4 sonuç bulundu

Geri dön

Re: SENİ HİÇ UNUTMADIK BARIŞ ABİ...

Barış Manço (1943 - 1999)

Doğumu...
Barış Manço, 2 Ocak 1943 tarihinde, Rikkat ve Hakkı Manço çiftinin dördüncü çocukları olarak Moda’da dünyaya geldi. Annesi Rikkat Hanım, Türk Sanat Müziği sanatçısıydı. Aileden gelen yeteneğiyle özellikle ortaokul öğrenimini aldığı yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladı. Lise yılları Galatasaray Lisesi’nde başladı.

Müzik Hayatına Giriş...

Müzik hayatına Galatasaray Lisesi’nde adım atan Barış Manço’nun arkadaşlarıyla birlikte kurduğu ilk grubun adı “Kafadarlar”, ikincisi ise “Harmoniler”di. Daha sonra Şişli Terakki Lisesi’ne geçiş yaptı.

Müzik Yaşantısının Ciddi Olarak Başlangıcı...

Lise yılları bittiğinde Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1963- 1971 yılları arasında resim, grafik ve iç mimari eğitimi aldı. Belçika’da “Lemistgrees” adında, Amerikalı, Belçikalı, İtalyan, Kuzey Afrikalı, İngiliz müzisyenlerden oluşan bir grupta yer aldı. “Lemistgrees”le çalışmalarının sürdüğü iki yıl içerisinde Paris Olympia’da konser verdi. 1966 yılında Paris’te iki 45’lik plak çıkardı.


Eskilerden resim...

1970 yılında Türkiye’ye döndüğünde Fuat Güner ve Mazhar Alanson ile birlikte “Kaygısızlar” adlı grubu kurdu. Aranjman şarkılara tepki göstererek Anadolu’dan beslenen pop folk tarzında müzik yapmaya başladı. Onuncu plağı “Dağlar Dağlar” ile büyük bir çıkış yaptı, albüm beş ayda 700 bin adet satışa ulaştı. “Dağlar Dağlar” çalışması, sanatçıya Altın Plak Ödülü’nü de kazandırdı. 1971 yılında Moğollar ile çalıştı. Aynı yıl Kurtalan Ekspres’i kurdu. İlk klibini 1973’te, “Hey Koca Topçu”ya çekti. 1975’te ilk albümü “2023”ü yaptı. 1978'de Lale Manço ile evlendi, Doğukan ve Batıkan adında iki erkek çocuğu oldu.


Evlilik...

1980 yılında Altın Orfe’de “Nick The Chopper” ve “Ben Bir Şarkıyım” adlı Bulgar şarkısı ile de altın madalyalar aldı. Yurtdışında birçok TV programına konuk olarak katıldı, birçok ülkede koserler verdi. 1983 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’na “Kazma” adlı şarkısıyla katıldı, ancak elendi.

1988 yılının Ekim ayında TRT 1’de çocuk ve aileye yönelik bir eğitim kültür ve eğlence programı olarak başlayan “7’den 77’ye” , 1998 Haziran ayında 370. kez ekrana gelerek Türk televizyonculuğunda ulaşılması zor bir rekora imza attı. “Ekvatordan Kutuplar’a” isimli programında ekibiyle birlikte beş kıtada 100’den fazla değişik yöreye giderek 600.000 km.’ye yakın yol kat etti.

Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm/ kaset ödülü kazandırırken, bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve lemenkçe olarak yorumlandı. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço’nun 1991 yılında devlet sanatçısı unvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Onursal Doktora unvanı, Uluslararası Teknoloji Ödülü, Japonya Uluslararası Kültür ve Barış Ödülü, Belçika Krallığı Leopold II Şövalyesi Nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi Nişanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen Türkmen Vatandaşlığı ödülleri vardır.

Barış Manço, 1 Şubat 1999 tarihinde Moda’da vefat etti.


-------------
Biraz araştırma sonucunda bazı web siteleri buldum.
Bu sitelerde üstteki bilgilerin çok daha fazlasını bulabilirsiniz.
-------------------------------------
http://www.barismancomix.com/
Sitede hemen hemen herşey var,
Video kliplerden mp3lere, resimlerden yaşantısına kadar herşey...

-----------------------------------
http://www.barismanco.org.tr/
Başarılı bulduğum diğer sitelerden biri, içerik olarak yine çok iyi.










Mekanın cennet olsun,
Nur içinde yat.
Koray
Çar Şub 01, 2012 3:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: El Öpülesi Annelerimiz

Sevgili Dostlar,

Annelerimiz bizim için ne büyük fedakârlıklar yaparlar, acaba farkında mıyız?

Kendileri yemez, yiyeceklerini bize yedirirler.

Kendileri giymez, giyecekleri bize giydirirler.

Geceleri uykularını böler, bizim üstümüzü örtmeye gelirler.

Yavrusuna bir tehlike geleceğini sezerse hemen kendilerini öne atar ve yavrusunu o tehlikeden kurtarmaya çalışır. Fedakârlıklarının hangisi anlatsam o kadar çok ki…

Ama şu da bir gerçektir ki bizler annelerimizin kıymetini gereği kadar bilmeyiz.

Her işimizle çok başarılı insan olsak da annemize saygı ve hürmetimiz eksik olsa, bizim Allah katında hiçbir değerimiz olmaz.
Çünkü dünyayı, kâinatı ve ahreti yaratan Allah (c.c) bizden ebeveynimize (anne ve babamıza) saygılı davranmamızı istemektedir.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), “Cennet, anaların ayakları altındadır” buyurarak, cennete girebilmenin şartlarından birinin anne rızası olduğunu söylemektedir.
Bir gün bir genç Peygamberimize gelerek;
“Ya Resullah. Kendisine en çok saygı ve hürmet göstereceğim insan kimdir?” diye sorar. Peygamberimiz;
“Annen dir” buyuruyor. “Sonra kimdir?” diye sorunca,
Yine “Annendir” buyuruyor. Sonra kimdir Ya Resulallah diye üçüncü sefer sorunca;
“Annendir” buyurur. Genç sorusunu dördüncü sefer soruncaca;
Bu kere “Babandır” buyuruyor.
Şairin biri anne için bakın ne diyor ki;
“Ana başta taç imiş,/Her derde ilaç imiş/Bir evlat pir olsa da,/Anaya muhtaç imiş”



Sevgili Dostlar
Günümüzde insanlar, yılın bir gününde “Anneler gününde” anneyi anmak gibi bir yanlışın içine girmişler. Bizim her şeyimiz olan annemiz yılın her gününde hatırlanmalı ve her gününde anılmalıdır, değil mi? Kendisinin, ihtiyaçları giderilmeli hediyeler vermeli, eli öpülüp hayır duası alınmalıdır.

ANNELİK SINAVI

Peygamberlerimizden biri olan Sultan Süleyman’ın (r.a) huzuruna iki kadın getirirler.
Bu iki kadın, bir çocuk üzerinde “annelik” iddiasında bulunmaktadır. Kadının biri, “Bu çocuk benimdir. Onun annesi benim” derken, diğer kadın da
“Hayır. O çocuk benim. Ben onun gerçek annesiyim” demektedir.
Çocuğun gerçek annesi bir türlü tespit edilemeyince bu dava Sultan Süleyman’ın huzuruna getirilir. “Efendim. Biz bu meseleyi (sorunu) çözemedik. Size getirdik” derler.
Sultan Süleyman her iki kadını ve kendilerinin olduğunu iddia ettikleri çocuğu huzuruna alır ve onlara bazı sorular sorar. Sorgunun sonunda Sultan yalan söyleyen kadını bulabilmek için onları korkutur;
“Ey kadınlar. Biriniz doğru, diğeriniz yalan söylüyorsunuz. Bir çocuğun tek annesi olur. Ben ise mutlaka bunun gerçeğini bulacağım. Çünkü ben Allah’ın Peygamberiyim. O zaman yalancıya ceza vereceğim. Gelin şimdiden doğruyu söyleyin de her ikiniz de güzellikle evlerinize gidin” der.
Buna rağmen kadınlar iddialarında ısrar ederler ve “çocuğun kendilerine ait olduğunu söylerler.” Bunun üzerine Sultan Süleyman adamlarına dönerek;
“Bana bir kılıç getirin. Çocuğu da şu masanın üzerine yatırın” der.
Salonu derin bir sessizlik kaplar. Orada ki herkes endişelidir ve “Acaba şimdi ne olacak “diye merak içerisindedirler.
Biraz sonra parıltılı bir kılıç getirilir ve çocuk da masaya yatırılır. Bu vakte kadar sessizliğini bozmayan annelerden birisi Sultana sorar;
“Çocuğu niçin masaya yatırdınız? Bu kılıçla ne yapacaksınız?” diye sorar.
Sultan Süleyman o anneye dönerek;
“Her ikiniz de bu çocuğun annesi olma iddiasını sürdürüyorsunuz ve çocuktan ikiniz de vazgeçmiyorsunuz. O halde çözüm için tek yol kalmıştır. Şimdi masanın üzerinde çocuğu ikiye keseceğim ve her bir parçasını birinize vererek olayı sonuçlandıracağım” der.
Sorusuna bu cevabı alan anne hemen bir çığlık atar ve;
“Ben analık hakkımdan vazgeçiyorum. Ne olur çocuğu kesmeyin. Diğer anneye verin. Ben annelik hakkımdan vazgeçtim” der. Bu feryat üzerine Sultan;
“Çocuğun gerçek annesi bu kadındır. Çünkü hiç bir anne çocuğunun kesilmesini istemez. O da çocuğunun kesilmesine razı olamadı. Çocuğun hayatta kalmasını için karşıda ki anneye verilmesine razı oldu” der.
Çocuğu gerçek anneye verirler, diğerine de zindana (hapse) atarlar.
Gördünüz mü her gerçek anne gibi bu anne de çocuğu için nasıl davranmış…

• Gökyüzünden bir yıldız kayar, dilek tutarız. Annem gözlerini kapar bütün dilekleri benim içindir.
• Kuzey rüzgarı da esse, kopsa da fırtına, sığınacağım tek liman sensin annem. Hakkını nasıl öderim.. Başımı dizlerine koymaya geldim.
• Gücüme güç, umuduma umut katan
• Bütün acılar üstüme yağınca sen bana açılan şemsiyesin annem.. Seni çok seviyorum.

En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
Cennet anaların ayağı altındadır.

Selam ve Dua ile
Asri_Saadet
Çar Nis 11, 2012 1:24 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: El Öpülesi Annelerimiz

En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
Cennet anaların ayağı altındadır.
Emeğine yüreğine sağlık Asri_Saadet kardeşim çok güzel ve duygusal bir paylaşım olmuş Allah razı olsun.
Hacegan__
Çar Nis 11, 2012 1:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

SU gibi ol

Bir an için su olduğunu düşün. Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez... İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın... Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!...
Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin gereksinimlerini giderdiler, onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamanda!
Sen hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi özel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez... Ve su gibi yaşam kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol. Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma; sana "felaket" denmesin.

Vadiler ve ovalar varken önünde, yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, yaşam verirsin çevrene. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun seller afetler gibi.
Tercih elindeydi hep ve hep elinde olacak... Ya dilini tutmayı öğreneceksin, ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!


Düşüneceksin, kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin, anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini... Hatta anlayanların anladıklarının da, senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin...
Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın...
Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin!.. "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!.." demeyeceksin.
"Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.." demeyeceksin.
Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın ama maalesef değil... Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?... Ya da önüne çıkan ağaçları bile sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?... Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; beyni olan her canlı gibi!
Hadi... Sen şimdi "su olduğunu" düşün ve kendini "su gibi" hisset... Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi yararlı... Su gibi yaşam kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu anımsa...
Ve yine su gibi "bir küçük bardağın içine" sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına.
Yaşam ver... Vazgeçilmez ol...

selam saygı ve dua ile
Asri_Saadett
Sal May 29, 2012 8:59 am
 
Foruma git
Konuya git
cron