19 sonuç bulundu

Geri dön

Nefisle cihad nasıl olmalı ve cinsel baskıdan kurtulma çares

Soru

insan ne kadar iyi bir dindar olsada nefsine mağlup oluyor. Sonra pişman oluyor. Daha sonra bu pişmanlığık benden adam olmaz oluyor. Bizde nimetlerden yararlanmak istiyoruz(internet v.s) ama araya nefis girip onu kötüleştiriyor. Tövbe edip bir daha gunah işlemek bir daha aynısını yapmak insanı mahvediyor.Tövbe-günah,tövbe-günah derken insan tamamen yoldan cıkmaktan korkuyor. Ne yapmalıyız nasıl korunmalıyız..
Kullanıcı: karayel | Tarih: 30-Haziran-2006, Saat: 20:09:43
Cevap

Değerli kardeşimiz;
İnsan hangi durumda olursa olsun tevbe etmekle mükelleftir. Şeytan insanı ümitsizliğe sevkedip tevbe etmesini engellemeye çalışır. Bunu yaparken bir yandan nefside ıslah edip ilerlemeye çalışmak gerekir.

Al-i İmran suresinde şu mealdeki bir ayeti kerime yer almaktadır:

"Ve bir günah işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarak günahlarının bağışlanmasını isteyenler, hem de yaptıkları günahta bile bile ısrar etmemiş olanlar—İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret, ağaçları altından ırmaklar akan Cennetlerdir. Orada ebedi olarak kalacaklardır. Güzel amel yapanların mükâfatı ne güzeldir."(Âl-i İmrân Sûresi, 135-136.)

Demek ki, bir tövbenin kabul olması, bir günahın affa liyakat kazanması için hiçbir mazeret yokken o günahta ısrar edilmemesi şartı aranmaktadır. Bir insan sadece nefsini yenemediğini, çevresinin nasıl karşılayacağını bahane ederek bir haramı işlemeye devam ederse ne olur? Bu husustaki bir hadisin meali şöyledir:

"Mü'min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahtan el çeker, Allah'tan günahının affını dilerse, kalbi o siyah noktadan temizlenir. Eğer günaha devam ederse, o siyahlık artar. İşte Kur'ân'da geçen 'günahın kalbi kaplaması' bu mânâdadır." (İbni Mace, Zühd:29.)

Evet, "Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır" sözü mühim bir gerçeği dile getiriyor. Şöyle ki, bir günahı işlemeye devam eden insan zamanla o günaha alışır, terk edemez bir hale gelir. Bu alışkanlık onu gün geçtikçe daha büyük manevî tehlikelere sürükler. Günahın uhrevî bir cezasının olmayacağına inanmaya, hattâ Cehennemin bile olmaması gerektiğine kadar gider. Yani kalpte yer tutan o günah tohumu zaman içinde—Allah korusun yeşillenerek bir zakkum ağacı haline dönüşebilir. (Lem'alar, s. 7; Mesnevî-iNuriye, s. 115.)

Böyle bir tehlikeye maruz kalmamak ve şeytanın kinlerine kanmamak için bir an önce tövbeyi icap ettirecek günahı terk ederek insanın kendine çeki düzen vermesi gerekir. (bkz. Mehmet Paksu, Sünnet ve Aile)


Allah'ı sevdiğini söylemenin ölçüsü nedir?

Allah’ı sevmek ve onun razı olduğunu bilmek soyut bir durum olduğu için anlamak zordur. Bir insan ben Allah’ı seviyorum diyebilir. Fakat bu durum içimizdeki bir duyguyu anlattığından dolayı, dışımızda bunu göstermemiz gerekir.

Diğer taraftan, Allah bizden razı mı? Biz onun yanında nasıl bir kuluz? Bu sorular da aynı şekilde anlaşılması zor konulardır. Bunu anlamanın da bir yolu olmalı.

İşte hem bizim Allah’ı sevdiğimizin anlaşılması, hem de Allah’ın bizden razı olduğunu anlamanın yolunu şu ayeti kerime de Allah’ımız bildiriyor. “Ey Muhammed deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, ta ki Allah ta sizi sevsin.”

Dikkat edilirse Allah’ı sevmemizin göstergesi Hz. Peygamber Efendimize uyarak islamı yaşamaktır. Biz Peygamberimize uyarak hayatımızı yaşarsak, netice de Allah’ın da bizi sevdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Mesela, babanızı ve annenizi sevdiğiniz nasıl anlaşılır. Onların isteklerini yapar, memnun olmadığı şeyleri de terk ederseniz, o zaman sevdiğiniz ortaya çıkmış olur. Onlar bize demeseler bile biz bundan anlarız ki onlar da bizi seviyorlardır. Tam tersi olsa dediklerinin hiç birini yapmam ama, kalbime bak onları çok seviyorum dese kime inandıra bilirsiniz.

Demek ki Allah Peygamberimizi bir model olarak yaratmış ve en güzel örnekleri onda göstermiş. Bize de, eğer beni seviyorsanız, size Peygamber gönderdiğim Hz. Muhammed’e uyunuz. O takdirde anlayın ki ben de sizi seviyorum. Sözün özü: Allah’ın bizi sevdiğinin göstergesi, bizim ne kadar Hz. Muhammed’e benzediğimizdir. Ona göre sonuca varabiliriz.

Size, bize ve tüm insanlara yol haritası kur’an ve Sünnettir. Bundan başkasını size tavsiye edemeyiz. Yani kur’anı ve sünneti rasulullahı ( a.s.m ) kendimize rehber edinmek, kendimizi onlara endekslemek ve imani bahis ve kitapları tefekkür ile okumaktır. Yani imanın ve kur’anın anlattığı ve bahsettiği kurani ve imani kitaplar bulabilseniz veya bu konuları tefekkür ve mütalaa eden şahsiyetlerle beraber olmakla onlardan istifade edebilseniz sizin hem dünyanıza hem de ahiretinize faydalı olacaktır.

Namazları vaktinde kılmak, büyük günahlara dikkat etmek ve namazın arkasındaki tesbihatı yapmak ayrıca sizi tekamül ettirecektir.

Ayette geçen Nefis ve Malın Allah’a satılması ne demektir?

Nur Külliyatında, “Muhakkak, Allah müminlerden nefislerini ve mallarını cennet mukabili satın almış bulunuyor” mealindeki âyet-i kerimenin tefsiri yapılırken bir temsil getirilir ve temsilin bir yerine de şu mesaj yüklenir. “Hem o fabrikadaki âletler benim namımla ve benim tezgâhımda işlettirilecek. Hem fiyatı, hem ücretleri birden bine yükselecek.” Sözler

Bir sohbette arkadaşlarıma, toprağın ve suyun fiyatlarını sormuş ve bir cevap alamamıştım. Muzun fiyatını sorduğumda ise yüksek bir rakamla karşıma çıkmışlardı. İşte toprak ve su Allah’ın bir fabrikası olan ağaca girdiklerinde, öteden muz olarak çıkıyor ve büyük bir kıymet kazanıyorlar. Aynı şekilde, otu inek denilen bir canlı fabrikaya veriyoruz, et ve süt elde ediyoruz. Şeker pancarı, fabrikadan şeker olarak çıkarken, çiçek tozları kovanda bal oluyorlar.

İnsan, etrafını saran böyle sonsuz ibret tablolarından ders alarak nefis ve malını, Rabbinin emir tezgâhına soksa, alâ-yı illiyyin denilen o üstün makama erecek ve cennet ehli olma şerefine kavuşacak.

Nefis denilince insanın zâtını anlıyoruz, mal denilince de zâtın tasarrufuna verilen emanetleri. Bir başka ifadeyle, “nefis” insana ihsan edilen dahilî nimetleri; “mal” ise haricî nimetleri temsil etmekte. Her ikisi de insanı ya alâ-ı İlliyyîne çıkaran yahut esfel-i safiline düşüren imtihan âletleri.

Âyet-i kerimede nefisten başlandığını dikkate alarak nefsimiz üzerinde biraz duralım.

İnsan aklı, fizik ve kimyadan, ticaret ve ziraattan, kumar ve soyguna kadar her şeyde istimal edilmeye müsait. Bunların bir kısmı insanı yükseltirken, diğerleri alçaltır.

İnsan kalbi bir umman. İman ve küfürden, adalet ve zulme, tevazu ve kibre, itaat ve isyana, muhabbet ve nefrete, af ve intikama ve daha nice müspet ve menfi mânâlara açık. İnsanın alâ-yı illiyyîne yükselmesinde yahut esfel-i safilîne yuvarlanmasında en büyük pay onun.

Kalbe bağlı lâtifeler, hisler bedenin organlarından çok. Bunlar da insanı ya yücelere çıkarır yahut çukurlara düşürür. Sevgiden başlayalım. İnsan bu his ile, ya Rabbini ve Mevlâsını sever, yahut nefsini ve menfaatini. İşte birinci hâl yükseliş, ikincisi çöküştür.

Bir diğeri, “endişe duygusu.” İnsan, ya maddî ve dünyevî problemleri kendisine dert edinir, bunların endişesiyle ruhunu perişan eder. Yahut, bu dünya yolculuğunun cehennemle son bulma endişesi onu durmadan çalışmaya, gayrete ve duaya sevk eder. Birincisi, aşağıların aşağısı, ikincisi yüceler yücesidir.

Beş duyumuz da bu ölçüye vurulmalı. İnsan bunlarla sâlih amel de işleyebilir, isyan ve günah da. Birinciler, insanı en ileri makamlara, ikinciler ise en derin azaplara hazırlar. Yine Nur Külliyatında, “küfür, mahiyet-i insaniyyeyi yıkar, elmastan kömüre kalbeder” denilerek, büyük bir hakikat dersi verilir. Demek ki, insan ahsen-i takvim ile ifade buyrulan bir elmas mahiyetinde yaratılmış. Kendisini rıza çizgisinden, istikamet hattından dışarı çıkarırsa, ceza alarak aşağıların aşağısına atılıyor. Bu çöküş “kömür” olmakla sembolize edilmiş. Bilim adamlarımızın ifadelerine göre, elmasla kömürün temel taşları aynı. Sadece kristalleşme şekilleri farklı. İşte bu farklılıktan birbirine zıt iki mahiyet doğuyor. Aynı harflerle farklı kelimelerin yazılabilmesi gibi, aynı insan mahiyetinden de, birbirine zıt meyveler çıkabiliyor: Mümin -kâfir, salih-fasık, âdil-zâlim, mütevazı- mağrur gibi.

Bu misâle göre:

•Ahsen-i takvim, “en güzeli yazabilecek kıvamda, kabiliyette yaratılmış olma.”

•Alâ-yı illiyyîn, “bunu başarabilenlerin yüksek makamı.”

•Esfel-i safilîn, ise “yanlış yazanların büyük düşüş ve çöküşü.”

Allah Resulü (a.s.m.), “Dünya âhiretin tarlasıdır” buyurur. O halde insan bu dünyada, çekirdek kabilinden de olsa, “alâ-yı illiyyîn” şerefine erecektir ki, bu mazhariyet âhirette o yüce makam olarak kendini göstersin. Ve yine insan, işlediği isyanlarla, “esfele-i safilîne” lâyık olacaktır ki, bu liyakat o dehşetli azabı meyve versin.

Sözün özü: Yüksek insanlar da, alçak insanlar da bu dünyada yetişiyorlar. Ve âhirette her nefis kendi ameline uygun saadete eriyor yahut azaba düşüyor.
Asri_Saadet
Pts Mar 12, 2012 12:26 am
 
Foruma git
Konuya git

Dua

Allah’ım hakkımızda hayırlı olanı bize
ver ve bizi bundan memnun
et,peygamber efendimizle beraber
kevser havuzunun baĂında burdaki
kardeĂlerimle beraber olabilmeyi nasip
eyle. Allahım sen bizim kalbimizi iman
ateĂiyle yak ,yakki yolunda ebediyen
kalalım.Rabbim nefsimize uydurma
bizi.Allahım kulun cennet kapısına
geldiğinde
eğer
arkadaĂım
girmiyorsa
bende girmem
demeyi, salihli
kullardan
olabilmeyi,
sadece kendimi kurtarmak değil müslüman kardeĂlerimide kurtarmayı bilmeyi nasip et.Allahım
el açıp dua ettik, sana inandık, sana hayırlı bir kul, peygamber efendimizede hayırlı bir ümmet
olabilmeyi nasip et. Allahım bizleri sevdiğin kullarınla karĂılaĂtır ve senin sevdiğin insanları
bizede sevdir…

AMINN
Asri_Saadet
Pts Mar 12, 2012 8:07 am
 
Foruma git
Konuya git

HER DERDE DEVA DUALARIMIZ

BORÇLARDAN KURTULMAK İÇİN OKUNUCAK DUA:

Resulüllah (s.a.v) Hz. leri buyurdularki: borçdan dolayı sıkınyı çekenlerşu aşağıdaki duayı tavsiye ederdi.

Allahümme ağniki bi halalike en haramike ve bi taatike an ma’sıyatike ve bi fadlıke ammen sivak.

GECİM SIKINTISINA KARŞI OKUYACAĞIMIZ DUALAR:

Sevgili Peygamberimiz kim, gecim sıkıntısından dolayı, Citti sıkıntılara düşerse şu duadan daha tesirli dua etmenin başka yolu yoktur diye buyurdu:

Bismillahi ala mali ve nefsi ve dini Allahümme raddını bi kadaike ve barik li fi ma kadderte li hatta la ühıbbü ta’cile ma ahharte ve la te’hıyra ma accelte ve inneke ala külli şey’in kadir.

Her hangi bir kimse yukarıda yazılı olan duayı Cuma namazından donra okumayı alışkanlık haline getirirse Allah (c.c) Hz leri okuyan kimseye zenginlik nasip eder. bu duaya aşağıda yazacağımız duayı eklemeyi unutmayın..

EVİNİZİN İŞİNİZİN BEREKETLENMESİ İÇİN OKUNUCAK ALLAH (c.c) İsimleri

Allahümme ya hamiydü ya mübdiü ya müıydü ya rahıymü ya vedudü. Ekfini bi helalike an haramike ve bi taatike an ma’sıyetike ve ağnini bi fadlıke ammen sivak.

Sevgili, Mehmet Emin, Hocam buyurduki, eğer maddi sıkıntılara düşerseniz her gün bu mubarek isimleri okumayı kendinize alışkanlık haline getirin, o zaman Allah (c.c) izni ile tüm maddi sıkıntılarınızdan kurtulacaksınız.

ALLAH-UN, GAFFUN FETTAHUN, GANİYYÜN, REZZAK..

ŞEYTANLARIN VE CİNLERİN ŞERLERİNDEN KORUNMAK İÇİN OKUNUR:

Bismillahirrahmanirrahıym. Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum. La te’huzühu sinetün ve la nevm, lehu ma fis semavati ve ma fil ard, men zellezi yeşfeu ındehu illa bi iznih, ya’lemü ma beyne eydihim ve ma halfehüm ve la yühıytune bi şeyin min ılmihi illa bi ma şae, vesia kürsiyyühüs semavati vel erda ve la yeudühu hıfzuhüma ve hüvelaliyyül azıym, La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdü minel ğayy, fe men yekfür bit tağuti ve yü’min billahi fekadistemseke bil urvetil vüska lenfisame leha, vallahü semiy’un aliym, Allahü veliyyüllezine amenu yuhricühüm minez zulümati ilen nur, Vellezine keferu evliyaühümüt tağutü yuhricunehüm minen nuri ilez zulümat, ülaike ashabün nar, hüm fiha halidun.

Bu duanın faziletini saymakla bitmez. Ayetel Kürsi ayetinden itibaren üç ayet-i kerimeyi her namazdan sonra okumaya devam eden, cinnilerin ve şeytanın her türlü vesveselerinden ve şerrinden korunurlar. Fakirlikten korunur, eşyası çalınmaktan, yanmaktan, bedenine gelecek olan her türlü hastalıktan korunur. Geceleyin gelebilecekher türlü tehlikeye karşı korur. Uyku halindeyeken korkutulmaktan esirger. Bu ayet-i Kerimeyi kılınan her namazdan, sonra fazlasıyla okumayı alışkanlık haline getiren, Allah’ın izniyle Cennetteki makamını ölmeden evvel görür.

MANEVİ SIKINTILARA KARŞI OKUNMASI GEREKEN DUA:

Allah (c.c) Resulü buyurmuşlardırki: Her hangi bir sıkıntı ile karşılaştığı zaman şu şekilde dua ederdi:

Ya hayyü ya kayyumü bike esteğıysü.

KİM Kİ BU AYET-İ KERİMEYİ SABAH AKŞAM YATARKEN KALKARKEN BİR YERE GİDERKEN BİR ŞEY ALIRKEN OKURSA HER DAVRANIŞINDA ALLAH (c.c) HAZRETLERİ HİMAYESİNE ALIR HER TÜRLÜ MUSİBETLERDEN KORUR DEVAMLI OKUYAN MUTLULUĞU HUZURU BULUR. BAHSİ OLAN AYET-İ KERİME BUDUR.

Allahüllezi halekas semavati vel erda ve enzele mines semai maen fe ahrace bihi mines semerati rizkan leküm ve sehhara lekümül fülke li tecriye fil bahri bi emrih ve sehhara lekümül enhar, Ve sehhara lekümüş şemse vel kamera daibeyni ve sehhara lekümül leyle ven nehar. Ve ataküm min külli ma seeltümuh. Ve in teuddu nı’metellahi la tuhsuha. İnnel insane le zalumün keffar.

NAZAR GÖZ DEĞMESİ İÇİN UYGULANAN MANEVİ REÇETE:

Ve nünezzilü minel kur’ani ma hüve şifaün ve rahmetün lil mü’minine ve la yezıdüz zalimine illa hasara. Fe bi zalike fel yefrahü, Allahü la ilahe illa hüve rabbül arşil azıym. Hüvallahüllezi la ilahe illahu. Alimül ğaybi veş şehadeh hüverrahmanür rahıym Hüvallahüllezi la ilahe illa hu El melikül kuddusüs selamül mü’minül müheyminül azizül cebbarul mütekebbir. Sübhanellahi amma yüşrikun. Hüvallahül halikul bariül müsavvirü lehülesmaül husna. Yüsebbihu lehu ma fis semavativel ard ve hüvel azizül hakim.

Namaz Kılma Hususunda İsteksizlik Gösteren Kuran-ı Kerim Okumakta Zorlananlar, Aşağıda Yazılan Ayet-i Kerimeyi Okumayı Alışkanlık Haline Getirirlerse Allah (c.c) Hz. lerinin İzniyle İnanılmaz Başarıya Ulaşırlar. Bu Başarıya Ulaşmak İçin, Perşembe Günü Gecenin Üçte Birinde Kalkılır, Abdest Alınır, Allah Rızası İçin İki Rekat Namaz Kılınır. İstediği Şekilde Sabah Namazına Kadar İbadet Edilir Sabah Namazından Sonra Yetmişbir Kere “İnşirah Suresi” Okunur. Her Hangi sıkıntıları da varsa Cenabı Allah’a Dua Ve Niyazda Bulunur Allah (c.c) İzniyle Kısa Zaman da Haceti Kabul Olunur. Her Okunan Dua Büyük Bir Teslimiyetle Yapılması Gerekir. Ayeti-Kerime Şudur:

Kulid’ullahe evid’ur rahman eyyen ma ted’u fe lehül esmaül hüsna Ve la techer bi salatike ve la tühafit biha vebteğı beyne zalike sebila.

GECE İSTENİLEN ZAMANDA UYANMAK İÇİN

Ve iz cealnel beyte mesabeten lin nasi ve emna Vettehızu min mekami ibrahime müsalla Ve ahdina ila ibrahime ve ismaile en tahhira beytiye lit taifine akifine ver rukkeıs sücud.

HACET DUASI

Her hangi bir haceti olan, Allah rızası için iki rekat namaz kılar, Haceti, (dileği), neyse Teslimiyetle Yüce Allah (c.c) arz eder. Bu duayı her ihtiyaç sahibinede öğretin:

Ya Allahü ya vahıdü ya ehadü enfıhni minke bi nefhatin hayrin inneke ala külli şey’in kadir.
Asri_Saadet
Pts Mar 12, 2012 7:50 am
 
Foruma git
Konuya git

DÖRT MELEĞİN ALNINDA YAZILI OLAN DUA(HER DERDE DERMAN DUA

Ebu Hüreyre (r.a),den rivayet olunmuştur:
Allahın Resulü (s.a.v.)ashabı ile oturuyorlardı. Bu esnada Beni Süleym kabilesinden biri ağlayarak Resulüllah,ın huzuruna geldi Resulü Ekrem(s.a.v.)ona Ey Allahın resulü ! Namaza kalktığım zaman beni bir korku ve heyacan sarıyor. Uyuduğumda kötü rüyalar görüyorum Çok defa vesveseye kapılıyorum. İbadetlerim fesada gidiyor.
Bunun üzerine Resulü Ekrem (s.a.v.)
Ey kardeşim ! Senin anlattkların. melun şeytanın sana yaptığı işlerdir Şimdi ben sana Mirac,a çıktığımda rabbimin bana öğrettiği on dokuz ismi öğreteyim mi? bu isimlerin dördü israfil (a.s.),ın alnında, dördü Azrail(a.s.),ın, üçü de Arşı A,zam,ı taşıyan çok büyük meleklerden biri olan Na^mus u Ekber,in alnında yazılıdır.Bu melek o kadar büyüktür ki,eğer Allah Teala emir buyursa gökleri ve içindekileri bir loKmada yutardı.
-Evet ey Allah,ın Resulü1!Bana o isimleri öğretiniz.
-Ey kardeşim!Kim bu on dokuz ismi sıkıntıya karşı okursa Allah sıkıntısını giderir.Gamlı ve kederli bir kişi okursa Allah gam ve kederini giderir. kaybolan için o okunursa geriye döner. Hasta okursa şifa bulur.borçlu okursa borcunu öder.Bir eve konursa Allah o evden şeytanı ve yardımcılarını uzaklaştırır.Sen bunu sabah ve akşamladığında oku,buyurdular.
Resulü Ekrem (s.a.v.),in öğrettiğidua budur.(Kitabü Muhâdaratil Ebrâr,2/414)
--Allâhümme inni es,elüke yâ rahmânü yâ rahıymü ve yâ cârel müstecirine ve yâ emânel hâîfine ve yâ ımâde men lâ ımâde lehü ve yâ senede men lâ senede lehü ve yâ zuhra men lâ zuhra lehü ve yâ hırzet duafâi ve yâ aziymer racâi ve yâ münkızel helkâ ve münciyel ğarkâ ve yâ muhsinü ve yâ mücemmilü ve yâ mün,ımü ve yâ müfaddılü ve yâ aziyzü entellezi secede leke sevâdül leyli ve dav,ün nehâri ve şüâüş şemsi ve hefifüş şeceri ve deviyyün nahli ve nürül kameri yâ allâhü yâ allâhü lâ şerike leh*Es,elüke en tüsalliye alâ muhammedin ve alâ âli muhammet*

ALLAHA EMANET OLUN
SELAM VE DUA İLE.
Asri_Saadet
Pts Mar 12, 2012 7:57 am
 
Foruma git
Konuya git

BİR OLALIM BİRLİK OLALIM....

Ülkemiz zor bir süreçten geçiyor canlar, etle tırnak olmalıyız
Etnik dinsel köken gözetmeksizin, Çanakkale ruhunu yaşatmalıyız.
Yunusların, Mevlana Celalledin-i Rumelerin, Hacı Bektaş-ı Velileri
Pir Sultan Abdalları, Hacı Bayram Veliler Karaca Ahmetleri,
Şah Kuluları Sarı Saltukların Ana doluya barışı kardeşliği hakkaniyeti
Dürüstlüğü dostluğu getiren Anadolu Erenlerini unutmayalım
Yaradılanı sevelim, Yaradandan ötürü, tüm insanlığı kucaklayalım
Ekmeğini yediğimiz, Suyunu içtiğimiz, Atmosferini soluduğumuz,
Yağmurunda ıslandığımız, Güneşinde kurulandığımız
Ata Vatanı aziz Vatanımızı canımızdan özge sevelim, Lütfen kıskançlıkla koruyalım.
Gidilecek, referans alınacak başka bir ülkemiz yok çünkü.
Türkü ile, kürdü ile, Lazı, kıvırcığı, Çerkezi –göçmeni, gürcüsü, Türkmeni, azerisi ile
Alevisi, Sünnisi , müslümi, gayri müslümi, Laik anti laiği ile , dindarı, olmayanı ile
El ele, yürek yüreğe, birlik dirlik içinde olmalıyız.
Bizi, her ne şekilde bölmeye, parçalamaya çalışanlara da fırsat vermemeliyiz
Dinimizi, diyanetimizi, Allah ile kul arasında, yaşamalıyız, kültürel zenginliklerimizi
Ortak paylaşmalıyız, kendimizle, misak-ı millimizle, tarihimizle gurur duymalıyız
Sevgiyi, hoş görüyü, bir birimize tahammüllü barışı ana eksen olarak alıp, millet olarak tek yumruk olmalıyız.
Geçmiş acılarımızdan ders almalıyız, bir daha aynı tuzaklara millet olarak düşmemeliyiz.
İstiklalimiz için canlarını seve, seve feda eden Şahadete giden, Çanakkale’de kefensiz yatan Vatan evladının kemiklerini sızlatmamalıyız, mirasına canımız kanımız pahasına da olsa sahip çıkmalıyız.
Şehit ve gazilerimize, ailelerine sahip çıkmalıyız
Milli ve Dini Bayramlarımızla minarelerde yankılanan ezanımızla, kiliselerde çalınan çanımızla, Cemde var olan sazımız sözümüzle Konya da ki Seb-i aruzumuz, Erzincan da ki semahımız Ankara da, Trakya da ki ,Edirne deki ki zeybeğimiz, Elazığ da ki gak koşumuz, Erzurum’daki dadaşımızla
El ele Yürek yüreğe, etle tırnağız, Yaradılanı, Yaradandan ötürü seven canlarız.
Biz bir vatanız
Vatanımıza feda olsun canımız

BARIŞ OLSUN

Sevelim yaradılanı
Yaradandan ötürü
Gönülde barış olsun
Güzele güzel diyelim
Çirkinide sevelim
Dilde barış olsun

Gönül sarayımızı kuralım
İnsan onuruyla yaşayalım
Fitne, fesat, zana kapalı duralım
İnsanlıkta barış olsun

Komşumuz aç iken
Biz tok yatmayalım
Fakir fukara- garip gurabaya
Kucak açalım
Sazda sözde birleşelim
Asalette, özde barış olsun

Şükürden haberdar, merhametli kullar olalım
Tasada kederde, sevinçte kıvançta bir olalım
Birliğimize dirliğimize sahip çıkalım
Misak-ı Millimizi, kıskançlıkla koruyalım
Yurtta barış cihanda barış olsun
Ne ararsan Gökte var Ay da var Yıldız da var Türk"e ancak Türk ten fayda var selam ve dua ile Hacegan..
Hacegan__
Cmt Mar 24, 2012 6:41 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Sana Hayranligimi bana Ögrettigin sözle Ifade ediyorum

EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN...
Koray
Cum Mar 30, 2012 8:43 am
 
Foruma git
Konuya git

Sana Hayranligimi bana Ögrettigin sözle Ifade ediyorum

Yarabbim


Öylesine çok güzellikler yaratırsın ki
hayranlığım Senin methine yetmez.
Seni Senin öğrettiğin gibi övüyorum;
SÜBHANALLAH..

Öyle bol nimetler verirsin ki
Şükrüm SANA teşekküre yetmez.
Sana Senin öğrettiğin gibi hamd ediyorum;
ELHAMDÜLİLLAH..

Öyle hoş lütuflarda bulunursun ki
Ne kadar minnettar kalsam lütfuna denk gelmez.
Sana Senin öğrettiğin sözle minnetimi ifade ediyoum;
BAREKALLAH..

Öyle güzel işler eylersin ki
Ne kadar düşünsem hikmetine aklım ermez.
Sana hayranlığımı Senin öğrettiğin sözle ifade ediyorum;

MAŞAALLAH..
Asri_Saadet
Cum Mar 30, 2012 8:32 am
 
Foruma git
Konuya git

Beni Sensiz Birakma

Ey Allahım beni senden ayırma
Beni Senin cemalinden ayırma

Seni sevmek benim dinim imanım
İlahi din-ü imandan ayırma

Şeyhim güldür ben onun arrısıyem
İlahi arıyı gülden ayırma

Balığın canı sularda gizlidir
İlahi balığı sudan ayırma

Eşrefzade Senin kemter kulundur
İlahi kulunu Senden ayırma

Kelam’ı alarak, kendinden gayrı beklentisi kalmayan olarak gelebildimse, geri çevirmeyeceğindendir…

Geriye dönmek ölümden öte bir korku… Ölüm için diyecek çok söz var ya geri dönmek için? Beni geri döndürme –Yârabbim


Bahar geldi diye ettiğim isyandan, kelimelerimi düşman eylediğim güneşten… Yakıcı adaletten çok, serinliğinin ve cemalinin uzaklığından sana sığınırım… Geriye dönecek yol bırakma gayrında… Senden başkasına çıkmasın yolum, yolsuz kalmayayım…


Topu topu iki hüzün yaması birde emanetinle zorluyorum kapını, kapın yüzüme değse huzur buluyorum ‘Rabbim beni önemsedi! ‘ sesimin sahibi ol Yâr’im… sesim sana meftun soluklansın.


Ellerimi açayım, ellerim dolusu dua olsun gönlüm… Gönlümü açayım, içinden sen dökül, beni gören nurundan nasiplensin… Bana bir ben göster; içinde sen olsun, beni geri çevirme, beni yolsuz, beni hüzünsüz, beni sensiz bırakma
Allahim

Aminn!...
Asri_Saadet
Cum Mar 30, 2012 3:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

En iyi Buğday

En iyi Buğday
Her yıl yapılan ''en iyi buğday'' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:
-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,
-Neden olmasın, dedi çiftçi.
-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine
yardımcı olmam gerekiyor.

Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder paylaştikcada büyür, Cogalir. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir Yanlisa götürür .
Asri_Saadett
Çar Nis 18, 2012 9:57 am
 
Foruma git
Konuya git

NASİHAT....

Cahil ile dost olma İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, Üzülürsün

Saygısızla dost olma Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, Üzülürsün

Aç gözlü ile dost olma İkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, Üzülürsün

Görgüsüzle dos...t olma Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, Üzülürsün

Kibirliyle dost olma Hal bilmez, Ahval bilmez, Gönül bilmez, Üzülürsün



ŞEYH EDEBALİ ‘ NİN NASİHATI
TUTKUMSUN_
Per Nis 19, 2012 6:24 am
 
Foruma git
Konuya git

BENIM DEDIKLERIM BENIM OLSAYDI !!!

Benim Dediklerim Benim Olsaydı !!!
Benim diyerek sahiplendiklerimiz gerçekten bizim olsaydı, acaba onları terk eder miydik? Ben, son durağı belirsiz bir yolda ilerliyorum, benim dediklerimin hiç birisi bana yol arkadaşlığı etmiyorlar. Her durakta birisi beni terk ediyor. Bunlar benim olsaydı, beni bırakıp giderler miydi? Veya ben onları elimden bırakır mıydım acaba?

Demek ki benim dediklerimin hiç birisi benim değilmiş.

Benim çocukluğum, benim gençliğim benim sağlığım sıhatim diyoruz ama,hiç birisi bizde kalmıyor. Şöyle bir geriye doğru dönüp bakıyorum, bir zamanlar benim olanların birçoğu bugün benden ayrı ve uzakta bulunuyor. Onları tekrar elde etme imkânım da yok. Her gün bedenimizden bir şeyler değişiyor, bazı hücreler gidiyor, yenileri geliyor. Belli bir yaştan sonra gidenler artarken gelenler azalıyor. En sonunda "benim" dediğimiz cesedimiz de bizden ayrılıp toprağın bağrına düşüyor.

Demek ki bu beden bize ait değilmiş.

Çok güzel bir eve, çok değerli eşyalara, son model arabalara sahip olanlar var. Kimisi fabrika sahibidir, kimisinin şirketleri, holdingleri vardır. Kimisi de çok büyük bir şöhret ve servet sahibidir. Ama bir bakarsınız, bir deprem olur, sarayları köşkleri yerle bir olur. Bir kaza meydana gelir, son model arabaları hurdaya döner. Şirketler iflas eder holdingler batar. Bugün sevilen ve alkışlanan ünlü bir sanatçı, yarın unutulur gider, şöhretini de servetini de kaybeder.

Demek ki insana verilen mal, mülk, servet ve şöhret ona ait değilmiş.

Eskiden dünyayı titreten krallar, hükümdarlar ve padişahlar vardı. Koca kıt'a lara hükmederler, ülkelere " benim ülkem", milletlere "benim teb'am" derlerdi. Ama bugün ne krallar ve hükümdarlar var, ne de o ülke ve insanlar yerinde duruyor. Dünyayı taht-ı emrinde zanneden hükümdarların bugün hiç birisinin ne hükmü geçiyor, ne tacı tahtı yerinde duruyor.

Bir çok yerlerde eski ören yerleri vardır. Bazılarının büyük kısmı yıkılmış, bazılarının sadece bir duvarı duruyor, bazılarının da temel taşlarından başka bira şeyi kalmamıştır. Kitabelerine bakarsınız, bilmem kaç bin yıl önce, bilmem hangi kralın sarayı ve ya köşkünün kalıntısı olduğu yazar. Bir zamanlar o krallar, buralara " benim sarayım, benim köşküm, benim mülküm" diye sahip çıkıyorlardı. Ama bugün ne krallar var, ne sarayları yerinde duruyor.

Yunus Emre'nin, " mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" dediği gibi, hiçbirinin bugün ilk sahipleri hayatta yoktur.

Demek ki o saltanatın sahibi onlar değilmiş.

Bir insan vaktini boşar harcar, servetini boş yere sarf eder, hayatını boşa geçirir, kendisini ikaz edenlere de " size ne oluyor, bu benim hayatım" derse, ne kadar büyük bir akılsızlık etmiş olur değil mi? Halbu ki, o hayat onun olsaydı, kendisini terk edip gitmeyecekti. Ama bakıyorsunuz, "bu benim hayatım" diyen birisi, az sonra hayatını kaybetmiş. Yani hayat kendisini terk etmiş gitmiş.

Demek ki hayatımız da bizim değilmiş.

Bütün bunlar bize emanet olarak verilmiş, bir müddet kullanmamıza ve istifade etmemize müsaade edilmiş. Bu geçici dünyada, her şeyin harap olup zayi olduğu şu hayatta, bizim bunlar sahip olamayacağımızı bilen Rabbimiz, bunları bizden almak korumak istemiş, başka bir âlemde daha güzel bir şekilde ve ebedî olarak bize geri vereceğini teklif ve vaad etmiş.

Bize düşen, böyle bir teklifi canımıza minnet bilmektir, bin teşekkurler ile kabul etmektir..

Selam ve Dua ile
MelekNur
Per Nis 19, 2012 6:25 am
 
Foruma git
Konuya git

Zordur içten Ağlamak

Zordur içten gelerek ağlamak…Gözyaşı dökmek değil bahsettiğim elbette.Ama damlalarınızı dışarı değil de içeri akıtmak da denilebilir. .
Gülerken bile ağladığınız anlar oldumu hiç??Dengesizce davranıp mutlu olduğunuz için bile göz yaşı döktüğünüz oldu mu? . .

Sıkılverirsiniz bir şeye zaman ve mekan ayırımı göz etmeden…Hiçbir şey istemessiniz o anda, kendiniz dışında ne bir ses, ne bir yüz......

Duymak istediğiniz sessizlik, görmek istediğiniz ise sadece boşluk…En ufak bir ışık dahi rahatsız eder sizi.Çünkü aslında gördüğünüz ışık karanlığın maskesidir! . .

Yakarırsınız içinizi acıtırcasına ağlamak istediğinizi. . .

Ama ağlayamazsınız. .

Gözyaşlarınızla verdiğin bu mücadele de hiç bu kadar aciz kalabileceğinize olanak veremezsiniz. . .

Ama eğilirsiniz hiç olmadık zamanda, yalvarırsınız çığlıklarınızla,”Sana ihhtiyacım var ne olur gelll! . .” diye. .

Kızarsınız…Ağlamak bu kadar zor olabilirmi? . .İnsan ağlamayı bu denli arzu edebilir mi? . .

Yolu gözlenen bir dost misali paralar yüreğinizi,gelmediği her an için. .zorlar sınırlarınızı. . .

Hani geleceğini veya gelmeyeceğini bilseniz,belki…ama amaçsızca bekleyiş veya terkediş. . .

İşte bu en kötüsü. . .

Bilmez gözyaşı bedende kaldığınız müddetçe sahibine zarar verdiğini.Bazen akmak istemediğini, sizi bırakmak istemediğini o kadar belli ederki bize,yanağınızı okşarcasına süzülüverir yavaşça. . O da üzülür aslında kimi zaman. . .

Gitmek..Bir an önce akmak istediğini gösterir size, bir nehir misali akar elinizde olmadan..Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Çünkü,damlalarından başka. . .

Duygularımızın iniş ve çıkışıyla beslendiği;gözlerde buğuya,rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşür…Yüreğinize gömdüğünüz yıldızları,yürek yordamıyla gözlere sunmak. .

Göz ile yürek ekseninde yaşanan savaşta,ellerine çiçek tutuşturan,damlalarını yangınlarına veren çaresizliğin dökülmesidir. . Gözlerden. .

KELİMELERİN KİFAYETSİZ KALDIĞI ANLARDA
YANAĞINDAN SÜZÜLEN ,
BİR DAMLA GÖZYAŞIDIR
DUYGULARA TERCÜMAN OLAN
AN OLUR Kİ İÇİN KAVRULURKEN
HAYKIRIP BAĞIRMAK
DERDİNİ DAĞLARA DÖKMEK
ARZUSUDA HAYAL OLURKEN
GÖZLERİNE HAPSOLMUŞ GÖZYAŞLARINDA
ÇARESİZCE TERK EDER SENİ
KİMİZAMANDA SUSKUNLUĞUNDUR
KELİMELERE İNAT ANLATAN
TÜM DERDİNİ-İÇİNİN ACISINI
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 2:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Sanalkahve Dostlarımla paylaşacağım Konu Sevgi üzerine

Bu gün sanalkahve dostlarımla sevgi üzerine yazmaya çalışacağım.Elimden geldiği
ölçüde sevginin hayatımızdaki rolü ve önemi üzerine yazmaya çalışacağım
Rabbimin izini keremi ile inşallah muktedir olurum..
İnsan yaradılışı itibarı ile sevgi ile yaratılmış
yaşadığımız dünyada halife kılınmıştır.
İçinde sevgiyi barındırmayan insan, nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır.
Alemlerin yaratıcısı olan yüceler yücesi rabbimiz sevgi,merhamet ve insani olan
bir çok vasıfları yaradılışta biz insanlara vermiştir.
Nefret etmeden birine kötülük yapamazsınız.
Nefret etmeden birini öldüremezsiniz. Nefreti içinde
barındırmak isteyen insan, önce kendisinden nefret etmek zorundadır. İçinde
nefreti yaşatan insan yüreğindeki sevgiyi kovmuştur. Artık onu bulması çok
zordur ve bunun bedelini ödeyecektir. Bir düşünelim annenin evlada olan sevgisi
kaldıki bu güdü hayvanlar aleminde bile vücut bulmuş en vahşi hayvanların bile
yavrularına birer şefkat merhamet sevgi timsali olduğu gözlenmektedir.

Neden sevgi?

Neden bu kadar önemli hayatımızda hiç düşünebiliyormuyuz!!
Bütün dinler toplumlarda önce ahlaki değerleri ve bu değerler yanında olmaz ise olmaz
olan sevgiyi ön plana çıkarıyor.Allah resulünün hayatı,yaşamı sevgi üzerine kurlulu
değilmiydi? “bir kula tebessüm etmek sadaka yerine geçer” sözü ne kadar manidar ve
anlamlı değilmi?
Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapabilir.
Acımak, sevgi değildir. Üstünlük iddiasıdır.
Hoşgörü sevgi değildir, istemediğine katlanmaktır.
Bağımlılık sevgi değildir, gereksinmenin karşılanmasıdır.
Sevgi, değer vermesini bilmektir.
Sevgi, yaşama hakkını kabul etmektir.
Sevgi, varolmaktan kıvaç duymaktır.
Sevgi, birlikte olmaktan sevinç duymaktır.
Sevgi, eşitliğin duyumsanmasıdır.
Sevgi, tüm yapay ayrımların yaşamdan çıkarılmasıdır.
Sevgi, bilinçtir, sevgi insan olmaktır.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup, yerine parayı koyarsak eğer;
para için yaşıyoruz,
para için eğitim görüyoruz,
para için meslek ediniyoruz,
para için çalışıyoruz,
para için birbirimizi çiğniyoruz,
para için birbirimizi aldatıyoruz,
para için savaşıyoruz demektir.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup, yerine üstün olmayı koyarsak eğer; üstün olmak
için yaşıyoruz,
üstün olmak için yarışıyoruz, üstün olmak için kendimizden başkasının aşağı
olmasına çalışıyoruz demektir.
Sevgiyi yaşamımızdan kovup, nefreti içimize çağırırsak eğer; birbirimizden
nefret ediyoruz,
nefretle yaşıyoruz, nefretle çalışıyoruz, nefretle dövüşüyoruz, nefretle
öldürüyoruz demektir.
Para, üstün olmak ve nefret etmek; yaşamımızı dolduruyorsa eğer, yaşamımız
da savaşlarla,
dünyayı yağmalamakla, birbirimizi boğazlamakla geçer.
Sevginiz olmadıktan sonra, daha çok paranız olsa, daha üstün olsanız, daha
çok toprağınız, eviniz, arabanız, malınız olsa ne olur?
Allah kulunu sevgi ile yarattı ve iki cihan güneşi sevgi ve merhametin sembolu olarak dünyamızı aydınlatmakta iken bizim yaptığımız nedir sizce?

Sevginiz yoksa hiçbir şeyiniz yoktur Sevgisiz bir insanın hem bu dünyası
hem ahireti heba olmuş rabbine uzanan yol kapanmış demektir.
Yunusun dediği gibi”yaradılanı severim yaradandan ötürü” bu söz
hayatın anlamı değilmi sevgili SanalKahve dostları…
Sevgi ışığınız hiç solmasın sevgi ve muhabbetlerimle
_________________

Bir hayatki Sonu cennettir
Sıkıntıdan ne çıkar?

Bir Hayat ki Sonu Cehennemdir
Rahatından ne çıkar?

“Sen Yolcu Bu Yalan Dünya Hancıdır.
Öyle Bir Gün Varki Yürekte Sancıdır.
Yer Gök Bir Olup Da Hesap Sorulunca,
En Sevdiğin Bile Senden Davacıdır. ...
Asri_Saadett
Pzr Nis 22, 2012 10:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

SIKINTIDA OKUNACAK DUALAR

Sıkıntılardan kurtulmak için sebeplere yapışmalıdır.


Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(İstiğfara devam eden, her sıkıntıdan, her dertten kurtulur, ummadığı yerden rızıklanır) [Nesâî]
(Lâ ilâhe illallah demek 99 belâyı defeder, en aşağısı sıkıntıdır.) [İ.Asâkir]
(La havle ve la kuvvete illa billah okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdır.) [Hakim]
(Sıkıntıya düşen veya borçlanan, bin kere "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır.) [Şira]
(Sıkıntılı iken "Hasbünallah ve ni' mel-vekîl" deyiniz!) [İ. Merdeveyhî]
(Yasin okuyanın sıkıntısı gider.) [Deylemî]
(Sabah akşam İhlâs, Felak ve Nas' ı üçer defa okumak, belâ ve sıkıntıları giderir.)
(Lâ ilâhe illallah kable külli şey' in, Lâ ilâhe illallah ba' de külli şey' in, Lâ ilâhe illallah yebka Rabbünâ ve yefnî küllü şey' in diyen sıkıntıdan kurtulur.) [Taberânî]
(Cuma namazından sonra, ihlas, Felak ve Nas' ı yedişer defa okuyan, bir hafta, kaza, belâ ve sıkıntılardan kurtulur.) [İ.Sünni]
(Sıkıntı için şu duayı okuyun: La ilahe illallahülazim-ül-halim la ilahe illallahü Rabbül-Arş-ilazim la ilahe illallahü Rabbüs-semavati ve Rabbül-Erdı Rabbül Arşil-kerim.) [Müslim]
(Sıkıntıya düşen 7 defa Allah, Allahü Rabbi, lâ üşrikü bihi şey' a desin!) [Nesâî]
(Sıkıntı için, "Allah, Allah Rabbünâ lâ şerîkeleh" deyin!) [Beyheki]

Sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, 14 secde âyetini [ezberden, ayakta] okuyup, her birinden sonra, hemen secde etmelidir. (Nur-ül-izah)
(Bismillâhirrahmânirrahîm ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil' aliyyil' azîm) okumak, sinir hastalığına ve bütün sıkıntılara iyi gelir.

İmam-ı Cafer hazretlerinin sıkıntıya düşünce, okuyup, sıkıntıdan kurtulduğu duâ şöyledir:
(Yâ uddetî ınde şiddetî, ve yâ gavsî ınde kürbetî! Ührüsnî bi-aynikelletî lâ tenâmü vekfinî birüknike ellezî lâ yürâmü) Anlamı şöyledir: Güçlükte desteğim, sıkıntıda imdâdıma yetişen, her ân görüp gözeten Rabbim, beni muhafaza et, sonsuz kudretinle, bana yardım eyle!

Sadaka vermek ve 70 kere (Estağfirullah min külli mâ kerihallah) demek, sıkıntıları giderir. Bu istiğfarın anlamı, "Ya rabbi, razı olmadığın şeylerden ne yapmışsam hepsini affet, yapmadıklarımı da yapmaktan koru." demektir. Sıkıntı için şunlara da riayet edilmelidir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sıkıntıları sadaka ile önleyin.) [Deylemî]
(İstigfara devam eden, sıkıntılardan kurtulur.) [Nesâî]
(Tarak kullanmak, sıkıntıyı giderir.) [Deylemî]
(Güzel koku ve temiz elbise sıkıntıyı azaltır.) [Bostan]
(Abdestten artan suyu içmek sıkıntıyı giderir.) [Deylemî]
(Akik yüzük sıkıntıyı giderir.) [Ukayli]
(Başkasının sıkıntısını giderenin sıkıntısı gider.) [İ. Ahmed]
(Sıkıntıda duâm kabul olsun diyen, genişlikte çok duâ etsin.) [Tirmizî]
(En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]

Selam ve dua ile
Asri_Saadett
Pzr Nis 22, 2012 10:25 pm
 
Foruma git
Konuya git

HASTALIK VE MUSİBETLER

HASTALIK VE MUSİBETLER

4658 – Ebu Hureyre ve Ebu Said radıyallahu anhüma’nın anlattıklarına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur:

“Mü’min kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa, Allah onun sebebiyle mü’minin günahından bir kısmını mağfiret buyurur.”

Buhari, Marda 1; Müslim, Birr 52, (2573); Tirmizi, Cenaiz 1, (966).

4659 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü’s-Saib radıyallahu anhâ’nın yanına girdi ve:

“Niye zangırdıyorsun, neyin var?” dedi. Kadın: “Humma (sıtma)! Allah belasını versin!” dedi. Aleyhissalatu vesselam da:

“Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!” buyurdular.”

4660 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hummalıyı ziyaret etmişti. Hastaya:

“Müjde! Zira Allah Teâla hazretleri diyor ki: “Humma benim ateşimdir, ben onu mü’min kuluma musallat ederim, ta ki, ateşten tadacağı nasibi(ni dünyada tadmış) olsun.”

Rezin tahric etmiştir. (Ahmed İbnu Hanbel’in Müsned’inde mevcuttur: 2, 440).

4661 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, Kıyamet günü cezasını verir.”

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4662 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musebete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz.”

Tirmizi, Zühd 57, (2398).

4663 – Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kıyamet günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler.”

Tirmizi, Zühd 59, (2404).

4664 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mü’min erkek ve kadının nefsinde, çocuğunda, malında bela eksik olmaz. Tâ ki hatasız olarak Allah’a kavuşsun.”

Muvatta, Cenaiz 40, (1, 236); Tirmizi, Zühd 57, (2401).

4665 – Mus’ab İbnu Sa’d, babası radıyallahu anh’tan naklediyor: “Der ki:

“Ey Allah’ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?”

“Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, allah onu da diyaneti nisbetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Tâ o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.”

Tirmizi, Zühd 57, (2400).

4666 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah Teâla hazretleri ferman etti: “İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım.”

Rezin tahric etmiştir.

4667 – Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar.”

Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz 2, (3091).

ÇOCUK ÖLÜMÜ

4668 – Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Kadınlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a dediler ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Sizden (istifade hususunda) erkekler bize galip çıktı (yeterince sizi dinleyemiyoruz). Bize müstakil bir gün ayırsanız!”

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine onlara bir gün verdi. O günde onlara vaaz u nasihat etti, bazı emirlerde bulundu. Onlara söyledikleri arasında şu da vardı:

“Sizden kim, kendinden önce üç çocuğunu gönderirse, onlar mutlaka kendisine ateşe karşı bir perde olur!”

Bir kadın sormuştu: “Ey Allah’ın Resûlü! Ya iki çocuğu ölmüşse?

“İki de olsa!” buyurmuşlardı.”

Buhari, İlm 36, Cenaiz 6, İ’tisam 9; Müslim, Birr 152, (2633).

4669 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Mü’minlerden birinin üç çocuğu ölür ve ona da ateş değerse, bu çok hafif bir alev yalamasıdır.”

Buhari, Cenaiz 6, Eyman 9; Müslim, Birr 150-154, (2632-2635); Muvatta, Cenaiz 38, (1, 235);

Tirmizi, Cenaiz 64, (1060); Nesai, Cenaiz 25, (4, 25).

4670 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla birlikte cennete girer!”

Hz. Aişe radıyallahu anha sordu: “Bir öncüsü olan?”

“Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!” buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: “Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?”

“Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü, ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benimki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları,daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)”

Tirmizi, Cenaiz 64, (1062).

ÖLÜM VE ALLAH’A KAVUŞMA SEVGİSİ

4671 – Ubade İbnu’s-Samit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!”

Hz. Aişe radıyallahu anha: “Biz ölmekten hoşlanmayız” dedi. Aleyhissalatu vesselam:

“Kasdımız bu değil. Lâkin, mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”
MelekNur
Per May 17, 2012 5:07 am
 
Foruma git
Konuya git

İslâmda Maddî ve Manevî Temizlik

178- İslam dini, hem maddî, hem de manevî temizliğe büyük bir önem vermiştir. Bu iki kısım temizlik arasında büyük bir ilgi vardır. Bunlardan biri diğerinden ayrılmaz. Öyle ki bunlardan her biri, bir bakımdan maddî ise, diğer bir bakımdan da manevîdir. Abdest gibi…
179- İslamda, maddî şeylerle kirlenen bir vücudu, bir elbiseyi, bir yeri temizlemek bir görev olduğu gibi, günah denilen manevî kötülüklerle kirlenmiş bulunan bir ruhu temizlemek de bir vazifedir.
180- Başlıca maddî temizlikler şunlardır:
1) İslamda, maddî şeylerle kirlenen bir vücudu, bir elbiseyi, bir mekanı (yeri) ve diğer şeyleri su ile temizlemek esastır. Bu temizleme işlemi, temizlenecek şeyin durumuna göre farz, sünnet ve müstahabdır.
2) İslamda namaz kılabilmek için abdest almak ve gerekince gusletmek farz olan bir temizlik görevidir.
3) Müslümanlar için, yüzde, kulakta, burunda, tırnaklarda ve saç-sakallarda bulunan kirleri gidermek, saçları tarayıp bağlamak ve insanların tiksinmesine meydan vermemek sünnet olan bir temizlik görevidir.
4) Her müslüman için haftada bir kez olsun, vücudunu yıkamak müstahabdır. Fazileti çok olan cuma gününde yıkanmaktır. Çünkü cuma, müslümanların bir bayramıdır, bir toplantı zamanıdır. O gün her yönden temiz olmak pek güzeldir.
5) Müslümanlar için, uzayan tırnakları ve fazla uzayan bıyıkları kesmek müstahabdır. Sakalda sünnet olan bir kabza mikdarı uzun olmaktır. Ondan fazlasını kesmekte bir sakınca yoktur.
6) Koltuklarla kasıklarda bulunan tüyleri yolmak veya traş etmek müstahabdır. Bunlar haftada veya on beş günde bir temizlenmelidir. Bunu kırk güne kadar uzatmak harama yakın mekruhtur.
7) Erkeklerin veya kadınların, temizlenmek için özel hamamlara grtmelerinde bir sakınca yoktur. Genel bir ihtiyaçtan dolayı bu caiz görülmüştür. Yeter ki avret yerlerini örtsünler. Erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralannda peştemal tutmayarak açık bir halde yıkanmaları haramdır. Hatta bir kimse yalnız başına bir yerde yıkanacağı zaman bir peştemal tutmalıdır. Edebe uygun olan budur. Tenha bir yerde peştemalı sıkmak veya temizlik yapmak için az bir zaman peştemalsız durmak caiz olabilir.
8) Hamamda vücudun baştan göbeğe kadar ve dizlerden topuklara kadar olan kısmını tellaka ovdurmakta bir sakınca yoktur. Fakat bazı alimlere göre, bir zaruret bulunmadıkça ovdurmak mekruhtur. Göbek ile dizler arasındaki kısmı ovdurmak ise, caiz görülemez. Ayakları ovdurmak da edebe aykırıdır. İhtiyacından dolayı bu hizmeti gören kimseyi küçültmemelidir.
181- Başlıca manevî temizlikler de şunlardır:
1) Kalbleri güzel ahlakla, güzel niyetlerle temizleyip süslemeye ve nurlandırmaya çalışmalıdır. Manevî temizlik bunlarla ortaya çıkar.
2) Günahlarla kirlenen kalbleri tevbe ve istiğfarla temizlemeye çalışmalıdır. Bilindiği gibi, günahlar büyük ve küçük diye iki kısımdır. Büyük günahların başlıcaları şunlardır: Yüce Allah’ı inkar etmek, Yüce Allah’a ortak koşmak, kesinlikle sabit olan bir dinî hükme inanmamak. Bu üçü, Allah korusun, küfürdür. Allah’ın rahmetinden ümidi kesmek, Allah’ın azabından ve mekrinden emin olmak. Günah üzerine devam edip ısrar etmek (herhangi bir günahı devamlı olarak işleyip durmak). Namazı, orucu terk etmek. Allah yolunda cihaddan kaçınmak. Anaya ve babaya asî olmak. Yalan yere şahidlikte bulunmak ve yemin etmek. Bir kimseyi haksız yere öldürmek. Bir kimsenin bir organını haksız yere kesmek veya işlemez hale sokmak. Faiz yemek, hırsızlık etmek ve rüşvet almak. Yetim malı yemek. Zina ve livata denilen çirkin işleri yapmak. İffetli kadınlara fuhuş isnad etmek.
İşte bunlar, dereceleri farklı olan birer büyük günahtır. Diğer bir çok günahlar da küçük günahlardır.
3) Günahların bir kısmı, yalnız Allah Teala’nın hakkına aiddir. Diğer bir kısmı da insanların hakları ile ilgilidir. Birinci kısım günahlar için insan kalbi ile pişman olup Yüce Allah’dan af dilemeli ve bir daha öyle bir günah işlememeye kesinlikle karar vermelidir. O günah küfrü gerektiren bir iş ise, hemen imanı yenilemeli ve nikahı tazelemelidir. Namaz ve oruç gibi, kazası gereken bir ibadetin terkinden ibaret ise, hemen onu kazaya çalışmalıdır.
Günahların insanlarla ilgili kısmında ise, yine kalben bir pişmanlık duyarak hem Yüce Allah’dan af dilemeli, hem de hakkına tecavüz edilen kimseden mümkünse, helallık istemelidir. Hak sahibini razı etmeye ve tecavüz edilen hakkı ödemeye çalışmalıdır. Ruhların seyyiat (kötülükler) denilen günah kirlerinden temizlenmesi, ancak böyle yapmakla olabilir.
182- Görülüyor ki, kutsal İslam dini, hem maddî hem de manevî temizlikleri birer dinî hükme bağlamış, bunları yalnız insanların keyiflerine bırakmamıştır. Peygamber Efendimiz de: “Temizlik imandandır” buyurarak temizliğe büyük önem vermiş, onun değerini göstermiştir. Diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurmuşlardır: “Şüphe yok ki Yüce Allah temizdir, temizliği sever. İkramı boldur, ikramı sever. Cömerttir, cömertliği sever. Artık evlerinizin çevresini temiz tutun; Yahudilere benzemeye çalışmayın.”
183- Bilindiği gibi, Yüce Allah bizi imtihan için yaratıp bu dünyaya getirmiş ve birtakım görevlerle yükümlü tutmuştur. Bizim mutluluğumuz ancak bu görevleri yapmakla olur. Bu görevleri yapmayanlar, Yaratıcımızın kutsal emirlerine aykırı davranmış olurlar. Böyle bir kimsenin kıymeti alçalmış, kalbi kararmış, ruhu kirlenmiş ve kendisi azaba hak kazanmış olur. Artık bu durumda yapılacak şey tevbedir. Allah’dan mağfiret dilemektir. İlahî emirlere göre hareket etmektir. Kirlenen bir ruhun temizliği, ancak bunları yapmakla olur.
184- İnsan, temiz ve günahsız olarak dünyaya getirilmiştir. Artık kirli ve günahkar bir halde ahirete gitmekten sakınmalıdır. İnsan şöyle bir düşünmelidir: Kendisini yaratan Yüce Allah’ın kutsal emirlerine karşı nasıl karşı çıkabilir! İnsanın ruhu böyle bir isyandan dolayı sızlamalı değil mi? İnsan, kudret ve büyüklüğüne nihayet olmayan O büyük yaradanından korkmalı, O’nun tükenmez nimetlerine kavuştuğunu düşünerek utanmalı değil mi?
İnsan, insanlık gereği olarak günahtan kurtulamıyor, bu bir gerçektir. Fakat insanın kalbi bu günahtan dolayı sızlasın, ruhunda pişmanlık duysun, hemen Allah’a yönelsin. Günahının bağışlanmasını ve örtülmesini dilesin, daha tevbe imkanları elde iken günahlardan kurtulmaya çalışsın.
Allahü Teala Hazretleri buyuruyor: “Ey müzminler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtulasınız.” Resûlü Ekrem Efendimiz de: “Günahından tevbe eden, günah işlememiş kimse gibidir,” buyurmuştur.
Artık bizim görevimiz, günahlarımızdan dolayı, için için yanarak hakka dönmek ve istiğfarın başı denilen şu mübarek cümle ile Hak Teala Hazretlerinden tevbe ve istiğfar ederek, af ve kerem dilemektir.
”Hayy olan, Kayyûm olan, kendisinden başka bir İlâh bulunmayan Yüce Allah’dan mağfiret dilerim.”
Ya Rabbi! Bizi uyandır, bizim dualarımızı ve tevbelerimizi kabul buyur, amîn… Vel-hamdü leke ya Rabbe’l-alemîn (Hamd sana mahsustur, ey bütün âlemlerin Rabbi!)
Asri_Saadett
Per May 17, 2012 5:34 am
 
Foruma git
Konuya git

Ahlâkın Önemi ve Arındırmaya Elverişli Olması

3- İslam dini, ahlaka pek büyük bir kıymet ve önem vermiştir. Aslında İslam, bir ahlak ve fazilet, bir hikmet dinidir. Öyle ki, Peygamber Efendimiz buyurmuştur:
”Ben, ancak mekâkim-i ahlakı (ahlakın iyi ve güzel olanlarını) tamamlamak için gönderildim.”
İslamda, insanların manevî kıymetleri, sahib oldukları ahlaka göredir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:
”Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.”
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifde buyurmuştur:
”Allahü Teala’ya kullarının en sevgilisi, ahlakça en güzel olanıdır.”
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua buyururdu:
”Allah’ım! Ben, senden sağlık, afiyet ve güzel ahlak dilerim.”
4- İnsanların ahlakı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara çevirmek işine “Tehzib-i ahlâk” denir. Bu değiştirme her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı, Peygamber efendimiz:
”Ahlakınızı güzelleştirin” diye emretmezdi.
Nefisleri ile mücadele eden çok kimselerin başarıya ulaşarak çok güzel huylar kazandıkları daima görülmektedir. Nefis terbiyesi (riyazet-alıştırma), hayvanlara, otlara, çiçekler ve hatta taşlara tesir edip dururken, insanlara tesir etmez mi? “Huy canın altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz,” sözü, her yönü ile doğru değildir. Bazı huyları değiştirmek güçtür; fakat imkansız değildir. Tedavi sayesinde bazı hastalıklar tesirsiz hale geldiği gibi, terbiye ve mücahede sayesinde de bazı huylar, hiç olmazsa, tesirini gösteremez bir hale gelir, güzel huyların karşısında siner kalır

Selam ve Dua ile
Asri_Saadett
Per May 17, 2012 5:45 am
 
Foruma git
Konuya git
cron