20 sonuç bulundu

Geri dön

Anlat Baba anlat :))

Baba, ne diyor Türkülerde ;"Telgrafın direkleri semaya bakar"Direkler yok artık,Kabloları yer altına almışlar."İbibikler ötmüyor,Sütlerde kaymak tutmuyor"Keza, sütlere su katıyorlar.Düriyemin güyümlerini kalaylamıyor,Kalay kalktı, kolaylık var artık.Krom,nikel çelik tencere kullanıyor.Hem de, on iki , on sekiz ayarlarında... Fistan giymemiş,alayı ile markalı dekolte takılıyor..."Asmam çardaktan,suyu bardaktan" Gocimen gız, bardağı gırıvemiş diyola..."Arkadaşım eşek mi?"Nallı kuzu hesabına Surların arkasında kesmişlerBol kalorili, sucuk yapmışlar (!)"Benim sadık yarim, kara topraktır." diyor;Bizim şehirde, hiç toprak görmedim baba!..."Kara tren geçmiyorDüdüğünü de çalmıyor"Ya, türküler yalan söylüyor,Ya da ben bir şey bilmiyorum,baba !Of baba of !!!"Çay elinden öteye" gittikÇernobil vurdu yıllar önceÇayların tadı yok..."Al elmayı dişledim,sapını gümüşledim"Dişim kırıldı.Gümüş takıldı heralde..."Erzurumâ ısmarladım kazanı " hala gelmedi."Kağızmanâ ısmarladım nar gele" Yolda soğuktan üşümüşler."Ağasarın balını da,gel salını salını" Ballara şeker katmışlar,gelemiyorum."Oy Asiye,Asiye , tütün koydum kesiye !"Hamamda tütün ıslanmaz mı?"Hamama gel ki görem"diyorHangi hamam? Adres verin..."Mısıri durutmuşlar,Ambarda kurutmuşlar"Ambar ne ki baba?"Erzurum ovaları " var daYayılmıyor develeri.Develer???"National geographicte" doğru yazdım heralde.."Göç göç olmuş,göçler yola dizilmiş" Köyler boşalmış,şehirler ne kalabalık baba?"Ayva sarı değil,nar da kırmızı" Niye baba? Niye?"Portakalı soydum,başucumda çürüdü...""Halimeyi samanlıkta basmışlar"Hem de şipşak basmışlar...Onlar, tecavüzcü mü baba?Magazinciler, nasıl duymuşlar?Reyting uğruna mı yapmışlar BABA ?"Cin görirem,can görirem,gullubi yaban görirem gorhmirem"Fazla korku filmi izledim,alıştım galiba...Eskilerde çok Türkü varmış,Gece gündüz nağme nağme çalarmış.Baba; Türkü ne ki ,dostluk,vefa,sevda ne ki?Bilmiyorum... Bir akşam,dizilerden fırsat bulursan, bana anlat olur mu Baba... Olur mu? Olur mu?
Hacegan__
Cmt Ağu 03, 2013 6:49 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


 


Abim :))))))))))) çok güldüm emeğine sağlık has abim.....Buda benden olsun :)))

Siyahin_Matemi
Cmt Ağu 03, 2013 8:38 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


Hakkinda ßilgi aldim ))))"küçükken çok yaramazmışın"



 

MUTLU__
Cmt Ağu 03, 2013 9:35 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


                        Wahh  Wahh  ))))))

MUTLU__
Cmt Ağu 03, 2013 10:22 am
 
Foruma git
Konuya git

Kadir Gecesi manası ve önemi....

Hakk'ın en şa'şaalı nûru tecelli etti. Doğdu Kur'an güneşi, leyle-i fetret bitti. Ramazan ayının 27. gecesi "Kadir Gecesi"dir. İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren, beşeriyyeti karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan dinimizin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim Ramazan ayında, Kadir gecesinde inmiştir. Bu gece, çok şerefli ve müstesna bir gece olduğundan müstakil bir sûre ile şerefi yükseltilmiş, Kur'an-ı Kerimin 97. sûresi buna tahsis edilmiştir.  
Kuran-ı Kerim - KADR SÛRESİMekke döneminde inmiştir. 5 âyettir. Sûre, Kadir gecesini anlattığı için bu adı almıştır.Kadr, azamet ve şeref demektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: 1. "Doğrusu, Biz, onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. 2. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? 3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. 5. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir." Bu kutsal gecede; - Şerefli bir kitap (Kur'an-ı Kerim) - Şerefli bir melek aracılığıyla, (Cebrail) - Şerefli bir ümmetin, - Şerefli peygamberine (Hz. Muhammed A.S.) nazil oldu. Kadir gecesi; - Kur'an-ı Kerim'in bu gecede inmesi, - Bu gecenin bin aydan (83 sene, 4 ay) daha hayırlı olması, - Allah'ın ezelde takdir ettiği şeylerden bir yıllık olayların ana kitaptan alınarak görevli meleklere bildirildiği gece olması, sebebiyle üstün bir değer taşımaktadır. Cebrail (a.s.)'in diğer meleklerle bu gece yeryüzüne inerek Allah'a ibadet eden kulları selâmlamaları ve bu gecenin tan yeri ağarana kadar selâm ve esenlik olması da ilâhî rahmetin çok güzel bir tecellisidir. Bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça bildirilen bu gece bizim için Allah'ın büyük bir lütfudur. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Kim ki faziletine inanarak ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır." 48 Peygamberimiz, Ramazanın son on gününde, her zamankinden daha fazla ibadet eder, aile fertlerini de ibadet için uyandırırdı. 49 Hiç şüphesiz Kadir gecesine yetişmek mü'minler için büyük bir mutluluk olduğu gibi, en iyi şekilde değerlendirilmesi gereken bir fırsattır. Bu geceyi, namaz kılmak, Kur'an okumak, dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak suretiyle ihya etmeliyiz. Namaz borcu olanların hiç olmazsa bir gün bir gecelik kaza namazı kılmaları, böyle bir borcu olmayanların ise nafile namaz kılmaları uygun olur. Peygamberimiz Kur'an okuyanlara bu Yüce Kitab'ın şefaat edeceğini şu sözleri ile bildirmiştir."Kur'an okuyunuz, zira O, kıyamet gününde sahibine (okuyana) şefaatçı olarak gelir." 50 Bu sebeple, Kur'an-ı Kerimin yeryüzüne inmeye başladığı bu mübarek gecede, Kur'an okumanın ayrı bir değeri vardır. Peygamberimizin saygıdeğer eşi Hz. Aişe (R.A.) diyor ki: "Peygamberimize: - Ey Allah'ın Rasûlü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim" diye sordum. Peygamberimiz: -"Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet" diye dua et" buyurdu. 51 İbn Fariz diyor ki: Hak tecelli ederse, bütün geceler Kadir gecesidir. Vuslat ve mulâkat günlerinin hepsi de cuma günüdür. 52 Konu ile ilgili rivayetler arasında; Kadir gecesinin, Ramazanın son on gününde, sayıları tek olan gecelerin içinde ve bu tek sayılı gecelerden de 27. gecede olduğu rivayeti tercih edilmiş ve asırlardan beri mü'minlerce kutlanagelmiştir.Tüm Türk ve islam aleminin kadir gecesini kutlar hayırlara vesile olmasını temenni ederim selam ve dua ile Hacegan.
Kaynaklar.(48) Buhârî, Bab'u Fadl-Leyleti'l-Kadr, 3 (49) Buhârî, Bab'u Fadl-Leyleti'l-Kadr, 3 (50) Müslim, Müsâfirin, 252 (51) Tirmizî, Kitabü'd-Deavât, 85 (52) Alûsî, Ruhu'l-Meâni, c.30, s.200. 
Hacegan__
Pts Ağu 05, 2013 8:10 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kadir Gecesi manası ve önemi....


Emegine yüregine saglik, hic ßir zaman yüregin aci görmesin..

MUTLU__
Pts Ağu 05, 2013 8:40 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kadir Gecesi manası ve önemi....

Fotoğraf


 


Her zaman en iyisini söylüyor ve yazıyorsunuz abicim....emeginize saglık....


 


 

Birsu__
Pts Ağu 05, 2013 8:43 am
 
Foruma git
Konuya git

Kalbim Ellerinde.....

Asla değiştiremeyeceğin şeyler için üzülme. Değiştirebileceğin ama istediğin halde değiştiremediğin şeyler için mutsuz ol veya asla asla bir daha sevmeyeceğim deme.. Mahcup olursun... Asla sevgiyi arama çünkü sen aradıkça o saklanır kapı arkalarına.. Sevgi seni istedi mi bulur.. Zamanı vardır..tıpkı baharı kışta arayıp da bulamayacağın gibi... Ya da bulsan da asla onun gerçek bir bahar olmadığını kabul etmek zorunda olacağın gibi .. O bulduğun sadece bir aldanmışlıktır.. Aldanırsan,tıpkı kış ortasında Çiçek açan erik ağaçlarına dönersin.. Kisin ortasında sevinçten çiçek açarsın.. Kış gerçek yüzünü gösterince de donarsın, Anlarsın ki yaşadığın bahar kış ortasında yaşanan yalancı bir baharmış.... Erik ağacı gibi donarsın O zaman ve o yaz boşa geçer..meyvesiz kimsesiz Sevgi aranmaz..Sevgi istedi mi seni bulur. Hiç ummadığın bir anda arkanda beliren bir dost olur bu bazen.. Vapurda ensende hissettiğin bir nefes alır götürür seni sevgiye, Bir tesadüf sana sevgiyi taşır.. Sen sevgiyi aramamışsındır. Tıpkı gecikse de gelen ve geleceğinden emin olduğun bahar gibi....... Tıpkı bir sabah kalktığında baharın pürüssüz yüzü ile karşılaşman gibi bulmuştur seni sevgi............ Sevgiyi Kaybederken de cesur olmalısın.. Yüreğin dolu olmalı sabır ve güçle Her kaybedilen kazanılan bir derstir zaten Sevgi çok şey öğretir severken ve kaybederken Sevgiyi kaybederken Sevgiliyi kaybetmenin ne zor olduğunu öğrenirsin Sevgiyi kaybederken Aslında onu hiç kaybetmek istemediğini öğrenirsin Sevgiyi kaybederken Onu kaybetmenin, bulmak kadar güç olmadığını Ama acısına katlanmanın ne güç olduğunu öğrenirsin Sahipken sevgiye hep yanında olacakmış gibi Onu hoyratça harcamışsındır.. Kaybettiğinde ise her an yanında olacağına inanmakla Ne büyük yanlış yaptığını anlarsın Ve bir daha ki sevginde daha temkinlisindir.. Hem severken, hem kaybederken Bir önceki sevgi öğretmiştir bunu sana.. Her kayıp bir derstir almam gereken Çünkü hiçbir sevgi tek başına var olamaz.. Ayrılamaz daha öncekilerden... 
KaLbim_ELLerinde
Sal Ağu 06, 2013 9:08 am
 
Foruma git
Konuya git

Sen olmayı seçtiğin kişisin...

         Hayata pozitif bakmak, olaylara olumlu yaklaşmak,zor şartlar altındayken dahi gülümsemek. Bunların ne kadar önemli olduğunun artık hepimiz farkındayız. Ama sadece bilmek yetmiyor; uygulamaya gelince nedense başaranlarımızın sayısı o kadar azalıyor ki. Oysaki ben bu öğretiyi yani olumlu düşünmeyi, kendimizi sevmeyi ve enerjimizi hep pozitife yönlendirmeyi yaşam içinde bir ders olarak çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Hem de hayat boyu. Sık sık tekrar yaparsak; daha çok aklımıza getirip, daha fazla yaşantımıza sokarsak gün gelip o az sayıdaki insanlar sınıfına katılacağımızdan hiç kuşkumuz olmasın.                                    Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; biz enerjimizi ne kadar pozitif tutarsak, düşüncelerimizde o ölçüde hep kendi adımıza iyilikleri çağıracak.      İyi düşünüp iyi şeylerle karşılaşmak. Olumsuzluğu kaldırıp atmak. Negatif düşünceye sahip, endişeli insanları hayatımızdan çıkarmak. Onları boş yere yanımızda taşımamak, bize de negatif enerji yansıtmalarına izin vermemek.                                  Hastaysak eğer, “iyileşeceğim” diye geçirmek içimizden; “her geçen gün çok daha iyi olacağım” diye düşünmek. “Neden hastalandım, acaba sonunda daha kötü şeylerde mi beni bekliyor?” tarzındaki olumsuz düşüncelerden, endişelerden bir an önce kurtulmak.                                Sabah uyandığımızda, gözlerimizi açtığımızda sağlıklıysak buna şükretmesini bilmek; neşeyle kalkmak yatağımızdan, aynada kendimize gülümsemek. İçimizden “bugün harika bir gün olacak” diye geçirmek, öyle niyet etmek. Size nasılsınız diyenlere “iyiyim” yerine “mükemmelim” diyebilmek ne kadar güzeldir, öyle değil mi?                                Öncelikle yapmamız gereken kendimizi pozitif enerjinin gücüyle buluşturmak, kendi duygu ve düşüncelerimizi, hayat enerjimizi bu güçle olabildiğince doldurmak olmalı. Bunu başarmanın, daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu ise daha çok sevmekten geçiyor. Sınırsız, karşılıksız, alabildiğine sevmek. Ünlü tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’nun bir köşe yazısında yaptığı sevgi tanımını çok beğendim ben. Diyor ki; “Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz enerji kaynağıdır. Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.” O halde hiç durmadan yüklemeye başlayalım, ne dersiniz?   Sevginin itici gücüyle çevremize, yakınlarımıza, sevdiklerimize daha faydalı, daha verimli olabilir, aynı enerjiyi onlara da yansıtabiliriz böylece.                             Tam tersine kendisini doyurmadan sürekli vermek, adeta kendisi için değil de etrafındaki kişiler için yaşamak, kendinden çok onları düşünmek; kendisiyle ilgili şeyleri hep ikinci üçüncü planlara atmak sağlıklı bir davranış şekli değil. Üstelik fedakarlıkla, cömertlikle karıştırmamalı. Bu şekli hayat tarzı olarak benimseyen bir kişi; bilinçli ya da bilinçsiz kendi içindeki bir takım eksiklikleri başkalarının ihtiyacını karşılayarak gidermeye çalışır. İçindeki yetersizlik duygusunu bu vericilikle kapatmak ister adeta. Ama bir süre sonra, verici olduğu için hep el üstünde tutan kişiler tarafından istenmez hale gelir. Çünkü etrafındaki kişilerin ona olan saygısı kaybolmuştur. Çünkü bir insana saygı duyabilmek için, o kişinin kendisine değer verdiğini, kendisini sevdiğini görmeniz, hissetmeniz gerekir. Çünkü bir insanın ilgi alanı, hayalleri, arzuları ölçüsünde değeri katlanarak artar, saygıyı her daim muhafaza eder.                                                  

    Oysaki sürekli veren kişiler bu özelliklerden yoksundur. Bunu düzeltmenin en iyi yolu ise düşünceleri doğru şeylere kanalize etmek; şikayet edilen şeylerden olabildiğince uzak durmaktır. Çünkü düşünceler o olumsuzluklarla ne kadar meşgul olursa içinde bulunulan ortamdan kurtulmak o denli zorlaşır. Daha anlamlı bir hayatı yakalamak, güzellikleri, mutlulukları ıskalamamak için önce kendi iç gücümüzü keşfetmeye çalışalım, kendi ruhumuzu beslemeyi deneyelim.                                Uzmanların söylediğine göre; kabuğumuzdan çıkıp varlığımızla barışabildiğimiz anda pasif rolden çıkıp hayatın içinde aktif olarak rol almaya başladığımızı şaşırarak göreceğiz. Enerjimiz pozitif olarak değişecek ve bazı şeylerin düzelmesi için ilk olumlu adımlar atılmış olacak.    Sorunlarla problemlerle yüzleşmek artık çok daha kolay olacak. Çünkü varlığımızı her şeyiyle kabul edip bunu kendi içimizde benimsemeyi başardık.                             Böylesi bir tutum içinde olmak, karşımızdaki kişilerin bizim hakkımızdaki düşüncelerini de değiştirir. Yani bizim pozitif enerjimiz, olumlu düşüncelerimiz, kendimizi sevmemiz hem birey olarak bize yarar sağlar, hem de çevremizdekilerin bize olumlu yaklaşmalarını destekler. Her iki yönden de mutluluk verici bir gelişmedir bu.
                               Şimdi sıra etrafımızda, sevdiklerimizde. Kendi pozitif enerjimizi onlarla paylaşma anında. Unutmayalım ki bir insan eğer kendini sevmezse kendine önem vermezse bunların hiçbirini başaramaz; başkalarını sevemez, onları yeterince önemseyemez. Önce kendimizi sevmeli, eğitmeli, iç dünyamızı keşfedip tüm yaratıcı yönlerimizi ortaya çıkarmalıyız. Kendimiz dört dörtlük hale getirince etrafımızdakilere daha faydalı olacağımız bir gerçek.      Kabul ediyorum, kolay değildir bunu başarmak, ama hayat rüzgarına kendimizi tamamen bırakmak; bizi nereye savurursa hiç mücadele etmeden o yöne gitmek de hayat felsefemiz olmamalıdır, ne dersiniz haksız mıyım?    Pozitif enerjinin gücünü önemseyen; önce kendisi sonrada etrafındakileri bu enerji ile buluşturan herkese selam olsun. Bende denemek istiyorum diyenler ise, bir an için gözlerini kapatıp hayatlarında var olan tüm güzel şeyler adına şükredip tebessüm etsinler. İçlerindeki o güzel sevginin, o sevgiyle güçlenecek enerjinin fakına varsınlar yeter. Gerisi kendiliğinden gelecektir nasılsa.
                              * “Ya hep ya hiç”çi olmayın. Tek bir olumsuzlukla kendinizi bırakmayın. * Asla “asla” demeyin. Bu tür genellemelere set çekin. * Her şeyde pozitif bir yan bulmaya çalışıp ruh halinizin iyi olmasına yardımcı olun. * Duygular yerine mantıkla karar verin. Duygularınızla kanıya vardığınızda onu sorgulamazsınız. * “Zorundayım”, “Yapmam gerekli” gibi kavramlar suçluluk duygusuna iter. Bu duygudan kurtulun. Yapabildiğiniz kadarını yapın, kendi sağlığınız veya huzurunuz pahasına bir şey yapmayın. * Kendinize bazı benzetmeleri yapıştırmayın. “Ben hep kaybederim” tavrı, hareketlerinizin kontrolünü kaybetmenize neden olur ve olumsuz şeye gerçekten inanırsınız. * Falcılıktan vazgeçin. Sonucu bilmemenize rağmen en kötüsünün olacağını tahmin etmekten vazgeçin. * İnsanların ne düşündüğünü bilemezsiniz. Bu nedenle biri size baktığında sizi yargıladığını düşünmekten vazgeçin. * Yaptıklarınızdan kendiniz sorumlusunuz, başkalarını suçlamayı bırakın.
                                Kurak bir toprak çiçek açabilir mi? Evet açar, eğer istenirse, gerçekten yürekten istenirse, sevgiyle beslenirse açar. Sevgi hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için en güzel hayat ilacıdır. alıntıdır..
                    
 
Tutku
Çar Ağu 07, 2013 2:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalbim Ellerinde.....

Kalbimm bu güzel paylaşımın için çok ama çookkkk kocamannnnnnnnn teşekkür ederimmmmmm.

KaLbim_ELLerinde
Çar Ağu 07, 2013 2:10 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Sen olmayı seçtiğin kişisin...

HAYATA GÜZEL BAK Hikâye bu ya… İşte…Bir varmış bir yokmuş… Evin kadını sabah kalkmış, elini yüzünü yıkamış, havlu ile kurulamış. Sonra da aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç kılı görmüş.- Hımm… Demiş, Galiba bugün saçımı örgü yapacağım. - Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş! Ertesi gün kalkmış, aynı şekilde elini yüzünü yıkayıp, kurulanıp aynaya bakmış.Kafasında iki tel saç kalmışmış... - Hımm… Demiş, Bugün saçımı ikiye ayıracağım. Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş... Bir sonraki gün gene kalkmış, aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var. -Tamam, tamam… Demiş.... Artık bugün atkuyruğu yaparım...Öyle de yapmış ve çok ama çok güzel bir gün geçirmiş... Daha sonraki bir günde aynaya baktığında görmüş ki kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!-- Oooo! Diye tebessüm etmiş.. Oh be..Bugün saçımla vakit geçirme derdim yok! Söylenecek sözler:— Hayatta hiçbir şey dert edinmeye değmez…— Küçük şeylerden zevk almaya bakmak gerek...— Pozitif bakış açısı, böyle bir şeydir işte…— İstesek de istemesek de, hayat kilometresi çalışıyor…— İnsanoğlu için fanilik, kâinatın mutlak gerçeğidir…— Yaşlandıkça insan, daha pozitif bakacaktır insana, hayata ve kâinata…Ama keşke gençken de bakabilseydi… — Geçmiş artık yok, gelecek meçhul, gün bu gündür ve bu günü, olabildiğince iyi yaşamak gerek…
                                                                                                                
                                               Ellerin dert görmesin canım çok güzel bir paylaşım.....— Yaşlandıkça insan, daha pozitif bakacaktır insana, hayata ve kâinata…Ama keşke gençken de bakabilseydi…
 
 
 
Siyahin_Matemi
Çar Ağu 07, 2013 6:21 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Birlik ve Beraberlik.....

Aynı dinin mensupları, aynı kaynaktan beslenen kardeşler olarak, tenkitlerimiz yıkıcı, kırıcı ve küstürücü değil, yapıcı olmalı ve diğer kardeşlerinizin meziyetlerini takdirle karşılamalı ve bu hasletleriyle sevinmeliyiz.

KaLbim_ELLerinde
Per Ağu 08, 2013 4:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Birlik ve Beraberlik.....

İnsanoğlunun tabiatında olumlu-olumsuz birçok özellik vardır. Bu özellikler sadece kişilerde değil, milletler, kavimler, kabileler ve cemaatler de çeşitlilik arz eder. Hatta öz kardeşler arasında bile zıt özellikler görülebilmektedir.
Bir yaradılış tecellisi olarak insanların dış görünüşü nasıl farklı farklı ise, manevi, ruhi yapısı itibarıyla da her bir insan bir başkasından farklı özelliklere sahiptir. Buna bir de içinde bulunduğu aile ve çevre etkileri ilave olduğunda insanlar arası bireysel farklılıklar kaçınılmaz olur.
Kiminin mizacı sert, kiminin yumuşaktır. Kimisi aceleci, kimisi yavaş, kimisi mutedildir. Bir yanda saatlerce konuşmaktan usanmayanlar, diğer yanda saatlerce dinlemekten bıkmayanlar… Bir tarafta karıncayı bile incitmekten çekinenler, diğer tarafta her davranışı bir yıkım olan canavar ruhlular… Bir yanda sevgi dolu yüreklerle mütebessim yüzler, diğer yanda katılaşmış gönüllerle asık suratlar… Kısaca, çeşit çe şit, farklı farklı şahsiyetler, karakterler…
İnsanların bu farklılıkları tabii olarak sevgi ve nefrette, duygu ve düşüncede, anlayış ve fikirlerde de farklılık demektir. O kadar ki, aynı fikir akımına, aynı meşreb ve cemaate mensup olanlar arasında bile farklı tavır ve düşünceler, yaklaşımlar görülebilir.
Zekâ, feraset, akıl, basiret, tecrübe, bilgi ve kültür farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda bir kısım yaklaşım farklılıkları ve ihtilafların olması tabiidir, hatta gerektiği gibi değerlendirildiğinde zenginlik ve dinamizmdir. Görüş farklılığı tefrika ve fitneye dönüşmediği, hak ve hakikatin zuhuruna mani olmadığı müddetçe kesinlikle bir tehlike, bir sorun yoktur. Ama durum bunun aksine olursa, işte asıl tehlike ve sorun o zaman başlamış olur.
Görüş farklılığı fitneye, oradan da tefrikaya dönüştüğünde birlik ve beraberliği yok etmekte, düşmanlık ve kin ateşini tutuşturmakta, bir tefrika bir diğerini, bir fitne de başka bir fitneyi doğurmaktadır. Türlü sapmalar, doğru yoldan ayrılmalar işte böyle olmuştur. İnsanlık tarihi bu gibi fitne ve tefrikaların acı örnekleri ile doludur.
Bundan dolayıdır ki müberra dinimiz İslâm, Cahiliyye Devri insanı ve toplumunun sıfat ve işlerinden olan ayrılıkçılık ve fitneyi şiddetle yasaklamış ve inananları “…fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür.” (Bakara, 217) ayet-i celilesiyle uyarmıştır.
Tarih kitaplarında yer alan adını bildiğimiz-bilmediğimiz pek çok millet ve devlet bugün artık yok. Bunların tarih sahnesinden silinmelerinin birçok muhtelif sebepleri var. Ancak bu sebeplerin biri var ki, açık bir şekilde diğerlerinin önüne geçmekte, en önemli çöküş sebebi olarak öne çıkmaktadır. İşte bu sebep tefrikadır. Yani ayrılık, ayrılıkçılık, birbirine düşme, bir ve beraber olmamadır. Elmanın içine girmiş kurt gibi toplumu ve milletleri içten içe çürüten tefrika, devletlerin yıkılmasına ve hatta milletlerin yok olmasına sebep olmuştur.
Kendi tarihimize baktığımızda da aynı durumu çok net bir biçimde görürüz. Dış saldırılar, savaşlar, tabii afetler, göçler, açlık, kıtlık gibi felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başaran ecdadımız, ne hazindir ki tefrika sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdir. Birliği sağlayamadıkları için sonunda devletleri de yıkılıp gitmiştir.
Bazen de aynı kavimden, aynı dinden olan insanlar savaş meydanlarında karşı karşıya gelmi ş ler , birbirlerinin kanını akıtmışlardır.
Tefrika, ayrılık, ayrılıkçılık sadece geçmişte kalmış bir hastalık değildir. Yakın tarihte yaşanan pek çok hadise, bizim toplum bünyemizdeki bu zaafı başkalarının nasıl aleyhimize kullandıklarını göstermeye yeter. Geriye dönüp baktığımızda ırk, coğrafya, mezhep, ideoloji, siyasi fikir, dünya görüşü gibi konuların insanlarımızı kışkırtıp çatışmaya dönüştürecek bir araç, malzeme olarak kullanıldığını açıkça görmekteyiz. Hatta ne gülünçtür ki, bu zaafımız bazen spor, müzik, sanat gibi alanlarda bile kendisini göstermektedir.
Toplum bünyesini kolayca sarıp zayıf düşüren, hatta öldüren tefrika mikrobunu yok edecek, açtığı yarayı onaracak tek deva mücella dinimiz İslâm’dır. Kelime manası bile barış olan ve insanlığa dünya saadeti de sağlamak için gönderilen İslâm, bu konuda olabilecek en radikal, en ileri adımla “Müminler kardeştir.” hükmü koymu ştur. Zira yeryüzünde birbirine zarar verme ihtimali en düşük insanlar, aynı kandan gelen kardeşlerdir. Dinimiz bu hükmüyle gerçek sevgi ve muhabbete dayalı toplumsal barışı kurarken, bir taraftan da bütün müslümanları bir aile olarak tarif etmiştir.
. . .
Din, toplum hayatının en derin ve en güçlü gerçekliğidir. İlk insanın bir peygamber olması, her topluma bir hidayet rehberi gönderilmesi hasebiyle insanlığın asıl geleneği ilâhi vahiydir, yani dindir. Dinin akıl, duygu ve sezgi yönüyle insanı kuşatıcılığı hem kişiliğine hem topluma yön verir, istikamet kazandırır.
İlâhi vahyin son noktası olan İslâm, layıkınca yaşandığında insan ruhunun en derin taraflarına sirayet ederek gerçek ve fıtrî bir hayat anlayışı, yaşama sevinci ve zorluklara mukavemet gücü verir. Fertleri, sınıfları, toplumları, ırkları ve kavimleri gerçek anlamda birleştirecek değerler düzenini ancak İslâm dini sunar. Bu sadece bir çıkar ortaklığı biçiminde şekillenen bir düzen değil, insanlık onuruna yaraşır yetkinlikte sevgi, saygı ve huzur ortamıdır.
Mücella dinimiz İslâm’ın öngördüğü insanların ortak noktalarda birleşmesini temin edecek esaslar, Allah ve Rasulü s.a.v.’in emir ve yasaklarıdır. Bunlar bütün insanlığın müştereken bağlanabilecekleri kaidelerdir. Ancak onlara riayet sayesinde birlik sağlanabilir, tefrikaya düşülmez. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin.” ( Âl -i İmran, 103) buyurularak , birlik ve beraberliğin korunması vurgulanmaktadır.
Gerçekten Allah’ın emirlerine uyulmayan cemiyetlerde huzur olmaz. Belki görünürde bir düzen vardır. Fakat bu çıkar ortaklığından kaynaklanmaktadır ve ortam müsait olduğunda, kolayca düzenin yerini kaos alabilmektedir. Yüzeydeki huzurun altında sürekli bir dip kaynama vardır. O kadar ki, çocuklar ancak yetişkin nezaretinde sokağa çıkabilir, komşu komşudan emin değildir.
Bazı organları hasta olan bir vücut nasıl zayıf ve güçsüz düşer, direncini kaybederse, düşmanlığın çoğaldığı ve birlik beraberliğin olmadığı toplumlar, ne kadar güçlü gözükürse gözüksün, kısa zamanda güçsüzleşir.
. . .
Bir toplumun kendi içinde ayrılığa düşmesi düşmanlar için bulunmaz fırsattır. Hatta eğer tefrika yoksa oluşacak zemin hazırlamak, küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkarmak dün de bugün de netice veren bir stratejidir ve yaygın olarak uygulanmaktadır. Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak, müslüman ferasetinin gereğidir.
Günümüzde de kanayan bir yara olarak devam eden tefrika arızasını tamir için bakınız kendilerini din yolunda insanlığın hizmetine adayan büyük insanlar nasıl bir reçete sunmuştur:
Benim fikir ve görüşüm doğrudur veya daha güzeldir demeye hakkınız var, fakat sadece benim görüşüm doğrudur demeye hakkınız yoktur.
Her söylediğiniz doğru olsun. Fakat başkaları hakkında bildiğiniz her doğruyu söylemeniz doğru değildir. Başkalarının kusurlarını görmemek ve müsamahakâr olmak gerekir.
Düşmanlık etmek isterseniz, kalbinizdeki düşmanlığa düşmanlık edin. Onu kalbinizden kaldırmaya, çıkarmaya çalışın.
Kendi elimizle yıkılışımızı, tükenişimizi hazırlamak istemiyorsak, düşmanımızın, nefs ve şeytanın oyununa gelmememiz gerekir. Farklı düşünce ve anlayı ş, farklı olarak yaratılışın neticesidir. Böyle oluşunda bizim fark edemediğimiz çok gizli hayırlar ve hikmetler vardır. İnsanların ittifakı müsamahanın, gönüllerde mürüvvet ve sevginin mayalanmasıyla olacaktır.
Aynı dinin mensupları, aynı kaynaktan beslenen kardeşler olarak, tenkitlerimiz yıkıcı, kırıcı ve küstürücü değil, yapıcı olmalı ve diğer kardeşlerinizin meziyetlerini takdirle karşılamalı ve bu hasletleriyle sevinmeliyiz.
Tefrikadan uzak birlik ve beraberliğimizin aleme ilan edildiği zamanlardan biri de bayramlarımızdır. Bayramlar İslâm kardeşliğinin canlanmasına, birlik ve beraberliğin pekişmesine, sevinç ve kederlerin paylaşılarak toplumca el ele, gönül gönüle dirlik ve düzenimizin devamına vesile olmaktadırlar. İşte bu şuur içinde bayramlarımızın idrakine varmamız gerekir.
Rahmetli şairimiz M. Akif’in mısralarıyla noktalarken, mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.
“Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Rabbimiz’in tevfik ve inayeti ile…Hacegan
Hacegan__
Cum Ağu 02, 2013 11:33 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Birlik ve Beraberlik.....

 Kur’an-ı Kerim’de: “Müminler ancak kardeştirler,” “Hepiniz birden Allah'ın ipine (İslâm'a) sarılın, asla ayrılmayın, bölünüp parçalanmayın"buyurulmuştur. Sevgili Peygamberimiz de: "Hiçbiriniz, kendisi için arzu ettiği şeyi kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz”
“Müslüman Müslüman’ın Kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da o kimseden Kıyamet gününün bir sıkıntısını giderir. Her kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet gününde onun kusurunu örter.
“Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz, elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
                                                 Emegine Yüregine  SagLikkk....
MUTLU__
Cum Ağu 02, 2013 1:55 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Birlik ve Beraberlik.....

 


 


 


 


Mutlu_ Emeğine yüreğine sağlık bu güzel paylaşımın için çok teşekkür ederim.

Hacegan__
Cmt Ağu 03, 2013 6:34 am
 
Foruma git
Konuya git

düsün,düsünki,düsün gelissin.

Delidir deli! Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır.Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider.. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar.. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan.. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile.. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar… İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?” Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar “Âdetiniz böyle değil mi?” “Ne âdeti?!” der Hoca..Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..Der ki meczub bu kez: “Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım,gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil! Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der.. “Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”.. Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır.. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır: “Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı.. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”  Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği.. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır. “Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki:  “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda… “ Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.” (Erzurumda gerçekleşmiş yaşanmış bir hikaye)Aşkın Zekası  Akıl hac için deve ararken, Aşk kabeyi tavaf etmiştir. Hz.Mevlana Celaleddin RûmîKadr kıymet bilene..  Ondadır feyz-i hidâyet ondadır afv ü keremKADRini bil mevsim-i inzâl-ı KUR’ANdır gelen (Doğruluğun bolluğu ondadır, af ve kerem ondadır,KUR’ANın indiği zamandır gelen, onun KADRini bil)Ahmed Remzî........................Her şebün kadr ola her rûzun îdGöresin devlet ile ömr-i mezîd-Yusuf Nâbî- Kalbim  “Benim kalbim bir ıslah evidir doktor. Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içinde...'' Kemal SayarTeravihte Gülen Çocuklar  Teravihte gülen çocuklar,Bütün dualar ezberindeAma melek mi gıdıklıyor neGülüyorlar namazın orta yerinde Teravihte gülen çocuklar,Elbet susmayı da bilirlerKaş çatmasa büyükler Tam otuz gün gelirler Teravihte gülen çocuklar,Mümin, cemaatin hepsindenNe kızarsın imam amcaOrman bıkar mı kuş sesinden Teravihte gülen çocuklar,Camideki en iyi fikirÇünkü onlar dört rekatta birGetirilen salavat gibidir… Teravihte gülen çocuklar,Size kızanlara ne dersinizAnlatsam onları bir sizeÖmür boyu gülersiniz… MAHMUT BIYIKLIKıssadan Hisse  Behlül Dana Hazretleri'ni halk, Harun Reşit'e şikayet eder: Her şeyimize karışıyor, bize huzursuzluk veriyor, diye. Harun Reşit, Behlül'ü yanına çağırtır. Halkın mesajını iletir ve:  "Hiç kimseye karışma, her koyun kendi bacağından asılır." diye nasihat(!) eder.  Behlül Hazretleri'nin hareket noktası imanıdır. Kötülükleri engellemenin yolunun, bu yanlış değer yargısını değiştirmekten geçtiğini bildiği için ne yapacağını da çok iyi bilir. Eve gider, dört tane koyun keser ve koyunları bacaklarından, mahallenin ortasında bulunan evinin avlusunun dört köşesine, birer tane asar.Herkes ilk anda umursamaz ama birkaç gün geçince yine Harun Reşit'e şikayete giderler, kokudan duramıyoruz diye.Harun Reşit anlar anlayacağını:  Sizin işlediğiniz günahların kokusunu herkes çekmek zorunda kalıyor da siz neden kendi bacağından asılan koyunların kokusundan rahatsız oluyorsunuz? Rahatsız oluyorsanız bir daha günah işlemeyin, der. Bu dünyada durum böyle. Koyunlar kendi bacaklarından asılsa da insanlar kendi bacaklarından asılamıyor.Ama ahiret için aynı şartlar geçerli değil. Orada koyunlar asılacak mı bilmiyorum ama mahşer günü insanların kendi bacaklarından asılacakları kesin..İmamın Eşine Yazdığı Mektup  Cevriyem...  Sebeb-i Med'den hemzem, neden muttasıl iken munfasıl olduk? Arızaya bağlama ne olur.. lazım-i sükun ol, evine dön. Söz, bir daha ğunne yapar gibi kafanı ütülemiyeceğim! kelimelerimi seçerken özellikle muhaffef olanları tercih edeceğim..  Sen konuşurken hep dinleyeceğim.. Arız-i olur durur isen kaç vecih olur isen ol kabulümsün..  İşmamına kurban olduğum, yalvartma gayrı.. mahrecim sıfatım kalmadı.. avam kıraatı gibi dağıldım.. sekte sonrası nefesi kesilen, acemi imama döndüm.. Gel, dön evine eskisi gibi iklab olalım.. Daha olmadı kendine uydur, te'ye uğramış dal gibi mütecaniseyn et beni..  İsteklerim olur ise nacizane i'male yapmadan kısa yollu kasr edecem.. sana karşı makabli kesreli ra gibi ince olacam..  Ne olur sende birşeyler söyle.. Huruf-i mukattaa gibisin, anlamıyom seni.. biraz muhkem ol, canımı yee.. söylediklerimi tahaddi olarak algılama.. beni dirayet tefsiri gibi, kafana göre yorumlama.. söylediklerimin siyakına-sibakına da bak..  hatta sebeb-i nüzulune de bak.. her dediğime inanasın diye illa mekki sure gibi yemin mi edeyim.. her konuda zahirime bakma benim.. müteşabih yönlerimi hep menfii yorumlama.. anlayasın diye tertil üzere konuşuyorum.. sende derdini böyle anlat.. kelam-ı hadr'ın kulak kepçemden geri dönüyor..  Koyduğun kurallar kalıcı olsun.. birgün kural koyuyorsun, ertesi gün nesh ediyorsun..  her yaptığını, her söylediğini tefsir etmek için sülalenden en az 10 kişinin rivayetine başvuruyorum..  Sana yalvardığım kadar kıraatimi düzeltmeye uğraşsaydım, Ahmet Hoca'dan Yasin'i geçerdim...  Geleceksen gel gelmeyeceksen diğer 3 hakkımı kullanıp talak-ı selaseyi kafana geçireceğim... :)) 
Tutku
Cum Ağu 09, 2013 12:47 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: düsün,düsünki,düsün gelissin.



Berâat
 


 
Ettiğin duanın yağmur olduğunu düşün. 
Hepsi göklerde birikmiş birikmiş. 
Sonra bir rüzgar, bir şimşek hepsi üzerine boşalıyor ve sırılsıklamsın. 
Ne güzel değil mi?
Ya dua etmeyi bilmeseydin!
 
Mehmet Deveci
 
 



Peygamber Aşkı
 


 
Dest-bûsi ârzusiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su
 
-Fuzûlî-
 
(Dostlarım! Onun elini öpmek arzusunu gideremeden ölürsem toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin ki hiç olmazsa mezar toprağımdan yapılan testi onun eşerine ve dudaklarına değsin.)
 
Not: Foto abherî :)
Dipnot: Testiler abherî :)



Korse
 


 
bir ikindi oturması yarıda kalıyor gibi:
çünkü birazdan yemek taşacak, birazdan okuldan dönecek çocuklar
birden sis bastıracak ve diyeceksiniz: her şey buraya kadar, kapatıyoruz abiler
 
ford minibüste orhan dinleyerek gittiğim o ıssızlıkta düşündüm bunları
ve düşündüm: düşünebiliyorum, demek ki ölmeme daha var
 
herkes ölüme bir kez yaklaşmalı henüz hayattayken, en azından bir kez
ölüme: o eşsiz güzellikteki yalın şarkıya
bir belgesel çekiyor gibi değil hayır
kitaplardan okuyor, komşularından, analarından öğreniyor gibi değil
ucuna kadar kendi adımlarını kullanarak ve kurulayarak üstüne bulaşan yaşam lekelerini
 
yaşam lekeleri dediysem, hani süslü bir laf bulmak istediğim için sanmayın
ne o malum çevreleri severim ne o süslü lafları, eminim cahit koytak da sevmez
ve oksijenli su, tendürdiyot, kara merhem türünden şeylerle temizlenemediğinden
 
belki bolca dua, belki bolca yakarış, kimileyin bunlar da yetmez
yetmez çünkü arada pek çok şey vardır artık, pek çok modern nesne
sayıp dökmekle bitmeyecek kadar çok: televizyon dergileri, koltuk parlatıcıları
corn flakes, enis batur, ya da ne bileyim, daha pek çoğu
 
“hayat bu” diyordu şampiyonların kahvaltısını yazan adam, neydi adı, tebrikler bildiniz
durmadan birilerinin ölüm haberini veriyor ve “hayat bu” diyordu, inanın bana
işte umutsuzca anlatmaya çalışıyorum size bunu, bir an yaşamla tüm bağınız
başlamadıklarınız, yapamadıklarınız, bitiremedikleriniz,
yarım kalan kavgalarınız, okunuşuna bir türlü akıl erdiremediğiniz fransızca kelimeler,
 
almadığınız tüm kürt börekleri bile geride kalacak: hayatta
şimdi ben size “ben aslında bir kere öldüm, çok güzeldi” desem bunu denemezsiniz değil mi?
 
İsmail Kılıçarslan



Ya Rabbi
 


 
Kitabı açıp seni yüzünden okuyanı Ya Rabbi
Bir gaflete giderken gelen ağır uykularla
Dudak titreten sözlerle beni
Elif be
Ve hüznün cüzleriyle
Sebeb-i telifi aşk olan mesnevilerle yetiştir..
(amin)
 
Said Yavuz
 
Miraç kandiliniz hayr ile dolsun..



Sen Yapılmayı Yıkılmada Bil

 


 
Yapılma, yıkılmadadır,
topluluk, dağınıklıkta;
düzeltme, kırılmada;
murat, muratsızlıktadır;
varlık yoklukta.
 
Her şey buna benzer.. öbür zıtlar ve eşler de hep bunlar gibidir.
 
Birisi geldi, yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti. Dedi ki: "Bu yeri neden yıkıyorsun... Neden yarıyor, dağıtıyorsun?!"
 
Adam dedi ki: "A ahmak, yürü git.. benimle uğraşma! Sen yapılmayı yıkılmada bil!"
 
Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe, nasıl olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir?
 
Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur, mahsul ve meyve yetiştirir?
 
Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir, onulur mu hiç?
 
Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
 
Terzi kumaşı paramparça eder. Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye, "Bu canım atlası neden bu hale getirdin, neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım?" der mi?
 
Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı?
Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi, yeni bir şey yapacakları zaman önce o şeyi yıkıp yakıp harap etmez mi?
 
O helileyi, belileyi dövmek de öyledir, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır. Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapılabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?
 
Mevlana



Cehalet
 


 
Bazen öyle diplomalı insanlar görüyorum ki, içimden "bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür" diyesim geliyor..
 
Vedat Türkali



Unutmayı İstemek
 


 
Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup, Uyusam…
Kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa
Kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
Nerede olduğumu hatırlamasam
Hatta adımı bile unutsam…
 
Melih Cevdet Anday



Vefatının 30. yılında..
 


 
Akılla aşk nasıl geçinebilsin?.. 
Akıl, kemmiyetin uşağı; ve aşk, keyfiyetin meczubu... Keyfiyet ise şu kadar kırat pırlanta gibi kemmiyetin şahitliğine muhtaç...
 
Necip Fazıl Kısakürek


Tutku
Cum Ağu 09, 2013 1:34 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalbim Ellerinde.....

Kalbimmmmm bu güzel anlamlı paylaşımların için çok çokkkkkkkkkkkkkk teşekkür eder Bayramını kutlar hakkımızda hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

KaLbim_ELLerinde
Cmt Ağu 10, 2013 2:00 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron