11 sonuç bulundu

Geri dön

Anlat Baba anlat :))

Baba, ne diyor Türkülerde ;"Telgrafın direkleri semaya bakar"Direkler yok artık,Kabloları yer altına almışlar."İbibikler ötmüyor,Sütlerde kaymak tutmuyor"Keza, sütlere su katıyorlar.Düriyemin güyümlerini kalaylamıyor,Kalay kalktı, kolaylık var artık.Krom,nikel çelik tencere kullanıyor.Hem de, on iki , on sekiz ayarlarında... Fistan giymemiş,alayı ile markalı dekolte takılıyor..."Asmam çardaktan,suyu bardaktan" Gocimen gız, bardağı gırıvemiş diyola..."Arkadaşım eşek mi?"Nallı kuzu hesabına Surların arkasında kesmişlerBol kalorili, sucuk yapmışlar (!)"Benim sadık yarim, kara topraktır." diyor;Bizim şehirde, hiç toprak görmedim baba!..."Kara tren geçmiyorDüdüğünü de çalmıyor"Ya, türküler yalan söylüyor,Ya da ben bir şey bilmiyorum,baba !Of baba of !!!"Çay elinden öteye" gittikÇernobil vurdu yıllar önceÇayların tadı yok..."Al elmayı dişledim,sapını gümüşledim"Dişim kırıldı.Gümüş takıldı heralde..."Erzurumâ ısmarladım kazanı " hala gelmedi."Kağızmanâ ısmarladım nar gele" Yolda soğuktan üşümüşler."Ağasarın balını da,gel salını salını" Ballara şeker katmışlar,gelemiyorum."Oy Asiye,Asiye , tütün koydum kesiye !"Hamamda tütün ıslanmaz mı?"Hamama gel ki görem"diyorHangi hamam? Adres verin..."Mısıri durutmuşlar,Ambarda kurutmuşlar"Ambar ne ki baba?"Erzurum ovaları " var daYayılmıyor develeri.Develer???"National geographicte" doğru yazdım heralde.."Göç göç olmuş,göçler yola dizilmiş" Köyler boşalmış,şehirler ne kalabalık baba?"Ayva sarı değil,nar da kırmızı" Niye baba? Niye?"Portakalı soydum,başucumda çürüdü...""Halimeyi samanlıkta basmışlar"Hem de şipşak basmışlar...Onlar, tecavüzcü mü baba?Magazinciler, nasıl duymuşlar?Reyting uğruna mı yapmışlar BABA ?"Cin görirem,can görirem,gullubi yaban görirem gorhmirem"Fazla korku filmi izledim,alıştım galiba...Eskilerde çok Türkü varmış,Gece gündüz nağme nağme çalarmış.Baba; Türkü ne ki ,dostluk,vefa,sevda ne ki?Bilmiyorum... Bir akşam,dizilerden fırsat bulursan, bana anlat olur mu Baba... Olur mu? Olur mu?
Hacegan__
Cmt Ağu 03, 2013 6:49 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


 


Abim :))))))))))) çok güldüm emeğine sağlık has abim.....Buda benden olsun :)))

Siyahin_Matemi
Cmt Ağu 03, 2013 8:38 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


Hakkinda ßilgi aldim ))))"küçükken çok yaramazmışın"



 

MUTLU__
Cmt Ağu 03, 2013 9:35 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Anlat Baba anlat :))


                        Wahh  Wahh  ))))))

MUTLU__
Cmt Ağu 03, 2013 10:22 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalbim Ellerinde.....

KaLbimm Emegine Yüregine Saglikk...

KaLbin_ELLerimde
Sal Ağu 06, 2013 11:33 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalbim Ellerinde.....

        
Nazardan korkarım ben. İyi değildir göz değmesi. Ne zaman içim içime sığmasa, ne zaman kalbim en azgın dereler gibi çağlasa, ne zaman hayattan zevk alsam, ne zaman çiçeği, böceği bile sarmak istesem korkarım. Bilirim ki nazar değecek, bilirim ki göze gelecek. Korkarım, susmak isterim. Saklamak, saklanmak isterim. Kimseler görmesin, bilmesin diye. Çünkü Nazardan korkarım ben. İyi değildir göz değmesi.
                                                   
  İçimde böylesine ılık, böylesine ferahlatıcı bir rüzgâr eserken, oturmak isterim tenha bir sahilde. Ay ışığının üzerine vurduğu durgun denizin kenarında izlemek isterim yakamozu, dilimde sevda türküsü. Bir ateş yakmak isterim ki sevgilinin aşkıyla yanan kalbim ateşin kavurduğu odunu görüp ibret alsın. Ki kalbimde bir daha asla odun olmasın. Hep sevdasını hatırlasın, hep sevdası için atsın. Gizlenirim tenhalara, saklanırım. Hep içimde kalsın isterim mutluluğum, uçmasın bir yerlere, gitmesin. Nazardan korkarım çünkü. İyi değildir göz değmesi.
                                                      
 Kem gözlü derlerdi eskiden. Bakışlarıyla taşı çatlatanları duymuştum. Kıskanç, haset. Korkarım işte onlardan. Bilirim ki gıpta edecekler. Bilirim ki kıskanacaklar. Bilirim ki istemeyecekler. Sakınırım bu yüzden, gizlenirim. Hani bazen için kan ağlarken sen güler gibi yaparsın ya. Mutlu olduğum zamanlarda tersini yaparım ben. İçim içime sığmaz ama ben timsah gözyaşları dökmek isterim. Nazardan korkarım çünkü. İyi değildir göz değmesi.
                                                     
 Ama olmaz, yapamam. Yıllar sonra yakalamışken mutluluğu haykırmak isterim dağlara, derelere. Sular sevdam için çağlasın isterim. Kuşlar sevdam için ötsün. Çiçekler O’nun için açsınlar dalında. Türküler O’na yakılsın. Herkes bilsin, duysun isterim. İçimdeki “bana sığmayan ben”, kırsın isterim zincirlerini, Hür olsun, özgür olsun. Sevdasına koşsun. Ama bilirim ki kem gözlüler dolanmakta. Bu yüzden korkarım nazardan ben. İyi değildir göz değmesi. İyi değildir göze gelmeler.
                                                     
Yüregimize ,sewdamiza ,sewdiklerimize, sewenlerimize,NAZAR degmesinn...
KaLbin_ELLerimde
Çar Ağu 07, 2013 8:52 am
 
Foruma git
Konuya git

Sen olmayı seçtiğin kişisin...

