11 sonuç bulundu

Geri dön

İnsanLar Neden BirbirLerinden SakLanıyor ?

İnsanlar neden birbirinden saklanıyor?


 


Sevgisizliğin günümüzde tüm dünyayı sardığı, insanların birbirlerine daha yabancılaştığı çok açık gerçek. Küçük yerlerde, kasabalarda, köylerde daha dostane, daha sıcak ortamlar hâlâ var. Ancak büyük kentlerin cadde ve sokaklarında insanlar göz göze gelmiyor hatta birbirlerinin yüzüne bakmıyor.
İnsanlar arasında sevgi ve muhabbet yok. Derin ve samimi sevgi insanların ellerinden alınmış durumda ki bu, insanın ruhunun alınmış olması gibi bir şey. Çünkü kişi sevgiyi yitirdiğinde geriye kalan nedir?... Bu, insanın içinin boşaldığı, manevi anlamda tükendiği anlamına geliyor. Oysa her yerde, her ortamda sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhametin esas olması gerekiyor.
Şehirlerin sokakları birbirini tanımayan, tanımaya da çalışmayan insanlarla dolu. Birbirleriyle selamlasmayan, selamlamak da istemeyen; birbirlerini sevmeyen, sevmeye de çalışmayan insanlar. Birbirleriyle göz göze gelmeyen, birbirlerinin yüzüne bakmayan, bakmayı da aklına bile getirmeyen insanlarla dolu. Ancak birbirine bu kadar uzak yaşayan insanlar, her nedense birbirine bu denli yakın evler yapıyorlar. Birbirine güven duymayan, birbirine dayanmayan, ortak noktaları olmayan şehir insanlarının genellikle evlerinin birer duvarı ortak; birbirine dayanıyor, destek oluyor.
Artık komşu komşunun külüne bile muhtaç değil mi ne?.. Yan komşunuzun evinde ölüm sessizliği varken bir diğerinde kutlama yapılıyor, eğleniliyor. Birbirinden haberi olmama durumunun yanı sıra duyarsızlığı yaşam felsefesi haline getirmiş, kendi küçük dünyasında yaşayan birçok insan var ayrıca. Hiçbir şeyi düşünmeme ve yalnızca bulundukları anı yaşama felsefesi üzerine kurdukları bu yaşam şeklini asla değiştirmek istemiyorlar. Çünkü düşünmek onlara gerçeklerin kapısını açacak ve sorumluluklarını hatırlatacaktır.
Bu yabancılaşma yüzünden insanlar birbirlerinin gerçek yüzlerini bilemiyorlar. Zaten insanlar yüzlerinde birer maske ile ve son zamanlarda da koyu renkli güneş gözlükleriyle dolaşıyor, kimliklerini, gözlerini, bakışlarını birbirlerinden saklıyorlar.
İnsanın kalbinde Allah aşkı olmayınca, çevresine de o aşkıyla bakamıyor. Allah aşkıyla bakamamak içindeki tutkuyu ve sevgiyi; o muhteşem gücü kaybetmesine sebep oluyor. Sevgi ve aşkı kaybettiğinde, insanın içinde korkunç bir boşluk meydana geliyor ve artık yitirilenlerin yerini sıkıntı, azap, korku, gerginlik, kuşku ve panik alıyor.
Kalbinde Allah aşkını yoğun yaşayan insan ise gördüğü her güzelliğin farkında ve tümü için şükrederek, lezzetli bir hayat yaşar. Kaldırdığı her alışkanlık perdesi, yaşamına güzellik katar. Asıl çabası ise önünde açılacak o son perdenin arkasının, tükenmesi olmayan güzelliklerle dolu olması içindir. (ALıntı )
 
 
 

Efe
Cmt Kas 16, 2013 2:20 am
 
Foruma git
Konuya git

ozlem

 
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri... Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terketmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk'la adada en sona kalan duygu olmuş, çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemişler. Ada neredeyse battığı  zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde adanın önünden geçmekteymiş. Aşk, "Zenginlik, beni de yanina alır mısın ?" diye sormuş. Zenginlik, "Hayır, alamam Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok" demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibirden yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Kibir Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü seninle geleyim." "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Mutluluk da Aşkın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşkın çagrisini duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..." Bu Aşktan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu ögrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşka yardim eden yoluna  devam etmiş. Ona ne kadar borçlu oldugunu farkeden  Aşk, Bilgiye sormuş: "Bana yardşm eden kimdi?" "O, Zamandı" diye cevap vermiş Bilgi. "Zaman mı? Neden  bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:
 
Çünkü sadece Zaman Aşkın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir
 
Elis_
Cmt Kas 16, 2013 12:59 pm
 
Foruma git
Konuya git

İsra 73 ve 74. Ayetlerden Alacağımız Dersler

 
Değerli din kardeşlerim, bugünkü yazımın konusu olan İsra 73. ayette, acaba Rabbimiz bizlere ne anlatıyor ve hangi konuda dikkatimizi çekiyor, uyarıyor gelin bu ayetin üzerinde birlikte düşünelim.
 
İsra 73: Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.
 
Ayetten de anlıyoruz ki, peygamberimiz Kur’an ı Ehli kitaba tebliğ etmeye çaba gösterirken, bazı şartlar öne sürerek, Kur’an ı kabullenme niyetinde olduklarını görüyoruz. Şartları da, Kur’an ın dışından, atalarından gelen rivayet inançlarından vazgeçmeyip, kendi hurafe inançlarının da Allah katından olduğunun, kabul görmesini istemeleriydi.
 
Ayete dikkat ederseniz, Yaradan bu konuda elçisini uyarıyor. Eğer bu yanlışı kabul etseydin, yani Kur’an ın hükmetmediği bir konuyu, bunlarda Allah katındandır diyerek onlara uysaydın, seni can dostu kabul edeceklerdi diyor. Bizlerde aynı yanlışları bugün yapmıyor muyuz? Ayetin devamındaki uyarı ise bir o kadar düşündürücü.
 
İsra 74: Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.
 
Yüce Rabbimiz hepimizin yardımcısı olsun. Bu ayet çok ama çok şeyler anlatıyor. Tabi anlayana, anlamak isteyene. Dikkat ederseniz yapılan yanlışın özünde, Kur’an da hükmü olmadığı halde, bunlarda Allah katındandır diyerek inanmanın, büyük yanlış olduğu dikkat çekiliyor. Hatta Allah Kur’an ı din adına yeterli görmeyip, sanı ve rivayet inançlarının da takipçisi olmaya çalışanlara ne diyordu?
 
Casiye 6: İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir. Bunları sana gerçek olarak okuyoruz. Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
 
Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığı konusunda, Allah'ın yarattığı her şeyi ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğini düşünmediler mi? O halde Kur'ân'dan sonra hangi söze inanacaklar?
 
Günümüzde bizler ne yazık ki, cahiliye döneminde, Ehli kitabın yaptığı yanlışı, öyle bir tekrarlıyoruz ki, adeta Kur’an devre dışı bırakılmış durumda. Kur’an da her şey yazmaz, O özet bilgidir diyerek atalarımızdan intikal eden rivayet ve sanı bilgileri, Kur’an süzgecinden geçirmeden kabulleniyoruz. Allah ın uyarılarını, ikazlarını duyan bile yok. Allah bakara suresi 89. ayetinde, Kur’an da olmadığı halde, bunlarda Allah katındandır diyerek, elleriyle yazdıkları hakkında, bakın Rabbimiz nasıl uyarıyor bizleri.
Bakara 79: Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, "İŞTE BU, ALLAH KATINDANDIR!" DERLER. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!
Ne yazık ki Allah ın bu uyarısını bugün duyan, çok az bir Müslüman toplumu var. Beşerin elleriyle yazdıklarını, bunlarda Allah katındandır, dinin hükümleridir diyenler, çok güç kazanmış ve dinde otorite sahibi olmuşlar. Bu uyarıları ve hatırlatmaları yapanlar ise peygamber düşmanı ilan ediliyor günümüzde.
 
Peygamberimiz Kur’an ı tebliğ etmeye çalıştığı o günlerde, yoldan sapmış, ellerindeki Allah ın kitabından uzaklaşmış Ehli kitabın, peygamberimize yaptığı ama asla kabul etmediği O teklif, ne yazık ki günümüzde eller üstünde tutulur oldu.
 
Peygamberimizin gerçek ümmeti, bu tuzağı artık fark etmelidir. Allah kendi elleriyle yazarlar ve bunlarda Allah katındadır diyenlere, vay haline onların diye uyarısını, lütfen göz ardı etmeyelim. Hesabın görüleceği O çetin günde, yoksa çok pişman oluruz.
Rabbimiz Ali İmran suresi 101. ayetinde, bizlerin sarılacağı kitabın yalnız Kur’an olduğunu, bakın daha peygamberimizin zamanında o günkü topluma nasıl söylüyor.
Ali İmran 101: Allah’ın ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah’a yapışırsa dosdoğru yola iletilmiştir o.
 
Peygamberimiz daha hayattayken, Kur’an ı tebliğ aldığı halde, hala emin olmadıkları sanı ve rivayetlere iman etmeye de devam edenlere, Rahmanın ikaz ve uyarısı dikkat çeki değil mi dostlar.
 
( Kim Allah’a yapışırsa, dosdoğru yola iletilmiştir o. )
 
Allaha yapışmak, onun gönderdiği Kur’an a yapışmaktır. Çünkü Allah ne diyordu başka bir ayetinde, KUR’AN IN İPİNE SARILIN. Demek ki Kur’an ın emretmediği bir bilginin, hükmün ardı sıra giderek, bunlarda Allah katındandır demek, Allah ın tabiriyle, küfre sapmak olduğu çok açık anlaşılıyor.
 
Allah bu konu üzerinde Kur’an da çok durmuş ve elçisini de birçok kez uyararak, Kur’an ın sınırlarını asla aşamayacağımızı ve bakın elçisinin bile yalnız ümmetine, neyle hükmetmesi gerektiğini, apaçık nasıl söylüyor.
Maide 49: ARALARINDA ALLAH'IN İNDİRDİĞİYLE HÜKMET ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır.
Bizlerin Kur’an ile irtibatını kesenlerin, elleriyle yazdıkları ne yazık ki bu sayede dine girmiş, hatta peygamberimizin adını kullanarak, İslam a nifak sokmuşlardır. Şunu asla unutmasınlar ki, peygamberimiz söylemediği halde, kim bu peygamber sözüdür derse, cehennemlik olacağını sakın unutmasınlar. Allah a ve elçisine iftira atanların sonunu, düşünmek bile istemiyorum.
 
Allah elçisini uyararak, sana indirdiklerimizin bir kısmından, seni alıkoymasınlar, şaşırtmasınlar dediğini, lütfen doğru anlayalım ki, bizlerde birilerinin yanlışlarına uyarak, Allah ın kitabının bir kısmından alıkonmayalım. Allah ayetinde çok açık, sana indirdiğim Kur’an ile kullarıma hükmet diyor. Bu uyarı üzerinde lütfen, çok dikkatle düşünelim.
Sizlere son olarak Rabbimizin bir uyarısını daha hatırlatmak istiyorum. Çünkü cahiliye devrinde, Ehli kitabın düştükleri büyük yanılgının, yanlışın aynısı bizler tarafından bugün yapılmaktadır.
 
Enam 159: Dinlerini parça parça edip ayrı ayrı gruplara ayrılanlarla, senin hiçbir alakan yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra O, kendilerine ne yaptıklarını haber verir.
Bu kadar açık Allah ın uyarıları varken, hala dinde bölünmenin bereket ve güzellik getireceğini söylüyorsak, bizlerin İslam ı ne düzeyde yaşadığımız, sizce çok açık değil mi? Ayrıca birileri bizleri, Allah ın ayetlerinin bir kısmından, açıkça uzaklaştırdığının da kanıtıdır.
 
Allah elçisini uyararak, Ehli kitabın dinde farklı inanç ve itikatlara bölünmelerine dikkat çekerek, bakın ne güzel uyarıyor. Sen asla o bölünmüşlüğün içinde olma diyor Rabbimiz elçisine. Çünkü Allah ın dini birleştirici ve toplumu tek yumruk yapan bir dindir.
 
Ayette dikkat çeken ise, Allah ın O bölünenler hakkında söyledikleridir. Peygamberimizin asla böyle bir oluşum içinde olamayacağını belirttikten sonra, Onların işleri Allah a kalmıştır diyerek, Yaradan ın böyle bir yolu izleyenleri, dinde bölünüp parçalananları cezalandıracağını söylüyor. Anlayana çok şeyler anlatıyor ayet.
 
Bugün bizler, atalarımızdan günümüze rivayet yoluyla gelen inançları/itikatları yaşatmak adına, Allah ın ayetlerini görmezden geliyor ve üstünü örtüyoruz.
Verecek örnekler o kadar çok ki. Bizler Allah ın rehberini yeterli görmeyip, ellerimizin yazdıklarıyla iman etmeye devam ettiğimiz sürece, gerçekleri de asla görmemiz mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah ayetlerimi görmezden gelip üstünü örtenlere, bir şeytan musallat ederim diyorsa, sanırım içinde bulunduğumuz ortamı tarif etmeye gerek yok.
 
Dilerim Yüce Rabbimden, Allah ın sınırını aşmayan, sanıya ve rivayete değil, Allah ın tebliğine boyun eğen, Rabbin halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta
Pzr Kas 17, 2013 9:01 am
 
Foruma git
Konuya git

hayat

İnsanın hayatı boyunca en önemli ödevi, kendi içsel güçlerinin ve iç potansiyelinin gelişmesine, ortaya çıkmasına, kısaca içsel doğumuna gayret etmektir. Bu çalışmanın sonucu ve mükafatı ise, kendi gerçek kişiliğini elde etmesidir. Bir kişinin elindeki bu potansiyel güçleri ne dereceye kadar gerçekleştirdiği ve ne kadarını kullanıma sunduğu, yani ödevini ne kadar başardığı, objektif bir değerlendirme ile hemen ortaya çıkar. Kendini gerçekleştirmekte başarısız kalan bir, tıpkı ödevini yapmamış bir öğrenci gibidir. Ve onu “ tembel” ya da “başarısız” olarak nitelendirmek mümkündür. O kişinin bir sürü zorluklarla mücadele etmek zorunda kalması ya da onunla birlikte diğer kişilerin ve herkesin de ödevini yapmamış olması gibi bahaneler ve mazeretler, bizim bu kararımızı değiştirmez. Çünkü insanın bir tek var olma nedeni vardır, o da kendini ve potansiyel güçlerini geliştirmesidir. Kişiyi saran olumsuz koşulları görmek ya da anlamak, belki bizde acı veya üzüntü duygularının canlanmasına yol açabilir. Ama bu, o kişinin ödevini yapmamasını haklı göstermez. Bir insanı anlamak, onun her hareketini doğrulamak demek değildir. Bir insanı anlamak, onu koşulları içinde değerlendirmektir. Yoksa hiç kimse bir hakim ya da tanrı gibi, bir diğerini yargılama hakkına sahip değildir
Elis_
Pzr Kas 17, 2013 8:52 am
 
Foruma git
Konuya git

sence

Elis_
Pzr Kas 17, 2013 10:41 am
 
Foruma git
Konuya git

Sosyal Bir Toplum Olmaktan Uzaklaşınca

Her Cuma günü, toplantı salâtına yani Cuma namazına giderken, içimde buruk bir duygu olur. Burukluğum un nedeni, Cuma namazına Allah ın, hiç bir ayrım yapmadan, kadın erkek tüm iman edenleri bu toplantıya davet etmesine rağmen, edindiğimiz yanlış itikatların, apaçık ayetlerin önüne geçerek, üstünü örterek bizlere yön vermesi, beni ziyadesi ile üzmektedir. Bu yanlış toplumu da, sosyal açıdan kötü yönde etkilemektedir.
Tüm Ehli kitaba baktığımızda, hepsinde haftada bir gün, toplantı günü ilan edilmiştir. Bu günde Kadın, çocuk, erkek ayrımı asla yapmadan birlikte ibadet ederler. Allah bizlere de Kur’an da aynı ibadeti, hiç ayrım yapmadan, Ey iman edenler, Cuma salâtına çağrıldığınızda, işi gücü bırakarak çağrıya uyun diye emrettiği halde, bizler bu emrin özünü-amacını doğru anlayamayıp nefislerimizin etkisiyle değiştirip, yalnız erkeklere çağrının yapıldığına inandırılmışız. Elbette bu yanlışı yaptığımız içinde, toplum olarak SOSYAL değil, A SOSYAL toplum olmuşuz.
Allah toplantı salâtından bahsederken bizlere, çok önemli bir şeyin dikkatini çekiyor.
 Cuma 9: EY İMAN EDENLER, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. EĞER BİLİRSENİZ, BU SİZİN İÇİN DAHA HAYIRLIDIR.
Yüce Rabbimiz bu toplantı namazının öneminden bahsederek, bilesiniz ki bu sizin için daha hayırlıdır diyor. İşte bizler bu hayrın, güzelliğin, toplumda birlikte yaşamanın öğretisi ve düzenin asli unsurundan, kadınlarımızı soyutladığımız için, gerekli eğitimi, dersi alamıyor ve toplum olarak bizler için hayırlı olandan uzak kalıyoruz.
Peygamberimiz devrinde Cuma namazlarını bırakın, vakit namazlarında bile kadınların, mescitlerde namaz kıldıklarını biliyoruz. Peygamberimizin ölümünden sonra, ne yazık ki bu yolla topluma verilmeye çalışılan anlaşılamamış, ya da nefsini eğitmekten aciz insanların sayesinde, kadınlar camilerden/mescitlerden hatta sosyal yaşamdan uzaklaştırılmıştır. Amaçlarını gerçekleştirmek içinde, uydurulan hadisler sayesinde toplum, sosyal bir toplum olmaktan uzaklaştırılmıştır.
Sizlere konunun daha iyi anlaşılması için, ders alabileceğimiz, bu konuyla ilgili rivayet bir hadis örneği vermek istiyorum.
5478 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona mani olmasın (izin versin)" dediğini haber vermişti. Bilâl İbnu Abdillah:
"Allah'a yemin olsun, biz onlara mani olacağız!" dedi. Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh, ona yaklaşıp öyle hakâretâmiz söz sarfetti ki, böylesini hiç işitmedim. Sonra şunu ekledi:
"Ben sana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan haber veriyorum; sen ise durmuş, "Vallahi mani olacağız" diyorsun!"
Buhari, Cum'a 12, Ezân 162, 166, Nikâh 116; Müslim, Salât 134, (442); Muvatta, Kıble 12, (1, 197); Ebu Dâvud, Salat 53, (566, 567, 568); Tirmizi, Salât 400, (570).
Peygamberimizin ölümünden sonra, ne yazık ki toplum bakın neler söyler olmuş. Tabi bu zihniyet her geçen gün güç kazanmış ve günümüze kadar güçlenerek gelmiştir. Cuma namazını Allah bizlere, hiç ayrım yapmadan kadın, erkek birlikte ibadet yapmamızı istemesinin, elbette çok önemli bir nedeni vardı. Ama bizler bunu anlayamadık.
Toplantı namazının asıl amacı, hep birlikte Allah a dua etmek, ondan yardım istemektir. Hep birlikte Rabbimizin önünde kıyam eder, rükû eder, secde ederek ona bağlılığımızı bildiririz. Toplantı yani Cuma namazında yine, toplumun çok önemli sorunlarına çareler aranır. Toplum her konuda bilgilendirilir ki, yanlış kaynaklardan bilgi alıp aldatılmasın. Zor durumda olan komşularımızı tespit ederek, onlara destek olmanın yollarını ararız. Bugün bu söylediklerimden hangisi yapılıyor? Sizce Cuma salâtının/namazının asıl amacından, eser var mı günümüzde?
Bu toplantı ibadetlerinde, erkek ve kadın aynı çatı altında, dostça kardeşçe, bir birine art niyet beslemeden yaşayabilmenin bilincini kazanır. Ne kadın erkeğe, ne erkek kadına asla art niyetle bakmamanın bilincini, eğitimini, alışkanlığını edinir camide/ mescitte.
İşte bizler bu eğitimden uzak bir nesil yetiştirmenin, ne yazık ki acısını çekiyoruz. Sizlere bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Dini konularda eğitim almış ve yüksek mevkilerde de görev yapmış, dini anlatan bir büyüğümüzün, yakında televizyon programın da, erkek kayın validesinin elini öpmeli midir sorusuna verdiği cevabı, bizlere ibret olması adına nakletmek istiyorum.
( Kayınvalide yaşlıysa sorun yok, genç olursa damadın niyetine bağlı. Gencecik kayınvalideler var. Damat, genç kayınvalidenin elini öperken şehvet hissine kapılmamalı, gönlüne hâkim olmalı. )
Değerli din kardeşlerim, bizler nefislerimizi gerektiği gibi eğitmekten kendimizi uzaklaştırdığımız gibi, Kur’an ın rehberliğinden de habersiz yaşayıp gidiyoruz. Kur’an dan haberi olan bir insan, eşinin annesinin kendi annesi ve kız kardeşi gibi sayılıp, Kur’an ın evlenme yasakları arasında olduğunu bilir. Bunu bilen bir Müslüman ın aklından, böyle şeyler geçer mi? Rabbim sen bizlere akıl, fikir ihsan eyle.
Bunu bilen, bundan haberdar olan bir topluma, böyle bir söz söyleniyorsa, bu söz söylenen topluma büyük bir saygısızlıktır, hakarettir. Ama Kur’an a iman ettiğini zanneden bir toplum yetişmişse, bu sözler hakkında fazla konuşanda olmayacaktır. Gelin bu sözler ve düşünce üzerinde, kısaca birlikte düşünelim.
Evli bir erkek, eşinin annesinin elini öperken, şehvet hissine kapılır mı? Bu satırları yazarken bile üzüntü duyuyor utanıyorum. Ama bu sözleri de yabana atmamalıyız. Çünkü böyle düşünenler var ki, bu tür düşünceler/sözler çekinmeden söylenebiliyor. 
Ne yazık ki İslam toplumu olarak, sosyal olmaktan çok uzaklaştık. Kadın ve erkek kamplara ayrıldık. Adeta birbirine hasım cinsler olarak yetiştirildik. Hâlbuki Allah kadını ve erkeği, birlikte bir bütün olarak yaratmıştır. Ayrıca imtihanımızın da çok önemli bir unsurudur birlikte yaşamak. Allah birbirimizle bizleri her an imtihan etmektedir. Bu imtihandan korkarak, ya da kaçarak kadını yakınımızdan uzaklaştırmakla, kendimizi kurtaramayız. Bunu yaparak ancak toplumun düzenini bozarız.
Cuma salâtının da özü ve amacı, kadını ve erkeği, sosyal bir ortamda yaşanır, birbirleri ile bütünleşmenin, birlikte yaşamanın sağlandığı toplumlar haline getirmesidir. Böylece her iki cinsin birlikte nasıl yaşaması gerektiğinin bilinci verilir bu toplantı salâtında. Bizler kadını Cuma salâtından uzak tuttuğumuz içinde, bu bilinci toplum olarak ne yazık ki alamadık.
Biz Müslümanlar, Allah ın bu çok önemli emrini yerine getirmediğimiz içindir ki, kadını yanımızda görmeye alışık olmadığımız dan, onları hayallerimizde yaşattık. Kadında erkeği yakınında görmeye alışmadığı, onu gerektiği gibi tanımadığı için, aynı yanlışı onlarda yaptı. Sonuç ortada. Söylenenlerden utanmamak elde değil.
Değerli din kardeşlerim. Nasıl olur da, bir erkek, eşinin annesinin elini öperken, ona karşı cinsel bir haz hissedebilir? Bunu hisseden, açıkça SAPIKTIR. Nasıl olurda böyle bir düşünceyi sanki normal ve genelde olabilecek bir örnekmiş gibi topluma söyleyebiliriz, benim anlayamadığım kısım aslında burası.
Demek toplum olarak, inanılmaz uç noktalarda yaşıyoruz. Konuşulması örnek verilmesi, söylenmesi bile tiksindirici bir olayı, eğer bizler sanki normal bir şeymiş gibi söyleyebiliyorsak, Kur’an ın zerre kadar terbiyesini almadığımızın kanıtı olduğu gibi, bu toplumun ahlak anlayışını da sorgulamaya açmamız gerektiğini düşünüyorum.
Kadını ve erkeğiyle birlikte yaşamasını eğer öğrenmeye çalışmak yerine, hala kadını, sosyal toplumdan soyutlamaya devam edersek, buna benzer kişilerin aklın, mantığın ve Kur’an ın kabul etmediği, adeta sapkınlık mertebesindeki bu düşüncelerin gündeme geldiğine, daha çok şahit oluruz.
Neye layıksak Allah onu verecektir. Onun içindir ki huzur ve mutluluğu yakalamak istiyorsak, elde Kur’an onun rehberliğinde yaşanacak, sosyal bir toplum yaratmanın çabasında olmalıyız. Bunu beceremeyen toplumlar, sonucuna da katlanmasını bilmelidir. 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
halukgta
Pzr Kas 24, 2013 8:43 am
 
Foruma git
Konuya git

İyi bir Müslüman......

İyi bir Müslüman” dediğimizde ne anlıyoruz?
Dünya çapında, Medyanın gücü (!) sayesinde,  Müslüman’ın kimliği günümüzde sadece olumsuz  “kişiler-olaylar” üzerinden algılanılmaya ve tanıtılmaya çalışıldığı için,  örnek bir Müslüman olmanın önemini tam olarak idrak etmezsek bizde tekelci-çıkarcı çevrelerin tuzağına düşmüş oluruz.  Bilinçli bir şekilde, Müslüman kimliği, savaşçı/katil, kin/nefret dolu, merhametsiz, akılsız, cahil/ ne dediğini neye inandığını bilmeyen, atam- hocam-şeyhim vs. öyle diyor diye inanan,  bilgisiz aklını – vicdanını kişilere-kurumlara ipotek etmiş kişiler, önümüze “Müslüman” budur diye çıkarılıyor. Çıkarcı çevrelerce özellikle tanıtılmayan Allahın kitabı olan Kurandan, Müslümanlığı içselleştirmiş ve Müslüman’ın örneklik vasfının sorumluluğunu taşıyan kişilerin, bilinçli bir şekilde neden tanıtılmadığını sorguladığımızda da Kuranı okudukça” ve “Kuranı yaşam şeklimiz” haline getirdiğimizde anlarız. İlkeli-dengeli-adil-merhametli-vicdanlı- saygılı- aklını kullanan- kibirden yoksun bilgili bir “Müslüman”   kula kul olmaz, tüm sorumluluklarının farkında olur da ondan…
Allah’ın,  Tüm Nebi- Elçileri,  kişileri, şirksiz-şüphesiz imana ve teslimiyete davet etmişler.
“ Rabliği, Allaha has kılmanın önemini ”  ve  “Sadece Allaha,  dayanıp güven duymamızın gerekliliğini bizlerden gizlemeye çalışan geçmişin tekelcileri ve günümüz medyacılarının amaçlarını /hedeflerini kitabımıza sorduğumuzda çıkarcı-tekelcilerin öncelikli hedeflerinin ve isteklerinin   “Az bir menfaat karşılığında “dünyalık elde etmek için ” ahretlerini satmış olduklarını anlarız!
Ahrete iman, ,iman esaslarımızdan biridir ve ahret inancımız,  öncelediğimiz hedeflerimizi, isteklerimizi ve amaçlarımızı da belirler.
Ahret inancı hiç olmayan kişilerin yanında ahreti kendi zanlarıyla oluşturanlar da var.  Bize bahşedilen yaşamla ölüm arasında ki süreçte, isteklerimize, eylemlerimize bağlı kendi yaptıklarımızın sonucuna katlanacağımız ahretteki kaderlerimizi belirlediğimizi sürekli hatırda tutmalıyız. Eylemlerimizi/amellerimizi bilinçli bir şekilde gerçekleştirmemizin ve gözden geçirmemizin önemini kavradığımızda,  Dinimizi, imanımızı, ahretimizi ilgilendiren konuları sadece vahyin kaynağından öğrenebileceğimizi de anlarız.
Bazı sufi/gnostiklere göre, arifler kendi makamlarını görüp muratlarına ermedikçe can vermezler Oysa kimse ne kendinin nede başkasının bu dünyada yaşarken ahretteki yerini, makamını mevkisini bilemez! Kişilerin kendi “seyri suluklarında” yaptıkları cehennem-araf-cennet yolculukları sadece kendilerini bağlar.
Ölüm ötelerini “seyri suluklarında” gördüğünü iddia eden kişiler, istedikleri kişileri cehenneme, arafa, cennete postalıyorlar! Kendileri gibi düşünenler cennete,  düşünmeyenler cehenneme, arafa…
Sağlam, ahret inancına sahip  ”Örnek bir Müslüman” Kulluğu yalnız, “Allaha has” kılar.
Kimseyi incitmeden,  iyiliği emreder kötülüğü def/men eder. Kimsenin canına, malına, namusuna, ırzına göz dikmez.
Kimseye iftira atmaz!
Attığı her adımı düşünerek atar ve herkesin günü geldiğinde tek tek/fert fert Allaha hesap vereceğinin bilinciyle yaşar.
Hesap gününün sahibi sadece Allahtır!
Hasetçinin hasedinden Allaha sığınmak gerekir.
 

Ahkaf7. Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. 8. Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur’an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.9. De ki: Ben Elçiliği icat etmiş/ ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Ahzap21.Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.


Maide9. Allah, inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlara vaatte bulunmuştur: Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
Maide93.İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara;   bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra   takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü   hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.
Araf42. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar -ki biz, her benliğe ancak yaratılış kapasitesi ölçüsünde görev yükleriz- ise cennetin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.
Yusuf111. Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur’an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.
Selam ve dua ile Hacegan
Hacegan__
Cmt Kas 30, 2013 10:30 am
 
Foruma git
Konuya git

Ya insanlar?

Biri olmadan, öbürü olmazmış. Bu böylece yazılsınmış.Bir Rus köyü'nde iki balık yaşarmış. Biri turuncu veİri, öbürü korkak ve İnce. Bütün çiftler de böyledirbiraz düşününce.İri sormuş birgün. 'Madem bütün bu denizler birbirinebağlı, niye biz seninle sadece bu kıyıdan ötekineyüzüp duruyoruz? Kendimizi bir akıntıya bıraksak, yenisularda yüzsek, başka balıklar yesek daha mutlu olmazmıydık?' Hak verdi İnce. İnceliğinden sırf. Çünkü onunmutluluğu için, İri ve o kıyı yeterlidir. Gerisi havasu değişikliğidir ki, insan bundan beslenemez.Balıklar hiç...Katıldı yine de, düştü İri'nin peşine. Akıntıyabıraktı kendini. Bunlar beraberce, İstanbul veÇanakkale boğazlarını geçtiler. Geçerken eğlendiler.Fakat bir balıkçı, akşam yavrularına balık götürmekiçin suya ağ atmıştı. Ve bizimkiler farkına varmadanbu ağa takıldılar. Daha doğrusu İri takıldı. İri ya.İnce de sıyrılıp çıktı. İnce ya, bırakıp gitmedi. Heminceydi hem aşık. Kemirip ağları, kurtardı İri'yi. 'E,tabi, ben bu ağlara takılacak kadar güçlü kuvvetlideğilim, eriyip gidecek gibiyim' diyerek, onungururunu da okşadı. Aşkta, en yanlış şeyler bilemantıklı gelir insana. Tabi balıklara da... Çünkü aşk,suyun içinde de aşktır.Derken, bizimkiler soğuk denizlere kavuştular. Fakatİnce, alışık değildi bu serin sulara ve hastalandı.Pulları dökülüyordu hergün ve gün geçtikçe daha dayavaşladı. Hatta durdu birgün. Atlantiğin ortasında.Ya döneceklerdi ve İnce kurtulacaktı. Ya da tek bedenedüşeceklerdi. Çünkü herkesin Küba'ya kadar yüzeceknefesi kalmayabilir. Hele hastaysa. İri, Küba'yagitmeyi seçmeden önce, biraz düşündü. O düşündüğü sürekadardı sevgisi, ki o da çok sayılmazdı. En baştasıkılan oydu köyün kıyısından. Demek aslında gitmekistiyordu İnce'sinin yanından. Ama bizimki bu durumuanlamadı. Ve onunla Küba'ya varmak için son çabalarlayüzdü. İnsan, sevdiğiyle geçen zamana doyamadığı kadaraşıktır. Balıklar da...'İki dakika daha beraber yüzmek, tek başına sağlığınakavuşmaktan iyidir' bile dedirtir aşk insana.Dedirttiği gibi İnce'ye. İki dakika kadar yüzdü veöldü. Yukarı doğru çıkarken zayıf gövdesi,kılçıklarına kadar mutluydu ve gülüyordu. Koca birbalina onu yuttu, bunu da biliyordu. İri, tek kaldıama, suyun ucunda Küba vardı. Var gücüyle yüzdü.İnce'yi unuttu. İnce'yi unuttuğu kötü oldu. Çünküonlar birbirlerine 5 saniyede bir, nereye gittiklerinihatırlatıyorlardı ve şimdi 10 saniye geçmişti vekatiyen hatırlamıyordu. Ne İnce'yi, ne Küba'yı ne deadının İri olduğunu. İnsana adını başkalarıhatırlatır, balıklara da...O yüzden kayboldu derin sularında Atlantiğin. Ve kocabir balina onu da yuttu. Fakat mucize bu ya, balinanınmidesinde İnce'yi buldu. Meğer onları yutan aynıbalinaymış, İnce ölmemişmiş, tam tersi mideninsıcaklığında dirilmişmiş. Ama oradan çıkarsa ölecek.İri de oradan giderse, nereye gittiğini ve adınıunutucak. O yüzden, artık ikisi de buradalar. Ne farkeder. İnsana sevdiğinin yanı cennettir. Sevmedenhiçbir şeyin tadı olmadığını, bu hikayeyi bilen bütünbalıklar bilir.Ya insanlar?
Kepez-
Pzr Arl 08, 2013 2:12 pm
 
Foruma git
Konuya git

İslam Toplumları Olarak Nerede Yanlış Yapıyoruz?

 
İslam toplumları olarak, ne yazık ki yüzlerce yıldır, ne huzuru ne de mutluluğu toplum olarak bulamadık. Peki, nedenini hiç düşündük mü? Hâlbuki Allah ın bizlere rehber olsun diye gönderdiği, kendi korumasına aldığı Kur’an, elimizin altında.
İslam toplumları olarak, namazımızı kılıyoruz, orucumuzu tutuyoruz, anlamadan okusak ta Kur’an ı bolca okuyoruz. Hacca gidebilmek içinde sıraya bile giriyoruz. Hatta birkaç kez gitmenin yollarını arıyoruz. Acaba yaptıklarımızın meyvesini neden alamıyoruz, yoksa yaptığımız bu ibadetleri, Allah ın istediği gibi yapmıyor muyuz? İslam toplumlarının genel çoğunluğu, acı ve keder içinde. Müslüman Müslüman ın kardeşidir diyen Rabbimize sanki inat, birbirimize düşman olmuşuz. Birbirimizi öldürmekten de çekinmiyoruz.
Sizce yanlışımız nerede? Bir yerlerde yanlış yaptığımız, çok açık değil mi sizce de? Sorduğumuzda elhamdülillah Müslüman ım deriz hepimiz. Allah Kur’an a uyan, onun hükümlerini hayatına geçiren kullarımı darda, zorlukta bırakmam, onları hem bu Dünyada, hem de ahi rette güzellikler veririm diyerek, Kur’an ın ipine sarılmamızı öğütler.
Biz Müslümanlar olarak, farkında olmadan, yoksa bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz da bu acılar, kederler hep İslam toplumlarında kol geziyor. Evet dostlar, din kardeşlerim, ne yazık ki bu soruyu kendimize sorup, öz eleştiri yapmadığımız, yapanlara da kızdığımız içindir ki, yaptığımız hatalarımızı da göremiyoruz. İşin kötüsü yapmaya da devam ediyoruz.
Allah sizleri huzura, mutluluğa götürecek rehber Kur’an dır dediği halde, bizler Allah ın mutluluk reçetesinden gereği gibi faydalanmayı bırakın, onu herkes anlayamaz, Kur’an da her bilgi yoktur, özet bilgiler vardır diyerek, rivayetlerin ve sanı bilgilerin peşine düşer olduk.
Elleriyle yazarlar, bunlarda Allah katındandır diyenlere karşı, Allah ın uyarısını duymazlıktan gelen bizler, yoksa Kur’an ın ipine sarılmak yerine, beşerin elleri ile yazıp, bunlarda Allah katındandır diyenlere sarıldığımız için, başımıza tüm bunlar gelmiş olmasın?
Elbette emin olmadığımız, Kur’an ın onayından geçmeyen rivayet ve sanı bilgiler, bizleri bugün bu hale getirdi. Allah dinde sakın bölünmeyin dediği halde, bizler bölünmekte bereket vardır dedik, sanki HÂŞÂ Rabbimize inatla. Allah şefaat tümden bana aittir dediği halde, şefaatçiler edinmekten hiç çekinmedik. Allah Kur’an da ne söylediyse, bizler tersini yaptık.
Rabbimiz Kur’an ın ipine sarılın, sizleri doğruya yönlendirecektir dediği halde, bizler onu yüksek bir yere asıp, herkesin anlayamayacağı bir kitap ilan ettik. Daha da kötüsü edindiğimiz velilerin, şeyhlerin, efendilerin kitaplarına göre amel eder olduk. Kur’an da hiç bahsedilmediği halde, bunlar da Allah katındandır dediler, bizlerde sorgusuzca inandık. Çünkü Allah ın rehberini yüzlerce yıldır, anlamını bilmeden okuduk. Allah ın bizlerden ne istediğini hiç ama hiç anlayamadık. Anlamını bilmesen de oku, Allah sevap yazar mantığıyla İslam ı yaşadığımız içinde, dualarımız karşılık bulmadı.
Elbette İslam ı bu şartlarda yaşayan bizlere, Allah ın cevabı bundan farklı olmayacaktır. Bizler Müslüman’ız dedik, ama Allah ın emrettiği ölçülerde değil, beşerin çizdiği ölçülerde Müslüman olduk. Allah Kur’an ın sınırlarını aşmayın, diye uyardığı halde, bizler sınırları aşmayı bırakın, kendimizce Allah ın ölçülerine, sınırlarına uymayan beşeri bir din yarattık. 
Bizler Kur’an a uymak, ona adapte olmak yerine, İslam dinini kendi nefsimize uydurduk. Tüm bu yanlışları yapan bizler, acaba bizler Müslümanlarız, peygamberimizin ümmetleriyiz, deme şansımız hala var diyebilir miyiz? Hiç sanmıyorum. 
İslam toplumları olarak bizler, İslam a ne yazık ki peygamberimizden sonra, uyum sağlayamadık, çünkü Kur’an ı terk ettik. Ama bunun farkında bile değiliz. Aklımızla değil, nefsimizle, duygularımızla İslam ı anlamaya, yaşamaya çalıştık. Böyle olunca da, şeytan hep aramızda cirit attı. Şeytanlaşmış insanlarda çoğalınca, iyice yolumuzu şaşırdık.
Bölünen, parçalanan toplumlar kolay lokma olurlar. İşte onun için Rabbimiz Kur’an da,  sakın bölünmeyin diyordu. Bizler bu yanlışımızı fark edemediğimiz sürece, aklını kullanan toplumların her zaman oyuncağı olmaya devam edeceğiz.
Bu yanlışları yapmaya devam mı, yoksa yeter artık, kendi nefsimiz de yarattığımız şeriata, itikada değil, ALLAH IN ŞERİATINA, Kur’an a uymanın zamanı geldi, diyebilecek mi bu toplum? Umut çok az, ama biz yinede inşallah diyelim, dualarımız ve çabalarımız bu yönde olsun. Elbette her bilgiden faydalanalım, araştıralım ama danışacağımız, süzgecinden geçireceğimiz yalnız Kur’an olmalı. Çünkü Rabbimiz bizleri, yalnız Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyor.
Yorum ve karar sizlerin.  Aklını kullanabilen, elde Allah ın rehberi onun şeriatına uyan, dilerim aklı başında toplumlar oluruz. Yoksa işimiz o kadar zor ki, Allah yardımcımız olsun.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta
Cmt Arl 07, 2013 2:37 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron