519 sonuç bulundu

Geri dön

ASR SURESİNİ OKUYUP ANLAMAK...

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
1 Yemin olsun zamana
2 İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir!
3 İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
Asr Suresi
Kısacık bir sure… Sadece üç ayet. Ama o kadar çok şey anlatıyor ki. İnsanın yaşadıkça kaybettiğini, kaybedenlerden olmaması için neler yapması gerektiğini söylüyor.
Zamana yemin ederek başlıyor sure. Okuyanların dikkati zamana çekiliyor. Sonra insan hüsran, kayıp içerisindedir deniyor. Yani zaman geçtikçe insan kaybediyor. Neden? Biraz durup düşünmek lazım. Aslında öyle anlam dolu ki, iyice durup düşünmek lazım. Yaşadıkça kaybediyoruz, kazanmıyoruz. Çünkü gerektiği gibi yaşamıyoruz. Dünyaya kapılıyoruz, dünya nimetlerine, dünya hırslarına… Bizler daha çok yaşadıkça, daha fazla zamanı boş işlerle geçiriyoruz, gereksiz şeylere daha fazla kafa yoruyoruz, dünyevi hevesler için daha çok vakit harcıyoruz, dünya için daha çok plan ve yatırım yapıyoruz. İşte bu sırada da kaybediyoruz. Çünkü bu sırada Allah’tan daha da uzaklaşıyoruz, dünya nimetleri bizleri daha güçlü esir ediyor. Allah yolunda harcamamız gereken vakit ve enerjiyi başka şeylerle heba ediyoruz. Daha az trafiğe takılmak, havaleyi daha ucuza getirmek, patronu memnun etmenin yollarını aramak, indirimdeki bir ürünü kaçırmamak, eşimizi sevindirmek, sevdiğimiz bir diziyi kaçırmamak ve benzeri kaygılar birçok zaman bizleri Allah için daha fazla huşu içinde namaz kılmaktan, Allah yolunda mücadele etmekten, Kuran’ın bir ayeti üzerine kafa yormaktan daha çok düşündürüyorsa gerçekten kaybedenlerdeniz demektir.
Peki kaybedenlerden olmak zorunda mıyız? Değiliz elbette. 3. ayet istisnalardan bahsederken kaybetmemenin reçetesini sunuyor. Bunun için önce inanmak, sonra Kuran’da belirtilen iyi ve güzel işleri yapmak gerekiyor. Örneğin daha çok para veya daha çok güç değil, hayır ve barış getirecek eylemleri tercih etmek gerekir. Dahası, Allah yolunu herkese tavsiye etmek, herkesi Allah yoluna yöneltmeye gayret etmek gerekir. Oysa ne yazık ki birçok Müslüman, din kardeşlerine doğru yolu tavsiye etmenin bir ibadet, bir görev olduğunu bilmiyor. Dindar aileler bile çocuklarının dini yaşamasını isterken etrafına dinle ilgili tavsiyede bulunmasını hoş karşılamayabiliyor. Hâlbuki iyi bir Müslüman çevresindekileri de Allah’ın dinine, zorluklara karşı sabırla mücadele etmeye, isyana yaklaşılan anlarda zorlukların üstesinden gelmek için Allah’a yönelmeye teşvik etmelidir. İşte ancak bu kişiler yaşadıkça kaybedenler değil de kazananlar olurlar.
Allah hepimizi Asr suresinin hikmetini kavrayan, Asr suresine göre yaşayan kullarından eylesin.Amin ecmain inşallah selam ve saygılarımla Hacegan
Hacegan__
Çar Şub 01, 2012 1:48 pm
 
Foruma git
Konuya git

ŞEYTAN..

Düşmanlık… Her ne kadar içimiz almasa da, dilimiz varmasa da kalbimizdeki yatalak, gözümüzde kısık bir bakıştır o… Mutlaka karşı karşıya gelmişizdir bu hisle. İyi de böyle bir hisse sahipsek düşmanımız kim?? Kimi düşman biliriz? Elbette kendisinden en çok kötülük gördüğümüzü. Hatta fazla düşünmeye de gerek kalmadan güzel kitabımız Kur’an söylüyor en tehlikeli düşmanımızı:
Şu bir gerçek ki, şeytan sizin için bir düşmandır. O halde siz de onu düşman tutun. Hiç kuşkusuz, o kendi hizbini cehennem yâranından olmaları için çağırır durur.
Fatır Suresi 6
Şeytan kelime anlamı olarak “uzak olan” demektir. Yani Adem’e, kendini daha üstün gördüğünden secde etmeyince Allah’ın huzurundan ve rahmetinden uzaklaştırılandır. İşte şeytanın kibrinden dolayı kovulmasıyla, şeytan ve insan arasındaki savaş bu şekilde başlamıştır.
Yukarıdaki ayette şeytanın kendisini takip edenleri cehenneme çağırdığı söylenmektedir. Bundan daha tehlikeli daha kötü bir düşman olabilir mi? Öyle ki hiç durmadan hayırlı, güzel işler yapanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokuluyor ve yandaşlarıyla var gücüyle insanları doğrudan saptırmak için çalışıyor. Hatta şu anda bile!!!
Dedi ki: ‘Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka kışkırtıp azdıracağım.’
Sad Suresi 82
Peki, Kur’an ayetlerine göre şeytanın tuzakları nelerdir?
İnsanları fakirlikle korkutur, çirkinliklere sürükler.
Yalnız kendi dostlarını korkutur.
Gösteriş olsun diye mal dağıttırır.
Kuruntulara iter.
Uyuşturucu ve kumara yöneltir. İnsanların arasına düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip, Allah’ı anmaktan, namazdan geri çevirmek ister.
Aldatmak için lafın yaldızlısını fısıldar.
İnsanları onların onu göremeyeceği yerden görür.
İnsanların arasını açar.
Sadece davet eder, insanlar üzerinde bir sultası yoktur.
Amelleri süslü gösterir.
Mallarda ve evlatlarda ortak olur, sürekli vaatte bulunur.
İğrençlikleri ve kötülüğü emreder.
İnsan için bir rezil edicidir.
Allah’ın zikrini/Kur’anını unutturur.
Vesvese verir…
Bu oyunlara gelmemek için uyanık olmalıyız.
Ve tabii tüm bunlara rağmen, şeytanı da Allah yarattığı için ancak Allah’a sığınarak şeytanın tuzaklarından korunabiliriz. Normalde nefret edilmek kimsenin istemediği bir şeydir; fakat şeytanın nefret etmesi hariç. Şeytan neden mi nefret eder bazı kullardan. O kullar Allah’a yakın şeytana uzak olduklarından. Şeytanın oyun ve tuzaklarına yönelmediklerinden. Şeytanın nefret ettiği samimi müslümanlar olmak ümidiyle…
Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın! Çünkü en iyi işiten O’dur, en iyi bilen O…
Fussilet Suresi 36
Rabbim bizleri her zaman şeytanın ve şeytanlaşmış insanların şerrinden korusun hep iyi insanlarla karşılaşmayı nasip etsin amin ecmain inşallah.Selam ve saygılarımla.
Hacegan__
Çar Şub 01, 2012 7:58 am
 
Foruma git
Konuya git

HAYAT VE KALP...

Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ya Rab, (insanların) dirilecekleri gün beni mahcup etme. O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur.)” (Şuara, 87-89)

Peygamberimiz s.a.v. de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz haramlar bellidir. Helaller de bellidir. Bir de ikisinin arasında haram mı helal mi olduğu belli olmayan şeyler vardır. Dinini ve namusunu korumak isteyen bunlardan kaçınır. Bu şüpheli şeyleri yapan kişi, tıpkı bir çitin etrafında sürüsünü otlatan çoban gibidir. Koyunlar her an korunan araziye girebilir. Haberiniz olsun, her hükümdarın koruduğu bir yer vardır, Allah’ın koruduğu yer ise haramlardır. Bedende de bir et parçası vardır. Eğer o et parçası sağlam olursa bütün vücut sağlam olur. Eğer o et parçası bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. İşte o et parçası kalptir.” (Buharî)

Kalp bedenin maddi ve manevi merkezidir. Bedenin maddi işleyişi kadar manevi işleyişi de kalbin sıhhatine bağlıdır. Ayeti-i kerime de buyrulduğu gibi güzel son kalple alakalıdır. İnsanoğlu hesaba çekileceği gün dünyadaki mevkisi, zenginliği ve asaleti ile değil, Allah rızası için yaptığı amellerle kurtuluşa erecektir.

Aslında kulluk zahirle, yani dış görünüşle alakalı görünür. Çünkü yapmakla mükellef olduğumuz ibadetler, davranışlar ve yapmamakla mükellef olduğumuz haramlar ilk bakışta dışımızla ilgili gibidir. Fakat hadis-i şerifte buyrulduğu üzere “Ameller niyetlere göredir.” (Buharî; Müslim) Yani kalbin temizliğine, taşıdığı niyete bağlıdır.
İbadetlerin sahih olması için zahirî şartlar kadar kalbin de sağlam olması gerekir. Mesela namaz, oruç, hac ve zekât gibi farz ibadetlerin dış şartları fıkha uygun olarak yerine getirilmeden olmaz. Aynı şekilde bu ibadetlerin Cenab-ı Mevlâ indinde makbul olması için, zahirî şartlarla birlikte sırf Allah rızası için yapılması; gösterişten, dünyalık mefaatlerden arınmış olması gerekir. Bunlar da ancak kalbin arınmasıyla, temizlenmesiyle meydana gelir.

Kalbin arınması demek, kişinin öncelikle niyet ve maksadından dünyayı çıkarması demektir. Çünkü insanoğlu kalbinde dünya sevgisi ve menfaatleri durdukça, istese de istemese de bir korku taşır. Bu korku elindekini kaybetme yahut elde edeceklerini elde edememe korkusudur. Bu da kişinin bütün amellerini tesiri altına alır, sırf Allah rızası için ibadet etmesine engel olur. Çünkü bu duygular ihlâsa perdedir.

Kalp temizliği ibadetler kadar güzel ahlâk için de gereklidir. Çünkü kalbin kötü duygulardan temizlenmesi ile kişi güzel ahlâka erer. Ailesine, anne babasına, komşularına ve mümin kardeşlerine iyi davranır, ahlâkıyla herkese örnek olur; yani güzel kul olur.

Kalple doğrudan alakalı olan bir diğer unsur da nefsimizdir. Nefsimiz, ibadetlerimizden ahlâkımıza bütün hayatımızı, varlığımızı kuşatmış durumdadır. Kalp ve nefs ele ele yürürler. Dolayısıyla ıslah olmamış, yola gelmemiş bir nefs bizi daima yanlışa, helake doğru götürecektir. Çünkü nefsin istek ve arzuları bitip tükenmez. Kişi ancak bu istek ve arzulara muhalefet edip taat ve ibadetlere devam ederek iç dünyasını arındırır. Nefsin boyunduruğundan da ancak bu sayede kurtulur.

Kötü huyların giderilmesiyle kalp günahların vereceği zarardan emin olur. Böylece ne malın ne evladın fayda vereceği o günde kişinin yegane dostu olur.

Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in şu hadis-i şerifinden, kalbin kişiyi ve amellerini yönettiğini ve insanların buna göre sınıflandırıldığı öğreniyoruz:

“Kalpler dört kısımdır:

• Biri etrafına ışık saçan kandiller gibi halis ve temiz olan kalptir ki, bu müminlerin kalbidir ve (etrafına saçtığı) ışık da nurudur.
• İkincisi mühürlenmiş kalptir ki, bu da kâfirin kalbidir.
• Üçüncüsü ters çevrilmiş kalptir ki, bu da münafıkların kalbidir. Önce tanır, sonra inkâr eder.
• Dördüncüsü iki tarafa da meyli olan, yani hem imanlı hem de nifaklı kalptir.

İmanlı kalbi sebzeye benzetilebiliriz, çünkü her ikisini de temiz su besler, yaşatır. Nifaklı kalbi de çıbana benzetebiliriz, çünkü her ikisinden çıkan irin ve sarı sudur. İman ve nifaktan hangisi üstün gelirse kulun amellerinde o söz sahibi o olur.” (Ahmed b. Hanbel; Taberanî)

Anlaşılıyor ki kulun amellerinde söz sahibi kalptir. Çünkü amellerin sıhhatinde mihenk odur. Kalp denetim yeridir. Eğer bu denetim yeri sıhhatli bir denetim yapmıyorsa, hatta kişiyi zararlı işlere, günahlara sevk ediyorsa yapılan işlerden fayda gelmez. Eğer insanı sürekli Allah’a yönlendiriyor, her hataya yönelişinde onu durduruyorsa bu kalp selim bir kalptir. Selamete ermiştir, sahibini de sağ salim kurtuluşa götürecektir.

Kalbin “selim” sıfatını kazanması ibadet ve zikir ile mümkündür. İyi kulluk, devamlı Allah’ı anmak ve hatırlamak kalbi temizler, kirlerinden arındırır. Böyle bir kalp de sahibini kurtuluşa doğru götürür.

Nasıl ki bedenin kan dolaşımını, ayakta kalmasını sağlayan unsur bedenî kalp ise, manevi kalp de kulluğu ve niyetleri sağlamlaştırır.

Yine nasıl ki bedenî kalbe güzelce bakmak, onu sağlıklı tutmak, korumak gerekiyorsa aynı şekilde manevi kalbi de ibadet ve zikirle beslemek gerekiyor. Dünyevî ve uhrevî hayatımızı etkileyen, şekillendiren en temel unsur kalbimizle ilgili tercihimiz olacak. Hakkı ve hayrı tercih eden, benimseyen ise kurtulacak.

Rabbimizin tevfik ve inayetiyle... Allaha emanet olunuz Selam ve saygılarımla.Hacegan
Hacegan__
Çar Şub 01, 2012 7:34 am
 
Foruma git
Konuya git

O SES.....

Çok mutlu olduğunu düşünen insanın dahi içini sıkan ve ona huzursuzluk veren onlarca konusu vardır. Kimileri ise mutlu olduğunu söylerken gerçekte rol yapar; sahte mutluluk maskesiyle dolaşır. Çünkü insanın gerçekten huzur ve mutluluğa kavuşması, sıkıntısız yaşaması, yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu hedeflediği bir yaşam sürmesiyle mümkün. Rahmeti her şeyi kuşatan Rabb’imiz, sonsuz merhametiyle bu gerçeği Kur’an’da haber verir.

Kur’an’ın bu sırrından habersiz olan bazı insanlar, huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için çeşitli yollar denerler. Allah her konuyu çözümüyle birlikte yarattığı halde, insanlar çözümü genellikle Kur’an dışında ararlar.

Psikiyatrist ve psikologlar dışında son dönemde insan ruhuna şifa arayışları yaşam koçlarıyla sürüyor. İnternette arama motorlarında "yaşam koçu" kelimelerini arattığınızda, hedeflerinize ulaşmada size rehberlik teklif eden bu insanlara dair sayfalarca sonuç çıkıyor.

Kimi yaşam koçları, "sana rahatlık ve huzur veren, ilhamlar veren, bir anda sana güzel fikirler sunan o ses, güvenmeni söyleyen ses, o ses sana hep güzel mesajlar veren ses, o ses olman gereken yerde olmanı, yapman gereken işi yapmanı sağlayan ses, o ses seni yönlendiren sana mutlu bir hayat yaşatmaya çalışan seni koruyan kollayan sana yol gösteren ses" gibi ifadelerle muhtemelen vicdanı anlatıyor. Allah’ın ilhamı olan ve hep doğruyu işaret eden şaşmaz pusulamız vicdanı.

Ancak bir kısmı, insanda bağımsız güç gören, insana benlik veren Kur’an dışı bir bakış açısıyla olaylara bakıyor. O yönde yol gösteriyor.

Örneğin bir yaşam koçu kendisini tanıtmak için, bir müzenin ya da bienalin yalnız da dolaşılabileceğini ama –kendisini ima ederek-bir rehberle gezildiğinde her açıdan daha doyumlu ve hedefe yönelik olunacağını yazmış.

Doğrudur, ancak "temiz akıl sahipleri" için hayat rehberi Kur’an’dır. Kur’an, derin saygıyla içi titreyerek Rabb’inden korkan, sakınan, samimi inanan insanların yol göstericisidir. İnsanı yaratan Yüce Allah, kulu için en doyumlu ve asıl hedefe yönelik hayat şeklini Kur’an’la haber verir. Kur’an, yaşamanın sanatını anlatan kılavuz. Kin ve nefretten arınmayı, aydınlığı, estetiği, şefkat ve merhameti anlatan kitap. O, Allah ile derin bağlantıyı, en zor anda aşkı ve muhabbeti diri tutar.

İnsanı korku, panik ve çağın hastalığı olan stresten uzak tutacak, kalbine şifa olacak asıl şey, Allah’a ve mesajına sarılmaktır. Allah’a yakın olmak, O’na sığınmaktır. İnsanın en büyük yardımcısı Allah’tır; O’na dayanmaktan daha büyük destek yoktur.