         Hayata pozitif bakmak, olaylara olumlu yaklaşmak,zor şartlar altındayken dahi gülümsemek. Bunların ne kadar önemli olduğunun artık hepimiz farkındayız. Ama sadece bilmek yetmiyor; uygulamaya gelince nedense başaranlarımızın sayısı o kadar azalıyor ki. Oysaki ben bu öğretiyi yani olumlu düşünmeyi, kendimizi sevmeyi ve enerjimizi hep pozitife yönlendirmeyi yaşam içinde bir ders olarak çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Hem de hayat boyu. Sık sık tekrar yaparsak; daha çok aklımıza getirip, daha fazla yaşantımıza sokarsak gün gelip o az sayıdaki insanlar sınıfına katılacağımızdan hiç kuşkumuz olmasın.                                    Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; biz enerjimizi ne kadar pozitif tutarsak, düşüncelerimizde o ölçüde hep kendi adımıza iyilikleri çağıracak.      İyi düşünüp iyi şeylerle karşılaşmak. Olumsuzluğu kaldırıp atmak. Negatif düşünceye sahip, endişeli insanları hayatımızdan çıkarmak. Onları boş yere yanımızda taşımamak, bize de negatif enerji yansıtmalarına izin vermemek.                                  Hastaysak eğer, “iyileşeceğim” diye geçirmek içimizden; “her geçen gün çok daha iyi olacağım” diye düşünmek. “Neden hastalandım, acaba sonunda daha kötü şeylerde mi beni bekliyor?” tarzındaki olumsuz düşüncelerden, endişelerden bir an önce kurtulmak.                                Sabah uyandığımızda, gözlerimizi açtığımızda sağlıklıysak buna şükretmesini bilmek; neşeyle kalkmak yatağımızdan, aynada kendimize gülümsemek. İçimizden “bugün harika bir gün olacak” diye geçirmek, öyle niyet etmek. Size nasılsınız diyenlere “iyiyim” yerine “mükemmelim” diyebilmek ne kadar güzeldir, öyle değil mi?                                Öncelikle yapmamız gereken kendimizi pozitif enerjinin gücüyle buluşturmak, kendi duygu ve düşüncelerimizi, hayat enerjimizi bu güçle olabildiğince doldurmak olmalı. Bunu başarmanın, daha çok hayat enerjisi üretmenin en kolay yolu ise daha çok sevmekten geçiyor. Sınırsız, karşılıksız, alabildiğine sevmek. Ünlü tiyatrocu Ali Poyrazoğlu’nun bir köşe yazısında yaptığı sevgi tanımını çok beğendim ben. Diyor ki; “Sevgi oktanı en yüksek, fiyatı en ucuz enerji kaynağıdır. Bagajınıza daha çok sevgi yükleyin.” O halde hiç durmadan yüklemeye başlayalım, ne dersiniz?   Sevginin itici gücüyle çevremize, yakınlarımıza, sevdiklerimize daha faydalı, daha verimli olabilir, aynı enerjiyi onlara da yansıtabiliriz böylece.                             Tam tersine kendisini doyurmadan sürekli vermek, adeta kendisi için değil de etrafındaki kişiler için yaşamak, kendinden çok onları düşünmek; kendisiyle ilgili şeyleri hep ikinci üçüncü planlara atmak sağlıklı bir davranış şekli değil. Üstelik fedakarlıkla, cömertlikle karıştırmamalı. Bu şekli hayat tarzı olarak benimseyen bir kişi; bilinçli ya da bilinçsiz kendi içindeki bir takım eksiklikleri başkalarının ihtiyacını karşılayarak gidermeye çalışır. İçindeki yetersizlik duygusunu bu vericilikle kapatmak ister adeta. Ama bir süre sonra, verici olduğu için hep el üstünde tutan kişiler tarafından istenmez hale gelir. Çünkü etrafındaki kişilerin ona olan saygısı kaybolmuştur. Çünkü bir insana saygı duyabilmek için, o kişinin kendisine değer verdiğini, kendisini sevdiğini görmeniz, hissetmeniz gerekir. Çünkü bir insanın ilgi alanı, hayalleri, arzuları ölçüsünde değeri katlanarak artar, saygıyı her daim muhafaza eder.                                                  

    Oysaki sürekli veren kişiler bu özelliklerden yoksundur. Bunu düzeltmenin en iyi yolu ise düşünceleri doğru şeylere kanalize etmek; şikayet edilen şeylerden olabildiğince uzak durmaktır. Çünkü düşünceler o olumsuzluklarla ne kadar meşgul olursa içinde bulunulan ortamdan kurtulmak o denli zorlaşır. Daha anlamlı bir hayatı yakalamak, güzellikleri, mutlulukları ıskalamamak için önce kendi iç gücümüzü keşfetmeye çalışalım, kendi ruhumuzu beslemeyi deneyelim.                                Uzmanların söylediğine göre; kabuğumuzdan çıkıp varlığımızla barışabildiğimiz anda pasif rolden çıkıp hayatın içinde aktif olarak rol almaya başladığımızı şaşırarak göreceğiz. Enerjimiz pozitif olarak değişecek ve bazı şeylerin düzelmesi için ilk olumlu adımlar atılmış olacak.    Sorunlarla problemlerle yüzleşmek artık çok daha kolay olacak. Çünkü varlığımızı her şeyiyle kabul edip bunu kendi içimizde benimsemeyi başardık.                             Böylesi bir tutum içinde olmak, karşımızdaki kişilerin bizim hakkımızdaki düşüncelerini de değiştirir. Yani bizim pozitif enerjimiz, olumlu düşüncelerimiz, kendimizi sevmemiz hem birey olarak bize yarar sağlar, hem de çevremizdekilerin bize olumlu yaklaşmalarını destekler. Her iki yönden de mutluluk verici bir gelişmedir bu.
                               Şimdi sıra etrafımızda, sevdiklerimizde. Kendi pozitif enerjimizi onlarla paylaşma anında. Unutmayalım ki bir insan eğer kendini sevmezse kendine önem vermezse bunların hiçbirini başaramaz; başkalarını sevemez, onları yeterince önemseyemez. Önce kendimizi sevmeli, eğitmeli, iç dünyamızı keşfedip tüm yaratıcı yönlerimizi ortaya çıkarmalıyız. Kendimiz dört dörtlük hale getirince etrafımızdakilere daha faydalı olacağımız bir gerçek.      Kabul ediyorum, kolay değildir bunu başarmak, ama hayat rüzgarına kendimizi tamamen bırakmak; bizi nereye savurursa hiç mücadele etmeden o yöne gitmek de hayat felsefemiz olmamalıdır, ne dersiniz haksız mıyım?    Pozitif enerjinin gücünü önemseyen; önce kendisi sonrada etrafındakileri bu enerji ile buluşturan herkese selam olsun. Bende denemek istiyorum diyenler ise, bir an için gözlerini kapatıp hayatlarında var olan tüm güzel şeyler adına şükredip tebessüm etsinler. İçlerindeki o güzel sevginin, o sevgiyle güçlenecek enerjinin fakına varsınlar yeter. Gerisi kendiliğinden gelecektir nasılsa.
                              * “Ya hep ya hiç”çi olmayın. Tek bir olumsuzlukla kendinizi bırakmayın. * Asla “asla” demeyin. Bu tür genellemelere set çekin. * Her şeyde pozitif bir yan bulmaya çalışıp ruh halinizin iyi olmasına yardımcı olun. * Duygular yerine mantıkla karar verin. Duygularınızla kanıya vardığınızda onu sorgulamazsınız. * “Zorundayım”, “Yapmam gerekli” gibi kavramlar suçluluk duygusuna iter. Bu duygudan kurtulun. Yapabildiğiniz kadarını yapın, kendi sağlığınız veya huzurunuz pahasına bir şey yapmayın. * Kendinize bazı benzetmeleri yapıştırmayın. “Ben hep kaybederim” tavrı, hareketlerinizin kontrolünü kaybetmenize neden olur ve olumsuz şeye gerçekten inanırsınız. * Falcılıktan vazgeçin. Sonucu bilmemenize rağmen en kötüsünün olacağını tahmin etmekten vazgeçin. * İnsanların ne düşündüğünü bilemezsiniz. Bu nedenle biri size baktığında sizi yargıladığını düşünmekten vazgeçin. * Yaptıklarınızdan kendiniz sorumlusunuz, başkalarını suçlamayı bırakın.
                                Kurak bir toprak çiçek açabilir mi? Evet açar, eğer istenirse, gerçekten yürekten istenirse, sevgiyle beslenirse açar. Sevgi hem kendimiz hem de sevdiklerimiz için en güzel hayat ilacıdır. alıntıdır..
                    
 
Tutku
Çar Ağu 07, 2013 2:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Birlik ve Beraberlik.....

İnsanoğlunun tabiatında olumlu-olumsuz birçok özellik vardır. Bu özellikler sadece kişilerde değil, milletler, kavimler, kabileler ve cemaatler de çeşitlilik arz eder. Hatta öz kardeşler arasında bile zıt özellikler görülebilmektedir.
Bir yaradılış tecellisi olarak insanların dış görünüşü nasıl farklı farklı ise, manevi, ruhi yapısı itibarıyla da her bir insan bir başkasından farklı özelliklere sahiptir. Buna bir de içinde bulunduğu aile ve çevre etkileri ilave olduğunda insanlar arası bireysel farklılıklar kaçınılmaz olur.
Kiminin mizacı sert, kiminin yumuşaktır. Kimisi aceleci, kimisi yavaş, kimisi mutedildir. Bir yanda saatlerce konuşmaktan usanmayanlar, diğer yanda saatlerce dinlemekten bıkmayanlar… Bir tarafta karıncayı bile incitmekten çekinenler, diğer tarafta her davranışı bir yıkım olan canavar ruhlular… Bir yanda sevgi dolu yüreklerle mütebessim yüzler, diğer yanda katılaşmış gönüllerle asık suratlar… Kısaca, çeşit çe şit, farklı farklı şahsiyetler, karakterler…
İnsanların bu farklılıkları tabii olarak sevgi ve nefrette, duygu ve düşüncede, anlayış ve fikirlerde de farklılık demektir. O kadar ki, aynı fikir akımına, aynı meşreb ve cemaate mensup olanlar arasında bile farklı tavır ve düşünceler, yaklaşımlar görülebilir.
Zekâ, feraset, akıl, basiret, tecrübe, bilgi ve kültür farklılıkları göz önünde bulundurulduğunda bir kısım yaklaşım farklılıkları ve ihtilafların olması tabiidir, hatta gerektiği gibi değerlendirildiğinde zenginlik ve dinamizmdir. Görüş farklılığı tefrika ve fitneye dönüşmediği, hak ve hakikatin zuhuruna mani olmadığı müddetçe kesinlikle bir tehlike, bir sorun yoktur. Ama durum bunun aksine olursa, işte asıl tehlike ve sorun o zaman başlamış olur.
Görüş farklılığı fitneye, oradan da tefrikaya dönüştüğünde birlik ve beraberliği yok etmekte, düşmanlık ve kin ateşini tutuşturmakta, bir tefrika bir diğerini, bir fitne de başka bir fitneyi doğurmaktadır. Türlü sapmalar, doğru yoldan ayrılmalar işte böyle olmuştur. İnsanlık tarihi bu gibi fitne ve tefrikaların acı örnekleri ile doludur.
Bundan dolayıdır ki müberra dinimiz İslâm, Cahiliyye Devri insanı ve toplumunun sıfat ve işlerinden olan ayrılıkçılık ve fitneyi şiddetle yasaklamış ve inananları “…fitne çıkarmak ise öldürmekten daha büyüktür.” (Bakara, 217) ayet-i celilesiyle uyarmıştır.
Tarih kitaplarında yer alan adını bildiğimiz-bilmediğimiz pek çok millet ve devlet bugün artık yok. Bunların tarih sahnesinden silinmelerinin birçok muhtelif sebepleri var. Ancak bu sebeplerin biri var ki, açık bir şekilde diğerlerinin önüne geçmekte, en önemli çöküş sebebi olarak öne çıkmaktadır. İşte bu sebep tefrikadır. Yani ayrılık, ayrılıkçılık, birbirine düşme, bir ve beraber olmamadır. Elmanın içine girmiş kurt gibi toplumu ve milletleri içten içe çürüten tefrika, devletlerin yıkılmasına ve hatta milletlerin yok olmasına sebep olmuştur.
Kendi tarihimize baktığımızda da aynı durumu çok net bir biçimde görürüz. Dış saldırılar, savaşlar, tabii afetler, göçler, açlık, kıtlık gibi felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başaran ecdadımız, ne hazindir ki tefrika sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdir. Birliği sağlayamadıkları için sonunda devletleri de yıkılıp gitmiştir.
Bazen de aynı kavimden, aynı dinden olan insanlar savaş meydanlarında karşı karşıya gelmi ş ler , birbirlerinin kanını akıtmışlardır.
Tefrika, ayrılık, ayrılıkçılık sadece geçmişte kalmış bir hastalık değildir. Yakın tarihte yaşanan pek çok hadise, bizim toplum bünyemizdeki bu zaafı başkalarının nasıl aleyhimize kullandıklarını göstermeye yeter. Geriye dönüp baktığımızda ırk, coğrafya, mezhep, ideoloji, siyasi fikir, dünya görüşü gibi konuların insanlarımızı kışkırtıp çatışmaya dönüştürecek bir araç, malzeme olarak kullanıldığını açıkça görmekteyiz. Hatta ne gülünçtür ki, bu zaafımız bazen spor, müzik, sanat gibi alanlarda bile kendisini göstermektedir.
Toplum bünyesini kolayca sarıp zayıf düşüren, hatta öldüren tefrika mikrobunu yok edecek, açtığı yarayı onaracak tek deva mücella dinimiz İslâm’dır. Kelime manası bile barış olan ve insanlığa dünya saadeti de sağlamak için gönderilen İslâm, bu konuda olabilecek en radikal, en ileri adımla “Müminler kardeştir.” hükmü koymu ştur. Zira yeryüzünde birbirine zarar verme ihtimali en düşük insanlar, aynı kandan gelen kardeşlerdir. Dinimiz bu hükmüyle gerçek sevgi ve muhabbete dayalı toplumsal barışı kurarken, bir taraftan da bütün müslümanları bir aile olarak tarif etmiştir.
. . .
Din, toplum hayatının en derin ve en güçlü gerçekliğidir. İlk insanın bir peygamber olması, her topluma bir hidayet rehberi gönderilmesi hasebiyle insanlığın asıl geleneği ilâhi vahiydir, yani dindir. Dinin akıl, duygu ve sezgi yönüyle insanı kuşatıcılığı hem kişiliğine hem topluma yön verir, istikamet kazandırır.
İlâhi vahyin son noktası olan İslâm, layıkınca yaşandığında insan ruhunun en derin taraflarına sirayet ederek gerçek ve fıtrî bir hayat anlayışı, yaşama sevinci ve zorluklara mukavemet gücü verir. Fertleri, sınıfları, toplumları, ırkları ve kavimleri gerçek anlamda birleştirecek değerler düzenini ancak İslâm dini sunar. Bu sadece bir çıkar ortaklığı biçiminde şekillenen bir düzen değil, insanlık onuruna yaraşır yetkinlikte sevgi, saygı ve huzur ortamıdır.
Mücella dinimiz İslâm’ın öngördüğü insanların ortak noktalarda birleşmesini temin edecek esaslar, Allah ve Rasulü s.a.v.’in emir ve yasaklarıdır. Bunlar bütün insanlığın müştereken bağlanabilecekleri kaidelerdir. Ancak onlara riayet sayesinde birlik sağlanabilir, tefrikaya düşülmez. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin.” ( Âl -i İmran, 103) buyurularak , birlik ve beraberliğin korunması vurgulanmaktadır.
Gerçekten Allah’ın emirlerine uyulmayan cemiyetlerde huzur olmaz. Belki görünürde bir düzen vardır. Fakat bu çıkar ortaklığından kaynaklanmaktadır ve ortam müsait olduğunda, kolayca düzenin yerini kaos alabilmektedir. Yüzeydeki huzurun altında sürekli bir dip kaynama vardır. O kadar ki, çocuklar ancak yetişkin nezaretinde sokağa çıkabilir, komşu komşudan emin değildir.
Bazı organları hasta olan bir vücut nasıl zayıf ve güçsüz düşer, direncini kaybederse, düşmanlığın çoğaldığı ve birlik beraberliğin olmadığı toplumlar, ne kadar güçlü gözükürse gözüksün, kısa zamanda güçsüzleşir.
. . .
Bir toplumun kendi içinde ayrılığa düşmesi düşmanlar için bulunmaz fırsattır. Hatta eğer tefrika yoksa oluşacak zemin hazırlamak, küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar çıkarmak dün de bugün de netice veren bir stratejidir ve yaygın olarak uygulanmaktadır. Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak, müslüman ferasetinin gereğidir.
Günümüzde de kanayan bir yara olarak devam eden tefrika arızasını tamir için bakınız kendilerini din yolunda insanlığın hizmetine adayan büyük insanlar nasıl bir reçete sunmuştur:
Benim fikir ve görüşüm doğrudur veya daha güzeldir demeye hakkınız var, fakat sadece benim görüşüm doğrudur demeye hakkınız yoktur.
Her söylediğiniz doğru olsun. Fakat başkaları hakkında bildiğiniz her doğruyu söylemeniz doğru değildir. Başkalarının kusurlarını görmemek ve müsamahakâr olmak gerekir.
Düşmanlık etmek isterseniz, kalbinizdeki düşmanlığa düşmanlık edin. Onu kalbinizden kaldırmaya, çıkarmaya çalışın.
Kendi elimizle yıkılışımızı, tükenişimizi hazırlamak istemiyorsak, düşmanımızın, nefs ve şeytanın oyununa gelmememiz gerekir. Farklı düşünce ve anlayı ş, farklı olarak yaratılışın neticesidir. Böyle oluşunda bizim fark edemediğimiz çok gizli hayırlar ve hikmetler vardır. İnsanların ittifakı müsamahanın, gönüllerde mürüvvet ve sevginin mayalanmasıyla olacaktır.
Aynı dinin mensupları, aynı kaynaktan beslenen kardeşler olarak, tenkitlerimiz yıkıcı, kırıcı ve küstürücü değil, yapıcı olmalı ve diğer kardeşlerinizin meziyetlerini takdirle karşılamalı ve bu hasletleriyle sevinmeliyiz.
Tefrikadan uzak birlik ve beraberliğimizin aleme ilan edildiği zamanlardan biri de bayramlarımızdır. Bayramlar İslâm kardeşliğinin canlanmasına, birlik ve beraberliğin pekişmesine, sevinç ve kederlerin paylaşılarak toplumca el ele, gönül gönüle dirlik ve düzenimizin devamına vesile olmaktadırlar. İşte bu şuur içinde bayramlarımızın idrakine varmamız gerekir.
Rahmetli şairimiz M. Akif’in mısralarıyla noktalarken, mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.
“Girmeden tefrika, bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Rabbimiz’in tevfik ve inayeti ile…Hacegan
Hacegan__
Cum Ağu 02, 2013 11:33 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Birlik ve Beraberlik.....

 


 


 


 


Mutlu_ Emeğine yüreğine sağlık bu güzel paylaşımın için çok teşekkür ederim.

Hacegan__
Cmt Ağu 03, 2013 6:34 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Birlik ve Beraberlik.....

 Kur’an-ı Kerim’de: “Müminler ancak kardeştirler,” “Hepiniz birden Allah'ın ipine (İslâm'a) sarılın, asla ayrılmayın, bölünüp parçalanmayın"buyurulmuştur. Sevgili Peygamberimiz de: "Hiçbiriniz, kendisi için arzu ettiği şeyi kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz”
“Müslüman Müslüman’ın Kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu tehlikeye atmaz. Her kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da o kimseden Kıyamet gününün bir sıkıntısını giderir. Her kim bir Müslüman’ın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet gününde onun kusurunu örter.
“Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, sonra gevşersiniz ve gücünüz, elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
                                                 Emegine Yüregine  SagLikkk....
MUTLU__
Cum Ağu 02, 2013 1:55 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalbim Ellerinde.....


                          KALBiMMM..

KaLbin_ELLerimde
Cmt Ağu 10, 2013 2:52 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron