13 sonuç bulundu

Geri dön

Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Yeni başlayanlar için belgeleriyle
ERMENİ VAHŞETİ

BazI sözde aydınlar çirkin bir ‘özür’ kampanyası başlatıyor, diasporanın atalarının bu topraklarda yaptığı vahşetler unutturulmaya çalışılıyor. Ermenistan, ‘karşılıklı arşivleri açalım’ önerisini asla kabul etmiyor. Çünkü tarih konuşunca sözde soykırım tellalları susmak zorunda kalacak. Yeni yazı dizimizde belgeleriyle Ermeni vahşetini bulacaksınız.

Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

GİRİŞ
Tarihte eşi görülmemiş ihanet
19 yüzyıllık dünya tarihi yeni bir asrın eşiğine geldiğinde Ermeniler, yüzyıllardır aynı toprağı paylaştıkları bir başka halkın cefasından bir “bağımsızlık” hikayesi çıkarmak için harekete geçiyordu. 600 yıllık bir imparatorluk döneminde “milleti-i sadıka” olarak anılan Ermeniler, küresel devletlerin karşısında kan ve can veren Osmanlı’dan “kendi payına düşeni” alabilmek için ayaklanıyordu. Her şey 93 harbi ile başlamıştı. Türk milleti kan ağlıyordu. Ordu, topraklarını ve insanlarını Ruslara karşı koruma mücadelesi verirken, askerin ikmal yolları çeteler tarafından kesiliyor, erkeksiz kalan köylere yapılan baskınlar, eli silah
tutan kadın, çocuk ve yaşlılar tarafından önlenmeye çalışılıyordu. 1914 yılının Aralık ayıydı. Dondurucu soğuk, Allahuekber dağlarının sırtlarını buzla örtmüştü. Günlerdir aç, susuz yürüyen gencecik askerler, buz tutan bu dağı yalınayak aşarken, Rus ordusunun her an karşılarına çıkabileceğini biliyordu. Onlar adı, sanı konmuş bir düşmana karşı savaşacaklarını düşünüyorlardı. Sırtlarında asırlardır komşuluk ettikleri Ermeni gönüllülerin hain kurşunlarını hissettiklerinde, dünya tarihi de eşi benzeri görülmemiş bir ihanete tanıklık ediyordu. İşte bu dizimizde, Ermeni vahşetlerini belgelerle ortaya koymaya çalışacağız.

Ermeni mezalimini unutturmak istiyorlar
* Ermenici bazı sözde aydınlar, çirkin bir kampanya başlatarak, Türk milletini Ermenilerden özür dilemeye çağırırken, diasporanın atalarının bu topraklarda yaptıkları vahşetler unutturulmaya çalışılıyor.

* Ancak, gerçekler hiç de öyle değil. 93 harbini fırsat bilen Ermeni çetelerin, Anadolu’da çocuk, kadın ve yaşlıları nasıl katlettikleri hala hafızalarda. Özür dilemesi gereken Türkler değil, tam aksine Ermeniler

Dünya parlamentoları, “sözde soykırım” iddialarını birbiri ardına yasalaştırıp resmiyete bağlarken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, akademisyenleri, siyasileri vasıtasıyla meseleyi bilimsel verilerle açıklığa kavuşturmaya çalışıyor. Bu amaçla dile getirilen, Türkiye ve Ermenistan’ın devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçiler tarafından incelenmesi talepleri, Ermenistan tarafından asla kabul edilmiyor. Çünkü tarih konuşmaya başlarsa, soykırım tellalları susmak zorunda kalacak. Çünkü 600 yılı aşkın tarihine hiçbir zaman soykırım gibi bir insanlık suçunu katmayan Osmanlı’ya sürülen leke, Türk ırkına husumet besleyenlerin ellerine bulaşacak.

Katliamları
anlatamadık
Aslında gerçekler ortada. Yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Ermenistan’ın resmi arşivlerinde değil, bugün soykırım çığırtkanlığı yapan ve sözümüz ona dünyaya “insanlık” dersi vermeye kalkışan Batı’nın sakladığı dosyalarda. Türkiye’nin belki de tek hatası, Ermeniler tarafından yapılan katliamları dile getirip “özür” beklememek oldu. Asırlar boyu çektiği acıları içine gömen, yaralarını kendi imkanlarıyla saran, asla yardım talep etmeyen, onurlu Türk milleti; “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla mücadele ettiği bu ihaneti, dünya parlamentolarına şikayet etmediği, propaganda malzemesi yapmadığı ve anlamsız kampanyalar düzenlemediği için eksik kaldı. Oysa yaşananlar ne insanlığa, ne çağdaşlığa ne de başka bir insani kavrama sığardı. Bugün bazı sözde aydınların başlattığı çirkin özür dileme kampanyası ile Ermeni soykırımı iftirasının tellallığını yapanların gerçek niyeti; Osmanlı Devleti’nin, tehcir ettiği Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğunu iddia ederek, o tarihte kendileri tarafından ortaya konan ibretlik ihanetin üzerini örtmektir. Düzmece ve sahte belgelerle bir milletin adını kirletmeye çalışanlar, savaş nedeniyle çetin mücadeleler veren koskoca bir devleti içeriden vurarak sözde “bağımsızlık” hikayesi çıkarma gayretindedir. İstedikleri, sözde bağımsız bir Ermenistan’ı Anadolu topraklarında kurabilmektir.

Okullara Ermeni
cani Antranik’in fotoğraflarını astılar
Çukurova Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği Başkanı Cezmi Yurtsever, Fransız işgal döneminde Adana vilayetinde yaşanan katliamları araştırırken, önemli veriler elde edildiğini açıkladı. Adana Valiliği’nin desteğiyle yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi veren Yurtsever, “Adana’daki okulların giriş kapısına, 1915-1918 yıllarında Doğu Anadolu vilayetlerinde 500 bini aşkın Türk insanının ölümünden sorumlu tutulan Rus Ordusunun yardımcı milis gücü Ermeni İntikam Alay Kumandanı Antranik’in fotoğraflarının asılması, bu olaylardan sadece biridir” dedi.80 orijinal belgenin asıllarından kopyaları alınarak Türkçeye çevrildiğini anlatan Yurtsever, bu belgelerin “Çukurova Savaş Günleri” adıyla yayınlanacağını kaydetti.

Osmanlı döneminde
paşa bile oldular
OSMANLI’nın “en mutlu” azınlığı olan Ermeniler, imparatorluk döneminde sınırsız hak ve özgürlüğe sahip oldu. Savaştan muaf olan Ermeniler, cephede can veren Türklerden boşalan bürokratik kadrolara geliyordu. Bu tarihlerde, Ermeniler arasından, 5 bakan, 22 paşa, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 12 müderris, 8 tabip general, 42 yüksek dereceli memur çıktı. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere, Osmanlı Devleti’ne hizmetlerinden dolayı “millet-i sadıka” adı verildi.

Türkleri sırtından vurdular
BATI, Ermenilere verdiği desteği başlangıçta gizli görüşmeler ve gizli politikalarla sürdürmüş, tarih ilerledikçe bu destek gün yüzüne çıkmıştı. 8 Ekim 1917 ’de M.L.Meguerditchian imzasıyla Iskenderiye ’den “çok gizli” olarak, Ermeni Millî Delegasyonu Başkanı Boghos Nubar Paşa’ya yollanan dosyada, “Kafkasya’da oluşturulan gönüllü Ermeni alayları Büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken, ulusal hedefimiz Büyük ve Küçük Ermenistan ’ın kurulmasdır” denilirken, Türklere yönelik bir soykırımın, planlı devlet politikası haline getirildiği anlaşılmaktadır. Ermeniler, yüzyıllardır bir arada yaşadıkları Türkleri sırtından vurarak, soykırımı uygulamıştır.

ABD katliamı soykırımdır
Tarih, pek çok soykırıma tanıklık etmiştir. Bu soykırımlarıın en yenisi komşumuz Irak’ta yaşanmıştır. ABD’nin işgalinden bu yana, aralarında çocuk, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 1.5 milyon Müslüman Iraklı, ABD askerleri tarafından hunharca katledilmiştir. Bunun adı soykırımdır. İnsanlığın bittiği bu ülkede, 6,5 milyon çocuk öksüz, 2.5 milyon kadın da dul kalmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın verdiği bilgiler ise insanın kanını donducak cinsten: “Ülkede 150 binden fazla kadın işkenceye maruz kaldı ve tecavüze uğradı. Tecavüze uğrayan kadınların çareyi intihar etmekte buldu.” Soykırımdan suçlanan sadece ABD değil elbet. Pek çok ülke bu suçu işlemiştir. Fransızlar, 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de en az 1 milyon Cezayirli’yi katletmiştir. 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüştür.

Bosna’da da yaşandı
1975-1979 yılları arasında Kamboçya’da Kızıl Kmerler 1.7 milyon Kamboçyalı’yı katletmiştir. 1994’de Ruanda’da 500.000 Tutsi, Hutular tarafından öldürülmüştür. 1991’den sonra Bosna-Hersek ile Kosova’da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır. Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:15 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

93 Harbi ihanet fitilini ateşledi
İlk silahlı isyanı 1780’de Zeytun’da gerçekleştiren Ermeniler, 93 Harbi’nde Osmanlı’nın zayıf düşmesini fırsat bilerek dernekler aracılığıyla teşkilatlandı. Bu hain çeteler, sadece Türkleri değil, kendilerine destek vermeyen Ermenileri de katletti

Ermenilerin Osmanlı Devleti yönetimine karşı ilk silahlı isyanı Maraş’ın Zeytun (Süleymanlı) ilçesinde gerçekleşti. Zeytun Ermenileri, IV. Murat tarafından verildiğini iddia ettikleri ve varlığını kanıtlayamadıkları bir fermana dayanarak, 1774 tarihinden bu yana devlete vergi vermiyorlardı. 1780 yılında çıkan asayişsizlik nedeniyle Maraş’a atanan Ömer Paşa, Zeytun Ermenileri tarafından katledildi. Zeytun kazası, 7 ay sürecek bir sıkıyönetime tabi kılındı. 1819 yılında Maraş civarındaki Zeytun Ermenileri bir kez daha isyan bayrağı çekti. Yozgat Ayanı Çapanoğlu Celâl Mahmut Paşa, Ermenilerin üzerine kuvvet gönderdi, ancak bir sonuç alamadı. Üçüncü isyan, 1852-1853 yıllarında Münip Paşa’nın valiliği döneminde yaşandı.

Fesat yuvaları kuruldu
Ermeniler, 93 Harbi olarak bilenen 1878 tarihli Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ihanet fitilini yeniden ateşledi. Savaş, Anadolu’da tarifi olmayan acılara neden olurken, Ermeniler de tebaası oldukları Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaya girişti. Ermeni militanlar önce dernek adı altında teşkilatlandı. Ermenilerin kurduğu derneklerin yapısı ve faaliyetleri oldukça ilginçti. Bunlardan bir tanesi, 1878 yılında Van’da kurulan Kara Haç Cemiyeti idi. Cemiyetin örgüt yapısı, ABD’de zencilere yönelik katliamlarıyla adından söz ettiren Klu Klux Klan’a benziyordu.

Ermenileri kışkırttılar
1880 yılında Rusya yönetimindeki Ermenistan’da da bazı dernekler faaliyete geçti. Amaç, Anadolu’da Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan ve işgalci devletlerin yanına geçen Ermenilere silah ve mühimmat yardımında bulunmaktı. 1881’de Erzurum’da Anavatan Müdafileri (Pashtpan Haireniats), 1885 yılı sonlarında Van’da İhtilalci Armenakan Partisi kuruldu.
1887’de Cenevre’de Marksist Ermeniler tarafından kurulan Hınçak Partisi, 1890’da İhtilalci Hınçak Partisi adını aldı. Partinin programındaki ilk hedef, Anadolu’daki Ermenilerin siyasi ve milli bağımsızlığını sağlamaktı. Bu hedeflere ulaşmanın yolu propaganda, kışkırtma, terör ve teşkilatlanma idi. 1890 yazında Tiflis’te Ermeni İhtilâl Federasyonu-Taşnaksutyun kuruldu. Kısa adı Taşnak olan parti, 1892 yılında açıkladığı programında, hedefin, isyanla bağımsızlığa ulaşmak, bu amaçla ihtilalci çeteler kurmak, halkı silahlandırmak, Osmanlı Devleti’nin yetkilileri ve kurumları ile içerideki ’muhbir ve hainlere’ karşı suikastlar düzenlemek olduğunu duyurdu. İstanbul ve Doğu Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde teşkilatlar kuran Taşnaksutyun, tedhiş hareketlerini çok geçmeden başlattı. Bu sırada yurtdışındaki kuruluşlar da Rusya, İran, Avrupa ve Amerika’nın pek çok şehrinde şubeler açıyor, Osmanlı topraklarında ise gizli gizli teşkilatlarını oluşturuyorlardı. Armenakan Partisi İstanbul, Trabzon, Muş ve Bitlis’te, Hınçak Partisi ise İstanbul, Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon’da teşkilatlandı.


Türklerin karnına barut doldurup ateşe verdiler
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Azmi Süslü, “Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayları” adlı eserinde Birinci Sason İsyanı ile şu bilgileri veriyor: “1894 (1310) yılında Adana’nın Saimbeyli kazasından olan ve tıbbiyede 8 sene okuduktan sonra Sason ve Talori civarına yerleşen Hamparsun Boyacıyan ve 5 arkadaşı, Ermenileri isyana teşvik etmiştir. Papazlar, Murat takma adını kullanan Boyacıyan’a, propaganda yapması için ellerinden gelen yardımı yapmışlardır. Boyacıyan, ilk defa çetesiyle Muş’ta Vilikan Aşireti’ne saldırdı. Ardından Bekran Aşireti’nin ileri gelenlerinden Ömer Ağa’nın kardeşinin oğlu Hacı’nın karnına barut doldurarak ateşleyip, cesedi parçaladılar. Ermeniler, ellerine geçirdikleri Müslümanları; gözlerini oyarak, kulaklarını keserek ve daha birçok iğrenç işkencelerden sonra öldürüyorlardı. Hamile kadınların karınlarını deşerek ceninleri öldürmek gibi canavarca hareketleri fırsat buldukça yapmaktan çekinmemişlerdir.”

Mektupta itiraf ettiler
Prof. Süslü, bu canavarlıkların, Talorili Ohanes adında bir Ermeni’nin Hamparsun’a yazdığı ve sonradan ele geçen mektupta itiraf edildiğini bildiriyor. Ermeniler bir taraftan bu mezalimi yaparken, diğer taraftan da İslâm dinine ve Osmanlı Devleti’ne ağza alınmayacak kadar adi küfürlerle hakaretten geri kalmamışlardı. Bu olayların ardından, isyancıların başı Hamparsun Boyacıyan yakalandı. Yakalandıktan hemen sonra, İngiltere’nin de yardımıyla bağımsız bir Ermenistan kurmak için isyan ettiklerini itiraf etti. Kumkapı ayaklanmasının da elebaşlarından olan Boyacıyan, 1908 yılında Kozan Sancağı’ndan Ermeni oyları ile Adana Mebusu seçilmiştir.



Dernekler tedhiş yuvasına dönüştü
Ermenilerin isyan sürecini başlatan olayların perde arkasına ve hazırlık safhasına ilişkin kısa bir tespitte bulunmak gerekiyor. Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni meselesinin ortaya çıkış sürecini bilimsel veriler ışığında şöyle anlatıyor: “Türkler ve Ermeniler gerek Selçuklu Devleti, gerekse Osmanlı Devleti dönemlerinde 850 yıl hiçbir sorun olmadan birlikte aynı devleti paylaştılar. Ancak 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı, iki halk arasında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine giren Ermeni ıslahatı maddesi, daha sonra İngiltere ve Fransa’nın baskısıyla Berlin Antlaşması ’nın 61. maddesi olarak kabul edildi. Rusya ile İngiltere arasındaki rekabet, Ermeni konusunu, devletlerarası bir hüviyete soktu. Bu durumdan cesaretlenen bazı Ermeniler de harekete geçtiler ve yurtiçinde ve dışında ihtilâlci Ermeni partileri ve dernekleri kurmaya başladılar. Görünüşte hayır cemiyetleri olarak kurulan dernekler, kısa süre sonra Ermenistan kurma plânı için birer tedhiş yuvası haline dönüştü.”


Desteklemeyen Ermenileri de öldürdüler
1895’te çıkan Sason isyanı Ermeni propagandasının ilk kez milletlerarası boyut kazanmasına yol açtı. Milletlerarası Tahkikat Komisyonu, 20 Temmuz 1895’te yayımladığı raporunda Sason olaylarında Ermenilerin masum olmadığını açıkladı. Sason olayının, Avrupa ülkelerinin İstanbul’a fiili bir müdahalesine neden olacağını düşünen Ermeniler, bunun üzerine İstanbul, Divriği, Trabzon, Eğin, Develi, Akhisar, Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat ve Zeytun’da olaylar çıkarmaya başladı.


Afla kurtuluyorlardı
Olayların arkasında özellikle Hınçak Partisi mensupları vardı. Cinayetler işlendi, katliamlar yapıldı. Yalnızca Türkler değil, kendilerine destek vermeyen Ermeniler de katledildi. Evler, dükkânlar kundaklandı. İsyanlar birbirini izliyor, Osmanlı güvenlik güçleri ülke genelinde asayişi sağlamakta zorlanıyordu. Suçlular mahkemelere çıkarıldığında, Batı ülkelerinin direkt müdahalesiyle karşılaşan Osmanlı Devleti, zaman zaman katil Ermeniler için af çıkarmak zorunda kalıyor, çete mensupları bir kez daha Anadolu’nun yolunu tutuyordu.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:16 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Sarıkamış’ta ihanet kurşun oldu, Mehmetçiği vurdu...
Rus işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahan’ı kurtarmak ve baharda gerçekleşmesi olası bir Rus taarruzunu engellemek amacıyla Sarıkamış harekatını başlatan Osmanlı ordusu, Kafkaslar ve Orta Asya’daki Türk illerinin kapısını açabilmek umuduyla harekete geçmişti. Hedef, Rus kuvvetlerini arkadan sarmaktı. Askeri uzmanlara göre savaş planı son derece akıllıca hazırlanmış ancak olağanüstü derecede olumsuz doğa koşulları ile Rus ordusuna işbirlikçilik yapan Ermeni hainler hesaba katılmamıştı.

Ruslara destek verdiler
Osmanlı’nın Kafkas cephesindeki düşmanı olan Rus Ordusu’na, millet-i sadıka denilen Ermenilerin vereceği destek planları bozacaktı.Tarihler 1914 yılının Aralık ayını gösteriyordu. Sarıkamış’taki Allahüekber dağlarında soğuk -50 dereceye ulaşmıştı. Metrelerce yükselen karların arasında Yemen’de kullandıkları yazlık kıyafetleriyle yürüyen Mehmetçikler, karşılarında her an Rus ordusunun askerlerini görmeyi beklerken, sırtlarında Rus ordusuna gönüllü yazılan Ermenilerin kurşunlarını hissettiler. Açlıktan ve tipiden yorgun düşen Türk ordusu, Allahüekber dağlarının zirvesinde şehit düştü. 90 bin yiğidin destanına tanıklık eden Sarıkamış’ta, ihanet; kurşun oldu Mehmetçiği vurdu.

Lojistik yardımı engellediler
Rus ordusuna katılan Osmanlı Ermenilerinin oluşturduğu milis güçleri, Enver Paşa komutasındaki yaklaşık 100 bin kişilik askeri birliğin lojistik desteğini engellemek amacıyla bütün yolları tutmuştu. Sarıkamış Cephesi’nde Osmanlı ordusunun yenilgiyle beraber çekilmesinden sonra Ruslar Erzurum dahil olmak üzere Doğu Anadolu’nun tümünü işgal etti. Kars ve Sarıkamış bölgesinde Rus Ordusuna bağlı Kazak Alayları ile Ermeni Drujinaları, bölgedeki Müslüman ahaliyi göçe zorlamaya başladı. Kars bölgesinde Taşnak Ermenileri’nin halka uyguladığı baskı ve zulüm dayanma noktasını çoktan aşmıştı.

Tarihteki en büyük zulüm
Ermeniler, Türk milletine en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla verdi. Ruslar hesabına casusluk yapan, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymadan dağdaki çetelere katılan, askere alındıktan sonra ise Osmanlının verdiği silah ve cephanelerle birlikte Rus ordusuna katılan Ermeniler, Türk milletine asırlar boyu husumet, kin ve düşmanlık beslemiş gibi bir hırsla, insanlık tarihinin en büyük vahşetini sergilediler. Osmanlı devlet arşivleri ile Rusya’daki arşivler, insanlığın gördüğü en büyük zulüm ve katliam eylemlerini belgeleyecekti.



Rus işgalini sona erdirmek için Sarıkamış harekâtını başlatan Türk askeri, -50 dereceye varan soğuğu ve hainleri hesaba katmamıştı. Ermeni çeteler, planı bozmuş ve Mehmetçiği sırtından hançerlemişti



Kadınları direklere çivilediler
Özellikle Kars, Erzurum ve Ardahan civarında yaşayan Ermeniler, Osmanlı Devleti Doğu Cephesi’nde vatan mücadelesi verirken, 30 binden fazla Türk erkeğini türlü işkencelerle katletti. Erkeklerini cepheye gönderen köylerde, sadece kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Gece olduğunda, kadınlar bulabildikleri her türlü silahı toplayıp, köyün kendileri için en güvenli sayılabilecek evine sığınıyorlardı. Her gece bir başka köyden baskın ve katliam haberleri geliyordu. Basılan köylerde kadınlar elleri ve ayaklarından direklere çivileniyor, çocuklarının, analarının, babalarının gözleri önünde tecavüze uğruyorlardı. Hamile kadınların karınları deşiliyor, yaşlıların, çocukların çeşitli uzuvları kesilerek türlü acılar yaşatılıyordu. Ermeni çeteleri öldürmeye doymuyordu. Dünya tarihinde “ölüyü öldüren tek millet” olarak bilinen Ermeniler, işkence yaptıkları bedenleri yakıyorlardı.
Ermenilerin ellerinden kaçmaya çalışan kadınlar ve çocuklar, Doğu’nun amansız kışında dağlara, tepelere saklanmaya çalışıyor, çoğu açlıktan ve soğuktan şehit düşüyordu. 1914’de Zeytun’da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetti.



Kızılhaç görevlisi dehşete düşüyor
Sarıkamış felaketinde binlerce asker soğuktan ve k****e kurşunlardan şehit düşerken, yaklaşık 7 bin Osmanlı askeri de Ruslara esir düştü. Esir düşen askerler, Ermeni çetelerin yardımlarıyla Kafkasya’daki evlerinden, yuvalarından toplanan Türklerle birlikte vagonlara doldurularak Sibirya’daki esir kamplarına götürüldü. 1915 yılının Ocak ayında, Rusya’nın Sirzan İstasyonu’na Osmanlı esirleri ile yüklü bir tren ulaşmıştı. İsveç Kızılhaçı’nda görevli Graf Londrof, vagonların yanına geldiğinde gördüğü manzarayı şöyle anlattı:


Korkunç manzara
“Gözleriyle görmeyen kimse kesinlikle böyle bir şeyin var olabileceğine inanmazdı. İnsanın midesini ağzına getiren pis bir koku, vagonların yanına yaklaşmasına engel olmaktaydı. Parmaklıkların ve açık pencerelerin arasından görülebildiği kadarıyla vagonların içleri tıka basa insan doluydu. Kapılar ise dışarıdan kilitliydi. Esirler tamamen insan kılığından çıkmıştı. Açlıktan sararmış yüzlerinde birer kara delik gibi duran fersiz gözlerle dışarı bakıyorlardı. Bu korkunç soğukta sırtları elbisesiz, ayakları çıplaktı. Her biri sanki kainattaki bütün bulaşıcı hastalıklarla müptela bir haldeydi.” Sibirya’nın dondurucu soğuğunda şortları kalıncaya kadar çırılçıplak soyularak “tehcir” e tabi tutulan 500 Türk esirden sadece bir tanesi hayatta kalabildi.
Osmanlı arşivlerinden derlediği belgeleri “Ermeni İsyanı Günlüğü 1915” adlı eserinde yayınlayan Orhan Sakin, “Ermeni askerler sırf zevk için Osmanlı esirlerini öldürüyor ya da işkence ediyorlardı. Hastaneye kaldırılanlar ise Ermeni doktor ve hastabakıcıların elinde düşüyor ve bir an önce ölmek için Tanrı’ya yalvarıyorlardı” tespitinde
bulunuyor.


İşte vahşetin bir belgesi daha
Erzincan’daki zulmü bildiren resmi telgraf
Genelkurmay Başkanlığı’nın “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri” kitabında yer alan bazı belgeleri yayınlamayı sürdürüyoruz. İşte o belgelerden biri daha:
Osmanlı Ordû-yı Hümâyûnu Başkumandanlık Vekâleti
Kafkas Ordu Grubundan Başkumandanlık Vekâlet-i Celîlesine mevrûd 883 numrolu şifredir.
Erzincan’dan firâr edebilerek Dersim tarîkiyle gelen İslâm ahâlî Rusların bütün Erzincan’daki ahâli-i İslâmiyyeyi toplayıb Ermeni komitelerine teslim ederek bu komiteler vâsıtasıyla itlâf etdirdiklerini hetk-i ırz ve nâmusun ve sâir her gûnâ hakâretin âşikâr bir sûretde icrâ edilmekde bulunduğunu ve emvâl-i İslâmiyyenin kâmilen yağmâ edildiğini ifâde etmekdedirler. Rusların ârzûsuyla olduğuna şübhe olmayan Erzincan’daki bu mezâlimin önü alınması husûsunda îcâb eden mahallere teşebbüsât-ı siyâsiyyede bulunulması men’ût-ı re’y-i devletleridir.
9-10/5/33
Kafkas Orduları
Grubu Kumandanı Ahmed İzzet
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:18 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/resimler/1230158038.jpg
BATI’NIN BU VAADİ ÖRGÜTLENEN ERMENİ KOMİTALARI AZDIRDI:

Kan dökmekten korkmayın Avrupa sizi himaye eder!
Ermenilerin Osmanlı’ya ihanet süreci, papazların kışkırtması ve Batı’nın desteğiyle başladı. Avrupa’nın hamiliğine güvenen Ermeni çeteler, Anadolu’nun dört bir yanında terör estirdi


Ermenileri Osmanlı Devleti’nin karşısında saf tutmaya sevkeden süreç, Batı’nın yoğun kışkırtması ve desteğiyle başladı. Ermenilere papazlar aracılığıyla Anadolu’da “Kara Haç”, “Armenakan” ve “Vatan Koruyucuları”, Cenevre’de; “Hınçak”, Tiflis’te; “Taşnak” komitaları kurduruldu. Bu komitalara hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Osmanlı Ermenileri’nin birliği gösterildi. Bu amaçla kışkırtılan Ermeniler, Erzurum isyanı, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası’nın işgali olaylarında başrol oynadı.

Efendilerini hep sattılar
Doç. Dr. Ertuğrul Kürkçüoğlu Osmanlı Ermenilerinin ihanetinin, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve Yunanistan tarafından desteklendiğini belgeleriyle ortaya koydu. Kürkçüoğlu’nun çalışmasında yer alan bazı anekdotlar, Osmanlı’nın kuşatılmışlığını gözler önüne sermesi açısından oldukça çarpıcı: “Ruslar’ın ünlü tarihçilerinden Kavkaz adlı eserin yazarı Vasili Lvoviç Veliçko, tarihi Ermeni siyasetini, ”Ermeniler tarih boyunca devamlı surette efendilerini değiştirmişlerdir. Roma, Bizans, İran, Rus, İngiliz, Fransız, Alman, Türk. Tarih sahnesinde yeni yeni efendi çıktığında, Ermeniler eski efendilerini sistemli olarak satmışlardır“ sözleriyle özetler.
Fransız tarihçisi Jean Laurent’in Ermeni Taşnak, Hınçak, Ramgavar örgütleri için söylediği şu cümleler gerçekten çok anlamlıdır: ”Ermeni çeteleri, kendilerine bol para veren ve servet sağlayan devletin hizmetine girerlerdi. Bu devlet, onların istedikleri gibi soygun yapmaları ve katliam girişimlerine izin verdiği sürece sadakatlerine güvenebilirdi.”

Kullananları ele verdi
1893-1896 yıllarında Doğu Anadolu’da cereyan eden Ermeni terörü günlerinde, Van ve Bitlis’te Rus Konsolosluğu yapan General Mayevski hazırladığı raporunda Ermenileri yoldan çıkaranları ve kullananları şöyle ele veriyordu: “Türkiye Ermenilerin, Türklerin zulüm ve katliamına maruz bulunduklarını Avrupa’ya göstermek icap ediyordu. Program şu şekildeydi: ancak kan dökmek lazımdır ki, Ermeniler serbestisi kazansın. Kan dökünüz! Avrupa sizi himaye eder.” Mayevski, “Bitlis ve Van Vilayetleri İstatistiği” adını taşıyan raporda da, katliamları şöyle ifade ediyor:

Hep yabancılar kışkırttı
“Ermeniler tarafından yapılan katliamların sorumlusu, önce ithal komiteleri ile birlikte hareket eden Ermeni İhtilalcileri, sonra bunları koruyan ve teşvik eden bazı yabancı hükümetlerdir. Türkiye’de komitacıların girmediği yerlerde yaşayan Ermezilerin, Türklerle bir sorunu yoktu. Türk zulmü bir gerçek olmayıp, isteyerek uydurulmuş siyasi bir hikayedir. Gerçeği olduğu gibi söylemek icap ediyorsa, doğuda katliam yapanlar Müslümanlar değil Ermenilerdir. Sonra yaptıkları bu zulmü, himayesiz Müslümanlara yüklemişlerdir.”



Ermeniler masum birer kuzu değil
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 11 Mart 1920’de Lordlar Kamarası’nda şunları söylüyordu: “Ermeniler bazı kişi ve çevrelerin kabul ettikleri ve etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dokümanlar bulunmaktadır.”




Ruslara paha biçilmez hizmet sundular
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Ermeni diasporası ve Ermenistan’ın bir tür “seçilmiş travma” olarak ilan ettikleri 24 Nisan 1915 tarihinde yaşananları belgeleriyle ortaya koyarken, şu ifadeleri kullanıyor: “1915 Krizi’ni yaratmak için kullanılan araçlardan iki tanesi, Kafkas Cephesi’ndeki “Ermeni Gönüllü Alayları” ve farklı Anadolu vilayetlerinde Taşnak ve Hınçak Komitelerine bağlı olarak kendilerine verilen askeri görevleri yapan Ermeni Fedailer adlı silahlı gruplardır.”
Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in, Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) tarafından kitaplaştırılan “1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar” isimli çalışmasında, I. Dünya Savaşı sürerken, Kafkasya cephesinde askeri faaliyetlerini devam ettiren Ermeni komitelerinin ihaneti anlatıldı. Bu çalışmadaki belgeler, Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden değil, doğrudan Rus ve Ermeni kaynaklarından elde edildi.
1916’da Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra, Fransa’da Echo de Paris’te yayınlanan bir yazıda. Ermeni ihaneti apaçık gözler önüne seriliyordu: “Türklerin güçlü kalesi Erzurum’da yapılan şiddetli çarpışmalarda cesur Rus Kazak Birliklerinin yanında Ermeni Gönüllü Birlikleri de çarpıştılar. Bölgeyi çok iyi bilen Ermeni Gönüllü Birlikler Rus ordusuna paha biçilmez bir hizmet sundular.”



Çetelerin hamileri müttefik güçler
Türklerle Ermeniler arasında derin ihtilafın kaynağı olan 1915 krizinin yaratılmasında kullanılan üç araç vardı. Bunlardan biri Ermeni gönüllü birlikler, diğeri Ermeni fedailerin organizasyonu, üçüncüsü ise savaşın doğal bir sonucu olarak değerlendirilen deniz ablukaları ile bombardımanlardı. Bu araçlardan ilk ikisi bilinçli olarak Ermeni komitaları ve onlarla iş birliği yapan müttefikler tarafından planlanmış ve savaş alanına sürülmüştü. 1915 ilkbaharında Müttefik kuvvetlerin Çanakkale Boğazı’na saldırıları ve Doğu Anadolu’ya yönelik Rus ordularının kara harekâtı sürerken, İmparatorluğun kıyı bölgeleri müttefik savaş gemilerinin bombardımanı altındaydı. 24 Nisan 1915 günü İstanbul’daki hükümet, Osmanlı Ermeni komita liderlerini ’düşman orduları lehinde askeri faaliyetlerde bulundukları’gerekçesiyle tutuklamaya başladı. Ermenilerin “seçilmiş travma” olarak seçtikleri 24 Nisan gününde yapılan uygulamanın nedenlerini Osmanlı’nın değil bizzat Fransa’nın arşivlerinden öğrenmek bu konudaki şüpheleri dağıtacaktır.



Komitaların nasıl örgütlendiğini yazdı
Savaş sırasında Doğu Anadolu’da, Ermeni Taşnak ve Hınçak komitaları tarafından Osmanlı ordusuna ve bölgedeki sivil Müslüman ahaliye yönelik askeri faaliyetin en güvenilir anlatıcısı, bir Rus Komutan’dı. Ermeni asıllı Rus General Gavril Korganoff, “La participation des Armeniens a la guerre Mondiale sur le front du Caucase, 1914-1918” (Paris, 1927) adlı kitabında; Ermeni komitaları ve Rusya Genelkurmay Başkanlığı tarafından nasıl Ermeni gönüllü birlikler örgütlediğini ve bunların Türklere karşı nasıl savaştıklarını el ile çizilmiş 30 cephe planıyla birlikte açıklıyordu.
Osmanlı Hükümeti’nin tehcir kararından 90 gün önce 7 Şubat 1915 tarihinde ise, 1185 no’lu telgrafta, Rusya Dışişleri Bakanı’na Kafkasya Valisi Varontsov-Daşkov tarafından şu mesaj gönderiliyordu: “Şu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi karargâha geldi. Temsilci, yaklaşık 15 bin Ermeni’nin, Türk ulaşım hatlarına saldırmaya hazır olduğunu, fakat silah ve mermilerinin bulunmadığını ifade etmektedir.”
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Ermeni mebus, Rus birliğine iltihak ediyordu!
Osmanlı döneminde 2 dönem milletvekili seçilen Karekin Pastırmacıyan, çetelerle birlikte Rus birliklerine katılıyor ve Ermeni milis alaylarını yönetiyordu


Resmi belgeler, Osmanlı döneminde mebusluk yapan Ermenilerin bile ihanetlerini gözler önüne seriyordu. İşte bu isimlerden biri Arman Garo lakaplı Karekin Pastırmacıyan isimli Ermeniydi. Taşnak liderlerinden olan Pastırmacıyan, 1908 ve 1912 yıllarında yapılan Osmanlı Parlamentosu seçimlerinde Erzurum’dan mebus seçilmişti. 1896’da Osmanlı Bankası’nın işgalini yöneten isim olan Pastırmacıyan, daha sonra, Ermeni ihaneti tablosuna uygun bir profil çizmişti. Bu hain, Osmanlı’ya karşı savaşan Ruslara itlihak etmişti. I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı’ya karşı Rus ordusunun yanında yer alan Ermeni gönüllü alaylarını örgütlemiş ve yönetmiştir. Rus işgalinden sonra Van’da oluşturulan Ermeni yönetiminin başına yine bu isim getirilmişti.

Çoğunluğu Anadolu’dan
Rus Kafkas Ordusu tarafından 1915’te hazırlanan bir raporda ise Ermeni gönüllü birlikler hakkında istatistikler vardı. Bu belgeye göre 6 adet gönüllü birlik oluşturulmuştu. Bulgaristan, Romanya, Mısır ve ABD’den gelen Ermeni gönüllüler de çoğunluğunu Osmanlı Ermenilerinin oluşturduğu bu birliklere katılmıştı. Birinci Ermeni gönüllü birliğinin komutanı Andranik, Rus General Nazarbekov ile görüşmesinde, kendi birliğindeki hainlerin çoğunun Türkiye’den ve Muş vilayetinden geldiklerini söyleyerek, bunların büyük bölümünü Osmanlı Ermenilerinin oluşturduğunu teyit etmişti.



Hain Pastırmacıyan için papazlar tören düzenledi
Osmanlı meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karekin Pastırmacıyan, ’Tero’ve ’Haço’çeteleriyle
birlikte Kafkaslardaki Rus ordusuna katılmak için ayrılmadan önce dini tören düzenlenmişti.



Çocukların üzerine gaz döküp ateşe verdiler
Ermeni isyan ve katliamları sırasında katledilen Türklerin sayısı resmi belgelere göre 517 bin 955’di. Ancak olay tarihi ve yeri belli olup sayı tespiti yapılamayanlarla birlikte bu rakam 2 milyona ulaşıyordu. 1915-1919 yılları arasında Rus Ordusu ile ittifak yapan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Ermeni çeteleri Doğu Anadolu Bölgesinde; Alaca, Cinis, Ilıca, Erzurum, Yanıkdere, Karskapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yeşilyayla, Hasankale, Tımar, Horasan, Kars-Subatan, Van-Zeve, Ağrı, Bitlis, Iğdır-Oba ve Hakmehmet, Nahcivan, Zengezur ve Azerbaycan’da tam bir Türk Soykırımı gerçekleştirdi. Ermeniler, yıllardır bir arada yaşadıkları Osmanlı İmparatorluğu’nun askerlerine karşı her cephede savaş veriyorlar, halkın evlerini basıp yağmalıyorlar, çocukları ve kadınları vahşice katlediyorlardı.

Çeteler terör estirdi
Osmanlı ordusunda askere kayıt olan Ermeniler, ordunun silahlarını ve cephanelerini alıp köylerine geri dönüyor, köylerde terör estiriyorlardı. Ruslar 19 Ocak 1915 tarihinden itibaren cepheden çekilmeye başlamışlardı. Büyük bir taarruz için harekat planlıyorlardı. Ancak Rus ordusu çekilirken Rus Kozakları ve Ermeni gönüllüleri tarafından oluşturulan birlikler, özellikle Murat Vadisi’nde yağma ve katliam yapmaya devam ediyordu.

Diri diri yaktılar
Dönemin bugün yaşamayan tanıkları, yağmacı Ermeni çetelerinin arasındaki yüzleri tanıyorlardı. Bu vahşi katiller, kısa süre önce aynı köyü paylaştıkları, aynı tarlalarda yan yana çalıştıkları komşuları olamazdı. Yaşanan hayal kırıklığı, yavaş yavaş öfkeye dönüşüyor ancak elden hiçbir şey gelmiyordu. Müslüman Türklerin köylerinde neredeyse hiç erkek kalmamıştı. Ermeniler yine Ocak ayında Beyazıt’a saldırdı. O sırada Mahkeme Katibi Ali Şefik Efendi, dört saat uzaklıktaki Berekat-ı Ulya köyüne kaçıp sığındı. Ancak işgalciler çok geçmeden buraya doğru ilerlemeye başladı. İki bin kişilik bir müfrezenin, önlerine çıkan tüm köyleri yakıp yıkarak ilerlediği duyuldu. Şefik Efendi, olayları şöyle anlatacaktı:


Feci manzara
“Rus ve Ermenilerden oluşan bir müfreze yakaladıkları kadın ve çocukları toplayarak bize doğru ilerliyordu. 3 yaşından 10 yaşına kadar olan küçük çocukları bile, kolları bağlı olarak yanlarında gezdire gezdire gelmekteydiler. Can korkusuyla köyden kaçtım, yakındaki bir mağaraya gizlendim. Köyde kalan Müslümanların feci şekilde katledilişini uzaktan izleyebiliyordum. Köyün önünde büyük bir ot yığını vardı. Acımasız katiller, yanlarında yetmiş kadar çocuğu da sürükleyip getirmişlerdi. Ellerinden ve kollarından birbirine bağlı bu günahsız çocukları ot yığınının üzerine oturttular, gazyağı serptikten sonra ateşe verdiler.” İşgalin olduğu gün, Beyazıt Kasabası’nda yaşayan 15 bin Müslüman Türk’ün 14 bini katledildi. Kalan bin kişiden beş yüzü ise esir olarak götürüldü ve kendilerinden haber alınamadı.


Gözü dönmüş Ermeni canilerin, tam bir soykırım gerçekleştirdi. Hainler, hamile kadınlara ve çocuklara bile acımadı. Hunharca katletti.


Vahşetin tanıkları anlatıyor
1915 yılının Ocak ayında Eleşkirt’in Arapkömü (Öztoprak) Köyü ile Kozaklar’da gerçekleştirilen katliam devlet arşivlerine “tanık” ifadeleriyle birlikte geçiyordu. Ortanil Köyü’nde oturan Süleyman oğlu Rıza’nın 3 Haziran 1916 tarihli ifadesinde olaylar şöyle anlatılıyordu: “Ermeniler, 23 genç kızı esir aldı. Bunlar arasında kız kardeşim de vardı. Ama beni en çok gözümün önünde Hazalo adındaki hamile kadına yapılan olay üzdü. Bir Kozak ile üç Ermeni, köyün kadınlarını meydana topluyorlardı. Bu arada Ermenilerden biri hamile kadına saldırdı. Kadının kamayla karnını yaran adam, köylülerin gözü önünde götürüp bir ağaç dalına astı.”



Diri diri derisini yüzdüler
Muradiye Muhtarı Derviş Ağa’nın devlet kayıtlarına geçen ifadesindeki şu sözler dehşet vericiydi: Kadınlara dile getirmeye utandığım kötülükler yaptılar. Yunus isimli bir ihtiyarı ve hanımını parçalamışlar, edep yerlerini kesmişlerdi. Anlatmaya utanıyorum. Kasabamızdan Taho’nun sağ iken derisini yüzüp tulum çıkardılar. Kaymakam Mehmet Bey’in kızı Fatma Hanım’ın butlarını yardılar, cep yaptılar. İçiine pislik doldurdular.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:23 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Ermeniler beşikteki bebeklere bile kıydı
Kana susamış Ermeniler, bastıkları köylerde çoluk-çocuk demeden herkesi katletti. Subatan’da çetelerin zulmünden bebekler de nasibini aldı


Kars’a bağlı Subatan Köyü’nde yapılan kazılar, Ermeni vahşetinin korkunç boyutunu bir kez daha belgeliyordu. Köye baskın düzenleyen Ermeni çeteler, aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 570 kişiyi hunharca katlediyordu. Subatan toplu mezar kazısında incelemelerde bulunan ünlü arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, mezalim hakkında şunları yazmıştı:

Korkunç manzara
“1915-1918 yılları arasında Doğu Anadolu’da meydana gelen acı olayları gerçek yönleriyle ortaya koymayı amaçlayan toplu mezar kazılarından birisi de Kars-Subatan’da yapıldı. Bugün yaklaşık 20-30 hanelik Müslüman nüfusu barındıran Subatan köyündeki kazı çalışmaları, olayları yaşayan görgü tanıklarından 120 yaşındaki Fâriz Öztürk ile 95 yaşındaki Durağa Öztürk’ün sözlü ifadeleri doğrultusunda, köyde belirlenen dört ayrı toplu mezar yerinden Köseoğulları mahallesindeki merekte (samanlık) yürütüldü. Ele geçen iskeletlerin çoğunluğunun 0-1 yaş arası çocuklara ait olduğu izlendi.”

Kafasında balta izi
Kuzey-güney doğrultusunda konumlanan iki iskeletin bir ana ile kızına ait olduğunu yazan Prof. Dr. Cevat Başaran, tüyler ürperten Ermeni vahşetini gelecek nesillere aktarmak açışından tarihe şu önemli notları düşüyordu: “Kadın sağ yanı üzerine düşmüş ve sol koluyla kucağındaki çocuğa sarılmış. Kadının kafatasında belirlenen iki darbe izi, bunların özellikle kafalarına vurulan olasılıkla balta ya da kesici aletlerle katledildiğini gösterir niteliktedir. İlk harekette fazla etkili olmayan balta, ikincisinde kafatasını derinlemesine ikiye ayırmıştır. Buradaki ilk çalışmalar sonrasında 12 çocuk ve 3 yetişkin iskeleti ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular, Kars Müzesi’nde açılan Katliâm Bölümü’nde sergilenmeye alındı.”

Bulgular örtüşüyor
Ermeni mezaliminin yaşandığı bölgede, yaklaşık bir asır sonra bu incelemeleri yapan çok sayıda akademisyen, olayın görgü tanıkları olan Fariz Öztürk ile Durağa Öztürk’ün ifadeleri ile elde ettikleri bulguların örtüştüğünü gördü. Öztürk ailesinin ifadelerine göre,
25 Nisan 1918’de Kars ve Sarıkamış’tan geri çekilen Taşnak-Ermeni çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar’ın birlikte yaşadığı Subatan köyüne saldırdı. Her yana gelişigüzel ateş açan Ermeni çeteler, ele geçirdikleri köylüleri de bulundukları yerde acımasızca öldürürler. Subatan köyünde toplam 570 kişinin katledildiği ortaya çıktı.




Hamile kadınların karnını süngülerle deştiler
Subatan’da yaşanan vahşet, tanıkların verdiği bilgiler ışığında yapılan kazılarla gün ışığına çıkmıştı. Katledilen masumlar arasında, kundaktaki bebeklerin de olması tüyleri diken diken etmişti. Caniler bu günahsızlara da acımamıştı. Arşiv belgelerinden elde edilen fotoğraflara ve kazı sonrası ulaşılan bulgulara göre kafalarına baltalarla vurularak veya karınlarına süngü sokularak öldürülen kadın ve çocuklarla, yaşlı erkekler sokaklarda bırakılmıştı.



Ahırlara doldurup katlettiler
Bir başka toplu mezar da Van’ın Zeve şehitliğinde bulundu. Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran’ın tespitleri yine oldukça çarpıcıydı: “Van’ın Çitören köyü yakınında yer alan Zeve Şehitliği’nde
4 Nisan 1990’da başlanan kazı çalışmaları, olayı yaşayan görgü tanıklarından İbrahim Sargın’ın sözlü ifadeleri doğrultusunda yapıldı. 30-40 cm. kalınlıktaki dolgu toprağın kaldırılmasından sonra topluca öldürülmüş insan iskeletleriyle karşılaşıldı. Bulgular, görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince şu bilgilere ulaşıldı. 1915 yılında Rusların desteğinde bölgeye giren Ermeni çeteciler, köyleri basıp sivil Türk ve Müslüman halkı katletmeye başlarlar. Yakın çevredeki 8 köyden topladıkları yaklaşık 2 bin 500 kişilik bir topluluğu zorla Zeve köyüne getiren çeteler, bunları rasgele evlere ve ahırlara doldurup delici ve kesici aletlerle işkence yaptıktan sonra insanların üzerine ateş açmış. Ardından da bütün evleri yakmış. Kazıda ortaya çıkarılan malzemeler Van Müzesi Katliam Bölümü’nde sergileniyor.”



Hainlerin cephanesi kiliselerde saklandı
İzmir’deki silah, cephane ve dinamitlerin, kentteki Ermeni kilisesinde gizlendiği ortaya çıkacaktı. Urfa’da görevli Ermeni komitalar, Rusların saldırısı halinde Türk ordusunun çekilişini önlemek ve ülkede isyan çıkarmakla yükümlüydü. Komitacı Ermeniler Urfa’daki Ermeni mahallesinin evlerinden cephanelik olarak yararlanıyordu. Bir Ermeni kilisesi bulunan Kirmuş’ta isyan başladığı zaman hükümet hemen asker ve jandarma gönderdi ancak bunların çoğu öldürüldü. Hükümetin takviye kuvvetleri gelene kadar Ermeniler, Müslüman halkının büyük çoğunluğunu türlü
işkencelerle katletmişti.

Misyonerler de yardım etti
Talat Paşa anılarında, Urfa’nın, önemli bir Ermeni merkezi olduğunu yazıyordu: “Bu işte İngiliz, Fransız ve Rusların da yardımları oldu. Bodrumlar ve başka yerler cephane ve silahlarla doldurulmuş, 9-10 hafta yetecek kadar gıda maddesi stok edilmişti. Ermeniler İtilaf Devletleri konsoloslarından büyük ölçüde yardım görmüştü. Amerikan misyonerleri, söz gelimi misyoner Lesie, bayrak ve giyim eşyası vemişti. Başarılarından emin olan Ermeniler, Osmanlı kuvvetlerine karşı harekete geçmekte duraksamamışlardı. Adı geçen misyoner sonradan zehir içerek intihar etmiştir. Bıraktığı yazıda, hareketlerinden yalnız kendisinin sorumlu olduğunu ve Ermeni isyanına katılmış olmayıp sürüklendiğini yazmaktadır.”




Papaz ve öğretmenler çetelere katılıyordu
Batı’nın kışkırtması sonucu Ermeni papazlar ve misyoner okullarında çalışan öğretmenler de çetelere katıldı. Bursa isyanına, Ermeni öğretmen ve din adamlarının katıldığı çok geçmeden anlaşıldı. Adana’da da Ermeniler İtilaf Devletleri donanması lehine casusluk yapıyorlardı. Trabzon ve Ermeni illeriyle sınırdaş olan Karahisar sancağı, Sivas ile Ermeni hareketleri için önemli bir üs rolü oynuyordu. Komitalar, buralara bir çok üyesini din adamı ve öğretmen olarak
gönderiyor ve isyan fikirlerini yayıyorlardı.
2-15 Haziran 1915’te Ermeni mahallesinde silah araştırmaları yapan polisler öldürüldü. Aynı zamanda telgraf telleri kesilerek Karahisar’ın başka yerlerle haberleşmesi önlendi.

Karahisar kalesine çekildiler
Müslüman halk bir gün ve bir gece kurşun ve bomba saldırıları altında kaldıktan sonra Ermeniler, reisleriyle birlikte büyük çapta savunma hazırlıkları yapılmış olan Karahisar kalesine çekildi. Burada pek çok cephane ve gıda maddeleri stok edilmişti. Buradan bütün şehir ateşe verildi. Bunun üzerine dışarıdan çağırılan kıtalar kaleyi kuşattılar, Ermeniler yirmi beş gün savunmada kaldı. İsyanda 84 asker canından oldu.

Seferberlikten sonra bu propaganda arttırıldı. Serponil adlı biri din adamı görünümü altından bütün ili dolaşarak halkı silahlı ayaklanmaya kışkırtıyordu.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:24 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Çetelere eğitimi Ermeni papazlar veriyordu
ABD’li misyonerlerin açtığı okullarda görev yapan papazlar, beyinlerini yıkadığı Ermeni çocukları komitacı olarak yetiştiriyordu

Osmanlı’ya başkaldıran Ermeni çeteler, papazlar tarafından kışkırtılmıştı. Ermenilerin Van’dan sonra en çok önem verdikleri bölge Bitlis ve çevresiydi. Teşkilat, tertibat ve lider bakımından en becerikli adamlarını, piskoposlarını buraya tayin ettiren Ermeniler, Meşrutiyet’in ilânından önce ve sonra patrikhanenin bölgeye gönderdiği en seçkin ve gözde papazlar ve piskoposlar ile bir arada çalışma imkanı buldu. 26 Ekim 1895 tarihinde, Bitlis’te yaşayan Ermeniler, başta papazlar olmak üzere, Diyarbakır, Erzurum ve Van komitecileri tarafından isyan ve ihtilale kışkırtıldı. Devlet arşivlerinde Saadettin Paşa ve İbrahim Cemal Efendi’nin hazırladığı raporlar, Bitlis’teki isyan hareketinde, Amerikan Koleji’nin tahrik ve teşviğine dikkat çekiyor.

Düşman nesiller yetişti
Bitlis’ten ABD’de yerleşen Ermenilerin açtığı Bitlis Koleji, Amerikalı bir misyonerin idaresindeydi. Kolejde yatılı okuyan Ermeni çocuklarının beyinleri, Osmanlı aleyhine isyan ve ihtilal düşünceleriyle yıkanıyor, Ermenilerin bağımsızlık hayali üzerinden Türk milletine düşman nesiller yetiştiriliyordu. Misyoner George ile papazlar, Ermenilerin ileri gelenlerine, onlar da Ermeni halkına Hınçak Komitesi’nin programını telkin ederek ayaklanma düşüncesini zihinlere yerleştirdikten sonra fedai kaydına başlamışlardı. Bundan sonra her taraftan fedailer Bitlis’e akın etti. Hatta bazı devlet memuru Ermeniler, görevlerinden istifa ederek Bitlis’e gitti.

Cumada kilise çanı
Bitlis olaylarının patlak verdiği tarih, cuma gününe denk geliyordu. Camilerde hutbe dinleyen Müslümanlar, Protestan Koleji’ndeki kilise çanının çalındığını duydu. İlk çan sesinde, Ermeni ileri gelenlerinden bazılarının ortalıktan kaybolması dikkat çekti. Çan, ikinci kez çalındığında Bitlis’teki tüm Ermeniler dükkanlarını kapatarak bazı yerlerde yangınlar çıkarmaya başladılar. Silahlanan Ermeniler, camiye doğru ilerliyorlardı. Müslüman Türk kadınları, bu durumu camideki erkeklere bildirmek için çocuklarını gönderdi.
Kilise çanı üçüncü kez çaldığında Müslümanlar, hutbenin bitmesini beklemeden dışarıya fırladı. Ermenileri kapı önünde silahlı ve hücuma hazır gördüler ve çatışma başladı. Ayaklanma iki saat sürdü. Devletin memurları ve askerler asayişi sağladıklarında, 38 Müslüman Türk’ün katledildiği, 135 kişinin de yaralandığı ortaya çıktı. Olaylar kısa zamanda çevre ilçelere de yayıldı.



Talimatları Rusya’dan alıyordu!
Osmanlı döneminin Ermeni paşalarından Nubar Paşa, Rusya’dan talimat aldığını gizlemiyordu. Türk milleti; Birinci Dünya Savaşı’nda yedi ayrı cephede, küresel ve emperyalist devletlere karşı savaşmak zorunda kalmıştı. Savaşın en çetin cephelerinden birisi de “Kafkas Cephesi” olarak bilinen “Doğu Cephesi” ydi. Rusya, Türkiye’yi küçültmek için,
Bulgaristan ve Anadolu’da kurmak istediği Ermenistan sayesinde Türkiye’yi çember içine almak ve Rusya için tehdit olabilecek Türk birliğinin önüne geçmek istiyordu. Planı öğrenen Ermeniler, o tarihe kadar Kafkasya’da kendilerine sayısız zulüm uygulayan Ruslar’a karşı ani bir sempati geliştirmeye başladı. Bir kez daha fırsat önlerine çıkmıştı. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kurulan Ermeni cemiyetleri; Hınçaklar, Taşnaksutyun ve Ramgavar gibi birlikler, Ermeni Patrikliği ile birleştiler ve Nubar Paşa’nın başkanlığı altında bir heyet kurdular. Nubar Paşa, İstanbul’da Rus Hükümeti ve elçiliğinden doğrudan talimat aldığını gizleme gereği bile duymuyordu.




Kazım Karabekir’in Ermeni vahşetini belgeleyen telgrafı
Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde de yer alan “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri” kitabında, Ermeni çetelerin mezalimi belgelerle tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Genelkurmay tarafından bilim dünyasına hediye edilen bu eserde, Ermeni yalanları çürütülürken, o dönemde yaşanan olaylar objektif bir dille anlatılıyor. Belgelerde, vahşetin ulaştığı korkutucu boyut, herkesin yüreğini ürpertiyor.

3 ncü Ordu Kumandanlığına
Ermeni eşkıyâsı Erzincan ve civârındaki irtikâb eyledikleri mezâlime ve yirminci asr-ı medeniyye ile kabil-i te’lîf olmayan envâ’-i hûn-hârlıklarına Aşkale’den Erzurum istikâmetine tard olundukları vakit daha eşna’ını yaparak Ekbertos’un mezâlimine rahmet okutmuşlardır. Merdiven köyünde kırk beş Aşkale’de on yedi Tilkitepesi’nin iki kilometre cenûbunda harîtada ismi yazılı olmayan Cinis köyünde altı yüz küsûr zükûr ve inâs nüfûsun on üçü müstesnâ olmak üzre mütebâkîsi ihrâk edilmek ve süngülenmek ve hamile kadınları karınları yarılarak çocukları kucaklarına verilmek sûretiyle şehîd edilmiş olduğunu arz eylerim.
2/2/34
1 nci Kafkas Kolordusu Kumandanı
Mîr-alây Kâzım Karabekir



Sason’daki kanlı isyanı işte böyle itiraf ettiler
1897 yılında, bazı Ermeni komiteleri, Sason ve Muş bölgesine gelerek yerleşmeye başlamışlardı. Bu tarihten 1905 yılına kadar devam eden Ermeni katliamları, bölgede çok kan dökmüş ve isyanlar güçlükle bastırılmıştı. Sason isyanı süresince yaşanan çatışmalar, bizzat Ermeniler tarafından kaleme alınan “Antranik’in Savaşları” adlı eserde şöyle anlatılıyordu: “1904 Nisan’ında Ermeni isyanları, çarpışmaları, Sason tepelerinden ve Muş Ovası’ndan Van’a kadar yayıldı. Konsoloslar aracılık ederek Antranik’in (Ermeni lider) uzlaşmasını teklif etti. Taşnaksutyun Bürosu ve Muş Merkez Komitesi temsilcileriyle birlikte kumandanlar toplanıp Antranik’i Genel Komutan seçtiler. Düşmandan (Türklerden) 800-1000 kişi öldürüldü. Fedailer 53 tüfek ve 500 mermi ele geçirdiler. Savaş 12 saat sürdü. 16 Nisan’da hükümet askerleri İshanzor yolunu tutmuşlardı. Savaş başlayınca Dalorik’te bulunan Sempad yetişti. O gün düşmandan (Türklerden) 5 kişi öldürüldü. Apagama ve Gomer’de, düşmanlardan (Türklerden) bir çok ölü ve yaralı yere serildi.”




Sultan Abdülhamid’i öldüreceklerdi
Tarihler 21 Temmuz 1905’i gösterdiğinde, İstanbul’daki Ermeniler bir başka planı hayata geçirmeye çalışacaklardı. Kendi taleplerinin ve bağımsız Ermenistan Devleti’nin önünde önemli bir engel olarak gördükleri ve bu nedenle de “Kızıl Sultan” lakabını taktıkları Osmanlı Padişahı Abdülhamid öldürülmeliydi. Taşnaksutyun komitesinden Hristofor Mikaeliyan adlı bir Ermeni, Mikaeliyan’ın kızı Robina ve bir de Rus Ermenisi, özel olarak yaptırılan bir aracın içine 20 kiloya yakın saatli bomba yerleştirerek Yıldız’daki Hamidiye Camii’nin kapısına pusu kurdu. Bomba, Padişah Abdülhamid Han’ın Cuma namazından çıkacağı saate ayarlandı. Padişah namazını kıldıktan sonra Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile sohbete dalınca, bombanın saati dolduğunda tehlikeden uzaktaydı. Ortalık bir anda savaş alanına döndü. 26 kişi öldü, 58 kişi yaralandı.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Resmi belgelerle Ermeni vahşeti

Türk kanına doymayan Ermeni vampir; Kanayan ’General Dro’ lakaplı Drastamat Kanayan adlı Ermeni kasap, Doğu illerimizde onbinlerce sivil Türk’ü en vahşi yöntemlerle katletti.

Carlık Rusyası döneminde doğan ’General Dro’lakaplı Ermeni cani Drastamat Kanayan, Doğu illerimizde çok sayıda Türk’ü hunharca şehit etti. Kanayan, çocukluğundan itibaren katıksız bir Müslüman düşmanı olarak yetişti. Bu kasap, Türkçe kökenli olan soyadına uygun biçimde, ’kan emici’ bir caniydi. Birinci Dünya Savaşı‘nda Rus ordusu adına Osmanlı toprakları, Gürcistan ve Azerbaycan‘da çetecilik yapan bu kişi, özellikle Anadolu‘da savaş sırasında oluşan otorite boşluğunu fırsat bilerek birbirinden iğrenç ve insanlık dışı eylemlere imza attı. General Dro lakaplı Kanayan, 1914-1918 yılları arasında Erzurum, Erzincan, Van ve Kars gibi vilayetlerimizde en az 200 bin Müslümanın vahşice katledilmesinde bizzat aktif rol aldı.

Sadık bir maşa
Türklerin Ermenileri bozguna uğratmasının ardından Rusya’ya kaçmayı başaran Kanayan, ’üstün başarıları’ nedeniyle 1918-1920 yılları arasında kısa bir süre boyunca bağımsız kalan Ermenistan Cumhuriyeti’nde Savunma Bakanlığı görevine getirildi. Ancak, Ermenistan’ın Bolşeviklerce işgal edilip Rusya güdümünde bir kukla devlete dönüştürülmesinin ardından Rus mahkemelerinde yargılanacağını anlayınca bu kez de gizlice Almanya‘ya kaçtı. Almanya‘daki uzun sürgün döneminde Nazizmin yükselişini ilgiyle izleyen Ermeni çeteci, Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi‘nin iktidara gelişiyle birlikte kendisini Adolf Hitler‘e yakından tanıtmakta gecikmeyecekti. Hitler, katliam konusundaki zengin referansını gördüğü bu katile tam yetki verip, onu generallik rütbesine yükseltecekti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında işkence ve katliam konusunda tam bir guru unvanı alan Dro, bu dönemde Kuzey Kafkasya ve Kırım’ın işgal edilen bölgelerinde, ’sadık bir maşa’ olarak kullanılacaktı.

Son durağı Amerika
1945 yılında Nazi Almanyası teslim bayrağını çekince, General Dro‘ya bir kez daha gurbet yolları gözüktü. Bu eli kanlı katil, diaspora Ermenilerinin cömert yardımlarıyla bütün yasal formaliteleri aşarak ABD‘ye göçmen sıfatıyla girmeyi başardı. Yanında hayatı boyunca bütün gereksinimlerini karşılayacak bir servet de götürerek Massachusetts eyaletine yerleşti. ABD‘de ikamet ettiği süre boyunca bir kez bile rahatsız edilmeden krallar gibi yaşayan Dro, 1956 yılında 72 yaşındayken öldü ve hayatının son 11 yılını geçirdiği Massachusetts‘te gömüldü.

Milli kahraman oldu
Ülkesinde ‘milli kahraman’ ilan edilen Kanayan’ın kemikleri, 2000 yılında ABD’den Ermenistan‘a nakledildi.

1990‘lı yılların sonlarında Ermenistan, ‘milli kahraman General Dro’nun mezarının ABD‘de olmasının bütün vatanseverlere acı verdiğini‘ belirterek, Ermeni diasporasına acil yardım çağrısında bulundu. ABD Ermenileri yalnızca iki gün içinde bir milyon dolar topladı. Dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan, derhal katilin doğduğu Aparan kentinde, piramit biçiminde gösterişli bir anıt mezar inşa ettirdi. Dro‘nun kemikleri 2000 yılı Mayıs ayında, 44 yıldır gömülü olduğu Massachusetts‘deki mezarlıktan çıkartılarak Ermenistan‘a nakledildi; 29 Mayıs 2000’de düzenlenen görkemli bir devlet töreniyle de anıt mezara gömüldü. Ermeni Patriği 2. Karekin‘in yönettiği cenaze töreninde 50 bin Ermeni hazır bulundu. Patrik Karekin, törende yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Onu anlatmak için bütün sözcükler yetersiz kalacaktır. General Drastamat Kanayan‘ı layıkıyla tanımak için dönüp geçmişteki hizmetlerine bakmalıyız.”

Amerikalı subay
soykırım tanığı
Amerikalı yazar Robert Dunn, mütareke döneminde Amiral Bristol’ün karargahına haber alma subayı olarak atanmıştı. Bu görevi sırasında Dunn, Vampir Drastamat Kanayan’ın daveti ile “Türk köylerini teker teker yok etme” eylemine misafir müttefik subayı olarak katılmıştı. 1952 yılında New York’ta anılarını yazan Dunn, kitabında katliamları şöyle anlatıyordu:
“Dro‘nun birlikleri geldi. Sırada ilk olarak düz siyah saçlı ve iri gözlü bir Müslüman kız çocuğu vardı. En fazla oniki yaşındaydı. Yüz üstü yatırdılar. Ermenilerden biri, çevreye fazla kan sıçramaması için tüfeğini onun hemen iki göğsünün arasına uzattı ve bu mesafeden tetiği çekti. Ateş ettiği noktada, kurbanın ev yapımı basma elbisesini anında kırmızıya boyayan bir kan lekesi oluştuğunu gördüm....
Sırada bir başka çocuk vardı. Kurşun çocuğun ense kökünün biraz altından girip omurgasını parçaladı.”


Hayatı katliam yapmakla geçti
Dönemin ABD Büyükelçisi Bristol, Türkleri öldürmekten büyük zevk alan General Dro’yu ‘etnik temizlik ustası’ olarak nitelendiriyordu.

Diaspora Ermenileri arasında daha çok ’General Dro’ lakabıyla tanınan bu ruh hastası, ’hayatını Türklerin kökünü kazımaya adamış koyu bir faşist’ olarak tanımlanmıştı. ABD‘nin Osmanlı Devleti Büyükelçisi Mark Lambert Bristol’un anılarında, Kanayan’ın ’etnik temizlik ustası’ olduğu açıkça dile getiriliyor. Bristol‘un, ABD resmi arşivlerinde 867 bin /1540 envanter numarasıyla kayıtlı olan savaş günlüğünde insanlık düşmanı General Dro aynen şu cümlelerle anlatılıyor:
“Savaş sırasında General Dro‘nun yakınında bulunmuş elçilik memurlarımın hazırladığı raporlardan, onun savunmasız Müslüman köylerini bombalayıp işgal ettiğini, ardından da bir tek kişinin bile kaçmasına izin vermeden bütün köylüleri vahşice öldürdüğünü iyi biliyorum. Dro ve adamları girdikleri köylerde önce evleri tek tek yağmalıyor, ahırlardaki hayvanlara el koyuyor, sonra insanları topluca katlediyor ve işlerini bitirdikten sonra da bütün köyü yakıyorlardı. Bu, hiç kuşkusuz ki o bölgede Müslümanlara karşı yürütülen sistematik bir etnik temizlik operasyonundan başka bir şey değildi.”

Yaşananlar sadece bununla da sınırlı değildi. Bir Amerikan subayı da, Ermeni ordusu başkomutanı tarafından adeta bir av partisine davet edilir gibi kadın ve çocuğu ile günahsız ve savunmasız 800 insanın boğazlandığı bir katliam partisine davet ediliyordu.
Almira
Sal Oca 24, 2012 9:25 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Duy Sesimizi Yönetimmm...

Öncelikle herkeze selamlar arkadaşlar....

Tüm arkadaşların yazdıklarını ve sıkıntılarını teker, teker okudum ama anlamakta zorluk çektim inanın ki neden bu kadar rakatsız olduğunuzu anlyamadım...

Yazdıklarınızda haklılık payınız var elbete ama arkadaşların ileti sayısına baktığımda 3 yada 5 en fazla 20 mesaj atılmış tamam formumuzun kulanımı zor zorlanıyosunuz ama düzelmiycek bişi değil ama kulananlara neden kızıyosunuz onu anlamış değilim sonuçta ileti atılarak tıklanma sayısı artıyo ve forma aynı zamanda siteye üye kazandırmaya yardımcı oluyo bu sizi neden rahatsız ediyo?...

Eğer sorun kurallara uyulmasıysa zaten konuların buraya açılması zaten kural dışı site yönetimi var şikayetler bölümü var ayrıca formumuzda daha birçok bölümümüz vardır emek verilerek açılmış birçok bölüm vardır Sanalkahve Sohbet & Eğlence Sanalkahve Müzik Sanalkahve Kültür & Sanat Sanalkahve Spor Sanalkahve Yaşam Sanalkahve Teknoloji Sanalkahve Medya gibi..........

-Adminler yazılan yazının konusuyla ilgili olmayan bir bölümde yazıldığına karar verirlerse yazıyı uygun bölüme aktarır veya silerler. Bu nedenle itiraz türü yazıların da silinmesi veya cevaplandırılması operatör yetkisindedir.
-Bir mesajı sadece ilgili tek alana gönderiniz.

- Forum tek bir takımdır. İçerisinde ayrı oluşumlar ve gruplar ortaya çıkmasına ve çıkartılmasına kesinlikle izin verilmez. Bu tarz yaklaşımlar içinde bulunan üyeler uyarılırlar ve devamı halinde üyeliklerine son verilir.

---Not:Bu kurallar forumun düzeni için vardır.Bu kurallar yol göstericidir yani moderatörlerin bilgi kaynağıdır. Kurallardada yerine göre ESNEK davranmak veya katı davranmak forum yöneticisinin yetkisi dahilindedir. Eski kullanıcılar veya yani kullanıcılar diye bir ayrım gözetmeksizin bu kurallar herkes için geçerlidir.

Arkadaşlar lütfen forumu kişiseleştirmeyelimm.... Hiç olmazsa verilen emeklere ve iyi niyetlere saygı duyalım....

AYRICA BEN FORUMDAKİ VE TÜM SİTEDEKİ TÜM YETKİLERİMİ BIRAKTIM BU SİTEYE BUNDAN ÖNCEKİ SİTELERE YAKLAŞIK 10 SENEDEN FAZLADIR ÇOK EMEK VERDİM İNŞ İYİ BİŞİLER YAPMIŞIMDIR....

HAKKINIZI HELEL EDİN____________
Almira
Per May 31, 2012 9:54 am
 
Foruma git
Konuya git

GIYBET.....İFTİRA...

Dinimize göre bir kimsenin, yüzüne karşı söylendiği takdirde üzüleceği eksik ve ayıp taraflarını arkasından konuşmak demek olan gıybet ve dedikodu çok kötü bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Arkasından konuşulan kimse hakkında söylenenler doğru ise bu gıybet, eğer doğru değilse bu iftira olur. Kur’an’da;

“Birbirinizin kusurunu araştırmayın, biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır, ondan tiksinirsiniz. Allah’tan sakının” (Hucurat 12) buyurulmuştur.

Çekiştirme, başkalarında yanlışlık ve eksiklikler arama alışkanlığıdır. İnsanların vucutlarında, elbiselerinde ve diğer özelliklerindeki eksiklerin alay konusu yapılmasıdır. Bazı insanlar kendilerinde bulunan kusurlara bakmadan başkalarının yanlış ve eksikliklerini araştırmayı alışkanlık edinirler. Böyle insanlar özel yaşamlarında da başarılı olamazlar. Çünkü gıybet, insanı diğer insanların gözünde küçük düşürür, insanlar arasındaki sevgi ve saygı ortamını bozar ve toplumdaki güveni zedeler.

Gıybet, büyük bir ahlaksızlıktır. Zararı sadece gıybet yapana dokunaz, bütün toplumu etkiler. Küskünlüklere sebep olur. İnsanlar birbirine düşman olur. Gıybet edilenin arkasından söylenen sözler onu inciteceği gibi, bu sözleri işitenler de onun hakkında doğru ya da yalan olduğunu araştırmadan kötü bir kanıya sahip olacaklardır. Böylece zincirleme olarak toplumda kötü izlenim yaygınlaşacaktır. Kafalar karışacak ve insanların birbirlerine olan bağlılıkları azalacaktır.

İnsanlar diğer kardeşlerinin iyiliklerini anlatmalı, kötü alışkanlıklarını görmemeye çalışmalıdır. Kendi üstünlüklerinin başkalarını kötülemekle kanıtlanacağını zannedenler yanılırlar. Çünkü başkalarının kusurları bize hiç bir üstünlük kazandırmaz. Kendini övmek de aslında olgun insanın yapacağı bir iş değildir. Bunu bir de başkalarını kötüleyip yaparak daha da çirkin bir davranış içerisine girmiş oluruz.

İftira, bir kimsenin işlemediği bir suçu işlemiş gibi göstermek, onu yalan ve haksız yere, kötü bir nitelikle vasıflandırmaktır. İftira insanlıkla bağdaşmayan çirkin bir huydur. Bir kimsenin onur ve saygınlığıyla oynamaktır. İnsanı çevresindekilere karşı küçük düşürdüğü gibi, çoğu zaman insanların haksız yere cezalandırılmalarına neden olduğu için adaleti zedeler. Bu açıdan iftira dinimize göre zulum ve hakzsızlığın en büyüğü sayılmıştır. Namuslu insanlara ve özellikle kadınlara iftirada bulunmak büyük bir günah sayılmış ve kesinlikle yasaklanmıştır.

Kur’an’da Yüce Allah iftira hakkında şöyle buyurmuştur;

“Kim bir hata ve günah işler de sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak ki o iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiştir” (Nisa 112)

Başkalarını kötülemek suretiyle hiç bir yarar sağlanamaz. Böyle kötü huylu kimselere güvenilmez. İnsan, başkalarını kötüleyerek yücelemez. Aslında böyle kişiler kendilerini kötülemiş olurlar. Diğer insanların gözünde güvenilmez duruma düşerler.
İftira bir kere insanlar arasında yayılınca bir daha onun doğru olup olmadığı zor anlaşılır. Böylece namuslu ve onurlu insanlar hakkında başkalarının içinde bir kuşku uyanır. Bu şüphenin izi kolay kolay silinmez. Bunun için iftira insanın onur ve saygınlığına saldırı sayılmıştır
Firuze___
Pts Haz 04, 2012 7:50 am
 
Foruma git
Konuya git

MEVLAM NE EYLERSE GÜZEL EYLER

Bir gün eşi Mevlana hazretlerine sorar;
-Bu kadar aşıksın Mevlaya, şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana..
''Peki bana ne kadar aşıksın'' diye sorar..

Mevlana şöyle cevap verir;
Sen benim;
-Yaratan’dan ötürü yaradılanı sevişim,
-Bir adım gelene on adım gidişimsin…
-Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin…
Sen benim;
-Bugünüme şükür,
-Yarınıma dua edişim,
-Azla yetinişim,
-Çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve Sen benim;

Kapanmayan avuç içimsin
Ebru____
Pzr Haz 10, 2012 11:26 pm
 
Foruma git
Konuya git

ŞEVVAL AYININ FAZİLETİ

ŞEVVAL AYININ FAZİLETİ

ŞEVVAL AYININ FAZİLETİ
Ebu Eyyub el-Ensari’den rivayet edilen bir hadiste Resul-i Ekrem (s.a.v),
“Kim Ramazan ayında oruç tutar sonra da Şevval ayından altı gün oruç tutarsa bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur” buyurmuştur.
Âlimlerin geneli şevval ayında altı gün oruç tutmayı müstehap görmüşlerdir.
Bu ayda altı gün orucun ne şekilde tutulacağına dair üç görüş vardır
1-Altı gün orucu şevval ayının başında ve peşpeşe tutmak müstehaptır. İmam-ı Şafii ve İbnu Mübarek bu görüşü savunmuşlar ve görüşlerine şu hadis-i şerifi delil olarak getirmişlerdir:
“Kim bayramın birinci gününden hemen sonra peşpeşe altı gün oruç tutarsa, senenin tamamını oruçlu geçirmiş gibi olur.”
2-Bu ayda tutulan altı gün orucun peşpeşe veya ayrı ayrı tutulmasının bir farkı yoktur. Bu, Vekı’ ve İmam-ı Ahmed b. Hanbel’in görüşüdür.
3-Bayramın hemen peşinden tutulmaz. Çünkü o günler yeme ve içme günleridir. Üç gün eyyam-ı bi’den önce üç gün de eyyam-ı bi’den sonra tutulur. Ma’mer ve Abdurrezzak da bu görüşü savunmuşlardır. Ata’dan (rah), “Kaza orucu olan kimselerin bu orucu tutmaları mekruhtur” görüşü rivayet edilmiştir.
Âlimlerin genelinin görüşü ise bayramın ikinci günü oruç tutmanın mekruh olmadığıdır.
Ashabdan ve tabiinden bir grup, Ramazan bayramının birinci günü ve Kurban bayramı günleri hariç oruç tutmaya devam etmişlerdir. Ümmü Seleme’nin (r.anha), ailesine şöyle söylediği rivayet edilmektedir:
“Kim Ramazan ayında oruç tuttuysa, bayramın ikinci günü de oruç tutsun! O gün oruç tutan senenin tamamında oruç tutmuş gibi sayılır.”
Şa’bi (rah) şöyle derdi: “Ramazandan sonra bir gün oruç tutmam, bana senenin tamamında oruç tutmaktan daha sevimli geliyor.”
ŞEVVAL AYININ TAMAMINI ORUÇLU GEÇİRMEK
Bu konuda Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kim Ramazan ve Şevval ayını oruçlu geçirir ve pazartesi, perşembe günleri de oruç tutarsa Cennet’e girer.”
Resul-i Ekrem'e (s.a.v) bütün zamanı oruçlu geçirme ile ilgili sorulduğunda, şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki ailenin senin üzerinde hakları vardır. Ramazanı, onun peşinden gelen ayı, pazartesi ve perşembe günlerini oruçlu geçir! Böyle yaparsan bütün zamanı oruçlu geçirmiş, aynı zamanda iftar da etmiş olursun.”
Usame b. Zeyd (r.a) haram ayları oruçlu geçiriyordu. Resul-i Ekrem (s.a.v), ona: “Şevval ayını oruçlu geçir!” buyurdu. O da, haram aylarda oruç tutmayı bıraktı ve ölene kadar Şevval ayını oruçlu geçirdi.
Ramazan ayını ve şevval ayından altı günü oruçlu geçirmenin, bütün zamanı oruçlu geçirmek gibi sayılmasının hikmeti nedir, diye sorarsan, cevabı şudur:
Yüce Allah katında iyilikler on ile çarpılır. Buna göre Şevval ayında oruç tutmak, iki ay oruç tutmaya denk düşer. Bu konuda Resul-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayında oruç tutmak, on ayın orucuna denktir. Şevval ayında altı gün oruç tutmak da iki aya denktir. Bunları toplamı ise seneyi tamamlar.”
Ramazan ayının on aya denk olması için yirmi dokuz veya otuz gün olmasının bir farkı yoktur.
                                                                              Cafer AKÇAY
esmersevda
Çar Ağu 28, 2013 9:49 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron