85 sonuç bulundu

Geri dön

Yenilenen FORM

Uzun zamandır beklediğimiz Sanal Kahve'nin yenilenmesi Form'da yenilenmeyle başladı..Kendi adıma görselliğini çok beğendim.İnceliklerini de çözecem:) Paylaşımı sevem tüm arkadaşlarımıza hayırlı olsun.Değişimde emeği geçenlere teşekkürler..Yüreğinize sağlık..Büyük bir sabırsızlıkla oyunlarımızı bekliyoruz..Bu arada tüm arkadaşlarımızı güzellikleri paylaşmak adına Form'a davet ediyorum..
Tutku
Cmt Oca 28, 2012 8:26 am
 
Foruma git
Konuya git

DOĞRULUĞUN NETİCESİ....

Adamın birisi anlatır,Kabede ayağıma bir kese altın takıldı şeytanla imanım mücadele tutuştular.Sonunda imanım galip geldi ve kesesini arayan adamı bulup keseyi teslim ettim. O da bana 30 altın verdi dönerken bir kölenin bu paraya satıldığını görünce satın aldım meğer bu köle bir sultanın oğluymuş onu benden tanımadığım bir takım adamlar gelerek 50.000 altına satın aldılar.Bağdata gittim bir tanıdığım tüccar bir dostum vefat etti kızcağızı yetim kaldı gel bu kızı sana alalım dedi kabul ettim çeyiz olarak bir takım tabakların üzerinde de 1000 er altın dolu keseler vardı birinin üzerinde 970 altın yazılıydı.Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki Babam bu keseyi kabede kaybetmiş bunu bulan bir helalzade keseti ona verince 30 altınnı ona müjde olarak vermiş o günden sonra adam hep şöyle dua etmiş Ey doğrulara yardım eden haramdan kaçınanları koruyan Allahım sana şükürler olsun demiş.Yani sanalkahve dostlarım okuyanlarım doğruluk her zaman biz insanlar için kaçınılmaz bir gerçektir Rabbim bizi hep doğru olan kullarından eylesin inşallah amin ecmain.Saygılarımla Hacegan
Hacegan__
Çar Şub 01, 2012 7:25 am
 
Foruma git
Konuya git

YALAKA ASTROLOG... :))

süperrrrrrrrrrrrrrrrr..başak olarak kendimi daha çokmu sevem ne...... eline emeğine sağlık aysu adminim..

UTKU___
Çar Nis 13, 2011 9:40 am
 
Foruma git
Konuya git

MEVLİD KANDİLİ...

Bu gece, Sevgili Peygamberimiz’in dünyaya teşriflerinin sene-i devriyesi. Müslümanların da bayramı. Hatta Kadir Gecesi’nden sonra, kutlanan en muteber ve mubarek gecelerden biri.
Mevlid, doğum anlamına geliyor. Daha çok da Hz. Peygamber (sav) Efendimizin doğumunu ifade ediyor. Malum olduğu üzere Allah Rasülü milâdi 571 yılının 12 Rebiül-evvel ayının 12. gecesi dünyaya gelmişti. O gece, Kâbedeki putların devrilmelerinden, Kisra sarayının yıkılmasına, Mecusilerin bin yıllık ateşlerinin sönmesinden Save Gölünün kurumasına kadar pek çok olağanüstü hadiseler meydana gelmişti.
Peygamberimiz de sağlığında doğduğu geceyi unutmamıştı. Her yıl o gecenin sene-i devriyesinde Ashab-ı Kiram’a ziyafetler verir ve küçüklüğündeki hatıralarından bahsederlerdi. İslam kültüründe bu gelenek bugüne değin devam edegelmiştir. Rasülüllah’ın doğumunu anlatan, miraca yükselişini ve faziletlerini dile getiren pek çok mevlidler de yazılmıştır ki, bunlardan en önemlisi hiç şüphe yoktur ki Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n- Necat”ıdır.
Kâinat Efendisi’nin doğumunu anlatan S. Çelebi der ki:
“Âmine Hâtun Muhammed ânesî
Ol sadeften doğdu ol dürdânesî
Hem Muhammed gelmesi oldû yakîn
Çok alâmetler belürdî gelmedîn
Ol gice kim, doğdu ol Hayrü’l-beşer
Ânesî anda neler gördü neler
Doğdu ol saatte ol sultânı dîn
Nûra gark oldû semâvât ü zemîn
O İki Cihan Güneşi’ni Kur’an-ı Kerim’de bizzat Cenab-ı Hak övmüş ve yüceltmiştir. Bu konu ile ilgili pek çok ayet mevcuttur. Eli kalem tutup da şiir yazan her Müslüman Şair de, Peygamberimiz’i öven ve na’at denen en az bir şiir yazmıştır.
Şeyh Galip:
“Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim
Hak’tan bize Sultan-ı müeyyedsin Efendim.” Diye O Sevgililer Sevgilisine muhabbetini anlatır.
Necid Çöllerinde iken “Ya Nebi! Şu halime bak” diye seslenen M. Akif de şöyle devam eder:
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Hasan Basri Çantay:
“Sevdim seni hep canlara cânân diye sevdim
Bir ben değil âlem sana kurban diye sevdim.” Diye haykırırken,
Necip Fazıl da:
“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” diye O’na olan sevgisini dile getiriyor.
A.Nihat Asya:
Neler duydu şu dünyada, Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi.ey Nebi, Adına alışkın dudaklarımız!” derken,
Fethullah Gülen Hocaefendi de:
“Ey kupkuru çölleri cennete çeviren Gül,
Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül” diye özlemini ifede ediyor.
Rasülüllah’a duyulan özlemi ve ona olan derin sevgi ve muhabbeti terennüm eden daha pek çok dizeye yer vermek isterdim. Lakin satırlar sayılı, sütunlar sınırlı. Bu yüzden sohbetimizi bizim “İsterim Ya Rasülallah!” başlıklı bir na’atımızın son kıtasıyla bitirelim:
Huzur bulur insan ancak bu dinde,
Sevgin ebediyen kalacak zinde,
Gonca, gül olsam da, senin izinde,
Solmayı isterim ya RASÜLALLAH.
Tüm dostların Mevlid Kandilini yürekten kutlar, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ederim.Allaha emanet olunuz selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Şub 02, 2012 11:53 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİD KANDİLİ...

http://img2.xxxx.com/images/s/o/n/sonbaharhazani/1156451608kandil001cl7.jpg


Mevlid Kandili Kandiliniz Mübarek Olsun - 03 Şubat 2012 CUMA

"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."
(Enbiyâ, 107)

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü'l-evvel ayının 12.gecesi doğmuştur. Milâdî takvime göre ise bu, 571 yılı Nisan ayının yirmisine rastlamaktadır. Bu mübarek geceye "Mevlid Kandili" denir.


O'nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti.


O'nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır.O gecenin sabahı gerçekten de feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidâyet meşalesi olan sevgili peygamberimizin gönderilişi, Yüce Allahın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:


"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler."
(Âl-i İmrân, 164)


Bu gece, müslümanlar arasında yüzyılllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı "Vesiletün'necat" olan mevlid kitabı O'nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir.


Peygamberimizin doğum yıldönümlerinde okunan mevlidleri saygı ile dinlemek, O'nun mübarek ruhuna salât ve selâm okumak hiç şüphesiz büyük milletimizin Sevgili Peygamberimize olan engin sevgi ve bağlılığının bir ifadesidir.

Bununla beraber, O'nun ahlâk ve fazilet dolu hayatını öğrenmek ve kendimize örnek almak başta gelen görevlerimizdendir. Asıl o zaman O'nun sevgisini ve hoşnutluğunu kazanmış oluruz.

O âlemlerin Rabbinden, "Alemlere rahmet olarak gönderildi." Asırlara sığmayacak inkılapları birkaç sene içerisinde gerçekleştirdi. Evlâtlarını diri diri toprağa gömen babalar O'na ve getirdiği prensiplere iman ettikten sonra mükemmelleştiler, dünyaya insanlık, adalet ve medeniyet rehberi olacak hale geldiler. İnsanlar O'nun tek emriyle, kökü yüzlerce yıl derinde olan alışkanlıklarını bıraktı.

O, yirminci asır insanının yüzyılda yerleştiremediği hakkı, hukuku, adâleti, hürriyeti, demokrasiyi ve insan haklarını bir solukta yerleştirdi. Böylece cehâlet asrı bir saâdet asrı olup, çıktı. Nihayet asır, asırlara taştı. Ve O, çağlar ötesiyle kucaklaştı.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed kendisinden önceki peygamberler gibi sadece bir kavme veya millete değil, bütün insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir. O'nun diğer peygamberlerden en farklı yönlerinden birisi budur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:


"Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler."
(Sebe, 28)


İnsanlığın her zaman ve mekânda Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği ilâhî mesaja ve bu mesajın hayata geçirilmiş şekli olan onun sünnetine ihtiyacı vardır. O'nu örnek almak, Kur'an'a uymaktır. Çünkü Hz. Aişe (r.a.)'nın ifâdesiyle O'nun ahlâkı Kur'an'dı. (Müslim, Misâfirîn, 139). Kur'an-ı Kerim, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in inananlar için en güzel örnek olduğunu bildirmekte ve bu hususta şöyle buyurulmaktadır:
"Andolsun, Allah'ın rasûlünde sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar için ve Allah'ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır." (Ahzâb, 21)


Bu geceyi nasıl ihya edelim?

Bütün insanlık âlemine bir hidayet tarihi açan ve âlemlere halis ilâhî rahmet olan böyle yüksek şanlı bir Peygamber'in ümmeti olmakla şereflenmiş bulunan biz müminlere ne mutlu! Bu geceyi vesile bilerek, O'na ümmet olmanın şuuruna erebilmek, Bu gecenin manevî zenginliğinden istifâde etmek için en azından bir Tesbih Namazı kılalım, bir de Hatm-i Enbiyâ yapalım.

O'na ümmet olan müminlere gevşeklik yakışmaz.

Unutmayalım...

Alemlere rahmet olarak gönderilen muazzez Peygamberimizin, doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhîler söylemek ve kandil simidi dağıtmak yeterli değildir, sadece bu geceyi yaşamak yeterli değildir. Yüce Allah'ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Peygamberimizin yolundan gitmektir...

"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın..."
(Âl-i İmrân, 31)
Almira
Cum Şub 03, 2012 12:13 am
 
Foruma git
Konuya git

N'olacak bu memleketin hali!

(Ebû Süfyan sizin için ordu toplamıştır, diye) sizi kendi dostlarından korkutmakta olan o şeytandır. Siz, onlardan korkmayın da bana isyan etmekten korkun, eğer müminlerseniz. (Ali İmran 175)

Masonlar, komünistler, Yahudiler, siyonistler, BOP'çular, Tapınakçılar gelip size ham yapacaklar.. Düşmanlar çok güçlü ve akıllı, bizse çok zayıfız demeye getiriyor birileri.. Sanki onlar "tek yürek"miş gibi. Kitap onların yüreklerinin parça parça olduğunu söyler..
Şeytanın dostlarından korkmayın, Allah'tan korkun! Bizim koruyucularımız var, yalnız ve çaresiz de değiliz. Allah'ın müttaki kullarına hiç kimse zarar veremez.
Şeytanın askerleri ile kafalarımız öylesine meşgul ki, Şeytanı bile unuttuk. Ve tabii kendi nefsimizi de..
Karanlık aydınlığın yokluğudur! "Hak geldi, batıl zail oldu de" der Kitap.. Bizse "Batıl geldi hak zail oldu" diyoruz..
Kimi kurtarıcı liderlerden söz ediyor, kimi kurtarıcı önderlerden. Kimi kurtarıcı ideolojilerden.. Oysa böyle bir şey yok.
Peygamberlerin bile kurtarıcı güçleri yok. Öyle olsa kimi anne-babasını, kimi çocuklarını, eşlerini, kavimlerini kurtarırdı. Onlar insanları kurtuluşa çağırırlar.. Allah'a, Kitab'a çağırırlar.. Zira herkes için ancak yaptıklarının karşılığı vardır ve Allah (cc) cahil ve zalim bir topluluğa kurtuluş nasib etmeyecektir..
Bizimkiler bağırıyor; "Şeriat gelecek vahşet bitecek." Hz. Ali zamanında şeriat gelmemiş mi idi? Vahşet bitti mi? Biz bunla mücadeleyle emrolunmadık mı?
Hep hatırlatıyorum Hz. Yakub'un çocuklarına bakın. 11'i bir araya gelip Yusuf'u kuyuya atmadı mı? Firavunun sarayında 3 Peygamber yetişmedi mi? Hz. İbrahim bir puthanede büyümedi mi?
Steril bir dünya, streil bir toplum hayal edenler yanılıyorlar.. Allah (cc) Şeytana kıyamete kadar mühlet verdi..
Laf ile aleme binlerce nizamat verenler kendi hanelerinde bile rahat değil, yönettikleri işletmelerde vaad ettikleri düzenden eser yok.. Gün gelir kendi dostları arasındaki ihtilafları bile çözemezler dünyaya barış vaad edenler..
Hani, ham hayaller, sloganlar peşinde koşanlara gerçeği anlatmak isteseniz izin vermezler. Onların hakikatten daha değerli sloganları, hayalleri vardır..
Üzülüyor insan. Gün geliyor, onca çabalar, emekler, alın terleri, gözyaşları bir hayal uğruna yokolup gidiyor, peşinde derin bir ah ve hüzün bırakarak..
İktidar ve servet ümmet için dehşetli bir imtihan konusu.. Ve de şehvet tabii.. Din, vatan, millet, ümmetin ali menfaatleri sözkonusu olunca birilerinin gözünde insanlar zavallı karıncalar gibi gözüküyor ve birileri için kolayca gözden çıkartılabiliyor..
İhtiras ve öfke nasıl da gözleri kör ediyor! Gözleriniz var görmez oluyor, kulaklarınız var duymaz oluyorsunuz, kalpleriniz var, artık hissetmiyorsunuz..
"Şöyle olmasaydı böyle olurdu" diyenler, geçmişe dönük yorumlarla aklımızı çelmesin.. Geleceğe dönük vaadlerde bulunanlara sorun bakalım, ellerinde nasıl bir garanti var, o işlerin öyle olacağına dair..
Sahi, Hz. Ömer Halid b. Velid'i niçin azletmişti.. Çünki "zaferi nerdeyse Allah'tan değil de, Halid b. Velid'den bekliyor olacaklardı". Hadi bu olay üzerinde düşünelim biraz..
Sahi siz zaferi kimden bekliyorsunuz?
"Allah (cc) bizi mallarımızla, canlarımızla, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir."
Dini yüceltme adına kendilerini yüceltme çabasındaki çevrelere karşı dikkatli olmak gerek.. Birçok kişi ve topluluk, başkalarına ilahlık ve Rablik taslamak için kendi lider, örgüt ve ideolojilerini nasıl da kutsuyorlar, eleştirilmez kılıyorlar.. Kendi programları için "işittik ve iteat ettik" dememizi istiyorlar..
Yahu, Allah'ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar da bizim yaşadığımız din karı ile koca arasındaki ihtilafı bile çözmüyor be kardeşim.. Türk - Kürt kardeşliğinden söz edenler kendi aileleri içinde miras kavgalarını, komşuları ile kan davalarını, aile içinde gelin-kaynana kavgasını bitirebilmişler mi sorun bakalım..
Sahi, n'olacak bu memleketin hali!
Selâm ve dua ile..
Tutku
Pzr Şub 05, 2012 9:56 am
 
Foruma git
Konuya git

GENÇLİĞE HİTABE NEDEN RAHATSIZ EDİYOR BEYLER?

Sayın sanalkahve dostlarım okurlarım gün geçmiyorki ülkemizde gündem değişmesin şimdi ise Son günlerin en önemli tartışması;Atatürk’ün gençliğe hitabesiydi.Niçin rahatsız oluyorlardı?Bu tartışmaların bir faydası varmıydı?tabii bunlar bilinçli bir hareketin parçası.Star gazetesi yazarı,Mustafa Akyol’un tartışmaya açtığı yoldan hız alan takipçileri yazarlardan destek geldi..

Atatürk nasıl bir gençlik istemişti;

Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirin”


Akyol ne yazmıştı:

Meşhur hitabe şöyle başlıyor:

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Bu sorunlu bir ifade, çünkü milyonlarca bireye “senin birinci görevin budur” diye kollektif bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığı gerçekten kritik bir değer olsa da, kimsenin bunu her daim “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir kendine “birinci vazife” olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, veya dini inancını yaymayı, yahut sokak kedilerine bakmayı. Herkes kutsallarını belirleme ve onlar için çalışma hakkına sahiptir. (Ülkeye iyi gelecek olan da bu renkliliktir.)
Tabii bu görüş O nun gibi düşünenlerin fikri.Aidiyet fikrinden uzak kalanların böyle düşünmesi normal.Bugün ki,Yeni dünya düzeninin savunucularına bakıyorum,çifte vatandaş.Aidiyet fikrinden uzak kişiler.Onların gideceği bir başka ülke var şüphesiz.

Taha Akyol ve oğlu Mustafa Akyol’daki fikri değişimi sosyoloğların işi.Bu konuyu bir tarafa bırakalım.

Rahmetli Attila İlhan,şöyle diyordu;batı Türkleri Anadolu’dan değil taaa! Orta Asya’ya sürmek niyetinde.Bu emele hizmet edenler sessiz ve derinden "aidiyet"duygusundan habersiz bir nesilin yetişmesi için çalışmalarına devam etmektedirler.Böylece işleri kolaylaşacak.

Bilge kağan,Şeyh Edebalı,ve Atatürk’ün hitabesi O zamanın şartları ve bugün içinde geçerli olmak üzere,bunlar bizim kültürel mirasımızdır.

Bir başka yazar Aslan Bulut ’a göre Nutuk un yazım öyküsü;

Hepimiz, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini biliriz. Atatürk’ün, 1924’te Orhun Yazıtları kitabını okuduktan sonra, Bilge Kağan’ın “Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki. Ey Türk! Ökün ve kendine dön!” dediği bölümün yanına, “Büyük Nutuk, böyle bir hitabe ile son bulacaktır” diye not düşmüş olduğunu ise çoğumuz bilmeyiz. Kitap, halen Anıtkabir’dedir.
Büyük Atatürk, Türk gençliğine Bilge Kağan gibi hitapta bulunmuş ve yine benzer şartlarla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini söylemiştir. Tek tek inceleyelim:
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.”
Bugün, Türk gençleri, artık CIA projesi olan “Yeni Osmanlıcılık” çerçevesinde kimliksizleştirme operasyonuna teslim edilmiştir.


Bütün bunlar kimliksiz ,aidiyet duygusundan uzak,içi boşaltılmış,milli değerlerimizin adım adım silinmesini amaçlıyor.

Yeni Anayasa hazırlıkları Cemil Çiçek’in bütün sivil toplum kuruluşlarından fikir almasının altında suça ortak olmama amacının telaşı var.Tartışmaya açılayacak üç madde için kıyamet kopacak.
Zaten bu kapından delip açmak için çalışanların acelesi bundan.

Yeni Anayasa da TÜRK üst kimliği olmayacak.Arzuları o.Bakalım buna müsade edilecek mi?

Son söz:komşu devletlere bakalım?kıyaslayın,farkı göreceksiniz.Delinin biri kuyuya bir taş atmış ve kırk akıllı bunu çıkaramamış herşeyin hayırlısı olur inşallah selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 2:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

AĞALAR MAKAM HİZMET YERİDİR.......

Her insan, makam ve mevki sahipliğini taşıyamaz özellikle bizim ülkemizin insanı.”Makam insanı bozar mış derler”aslında makam, insanı bozmaz o makamı temsil kabiliyeti olmayan, ya da o makamı taşıyamayacak durumda bulunan ehliyetsiz ve niteliksiz kişilikleri bozabilir.Zaaf içinde bulunan bir yönetici hangi ünüversiteyi bitirirse bitirsin, kaç dil bilirse bilsin ve ne kadar deneyimli olursa olsun ahlaki bir kimliğe sahip değilse bulunduğu makama bir hayrı olmaz. Makamlar bir ayar,ölçü yeridir “Ben neymişim be..abi.!duygusuna kapılıp aslında kompleks duygusunun en alt makamında bulunduklarından kendine tapınma” hastalığına yakalanır bu gibileri. Her meslekte ve yaşta okadar vatan kurtaran adam vardır ki bu ülkede kimi dinleseniz “Ben olsam” diyerek dünyaya nizam vermek için yaratıldığını sanıyor,ve onlar haricindeki herkese defolu insan muammelesi yapıyorlar bir banka memurunun bile hükümdar edasıyla hizmet verdigi türkiyede vazgecilmez bir davranış seklidir bu saçmalık.Insanımızda alışkındır bu gibi hareketlere maruz kalmaya aman işim olsunda ne olursa olsun diyerek bu gibi primitifliklere göz yumar,alışmadık şeye don yakışmaz derler vallaha yakışmıyor asil milletimize. Özel hayattada böyle değilmidir dost aile sevgili faktörlerinde çoğu insanı öpersiniz, seversiniz, hayatınızın merkezine onu koyuverirsiniz, önceliği kendinizden önce ona tanırsınız, sonrasında sizi bir şekilde mat eder kendini bulunmaz hint kumaşı sanarak sizi sürekli aşağılar.Kendi değerinin bilincinde olmayanlar hayatı boyunca aşağılanmaya maruz kalırlar .Makamlar hizmet olarak tanımlanır kimse haşa Allahlık taslayamaz kula sunulan fırsatlar muhtac olan kulu cezalandırmak için verilmemistir...
Türkiyede birileri olmayan türkcesiyle gazeteci olur alir eline bir kimlik orada burada ahkam keser,memur gardiyan ifadesiyle imparator olur,do ile reyi ayirt edemeyen albüm çıkarıp sanatçı olur , ve bizim milletimizde bütün bu olanlara her türlü primi verir ,üç kuruşluk dünyada bu kadar alçalmaya değmez diyerek yazımı burada noktalıyorum...Neydim dememeli ne olacağım demeki derken selam ve saygılarımla Allaha emanet olunuz Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 1:53 pm
 
Foruma git
Konuya git

KİMLERE SAYGI DUYARIZ KİMLERE DUYMAYIZ...

Saygı, davranış ve tavırlarımızı özenle sergileme halidir. Karşılık beklemeksizin samimi olmak, bu samimiyeti sözlerimiz, mimiklerimiz ve beden dilimizle aktarırken, muhatabımıza bunu hissettirebilmektir. Aslında birçok kaynakta farklı tanımlara rastlasak da, somut, işte bu diyebileceğimiz bir tanımı yoktur saygının. Etrafımızda çokça duyarız “birini sevmek zorunda değiliz fakat saygı duymak zorundayız”. Yazışmaların altına “saygılar” şeklinde imza atarız. “Büyüklere saygılı olmalısın” annemizden kulağımıza küpedir. Yani manevi bir kavram olarak saygı, yaşantımızda çokça bizimledir.
Peki, kimlere, nasıl ve neden saygı duyarız? Bu soruyu, hayatı dünyadan ve maddeden ibaret sayan kişiler üzerinden cevaplayacak olursak saygı duyulacak şey zenginlik, şan-şöhret belki zaman zaman da bilgi olabilmektedir. Ve bu “saygı”yı gösteriş şeklimiz, örneğin patronumuzun ya da kendisi hakkında pek bir malumata sahip olmadığımız “varlıklı” birilerinin önünde ceket iliklemek, ses tonumuzu olabildiğince inceltmek, ezilip büzülmek, ayağa kalkmak vs. şeklinde olabilmektedir. Çoğu insan için saygınlık duyulan şey bir insanın zenginliğidir ve zengin ya da fakir olarak ayırdığımız kişilere karşı davranışlarımız birbirinden farklı olabilmektedir. İş yerinde kendimizden üst konumdaki biri ile alt konumdaki birine davranışımız da. Zengin ya da üstün gördüğümüz kişiler “siz”, “saygıdeğer” “efendim” hitaplarına muhatap olurken, bir çaycı ya da temizlik görevlisi “sen”, “hey” “hişt” “bana bak bi” gibi sözlerle çağrılabilmekte, saygı kimilerine göre onlara layık görülmemektedir.
Kur’an ayetleri incelendiğinde söz konusu durumla ilgili çeşitli örneklerin görülmesi mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek üzere gelen ve Allah rızasından başka bir beklentisi olmayan peygamberler de gönderildikleri kavimlerde benzer durumlarla karşılaşmışlardır. İçinde bulundukları toplumun özellikle önde gelenleri tarafından bu peygamberlerin sözlerine itibar edilmemesinin yine zengin olmayışlarına dayandırıldığı görülebilir:
Yahut ona bir hazine gönderilmeli yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?
Furkan Suresi Ayet 8
Ve dediler ki: Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Zuhruf Suresi Ayet 31
Oysa Kur’an’a göre insanlara sahip oldukları servete göre değil, Allah’a olan yakınlıklarına göre itibar edilir. Takva sahibi, ihlâslı, ahlaklı olmaktır bir kişiyi ayrıcalıklı kılan. Dolayısıyla şayet saygı duyulacaksa ancak bu gibi manevi değerlere sahip insanlara saygı duyulmalı ve Allah’a olan gönülden teslimiyetleri sebebiyle alınacaksa bu insanlar örnek alınmalıdırlar.
Kendisine saygısı olmayan birinden başkasına saygılı olması asla beklenemez.Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 8:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: HACEGAN YANMAYA ATEŞMİ ARAR.......

Leydii ablam yorumunuz için çok teşekkür ederim gözlerine sağlık..
Hacegan__
Sal Şub 14, 2012 7:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

Hani bizim''Sevda'mız''?

Ben sevginin istismarına,onun ticarete alet edilmesine tur'laşmasına,otel'leşmesine,restoran'laşmasına,mönü'leşmesine karşıyım.Ama en çok ta ithalleşmesine karşıyım...Sorarım size Leyla ile Mecnun'ların,Kerem ile Aslı'ların,Ferhat ile Şirin'lerin köküne kıranmı girdi?..Sevgi denilen bir kavram,illa 1 güne hapsedilecek se niye bizim aşıklarımızın doğğum veya ölüm gününü değilde kalkıp bir hırıstiyan papaz olan Valentine'nin ölüm gününü kabul ediyoruz? Söyleyin hele,Leyla ile Mecnuun ünü demek Aziz Valentin Günü demekten çok daha sıcak ve çok daha yerli olmazmı?..
Bir gülücük bir sıcak bakış bir güzel söz değilmidir sevgi?..Ya da kulağa bir fısıltı?..Ama,her gün!..Ama yıllar boyu! Yılda sadece 1 gün değil!...Neresinden bakarsanız bakın 14 şubat ithal bir gün yabancı bir ürün dür Ama yıllardır kutlanıyor..Kutlandıkça da maddeleşiyor Sıcak bir söz'ün,sevgiyle bakan bir göz ün hükmü yok artık..Artık sevgiler Vicdanın özünde değil cüzdanın gözünde..Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek sağlığında İmanı da İnkarı da tenekeden bir nesil den şikayetçiydi...Ya şimdi Sevgisi bile Papaz Valentine den olan bir nesil var karşımızda..Yazık çok yazık....Heeeyy gençler, Nereye?Pardon Where are you going?
Tutku
Çar Şub 15, 2012 3:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

DOSTLUGA İHANET KATMAMAK..VEFA..

Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılıktır. Vefa ve sadakat, insanın hayatı süresince yaşaması gereken ahlaktır. Vefa, sevgi, şefkat, merhamet, hamiyet, yiğitlik, inanan insanın silahıdır. Bu duygular, Kur’an ahlakını yaşama yolunda diğer insanlara da coşku verir.

İman Davası Yolunda Cesaret, Kararlılık ve Vefa

Bugün küfrün, batıl davasının karşısında, İslam Birliği davası vardır. Bu dava, inanan her insanı motive etmeli; insana heyecan, coşku ve mücadele azmi vermelidir. Müslümanların dört elle sarılması gereken bu dava, müthiş bir idealdir.

Fikri mücadele içindeki samimi inananlar, Allah’ın sünneti gereği her dönemde engelleme, baskı ve iftiralarla karşılaşırlar. Ancak aldıkları tepkilerden korkmaz, örnek bir cesaret sergilerler. Zorluklardan yılgınlığa ve ümitsizliğe kapılmazlar. Yapılan baskılar korku vermek yerine onların şevklerini artırır.

Kınayıcının kınamasından korkmadan, tepki alacağından çekinmeden, samimi olarak İslam’ı savunan insanların sayısı azdır. Özellikle politikacılar arasında ürkek davranan, Allah’tan söz etmekten kaçınan, inancını gizleyen, Müslüman’ın hakkını savunursa kendince deşifre olacağını düşünüp, çekinenler vardır.

Dini siyasete alet etmek gibi politikacının dinden uzak durması gerektiği düşüncesi de yanlıştır. İnançlı politikacının inancını gizlemesi, Allah’tan ve Kur’an‘dan söz etmemesi, Müslümanlığını belli etmemeye çalışması diye bir konu olamaz. Kur’an ahlakı bir yaşam şeklidir.

İman sahibi insan politikacı da olsa yalnızca Allah’tan korkmalı, birçok kimsenin söz edemediği konuları anlatabilmeli, devekuşu mantığıyla başını kuma gömmek yerine dik tutmalı. Politika gereği bazı konularda taviz vermemeli. Hak olan ne ise hep onu söylemeli. Tartışmaya zemin hazırlamaktan kaçınarak, nezaketle, karşısındakini kırmadan hep doğrulardan yana olmalı. Verdiği kararlarda Kur’an’ı kıstas almalı. Düşüncelerinin, kararlarının ve uygulamalarının Allah’ın beğendiği güzel ahlaka uygun olmasına çaba göstermeli. Kimseden çekinmeden, herkesle görüşüp bağlantıda olmalı ve dini/milli çıkarları hep ön planda tutmalı. Kınayıcının kınamasından korkmadan İslam Birliğini savunabilmeli.

Allah yolunda hayırlı hizmetlerde bulunan, inkarcıların baskılarıyla karşılaşan ve birçok imtihan yaşayan müminler takdir edilmeli, onların değerleri bilinmeli. Birlik ruhunu yaşamak için fedakâr, sabırlı, sadık ve vefalı olunmalı. Bu, tüm müminlerin benimsemesi gereken üstün ahlaktır.

Bu güzel ahlakı yaşayan, büyüklerine sadık, vefalı ve cesur insanların sayısının artmasına ihtiyaç vardır. Müminlere karşı alçak gönüllü, küfre karşı güçlü ve onurlu, Allah yolunda çaba harcayan, kardeşlik ruhunu yaşayan, ahdine vefa gösteren samimi insanların... Çünkü Kur’an ahlakı –Allah’ın dilemesiyle-dayanışma, kardeşlik ve birliktelikle, kısacası tesanüdle hakim olacaktır.

Selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Çar Şub 15, 2012 1:13 pm
 
Foruma git
Konuya git

İnsanlar..

İnsanlar,sen istediğin kadar hayatındalar, göz yumduğun kadar dürüstler ve onları affettiğin kadar İYİLER.!.
Tutku
Per Şub 16, 2012 3:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

aman ha....

yaradılanı sev yaradan,dan ötürü (hz mevlana celaddini rumi) söze böyle başlamak istedim çünkü sanal alem deyip istediğini istediği şekilde yapabileceğini sananlar.şunu unutmasınlarki sanal oyun olsun forum olsun veya herhangi olay her bir nick her bir ismin ardında bir İNSAN olduğunu unutmamalıdır eyvah demeden önce biraz düşünüp öyle hareket etmelidir ki yaptığı her ne olursa olsun yarın aynısı veya bir başka şekilde başına gelebilir başımıza gelmesini istemediğimiz şeyleri yapmayalımki YAPMASINLAR.yaradılanı severiz yaradan,dan ötürü saygılarımla...
Er_kin_
Cum Şub 10, 2012 6:49 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: YA SEN NEYI OGRENDIN!.....................‏

Leydim konu başlığını okuduğumda; Ya sen neyi öğrendin? <<<Yazıyı okumaya geçmeden önce içimden geçirdiğim şu oldu:)) Leydim ben sevmeyi öğrendim:)) Tek bildiğim sevmek:))Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevmek:)) Hiç hesap yapmadan sevmek:))Rabbin bizlere bahşettiği en güzel duygu SEVMEK.

Paylaşımın çok güzel yüreğine sağlık..
Tutku
Per Şub 16, 2012 11:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: kuş tüyü...

Leydim yaşadığımız her güne sığdırsak bi parçasını hayat ne kadar güzelleşir dimi..güzelleştikçe parçalar büyür..paylaşımlar çoğalırr..Yaşamdan keyf almak bak nasıl olurmuş bilinir.. Huzurlu olursun ..Huzur verirsin..Bir kez okudum okudukça keyf aldım..Yüreğine sağlık..
Tutku
Per Şub 16, 2012 10:56 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: birazda gülelim......

Leydim yazan ellerine sağlık:))) tşkrlerrrr
Tutku
Per Şub 16, 2012 10:48 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: kuş tüyü...

Ablam bu kadar kefiyli bir yazı okumamıştım tam beş defa üst üste okudum:)))) emeğine yürepine sağlık.
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: YA SEN NEYI OGRENDIN!.....................‏

Leydiiii ablammm emeğine yüreğine sağlık süper bir paylaşım olmuş...
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: şikayet. :))))))

Leydi ablam çok güzel bir konu seçmissin emeğine yüreğine sağlıkkkkk,
BİZE BİZİ BİLEN GEREK BİZİ CANDAN SEVEN GEREK ÇAĞIRMADAN GELEN GEREK DERİMMMMMMMMM..
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:27 pm
 
Foruma git
Konuya git

ANNE - BABA HAKKI

Dünyaya gelmemize vesile olan anne-babalarımız, bizler için hayat ve huzur kaynağıdır. Her birimiz güçsüz ve aciz bir konumda iken, Rabbimizin lütfuyla, anne-babamızın, sevgi, şefkat, merhamet dolu kucağında hayata başlarız. Evlatlarına anlatılamayacak bir zevkle kol kanat gererler. Öyle ki onlar, yemez yedirirler; giymez giydirirler; ağlatmaz, ağlarlar. Doğruyu, yanlışı, şefkati, merhameti, sevgiyi, fedakarlığı ve daha nice insanî erdemleri öncelikle onlardan öğreniriz. Bu itibarla anne-babalarımız, ilk rehberlerimizdir. Onun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah kendisine gönül veren müminlere şöyle seslenir: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.” [1]

Bu âyette, bir müminin, anne-babasına, eziyet, kötülük şöyle dursun onlara iyilikte bulunması, saygılı davranması, onlara şefkat ve merhamet yüklü sözcüklerle güzel bir şekilde hitap etmesi gerektiği bildirilmiştir. Zira o güçsüz iken, anne-babası ona kol kanat germiş, bütün zorluk ve meşakkatlere rağmen ona hep güler yüz göstermiş, güzel söz söylemişlerdir. Onun mutluluğu için nice fedakarlıklara katlanmışlardır. Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde, evlatları için her türlü fedakarlığı yaptığı halde yalnızlığa itilmiş, meşakkatlerin kucağına terk edilmiş, sahipsiz gözü yaşlı anne-babalarla sıkça karşılaşıyoruz. Göz yaşlarının, terk edilmişliğin, hayata küsmenin meydana getirdiği bu ızdırap tabloları, vicdanları derinden yaralıyor. Oysa bu tabloları, huzur ve mutluluk, fedakarlık ve sabır, merhamet ve hoşgörü süslemelidir. Bizler onların varlığı ile sıkıntı ve meşakkat değil huzur ve mutluluk duymalıyız. Varlıklarını yük değil nimet olarak algılamalıyız.

Değerli Sanalkahve dostlarım.

Şüphesiz her mümin, Allah’ın rızasını kazanmayı, onun ahirette sunacağı nimetlere nail olmayı hedefler. Bu hedefe ulaşılmasında, salih amellerin ayrı bir yeri vardır. Unutmayalım ki, anne-babanın hayır dua ve rızası, bu güzelliklere ulaşmanın yollarından biridir. Sevgili Peygamberimiz, “Allah’ın rızası, anne-babanın rızasında, Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”[2] buyurmak suretiyle bu hususu dile getirmiştir. Ayrıca anne-babaya isyan, büyük günahlar arasında sayılmıştır. Peygamberimiz, “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak ve ana-babaya âsi olmaktır.” [3]buyurmuştur. Bizler anne-babamızın rızasını kazanarak onların hayır duasını almanın gayreti içinde olalım. Zira Peygamberimiz, “Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve anne- babanın evladına duası.”[4] buyurmuştur.

Hutbemi, cefakâr ve fedakâr annelerimizin doğum öncesi ve doğum sonrası yaşadıkları zorlu süreci dile getiren bir âyet mealiyle bitirmek istiyorum: “İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek taşımıştır…”[5]
sSelam ve saygılarımla Hacegan....

1] İsrâ, 17/23

[2] Tirmizi, Birr, 3

[3] Buhârî, Şehadet, 10

[4] İbn Mâce, Dua, 11.

[5] Lokman, 31/14.
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:04 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: kuş tüyü...

EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN...
Koray
Cum Şub 17, 2012 2:07 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: kuş tüyü...

Canım Arkadaşım ...GÜZEL Paylaşımınız için tşkr.ler yüreğine sağlık..Kuş Tüyü nekadar şeffaf ,narin,sicacıktır .. sıraladığınız öğütlerde bir insanda olması gereken çok önemli vasıflardır... Bu vasıfları taşıyan herkes kuş tüyü kadar şeffaf ,arınmış ,huzurlu ,mutludur...zaten bu vasıfları taşıyanlarda insanlık tekamülünü tamamlamıştır....inşallah insan olmanın tadına , mutluluğuna bizlerde erişiriz....Leydiim
jassenya
Cum Şub 17, 2012 7:38 pm
 
Foruma git
Konuya git

ALLAH DE......

Büyük gemiler büyük denizlerde yüzerler
Küçük gemiler küçük denizlerde yüzerler

Bir söz söyle onla cehennem cennet olsun!
Bir söz söyle onunla duyanlar mest olsun!
Derin bir söz söyle onla ölü kalpler dirilsin!
Haydi bir söz de içtende kalbim aşkla dolsun .
Haceganımmmm kurbanımmmmmm
Haydi durma kalbim Allah de!
Hacegan__
Pts Şub 20, 2012 12:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

DUYGUSALLIK...

Duygusallık dünyada milyarlarca insanı etkisi altına almış bir cahiliye kültürüdür. Şeytanın insanları Allah’ın yolundan alıkoymak amacıyla kullandığı bu etkili silah, insanların duygularının esiri olmalarına ve akıllarını kullanamamalarına neden olmaktadır. Bilindiği gibi şeytan, Allah’ın büyüklüğünü düşünemeyen, takdir edemeyen insanlar ortaya çıkarmak ve insanları Allah’ın yolundan saptırmak için ant içmiştir: ‘Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları ( insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.’ (Araf Suresi, 16) Şeytan bu amacına ulaşmak için hiç ara vermeden var gücüyle çalışmaktadır.

Duygusallığın zararları:
Duygusallığın insanlar için zararları çok fazladır. Duygusal insanlar genelde çok hassas olurlar ve bu yüzden en küçük olayları dahi sorun haline getirip stres içinde yaşarlar. Bu sadece çevrelerine değil kendi bedenlerine de fazlasıyla zarar verir. Sürekli şüphe, kıskançlık, tedirginlik yaşarlar. Olaylar karşısında mantıklı düşünmek yerine duygularıyla hareket ederek yanlış kararlar verirler. Müminler Allah’a tevekkül ettikleri için sağlıklı ve mutlu iken, bu insanlar pek çok psikolojik rahatsızlıkla mücadele ederler.

Duygusallığın insan bedenine verdiği tahribatlar sonucunda çeşitli hastalıkların oluşması kaçınılmazdır. Mide, kalp rahatsızlıkları, aşırı zayıflama, saç dökülmesi, ciltte bozulmalar ve çok sayıda önemli hastalığın altında yatan en büyük sebep strestir. Neşeli ve mutlu yaşayan insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadıkları bilimsel araştırmalar sonucunda ispatlanmış bir gerçektir.

Duygusallığın getirdiği zayıflık, aklını ve mantığını kullanan insanlarda görülmez. Bu insanlar olaylar karşısında soğukkanlı ve sakin olurlar. Çünkü her şeyin Allah’ın kontrolünde gerçekleştiğini bilir ve sonuna kadar O’na teslim olurlar. Bu durum insanlar için sonsuz bir güven duygusu demektir. Kendini güvende hisseden insan panik olmaz, kontrollü davranır. Sonuç ne olursa olsun yıkım yaşamaz ve her koşulda tevekküllü olur. Bu da sağlıklı bir ruh yapısı, sağlıklı bir insan ve sağlıklı bir toplumun oluşmasına neden olur.

Duygusallık telkini:
Günümüzde duygusallık telkininin en yoğun yapıldığı insanlar gençlerdir. Aşk ve tutkunun sonuna kadar yaşanması gerektiği telkiniyle gençlerin kontrolden çıkmaları sağlanarak çoğu zaman yanlış ilişkilere sürüklenmelerine neden olunur. Duygusal şarkılar, sözler, şiirler, filmler ve romantizm masallarıyla genç beyinlere mantıktan uzak sadece duygusal yaklaşımlarla ‘anı yaşamaları’ telkini verilir. Böylece gerçek sevgiyi yaşamadan sadece geçici heveslerin hüküm sürdüğü bir hayat yaşayan bu gençler beklentilerinin gerçekleşmediği durumlarda büyük yıkımlar yaşarlar. Bazen intihara kadar giden zayıflıklar dahi gösterebilirler. Oysa aklını kullanıp Allah’a sığınan insanlar için her türlü durum bir hayır olarak görülür. Şifayı uyuşturucu, alkol ya da başka şeylerde değil Allah’a sığınmakta bulurlar. ‘Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz.’ (İsra Suresi, 82)

Bugün yaşanan pek çok çözümsüzlüğün, sıkıntının ve belaların altında şeytanın bu bitmek bilmeyen telkinleri yatar. Şeytan insanların boş amaçlar, geçici hevesler peşinde koşup yanlışlar yapmasını ister. Bundan büyük bir haz duyar. Allah kullarını bu tehlikeye karşı Kuran’da şöyle uyarmıştır : ‘Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. (Nur Suresi, 21)

Son olarak insanlar, şeytanın telkiniyle, duygusallığın mutlaka olması gerektiğine inanarak duygusal olmayan insanları vicdansız olarak nitelendirirler. Bu yanlış kanı duygusal olmayan her insanın merhametsiz olduğu görüşünün ortaya çıkmasına neden olsa da Allah’ın sıfatlarından olan merhamet, mümin kulları üzerinde görülen bir özelliktir. Müminler merhametlidir ancak duygusal değildirler. Böylesine bir zayıflığın şeytanın oyunu olduğunu çok iyi bilirler ve bu oyunu Allah’ın dosdoğru yolundan giderek bozarlar. Mümin güçlü bir karakterdir, aklını kullanır, telkinlerden Allah’ın izni ile etkilenmez.
(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)
Rabbim her zaman hakkımızda hayırlısını verir inşallah amin ecmain Hacegan......
Hacegan__
Pts Şub 20, 2012 12:13 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron