4 sonuç bulundu

Geri dön

Huzur ve Mutluluk......

İnsan olarak yaradılış bakımından medeniyizdir. Toplu halde yaşamak zorundayız ve bu yüzden birbirimize karşı görevlerimiz vardır. Bu görevler ihmal edildiğinde toplum hayatı huzur ve uyum içinde devam etmez, herkesi etkileyen nice huzursuzluk, düzensizlik zuhur eder.
Her insanın hayatı mukaddestir, herkes yaşamak hakkına sahiptir. Hiç kimsenin hayatına haksız yere müdahale edilemez. Mücella dinimiz İslâm’a göre bir insanı haksız yere öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bir insanın yaşamasına sebep olan da bütün insanlığı hayata kavuşturmuş gibi olur.
Aynı şekilde insanların fikirlerine, ilmî görüşlerine şiddet kullanarak karşılık verilmez. Herhangi bir fikir ve kanaate karşı çıkılacaksa, bu yine ilmî ve fikrî şekilde müdahale olmalıdır. Toplumun bâtılın şerrinden kurtulabilmesi, hakkı güçlü bir şekilde savunmak ve ayakta tutmakla mümkündür. Zorlayıcı bir tedbir uygulanacaksa bu ancak hukuk yoluyla olabilir.
Dinimizde herkesin namus ve şerefi masundur, yani koruma altındadır. Namus ve şerefe saldırının İslâm hukukunda ağır cezası vardır. Bunun için gıybet, iftira, alay etme, sövme ve kötü söz söyleme gibi taciz içeren fiiller kesinlikle haramdır.
Mülkiyet hakları da aynı şekilde koruma altındadır. İslâm’da herhangi bir kimsenin mülkiyet hakkına, uhdesindeki mülküne ve tasarruf hakkına karışmak haramdır. Herkesin kazancı kendine aittir ve meşru surette kazandığı mallarına müdahale edilemez.
Toplumun refah içinde ve medeni bir şekilde yaşaması ancak bu hak ve hürriyetlerle mümkün olur. İnsanların servet ve meslek bakımından değişik derecelerde olmaları ilahî hikmet ve ihtiyaç gereğidir. Herkes meşru şekilde çalışıp, maişet ve servetini helal yollardan kazanmalıdır.
Bu temel hak ve hürriyetlerin yanında müminler birbirlerine karşı çeşitli vazifelerle mükelleftirler. Dinimiz, inananların birbirleriyle hem-dem olmalarına, toplum halinde medenice yaşamalarına büyük önem vermiştir. Müslümanların birbirleriyle münasebetlerinde samimiyet, tevazu, iyi niyet, karşılıklı yardım, nezaket, saygı, sevgi ve hayırseverlik esastır. Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Şu dört şey müslümanların senin üzerindeki hakkıdır: İyilerine yardım etmen, günahkârları için af dilemen, yoldan sapanları hakka davet etmen, tövbe edenlerini sevmen!”
Yine müslüman kimse kendi nefsi için sevip istediği şeyleri müslüman kardeşleri için de sevip ister. Kendisi için hoşlanmadığı şeylere müslüman kardeşlerini de layık görmez.
Efendimiz s.a.v.’in şu iki hadisi ölçüyü belirliyor:
“Müslümanların birbirlerini sevmede ve desteklemedeki durumları bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olursa vücudun diğer bütün organları rahatsız olur, uykusu kaçar.” (Buharî; Müslim)
“Müminin mümine karşı durumu, unsurları birbirini destekleyerek ayakta duran bir bina gibidir.” (Buharî; Müslim)
İman sahibi hiç kimse mümin kardeşine hiçbir şekilde söz ve fille eza vermez. Efendimiz s.a.v. buyurmuştur ki: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların selamette olduğu kimsedir.” (Buharî; Müslim)
Müslümanların karşılıklı haklarından biri de tevazu göstermek, kibirlenmemektir. Cenab-ı Mevlâ kendisini beğenmiş kibirli kimseleri sevmez.
Müslüman kişi, birinden duyduğunu diğerine götürerek dedikodu yapmaz, insanların kusurlarını araştırmaz, biliyorsa yaymaz. Çünkü dedikodu fitne ateşini yakar. Dedikodu olan toplumda karşılıklı güven, muhabbet ve saygı da yok olur gider.
Alimlerimizden Halil b. Ahmed rh.a. şöyle demiştir: “Sana karşı başkalarının dedikodusunu yapan, başkasına karşı da senin dedikodunu yapar. Başkası hakkında size ihbarcılık yapan, sizin hakkınızda da başkalarına ihbarcılık yapar.”
Mümin kişi, bir kişiye ne kadar kızarsa kızsın, onunla üç günden fazla küs kalmaz. Müminler herhangi bir sebeple küsmüş de olsalar, bu durumu devam ettirmezler. Çünkü kalplerinde düşmanlık ve kin duyguları yaşamaz. Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurur:
“Bir müslümanın müslüman kardeşi ile üç günden fazla küs kalması, birbirini görünce yüzlerini çevirip gitmeleri helal olmaz. İki kişiden hangisi (barışmak için) önce selam verirse o daha hayırlıdır.” (Buharî; Müslim)
Yine Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Kim bir müslümanın hatasını affederse, kıyamet günü de Allah Tealâ onu affeder.” (Ebu Davud; İbn Mâce)
Hz. Aişe r.anha validemiz de şöyle der: “Rasulullah s.a.v. kendi nefsi için asla intikam almadı. Ancak Allah’ın bir yasağı çiğnendiği zaman Allah’ın emrini yerine getirmek için ceza verdi.” (Buharî; Müslim)
Küs kalmamak kadar dargınları barıştırmak, iki mümin arasında her nasılsa meydana gelmiş bir küskünlüğü gidermek lazımdır. Efendimiz s.a.v. buyuruyor: “Sadakanın en faziletlisi, dargınların aralarını bulup barıştırmaktır.” (İbn Hacer, el-Metâlibü’l-Aliyye)
Kısaca, müminlerin günlük hayatında karşılıklı selamet hakimdir. Konuşmalarımıza selam ile başladığımız gibi, cümlemiz Cenab-ı Mevlâ’ya karşı sorumlu olduğumuzun şuuruyla herkesin bedenen ve ruhen sağ salim bir hayat sürmesini isteriz. Dostlarımızı arkalarından savunur, suizandan sakınırız. Yaşlılara hürmet, çocuk ve düşkünlere merhamet ve şefkat gösteririz. Selam veririz, selam alırız, musafaha yaparız.
Temiz giyinir, güzel kokarız. Dostlarımızı ziyaret ederiz, davetlerine icabet ederiz. Büyüklerimize karşı hürmeten ayağa kalkarız, ellerini öperiz. Komşularımızın haklarını gözetiriz, onları kendimizden ayrı düşünmeyiz. Hastalarımızı ziyaret eder, cenazelerimizi uğurlarız. Mezarlıklara uğrar, ahirete göçmüş olanlarımızı rahmetle anarız.Müslümanın dünya hayatı da huzurdur, ahiret hayatı da inşallah huzur olacaktır.
MUTLU___
Cmt Ağu 17, 2013 7:06 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Huzur ve Mutluluk......

 

İnsan, yaratılışı gereği mutlu ve huzurlu yaşamak ister. Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlak yapısı, insanın fıtratına en uygun yaşamı sunar. Kuran ahlakı dışındaki yolların hepsi insanın huzursuz yaşam sürmesine neden olur.Yaşları, meslekleri, sosyal konumları her ne olursa olsun, Kuran ahlakından uzak toplumlarda yaşayan insanların hiçbiri tam anlamıyla mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürememektedirler.
Kuran ahlakını yaşamayan, yani cahiliye hayatına göre davranan insanların içinde bulundukları en büyük yanlış budur; çözümü Kuran'da aramamak…
Allah insanlara mutlu ve huzurlu olmanın yollarını Kuran'da bildirmiştir: Bir insan ancak Allah'a yöneldiği ve O'nunla dost olup, Rabbimizin beğendiği ahlakı yaşadığında sıkıntılarından kurtulabilir.
Yüce Rabbimiz, insanı ve tüm diğer varlıkları yaratandır. İnsanın nasıl bir yaşantıyla mutlu olabileceğini de yalnızca Allah bilir. Bu noktada insana yardımcı olabilecek tek bir yol vardır; Allah'ın sonsuz aklına ve bilgisine teslim olmak ve Allah'ın rızasını gözeterek yaşamak.
Kaderi unutmanın ve tevekkülsüzlüğün kesin sonucu ise, sıkıntı ve mutsuzluktur. İnsanların büyük bir bölümü olayların hikmetlerini düşünmedikleri için olumsuz gibi görünen en ufak bir durumla karşılaştıklarında hemen şikayet etmeye başlarlar. Bunun sonucunda da sürekli olarak huzursuz, mutsuz ve sıkıntılı bir hayat yaşarlar.Oysa insanın üzerine düşen, Allah'ın kendisi için yarattığı her andan razı olmasıdır. Ters gidiyor gibi görünen olaylar meydana gelse de, güzel ahlakta ve Allah'a olan teslimiyetinde kararlı olması ve en önemlisi yaratılış amacını unutmaması gerekir. Kuran'da emredilen güzel ahlakı yaşayan kimseler, bu tür olaylarda gösterecekleri sabrın ahirette ve dünyada kendilerine bir güzellik olarak döneceğini bilmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşarlar.

 Aşkın ve sevginin ayrı anlamlar ifade ettiği gibi, huzur ve mutluluk da ayrı şeylerdir.Huzur; sükûnet, ağız tadı gibi yaşamın aranan birer gerçeği olan kavramlarla ifade edilebilirken, mutluluk ondan çok daha farklıdır.. Huzur da mutluluk da hiçbir zaman bir diğeri için garanti vermez insana.Küçük şeylerle mutlu olabildiğini söyleyen insanların yasadığı, mutluluktan ziyade bir iç huzurudur. Gerçek mutluluk; genelde acının kol gezdiği, çilenin, ıstırabın, kederin ve hasretin en uç noktalarda yaşandığı ilişkilerin bir getirisidir. Kolay elde edilemez o... Bedeli ağırdır. Ve her beden, her yürek bu yükü kaldıramaz.Önce, azla yetinmemeyi sonra gizemli ve tehlike dolu bilinmezlere doğru yelken açacak cesareti üzerinde barındırmayı gerektirir.Bir çok şeyde olduğu gibi, istemekle başlayan bu süreç, insanin, insan olduğunun farkına varmasıyla gelişme kaydeder. Anlayabilme ya da kavrayabilme kapasitesince anlamlar yüklenir, eşyalara, mekanlara ve olaylara...Mevla?nın kuluna lütfu denilebilecek bir yazgıyla, kişi karsısına çıkarılan ruh eşi ile tanışır. Yüreği kıpır kıpırdır artik o insanin. Anlayabilme ya da kavrayabilme kapasitesince anlamlar yüklenir, eşyalara, mekanlara ve olaylara... Ve her şeye bir kutsaliyet kazandırılır.Birlikte dinlenilen bir şarkı, beraber yenen ilk yemek, sonraki günlerin detaylarını belirlediği gibi, ölümsüz aşkların, ömür boyu unutulmayan film karelerini de oluşturur. Nedensiz ve niçinsiz bir dünyadır bu hayat tarzı. Seven, sadece sever... Seksiz, şüphesiz, her şeye rağmen sever...Bir müddet sonra birinin çektiği acıyı diğeri de hissetmeye baslar. O kederliyse diğeri de kederlenir. Kederle birlikte neşede paylaşılır. Ve kimin teselliye ihtiyacı varsa, onu diğerinde arar...Aradığını bulamadığı zamanlarda çoktur. "Beni neden anlamıyor?"; sorusu sık sık gündeme gelir... Sonrasında seven, görevinin, kendisini değil, sevdiğini mutlu etmek olduğunun farkına varır.Öyle içten davranışlar sergilemeye başlar ki seven insan, beklemedik anda,beklemedik yerde olmalar, umulmayan zamanlarda aramalar... İlgilisinin dahi hatırlayamadığı özel günleri hatırlama ve özel bir şeyler yapma çabası alır başını gider.Lakin sevdiğinden ya azar işitir böyle zamanlarda, ya da aman sende, tarzında ilgisizlik görür. Bu kez kendine kahretmeye baslar. Damarlarının ve kaslarının sinirden kaskatı kesildiği günler yasar. Sara nöbetlerinden daha beter nöbetler bekler asığın yüreğini. Bağırmak istese sesi çıkmaz, ağlamak istediğinde ağlayamaz..."Ben neyi yanlış yapıyorum?"sorusu, bazı şeylerin mesafe alabilmesi için zamana ihtiyacı olduğunu öğrenmesine vesile olur. Olduğu gibi kabullenmekten ve sabretmekten başka çaresi olmadığını görür.Bir müddet sonra , çok alakadar olduğu, her şeyini düşündüğü kişinin kendisinden uzaklaşma arzusuyla karsılaşır. Ve anlar ki, sevdiğini mutlu etmeye tek başına bir sevgi de yetmemektedir.Bu kez sevginin önüne "saygı?yı da koyması gerektiğini kavrar. O'na, fikirlerine, yasam tarzına, kılık-kıyafetine ve her şeyine saygı... Sevgi de olduğu gibi, hesapsız kitapsız bir saygı olmalıdır bu...Bazen de kıskançlık duyguları kabarır seven insanda. Sevdiğini bütün insanlardan kıskanır. Ve bu kıskançlığı elinde olmayacak şekilde dışa vurmaya baslar. Sevilen öyle olmadığını anlatmak ister ama, nasıl ifade edeceğini bilemez ve seveni kendi kafasında kurduklarıyla baş başa bırakır...Bu aşamada devreye giren düşünme dönemiyle birlikte seven, sevgi ve saygısının yanına bir de "güven" duygusunu yerleştirmesi gerektiğinin farkına varır. Güven... En azından kendisine güvenilmesi gerektiği kadar güven...Sevginin emek verenin olduğu ortaya çıkar bir müddet sonra... Sahiplenme duygusu yerini hak teslimine bırakır. Kimsenin diğerine muhtaç ya da mahkum olmadığı bir anlayış hakim olur ilişkiye.Anlaşmak için konuşmaya bile gerek kalmaz. Telefondaki ses bile verir insani ele. Ne dert gizlenebilir. Ne neşe saklanabilir. Her şey ama her şey paylaşılır. Gözler karşı karşıya geldiğinde ise sevgi pompalar yüreklere...Koşulsuz sevgi, sınırsız sabır, sonsuz saygı ve sonuna dek güven mefhumlarının olgunlaştırdığı ilişki de, karşılıklı iki insanin tüm inanç ve değerleri birbirlerini beslemeye baslar.Tek beden ve tek ruhta bütünleşmeye doğru yol alırlar. Bir elmanın iki yarısı gibidirler. Ne birisi bir adım önde, ne diğeri bir adım geridedir. Hep eşit, hep yan yana, can cana...Mutluluk; karşılık beklemeden yapılan iyilik gibidir. Sevilenin, sahip olunsun olunmasın, her şart altında mutluluğunu isteme ve o yönde çaba sarf etmektir.Mutluluk; Ateştir.. Kahırdır... Azaptır...Istıraptır.. Çiledir... Belki de ömür boyu sürecek bir hasrettir.. Kısacası mutluluk zordur. Ve ancak zora talip olanlar mutlu olmak hakkına sahiptirler...
Emegine yüreğine sağlıkk Canözüm
MUTLU__
Cmt Ağu 17, 2013 8:50 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Huzur ve Mutluluk......

Mutluluk; Ateştir.. Kahırdır... Azaptır...Istıraptır.. Çiledir... Belki de ömür boyu sürecek bir hasrettir.. Kısacası mutluluk zordur. Ve ancak zora talip olanlar mutlu olmak hakkına sahiptirler...Cansuyummmmm emeğine yüreğine sağlıkkkkkkkkkkk bu güzel paylaşımın için sağollllllll
MUTLU___
Cmt Ağu 17, 2013 11:18 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Huzur ve Mutluluk......

        Bir kimseye yılbaşında Milli Piyangodan büyük ikramiye çıkar, mutlu olur. Tuttuğu takım güzel bir galibiyet alır, mutlu olur. Güzel bir kızla arkadaş olur, mutlu olur. Ama huzur bambaşka bir şeydir. Hiç ziyaretçisi olmayan bir hastayı ziyaret edersiniz, huzur duyarsınız. Bir açı doyurursunuz, huzur duyarsınız. Fakir bir kızın çeyizine yardım eder, huzur duyarsınız. Gariban bir kadının oğlunu sünnet ettirir, huzur duyarsınız. Ölmüşlerinizin ruhuna Yasin okur, huzur duyarsınız. Sıkıntıda olan, bunalımda olan bir arkadaşınızı ziyaret eder, huzur duyarsınız. Bulunduğunuz mahallede yaşlı, kimsesiz bir hanımı  sık sık ziyaret eder, huzur duyarsınız.
        En önemlisi ise;
        İman ruh sağlıgımızı besler. Güç kazandırır sıkıntılı, kalplerin ışığı imandır. İmanı eksik olan hiçbir şekilde huzurlu olmaz arayış içerisinde olur kimileri huzuru uyuşturucuda, içki gibi şeylerde ararlar. Halbuki Allah (c.c) sevgiyle sarılırsa hem dünya hemde ahrette mutluluğu yakalar. Şu halde iman ağacı na sımsıkı sarılmamız gerekir.
        Mutluluk daha çok madde alemine aittir.Ama huzr bambaşka bir alemdir..
        Huzur ile ilgili bir hikaye Mumsema Bir gün bir kral ama halkı tarafından sevilen bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder. Yarışmaya birçok sanatçı katılır.Günlerce çalışırlar birbirlerinden güzel resimler yaparlar. Sonunda eserleri saraya teslim ederler.Tablolara bakan Kral sadece ikisinden hoşlanır.Ama, birinciyi seçmesi için karar vermesi gereklidir. Resimlerden birinde; Sukunetli bir göl vardır.Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların görüntüsünü yansıtmaktadır.Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyorlardı. Resme kim baktı ise onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünüyordu. Diğer resimde de dağlar vardı.Ama engebeli ve çıplak dağlar.Üst tarafta öfkeli bir gökyüzünden yağmurlar boşanıyor şimşekler çakıyordu. Dağın eteklerinde ise köpük bir şelale çağlıyordu.Kısaca resim hiç de huzurlu gözükmüyordu. Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklarda ki çatlaktan çıkan mini minnacık çalılık gördü.Çalılığın üstünde ise anne bir kuşun örttüğü bir kuş yuvası görünüyordu.Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını kuruyordu. .Harika bir huzur ve sükun örneği. Ödülü kim kazandı dersiniz ? Tabii ki ikinci resim.Kralın açıklaması şöyle idi: Huzur hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmaması ve sıkıntının olmadığı yer demek değildir. "Huzur Bütün Bunların İçinde Bile Yüreğimizin Sükun Bulabilmesidir"
                               
 
Mutlu çifti:) Yüreğinize sağlık...Hep mutlu olasınız..ama önce huzurlu olasınız..
Leyl-i_Lal
Cmt Ağu 17, 2013 12:21 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron