97 sonuç bulundu

Geri dön

Neydi ki içimdeki bu “ahh”

http://www.resimmotoru.com/data/media/148/Ayrilik.jpg
Neydi ki içimdeki bu “ahh”
Sonsuzluğuma düğümlü günah…

Bendim, soğuk bir adın ardından koşar adım sürünen.
Bendim, ellerimde sakladığım düşleri parçalayıp kırık dökük mektuplara bürüyen.

Issızlığıma çokluk sayacak kadarken, hep en yalnızlığım oldun neden?

Bir düşü anlatmanın kaç hali vardı dilimde?
Kelimelere yüklenen hangi hal halimden haberdar edebilirdi?
Hangi kelime bir gözyaşını gösterebilirdi?
Yüzüm bile saklarken hüznü, bunu kelimeler başarabilir miydi?

Bir yaraya inatla tuz sürmekti her şey.
Ölüme giderken, sigara basmaktı içimdeki isme.
İsminin üzerindeki darp izlerinden sorgulanmalıydım belki.
Suçluydum.
Oysa isminde bulunan her iz benim ölüm sebebim oluyordu.
Suçluydun…


Tüm korkmalarımı acemi bir cesarete çevirip yürüdüm.
Hep kırıldım, hep düştüm…


Bildiklerimi kendimden saklamayı nereden öğrenmiştim ben?
Kaç kez yutmuştum ömrümün çığlıklarını?

"Sen ya bir yanılgının yangınıydın ya da yazgının." Ardı yoktu / ötesi çoktu…Hiçbir harf yazmaktan öteye gidemiyordu ve hiçbir yazı, yazmak istediğin
kadarı olamıyordu.
Ben gibi beceriksizleşiyordu……
Tüm acılarının parmak izlerini yüreğimde aramamalıydın.
Dillendiremediğin, bilemediğin tüm sahnelerin oyuncusuydu satırlarım.
Ben ikileminin kaçışlarıydım.
Yanlış adreslerdi avuçlarımda doğru yol diye sakladığım.

Bilmek istenilmeyen her şey susarak dinlenirmiş meğer.
Bilinmek istenilmediğimde susulacak mıydım?
Her aynada kendimi görmekten uzağım artık.
Göz bebeklerimde yatan yaraları tüküremiyorum geçmişe.
Sessizce çekip giderken düşlerimin can çekişlerine, içime gömdüğüm
gözyaşlarımı sezemeyecek hiç kimse…
Bir gece yarısı bıçaklanırken en sessizliğimden, dilimden dökülen harfleri
toplayınca hep sen ediyor neden?
Sen bilir misin düş diye sabahlamayı?
Ve kırıklarını bir teselli ile değil başka bir kırıkla sarmayı?…

Acı bir itiraftım, en çok kendimi yaktım…

Hep en kötü yanından tuttum geleceğin.
Söylenmiş olan her şey bir düşün ön adlarından oluşmaydı.
Söylenmiş olan her şey benim yükümdü, peki sana neden ağır geldi?
Alışkanlıklarla başlayan kelimelerin arasında yer buldum kendime.
Simetrik bir duruş sergileyebilirdim çünkü yerimi en başından belirledim.
Yadırgamadım üzerime yürüyen sözcükleri, bilmek istemesem de biliyordum bir
gün hepsinin kapıma geleceğini.


Tutulmamış bir söz kadar acıdı içim.
Tutulmamış bir söze yapılan sayısız itiraz kadar ezildim.
Madem biliyordun neden acıyorsun ki yüreğim?
Şimdi hiçbir mutluluğu birbirine yamayıp koca bir gülüş kondurmuyorum
dudağımın kıyısına.
Susmalarımı biriktirerek yazıyorum.
Hadi at tüm yüklerini ben caymıyorum……
Adıyla var olan darağacım!
Mutlu olabilirsin, imkânsızlığına inandım...
SeNeM
Pzr Şub 05, 2012 2:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Sevgililer Gununuz Kutlu Olsun

http://img27.imageshack.us/img27/1481/angelprettyresim030lg1.gif
http://img.antoloji.com/siir/media/13/www_antoloji_com_660713_239.JPG
http://www.sohbety.com/img/sevgililer0101rt2.gif
http://i44.tinypic.com/2e1udna.jpg
Seni seviyorum demek
Herşeyi kabul etmektir
Gitmeleri
Kalmaları
Ağlamayı
Gülmeyi
Acı çekmeyi
Haksızlığı
Sabretmeyi
Kabullenmeyi
Sadık kalmayı
En önemlisi de sevdiğinin gözlerine
Yenik düşmeyi
Yenilgiyi kabul edersen;
Sevilmeyi hakedersin
Ufak bir öpücük için sabredersen
Sadakati hakedersin
Onun beline mıhlanır kolların,
Sımsıkı sarılırsın,
Bırakmak istemezsin
Oysa ufak bir öpücüktür,
Kollarının anahtarı
Ne o, ne de sen bilemezsin
SeNeM
Pts Şub 13, 2012 6:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

Hosgörü Nedir ?

Hoşgörü Nedir, Hoşgörü Tanımı ve Anlamı Hakkında Örnek Cümleler, Özlü Sözler

Hoşgörü kelimesini hep duyar ve sık sık kullanırız. Peki hoşgörü kelimesinin anlamını ne kadar biliyoruz? Hoşgörülü nasıl olunur bilmek için hoşgörünün ne olduğunu bilmek gerek.

Hoşgörü, müsamaha, tahammül, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla, hem de yan tutmadan katlanma demektir. İzin verme, aldırmama, iyi karşılama anlamlarına da gelir.
Sosyal ilişkilerde bir tarafın, bazen farkında olmadan, kasıtlı olmayarak, bazen de kasıtla diğer tarafa (maddi/manevi) zarar verebilecek bir sahne yaratması durumunda, diğer tarafın bunu görmezden gelerek veya cevabından vazgeçerek ödün vermek tahammülünü (erdem) gösterebilmesidir.
Hoşgörü nedir ve hoşgörülü nasıl olunur?

Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir.

Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikardır.Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır.Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu heryerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik,tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.

Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir,hoşgörüsüzlük. Peki bunun sebebi nedir ? Neden tarih boyunca YüceMilletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterincegösteremiyoruz. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce enönemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İnsanımız,kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor . Enönemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisinesaygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkündeğildir.

Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz. Bu sabahkaç kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz. Yoksa hergördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mudüşündünüz ? Ayıbını mı aradınız ? Bu sabah trafikte içinizden kaçkişiye bir şeyler mırıldandınız . Kaç defa yardıma ihtiyacı olaninsanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz . Okulda, sınıfta, sırada kaçkişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı, bencilliğinizden dolayıüzdünüz. Yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterincedinlemediğiniz için kırdınız. Yoksa siz sadece kendinizi midüşünüyorsunuz ?

Hoşgörü bir vurdumduymazlık değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiçdeğildir. Hoşgörü kendini bilmektir. Hoşgörü haddini bilmektir. Hoşgörühaddini bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bir anlayıştır,anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur. Hataları düzeltebilmedir.Yoksa bana ne lazımcılık değildir. Anlayışın kendisidir. Hoşgörü, çağıngetirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluluğun, sevgiyoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek bir anlayış tarzıdır,insanın özüdür.

Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil. Her gün,haberlere baktığınızda olayların bir çoğunun sebebinin hoşgörüsüzlüktenkaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün… İnsan kendisi ile barışıkolamadığı zaman, toplumda kendisi barışık olamıyor. Sonra da herkes birbaşkasını suçluyor. Çünkü en kolayı bu.

Hz. Mevlana: “ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor.

“Bakın ! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve engüçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu isesevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz.Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !”

Hoşgörü ustası Hz.Mevlana, gibi Yunus Emre, Bektaş Veli, Karaca Sultanda insanları hoşgörüye davet etmişler ve yaşadıkları dönemde Anadolu’yubir hoşgörü cennetine çevirmişlerdi. Ama bugün aynı Anadolu’da hoşgörüyerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.

Toplumda hoşgörüye dönüşün, hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu,hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygıduymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayatbiçimine dönüştürülmesi gereklidir. Bunun için de, Hz. Mevlana ve diğerhoşgörü ustalarının peşinden daha fazla gitmek, onları daha fazlaanlamaya çalışmak gereklidir.

Yazımızı hoşgörü ustalarının öğüdü ile bitirelim :

- “ Yıktığın varsa yapacaksın.
Ağlattığın varsa güldüreceksin.
Döktüğün varsa dolduracaksın.
Çıplakları giydirecek, açları doyuracak. Az halkı çok edeceksin. Ve en önemlisi :
Eline,diline, beline sahip olacaksın !”
Hoşgörülü olacaksın.

Madde Madde Hoşgörü ve Hoşgörülü Olmak Hakkında Bilgi

1.1. Hoşgörü,
dünyamızdaki kültürlerin zengin çeşitliliğini, ifade biçimlerini veinsan olmanın yollarını kabul etmek, bunlara saygı göstermek bunlarındeğerini bilmektir. Hoşgörü, bilgiyle, açıklıkla, iletişimle ve düşünce,vicdan ve inanç özgürlüğüyle beslenir. Hoşgörü çeşitlilik içindekiuyumdur. Hoşgörü, yalnızca ahlaki bir görev değil, aynı zamanda siyasive hukuki bir gerekliliktir. Barışı olanaklı kılan erdem, yani hoşgörü,barış kültürünün savaş kültürüyle yer değiştirmesine katkıda bulunur.

1.2. Hoşgörü,
kabullenme, lütfetme veya göz yumma değildir. Hoşgörü, hepsininüzerinde, başkalarının evrensel insan haklarının ve temelözgürlüklerinin tanınmasıyla teşvik edilen etken bir tavırdır. Hoşgörühiçbir koşulda, bu evrensel değerlerin ihlal edilmesini meşrulaştırmakiçin kullanılamaz. Hoşgörü, bireyler, gruplar ve Devletler tarafındanuygulanır.

1.3.Hoşgörü,
insan haklarını, çoğulculuğu (kültürel çoğulculuğu da içine alan),demokrasiyi ve hukuk devletini destekleyen sorumluluktur. Hoşgörü,dogmatizmi ve mutlakçılığı reddetmeyi içerir ve uluslararası insanhakları mevzuatına yerleştirilmiş standartları onaylar.

1.4. Hoşgörü
İnsan haklarına saygıyla tutarlı olarak, hoşgörü uygulaması, toplumsaladaletsizliğin hoş görülmesi veya inançların terk edilmesi veyazayıflatılması anlamına gelmez. Hoşgörü, kişinin kendi inançlarına bağlıolmakta özgür olması ve başkalarının da kendilerine ait inançlara bağlıolduğunu kabul etmesi demektir. Hoşgörü, görünüşü, durumu, konuşması,davranışı ve değerleri doğal olarak farklı olan insanların barış içindeve oldukları gibi yaşama hakkına sahip oldukları gerçeğini kabul etmekdemektir. Hoşgörü, aynı zamanda, birisinin görüşlerinin zorlabaşkalarına kabul ettirilmemesi demektir.”

Hoşgörü Hakkında Özlü Sözler, Anlamlı Deyişler ve Atasözleri

Hoşgörü, en iyi dindir.
Victor Hugo

Hoşgörü, uygarlığın biricik sınavıdır.
Arthur Helps

Hoşgörüsüzlük, insanın kendi davasına inanmasının bir kanıtıdır.
Gandhi

Meyvesi çamura düşüyor diye, ağaca mı lanet edilir?
Hölderlin

Toplumsal hayatta en yararlı erdem hoşgörüdür
Dale Carnegie

Bu çağın gereği ortak bir din değil, çeşitli dinlere bağlı insanlar arasındaki karşılıklı hoşgörü ve saygıdır.
Gandhi

Hoşgörü, yapılan her şeyinkolayca kabul edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarınıngörüşlerini anlama yeteneği ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı birtartışma arzusudur.
efe_19
Çar Şub 15, 2012 12:38 pm
 
Foruma git
Konuya git

BİR SÜRE SONRA....

http://img4.imageshack.us/img4/1557/2ec1673156eed569444e122bx2.jpg


[color]BİR SÜRE SONRA....[/color]

[color]Bir eli tutmakla Bir ruhu zincirlemek arasında ki
İnce farkı öğrenirsin
Ve aşkın yaşlanmak ,
... Birlikte olmanın güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin ,
ve öpücüklerin sözleşme ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye başlarsın ,
Ve yenilgileri
Başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın
Bir çocuğun üzüntüsüyle değil ,
bir yetişkinin zerafeti ile
ve her şeyi ,bugünü düşünerek yapmaya da öğrenirsin ,
çünkü yarın ile ilgili herşey belirsizdir.
Bir süre sonra ....güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
eğer fazla maruz kalırsan
Bu yüzden başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni oluştur ve kendi ruhunu kendin süsle
ve göreceksin ki;
dayanıklısın,kuvvetlisin ve değerlisin......[/color]

((((Veronica shoffstall)))
[/color]
SeZeN__
Per Şub 16, 2012 2:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

20.Yüzyil Türkiye Tarihi

(1900-1919)
II. Meşrutiyet (23 Temmuz 1908)
Rumeli ordusunun 10 Temmuz 1908'de ayaklanması ve İstanbul'a doğru harekete geçeceğinin öğrenilmesi üzerine Padişah Abdülhamit 2. Meşrutiyet'i ilan etti.
31 Mart Vakası (13 Nisan 1909)
Meşrutiyet'ten rahatsız olan gericilerin İstanbul'da başlattığı ayaklanmayı bastırmak üzere Rumeli ordusu harekete geçti. Ayaklanma girişimi bastırıldı.
Kandilli Rasathanesi (1911)
Rasathane-i Amire Mehmet Fatih Gökmen tarafından Kandilli Rasathanesi kuruldu.
Babıali Baskını (23 Ocak 1913)
Kaynak: ForumPaylas.net [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İttihatçılar tarafından düzenlenen "Babıali Baskını" esnasında Sadrazam Mahmut Şevket Paşa öldürülmüş olup, bir tür hükümet darbesi niteliğindedir. Bu olayla birlikte İttihatçılar fiilen yönetimi ele geçirmiştir.
1. Dünya Savaşı (1914-1918)
Avusturya veliahtının Bosna'da uğradığı suikast sonucu başlayan 1. Dünya savaşına İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, "İtilaf Devletleri" olarak, Almanya, Avusturya,Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti "ittifak Devletleri" olarak katıldılar. 1918'de biten savaş'tan Osmanlı devleti teslim olmuş, emperyalistlerin masasında paylaşılmış olarak çıktı.
Mondros Müterakesi (30 Ekim 1918)
Osmanlı devletinin ağır teslimiyet koşullarını kabul ettiği anlaşma. Bu mütareke ile Osmanlı toprakları işgal güçlerince paylaşılabilecek ve Osmanlı ordusu fiilen dağıtılacaktı.
İstanbul'un işgali (15 Mart 1919)
İstanbul'a İngiliz askerleri tarafından asker çıkartıldığı gün. Meclisi Mebusan'da direniş yanlısı mebuslar ve bazı aydınlar tutuklandı. İstanbul'un en kara günleri olarak tarihe geçti. Padişah eli kolu bağlı kaldı.
Mustafa Kemal'in müfettişliğe atanması (30 Nisan 1919)
Mustafa Kemal, Anadolu'daki isyanları ve Osmanlı ordusunun tasviyesini yerinde izlemek amacıyla, İstanbul yetkilileri tarafından "ordu müfettişliği"ne atandı. Bu Mustafa Kemal'in uzun süredir beklediği fırsattı.
Atatürk'ün Samsun'a çıkışı (19 Mayıs 1919)
16 Mayıs 1919'da, İstanbul'dan tarihi "Bandırma Vapuru" ile hareket eden Mustafa Kemal ve beraberindekiler 19 Mayıs'ta Samsun'a çıktılar. Samsun'a çıkış fiilen Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gündü.
Sultanahmet Mitingleri (23 Mayıs 1919-13 Ocak 1920)
İzmir'in işgal edildiğinin duyulmasıyla birlikte, başta İstanbul olmak üzere tüm yurtta derin infial uyandı. Bunun üzerine İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda bir dizi protesto mitingi yapıldı.Mitingleri "Karakol Cemiyeti" ve "Türk Ocakları" organize ediyordu. Bu mitinglerde Şair Mehmet Emin Yurdakul, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar, Şükufe Nihal gibi hatipler konuşmuştur. Sultanahmet mitingleri Anadolu direnişinin moral ve kadro kaynağı olmuşlardır.
Havza Genelgesi (28 Mayıs 1919)
Mustafa Kemal Samsun'dan sonra Havza'ya geçerek, Kurtuluş Savaşının ilk sinyali olan Havza Genelgesini yayınladı. Bu genelge ile halkın işgale direnişi isteniyordu.
Amasya Genelgesi (21 Haziran 1919)
Kurtuluş savaşının ilke ve direniş kurumlarının daha da netleştirildiği bu genelge ile "yurdun bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı" tehlikededir denilerek, derhal bir ulusal iradenin temsilcilerinin toplanması gerektiği belirtilmiştir.
İlk Sosyalist Parti (22 Eylül 1919)
Türkiye'nin ilk legal sosyalist partisi İstanbul'da Dr.Şefik Hüsnü Değmer ve Ethem Nejat tarafından kuruldu.
Balıkesir Kongresi (28 Haziran 1919-10 Mart 1920)
Çeşitli aralıklarla 5 defa toplanan kongre, Hacim Muhittin Bey'in başkanlığında biraraya geldi. Yunan işgaline karşı silahlı direniş ve taktikleri konuşuldu.
Erzurum Kongresi (23 Temmuz 1919)
Kurtuluş savaşının başlangıcındaki ilk kongredir. Kongrenin önemi gerekirse padişahlığa ve İstanbul hükümetine rağmen ulusun kendi kaderini kendi eline almasının vurgulanmasıdır. Kongreye yurdun çeşitli yerlerinden 56 delege katılmıştır.
Sivas Kongresi (4 Eylül 1919)
Erzurum kongresine oranla daha geniş bir katılımın sağlandığı bu kongre ile "Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri"nin mücadelesi ve birliği karar altına alınır.
Heyeti Temsiliye'nin kurulması (7 Eylül 1919)
Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk cemiyetleri bünyesinde bütün direnişi kapsayacak merkezi bir örgüt kuruldu. Bunun içinde koordinasyonu yürütecek yeni bir "Heyeti Temsiliye" seçildi.
Antep'te Fransız işgali (5 Kasım 1919)
İngilizlerin yerini Fransız işgal güçleri aldı.
Kurtuluş Savaşı (1919-1922)
Türkiye'nin kurtuluş mücadelesinin tarihi. Bir dizi savaş ve kongre sonucu oluşan milli iradenin belirginleşmesi ve bunun sonucu düşmanların topraklarımızdan atılma süreci. Ataürk'ün 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkışıyla başlayan süreç 11 Eylül 1922'deki Mudanya Müterakesi ile ateşkese kavuştu. 24 Temmuz 1923'te Lozan Anlaşması ile de Sevr hükümleri paramparça edilerek, Türkiye'nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğu uluslararası arenada tescil edilmiştir.
(1920-1929)
Misak-ı Milli'nin kabulü (28 Ocak 1920)
İstanbul'da toplanan son Meclis-i Mebusanda, yurtsever "Felah-ı Vatan" grubu ve Anadolu hareketine sempati ile bakan Ali Rıza Paşa'nın girişimiyle gizli bir oturum yapıldı ve burada "Misak-ı Milli" (Milli And) kabul edildi. Bu aynı zamanda Anadolu Hareketi'nin de programı oldu.
Antep Savunması (1 Nisan 1920)
Antep'te Fransız işgal güçlerine karşı kendiliğinden direniş ve çatışmalar başladı.
Anadolu Ajansı'nın kurulması (6 Nisan 1920)
Kısaca A.A. olarak bilinen Anadolu Ajansı'nın görevi milli mücadele ile ilgili haberleri vermek ve savaşın seyrini etkileyecek propaganda ile yalan haberleri önlemekti.
TBMM'nin Açılışı (23 Nisan 1920)
Anadolu'da oluşan direniş ve kongrelerden süzülerek gelen millet temsilcileri en sonunda daha üst bir iradenin organı olan TBMM'de toplandılar. TBMM'nin açılışı ile artık siyasi irade fiilen Padişahtan ve Osmanlı Meclis-i Mebusan'ından çıkmış Anadolu'ya geçmiş oluyordu. TBMM Anadolu direnişinin karar mercii ve millet iradesinin somutlandığı yer oldu.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu (29 Nisan 1920)
TBMM'nin çıkardığı ilk kanunlardan biri olup, "Vatana ihanet" suçu işleyenleri kapsamaktadır. Cezası en ağır kanunlardandır.
TKF Kuruldu (10 Eylül 1920)
Bakü'de Mustafa Suphi ve Ethem Nejat tarafından Türkiye Komünist Fırkası kuruldu.
İstiklal Madalyası (29 Kasım 1920)
TBMM savaşta yararlılık gösterenler için "İstiklal madalyası ihdası hakkında kanun" çıkardı.
1921-1922
1.İnönü Savaşı (9-11 Ocak 1921)
İsmet İnönü komutasındaki birliklerin Bilecik-Eskişehir istikametinde Yunan kuvvetleriyle girdikleri çatışmaların adı. Yunanlılar geri çekilmek zorunda kaldılar.
Çerkez Ethem Vakası (24 Ocak 1921)
Kurtuluş Savaşı esnasında yöresel dağınık birliklerin başında çeşitli kişiler vardı. Bunların en ünlüsü ve etkilisi de Çerkes Ethem'di. Kendisi "Umum Kuvayı Seyyare ve Kütahya Havalisi Komutanı" sıfatı kullanıyordu. Ancak zamanla direnişi merkezileştirmek ve kızışan savaşta düzenli orduya geçmek zarureti doğduğunda Çerkez Ethem buna direndi. Elindeki kuvvetlerle TBMM emrindeki düzenli orduyla çatışmaya girdi. Ancak Çerkez Ethem kuvvetleri daha fazla dayanamayarak, Simav yönü Demirci kasabasına doğru çekildiler. Teslim olunması istendiğinde Çerkez Ethem elindeki birliklerle birlikte Yunanlılara teslim oldular.
Mustafa Suphi'nin katli (28-29 Ocak 1921)
TKP önde gelenleri başta Mustafa Suphi olmak üzere Türkiye'ye Kurtuluş Savaşına destek için geldiler. Ne var ki, 28-29 Ocak gecesi Karadeniz'de bindikleri motor Teşkilat-ı Mahsusacı Yahya Kaptan tarafından basılacak, Suphi ve arkadaşları Karadeniz'de boğularak öldürüleceklerdir. Emri kimin verdiği bugün dahi tartışma konusudur.
İstiklal Marşı (1 Mart 1921)
Kurtuluş Savaşı esnasında başlayan milli marş arayışı önce bir güfte yarışmasıyla neticelendi. Mehmed Akif Ersoy'un güftesi büyük bir heyecanla kabul edildi. Daha sonra açılan En iyie yarışmasını Ali Rıfat Bey'in (Çağatay) En iyiesi kazandı ve 1930'a kadar gündemde kaldı. 1930'dan bugüne kadar kullandığımız En iyie ise Osman Zeki Bey'e (Üngör) aittir.
Koçgiri Ayaklanması (6 Mart 1921-17 Haziran 1921)
Sivas, Erzincan ve Tunceli yöresinde, adını ayaklanan Koçgiri aşiretinden alan, 3,5 ay süren ayrılıkçı ayaklanma. Türk ordusu tarafından bastırılmıştır.
Talat Paşa Öldürüldü (15 Mart 1921)
İttihat Terakki'nin önde gelen liderlerinden Talat Paşa bir Ermeni komitacı tarafından öldürüldü.
2.İnönü Savaşı (23 Mart 1921)
İkinci dalga Yunan saldırısına karşı yapılan direnme savaşı. Göğüs göğüse, süngü süngüye çarpışılmıştır. Atatürk bu savaşla ilgili İsmet İnönü'ye çektiği telgrafta; "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz." demiştir.
Ankara Anlaşması (20 Ekim 1921)
İlk defa Misak-ı Milli itilaf devletlerinden biri olan Fransa'ya kabul ettirilmiş oldu.
Sevr Anlaşması (10 Ağustos 1921)
Osmanlı Devleti'ninFransa'nın Sevres kentinde imzaladığı ve işgal koşullarını kalıcı kılan ve topraklarının paylaşımına izin veren teslimiyet anlaşması. Bu anlaşma ile işgal devletleri Osmanlı topraklarını paylaşıyor, Doğu Anadolu'da bağımsız bir Kürdistan ile bağımsız bir Ermenistan kurulması öngörülüyordu. Ancak anlaşma hukuken ve fiilen uygulanamadı ve Ankara Hükümeti bu anlaşmayı imzalayanları "Vatan Haini" ilan etti.
Kemal Film (1922)
İlk özel Türk film şirketi olan Kemal Film kuruldu.
İstiklal Mahkemeleri (31 Ocak 1922)
Cumhuriyetin kuruluş aşamasında adından en çok söz ettiren kurumlar arasında gelmektedir. Aslında kuruluşu cumhuriyetin ilanından önceye denk gelse de, cumhuriyetin "olağanüstü" kurumları arasında sayılmaktadır.Ülkenin muhtelif yerlerinde olağanüstü yetkilerle donatılan bu mahkemelerde birçok asker kaçağı, casus, suikastçi, isyancı ve rejim muhalifi yargılanmış ve aralarında idamlar da olmak üzere muhtelif ağır cezalara çarptırılmışlardır. Bu mahkemelerdeki savcı ve üyelerinin çoğunun adının "Ali" olmasından dolayı "Dört Aliler Mahkemesi" olarak da anılmıştır. (Ali Çetinkaya, Kılıç Ali, Necip Ali Küçüka, Rize Milletvekili Ali) İstiklal mahkemeleri bugün dahi tartışılan ve en bilinen devrimci Cumhuriyet kurumları arasındadır.
Cemal Paşa öldürüldü (22 Temmuz 1922)
İttihat Terakki önderlerinden Cemal Paşa bir Ermeni komitacı tarafından öldürüldü.
Başkomutanlık Meydan Savaşı (26-30 Ağustos 1922)
Bizzat Mustafa Kemal'in komutanlığında yapılan, "Dumlupınar Meydan Savaşı" olarak da bilinen savaş. Türk kuvvetleri general Trikopis'in emrindeki Yunan kuvvetlerini perişan etmişti.
İzmir'in kurtuluşu (9 Eylül 1922)
Dumlupınar'dan sonra Ege'ye doğru hızla ilerleyen Türk Kuvvetleri İzmir'e girdiler. Böylelikle İzmir Yunan işgalinden kurtarılmış oluyordu.
Mudanya Müterakesi (11 Ekim 1922)
Türk-Yunan savaşını sona erdiren ve Mudanya'da imzalanan anlaşma. Bu anlaşma aynı zamanda fiilen Kurtuluş Savaşı'nın sonu anlamına da geliyordu.
Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922 )
Milli irade tümüyle TBMM'nin eline geçmiş, padişah Vahidettin İngilizler'in elinde kukla bir padişaha dönüşmüştü. Bunun sonucunda artık son bağın da kesilip atılması gerekiyordu. Bu nedenle TBMM aldığı bir kararla Saltanatın kaldırıldığını bildirdi.
Vahidettin İstanbul'dan ayrıldı (17 Kasım 1922)
Son Osmanlı padişahı Vahidettin, Malaya isimli İngiliz zırhlısına binerek İstanbul'dan ayrılıp, Malta'ya gitti.
Atatürk evlendi (29 Ocak 1923)
Mustafa Kemal Atatürk, İzmir'in tanınmış ailelerinden Uşakizade Muammer Bey'in kızı Latife Hanım'la (Uşaklıgil) evlendi. Bu evlilik 2,5 yıl sürecek ve 5 Ağustos 1925'te boşanma ile sonuçlanacaktı.
Ateşten Gömlek (1923)
Kurtuluş savaşını konu alan ilk film "Ateşten Gömlek" çevrildi. Yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul'un yaptığı filmde Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir oynadılar.
Mübadele (30 Ocak 1923)
Yunanistan'la imzalanan anlaşma gereği Yunanistan'daki Türk ve Müslümanlarla Türkiye'deki Rumların karşılıklı olarak değiştirilmesi planlandı. Mübadele anlaşması 1 Mayıs 1923'ten itibaren fiilen uygulanmaya başladı.
İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923)
Cumhuriyetin ilk iktisat kongresi İzmir'de toplandı. Bu kongrede serEn iyi teşebbüsün teşvik edilmesi karara bağlanırken, fiili politikada "Karma ekonomi"nin önemi üzerinde durulmuştur.
Lozan Konferansı (24 Temmuz 1923)
İsviçre'nin Lozan kentinde tertiplenen konferansa itilaf devletlerinin yanısıra, boğazlara taraf olan ülkelerden temsilciler katılmıştır. Konferansa Türkiye savaştan galip çıkan bir ülke olarak katılmış, İsmet İnönü Dışişleri Bakanı sıfatı ile gelmiştir. Konferansa İstanbul hükümeti de katılmak istemişse de, Ankara hükümeti tarafından reddedilmiştir. Bir süre ara verilen görüşmelere 23 Nisan 1923'te tekrar başlanmış olup, Türkiye Musul ve Hatay sorunu hariç birçok konuyu netleştirmiş, Osmanlı borçlarını ödemeyi kabul etmiş, 12 adayı İtalyan denetimine bırakmış ve tüm dünyaya bağımsız-egemen bir devlet olduğunu göstermiştir. Lozan anlaşması ile 'Sevr' tarihin çöp sepetine gitmiştir.
CHF'nin Kuruluşu (11 Eylül 1923)
Kurtuluş Savaşı'nın nüvelerini oluşturan "Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetleri"nin "Cumhuriyet Halk Fırkası" adı altında bir çatı altında toplanması sonucu oluşan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu partisi. İlk genel başkanı bizzat Mustafa Kemal Atatürk'tür. "9 Umde"si(Sonradan "6 Ok"a dönüşmüştür) ilk siyasi programıdır. Cumhuriyetin siyasi kadroları bu partiden yetişmiştir. Uzun yıllar "Tek Parti" olarak faaliyet göstermiş, birçok Cumhuriyet devrimi ve atılımına önderlik etmiştir. İlerleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır.
Ankara Başkent (13 Ekim 1923)
Kurtuluş Savaşı sonrası fiili merkez olan olan Ankara, artık resmen siyasi merkez kabul edildi. Böylelikle yüzyıllardır İstanbul'un elinde olan "Başkent"lik Ankara'ya geçiyordu.
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Bir gece önceden Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından bir yemek daveti esnasında kararlaştırılan Cumhuriyetin ilanı TBMM'nin o günkü toplantısında 1921 anayasasına eklenen madde ile "Türkiye devletinin şekli Cumhuriyettir" ibaresiyle karar altına alındı. TBMM'nin o günkü oturumuna 158 milletvekili katılmış ve teklif oy birliğiyle kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığına ise gene oy birliğiyle Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir.
TBMM Başkanlığı (1 Kasım 1923)
Cumhuriyet sonrasının ilk TBMM başkanlığına ise Fethi Okyar seçilmiştir.
'Resimli Ay' yayınlandı (1 Şubat 1924)
Zekeriya Sertel tarafından yayınlanan "Resimli Ay" yayın hayatına başladı. Resimli Ay muhalif bir kimlikteydi.
Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)
1922'de kaldırılan saltanattan sonra sıra hilafetin kaldırılmasına gelmişti. Ancak meclis içindeki kimi güçlerin bu konudaki farklı tutum alışları ve çelişmeleri kararın alınmasını geciktirmiş oldu. Rauf Orbay, Adnan Adıvar, Rafet Bele gibi ünlü isimler halife Abdülmecit Efendi'yi ziyaret ederek destek belirttiler. O dönem için büyük olay İmam 3. Ağa Han'ın mektubu da hilafetin korunması tavsiyesi içeriyordu. Bu mektubu yayınlayan Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Cevdet ve Velid Ebüzziya gibi gazeteciler tutuklandı. Bu olayların sonunda Urfa milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 50 arkadaşının teklifiyle hilafet kaldırıldı ve halife Abdülmecit Efendi apar topar yurtdışına çıkartıldı. Böylelikle eski rejimin son kalıntısı da temizlenmiş oluyordu.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)
Milli Eğitimde Birlik ilkesinin yerleştirildiği "Tevhid-i Tedrisat Kanunu" ile ders programları ve teşkilatlanma Milli Eğitim Bakanlığına bağlanıyor ve cumhuriyetin ilkelerini "tek elden" yayacak bir anlayış benimseniyordu.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (20 Nisan 1924)
Cumhuriyet sonrasının ilk anayasası kabul edildi. Devletin kurumları ve ilişkileri tarif edildi.
150'likler sürgünde (1 Haziran 1924)
Lozan Barış görüşmeleri esnasında Milli Mücadele aleyhine faaliyet gösterdikleri gerekçesiyle af kanunu dışında tutulan, 150'likler diye bilinen kişilerin listesi çıkartıldı. Bu kişiler sürgüne gönderildiler. 15 Haziran'da vatandaşlıktan çıkartıldılar. Bunlar arasında Ali Galip, Çerkez Ethem, Refik Halit Karay, Refi Cevat Ulunay, Rıza Tevfik gibi isimler bulunuyordu.
Türkiye İş Bankası (26 Ağustos 1924)
Yeni Türkiye ekonomisinin temel direklerinden Türkiye İş Bankası kuruldu. İlk genel müdürlüğüne o zaman iktisat vekili olan Mahmut Celal Bey,(Bayar) getirildi.
Ziya Gökalp öldü (25 Ekim 1924)
Türk milliyetçiliğinin fikir babası ve sosyolog Ziya Gökalp öldü.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (17 Kasım 1924)
Cumnhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası" bizzat CHF'nin önde gelenlerince kuruldu. Bunlar arasında Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar, Refet Bele gibi isimler vardı.
İlk bacak güzeli (1925)
İlk bacak güzeli seçimine 3 genç kız katıldı. Enise isimli bir kolejli kız birinci oldu.
Şeyh Sait İsyanı (11 Şubat 1925):
Bingöl'ün genç ilçesinde Şeyh Sait önderliğinde gerici ve ayrılıkçı bir hareket başladı. Ayaklanma Diyarbakır'a da sıçradı. Asilerle Cumhuriyet ordusu arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi.
Takrir-i Sükun Kanunu (4 Mart 1925)
Hükümete 2 yıl için olağanüstü yetkiler veren bu kanunla ayaklanmaların bastırılması hedeflendi. Yeni İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Yumuşak giden süreç birden sertleşti ve içe kapandı.
Şeyh Sait'in Yakalanışı (12 Nisan 1925)
Ayaklanmanın elebaşı Şeyh Sait ve arkadaşları yakalandı. Mahkemelerine 27 Mayıs 1925'te başlandı ve 29 Haziran'da Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Şeyh Sait ve 46 yandaşını ölüme mahkum etti.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kapatıldı (3 Haziran 1925)
Adnan Adıvar, Rauf Orbay, Kazım Karabekir gibi muhaliflerin kurduğu CHP'den bağımsız ilk siyaset oluşumu Ankara İstiklal Mahkemesince "sakıncalı" bulunup, Takrir-i Sükun kanununa dayanılarak kapatıldı. Böylelikle 'tek parti' anlayışının daha uzun süre terkedilmeyeceği anlaşıldı.
Şeyh Sait'in İdamı (30 Haziran 1925)
Ölüm kararları yerine getirildi.
Şapka Kanunu (28 Kasım 1925)
Cumhuriyetin hedefleri arasında, modern kılık kıyafet hedefleri de vardı. Bunun için bizzat Atatürk'ün, halka gösterdiği örnekler birer birer kanunlaştı. Bunlar arasında "Şapka Kanunu"da vardır. Modernleşmenin bir simgesi olarak kabul edilmiştir.
İlk Cumhuriyet Altını (5 Ekim 1925)
İlk Cumhuriyet Altını İstanbul darphanesinde basıldı.
Tekke ve zaviyelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
Tekke ve zaviyelerin kapatılması ve türbedarlıktaki birtakım ünvanların yasaklanmasına dair kanun kabul edildi. Böylelikle "gericilik merkezleri" olabilecek tekke ve zaviyeler kamu yaşamından uzaklaştırılıyordu.
Darülbedayi (1926)
İstanbul şehir tiyatrolarının atası "Darülbedayi" kurumlaştı. 1934'te ismi "İstanbul Şehir Tiyatroları" olarak değişti.
İskilipli Atıf Hoca'nın idamı (4 Şubat 1926)
"Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı risalenin yazarı İskilipli Atıf Hoca'nın idamı Ankara İstiklal Mahkemesi kararına göre gerçekleştirildi.
Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926)
Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Medeni nikah esası resmen yürürlüğe girdi. Bu süreç kadınlar lehine bazı hukuki düzenlemeleri beraberinde getirdi.
Tayyare Piyangosu (19 Nisan 1926)
Cumhuriyetin ilk "Tayyare Piyangosu" tertiplendi. İkramiye miktarı 7.500.000 lira idi.
Vahidettin öldü (15 Mayıs 1926)
Son Osmanlı padişahı VI. Mehmet Vahidettin San Remo'da vefat etti.
Musul Sorunu (5 Haziran 1926)
Musul vilayeti Misak-ı Milli'ye göre önceleri Türkiye sınırlarındaydı. Ancak Mudanya Mütarekesi imzalandığında Musul halen İngiliz işgalinde görünüyordu. Sorun Lozan'da da çözülemeyince sonunda konuyu Milletler Cemiyeti'nin çözmesi kararlaştırıldı. Milletler Cemiyeti'nin bağlayıcı kararına göre Musul Irak toprakları içinde bırakıldı. Türkiye sadece 25 yıl boyunca Musul Petrolleri'nden %10 pay aldı.
İzmir Suikasti (16 Haziran 1926)
Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı seyahati fırsat bilen eski ittihatçılar Atatürk'e karşı bir suikast hazırladılar. Ziya Hurşit ve adamları Atatürk'e Gaffarzade Oteli yakınında silah ve bombalarla saldıracaklardı. Ancak suikastçilerin Sakız adasına kaçmasını sağlayacak motorcu Şevki korkuya kapılıp, durumu Vali Kazım Dirik'e bildirecek ve aralırında birçok ünlü ismin de bulunduğu suikastçiler tutuklanıp, yargılanacaklardı. Bunların önderleri idam edildi. Böylelikle eski İttihat Terakki geleneğinin son kadrolarıyla da hesaplaşılmış oluyordu.
Kabotaj Kanunu (1 Temmuz 1926)
Türk deniz taşımacılığındaki hükümranlık haklarını düzenleyen kanun onaylandı.
İlk şeker fabrikası (26 Kasım 1926)
Türkiye'nin ilk şeker fabrikası Alpullu faaliyetine başladı.İstiklal Mahkemelerinin Kapatılması(7 Mart 1927)
İstiklal Mahkemeleri kapatıldı.
Mustafa Kemal İstanbul'da (1 Temmuz 1927)
Mustafa Kemal Atatürk, 8 yıl sonra İstanbul'a döndü ve Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti.
Nutuk/Söylev (15-20 Ekim 1927)
Mustafa Kemal Atatürk CHP 2. Büyük Kongre'sinde Büyük Nutkunu (Söylev) okudu. Nutuk, Türk Kurtuluş savaşının gün gün değerlendirilmesini ve temel ilkelerini kapsıyordu.
Komünist Tevkifatı (25 Ekim 1927)
Başında Şefik Hüsnü Değmer ve Vedat Nedim Tör'ün bulunduğu gizli TKP örgütlenmesine yönelik tutuklamalar yapıldı.
İlk nüfus sayımı (28 Ekim 1927)
Cumhuriyetin ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu tarihteki nüfusumuz 13.648.270 olarak saptandı.
Süreyya Opereti (15 Haz 1928)
Dönemin en çok tutulan opereti sahneye kondu.
Havuz Yavuz Davası (16 Nisan 1928)
Türkiye'nin bilinen ilk yolsuzluk davası başladı. Yavuz zırhlısının onarımında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla eski bahriye nazırı İhsan Bey, 2 yıl 2 ay hapse mahkum oldu.
"Putları Yıkıyoruz" (1929)
Türk edebiyatında ilk kuşak çatışması Resimli Ay dergisinde Nazım Hikmet tarafından başlatıldı.
Ankara Palas Oteli Açıldı (17 Nisan 1928)
Ünlü Cumhuriyet balolarının verildiği ve Ankara'daki Cumhuriyet elitlerinin uğrak yeri Ankara Palas Oteli hizmete açıldı. Ankara Palas Cumhuriyetin simgelerinden biri olmuştur.
Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
Cumhuriyetin en önemli adımlarından biri olan Arap Harflerinin terkedilmesi 1353 sayılı "Türk Harflerinin kabul ve tetkiki hakkındaki kanun"la yürürlüğe girdi. 1926'da başlayan çalışmalar böylelikle resmileşiyor, kademeli olarak yeni kuşak ve devlet yazışmaları latin harfleriyle yapılıyordu.
Türk Dil Kurumu kuruldu (11 Kasım 1928)
Yeni dil çabalarına paralel Türk Dil Kurumu bizzat Atatürk'ün katkılarıyla kuruldu.
İlk Türkiye Güzeli (1929)
Feriha Tevfik Hanım, Cumhuriyet Gazetesi tarafından tertiplenen ilk güzellik yarışmasının birincisi oldu.
Troçki İstanbul'da (12 şubat 1929)
Sovyetler Birliği eski Dışişleri Halk Komiseri Leon Troçki, Stalin'in emriyle sürgün edilerek İstanbul'a geldi. Troçki Büyükada'ya yerleşti.
Bekarlık vergisi (18 Mart 1929)
Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey tarafından "Bekarlık Vergisi" önerildi. Amaç evlilik ve çocuk sahibi olmanın özendirilmesiydi.
Yerli Malları Haftası (25 Aralık 1929)
Bir kanunla "Milli Tasarruf Günü" kabul edilen bu gün ondan sonra "Yerli Malları Haftası" olarak anılacaktı. Uzun yıllar Cumhuriyet kuşaklarınca benimsendi. Simgesi "kumbara" oldu.
(1930-1940)
Merkez Bankası kuruldu (11 Haziran 1930)
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kuruldu.
SerEn iyi Cumhuriyet Fırkası (12 Ağustos 1930)
İkinci demokrasi denemesi olarak Fethi Okyar başkanlığında "SerEn iyi Cumhuriyet Fırkası" kuruldu.
Ağrı Ayaklanması (7-14 Eylül 1930)
Ağrı'da başlayan ayrılıkçı kürt isyanı bastırıldı.
SCF'ini feshi (17 Kasım 1930)
Ömrü 4 ay süren SerEn iyi Cumhuriyet Fırkası ülkede demokrasi için henüz şartların oluşmadığı gözönüne alınarak, kendi kendini feshetti.
Menemen Olayı (23 Aralık 1930)
İzmir'in Menemen ilçesinde Nakşibendi tarikatına bağlı Derviş Mehmedi tarafından gerici bir ayaklanma tertiplendi. Bir manga askeriyle gericilerin üzerine yürüyen asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay şehit edildi. Başı bir kazığa geçirilerek caddelerde dolaştırıldı. İsyan, askeri birliklerce hemen bastırıldı. Derviş Mehmedi ve arkadaşları öldürüldü. Yakalanan diğerleri Orgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığındaki mahkemede ayrıca ölüm cezasına çarptırılmıştır.
İlk müstehcen Neşriyat davası (10 Ağustos 1931)
Vala Nurettin'in Akşam Gazetesinde tefrika edilen "Rahipler ve Rahibeler Arasında" romanından dolayı dava açıldı.
Vecihi Hürkuş'un çabaları (1931)
Türk tayyareciliğinin babası olarak tayyaresiyle birlikte yurt gezilerine çıkarak havacılığı sevdirmeye çalışmış, konferanslar vermiştir. Sivil havacılığa katkılarıyla tarihe geçmiştir.
Kadro Hareketi (Ocak 1932)
Türkiye Cumhuriyeti tarihinini en parlak aydın atılımlarından Kadro Dergisi çıktı. Kadro Dergisi Cumhuriyetin en güzide aydınlarını çevresine toplamış ve bir "medeniyet" projesi oluşturmaya çalışmıştı. Kurucuları arasında Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, Yakup Kadri Karaosanoğlu, Vedat Nedim Tör, Firüzan Hüsrev Tökin gibi aydınlar vardı. Ocak 1935'te kapatılmıştır.
Halkevleri kuruldu (19 Şubat 1932)
Cumhuriyet kuşaklarının eğitiminde ve kültürel hayatında önemli rol oynayan halkevleri kuruldu.
Ezanın Türkçe okunması (18 Temmuz 1932)
Ezanın Türkçe okunmasına başlandı.
Türkiye, Milletler Cemiyeti'nde (18 Temmuz 1932)
Türkiye Milletler Cemiyeti'ne kabul edildi.
Keriman Halis Dünya Güzeli (31 Temmuz 1932)
Belçika'daki Dünya Güzellik Kraliçesi Yarışmasını bir Türk kızı, Keriman Halis Ece seçildi.
Yo Yo çılgınlığı (1932)
Dünyayı etkiliyen "Yo Yo" oyuncağı çılgınlığı Türkiye'yi de sardı. Tahtakale dükkanları sadece yoyo imal edip, satmakla meşgul oldu. Belediye Kasım ayında bu oyunun satışını yasaklamak zorunda kaldı.
Vagon-Li Olayı (22 Şubat 1933)
Fransız Vagon-Li (Yataklı Vagonlar) şirketinde Türkçe konuşan bir memuru müdürün azarlaması üzerine çıkan olaylarda şirketin acentası tahrip edildi.
Razgrad Olayları (20 Nisan 1933)
17 Nisan günü Bulgaristan'ın Razgrad şehrindeki Türk mezarlığına yapılan saldırılar üzerine İstanbul'da MTTB büyük bir protesto gösterisi düzenledi.
Üniversite reformu (1933)
Almanya'da Nazi teröründen kaçan Alman Bilim adamları Türkiye'ye gelerek birçok fakülte, kürsü ve yeni bilimsel çalışmanın başlangıcına önayak oldular. Bu dönemde Türkiye'de bilim büyük bir sıçrama yaptı. Bu süreçte "Darülfünun" kapandı ve modern anlamda "üniversite" kanunlaştı.
"Lüküs Hayat" Opereti (1933)
Kuşakların hafızasına yer edecek "Lüküs Hayat" opereti İlk defa Ses Tiyatrosu'nda Avni Dilligil tarafından sahneye kondu.
Cumhuriyetin 10. Yılı (29 Ekim 1933)
Cumhuriyetin 10. Yılı büyük coşkuyla kutlandı. "10. Yıl Marşı" halen söylenmektedir.
"Leblebici Horhor" (1934)
Bir Türk filmi ilk defa ödül aldı. Muhsin Ertuğrul'un çektiği ve senaryosunu Mümtaz Osman takma adıyla Nazım Hikmet'in yazdığı "Leblebici Horhor" 1934 2.Venedik Film Festivali'nde Türkiye'ye ilk uluslararası ödülü getirdi.
Şah Pehlevi Türkiye'de (10 Haziran-6 Temmuz)
İran şahı Rıza Pehlevi Türkiye'ye geldi.
Lakap ve ünvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
Efendi, Bey, Paşa gibi lakapların kullanılamayacağı karar bağlandı. Soyadı kanunu düzenlendi.
Bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun (3 Aralık 1934)
İbadet durumları hariç bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun karara bağlandı.
Türk Kadınına Milletvekilli seçme ve seçilme hakkı (5 Aralık 1934)
İsmet İnönü ve 191 arkadaşının önermesiyle Türk kadına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu kanun sonrası 8 Şubat 1935'te yapılan seçimlerde ilk olarak 18 kadın milletvekili TBMM'ye girdi.
Türk Tarih Kurumunun kurulması (1935)
Türk tarihinin incelenmesinde ilk bilimsel kurum olan Türk Tarih Kurumu kuruldu.
"Bataklı Damın Kızı Aysel" (1935)
Türkiye'de ilk köy filmi sayılan "Bataklı Damın Kızı Aysel" çekildi ve gösterime girdi. Muhsin Ertuğrul'un yönettiği filmde Cahide Sonku ve Talat Artemel başrolleri oynadılar.
Atatürk'e Suikast Planı (21 Ağustos 1935)
Suriye'den Ataürk'e suikast yapmak üzere gizlice giriş yapan 5 kişi yakalandı. Olaya Urfa milletvekili Ali Saip Ursavaş'ın da dahil olduğu anlaşıldı. Suikasti Çerkez Ethem ve yandaşlarının planladığı ortaya çıktı.
Mason Faaliyeti durdu (10 Ekim 1935)
Hükümetten gelen telkinler üzerine Türkiye'de faaliyet gösteren Mason Locaları faliyetlerine ara verdiler.
Montrö Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)
Sözleşme Boğazların hukuki statüsünün düzenlenmesine yönelik imzalandı. Böylelikle boğazlardan taraf ülke gemilerinin geçişi kurallara bağlandı.
CHP'nin Altı Oku (5 Şubat 1937)
Yapılan Anayasa değişikliği ile CHP'nin 6 Oku, Türkiye Cumhuriyeti devletinin nitelikleri haline geldi. Böylelikle Parti/Devlet bütünleşmesi anayasal bir hale geldi.
Dersim İsyanı (21 Mart-22 Ekim 1937)
Dersim bölgesinde merkezi otoriteye isyan hareketi başladı. 6 aydan fazla süren isyan hareketi oldukça kanlı sonuçlara yol açtı. Sonunda isyan bastırılırken 58 isyancı yargılandı. Bunların 11'i idama mahkum oldu.
İlk Travesti (1937)
İzmir'li doktor Kamil Bey'in kadın kılığındaki fotoğrafları basında yeraldı.
Harpokulu Davası (29 Mart 1938)
Askeri isyana teşvik ve komünizm propagandası yapmaktan Nazım Hikmet 15 yıl ağır hapse mahkum oldu.
150'liklerin affı (29 Mayıs 1938)
150'likler diye bilinen ve vatana ihanetle suçlanmış çeşitli kişilerin affı Cumhuriyetin 15. Yılı dolayısıyla af kanunu kapsamına alındı.
Hatay'ın Bağımsızlığı (2 Eylül 1938)
Suriye ve Fransa ile sorun olan Hatay ilinin bağımsızlığı ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen seçildi. 29 Haziran 1938'de de Hatay Türkiye'ye katılma kararı aldı.
Atatürk'ün Ölümü (10 Kasım 1938)
Cumhuriyetin kurucusu ve "Büyük Önder" Mustafa Kemal Atatürk 09:05'te Dolmabahçe Sarayı'nda vefat etti.
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı (11 Kasım 1938)
Atatürk'ün ölümü üzerine "İkinci Adam" İsmet İnönü oybirliğiyle Cumhurbaşkanlığına seçildi.
İnönü "Milli Şef" (26 Aralık 1938)
CHP Olağanüstü Kurultayı'nda İsmet İnönü'ye "Değişmez Genel Başkan" ünvanı verildi. Ayrıca "Milli Şef" olarak anıldı.
Ekrem Köning Olayı (Ocak 1939)
Türkiye Cumhuriyeti'nin adını sahte belgeler kullanarak zora sokan Ekrem Köning'in dolaplarını ortaya çıkaran mahkemedir. Köning Kanada'dan Türkiye için 50 uçak alınacakmış gibi gösterip, bu uçakları İspanyol milliyetçilerine satmıştı.
Hatay Türkiye'de (7 Temmuz 1939)
Daha önce Türkiye'ye katılma kararı alan Hatay Devleti, fiilen Türkiye'nin ili oldu.
Erzincan Depremi (27 Aralık 1939)
Erzincan ve çevresinde meydana gelen 8 şiddetindeki depremde binlerce ev yıkılırken, 33.000 kişi öldü.
(1940-1950)
Türk-Alman Paktı (18 Haziran 1941)
Türk-Alman saldırmazlık paktı imzalandı.
Refah Faciası (23 Haziran 1941)
2. Dünya Savaşı başlamadan İngiltere'ye sipariş edilen 4 denizaltı ve 4 muhripi teslim almak için yola çıkan Refah Şilebi batırıldı. Mersin Limanından Mısır'ın İskenderiye Limanına giderken gece vakti atılan bir torpido sonucu gemi sulara gömüldü. Gemide yaklaşık 150 kadar mürettebat bulunmaktaydı.
Varlık Vergisi (11 Kasım 1941)
Özellikle gayrimüslüm ticaret erbabını hedefleyen "varlık vergisi" kanunu çıkartıldı. Uygulama 1,5 yıl sürdü. Ödeme yapmayanlar çalışma kamplarına gönderildi.
Von Papen'e Suikast(1942)
Almanya'nın Türkiye Büyükelçisi Von Papen'e Ankara'da bir suikast girişiminde bulunuldu.
Atılay Denizaltısı (14 Temmuz 1942)
Atılay denizaltımız battı. 90 denizciyi kaybettik.
Roosevelt-İnönü-Churchill buluşması (7 Aralık 1943)
Amerikan başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill ve Türkiye'yi temsilen İsmet İnönü Kahire'de buluştular. 2. Dünya Savaşının gidişatı üzerine konuştular.
Irkçı-Turancı Davası (7 Eylül 1944)
Aralarında Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan ve Alpaslan Türkeş gibi isimlerin bulunduğu "Irkçı-Turancılar Davası" başladı.
Almanya'ya savaş (23 Şubat 1945)
Türkiye Almanya'ya kağıt üzerinde savaş ilan etti.
Tan Olayı (4 Aralık 1945)
Dönemin en tanınmış ve sol eğilimli gazetelerinden "Tan" gazetesi ve matbaası kışkırtma sonucu öğrencilerce basıldı. Gazete ve matbaa tahrip edildi.
Demokrat Parti kuruldu (7 Ocak 1946)
Celal Bayar ve Adnan Menderes gibi isimlerden oluşan bir grup CHP'den ayrılarak, Demokrat Parti'yi kurdular.
Missouri İstanbul'da (5 Nisan 1946)
ABD Donanmasına ait Missouri savaş gemisi İstanbul'a geldi. Gemi, Amerika'da ölen elçimiz Münir Ertegün'ün tabutunu taşıyordu. Bu ziyaret basit bir ziyaret olmayıp, Türk-ABD ilişkileri için jest olarak algılandı.
Varto Depremi (31 Mayıs 1946)
Varto'da meydana gelen depremde 3000 bina çöktü, 839 kişi öldü.
İlk Çok Partili Seçimler (21 Temmuz 1946)
Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partili seçimi yapıldı. CHP 396, DP 61 milletvekili çıkardı.
ABD Yardımı (12 Mart 1947)
Cumhuriyet tarihi içinde ilk ABD yardımı gündeme geldi. Böylelikle daha sonra ABD ile gelişecek ilişkilerin temeli o günlerde atıldı.
Kazım Karabekir öldü (25 Ocak 1948)
Kurtuluş Savaşı komutanlarından Kazım Karabekir öldü.
Türkiye OECD'de (3 Nisan 1948)
Türkiye Avrupa Ekonomik İşbirliği'ne katıldı.
Türkiye Avrupa Konseyinde (5 Mayıs 1949)
Türkiye Avrupa Konseyine katıldı.
(1950-1960)
Muğlalı Davası (2 Mart 1950)
Orgeneral Mustafa Muğlalı idama mahkum oldu. Cezası sonra müebbete çevrildi. Karara gerekçe olan olay Van'ın Özalp ilçesinde 33 köylünün öldürülmesiydi.
Mareşal Çakmak öldü (10 Nisan 1950)
Kurtuluş Savaşı komutanlarından Mareşal Fevzi Çakmak öldü.
DP İktidarı ve Seçimler (14 Mayıs 1950)
O güne kadarki CHP'nin tek parti iktidarına seçimler yoluyla son verildi. "Yeter, söz milletindir!" şiarıyla yola çıkan Demokrat Parti 14 Mayıs'taki seçimlerde 396 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar oldu. CHP 68 milletvekili çıkartabildi. Celal Bayar Cmhurbaşkanı, Adnan Menderes Başbakan oldu. Böylelikle yeni bir dönem başlıyordu.
Arapça Ezan okunması (16 Haziran 1950)
DP iktidarının ilk icraatlarından birisi Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasını sağlamak oldu.
İlk Dördüzler (22 Temmuz 1950)
Türkiye'nin ilk dördüzleri İzmir'de doğdu. Adları Hürriyet, Adalet, Uhuvvat ve Müsavat kondu.
Türk Tugayı Kore'de (17 Ekim 1950)
Meclise danışılmadan ABD ile kurulan ilişkiler neticesi ilk Türk Tugayı Kore'ye gönderildi.
Halkevleri kapatıldı (8 Ağustos 1951)
Cumhuriyetin en önemli sosyal kurumlarından halk evleri DP iktidarı tarafından kapatıldı.
TKP Tevkifatı (26 Ekim 1951)
İllegal TKP'ye yönelik büyük çapta tevkifat yapıldı. Tutuklananlar arasında Zeki Baştımar, Mihri Belli, gibi tanınmış isimler vardı.
Din Dersleri (4 Kasım 1951)
İlkokulların ders programlarına din dersi alındı.
"Kanun Namına" (1952)
Ömer Lütfü Akad'ın "Kanun Namına" filmi Türk sinemasının en başarılı filmi sayıldı. Gerçek bir cinayetten yola çıkan film'de Ayhan Işık devleşmişti.
NATO üyeliği (18 Şubat 1952)
Türkiye Kuzey Atlantik Assamblesi'ne (NATO) üye oldu. Bunun neticesi olarak topraklarımıza ABD askeri üsleri kurulmaya başlandı.
Günseli Başar Avrupa Güzeli (20 Ağustos 1952)
Avrupa güzellik yarışmasını bir Türk kızı Günseli Başar kazandı.
İlk renkli film "Halıcı Kız" (1953)
Türk sinema tarihinin ilk renkli filmi "Halıcı Kız" gösterime girdi. Film Yapı Kredi ve Doğan Kardeş desteğiyle, Muhsin Ertuğrul tarafından çekildi. Vedat Nedim Tör senaryosunu yazdı.
Dumlupınar Faciası (4 Nisan 1953)
Deniz Kuvvetlerimizin Dumlupınar denizaltısı, Çanakkkale Boğazı'nda Naboland isimli İsveç şilebiyle çarpıştı. 88 denizci diri diri sulara gömüldü.
İnsan Hakları Sözleşmesi (20 Mart 1954)
Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine imza attı.
6-7 Eylül Olayları (6-7 Eylül 1955)
Selanik'te Atatürk'ün evine bomba atıldığı söylentileri üzerine başta Rumlar olmak üzere, Ermeni ve Musevi azınlığa yönelik saldırılar oldu. Birçok bina ve işyeri tahrip edildi. Sıkıyönetim ilan edildi. Olay komünistlerin üzerine yıkıldı. 27 Mayıs İhtilali sonrası, olayların DP tarafından tertiplendiği iddiasıyla Yassıada Mahkemesi tarafından yargılanan yöneticiler çeşitli cezalara çarptırıldı.
Genel Seçimler (27 Ekim 1957)
Genel seçimler yapıldı. Demokrat parti %48 oyla iktidarını korurken, muhalefet %52 oy aldı. Seçimlere hile karıştığı iddiaları ortaya atıldı.
Üsküdar Vapuru Faciası (1 Mart 1958)
Üsküdar Vapuru İzmit körfezinde fırtına sonucu alabora oldu. İçindeki okul öğrencileri boğuldu.
Vatan Cephesi (12 Ekim 1958)
DP iktidarı ülkede demokratikleşmeyi sağlamak iddiasıyla gelmiş, ancak uygulamasıyla ülkede cepheleşmeyi arttırmış, kendi dışındaki siyasi güçleri tasfiye etmeye çalışmıştı. Bu uygulamalardan birisi de "Vatan Cephesi" adıyla yapılan uygulamadır. CHP'ye karşı kişileri ancak vatansever gören bu anlayış neticesi, radyolarda isim listeleri yayınlanmaya başlandı.
Yahya Kemal Öldü (1 Kasım 1958)
Şair Yahya Kemal Beyatlı öldü.
Menderes'in uçağı düştü(17 Şubat 1959)
DP Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes'i Londra'ya götüren uçak düştü. 14 kişi öldü. Adnan Menderes sağ olarak kurtuldu.
Uşak Olayları (7 Mayıs 1959)
CHP genel başkanı İsmet İnönü, Uşak'ta DP'li bir grup tarafından saldırıya uğradı. Tansiyon daha da gerginleşti.
(1960-1970)
Tahkikat Komisyonu (18 Nisan 1960)
DP iktidarının sonunu getiren en önemli olaylardandır. DP iktidarı TBMM'de kendi milletvekillerine olağanüstü yetkiler veren ve CHP'yi kapatmayı hedefleyen "tahkikat komisyonları"nı gündeme getirdi. İsmet İnönü, bunun üzerine DP'liler için ünlü sözü, "Sizi ben bile kurtaramam"ı sarfetmiştir.
555 K Olayları (5 Mayıs 1960)
Ankara Kızılay'da öğrencilerin DP iktidarını protesto gösterileri. Aynı olaylar esnasında Adnan Menderes'te saldırıya uğramıştır. Bu olaylar DP iktidarının sonunu getiren olaylar arasındadır.
Harp Okulu Yürüyüşü ((21 Mayıs 1960)
Ankara'da Harp Okulu Öğrencilerinin DP aleyhine gösterileri.27 Mayıs İhtilali (27 Mayıs 1960)
Türk Silahlı Kuvvetleri DP iktidarını devirerek, yönetimi fiilen eline aldı. Cumhuriyet tarihinin en önemli dönemeçleri arasında olan bu olayla 10 yıllık demokrasi denemesi son buluyordu. Celal Bayar, Adnan Menderes ve DP ileri gelenleri tutuklandılar. Halk bu olayı sevinçle karşıladı. Orduya sevgi tezahüratlarında bulunuldu. Cemal Gürsel Devlet Başkanlığına getirildi.
MBK Kuruldu (12 Haziran 1960)
TBMM'nin yetkileri feshedildi, anayasanın bazı maddeleri geçersiz sayıldı. Onun yerine Milli Birlik Komitesi tüm yetkiyi eline aldı. 38 üyeden oluşan MBK fiilen ülkeyi yönetmeye başladı.
Yassıada Yargılamaları başladı (14 Ekim 1960)
DP'li yöneticilerin yargılandığı Yassıada mahkemesi başladı. Bu mahkemeler 203 celse sürmüş olup, 529 sanık, 1063 tanık dinlenmiştir. 15 kişi ölüm cezası, 31 kişi müebbet hapis, 418 kişi muhtelif cezalar almış, 123 kişi ise beraat etmiştir. MBK, 15 ölüm cezasından 4'ünü onaylamamış, Celal Bayar'ın cezası yaşından dolayı hapse çevrılmiş, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idamları ise onaylamıştır.
14'ler Olayı (15 Kasım 1960)
Milli Birlik Komitesi içinde çelişkiler artmış ve bunun sonucunda 14 subay ordudan uzaklaştırılarak, yurtdışına "müşavirlik" adı altında sürgüne gönderildiler. Bu subaylar arasında Alpaslan Türkeş, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Münir Köseoğlu, Mustafa Kaplan, Muzaffer Karan, Şefik Soyuyüce, Fazıl Akkoyunlu, Rıfat Baykal, Dündar Taşer ve Numan Esin vardı.
Yeni Anayasa'nın kabulu (9 Temmuz 1961)
Halk oyuna sunulan yeni anayasa %65 evet, %35 hayır oranıyla kabul edilmiştir. Bu anayasa cumhuriyetin en demokratik ve özgürlükleri genişleten anayasası olarak bilinmektedir.
İdamlar uygulandı (16-17 Eylül 1961)
Yassıada Duruşmaları sonucu idama mahkum edilen Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu İmralı adasında idam edildiler. Ertesi gün de Adnan Menderes idam edildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan idam ediliyordu.
22 Şubat Olayı (22 Şubat 1962)
Ankara Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir ve arkadaşları hükümet darbesine kalkıştılar. Darbe bastırıldı. Katılan subaylar emekliye sevkedildiler ve hükümetle yapılan anlaşmaya göre ceza görmediler. Ancak darbeci eğilimler ordu içinde güçlenmeye başlamıştı.
21-21 Mayıs Olayı (20-21 Mayıs 1963)
Talat Aydemir'in ikinci defa başarısız darbe teşebbüsü. İlkinde affedilen Aydemir ve 7 arkadaşı bu kez affedilmeyecek ve idam cezasına çarptırılacaklardı.
Kıbrıs Sorunu (21 Aralık 1963)
Öte yandan Kıbrıs'ta EOKA planları gündeme gelmişti. Bunun üzerine Türk Jetleri ilk defa Kıbrıs semalarında göründüler.
"Turist Ömer" tiplemesi (1964)
Türk sinemasının en sevilen tiplemelerinden "Turist Ömer" karakteri doğdu. Sadri Alışık'ın canlandırdığı "Turist Ömer" dizisinin ilk filmi çekildi.
Johnson Mektubu (4 Haziran 1964)
Türk hükümetinin Kıbrıs'a müdehale kararı alması üzerine, ABD başkanı Johnson İnönü'ye sert bir mektup gönderdi.
Cengiz Topel Şehit (8 Ağustos 1964)
Kıbrıs'ta Rumların hücumu artınca Türk Jetleri askeri hedefleri bombalamaya başladı. Pilot yüzbaşı Cengiz Topel şehit oldu.
Demirel AP Genel Başkanı (29 Kasım 1964)
Süleyman Demirel Adalet Partisi Genel Başkanlığını kazandı. AP Kurultayında Sadettin Bilgiç'i büyük farkla geçen Demirel genel başkan oldu.
"Sevmek Zamanı" (1965)
Türk sinemasında bir dönüm noktası kabul edilen Metin Erksan'ın "Sevmek Zamanı" gösterime girdi. Başrollerde Sema Özcan ve Müşfik Kenter oynuyordu.
Sinematek (1965)
Türk Sinematek Derneği kuruldu. Türk Sinemasına uzun yıllar büyük hizmetler verecek olan dernek birçok etkinliğe imza attı.
AP İktidar (10 Ekim 1965)
Genel seçim sonuçları açıklandı. Buna göre AP %52.9 oyla iktidar oldu.
Çizgi kahramanlar sineması (1966)
Türk Sinemasında çizgi roman kahramanları dönemi başladı. Bu türün en popüler örneği Cüneyt Arkın'ın oynadığı "Malkoçoğlu" oldu. Onu Kartal Tibet'li "Tarkan" izledi.
Erzurum Depremi (19 Ağustos 1966)
Erzurum, Bingöl, Muş çevresinde meydana gelen depremde 2500 ölü var.
Ortanın Solu (24 Eylül 1966)
CHP genel Başkanı İsmet İnönü sonradan çok tartışılacak olan "ortanın solu" kavramını İstanbul İl Kongresi'nde açıkladı. CHP böylelikle merkez partisi kimliğinden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı.
Anadolu Pop/Rock doğdu (1967)
Cem Karaca ve Apaşlar 1967 Altın Mikrofon şarkı yarışmasında "Emrah" adlı parçayı seslendirerek, Türk popunda bir akımın ilk öncülerinden oldular.
Anadol Otomobil (1 Ocak 1967)
Anadol marka ilk oto piyasaya çıktı.
Papa Türkiye'de (25 Temmuz 1967)
Papa 6.Paul Türkiye'yi ziyaret etti.
Maçta kavga 40 Ölü (17 Eylül 1967)
Kayseri'de oynanan Sivasspor-Kayserispor maçında kavga çıktı. 40 ölü, 300 yaralı var.
Öğrenci Olayları (11-12-13 Haziran 1968)
Ankara ve İstanbul'da boykot ve çatışma olayları yoğunlaştı.
6. Filo gösterileri (17 Temmuz 1968)
ABD 6. Filosunun İstanbul'a demirlemesi kanlı olaylara sebep oldu.
Kommer'in Arabasının yakılması (6 Ocak 1968)
ABD büyükelçisi Robert Kommer'in arabası ODTÜ bahçesinde yakıldı.
Kanlı Pazar (16 Şubat 1969)
İstanbul'da 6. Filoyu protesto eden gençlerin üzerine gericiler saldırdı. 2 Ölü.
Astronotlar Türkiye'de (Ekim 1969)
Aya ilk ayak basan Apollo mürettebatından Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michael Collins Türkiye'yi ziyaret ettiler.
Yavuz jilet oluyor (18 Aralık 1969)
Şanlı Yavuz zırhlısı sökülmek üzere MKE'ne satıldı.
(1970-1979)
Boğaz Köprüsünün temeli atıldı (20 Şubat 1970)
İstanbul Boğaz Köprüsü'nün temeli atıldı.
Arabesk doğuyor (1970)
Orhan Gencebay'ın "Bir Teselli Ver" plağı satış rekorları kırdı. Köyden kente göçün müziği kabul edilen "Arabesk" akımı böylelikle doğmuş oluyordu.
15-16 Haziran (15-16 Haziran 1970)
Sendikalar kanununu protesto eden DİSK'e bağlı işçilerle güvenlik kuvvetleri çatıştı. Sıkıyönetim ilan edildi.
U-2 Skandalı (21 Ekim 1970)
Sovyetlerle U-2 casus uçağı krizi yaşandı.
"Dağlar Dağlar" (1971)
Barış Manço'nun "Dağlar Dağlar" parçası Türk Popunda yeni bir zirve yarattı. Uzun süre listelerin başında kaldı.
12 Mart Muhtırası (12 Mart 1971)
Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Mart'ta muhtıra verdi. Başbakan Demirel görevinden istifa etti. 12 Mart'ta Türkiye'nin önemli dönemeç noktalarından biri olup, tarihe daha çok baskıları ve işkenceleriyle geçmiştir. Ordu içindeki radikal subaylara karşı, statükocu subayların bir karşı-hamlesi olmuştur.
Erim Kabinesi (26 Mart 1971)
Kocaeli milletvekili Nihat Erim başkanlığında "teknisyenler kabinesi" kuruldu.
Elrom kaçırıldı (17 Mayıs 1971)
İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom, THKP-C militanlarınca kaçırıldı ve öldürüldü.
Kızıldere Olayı (30 Mart 1971)
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemek isteyen THKP-C ve THKO militanları Ünye radar üssünde görevli üç İngiliz teknisyeni kaçırdı. Tokat'ın Niksar ilçesi, Kızıldere köyünde güvenlik güçlerince kuşatıldılar. Çatışma sonucu militanların biri hariç (Ertuğrul Kürkçü), hepsi öldürüldü.
Yüksel Menderes intihar etti (8 Mart 1972)
Adnan Menderes'in oğullarından Yüksel Menderes intihar etti.
"Gırgır" Dergisi (1972)
Oğuz Aral'ın yönetimindeki "Gırgır" dergisi Türk mizah dergiciliğinde bir patlama yaparak 500 Bin tiraja ulaştı.
Denizler'in İdamı (6 Mayıs 1972)
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarının infazı Ankara Cebeci Sivil Cezaevi'nde uygulandı.
Cemal Kamacı şampiyon (1 Ekim 1972)
Cemal Kamacı 63,5 kiloda Avrupa Boks Şampiyonu oldu.
İsmet İnönü Öldü (25 Aralık 1972)
Kurtuluş Savaşı komutanlarından, eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından ve CHP genel başkanlığı yapan İsmet İnönü öldü.
efe_19
Per Şub 16, 2012 4:04 pm
 
Foruma git
Konuya git

Ülkeler ve Baskentleri Ayrintisiyla

AVRUPA
Almanya : Berlin
Andorra : Andorra La Vella
Arnavutluk : Tiran
Avusturya : Viyana
Belarus : Minsk
Belçika : Brüksel
Bosna ve Hersek : Saraybosna
Bulgaristan : Sofya
B.Britanya ve K.İrlanda : Londra
Çek Cumhuriyeti : Prag
Danimarka : Kopenhang
Estonya : Tailin
Finlandia : Helsinki
Fransa : Paris
Hırvatistan : Zagrep
Hollanda : Amsterdam
İrlanda Cumhuriyeti : Dublin
İspanya : Madrid
İsveç : Stockholm
İsviçre : Bern
İtalya : Roma
İzlanda : Reykjavik
KKTC : Lefkoşe
GKRY : Nicosia
Lettonya : Riga
Liechtenstein Prensliği : Vaduz
Litvanya : Vilnus
Lüksemburg : Lüksemburg
Macaristan : Budapeşte
Makedonya : Üsküp
Malta : Valletta
Moldova : Kişinev
Monako : Monako
Norveç : Oslo
Polonya : Varşova
Portekiz : Lizbon
Romanya : Bükreş
Rusya Federasyonu : Moskova
San Marino Cumhuriyeti : San Marino
Sırbistan-Karadağ : Belgrad
Slovakya : Bratislava
Slovenya : Ljubljana
Türkiye : Ankara
Ukrayna : Kiev
Yunanistan : Atina

ASYA
Afganistan : Kabil
Azerbaycan : Bakü
BAE : Abudabi
Bahreyn : Manama
Bangladeş : Dakka
Bhutan : Timbu
Ermenistan : Erivan
Gürcistan : Tiflis
Hindistan : Yeni Delhi
Irak : Bağdat
İran : Tahran
İsrail : Tel-Aviv
Katar : Doha
Kazakistan : Astana
Kırgızistan : Bişkek
Kuveyt : Kuveyt
Lübnan : Beyrut
Kaynak: ForumPaylas.net [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Maldiv Adaları : Male
Nepal : Katmandu
Özbekistan : Taşkent
Pakistan : İslamabad
Srilanka : Kolombo
Suriye : Şam
Suudi Arabistan : Riyad
Tacikistan : Duşanbe
Türkmenistan : Aşkabad
Umman : Maskat
Ürdün : Amman
Yemen : San' a

Uzak Doğu'daki Ülke ve Başkentler
Birmanya : Rangun
Brunei : Bandar Seri Begawan
Çin : Pekin
Doğu Timör : Dili
Filipinler : Manila
G.Kore : Seul
İndonezya : Jakarta
Japonya : Tokyo
Kamboçya : Pnom Penh
K.Kore : Pyongyang
Laos : Vientian
Malezya : Kuala Lumpur
Moğolistan : Ulan Batar
Singapur : Singapur
Tayland : Bangkok
Vietnam : Hanoi

Okyanusya'daki Ülke ve Başkentler
Avustralya : Canberra
Fiji : Suva
Kiribati : Tarawa
Marshall Adaları : Majuro
Mikronezya Federe Devletleri : Palikir
Nauru : Yaren
Palau Adaları : Koror
Papua Yeni Gine : Portmoresby
Solomon : Honiara
Samoa : Apia
Tonga : Nuku ' alafa
Tuvalu : Fongafale
Vanuatu : Port Vila
Yeni Zelenda : Wellington

AFRİKA
Angola : Luanda
Benin : Porto-Nouo;Kotonu
Botsvana : Gaborone
Burundi : Bulumbura
Cezayir : Cezayir
Cibuti : Cibuti
Çad Cumhuriyeti : N.Djamena
Demokratik Kongo Cumhuriyeti : Kinshasa
Ekvator Ginesi : Malabo
Eritre : Asmara
Etiyopya : Addis Ababa
Fas : Rabat
Fildişi Kıyısı(Cote d'İvoire) : Yamooussoukro
Gabon : Libreville
Gambiya : Banjul
Gana : Accra
Gine : Konakri
Gine-Bissau : Bissau
G.Afrika : Pretoria
Kamerun : Yaunde
Kenya : Nairobi
Komorlar : Moroni
Kongo Cumhuriyeti : Brazaville
Lesotho : Maseru
Liberya : Monrovia
Libya : Batı Trablus
Madagaskar : Antonanarivo
Malavi : Lilongwe
Mali : Bamako
Mauritus : Port Luis
Mısır : Kahire
Moritanya : Novakchott
Mozambik : Maputa
Namibia : Windhoek
Nijer : Niamey
Nijerya : Abuja
Orta Afrika Cumhuriyeti : Bangui
Ruanda : Kigali
Sao Tome ve Principe Adaları : Sao Tome
Senegal : Dakar
Seyşeller : Viktoria
Sierra Leone : Freetown
Somali : Mogadişu
Sudan : Hartum
Svaziland : Mbabane
Tanzanya : Dodoma
Togo : Lome
Tunus : Tunus
Uganda : Kampala
Volta : Uagadugu
Yeşilburun Adaları (Labo Verde) : Praia
Zambiya : Lusaka
Zimbabwe : Harare

KUZEY AMERİKA
ABD -Washigton D.C
Antigua ve Barbuda - Saint John's
Bahama Adaları - Nassabu
Barbados - Bridgetown
Belize - Belmopan
Dominik Cumhuriyeti - Santo Domingo
Dominika - Roseau
El Salvador - San Salvador
Grenada - St.Georges
Guatemala - Guatemala
Haiti - Port-au-Prince
Honduras-Tequcigalpa
Jamaika - Kingston
Kanada - Ottawa
Kosta Rika - San Jose
Küba - Havana
Meksika - Meksiko
Nikaragua -Managua
Panama -Panama
Paraguay -Asuncion
Santa Kitts ve Nevis - Basseterre
Santa Lucia -Castries
Santa Vincent ve Grenadines -Kingstown
Trinidad (Tobago) : Port of Spain

GÜNEY AMERİKA
Arjantin - Buenos Aires
Bolivya - Sucre
Brezilya - Bresilia
Ekvador - Quito
Guyana - Georgetown
Kolombiya - Bogota
Peru - Lima
Surinam - Paramaribo
Şili - Santiago
Uruguay - Montevideo
Venezulla - Caracas
efe_19
Per Şub 16, 2012 4:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Türkiyemizin İlkleri.(Önemli Bilgi)

İlk hava şehidimiz Fethi Beydir.

İlk Türk uçağı Mavi Işıktır(Kayseri/1979)

Dünyanın ilk ve tek cellât mezarı İstanbul Eyüpte yer alır.
Kaynak: ForumPaylas.net [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Nargile Osmanlıya ilk olarak Yavuz Sultan Selim zamanında Hindistandan getirildi.

Yerleşim yerine yapılan ilk baraj Denizli Gökpınar Barajıdır.

Türkiyede ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapıldı.

TBMMnin ilk başkanı Fethi Okyardır.

İlk başbakanımız İsmet İnönüdür.

İngilizce ile eğitime başlayan ilk Türk Okulu Ankara TED Kolejidir.(1954)

Türkiyede özürlülere yönelik ilk otel Antalyada hizmete girmiştir

Türkiyenin ilk özel hayvanat bahçesi Boğaziçi Hayvanat Bahçesidir.(İzmit-Darıca)

Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası 1924 anayasasıdır.

Türkiyenin en çok otel bulunan yeri Eminönüdür.

Türkiyenin ilk kadın bakanı Türkan Akyoldur.

İlk şah tuğrası Yavuz Sultan Selimin tuğrasında görülmeye başlanmıştır.

İlk Türkçe ezan İstanbul Fatih Camiinde okundu.

Türkiyenin ilk televizyon yayını İstanbuldan yapıldı.

Cumhuriyet döneminde kurulan ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıdır.

Türkiyede ilk politika okulu Nazif Ülken tarafından kurulmuştur.

Ramazan çadırı ilk kez 1995 yılında Üsküdar Belediyesi tarafından kuruldu.

Türkiyedeki ilk mali kurum Emniyet Sandığıdır.

Türkiyenin bilinen ilk erkek hemşiresi Murat Bektaştır.

Türkiyenin ilk haber ajansı Anadolu Ajansıdır.(1920)

Türkiyenin ilk ve tek sınır ötesi harekâtı Kıbrıs çıkarmasıdır.

Türkiyede kurulan ilk parti CHPdir.

Latin alfabesine resmi olarak ilk geçen Türk devleti Azerbaycandır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk başkanı M. Kemaldir.

Türkiyede baskı tekniğini ilk kez İbrahim Müteferrika kurmuştur.

İlk TSE belgesi Yıldırım Bayezid devrinde çıkarılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti devletini ilk kabul eden devlet Ermenistandır.

Osmanlı Devletinin ilk bankası Banka-i Der Saadettir.(İstanbul Bankası)

Türkiyede ilk uçak fabrikası Kayseride açıldı.

Türkiyede öldürülen ilk başbakan Nihat Erimdir.

Türkiyede ilk İngilizce gazete İlnur Çevik tarafından çıkarılmıştır.

Türkiyenin ilk haber spikeri Zafer Cilasundur.

Mallarda kalite arayan ilk millet Türklerdir.

Türkiye dışarıya ilk olarak G. Koreye asker göndermiştir.

Türkiyede taşkömürünü ilk defa Uzun Mehmet bulmuştur.

Türkiyede ilk milletvekili seçimleri I. Meşrutiyette yapıldı.

Ege Bölgesinde en uzun kıyılara sahip ilimiz Muğladır.

Karadenizin en yüksek dağı Kaçkar Dağıdır.

Taşkömürü ilk defa Zonguldakta çıkarılmıştır.

Türkiyede petrol arama çalışmaları ilk defa İskenderunda yapılmıştır.

Türkiyenin ilk turistik yerleşim yeri Çeşmedir.

Ülkemizde ilk dokuma fabrikası Nazillide açılmıştır.

Ülkemizde ilk şeker fabrikası Uşakta açılmıştır.

Ülkemizde ilk demir-çelik fabrikası Karabükte açılmıştır.

Kayısı, fındık, çay üretiminde ülkemiz ilk sırada yer alır.
efe_19
Per Şub 16, 2012 4:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

Söz Namustur..

SÖZ NAMUSTUR
Insan hayatinin önemli unsurlarindan biri, verilmis sözün yerine getirilmesidir. Verilen söz yerine gelince dertten sikintidan kurtulur, mutlu olur keyiflenirsin, Ama verilen söz yerine gelmeyince stres yapar sikinti yapar sinirler gerilir, aGızdan dökülen kötü sözler ise kimsenin duymak istemediGi cinstendir. Bu yüzden "namus ve söz" bir arada söylenir olmus.
Insan insana söz verdimi, ister istemez namusta giriyor araya. Ne fark var ki ikisi arasinda? Öyle deGil mi? Insanlar arasindaki iliskilerin en önemlisi ve tek güvencesi, verilen bir sözün tutulmasidir. Toplum yasami, verilen ve yerine getirilen sözler üzerine kurulursa, insanlar daha mutlu ve daha verimli yasar, güven içinde.
Güven, mutluluk, sevgi, saGlik, huzur gibi hayatin en önemli unsurlari verilen sözlerin yerine gelip gelmemesiyle sekillenir. Bu yüzden hayatimizin en önemli ve vazgeçilmez deGerler arasinda olmali, verilen sözleri yerine getirmek. Çünkü "söz namustur" demis atalarimiz, yani verilen sözün yerine getirilmesidir.
Atalarimiz "Söz bir,Allah bir" deyip, söz vermenin ne kadar önemli olduGunu anlatmaya çalismislar. Nasil ki Allah birdir baska ilah yoktur, insanin sözü de bir olmali, ikilik girmemeli, yamukluk, döneklik olmamali. Yani verilen sözün kutsallik derecesinde olduGunun farkinda olmali insan.
Hayvanlar koklasa koklasa, insanlar söylese söylese anlasirlar. Evet insanlar tatli tebessümlerle, evet anlamina gelen bakislarla, yani beden diliyle de anlasirlar ama insani insan yapan anlasilir kilan sözdür. Insani iliskilerde "Anlastik" demek ne kadar keyif verici bir durum ise, anlasabilmenin temel kurali da verilen sözlerin yerine gelmesidir.
Ticarette olsun, siyasette olsun, yada herhangi bir meslekte olsun, hangi asamada, hangi mertebede olursa olsun, insan olan insan verdiGi sözü yerine getirmeli, verilen sözün önemini ciddiyetini kavramali. Çünkü söz namustur...
Pts Mar 05, 2012 9:07 pm
 
Foruma git
Konuya git

ogrendim

Susmayı öğrendim çok konuşanlardan...
Alçak gönüllü olmanın erdemini tattım çok bilmişlere inat...
Gerçekten bilenlerin az konuştuğuna şahit oldum sessizce...
Her yaşananın sadece bir deneyim olduğunu kavradım...
Değmeyenlere çok anlam yüklemenin ruhuma verdiği zararı keşvettim...
Kendim olmayı seçtim başkalarından alınmış parçalardan oluşmayı değil...
kendi hayatlarını YÖNETEMEYENLERİN diğer hayatlara müdahelelerine güldüm sadece!!...
Kokuşmuş zihniyetlerin yalan gülümsemelerin içinde yer almaktansa uzaktan onlara seyirci kalıp İNSANLIĞIMI korumayı öğrendim..
Varlığımı hakedenleri hayatıma dahil etmeyi' haketmeyenlere HOŞÇAKAL demeyi'
Bu uzun yolda yalnız yürümeyi öğrendim zorda olsa:((
SeNeM
Sal Nis 10, 2012 11:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

BENIM DEDIKLERIM BENIM OLSAYDI !!!

Benim Dediklerim Benim Olsaydı !!!
Benim diyerek sahiplendiklerimiz gerçekten bizim olsaydı, acaba onları terk eder miydik? Ben, son durağı belirsiz bir yolda ilerliyorum, benim dediklerimin hiç birisi bana yol arkadaşlığı etmiyorlar. Her durakta birisi beni terk ediyor. Bunlar benim olsaydı, beni bırakıp giderler miydi? Veya ben onları elimden bırakır mıydım acaba?

Demek ki benim dediklerimin hiç birisi benim değilmiş.

Benim çocukluğum, benim gençliğim benim sağlığım sıhatim diyoruz ama,hiç birisi bizde kalmıyor. Şöyle bir geriye doğru dönüp bakıyorum, bir zamanlar benim olanların birçoğu bugün benden ayrı ve uzakta bulunuyor. Onları tekrar elde etme imkânım da yok. Her gün bedenimizden bir şeyler değişiyor, bazı hücreler gidiyor, yenileri geliyor. Belli bir yaştan sonra gidenler artarken gelenler azalıyor. En sonunda "benim" dediğimiz cesedimiz de bizden ayrılıp toprağın bağrına düşüyor.

Demek ki bu beden bize ait değilmiş.

Çok güzel bir eve, çok değerli eşyalara, son model arabalara sahip olanlar var. Kimisi fabrika sahibidir, kimisinin şirketleri, holdingleri vardır. Kimisi de çok büyük bir şöhret ve servet sahibidir. Ama bir bakarsınız, bir deprem olur, sarayları köşkleri yerle bir olur. Bir kaza meydana gelir, son model arabaları hurdaya döner. Şirketler iflas eder holdingler batar. Bugün sevilen ve alkışlanan ünlü bir sanatçı, yarın unutulur gider, şöhretini de servetini de kaybeder.

Demek ki insana verilen mal, mülk, servet ve şöhret ona ait değilmiş.

Eskiden dünyayı titreten krallar, hükümdarlar ve padişahlar vardı. Koca kıt'a lara hükmederler, ülkelere " benim ülkem", milletlere "benim teb'am" derlerdi. Ama bugün ne krallar ve hükümdarlar var, ne de o ülke ve insanlar yerinde duruyor. Dünyayı taht-ı emrinde zanneden hükümdarların bugün hiç birisinin ne hükmü geçiyor, ne tacı tahtı yerinde duruyor.

Bir çok yerlerde eski ören yerleri vardır. Bazılarının büyük kısmı yıkılmış, bazılarının sadece bir duvarı duruyor, bazılarının da temel taşlarından başka bira şeyi kalmamıştır. Kitabelerine bakarsınız, bilmem kaç bin yıl önce, bilmem hangi kralın sarayı ve ya köşkünün kalıntısı olduğu yazar. Bir zamanlar o krallar, buralara " benim sarayım, benim köşküm, benim mülküm" diye sahip çıkıyorlardı. Ama bugün ne krallar var, ne sarayları yerinde duruyor.

Yunus Emre'nin, " mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi" dediği gibi, hiçbirinin bugün ilk sahipleri hayatta yoktur.

Demek ki o saltanatın sahibi onlar değilmiş.

Bir insan vaktini boşar harcar, servetini boş yere sarf eder, hayatını boşa geçirir, kendisini ikaz edenlere de " size ne oluyor, bu benim hayatım" derse, ne kadar büyük bir akılsızlık etmiş olur değil mi? Halbu ki, o hayat onun olsaydı, kendisini terk edip gitmeyecekti. Ama bakıyorsunuz, "bu benim hayatım" diyen birisi, az sonra hayatını kaybetmiş. Yani hayat kendisini terk etmiş gitmiş.

Demek ki hayatımız da bizim değilmiş.

Bütün bunlar bize emanet olarak verilmiş, bir müddet kullanmamıza ve istifade etmemize müsaade edilmiş. Bu geçici dünyada, her şeyin harap olup zayi olduğu şu hayatta, bizim bunlar sahip olamayacağımızı bilen Rabbimiz, bunları bizden almak korumak istemiş, başka bir âlemde daha güzel bir şekilde ve ebedî olarak bize geri vereceğini teklif ve vaad etmiş.

Bize düşen, böyle bir teklifi canımıza minnet bilmektir, bin teşekkurler ile kabul etmektir..

Selam ve Dua ile
MelekNur
Per Nis 19, 2012 6:25 am
 
Foruma git
Konuya git

Becerebiliyorlarsa arkadaş dost kazansınlar...

Atık yaşadığımız güven, saygı, sevgi, sadakat, dostluk, arkadaşlık, merhamet, inanç, edep, ahlak, gelenek görenek, hoşgörü, örf adet gibi değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu hatta horlandığı, küçümsendiği bu devirde, insanlarda kişilik bozukluğu ve dengesizlik hastalığı başlamıştır. Kimse kimseye tahammül edemez, hoş göremez hale geldi. Sen şusun ben buyum gibi saçma ve basit şeylerle birbirlerini küçük görerek üstünlük kurma çabasında olan basit insan yığını oluştu. Aile hekimi gibi her aileye ve her iş yerine bir psikolog dönemi başlaması gerektiğini hatta geç kalındığını düşünüyorum…
İnsanların doğumundan ölümüne kadar olan süreçte kendini kanıtlaması hayatta kalabilmesi ve belli bir yaşam sürmesi gerekmektedir. Ömrü öğrenmekle ve çalışmakla geçer. En saf ve güzel dönemleri çocukluk dönemleridir bence. Gençlik dönemi ise üniversite, iş bulmakla, çalışmakla, yeni aile kurmakla, geçim sıkıntısıyla geçmektedir. Yaşlılık dönemine ise gençlikten kalan bir yorgunluk, sağlık problemleri ve hiç bitmeyen sıkıntı stres kalır. Ülkemizde emekli olup ta rahat bir ömür geçirene ben rastlamadım. Geçim sıkıntısı, aile problemleri, sağlık problemleri v.s. devam eder gider. Hep bir şeyler eksik ve yarım kalmıştır ömrü boyunca. Tamamlanmamış, yaşanmamış, gerçekleşmemiş hayaller bırakırız arkamızda.
Öğrenirken çalışırken ve hayatını sürdürürken belli aşamalardan geçer insanlar. Badireler atlatır. Yaşam savaşı verir. Sevinir, üzülür kazanır kaybeder. Sonuçta ne yaşarsa yaşasın ne yaparsa yapsın karakter sahibi olmalı kişiliğinden ödün vermemelidir. Edebini, güzel ahlakını korumalıdır. Belli bir duruşu olmalıdır kazandıklarıyla sahip olduklarıyla şımarmamalı, kapris yapmamalı kibirli davranmamalıdır. Kaybettiğinde hayata küsmemeli kimseyi kırmamalıdır.
Hepimiz hayat basamağını çıkarken mutlaka her basamağında bir sıkıntı çekmiş engellere takılmışızdır. Basamaktan düştük ya da düşürüldük. Bazen de sihirli bir el tutmuştur elimizden, dokunmuştur omzumuza. Mucizeler yaşatmıştır bizlere. Sevinmiş sevinirken de ağladığımız olmuştur. Yaşamak zorunda olduğumuz bir hayat var istesek te isteme sekte. Hayat çoğumuza adıl olmadı dengesiz davrandı. Hırpaladı bazen fırtınalar yaşattı depremler yarattı, bazen de arcı şoklarla düzenimizi altüst etti.
Hayat bize bir yandan bir şeyler verirken diğer taraftan da almıştır. Kaşıkla verdi kepçeyle geri elimizden aldı. Yaşadıklarımız Sağlığımızı, psikolojimizi bozmuştur. Çoğu insanın da karakterini kişiliğini yok etmiştir. Hatalar yaptırmıştır. Bazı şeyler geriye gelir yerini alır. Bazıları unutulur. Ama kişilik karakter bozukluğu düzelmez. Dengesizleşmiştir bir defa. Ne yaptığı ne söylediği belli değildir. Tutarsızdır davranışları. Hem kendini yıpratır hem de çevresindeki insanları kırar. Bilerek bilmeyerek bazen de isteyerek etrafındakileri üzmüştür. Hatasını kabul etse de değişmeyi özür dilemeyi basitlik sayar. Kendinde kusur bulmaz. Hep karşısındakileri suçlar. Bahaneler yaratır.
Ailesine ve arkadaşlarına karşı hep kırıcı aşağılayıcı tavırlar sergiler. Etrafında sevilmediğini de iyi bilirler. Sanki dünya kendi etrafında döner ve insanlar onun kölesi kendisi tek efendi. Kimi parasına güvenir, kimi etiketine kimi de makamına. Bu tür insanlar hep yalnız kalmaya mahkûmdur. Kendisi iyi bir dost arkadaş olmamıştır ki karşısından da saygı sevgi beklesin. Ne ekerse onu biçer. Etrafında bir dost kalmayacağını selam dahi verenleri olmayacağını bilmeleri gerekir. Kendilerine de sorsanız 'ben kime ne yaptım derler'. Böyle insanların çevresinde üç beş şakşakçı olur. Onlarda o insandan faydalandıkları içindir. Çıkarları vardır. Bunların arkadaşlıkları da işleri bitene kadardır. Yani çıkar ilişkisi. Sonra kimse kimseyi tanımaz.
Bazıları ise kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak görürler. Hatasız. Kusursuz mükemmel. Aynaya bakmayı unutan bu türler insanlığın yüz karası olduklarını sonradan anlıyorlar. Ama iş işten geçmiş etrafında hiç kimse kalmamış olarak. Çevremizde var olan bu kişilere katlanmak zorunda kalıyoruz. Aile içi sorunlarını da iş yerinde arkadaşlarına yansıtan, ailesinden görmediği saygıyı, ezikliği çevresine yansıtarak saygınlık kurmaya çalışanlar etrafındaki insanlara verdikleri zararın farkında bile değiller.
Ben aile hekimliğinde her aileye bir doktor veren devletimizden her aileye ve iş yerine bir psikolog vermesinden yanayım. Her ailede, her iş yerinde psikolojisi bozuk kişilik bozukluğu yaşayan, egolarını tatmin etmeye uğraşan, etrafındaki insanlara baskı kurarak kendini üstün gören, evde çocuğuna gücü yetmeyen fakat karşısındaki insanlardan hırsını çıkaran insanlar bulunmaktadır. Aldıkları ahlardan beddualardan haberleri yok. İnsanların ahi tutar. Herkes ettiğini çeker. Kimsenin yaptığı kimsenin yanına kar kalmaz. Tatlı tatlı yemenin de acı acı çıkışı vardır. Kimse kimsenin kahrını, kaprisini, nazını, sıkıntısını çekmek zorunda değildir. Sadece dost ve arkadaşlar paylaşır. Birbirine destek olular. Becerebiliyorlarsa arkadaş dost kazansınlar.
Saygılar...
[imghttp://t1.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSFqFRC7aCzxquSvGUVoGa9bFwNzeAnEK9iz52twE9QTWB7j7lXcA][/img]
Liana
Cum May 04, 2012 9:12 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: BIR ZAMANLAR..

Muhteşem bir paylaşım Elif Adminem ..Geçmişin o güzel doğal yaşantısını dile getirip bizlere nostalji yaşattığınız için teşekkürler... AH HHH Nerede o eski günler demekten ,duygulanmaktan kendimi alamadım ... emeğinize yüreğineğinize sağlık... iyiki sizler varsınız... paylaşımlarınızla bizleri alıp götürüyorsunuz.. sevgiler ,saygılar siz adminlerimize....
VoLaRe
Sal May 08, 2012 10:39 am
 
Foruma git
Konuya git

Şah Piyon

ÇÖZÜMDE GÖREV ALMAYANLAR
PROBLEMİN BİR PARÇASI OLURLAR
BOŞLUKLARI DOLDURAN DEĞİL,
YERİ DOLDURULAMAYAN OL!
 
İNSANLAR KENDİLERİNE FISILDANARAK
SÖYLENEN HERŞEYE İNANIRLAR.
 
ÖYLE KONUŞ Kİ SÖZÜNDEN İBRET ALSINLAR.
SÖZ BİLMİYORSAN SUS Kİ
 
SENİ İNSAN SANSINLAR.
 
YALNIZ KALMAK, OLGUNLAŞMAMIŞ
İNSANLARLA OTURMAKTAN
DAHA HAYIRLIDIR.
 
NE KADAR KONUŞURSAN KONUŞ,
SÖYLEDİKLERİN KARŞINDAKİNİN
ANLAYABİLDİĞİ KADARDIR.
 
BİR ÇOK ŞEYİ YARIM BİLECEĞİNE,
BİR ŞEYİ TAM BİL.
 
EN YÜKSEĞE ERİŞMEK İSTERSENİZ,
EN AŞAĞIDAN BAŞLAYIN.
 
BİR KÜÇÜK KANDİL YAKMAK,
KARANLIĞA BEDDUA ETMEKTEN İYİDİR.
 
YARGILAMAK İÇİN BİLMEK, BİLMEK İÇİN
ANLAMAK, ANLAMAK İÇİN DİNLEMEK
GEREKİR.
 
KÜÇÜK İNSANLAR KİŞİLERİ,
NORMAL İNSANLAR OLAYLARI,
BÜYÜK İNSANLAR FİKİRLERİ TARTIŞIRLAR.
 
İNSAN İLİŞKİLERİNDE DİNLEMEK
KONUŞMAKTAN ÖNEMLİDİR.
ÖNCE DİNLE VE ANLA,
DAHA SONRA ANLAŞILMAYI BEKLE
İLKESİ ETKİLİ İLETİŞİMİN EN ÖNEMLİ
ANAHTARIDIR.
 
İLKELERİ OLAN KİMSE
KENDİNİ VE GERÇEKLERİ BİLİR,
ÇEVRESİNDEKİ KİŞİLERİN
DÜŞÜNCE VE TUTUMLARININ
OLUMSUZ ETKİSİ ALTINDA KALMAZ.
 
GERÇEKLER DEĞİŞMEZ.
DEĞİŞEN O İNSANLARIN ONLARI ANLAYIŞ
VE KAVRAYIŞ ŞEKLİDİR.
 
SÖYLEDİM! DUYDU ANLAMINA GELMEZ.
DUYDU! DOĞRU ANLADI ANLAMINA GELMEZ.
ANLADI! HAK VERDİ ANLAMINA GELMEZ.
HAK VERDİ! İNANDI ANLAMINA GELMEZ.
İNANDI! UYGULADI ANLAMINA GELMEZ.
UYGULADI! SÜRDÜRECEK ANLAMINA GELMEZ
 
NOKTA KADAR MENFAAT İÇİN
VİRGÜL KADAR EĞRİLME.
 
AKAN SU TORTU TUTMAZ.
 
BİR AHMAKLA ASLA TARTIŞMAYIN,
SONRA ARANIZDAKİ FARKI
KİMSE ANLAMAYABİLİR.
 
İNSANLARIN EN BÜYÜK DOSTU
ZORLUKLARDIR; ÇÜNKÜ İNSANLARI
KARŞILAŞTIKLARI ZORLUKLAR
KUVVETLENDİRİR.
 
EĞER KİŞİ AKILLI VE ÇALIŞKAN İSE
TAKDİR ET.
AKILLI DEĞİL DE ÇALIŞKAN İSE DİKKAT ET.
AKILLI OLUP DA TEMBEL İSE İKAZ ET.
HEM AKILSIZ HEM PARA VE KABA KUVVET
KULLANILDIKLARI ZAMAN TÜKENİRLER.
 
OYSA BİLGİ TÜKENMEZ VE
BAŞKALARINA AKTARILDIĞI ZAMAN
SİZDEKİ BİLGİ EKSİLMEZ.
 
TEMBEL İSE İMHA ET.
 
PARA VEYA BİR SİLAH AYNI ANDA
SADECE SAHİBİ TARAFNDAN
KULLANILABİLİR.
 
 
BİLGİ İSE, AYNI ANDA BİNLERCE KİŞİ
TARAFINDAN YARARLANILABİLEN
BİR KAYNAKTIR.
 
PARA VE KABA KUVVETE GENELLİKLE
ZENGİN VE GÜÇLÜLER SAHİPKEN; BİLGİ,
FAKİR VE ZAYIFLARINDA ULAŞABİLECEĞİ
EN DEMOKRATİK KAYNAKTIR.
 
%0.1 HATA ORANINA RAZI MISINIZ?
ŞU ÖRNEKLERİ AKILDA TUTUN:
EĞER %0.1 HATA ORANI İLE ÇALIŞILSAYDI,
ABD DE;
Her ay bir saat boyunca musluklardan
sağlık kurallarına aykırı su akmasını,
Chicago Havaalanına her gün iki tehlikeli
iniş olmasına,
Her saat boyunca 16,000 mektubun
kaybolmasına,
Her yıl 20,000 yanlış reçete yazılmasına,
Her hafta 500 yanlış ameliyat yapılmasına,
Doktor hatası yüzünden her yıl 19,000 bebeğin
doğum sırasında ölmesine,
Her saat 22,000 çekin yanlış hesaba işlenmesine,
İZİN VERİLMİŞ OLURDU!
 
YA KALBİNİZ HER YIL 32,000 KEZ
ÇARPMAYI UNUTMASINA NE DERSİNİZ?
 
ASLOLAN NE İSTEDİĞİNİZ DEĞİL,
ONA NASIL ULAŞACAĞINIZDIR...
NE KADAR YÜKSELMEK İSTEDİĞİNİZ DEĞİL,
NASIL HAVALANACAĞINIZI BİLMENİZDİR...
ÖNÜNÜZE KOYDUĞUNUZ HEDEFLER KADAR,
BAŞARMAK İÇİN NEYE İHTİYACINIZ
OLDUĞUDUR...
NEREYE GİTMEK İSTEDİĞİNİZ DEĞİL,
NASIL GİDECEĞİNİZİ BİLMENİZDİR...
NEYİ YAPMAYI HAYAL ETTİĞİNİZ KADAR,
ONU YAPABİLMENİZ İÇİN
BİLGİ SAHİBİ OLMANIZDIR...
NE OLMAK İSTEDİĞİNİZ DEĞİL,
NASIL OLDUĞUNUZDUR...
 
ÇALIŞMAYA ZAMAN AYIR, ÖDÜLÜ BAŞARIDIR
DÜŞÜNMEYE ZAMAN AYIR,
GÜCÜN KAYNAĞIDIR
OYNAMAYA ZAMAN AYIR,
EBEDİ GENÇLİĞİN SIRRIDIR
OKUMAYA ZAMAN AYIR,
BİLGELİĞİN TEMELİDİR
DOST OLMAYA ZAMAN AYIR,
MUTLULUĞA GİDEN YOLDUR
HAYAL ETMEYE ZAMAN AYIR,
YÜKSEK GAYELERE BAĞLANMA YOLUDUR
SEVMEYE SEVİLMEYE ZAMAN AYIR,
TANRININ AYRICALIĞIDIR
GÜLMEYE ZAMAN AYIR,
RUHUN GIDASI VE MÜZİĞİDİR.
 
HAYATTA BİR KEZ GİTTİĞİNDE
GERİ DÖNMEYEN 3 ŞEY VARDIR:
ZAMAN, SÖZCÜKLER VE FIRSATTIR
HAYATTA KAYBEDİLMEMESİ GEREKEN
3 ŞEY VARDIR:
BARIŞ, UMUT VE DÜRÜSTLÜKTÜR.
HAYATTA EN DEĞERLİ 3 ŞEY:
SEVGİ, KENDİNE GÜVEN VE ARKADAŞLARDIR.
HAYATTA HİÇ EMİN OLUNMAYACAK
3 ŞEY VARDIR:
DÜŞLER, BAŞARI VE ZENGİNLİKTİR
HAYATTA İNSANI GELİŞTİREN 3 ŞEY VARDIR:
ÇOK ÇALIŞMA, SAMİMİYET VE BAŞARIDIR
HAYATTA İNSANI MAHVEDEN 3 ŞEY VARDIR:
CESARETSİZLİĞİ GURUR VE ÖFKEDİR
 
ŞEREFLE BİTİRİLMESİ GEREKEN
EN ASİL GÖREV HAYATTIR.
BİR LOKMA EKMEK İÇİN
ŞEREFİNİ ÇİĞNETMEYE;
BİR ANLIK EĞLENCE İÇİN
SERVETİNİ TÜKETMEYE;
BİR ZAMANLIK MEVKİİ İÇİN
EL AYAK ÖPMEYE,
VEFA BEKLERKEN NE VERDGİNİDE
HESABA KATIP
İNSANLARI EZİP GEÇMEYE;
GÜNLÜK MENFAATLER İÇİN
ONURUNU TERK ETMEYE,
BİR KISIM İNSANLARA KIZIP
TÜM İNSANLARA DÜŞMAN OLMAYA DEĞMEZ
BU HAYAT.
 
"YAŞLANARAK DEĞİL YAŞAYARAK
TECRÜBE KAZANILIR,
 
 
ZAMAN İNSANLARI DEĞİL,
ARMUTLARI OLGUNLAŞTIRIR"
 
OYUN BİTİCE,
 
ŞAH DA PİYONDA AYNI KUTUYA KONUR.
Senem
Cmt Şub 08, 2014 9:56 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Toplum dili.

 


 

Senem
Cmt Şub 08, 2014 11:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Toplum dili.

Evlenmemiş erkeğe "bekar"
Evlenmemiş kadına "evde kalmış kız" denir.
Erkekler kendi araladında "önemli konular
üzerine düşünürler"
Kadınlar kendi aralarında "çene çalarlar".
Erkeklerin sosyal hayatlarında duydukları
"önemli haberler"dir.
Kadınların duydukları "dedikodu"
Erkek aile işleri üzerinde başarılı ise "Aile reisi"
kadın başarılı ise "dizginleri ele almış"
Erkek eşiyle ilgiliyse "centilmen"
Kadın kocasıyla ilgiliyse "kıskanç"dır.
Kırkındaki erkek en güzel çağına gelmiş "olgun"
kadın kırkına gelmişse "kocamış"tır.
Erkeğin eli açıksa "ailesinden hiçbir şey
esirgemeyen"
kadının eli açıkca " har vurup harman
savuran"dır.
Az konuşan erkek "ağır başlı"
az konuşan kadın "soğuk ve kibirlidir."
Toplumumuzda genel kabul gören durumlara
baktığımızda....
Allah kadınlara sabır versin. 
Senem
Pzr Tem 28, 2013 4:28 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Dostuma

 


 

Senem
Cmt Şub 08, 2014 11:21 pm
 
Foruma git
Konuya git

Dostuma

Senem
Cum Mar 22, 2013 10:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Şah Piyon

Teşekkür Ederim Elif'im
 
 
 
Sanal degip dostlugumuzu hiçe saymadıgın için
x se basıp kızgınlıkları kırgınlıkları
orada bırakan nadir insanlarız
gerçek dost yıldız gibidir
karanlıkta kaldıgında başını kaldırdıgında
görürsün
yolunu aydınlatır
karanlıkta aydınlıkta yıllarca yanımda oldugun
için
seni seviyorum
iyiki varsın dedigim insanlardan birisin
 
 
Gerçek dostlar şarap gibidir,
Eskidikçe değeri artar,
Sahte dostlar çay gibidir,
Bekledikçe demi bozar…
Diye Boşuna dememişler...
Herkes Kendine Yakışanı Yapar...
Sahteler Silinip Gider Hayatımızdan,
 
Vefalı Dostlar ise
 
Yüreğimizin Başkentindedir Her Zaman.
 
 
 
Senem
Cmt Şub 08, 2014 11:54 pm
 
Foruma git
Konuya git

Senem cee

 


 


 


 

Senem
Pts Şub 17, 2014 2:04 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Senem cee

 


 


 


 

Senem
Pts Şub 17, 2014 2:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Senem cee


 


 


 


  


 


 

Senem
Pts Şub 17, 2014 2:29 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron