12 sonuç bulundu
12 sonuç bulundu • 1 sayfadan 1. sayfa
Sevgi.....Sevgi, Allah ın bizi sevmesini dilemektir Sevgi, Peygamberimize ‘Habibim’ hitabıdır Allah-u Tealâ nın Sevgi, Ali İmran suresinde, ‘Eğer beni seviyorsanız Habibim i sevin ve O nu dinleyin ki, Ben de sizi seveyim ve affedeyim’ ayetidir Sevgi, Rabbimizin, ‘Habibim, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım’ ifadesidir Sevgi, Cennetin kapısında ‘La İlahe İllAllah Muhammed Rasulullah’ yazmasıdır Sevgi, Hazreti Adem in, ‘Ya Rabbi, Muhammed kulun hürmetine beni affet’ duasıdır Sevgi, Efendimize bir şey olur diye mağaranın tüm deliklerini tıkadıktan sonra, tıkayacak bir şey bulamayınca son deliği de parmağıyla tıkayan Ebu Bekir in buna rağmen sabaha kadar uyuyamamasıdır Sevgi, Sahabe Efendilerimizin her söze, ‘Anam babam sana feda olsun Ya RasulAllah’ diye başlamalarıdır Sevgi, Canların canı uğruna canından geçmeyi cana minnet sayan Hazreti Ali nin, O nun yatağına tereddütsüz yatmasıdır Sevgi, Hazreti Ömer den yağmur duası istendiğinde hemen Hazreti Abbas ın elinden tutup yukarı kaldırarak, ‘Ya Rabbi bu elini tuttuğum Rasulullah ın amcasıdır, onun yüzü suyu hürmetine yağmur ver’ duasıyla, daha eller inmeden yağmurun başlamasıdır Sevgi, Kendisinden Miraç hakkındaki fikri sorulduğunda Hazreti Ebu Bekir in, ‘Eğer O söylüyorsa mutlaka doğrudur’ tasdiğidir Sevgi, ’Biliyorum ki sen bir taşsın, bir işe de yaramazsın, değimli ki O seni öptü’ diyerek Hazreti Ömer in Hacerül Esved i öpmesidir Sevgi, Şehit olduğunda Mus ab ın üzerindeki elbisenin ancak avret mahallini örtmesiyle, kendine sanki dünyanın tam kefenini bile çok görmesidir Sevgi, Kendilerine mahsus bir mezarı bile çok gören Hazreti Hamza ve Abdullah bin Cahş ın Uhud un bağrında sırt sırta aynı mezarda yatmasıdır sevgi ’Zelihayı Yusufa aşık oldu diye ayıplayan kadınlar, benim Efendimin sadece parlak alnını görselerdi, bıçakları parmaklarının yerine sinelerine saplarlardı da, acı bile duymazlardı’ ifadelerinde saklıdır Hazreti Aişe nin Sevgi, Efendimizi evinde misafir etmekle şereflenen Eyüp El Ensari nin, ya sesten rahatsız olursa diye altı ay uyuyamamasıdır Sevgi, Bu duygu ve düşüncelerle adını dahi duymadığı coğrafyalara Allah ve Rasulünün adını duyurmak için yardan, anadan, arkadaştan geçmektır Sevgi, Hasılı sevgi, Allah ve Rasulü nün bizatihi kendisidir gerçek sevgiliyi bulmanız dileğiyle...Hacegan...
Re: Sevgi..... İslamiyette Allah Aşkı
Aşkın Mecazi Külü... Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün. Hemedanlı Ebü'l–Kasım, bir yolculuk sırasında yolunun üzerinde cahil insanların ilâh edindikleri putların toplandığı bir puthane gördü. Merak etti. İzin isteyip içeri girdi. Bir kenarda durarak, olup biteni seyretmeye başladı. Ortada bir ateş yakılmış, üzerine içi yağ dolu bir kazan konmuştu. Ateş alevlendikçe yağ fokurduyor, coşup köpüren bir deniz gibi kaynıyordu. Kenarda bir grup insan bekliyordu. İçeri bir adam geldi. Gayet saygılı bir şekilde putlardan birine yaklaştı, eğildi, önünde secde etti. Putun yanındaki görevli: – Ey secde eden! Tanrının nesisin sen?, dedi. Adam başını secdeden kaldırmaksızın: – Kuluyum, diye cevap verdi. – O hâlde armağanını ver, dedi görevli. Adam, puta bir hediye sunarak, aynı saygı içerisinde geri çekildi, savrulup gitti. Bir başkası geldi ardından. O da tazim ve aynı hürmeti gösterip, secde etti. Ona da sordular: – Sen secde ettiğin bu tanrının neyisin? O da: – Kulu ve kölesiyim, dedi. Armağanlarını sunup gitti. İki, üç, on, yirmi derken, birçok insan gelip gitti. Sonunda zayıf, çelimsiz, ayakta durmakta dahi zorlanan biri geldi. Rengi solgun, kurumuş dudaklarıyla perişan bir hâlde idi. Ona da: – Kimsin sen? Tanrının neyi oluyorsun?' diye soruldu. Adam: – Ben bir parça deriden ibaretim, dedi ve ekledi: "Tanrıma aşığım ben." – Öyleyse otur şuraya, dediler. Ateşin yanına oturttular. Kızgın yağ kabını getirdiler, başından aşağı döktüler. Adamın attığı çığlık içime gömülmüştü. Başı lime lime olmuştu, bedeni eriyivermişti. Hemen bedeninin geri kalanını yaktılar. Onlara göre; bu cesedin külleri kutsal ve mübarekti ve her derdin ilacı idi. Herkes bir parçasını alarak paylaştı. Gördükleri karşısında hayret ve dehşete düşen Ebü'l–Kasım hemen çıktı oradan. Adımlarını sıklaştırarak kaçar gibi uzaklaşıyordu oradan. Hem yürüyor hem de: – Ey gönül oyunuyla ömrünü boşa geçiren! diyordu. "Kâfirin aşkı mecazî olduğu hâlde bedenini küle çevirdi. Haydi, bakalım, sen de Allah'ın sevgisinde böyle ol. O, bir put için canından vazgeçerken, senin âlemlerin Rabbi için neler yapman gerekir iyi düşün." Ben o yanıp kül olan o adama gerçekten hayran oldum. Zira Bir puta bu kadar âşık olan o zat yüce Allah'ı bulsaydı, bilseydi, kim bilir nasıl mübarek bir veli olurdu! Emeğine sağlık abilerin Hası...
Kendi Kazdığı Kuyuya Kendi Düştü...Kandi kazdığı Kuyuya Düştü Hikayesi
Bir günEbu Cehil Peygamber efendimize bir tuzak hazırlayarak evinin önüne bir kuyu kazdırır. Ve sonra Resulullahı evine davet eder. Peygamber efendimiz davet üzerine Ebu Cehilin evine doğru yola çıkar. Eve yaklaştığında Cebrail aleyhisselam gelip Ebu Cehil'in evinin önünde tuzak için bir kuyu kazdığını söyler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz kendi evlerine döner. Ebu Cehil ise geri dönmesine bir mana veremeyerek kendisine sormak için arkasından koştuğunda kapının önündeki kuyuyu unutarak adımını atar atmaz kendi eliyle kazdığı kuyuya düşer.Çıkarmak için ip uzattıklarında bir türlü ipe kavuşamaz. İpler uzadıkça kuyu derinleşir. Bu hâl üzerine Ebu Cehil karanlık kuyuda çıldıracak gibi olur. Resulullaha haber verilerek kendisinin çıkarılmasını ister. Durumu Peygamber efendimize bildirirler. Hemen kuyu başına gelerek seslenir:- Seni kuyudan çıkarırsam iman eder misin?O da kabul eder.Peygamber efendimiz mübarek ellerini uzatarak Ebu Cehili kuyudan çıkarır. Ebu Cehil kuyudan çıkınca:- Hayatımda senin kadar güçlü sihirbaza rastlamadım der ve iman etmez. Kendi Kazdığınız Kuyua Kendiniz Düşmemeniz Dileğimle... KALP
Evliyaların mücadele Ahlakı...Tasavvuf, en genel tarifiyle dünyevî hırs ve emellerden uzaklaşmaktır. Tarih boyunca tasavvuf büyükleri hep bu yönde nasihatte bulunmuşlar, özellikle kendi hayatlarında buna azami gayret göstermişlerdir. Haliyle onların yazdıkları kitaplar, onlardan aktarılan sözler ve menkıbeler de bu maksada yönelik olmuştur.Zamanla -özellikle son asırda- bu anlayış, tasavvufu bilmeyen kimseler tarafından yanlış anlaşılmıştır. Bunlara göre tasavvuf erbabı kimseler dünya işlerini, hayatı boş vermiş, yani dünyadan elini eteğini çekmiş kimselerdir. Elbette hakikat böyle değildir. Allah dostları insanları irşad etmek için gayret gösteren, kendi hayatlarında da dünyevî maksat ve makamlardan uzak duran kimselerdir. Yoksa bu zatlar elini eteğini dünyadan çekmiş değillerdir. Bunu bizzat onların hayatlarından misallerle açıklayalım.Seyyid Abdülkadir Geylânî k.s. ömrü boyunca insanlara nasihat etmiş, irşad için çabalamış, bu yolda eserler yazmıştır. Dolayısıyla hayatı insanlarla, insana hizmetle iç içe geçmiş bir zattır ve hayattan elini eteğini çekmiş değildir. Sadece dünya hayatının asıl maksadına yönlendirmek için gayret etmiştir.Yine Hz. Mevlâna k.s. hazretlerinin ömrü insanlara hakikati anlatmakla geçmiştir. Ciltler dolusu eseri asırlar boyu insanları irşad etmiş ve etmektedir. Kendisi önemli bir müderris ve fıkıh alimidir. Bunların yanında sosyal ve siyasi hayatta da aktiftir. Mesela yaklaşmakta olan Moğol istilasını önlemek için onlarla mektuplaşmış ve Konya’nın yağmalanmasını engellemiştir.Yine önemli bir alim ve hekim olan Akşemseddin k.s., İstanbul’un fethine bizzat kendisi, halifeleri ve talebeleri ile katılmıştır. Fetihten vazgeçme ihtimaline karşı padişahı keskin bir dille uyarmıştır. Maksada ulaşıldıktan sonra da talebeleriyle birlikte Göynük’e çekilmiştir. Hemen burada Hacı Bayram-ı Velî k.s. hazretlerini akla getirelim.Akşemseddin hazretleri, Hacı Bayram hazretlerine bağlanmak için gittiğinde, onu müritleriyle buğday tarlasında çalışır halde bulmuştur.Somuncu Baba k.s. hazretlerini düşünelim. Kendisi ekmek yapıp satan bir zattır. Yine Ahmed Yesevî k.s. hazretleri kaşık yontarak geçimini sağlarmış. Önünde nice sultanın, hükümdarın diz çöktüğü Yusuf Hemedânî k.s. elbisesini kendi diken, değirmene kendisi giden bir zattır. Bu zatlar aynı zamanda halkı irşad ile meşguldürler. Hiçbiri hayattan elini eteğini çekmiş değildir. Sadece kendilerini ve sözlerine itibar edenleri fani dünyanın bitip tükenmez arzularına terk etmemişlerdir.Hâce Ubeydullah Ahrar, İmam-ı Rabbânî, Mevlâna Halid-i Bağdâdî (Allah hepsinin sırrını mukaddes kılsın) müslümanların maslahatı için devrin yöneticileri ile irtibat kurmuş, halkı rahata kavuşturmak için çabalamışlardır. Kanunî devrinin önemli müderrislerinden olan Beşiktaşlı Yahya Efendi hazretleri, emekli olduktan sonra halka hizmetle meşgul olmuş, cami, medrese, tıp fakültesi, çeşme ve hamamlar yaptırmış, ormanlık bir alanı ıslah ederek fidan dikmiş, meyve aşılamıştır. Ömrü kitap yazmak, ilim ve irşad için seyahat etmekle geçen İsmail Hakkı Bursevî k.s. hazretleri de, yeri geldiğinde savaşa katılmış, hatta yaralanmıştır.Osmanlı’nın yıkıldığı yıllarda Libya-Tunus coğrafyasında Senusî şeyhleri işgalcilere karşı mücadele etmiş, buradaki savaş kaybedilince, mücadeleden vazgeçmeyip Suriye’ye, oradan da Antep’e, Urfa’ya kadar gelip halkı mücadeleye çağırmışlardır. Bunun öncesinde, 93 Harbi diye bilinen savaşta Şeyh Abdurrahman-ı Tağî k.s. hazretleri halkı Ruslara karşı mücadeleye çağırmış, bu maksatla mektuplar yazmış ve kendisi de bizzat savaşmıştır.İki misalle mevzuyu bitirelim. Birinci Dünya Savaşı patladığında, Rusların memlekete girmesi ile şehirler, köyler boşaltılmıştı. Ruslar Kars’ı ele geçirmişler, Muş ve Bitlis’e kadar dayanmışlardı.Sâdât-ı Nakşibendiyye’den Muhammed Diyauddin k.s. hazretleri evini Norşin’den Garzan bölgesine taşır. Bir sabah evinden tam bir savaşçı gibi giyinmiş halde, elinde tüfeği dışarı çıkar, atına biner. Bunun üzerine kardeşleri, halifeleri, müritleri ve ağalar kendi aşiretlerini de getirerek Hazret’in yanında savaşa katılırlar. Halifelerinden biri de Ahmed Haznevî hazretleridir.İlk olarak bir köye saldıran Rusların önüne çıkıp köye girmelerini engellerler. Bu çarpışmalarda Muhammed Diyauddin hazretleri büyük kahramanlık göstermiştir. Kaynaklarda anlatıldığına göre, Muhammed Diyauddin hazretleri savaş boyunca iyice yorgun düşünceye kadar savaşır, daha sonra geri gelir ve mutlaka kendi kardeşlerinden birini gönderirmiş. Bir çarpışmada Hazret’in kardeşleri Muhammed Said ile Eşref şehit olurlar. Osmanlı’nın nizamî orduları ile beraber savaşıp Bitlis’ten Rusları çıkarırlar. Daha sonra Muş ve Norşin’den de Ruslar çıkarılır. Dönemin padişahı Sultan Mehmed Reşad tarafından, Hazret’in savaştaki hizmetlerine karşılık iki berat gönderilir.İkinci misalimiz, Türkiye’nin kurulduğu yıllardan... Osmanlı sonrası Suriye, Fransızlar tarafından işgal edilmişti. Yine Sâdât-ı Nakşibendiyye’den olan Ahmed Haznevî k.s. hazretleri halkı emperyalist güçlere karşı daima uyanık olmaya çağırıyordu. Vatanseverler Fransız kuvvetlerine karşı baş kaldırınca, işgal kuvvetleri komutanı adamlarından birini Şeyh Efendi’ye göndererek görüşmek istediğini bildirir. Komutan, yanına gelen Ahmed Haznevî hazretlerine: “Ey şeyh! Seni çağırmamın sebebi şudur. Direnişçilere karşı bize destek vermenizi istiyoruz. Eğer bize destek verirseniz ne isterseniz size verir ve bu ülkede kaldığımız sürece her istediğinizi yaparız.” der.Ahmed Haznevî hazretleri şöyle cevap verir: “Benim imanım, sizi müslüman kardeşlerime karşı desteklememe engeldir.” Bunun üzerine komutan, “O takdirde sana daha önce verilmiş olan Haseviye köyünü geri alırız!” diyerek tehditkâr bir eda ile konuşur. Ancak Ahmed Haznevî k.s. hazretleri bu tehditlere aldırış etmez. Bu tutumundan ne taviz verir ne de işgalci komutana boyun eğer.Bunun üzerine Fransızlar onu Tıl-ma’ruf’un güneyine sürgün gönderirler. Orada da hiçbir şeyden çekinmeden aynı mücadelesini sürdürüp halkı irşad etmeye, uyanışa davet etmeye devam eder. Yöredeki halkın çoğu gelip ona intisap eder. Buradaki durumun daha tehlikeli olacağını düşünen Fransızlar geri dönmesine izin verirler. Haseviye’de mücadeleye devam edince bu sefer Deyrizor’a sürgün edilir. Burada da halk akın akın onun yanına gelir. Fransızlar tekrar geri göndermek mecburiyetinde kalırlar. Daha sonra bir kez daha sürgün edilir. Ahmed Haznevi k.s. hazretleri sadece emperyalist güçlere değil, halka zulmeden ağa ve haramilere karşı da mücadele etmiş ve halkı korumuştur.Bir keresinde Irak devleti, Sincar bölgesindeki Yezidileri bombalamak için uçaklarını gönderir, onlar da Tıl-ma’ruf’a sığınırlar. Ahmed Haznevî hazretleri müritlerine şöyle emreder: “Memleketlerine dönünceye kadar bu insanlara ikram ve iyilikte bulunun, onların maddi ihtiyaçlarını karşılayın.”İşte Allah dostlarından buna benzer misaller anlatmakla bitmez. Onlar asla tembellik, teslimiyetçilik, boşvermişlik hali içinde olmamışlar, hiç kimseye böyle bir telkinde de bulunmamışlardır. Aksine onlar hiçbir durumda Allah’tan ümidini kesmemiş, her halükârda sabır ve şükür ve mücadele halinde olmuşlardır.Onların yoluna dair konuşanların insaflı davranmaları, Hak erlerine bühtandan kaçınmaları; yola bağlı olanların da büyüklerin azim ve mücadele ahlâkını örnek almaları gerekir.Rabbimizin tevfik ve inayetiyle...Hacegan
Re: Evliyaların mücadele Ahlakı...Emeginize Yüreginize Saglik...... Cicekcileri cok gezdim
Re: Evliyaların mücadele Ahlakı...Mutlu__ yorumun ve çiceklerin için çok teşekkür ederim emeğine yüreğine sağlık....
Rivayetler Kur'an ın Önüne GeçerseBizler Kur’an ı anlamaya çalışırken, yararlandığımız yöntem yanlış ise, edindiğimiz bilgiler Kur’an ın önüne geçerek, bizleri yanıltacaktır. Bu konuda sizlere, bazı örnekler vermek istiyorum.Kur’an eşcinselliği yasaklamış ve bu konuda önlemler alınması için, tedbirler de almıştır. Önce Kur’an dan bu konuda ki ayeti hatırlayalım.Nisa 16: İçinizden iki erkek fuhuş/livata yaparsa onlara eziyet ediniz; eğer tövbe edip uslanırlarsa, artık onlara eziyetten vazgeçiniz. Çünkü Allah, tövbeleri kabul edendir, merhamet sahibidir.Sanırım ayet çok açık, izaha bile gerek yok. Şimdide rivayetlere bakalım, bu konuda neler söylüyor. Bu suçu işleyene, nasıl bir ceza verilir diyor.(1586 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kimin Lüt kavminin sapık işini yaptığını görürseniz, fâili de mef'ülü de öldürün."Tirmizî, Hudud 24, (1456); Ebü Dâvud, Hudud 29, (4462, 4463).Tirmizî, Ebü Hüreyre'nin de böyle bir rivayette bulunduğunu belirtir. Ebü Dâvud'da İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)'tarı yapılan bir rivâyette: "Livata yaparken yakalanan bekâr (yani muhsan olmayan kişi) de recmedilir" denmiştir.)Ebû Dâvud, Hudud 30, (4464); Tirmizî, Hudud 23, (1454).Ne dersiniz, peygamberimiz apaçık Allah ın ayeti dururken, zina yapan kişilerin öldürülmesine emir verir mi? Düşünmeden Kur’an ile karşılaştırmadan bu sözlere iman edersek, şunu unutmayalım, peygamberimize iftira atmış oluruz.Rivayetlerin Kur’an ın önüne geçtiğine, bir örnek daha vermek istiyorum. Allah kimlerle evlenilemeyeceği konusunda detaylı bir liste vermiştir bizlere. Ayeti hatırlayalım.Nisa 23: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.Ayette dikkatimizi çeken ve konumuzla ilgisi olan bölümü, SÜT BACILARINIZ yani, farklı anneden süt emmiş, normalde kan bağı olmadığı halde, aynı anneden süt emerek büyüyen, sütkardeşlerinizle evlenemeyeceğimiz açıklanıyor.Sütkardeşlerinizle evlenemeyeceğimizi söyleyen Yaradan, bu konuda fazla detay özellikle vermemiştir. Sanırım detay vermemesinin nedeni, bizleri çok daha sıkıntılı bir konuma düşürmeyip, sorumluluk altına sokmamak için olsa gerek. Çünkü Rabbimiz ne diyordu, yemin olsun ki bu kitabı, bu dini sizler için kolaylaştırdım, gereken her bilgiyi verdim.Örneğin farklı anneden yanlışlıkla, birkaç yudum emen bir çocuğun, bilmeden sorumluluk altına girebileceği bir durumla karşı karşıya gelebilirdi. Allah aynı anneden emen ve aynı sütle beslenerek büyüyen çocukların, birbiriyle ve emzirenle evlenmemesi gerektiğini söylüyorsa, demek ki sütten geçen bünyenin gelişimini etkileyen, çok önemli bir durum var demektir. Bizlerin Kur’an ı anlamaya çalışırken unutmamamız gereken, İslam dininin akıl ve ilim dini olduğudur. Yaradan bir emir veriyorsa, onun ilimle ve akılla çelişmesi mümkün değildir. Birkaç damla emilen sütten, hiçbir şey olmayacağını, bünyeyi kalıcı etkilemeyeceğini, uzun zaman emerek gelişimini, bu şekilde tamamlamasının gerektiği, ilmi ve akli bir düşüncedir.Ayette detay göremeyen geçmiş Müslüman toplumları, bu konuda çok farklı inançlara sahip olmuşlardır. Bu konuda küçük bir alıntı yapmak istiyorum.(İki buçuk yaşından küçük iki çocuk aynı kadından süt emince, sütkardeşi olurlar. Birbirleri ile evlenemezler.Hanefî ve Malikî mezheplerinde, bir kadından bir damla bile süt emen erkek ve kız, sütkardeşi olur. Kadın bunların sütanneleri olur. Şafiî ve Hanbelî'de ise ayrı ayrı beş defa içmedikçe sütkardeşi olmazlar. Hanbelî'de her yaşta içen sütkardeş olur. Diğer üç mezhep imamı iki buçuk yaşından yukarı iken içince, sütkardeş olmazlar der.)Bu konuyu Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde, Allah bebeklerimizi 2 yaşına kadar emzirmemizi önerir. Buradan da anlaşılıyor ki, anne sütü bebeklere iki yaşına kadar gerekli. Tıbbın ilerlemesi ile bu konuya çok daha güzel bir cevap alacağımızı düşünüyorum. Acaba anne sütünden çocuğa, ne kadar emzirmenin sonucunda, annenin genlerindeki özellikler geçer? Yaradan bu konuda bir detay vermediyse, bu konuyu araştırmak ve bulmak bizlere düşer. Toplumlar mezheplere bölününce, inançlar ve itikatlarda bu kadar çeşitlilik arz ediyor. Bu çeşitliliği körükleyen, elbette rivayet hadisler çok etkili. Bakın size bir örnek.5639 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Kur'ân olarak inenler meyanında "Ma'lüm on emme ile haram sabit olur" âyeti de vardı. Sonra (Rab Teâla) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur'ân'ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti."Müslim, Radâ' 24, (1452); Muvatta, Radâ' 17, (2, 608); Ebu Dâvud, Nîkâh 11, (2062); Tirmizi, Radâ' 3, (1150); Nesâî, Nikâh 51, (6,100).Yine Kur’an ayetlerinin önüne geçen bir rivayet. Bu konu ile ilgili çocuğun on kez emme ile sütkardeşlerinin, evlenmesi haram oluşturduğuna dair, önce bir ayetin indirildiği söyleniyor. Daha sonra Rabbimiz HÂŞÂ fikrini değiştirip, bunu beş emme ye indirip, diğer ayetin hükmünü kaldırdığı belirtiliyor.
Çok daha korkuncu, beş emme Kur’an da olmasına rağmen, o sıralarda peygamberimiz vefat etti diyerek, bu ayetin şu anda Kur’an a geçmediğini söyleyebiliyor ve bizlerde bu hadisi kitaplarımıza geçirebiliyoruz. Bu sözlere göre, Kur’an şuanda eksik diyoruz, farkında mısınız? Hiç sanmıyorum, çünkü inancımızı Kur’an a göre değil, rivayetlere göre yaşıyoruz da ondan.Ne diyebilirim ki, bizler İslam ı işte böyle yaşıyoruz. Elbette Kur’an dan uzak İslam ı yaşamanın da cezasını çekiyoruz. Daha ne musibetlerle cezalandırılacağız kim bilir. Allah yardımcımız olsun.Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
moralin neden bozuk.........> Moralin niye bozuk?> Hz. Adem (a.s.) gibi 200 sene tevbe mi ettin ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.ibrahim (a.s.) gibi ateşe mi atıldın ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.zekeriyya (a.s) gibi testereyle mi kesildin ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.yusuf (as) gibi kuyuya mı atıldın ?> > Moralin niye bozuk?> Hz.MUHAMMED (sav) gibi taif' te taşlandın mı, başına işkembe mi konuldu namaz kılarken, dişin mi kırıldı, > > yüzüne tükürük mü atıldı, hicrete mi zorlandın, sevdiklerinden mi ayrıldın?> > > > Moralin niye bozuk?> Hz.hamza (r.a) gibi burnun kulağın mı kesildi?> > Moralin niye bozuk ?> Musab bin umeyr (r.a) gibi kolların mı kesildi?> > Moralin niye bozuk ?> Cafer bin ebi talip (r.a) gibi ok, mızrak ve kılıç darbeleriyle yaralandın mı?> > Moralin niye bozuk?> Ammar,sümeyye, yasir (r.a) gibi işkence mi gördün?> > Moralin niye bozuk ?> Bilal (r.a) gibi kızgın kumlara yatırılıp, üzerine taşlarmı kondu?> > Moralin niye bozuk ?> Yunus peygamber (as) gibi denize mi atıldın?> > Moralin niye bozuk?> Eyüp peygamber (as) gibi vücudunu yaralar mı kapladı?> > Moralin niye bozuk?> Hz. İsa (as) gibi çarmıha mı gerilmek istendin?> > Moralin niye bozuk?> Üstad Bediüzzaman gibi zindana mı atıldın, zehirlendin mi?> > Moralin niye bozuk?> Ne düşünüyorsun, dünyalık işler mi?> > Silkinelim, kendimize gelelim........?> > > > > Üzüleceksen,> > namazını kazaya bıraktığın için, teheccüde kalkamadığın için, birinin kalbini kırdığın, > > > > pazartesi perşembe orucunu tutamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > bugün ALLAH için bir şey yapamadığın için, > ALLAH ve Rasulü (sav)' i memnun edemediğin için üzül> > Filistinde, Çeçenistanda, Irakta ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören, işkence edilen,> > > > öldürülen din kardeşlerin için üzül> > > üzülürsen,> > bir fakire yardım edemediğin için, yetimin elinden tutamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > Afrika' da ve diğer ülkelerde bir lokma ekmek bulamayan, hastalıklarla mücadele eden insanlar için üzül> > > Üzüleceksen,> > Kur' an' ı yeterince okuyup, hayatına tatbik edemediğin için üzül> > > Üzüleceksen,> > Peygamber Efendimiz (sav)' i, canından, malından, aile bireylerinden, herşeyden çok sevemediğin için üzül> > > Üzüleceksen,> > hakiki manada kul, Efendimiz (sav)' e ümmet olamadığın için üzül> > > Üzüleceksen,> > Efendimiz (sav)' in şefaatine nail olamama korkusuyla üzül...> > > > > > Belki çok Dertlisin..> > > Belki Artık Yeter Diyorsun...> > > Belki Kendinden Geçmişsin...> > > Belki de Ağlıyorsun...> > > Belki Bu Musibetlerin Sonunda> > > Eline Bir şey Geçip Geçmeyeceğini Düşünmektesin...> > Duy!!! > > > Rabbin Sana Söylüyor..> > > "Sabredenlere,> > > Felaketlere Karşı Dişlerini Sıkıp Göğüs Gerenlere> > > Mükafatları Hesapsız ödenecektir.."> > > > Belki De Onca Insanın Arasında> > Neden Senin Seçildiğini Soruyorsun...> > Oysa Rabbinin Seçtikleri Kıymetlilerdir...> > > "içinizden Mücahidlerle Sabredenleri Ortaya çıkarıncaya> > Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz" (Muhammed, 47/31)> > > > Hayat Bir Imtihan Değil Mi ?> > Her Soru Ebedi Hayatında Yer Alan Bir Tuğla...> > Nefes Alıp Verdiğin Her An Yeni Bir Soruya Gebe...> > Onlar Olmasaydı Sonsuzluk Yurdunda> > Sana Ait Hiç birşey Olmayacaktı...> > Derdin Yoksa üzül asıl!> > Dertliysen Bil Ki...> > O Seni Seviyor....> > Bak! > > Sevdiğin Ne Diyor ?> > "Allah Hayrını Dilediği Kişiyi Sıkıntıya Sokar!"> > > Belki Sen Ashab-uhdud Kadar Acı çekmedin...> > > Hani Kralları Onları Iman Ettikleri Için> > Ateş Dolu Hendeklere Atmıştı Ya...> > > > Belki Sen Ebu Zer (r.a) Kadar Acı çekmedin...> > Amcası Inandığı Için Onu Hasıra Sarıp Yakmıştı Ya...> > > > Belki Sen Vahşi Kadar Acı çekmedin...> > Sevgilisi Ona "bana Görünme!" Demişti ya...> > > > Belki Sen Yakup (a.s) Kadar Acı çekmedin...> > Yusuf' u (a.s) Elinden Alınmıştı Ya...> > > > Belki Sen Hatice(r. Anha) Kadar Acı çekmedin...> > Muhammed (s.a.s) Yurdundan Kovulmuştu ya....> > > Unutma! Rabbin Kimseye Dayanabileceğinden Fazlasını Yüklemez...> > > > Belki Kalbindir Acıyan... > > Belki Bedenin...> > Bekki De Ruhundur Kıvranan....> > Belki Yokluktur Seni Saran....> > Belki de Bin Bir Türlü Muamma...> > Her Ne Durumda Olursan Ol> > > Diline Yakışır Bu Dua...> > > > La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin. ...> > Ya Rabbi, razı olmadığın şeylerden ne yapmışsam hepsini affet…> > > Senden Başka Ilah Yoktur!> > Sen Bütün Noksanlıklardan Münezzehsin...> > şüphesiz Ben Nefsime Zulmedenlerden Oldum...> > > Sen Bağışla beni ... AMİN...Selam ve dua ile Hacegan......
Hesap Gününe Hazırmıyız ?Günler çok çabuk geçiyor, zaman su gibi akıp gidiyor. Ramazan geldi geliyor derken,bitmek üzere bile… “Ahir zamanda bir yılın bir ay gibi, bir ayın bir hafta gibi, bir haftanın bir gün gibi, bir günün ise bir yaprağın yanması kadar hızlı geçeceği” sözünün yaşandığı zaman dilimindeyiz. Dünya ve içindeki canlı cansız tüm varlıklar hep birlikte ömür tüketiyoruz ve mâlum sona doğru hızla yol alıyoruz. “Ağızların tadını bozan ölüm” hepimizin çevresinde dolaşıp duruyor. Bir gün bizim de kapımızı çalacak. Ölüme yürüyoruz an be an… Ölüme ve dehşetli kıyamet sahnesinin zuhur edeceği günlere doğru koşarak gidiyoruz. Güneşin söndürüleceği, yıldızların kararıp döküleceği, göğün yarılacağı, yerin şiddetle sarsılıp içindekileri fırlatıp atacağı, dağların yürütülüp pamuk gibi savrulacağı, denizlerin kaynatılıp fışkırtılacağı, kalplerin korkudan titreyeceği dehşetli kıyamet gününe her an biraz daha yaklaşıyoruz. Kişinin ölümü ile onun kıyameti zâten kopmuş oluyor. Ölüm ile kişinin imtihanı sona eriyor. Dünyada iken ölüm anına kadar yaptıkları, kişinin ebedî âlemdeki durağını belirliyor. Zerre kadar iyiliğin ve zerre kadar kötülüğün karşılığını bulacağı çetin hesap günü geliyor. Hesap gününe hazır mıyız?Yaptıklarımızın, yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızın ve tüm yaşantımızın hesabının sorulacağı, büyük- küçük hiçbir şey ayırt etmeden bütün hayatımızın kaydedildiği amel defterlerimizin verileceği günler uzak değil. Aksine bize çok yakın o çetin hesap günü… Ömrümüzün hitâmına bağlı. Ölüm her an gelebilir. Bir saniye sonrasına bile garantimiz yok. Nefesimizin tükendiği, gözümüzün kapandığı an yakamızdan tutulacak, gel bakalım denilecek. Ölüme hazır mıyız?Bütün iyilik ve güzelliklerle donatalım kendimizi, ailemizi ve çevremizi… Bütün kötülük ve çirkinlikleri terk edelim. Hesap günü gelmezden önce kendimizi hesaba çekelim. Ölüm gelmezden önce hazırlayalım kendimizi o dehşetli güne… Cehennem bize yaklaştırılmadan uzaklaşmaya bakalım. Ateş bize dokunmadan kurtuluş çaresi arayalım. Aksi halde vay halimize… Ey insanoğlu o gün nereye kaçacaksın? Selam ve dua ile Hacegan...
Canözüm...Ey!kurban olduğum yarTadımı tuzumu sana banıyorumUnuttuğum ruhumu ruhunla avutuyorumGecenin agusu düşünce gözlerimeUykulardan uyanıp sana koşuyorum Karanlığıma düşünce gözlerinAnsızın düşlerine misafir oluyorumUzaktan uzağa dokununca gözlerineKalbimin amansız çıglıkları ile uyanıyorumÖyle bir sevda büyüttüm ki yüreğim deGün/geceyi kucakladıkça,ben sana doğuyorum Dört mevsimi sende yaşıyor/zamansız çağlıyorumIrmağın denize hasreti gibiDurmaksızın sana akıyorumDüşlerime dahi sensiz rest çekipAldığım her nefeste sende___kayboluyorum Saymakla bitmez/anlatmaya ömür yetmezTebessümlerimin adısın,mutluluğumun bilindik adresiBen seni sevdim seveli!!Hayatımın anlamı değişti/duygularım yokluğunun yakarışında şimdiBir tek sen diye her yalvarışımdaYine yüreğim ilk gün gibi kanamakta Gölgene sığınıyor ruhum seni her özlediğindeFırtınalı bir geceden sıyrılıyorumNefesini nefesim bilip içime her çektğimdeYalnız sana koşuyorum ayaklarımda çıplaklığı kalan sevdamlaAdına/ ömrüm dedim....Adına/can/özüm dedimÇünkü!Ben seni çok sevdim....
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|