman gibi zindana mı atıldın, zehirlendin mi?> > Moralin niye bozuk?> Ne düşünüyorsun, dünyalık işler mi?> > Silkinelim, kendimize gelelim........?> > > > > Üzüleceksen,> > namazını kazaya bıraktığın için, teheccüde kalkamadığın için, birinin kalbini kırdığın, > > > > pazartesi perşembe orucunu tutamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > bugün ALLAH için bir şey yapamadığın için, > ALLAH ve Rasulü (sav)' i memnun edemediğin için üzül> > Filistinde, Çeçenistanda, Irakta ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören, işkence edilen,> > > > öldürülen din kardeşlerin için üzül> > > üzülürsen,> > bir fakire yardım edemediğin için, yetimin elinden tutamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > Afrika' da ve diğer ülkelerde bir lokma ekmek bulamayan, hastalıklarla mücadele eden insanlar için üzül> > > Üzüleceksen,> > Kur' an' ı yeterince okuyup, hayatına tatbik edemediğin için üzül> > > Üzüleceksen,> > Peygamber Efendimiz (sav)' i, canından, malından, aile bireylerinden, herşeyden çok sevemediğin için üzül> > > Üzüleceksen,> > hakiki manada kul, Efendimiz (sav)' e ümmet olamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > Efendimiz (sav)' in şefaatine nail olamama korkusuyla üzül...> > > > > > Belki çok Dertlisin..> > > Belki Artık Yeter Diyorsun...> > > Belki Kendinden Geçmişsin...> > > Belki de Ağlıyorsun...> > > Belki Bu Musibetlerin Sonunda> > > Eline Bir şey Geçip Geçmeyeceğini Düşünmektesin...> > Duy!!! > > > Rabbin Sana Söylüyor..> > > "Sabredenlere,> > > Felaketlere Karşı Dişlerini Sıkıp Göğüs Gerenlere> > > Mükafatları Hesapsız ödenecektir.."> > > > Belki De Onca Insanın Arasında> > Neden Senin Seçildiğini Soruyorsun...> > Oysa Rabbinin Seçtikleri Kıymetlilerdir...> > > "içinizden Mücahidlerle Sabredenleri Ortaya çıkarıncaya> > Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz" (Muhammed, 47/31)> > > > Hayat Bir Imtihan Değil Mi ?> > Her Soru Ebedi Hayatında Yer Alan Bir Tuğla...> > Nefes Alıp Verdiğin Her An Yeni Bir Soruya Gebe...> > Onlar Olmasaydı Sonsuzluk Yurdunda> > Sana Ait Hiç birşey Olmayacaktı...> > Derdin Yoksa üzül asıl!> > Dertliysen Bil Ki...> > O Seni Seviyor....> > Bak! > > Sevdiğin Ne Diyor ?> > "Allah Hayrını Dilediği Kişiyi Sıkıntıya Sokar!"> > > Belki Sen Ashab-uhdud Kadar Acı çekmedin...> > > Hani Kralları Onları Iman Ettikleri Için> > Ateş Dolu Hendeklere Atmıştı Ya...> > > > Belki Sen Ebu Zer (r.a) Kadar Acı çekmedin...> > Amcası Inandığı Için Onu Hasıra Sarıp Yakmıştı Ya...> > > > Belki Sen Vahşi Kadar Acı çekmedin...> > Sevgilisi Ona "bana Görünme!" Demişti ya...> > > > Belki Sen Yakup (a.s) Kadar Acı çekmedin...> > Yusuf' u (a.s) Elinden Alınmıştı Ya...> > > > Belki Sen Hatice(r. Anha) Kadar Acı çekmedin...> > Muhammed (s.a.s) Yurdundan Kovulmuştu ya....> > > Unutma! Rabbin Kimseye Dayanabileceğinden Fazlasını Yüklemez...> > > > Belki Kalbindir Acıyan... > > Belki Bedenin...> > Bekki De Ruhundur Kıvranan....> > Belki Yokluktur Seni Saran....> > Belki de Bin Bir Türlü Muamma...> > Her Ne Durumda Olursan Ol> > > Diline Yakışır Bu Dua...> > > > La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin. ...> > Ya Rabbi, razı olmadığın şeylerden ne yapmışsam hepsini affet…> > > Senden Başka Ilah Yoktur!> > Sen Bütün Noksanlıklardan Münezzehsin...> > şüphesiz Ben Nefsime Zulmedenlerden Oldum...> > > Sen Bağışla beni ... AMİN...Selam ve dua ile Hacegan......
Hesap Gününe Hazırmıyız ?Günler çok çabuk geçiyor, zaman su gibi akıp gidiyor. Ramazan geldi geliyor derken,bitmek üzere bile… “Ahir zamanda bir yılın bir ay gibi, bir ayın bir hafta gibi, bir haftanın bir gün gibi, bir günün ise bir yaprağın yanması kadar hızlı geçeceği” sözünün yaşandığı zaman dilimindeyiz. Dünya ve içindeki canlı cansız tüm varlıklar hep birlikte ömür tüketiyoruz ve mâlum sona doğru hızla yol alıyoruz. “Ağızların tadını bozan ölüm” hepimizin çevresinde dolaşıp duruyor. Bir gün bizim de kapımızı çalacak. Ölüme yürüyoruz an be an… Ölüme ve dehşetli kıyamet sahnesinin zuhur edeceği günlere doğru koşarak gidiyoruz. Güneşin söndürüleceği, yıldızların kararıp döküleceği, göğün yarılacağı, yerin şiddetle sarsılıp içindekileri fırlatıp atacağı, dağların yürütülüp pamuk gibi savrulacağı, denizlerin kaynatılıp fışkırtılacağı, kalplerin korkudan titreyeceği dehşetli kıyamet gününe her an biraz daha yaklaşıyoruz. Kişinin ölümü ile onun kıyameti zâten kopmuş oluyor. Ölüm ile kişinin imtihanı sona eriyor. Dünyada iken ölüm anına kadar yaptıkları, kişinin ebedî âlemdeki durağını belirliyor. Zerre kadar iyiliğin ve zerre kadar kötülüğün karşılığını bulacağı çetin hesap günü geliyor. Hesap gününe hazır mıyız?Yaptıklarımızın, yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızın ve tüm yaşantımızın hesabının sorulacağı, büyük- küçük hiçbir şey ayırt etmeden bütün hayatımızın kaydedildiği amel defterlerimizin verileceği günler uzak değil. Aksine bize çok yakın o çetin hesap günü… Ömrümüzün hitâmına bağlı. Ölüm her an gelebilir. Bir saniye sonrasına bile garantimiz yok. Nefesimizin tükendiği, gözümüzün kapandığı an yakamızdan tutulacak, gel bakalım denilecek. Ölüme hazır mıyız?Bütün iyilik ve güzelliklerle donatalım kendimizi, ailemizi ve çevremizi… Bütün kötülük ve çirkinlikleri terk edelim. Hesap günü gelmezden önce kendimizi hesaba çekelim. Ölüm gelmezden önce hazırlayalım kendimizi o dehşetli güne… Cehennem bize yaklaştırılmadan uzaklaşmaya bakalım. Ateş bize dokunmadan kurtuluş çaresi arayalım. Aksi halde vay halimize… Ey insanoğlu o gün nereye kaçacaksın? Selam ve dua ile Hacegan...
Re: Hesap Gününe Hazırmıyız ?Emegine Yüregine SagLik...
Re: Hesap Gününe Hazırmıyız ?Mutlu__ çok teşekkür ederim inşallah ramazandan sonra öyle bir kalhvaltı yaparım görüntüsü bile güzel emeğine yüreğine sağlık.
Yüz güzelliği değil ahlak güzelliği....Osmanlı imparatorluğunun son dönemleridir. Bir paşa, artık yaşı gelmiş mahdumunu takva sahibi, güzel ahlaklı, kocasına bağlı, helal süt emmiş bir kız ile evlendirmek ister.Zevcesine arzusunu açınca, hanımı"Bizim kahyanın bir kızı varmış. Ben görmedim, lakin ahlakını çok methettiler. Eyüp'de mütevazı bir evde oturuyorlarmış. Bence ona talip olalım bey" diye fikrini söyler.Evvela kahyaya niyetlerini açarlar, hüsn-ü kabul görünce de gün tesbit edip kızı istemeye giderler. Kız da razı olunca kahya kızını vermeyi kabul eder. Söz, nişan, nikah derken düğün merasimi paşanın Kanlıca’daki yalısında yapılır.Gelinle damat zifaf odasına uğurlanırlar. Gençler birbirlerini ancak o gece göreceklerdir.Damat yüz görümlüğünü takmak üzere zevcesinin duvağını açınca fenalık geçirerek yere düşer. Kendine geldiğinde gelin başucunda hüzünle beklemektedir:"Beyefendi, bir ömür yüzüne bakmaya mecbur olduğunuz zevcenizin küçük yaşta geçirdiği çiçek hastalığının yüzünde bıraktığı izler size büyük sıkıntı verdi. Lakin bu benim elimde olan bir kusur değil. Şimdi sizden istirhamım şu ki; 40 gün yanınızda bir misafir olarak kalayım. Bu müddetin sonunda 'mizaçlarımız uymadı' bahanesi ile evime döneyim. Bu hususta lütfen anlayış gösterin. Bundan da kimsenin haberi olmamasını istirham ediyorum!"Konuşurken gözleri dolan ve nihayet ağlamaya başlayan kızcağız damadın ayaklarına kapanır. Damat ne diyeceğini şaşırmıştır. Onun haline üzülmüştür, lakin onunla bir ömür boyu evli kalmayı da gözüne kestirememektedir. Çaresiz, teklifini kabul eder.Gece sabah olur, günler birbirini kovalar. Bu arada gelin elbette konaktaki herkesle mecburen münasebetler ihdas eder, bu münasebetlerdeki hâl ve tavırlarına akseden iyi kalbi, güzel hasletleri ile hizmetkârlara varıncaya kadar herkesin kalbinde taht kurar.Kırk günlük mühletin dolduğu akşam, damadın yanına gider, başı önünde, kısık bir sesle"yalıdaki kırk günlük misafirliğim için teşekkür ederim beyefendi" der, "artık evime dönmek üzere müsaadelerinizi istemekteyim."Ama orada bir şey olur. Damat ayağa kalkar, gelinin önüne kavuşturduğu ellerini tutar ve "muhterem hanımefendi" der şefkat dolu bir sesle,"şayet siz beni beğenmediyseniz ve evinize dönmekte kararlıysanız, ona bir diyeceğim olmaz. Lakin siz benim için artık vazgeçilmez bir zevcesiniz. Güzel ahlakınızı görünce asıl güzelliğin yüzde değil gönülde olduğuna bizzat şahit oldum ve size aşık oldum."Bu minval üzere biraz daha konuşarak gelini ikna edip kararından vazgeçirir.Ve en mühimi aralarındaki bu sırrı, evlenme çağına geldiklerinde mahdum ve kerimelerine de anlatırlar. Çünkü onların da 'aile saadetinde gönül temizliğinin ve güzel ahlakın her şeyden mühim olduğunu' bunu bizzat yaşayan anne ve babalarında görmelerini istemişlerdir.
Nerdeyiz?Nereye gidiyoruz?Bizler yaşadığımız hayatın içerisinde nerdeyiz nereye gidiyoruz ?.Yaşadığımız hayatın zor şartları bizlerin nasıl yaşayacağını ve birbirimize nasıl davranacağımızı bozuyor değilmi? Büyük şehirlerde modern yaşamın içinde kaybolup giden değerlerimiz,birbirimize karşı davranış şekilerimizin bozulmasının bariz bir göstergesi değilmidir. İnsanların güne stres içinde başlaması ve zor şartlarda ekmeğini kazanmaya çalışması insanları gerginleştirmekte olup bu nedenle yapmak istemediği davranışları yaparak saygı ve sevginin ortandan kalkmasına sebep olmaktadır.Selamlaşmak,saygı göstermek,sevgiyle bakmak,yardımlaşmak,paylaşmak,inanmak,güvenmek ,ziyaret etmek,hal hatır sormak,komşuluk yapmak,vesaire vesaire,gibi daha çokca çoğaltabileceğimiz bir çok örnek bizlerin,örf adet gelenek ve göreneklerindendir..Ne yazıkki bütün bu saydıklarımın adeta kaybolmaya yüz tutması , geleceğimiz olan geçlerimizin bozulmasına sebep olmaktadır.İnsanların birbirine güven duyması için,önce birbirlerine inanıp,birbirlerinin kardeşliklerine arkadaşlıklarına ve dostluklarına güvenmeleri gerekmektedir.Bununla birlikte,insanlar birbirlerinin mal mülk,namus,şeref gibi unsurlarına sahip çıkmalı,başkalarının kendisine,kendisininde başkalarına inandığı ve güvendiği insan olma yolunda olmalıdırlar.Yaşadığımız dünyada tenolojik gelişmeler,bizleri birbirimize yakınlaştırdığı gibi,aynı zamanda uzaklaştırmaktadırda, bilgisayar,internet telefon,televizyon gibi kitle ulaşım araçları bizleri birbirimize daha yakın kılmaktadır.Cep telefonu ve internet aracılığı ile dünyanın her yerine ulaşarak sohbet etme imkanımız olurken,öte yandanda ailler ve dostluklar arsında gidiş gelişlerin yani ziyaretlerin bitmesine sebep olmaktadır.Günümüzde insan ilişkilerinde ,dayanışma,saygı,sevgi,sabır,fedakarlık,paylaşma, gibi toplum için önem arzeden konuların bitme noktasına gelerek,adeta çıkar ilişkilerinin, menfaat ilişkilerinin öne çıkması gözümüze çarpmaktadır.Aslında bu durum toplulumuzu yani hepimizi üzmektedir,çünkü dayanışmanın yerini,yozlaşma ve yabancılaşma almaktadır.. Değerli okurlar:Gelenek görenek örf adetlerimizi yaşatmak temennisiyle,saygılar sunuyorum.
Re: Nerdeyiz?Nereye gidiyoruz?Toplumda şiddet olayları o kadar artmış ki artık yeni bir kavram türemiş, şiddet kültürü. Halbuki kültür deyince aklımıza olumlu, herkesçe benimsenen söz ve davranışlar gelmesi lazım değil mi? Eşini sudan sebeplerle döven yada çocuklarının önünde gözünü kırpmadan öldüren bir baba! Kendisine yan gözle baktığı için aynı yaşlardaki arkadaşını mezara, kendini soğuk demirlerin ardına gönderen bir liseli! Dünyadaki herkesten, her şeyden çok sevdiği ama sevgisine karşılık alamadığı için sevdiği insanın kafasına kurşun sıkan bir sevgili! Not yada devamsızlık nedeniyle tartıştığı öğretmenini bıçaklayan bir öğrenci! Çok gülerek ya da ağlayarak gürültü yapan evladını haşlayan bir baba! Kendisine karıştığı ya da istediği kadar harçlığı vermediği için anne babasını öldüren bir evlat! Oğluna istedikleri kızı vermediği için kız tarafını kurşun yağmuruna tutan bir dünür adayı! 5 TL borcunu vermediği için kafasına taşla vurarak öldüren bir arkadaş! Liste daha uzayarak gidiyor. Biraz önce bahsettiğimiz “Kültür” kavramının aktörleri bunlar. Bu kavramla bu insanları aynı cümle içerisinde kullanmak hiç yakışmıyor.
Nereye gidiyoruz? Niye bu tahammülsüzlüğümüz? Niye biraz sabredemiyoruz? Neyi paylaşamıyoruz? Bizden olmayana, bizim gibi düşünmeyene, bizim gibi görmeyene yaşam hakkı vermemek bize verilmiş bir hak mı? “Yaradılanı yaradandan ötürü sevmek” Yunus Emre’ye , “Ne olursan ol yine gel” Mevlana'ya “Eline, beline, diline sahip olmak” Hacı Bektaşi Veli”ye kalmış. Kelime anlamı “Sevgi”, “Barış” ve “Kardeşlik” olan bir dinin mensupları olarak, Allah’a verdiğimiz söze ne kadar sahip çıkmışız, “Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” diyen peygamberin ümmeti niye olamamışız. Bunlar hepimizin düşünmesi ve önlem alması gereken şeyler. Yarınlarımızı bu şiddet ve kaos ortamından korumanın yolu, önce devlet büyüklerimizin alacağı önlemlerden geçiyor. Tabi bizler de yakın çevremizden, komşularımıza aynı havayı soluduğumuz, aynı gökyüzüne baktığımız aynı geleceği paylaştığımız insanlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmayı öğrenebilmeliyiz. İyiden, iyilikten yana olmak, insan olmanın da gereği değil mi? Güzel bir konu paylaşmışınız yüreğinize sağlık..
Re: Nerdeyiz?Nereye gidiyoruz?Tutku ablacığım sizde çok güzel konuları paylaşıyorsunuz sizinde emeğinize yüreğinize sağlık...
Re: Nerdeyiz?Nereye gidiyoruz? CANÖZÜMM
Emegine yüregine saglik , payla$im her zamanki gißi süperrrr....
Birlik ve Beraberlik.....İnsanoğlunun tabiatında olumlu-olumsuz birçok özellik vardır. Bu özellikler sadece kişilerde değil, milletler, kavimler, kabileler ve cemaatler de çeşitlilik arz eder. Hatta öz kardeşler arasında bile zıt özellikler görülebilmektedir.
Bir yaradılış tecellisi olarak insanların dış görünüşü nasıl farklı farklı ise, manevi, ruhi yapısı itibarıyla da her bir insan bir başkasından farklı özelliklere sahiptir. Buna bir de içinde bulunduğu aile ve çevre etkileri ilave olduğunda insanlar arası bireysel farklılıklar kaçınılmaz olur. Kiminin mizacı sert, kiminin yumuşaktır. Kimisi aceleci, kimisi yavaş, kimisi mutedildir. Bir yanda saatlerce konuşmaktan usanmayanlar, diğer yanda saatlerce dinlemekten bıkmayanlar… Bir tarafta karıncayı bile incitmekten çekinenler, diğer tarafta her davranışı bir yıkım olan canavar ruhlular… Bir yanda sevgi dolu yüreklerle mütebessim yüzler, diğer yanda katılaşmış gönüllerle asık suratlar… Kısaca, çeşit çe şit, farklı farklı şahsiyetler, karakterler… İnsanların bu farklılıkları tabii olarak sevgi ve nefrette, duygu ve düşüncede, anlayış ve fikirlerde de farklılık demektir. O kadar ki, aynı fikir akımına, aynı meşreb ve cemaate mensup olanlar arasında bile farklı tavır ve düşünceler, yaklaşımlar görülebilir. Zekâ, feraset, akıl, basiret, tecrübe, bilgi ve kültür farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda bir kısım yaklaşım farklılıkları ve ihtilafların olması tabiidir, hatta gerektiği gibi değerlendirildiğinde zenginlik ve dinamizmdir. Görüş farklılığı tefrika ve fitneye dönüşmediği, hak ve hakikatin zuhuruna mani olmadığı müddetçe kesinlikle bir tehlike, bir sorun yoktur. Ama durum bunun aksine olursa, işte asıl tehlike ve sorun o zaman başlamış olur. Görüş farklılığı fitneye, oradan da tefrikaya dönüştüğünde birlik ve beraberliği yok etmekte, düşmanlık ve kin ateşini tutuşturmakta, bir tefrika bir diğerini, bir fitne de başka bir fitneyi doğurmaktadır. Türlü sapmalar, doğru yoldan ayrılmalar işte böyle olmuştur. İnsanlık tarihi bu gibi fitne ve tefrikaların acı örnekleri ile doludur. Bundan dolayıdır ki müberra dinimiz İslâm, Cahiliyye Devri insanı ve toplumunun sıfat ve işlerinden olan ayrılıkçılık ve fitneyi şiddetle yasaklamış ve inananları “…fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür.” (Bakara, 217) ayet-i celilesiyle uyarmıştır. Tarih kitaplarında yer alan adını bildiğimiz-bilmediğimiz pek çok millet ve devlet bugün artık yok. Bunların tarih sahnesinden silinmelerinin birçok muhtelif sebepleri var. Ancak bu sebeplerin biri var ki, açık bir şekilde diğerlerinin önüne geçmekte, en önemli çöküş sebebi olarak öne çıkmaktadır. İşte bu sebep tefrikadır. Yani ayrılık, ayrılıkçılık, birbirine düşme, bir ve beraber olmamadır. Elmanın içine girmiş kurt gibi toplumu ve milletleri içten içe çürüten tefrika, devletlerin yıkılmasına ve hatta milletlerin yok olmasına sebep olmuştur. Kendi tarihimize baktığımızda da aynı durumu çok net bir biçimde görürüz. Dış saldırılar, savaşlar, tabii afetler, göçler, açlık, kıtlık gibi felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başaran ecdadımız, ne hazindir ki tefrika sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdir. Birliği sağlayamadıkları için sonunda devletleri de yıkılıp gitmiştir. Bazen de aynı kavimden, aynı dinden olan insanlar savaş meydanlarında karşı karşıya gelmi ş ler , birbirlerinin kanını akıtmışlardır. Tefrika, ayrılık, ayrılıkçılık sadece geçmişte kalmış bir hastalık değildir. Yakın tarihte yaşanan pek çok hadise, bizim toplum bünyemizdeki bu zaafı başkalarının nasıl aleyhimize kullandıklarını göstermeye yeter. Geriye dönüp baktığımızda ırk, coğrafya, mezhep, ideoloji, siyasi fikir, dünya görüşü gibi konuların insanlarımızı kışkırtıp çatışmaya dönüştürecek bir araç, malzeme olarak kullanıldığını açıkça görmekteyiz. Hatta ne gülünçtür ki, bu zaafımız bazen spor, müzik, sanat gibi alanlarda bile kendisini göstermektedir. Toplum bünyesini kolayca sarıp zayıf düşüren, hatta öldüren tefrika mikrobunu yok edecek, açtığı yarayı onaracak tek deva mücella dinimiz İslâm’dır. Kelime manası bile barış olan ve insanlığa dünya saadeti de sağlamak için gönderilen İslâm, bu konuda olabilecek en radikal, en ileri adımla “Müminler kardeştir.” hükmü koymu ştur. Zira yeryüzünde birbirine zarar verme ihtimali en düşük insanlar, aynı kandan gelen kardeşlerdir. Dinimiz bu hükmüyle gerçek sevgi ve muhabbete dayalı toplumsal barışı kurarken, bir taraftan da bütün müslümanları bir aile olarak tarif etmiştir. . . . Din, toplum hayatının en derin ve en güçlü gerçekliğidir. İlk insanın bir peygamber olması, her topluma bir hidayet rehberi gönderilmesi hasebiyle insanlığın asıl geleneği ilâhi vahiydir, yani dindir. Dinin akıl, duygu ve sezgi yönüyle insanı kuşatıcılığı hem kişiliğine hem topluma yön verir, istikamet kazandırır. İlâhi vahyin son noktası olan İslâm, layıkınca yaşandığında insan ruhunun en derin taraflarına sirayet ederek gerçek ve fıtrî bir hayat anlayışı, yaşama sevinci ve zorluklara mukavemet gücü verir. Fertleri, sınıfları, toplumları, ırkları ve kavimleri gerçek anlamda birleştirecek değerler düzenini ancak İslâm dini sunar. Bu sadece bir çıkar ortaklığı biçiminde şekillenen bir düzen değil, insanlık onuruna yaraşır yetkinlikte sevgi, saygı ve huzur ortamıdır. Mücella dinimiz İslâm’ın öngördüğü insanların ortak noktalarda birleşmesini temin edecek esaslar, Allah ve Rasulü s.a.v.’in emir ve yasaklarıdır. Bunlar bütün insanlığın müştereken bağlanabilecekleri kaidelerdir. Ancak onlara riayet sayesinde birlik sağlanabilir, tefrikaya düşülmez. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin.” ( Âl -i İmran, 103) buyurularak , birlik ve beraberliğin korunması vurgulanmaktadır. Gerçekten Allah’ın emirlerine uyulmayan cemiyetlerde huzur olmaz. Belki görünürde bir düzen vardır. Fakat bu çıkar ortaklığından kaynaklanmaktadır ve ortam müsait olduğunda, kolayca düzenin yerini kaos alabilmektedir. Yüzeydeki huzurun altında sürekli bir dip kaynama vardır. O kadar ki, çocuklar ancak yetişkin nezaretinde sokağa çıkabilir, komşu komşudan emin değildir. Bazı organları hasta olan bir vücut nasıl zayıf ve güçsüz düşer, direncini kaybederse, düşmanlığın çoğaldığı ve birlik beraberliğin olmadığı toplumlar, ne kadar güçlü gözükürse gözüksün, kısa zamanda güçsüzleşir. . . . Bir toplumun kendi içinde ayrılığa düşmesi düşmanlar için bulunmaz fırsattır. Hatta eğer tefrika yoksa oluşacak zemin hazırlamak, küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkarmak dün de bugün de netice veren bir stratejidir ve yaygın olarak uygulanmaktadır. Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak, müslüman ferasetinin gereğidir. Günümüzde de kanayan bir yara olarak devam eden tefrika arızasını tamir için bakınız kendilerini din yolunda insanlığın hizmetine adayan büyük insanlar nasıl bir reçete sunmuştur: Benim fikir ve görüşüm doğrudur veya daha güzeldir demeye hakkınız var, fakat sadece benim görüşüm doğrudur demeye hakkınız yoktur. Her söylediğiniz doğru olsun. Fakat başkaları hakkında bildiğiniz her doğruyu söylemeniz doğru değildir. Başkalarının kusurlarını görmemek ve müsamahakâr olmak gerekir. Düşmanlık etmek isterseniz, kalbinizdeki düşmanlığa düşmanlık edin. Onu kalbinizden kaldırmaya, çıkarmaya çalışın. Kendi elimizle yıkılışımızı, tükenişimizi hazırlamak istemiyorsak, düşmanımızın, nefs ve şeytanın oyununa gelmememiz gerekir. Farklı düşünce ve anlayı ş, farklı olarak yaratılışın neticesidir. Böyle oluşunda bizim fark edemediğimiz çok gizli hayırlar ve hikmetler vardır. İnsanların ittifakı müsamahanın, gönüllerde mürüvvet ve sevginin mayalanmasıyla olacaktır. Aynı dinin mensupları, aynı kaynaktan beslenen kardeşler olarak, tenkitlerimiz yıkıcı, kırıcı ve küstürücü değil, yapıcı olmalı ve diğer kardeşlerinizin meziyetlerini takdirle karşılamalı ve bu hasletleriyle sevinmeliyiz. Tefrikadan uzak birlik ve beraberliğimizin aleme ilan edildiği zamanlardan biri de bayramlarımızdır. Bayramlar İslâm kardeşliğinin canlanmasına, birlik ve beraberliğin pekişmesine, sevinç ve kederlerin paylaşılarak toplumca el ele, gönül gönüle dirlik ve düzenimizin devamına vesile olmaktadırlar. İşte bu şuur içinde bayramlarımızın idrakine varmamız gerekir. Rahmetli şairimiz M. Akif’in mısralarıyla noktalarken, mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. “Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Rabbimiz’in tevfik ve inayeti ile…Hacegan
Re: Birlik ve Beraberlik..... Kur’an-ı Kerim’de: “Müminler ancak kardeştirler,” “Hepiniz birden Allah'ın ipine (İslâm'a) sarılın, asla ayrılmayın, bölünüp parçalanmayın"buyurulmuştur. Sevgili Peygamberimiz de: "Hiçbiriniz, kendisi için arzu ettiği şeyi kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz”
“Müslüman Müslüman’ın Kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da o kimseden Kıyamet gününün bir sıkıntısını giderir. Her kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet gününde onun kusurunu örter. “Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz, elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. Emegine Yüregine SagLikkk....
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|