Materyalist bakış açısıyla ne insanda ne de dünyada huzur olamaz. İnsan metalden, taştan oluşan bir varlık değil. İnsan, ruhu olan bir varlık. Ruh da dinin dışında bir rahatlık bulamaz; Allah’ı anmanın dışında huzura kavuşamaz.

Kalbe hitap etmeyen yöntemlerle psikolojik destek insana yarar sağlamaz. Kalplere, ruhlara şifa olan Kur’an’dan ve Allah’ı anmaktan uzak kalınmamalı. Allah’tan uzak kaldıkça kalp kararır, körelir.

Her sorun gibi, mutsuzluğun çözümü de Kur’an’la insanlara bildirilir. İnsanlar ancak Allah’ın beğendiği güzel ahlakı yaşadıkları, O’nun, üzerlerindeki korumasını kavradıklarında dünya hayatının her anından zevk alabilirler. Ancak o zaman Allah’ın benzersiz sanatıyla yarattığı güzellikleri gereği gibi takdir edip, mutlu olmayı başarabilirler. Her yere Allah aşkıyla bakar ve dünyada da cennet benzeri bir hayat yaşarlar.

Allah’a yakın yaşamadığında insanın dünyası cehenneme döner. Allah’ı aşkla sevdiğinde ise cennete benzer. Huzurlu bir hayata kavuşmak için sevilmez Allah. Allah sevildiği için ruh açılır, dünya cennet gibi olur.

Her devirde inananlar, yaşadıkları zorluklarda Allah’ı anarak, tevekkül ederek kurtuluş bulmuşlardır. Bize can veren, bizi bizden iyi bilen Allah, kalplerimizin nasıl huzur bulacağını şöyle haber verir:

“… Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Ra’d Suresi, 28)

Göğüslerimizde kıldığı tek kalp O’nun aşkıyla dolu olmalı. Bir kez aşık oldu mu insan, sonsuza dek bırakmamalı. İnsan, Rabb’ini anar, Rabb’i için sabreder, O’na tevekkül eder; böylece kalbi tatmin bulur. Gerçek huzurun ve gerçek kurtuluşun yolu budur. O ses, yol gösteren ses O’dur…Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Şub 02, 2012 10:00 am
 
Foruma git
Konuya git

ONBİR EMİR......

1. ALLAH’tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin.
2. Anaya-babaya çok iyi davranın.
3. Akrabaya hakkını verin.Çaresize ve yolda kalana da.Fakat israf ederek saçıp savurmayın.Elinizi bağlayıp da boynunuza asmayın.Ama onu büsbütün de salıvermeyin.
4. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin.
5. Zinaya yaklaşmayın.Çünkü o iğrenç bir iştir.
6. Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın.
7. Yetimin malına yaklaşmayın.Ama rüştüne erişinceye kadar,güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz.
8. Ahdinize vefalı olun.Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.
9. Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün.Hilesiz teraziyle tartın.
10. Hakkında bilginiz olmayan şeyin ardına düşmeyin.Çünkü kulak,göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.
11. Yeryüzünde kasılıp kabararak yürümeyin.Çünkü siz,yeri asla yırtamazsınız,uzunlukça da dağlara erişemezsiniz.
(17 İsra Suresi Ayet 23-28)
( Not: Bu yazıyı Emre Dormanın ”Kur’an-ı Kerim’deki Temel Emirler Ve Yasaklar” adlı kitabının son sayfasından aldım.Yayınlamanızda fayda olabileceği düşüncesiyle göndermek istedim.Selamlar..)Hacegan
Hacegan__
Per Şub 02, 2012 4:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

MEVLİD KANDİLİ...

Bu gece, Sevgili Peygamberimiz’in dünyaya teşriflerinin sene-i devriyesi. Müslümanların da bayramı. Hatta Kadir Gecesi’nden sonra, kutlanan en muteber ve mubarek gecelerden biri.
Mevlid, doğum anlamına geliyor. Daha çok da Hz. Peygamber (sav) Efendimizin doğumunu ifade ediyor. Malum olduğu üzere Allah Rasülü milâdi 571 yılının 12 Rebiül-evvel ayının 12. gecesi dünyaya gelmişti. O gece, Kâbedeki putların devrilmelerinden, Kisra sarayının yıkılmasına, Mecusilerin bin yıllık ateşlerinin sönmesinden Save Gölünün kurumasına kadar pek çok olağanüstü hadiseler meydana gelmişti.
Peygamberimiz de sağlığında doğduğu geceyi unutmamıştı. Her yıl o gecenin sene-i devriyesinde Ashab-ı Kiram’a ziyafetler verir ve küçüklüğündeki hatıralarından bahsederlerdi. İslam kültüründe bu gelenek bugüne değin devam edegelmiştir. Rasülüllah’ın doğumunu anlatan, miraca yükselişini ve faziletlerini dile getiren pek çok mevlidler de yazılmıştır ki, bunlardan en önemlisi hiç şüphe yoktur ki Süleyman Çelebi’nin “Vesiletü’n- Necat”ıdır.
Kâinat Efendisi’nin doğumunu anlatan S. Çelebi der ki:
“Âmine Hâtun Muhammed ânesî
Ol sadeften doğdu ol dürdânesî
Hem Muhammed gelmesi oldû yakîn
Çok alâmetler belürdî gelmedîn
Ol gice kim, doğdu ol Hayrü’l-beşer
Ânesî anda neler gördü neler
Doğdu ol saatte ol sultânı dîn
Nûra gark oldû semâvât ü zemîn
O İki Cihan Güneşi’ni Kur’an-ı Kerim’de bizzat Cenab-ı Hak övmüş ve yüceltmiştir. Bu konu ile ilgili pek çok ayet mevcuttur. Eli kalem tutup da şiir yazan her Müslüman Şair de, Peygamberimiz’i öven ve na’at denen en az bir şiir yazmıştır.
Şeyh Galip:
“Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim
Hak’tan bize Sultan-ı müeyyedsin Efendim.” Diye O Sevgililer Sevgilisine muhabbetini anlatır.
Necid Çöllerinde iken “Ya Nebi! Şu halime bak” diye seslenen M. Akif de şöyle devam eder:
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Hasan Basri Çantay:
“Sevdim seni hep canlara cânân diye sevdim
Bir ben değil âlem sana kurban diye sevdim.” Diye haykırırken,
Necip Fazıl da:
“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!” diye O’na olan sevgisini dile getiriyor.
A.Nihat Asya:
Neler duydu şu dünyada, Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi.ey Nebi, Adına alışkın dudaklarımız!” derken,
Fethullah Gülen Hocaefendi de:
“Ey kupkuru çölleri cennete çeviren Gül,
Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül” diye özlemini ifede ediyor.
Rasülüllah’a duyulan özlemi ve ona olan derin sevgi ve muhabbeti terennüm eden daha pek çok dizeye yer vermek isterdim. Lakin satırlar sayılı, sütunlar sınırlı. Bu yüzden sohbetimizi bizim “İsterim Ya Rasülallah!” başlıklı bir na’atımızın son kıtasıyla bitirelim:
Huzur bulur insan ancak bu dinde,
Sevgin ebediyen kalacak zinde,
Gonca, gül olsam da, senin izinde,
Solmayı isterim ya RASÜLALLAH.
Tüm dostların Mevlid Kandilini yürekten kutlar, hayırlara vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ederim.Allaha emanet olunuz selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Şub 02, 2012 11:53 pm
 
Foruma git
Konuya git

TEMEL BİLGİLER......

İMANIN ŞARTLARI
1-Allah'ın birliğine inanmak.
2-Meleklere inanmak.
3-Kitaplara inanmak.
4-Peygamberlere inanmak.
5-Ahiret hayatına inanmak.
6-Hayır ve şerrin Allah'dan geldiğine inanmak.

ISLAMIN ŞARTLARI
1-Kelime-i şahadet getirmek (Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu).
2-Namaz kılmak.
3-Oruç tutmak.
4-Zekat vermek.
5-Hacca gitmek.
Otuziki farz

Îmânın şartı: Altı (6)

İslâmın şartı: Beş (5)

Namazın farzı: Oniki (12)

Abdestin farzı: Dört (4)

Guslün farzı: Üç (3)

Teyemmümün farzı: İki (2)

Teyemmümün farzına üç diyenler de vardır. Bu zaman, hepsi otuzüç farz olur.

Îmâmın Şartları (6)

1- Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmak.

2- Meleklerine inanmak.

3- Allahü teâlânın indirdiği kitâblarına inanmak.

4- Allahü teâlânın Peygamberlerine inanmak.

5- Âhiret gününe inanmak.

6- Kadere, ya’nî hayr ve şerlerin (iyilik ve kötülüklerin) Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.

İslâmın Şartları (5)

7- Kelime-i şehâdet getirmek.

8- Her gün beş kere vakti geline namaz kılmak.

9- Malın zekâtını vermek.

10- Ramazan ayında her gün oruc tutmak.

11- Gücü yetenin ömründe bir kere hac etmesidir.

Namazın Farzları (12)

A- Dışındaki farzları yedidir. Bunlara şartları da denir.

12- Hadesten tahâret.

13- Necasetten tahâret.

14- Setr-i avret.

15- İstikbâl-i Kıble.

16- Vakit.

17- Niyet.

18- İftitah veya Tahrime Tekbîri.

B- İçindeki farzları beşdir. Bunlara rükn denir.

19- Kıyâm.

20- Kırâat.

21- Rükû’.

22- Secde.

23- Ka’de-i âhire.

Abdestin Farzları (4)

24- Abdest alırken yüzü yıkamak.

25- Elleri dirsekleri ile birlikte yıkamak.

26- Başın dörtte birini mesh etmek.

27- Ayakları topukları ile birlikte yıkamak.

Guslün Farzları (3)

28- Ağzı yıkamak (mazmaza).

29- Burnu yıkamak (istinşak).

30- Bütün bedeni yıkamak.

Teyemmümün Farzları (2)

31- Cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyet etmek.

32- İki eli temiz toprağa vurup, yüzü mesh etmek ve tekrar iki eli temiz toprağa vurup, her iki kolu dirsekten avuca kadar sığamak.

Ellidört farz

1- Allahü teâlânın bir olduğuna inanmak.

2- Helâl yimek ve içmek.

3- Abdest almak.

4- Beş vakit namaz kılmak.

5- Cünüblükten gusl etmek.

6- Rızkın Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.

7- Helâl, temiz elbise giymek.

8- Hakka tevekkül etmek.

9- Kanaat etmek.

10- Nimetlerinin mukabilinde, Allahü teâlâya şükr etmek.

11- Kazaya râzı olmak.

12- Belâlara sabr etmek.

13- Günâhlardan tevbe etmek.

14- Allah rızâsı için ibâdet etmek.

15- Şeytanı düşman bilmek.

16- Kur’ân-ı kerîmin hükmüne râzı olmak.

17- Ölümü hak bilmek.

18- Allahın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak.

19- Babaya ve anaya iyilik etmek.

20- Ma’rûfu emr ve münkeri nehy etmek.

21- Akrabayı ziyâret etmek.

22- Emânete hıyânet etmemek.

23- Dâima Allahü teâlâdan korkup, ferahı (şımarıklığı ve azgınlığı) terk etmek.

24- Allaha ve Resûlüne itâat etmek.

25- Günâhdan kaçıp, ibâdetlerle meşgul olmak.

26- Müslümân âmirlere itâat etmek.

27- Âleme, ibret nazarıyla bakmak.

28- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.

29- Dilini, fuhşa âit kelimelerden korumak.

30- Kalbini temiz tutmak.

31- Hiçbir kimseyi maskaralığa almamak.

32- Harâma bakmamak.

33- Mü’min her hâlde, sözüne sâdık olmak.

34- Kulağını münkerât dinlemekten korumak.

35- İlim öğrenmek.

36- Tartı ve ölçü âletlerini, hak üzere kullanmak.

37- Allahın azabından emin olmayıp, dâima korkmak.

38- Müslüman fakirlere zekât vermek ve yardım etmek.

39- Allahın rahmetinden ümid kesmemek.

40- Nefsinin isteklerine tâbi olmamak.

41- Allah rızası için yemek yidirmek.

42- Kifayet miktarı rızık kazanmak için çalışmak.

43- Malının zekâtını, mahsûlün uşrunu vermek.

44- Âdetli ve lohusa olan ehline yakın olmamak.

45- Kalbini, günâhlardan temizlemek.

46- Kibrli olmaktan sakınmak.

47- Baliğ olmamış yetimin mâlını hıfz etmek.

48- Genç oğlanlara yakın olmamak.

49- Beş vakit namazı vaktinde kılıp, kazâya bırakmamak.

50- Zulümle, kimsenin malını yimemek.

51- Allahü teâlâya şirk koşmamak.

52- Zinâdan kaçınmak.

53- Şarabı ve alkollü içkileri içmemek.

54- Yok yere yemîn etmemek.

Her müslüman kardeşimin bunları bilmesi gerekir bildiklerinide biliyorum ama bende hatırlatayım dedim hoşgörünüze sığınarak selam ve saygılarımla Hacegan.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 12:07 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİD KANDİLİ...

Çok teşekkür ederim gözlerinize sağlık...
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 12:00 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİT KANDİLİNİZ MUBAREK OLSUN...

Allah’ın rahmeti, bereketi sizinle olsun, gönül güneşiniz hiç solmasın, yüzünüz aydın olsun, kabriniz nur dolsun, makamınız Firdevs, dualarınız kabul olsun. Kandiliniz kutlu olsun..Amin ecmain inşallah.

Emeğine yüreğine sağlık güzel paylaşımınız için teşekkürler.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 8:54 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİD KANDİLİ...

Almira kardeşim emeğine yüreğine sağlık. İnşallah Rabbim bu güzel günün gecenin hatırına günahlarımızı affeder ve Peygamber efendimiz(sav)in şefaatına nail eder amin ecmain.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 12:26 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİD KANDİLİ...

Blumeonn yorumun için çok teşekkür ederim sağol varol Allah razı olsun amin ecmain inşallah
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 3:02 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: MEVLİD KANDİLİ...

Koray çok teşekkür ederim sağolasın varolasın.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 8:56 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mevlit kandili duası

Yâ Erhamerrâhimîn ve Yâ Ekremelekremîn!
Bizim, anne-baba ve ecdadımızın
Bize rehberlik ve kılavuzluk yapan büyüklerimizin,
Bir harf bile olsa kendilerinden istifade ettiğimiz hocalarımızın,
Sevdiklerimizin, sevenlerimizin,
Içinde neşet ettiğimiz beldedeki insanların,
Milletimiz fertlerinin,
Kadın-erkek inanan bütün arkadaşlarımızın,
Dostlarımızın, kardeşlerimizin..
Bize karşı hep civanmertçe davrananların..
Hayır dualarında unutmayıp
Her zaman bizi de yâd edenlerin..
Üzerimizde hakkı bulunan kimselerin..
Kıymetli nasihatleriyle
Bize bekâ desenli sâlihatın yollarını gösterenlerin...
Ve bütün ümmet-i Muhammedin
Günahlarını bağışla! Ya Rabbi!
Amin Amin Amin ecmain inşallah güzel paylaşım için emeğine yüreğine sağlık.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 8:52 pm
 
Foruma git
Konuya git

DUA KALIR SÖZ UÇAR...........

Nice sözler söylenir ama unutulur bir zaman sonra... Kalpten gelmeyen sözlerin ömrü bir nefesliktir. Bir nefes sonra kaybolup giderler ama kalbin sözü unutulmaz. Kalp, sözünü hiç unutmaz. Kalbin sözü hedefine ulaşmadan yere düşmez. Kalbin sözü kalpten bir ruhla doğar ve ulaştığı yere hayat verir.

Kalbin sözü hiç ölmez. Hatta kalp söze ihtiyaç bile duymaz, kalbin sözü sevgidir. İşte bu yüzden:

SÖZ UÇAR SEVGİ KALIR…

Bazı sözler vardır kalbe iner. Kalbi diriltir o sözler. Semalardan kalbe gelir, ruh beslerler. O sözden her bir harf bir meleğin omuzlarında iner. Ve insanın ayaklarını dünyadan keserler. O sözler ki taşa değse, taş parça parça olur, göz göz olur ağlar, yürek olup toza döner, semaya uçar. O sözler ki semanın kalbinden gelir. Bu yüzden:

SÖZ UÇAR VAHİY KALIR…

Sözler vardır dünyadan öte, kalpten içeri...

Sözler vardır yerden gelen ama semaya emanet edilen...

Cennetin duvarları o sözlerle örülür. Gözyaşları o sözlere eşlik ederler. O yaşlar toplanır, Cennetin ırmakları oluverirler. Bu yüzden o sözler dudaklardan çıkar çıkmaz meleklerin kanatlarında semalara yükselir, Rabbin kapısına serilir. Onun cevabı özlenir. Özlenesi sözlere hasret ve hayretle beklenen cevap iliştirilir. Dua edenin kalbine iletilir. İşte bu yüzden:

SÖZ UÇAR DUA KALIR...
Yusuf olmak için;
Kuyulara atılmak lazım...!
Zindanlarda yatmak lazım..!

Hamza olmak için;
Lime lime doğranmak lazım..!

Ali olmak için;
Açlıktan ağzın kokması lazım..!

Adem olmak için;
Yeryüzünü gözyaşına boğmak lazım..!

Bilal olmak için;
Tonlarca ağır taşın altında, kızgın kumlar üstünde, ehat demek sorulunca daha çok kızdıracak bir şey bilseydim kafirlere onu söylerdim demek lazım..!

Ebubekir olmak için;
Ballı süt ikram edildiğinde o içmemişken ben nasıl içerim diye, saatlerce ağlamak ve susturulamamak lazım..!

Fatıma olmak için;
Babası vefat ederken S.A.V., Bana ilk kavuşacak sen olacaksın deyince, bayram tebliği almış gibi sevinmek lazım..!

Sad Bin muaz olmak için;
(Cenazesinde 70 000 bin meleğin namaz kıldığı) anam babam sana feda olsun ya Resulallah diyecek kadar canını feda eden iman erleri lazım..!

ONLARLA OLABİLMEK İÇİN ONLAR GİBİ YAŞAMAK LAZIM..!Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 9:26 pm
 
Foruma git
Konuya git

GÜZELLİK.......

2 – Bakara Suresi –
200. …..İnsanlardan bazısı şöyle der: “Ey Rabbimiz, bize dünyada ver!” Böylesi için âhirette bir nasip yoktur.
201. Onlardan kimi de şöyle yakarır: “Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!”
202. İşte böyle diyenlere kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
Yukarıdaki ayetler Allah’ın insanlara ahirette adaletle davranacağını çok güzel anlatıyor. Allah’a dua ederken sadece dünya hayatı için dua edenlere Allah dünya hayatında verecek. Ancak böylelerinin ahirette bir yararlanmaları olmayacak. Benzer şekilde kısa ömründe varsa yoksa dünya hayatı için çalışıp, çabalayan, daha çok para kazanmak, mal mülk edinmek için uğraşan kişi uğraşının karşılığını dünyada eksik ya da fazla alacaktır ancak onun ahirette payı elbette ahiret için çalıştığı oranda olacaktır. Allah’ın varlığına inanan, dine, peygambere inanan ancak sadece dünya için yaşayan, Allah ile irtibatı ancak zor durumda kaldığında ya da dünya menfaati için O’ndan istemek olan kişinin durumunu; bir insanın bir arkadaşını sadece işi düştüğünde, zorda kaldığında, yardım isteyeceğinde aramasına benzetiyorum.
Yine yukarıdaki ayetlerden hareketle hem bu dünyada hem de ahirette güzellik isteyen insanların ahirette nasiplerinin olacağı ifade ediliyor. Peki, hayatımızın, zamanımızın, canımızın, imkânlarımızın ne kadarını din için, ahiret ve Allah rızası için kullanmalıyız, ne kadarını şimdiki hayatımızı idame ettirmek için kullanmalıyız? Aslında bu sorunun cevabını da Kuran’daki muhtelif ayetlerde ve Kuran’ın genelinde insanlara sunulan anlayışta görebiliyoruz.
28 – Kasas Suresi –
77. “Allah’ın sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran/Allah’ın sana lütufta bulunduğu gibi sen de lütufta bulun. Yeryüzünde fesat isteyip durma, çünkü Allah fesat peşinde koşanları sevmez.”
Kuran’a göre inanan bir kişi için esas olan Allah’ın hoşnutluğu ve ölüm sonrası hayat olmalıdır. Kasas Suresindeki ayette de açıkça belirtildiği gibi inanan kişi dünya hayatında kendisine verilen imkânlarla ahiret yurdunu bu dünyadan nasibini unutmadan aramalıdır. Yani dünya hayatı ancak Allah rızası ve ahiret hayatı için bir araç niteliğindedir. Yani inanan kişi hayatını, zamanını, imkânlarını Allah rızası ve ahiret hayatını kazanacak şekilde kullanmalı ve kararlarını, tercihlerini de buna göre yapmalıdır.
6 – Enam Suresi –
162. De ki: “Benim namazım/duam, kulluğum/bağışım, hayatım, ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”
Güzeli güzel yapan edeptir edep ise güzeli sevmeye sebeptir.Selam ve saygılarımla.Hacegan.....
Hacegan__
Cmt Şub 04, 2012 7:42 am
 
Foruma git
Konuya git

RUHSAL YORGUNLUK

Bazen eser adamın kafası çekip gitmek ister taaaa uzaklara.Ama ne etse de uzaklaşamaz fazla.Kırgında ayrılsa o mekanlardan,döner tilki gibi aynı yuvaya..
Hayatın çekilmezliğini yaşadığı anda bir insan,beyninde fırtınalar kopar, sanki bir tsunaminin habercisi gibi.Bazen bir eş’in davranışı sıkıcı gelir ona,bazen evladın aykırı bir davranışı,ya da bir patronun gereksiz yere yüklenişi.Sebep her ne olursa olsun ruh yorulmaya başlar bedenden çok.
Beynin her iki lob’u da tam kapasitedeymiş gibi ,taşıyormuş gibi işaretler gönderir sana.Zonklatır kafatasını,oysa biz biliriz ki beyin asla tam kapasite ile çalışmaz.Rolanti halinde ki bir motor gibi ancak çalıştıkça kullanılabilir.Beyindeki 200 milyar nöronu tam kapasite kullanmak herkese nasip olmamıştır sanırım.Beyin sanki tam dolu imiş gibi,taşacakmış gibi,çatlayacakmış gibi kafatasını zonklatırken aslında ruhuna yük bindiriyordur,bedenini zorluyordur.Hal böyle olunca zorlanan bir beden,yorgun bir ruh hali ve travmatik sonuçlar yaşanabilir insanda.
Bedenin yorgunluğu dinlenerek geçebilirken,ruhsal yorgunluk günlerce devam edebilir insanda.Ruhsuz bir beden olamayacağı gibi,bedensiz bir ruhta düşünemeyiz elbet.Tabi hayat devam ettiği sürece.
bedensel ikizler olduğu gibi ruh ikizinden de dem vurulur bazen.Demek ki aynı bedensel özellikler varsa,aynı ruhsal durumları yaşayan insanlar da vardır.
Ruh ve beden birbirlerinin olmazsa olmazlarıdır.iki hidrojen bir oksijen suyu oluşturur biliyorsunuz.Bu üçlüden biri eksik olsa yaşam susuzluktan dolayı sona erer,ağaçlar kurur,topraklar kurur,nesiller kurur sonuçta.Beden ve ruhtan biri de eksik olursa yaşam yine son bulur bu dünya aleminde.Ta ki tekrar vuslata erecekleri mahşer anına kadar...
İçim karardı deriz bazen,ruhum sıkıldı deriz,sıtkım daraldı deriz.içim bulanıyor deriz.Ne demektir bunlar?Hani beden nerede?demek ki bedenin yorgunluğu ve ruhun yorgunluğu farklı şeylerdir.Bir sprinter 100 metreyi 10 saniye de koşup aşırı enerji harcasa ve sonuçta birinci gelse,fiziksel(bedensel)yorgunluktan bahsedebilir ama tam aksine birinci gelmenin verdiği mutlulukla ruhen(içten) sevinir.
Bedeni sağlam tutup sağlıklı yaşasak bile,sosyoljik boyutlardaki rahatsızlıklar ve endişelerin durumlarına göre içsel sıkıntılar yaşayabiliriz.Ama ruhumuzun gıdasını iyi takviye edebilirsek ölmek üzere olan bir bedenden dahi yeni bir can gelecekmiş gibi dirençli ve umutlu olabiliriz.
Hani anlatılır:
Nasreddin Hoca ölmek üzereymiş,hanımına demiş ki;
-Hanım en güzel elbiselerini giy,süslen ve yanımda öylece dur demiş.Hanımı;
-Yahu Hocam ölmek üzeresin süslenmek,kokulanmak olur mu bu nasıl bir iştir deyince Hoca;
-Yahu hanım sen genede süslen olurya Azrail canımı almaya gelince belki seni beğenip senin canı alırda bende kurtulurum böylece! demiş.
Bu işin espri tarafı tabiki.Ne Azrail bir bir insanı beğenir,ne vakti gelenin eceli gecikir.Burada vurgulamak istediğim şey içinizde ki neşeyi,umudu son ana kadar kaybetmemenizdir.Elbetteki insanın başına olmadık şeyler gelebilir.Ama onu atlatabilmek için sağlam bir ruhsal dirence ihtiyaç vardır.O direnç başkasının içinde değil sizin içinizde yatmaktadır.Haydi ruhlarınızı güçlendirmek için harekete geçin.Sağlam ruh sağlam inançta daha iyi yer bulur.Güç sizde şimdi Voltron da değil! (Hacegan"dan)Selam ve saygılarımla.......
Hacegan__
Cmt Şub 04, 2012 7:20 am
 
Foruma git
Konuya git

DEĞİŞEN ZAMAN MI? YOKSA BİZLER Mİ.....?

Evet teknoloji çağında yaşıyoruz...Herşeyimiz var...Evlerimizde Bilgisayar, Televizyon, Şahsi telefonlarımız, Bir sürü araç bizim hizmetimize sunulmuş...
Bukadar teknolojinin içinde rahatımız yerindemi?
Huzurumuz varmı?
Sağlığımız yerindemi?
Yeterince iletişim kurabiliyormuyuz?
Alilemize dostlarımıza yeterince vakit ayırabiliyormuyuz?

Şöyle bir göz atacak olursak bizlerden neler aldı yada neler kazandırdı..Evet bizlere birçok faydası var ..İnkar edilemeyecek kadar çok..
Ama düşünelimki evimize bir konuğumuz geldi akrabamız, dostumuz vs...Nasıl bir iletişim kuruyoruz...Evdeki sohbet muhabbet ortamı nasıl...
Genellikle tv açık, gözler tv’de herkez oraya odaklanmış bişeyler izliyor. Gençlerde bilgisayar başında oturmuş sanal iletişimde...
Ama konuğumuz bizi görmeye gelmişti..Muhabbet edicektik biz...
Ev sahibide menun, konukta memnun durumdan..

Neden bu hale geldik diye sorguluyorum bazen..Ben kendi hayatımda Yaşlı büyüklerimi dinlemeyi çok seviyorum..Onların anlatım tarzlarını çok seviyorum..
Ve eski yaşam tarzlarını anlatınca...Bir yaşlı diyor ki

-Evlerimizde ışık yoktu...Gece gaz lambalarının ışığında oturduk...Eve gelen misafirlerle öyle bir muhabbet ortamı olurduki..Sohbet bambaşkaydı..
İçilen çayın tadı bile bambaşkaydı...Akraba ziyareti vardı...Eski zaman çok başkaydı çok diyorlar..

Pekala değişen zamanmı? Yoksa bizlermi?

Çokmu meşguluz? Birbirimize vakit ayıramıyoruz..

İşlerimiz hiç bitmiyormu? İşlerden kalan vakitte yapılan şey nedir?

İşlerimizden kalan vakitte yapılan herkez evine çekiliyor ya tv başında yada pc....

Yine eski bir büyük söylüyor..Yaklaşık 20-25 yıl öncesi diyebilirim...

-Apartmanda kimsenin evinde televizyon yoktu..Sadece falanca kişi almıştı..Ve akşamları onun evine televizyon izlemeye giderdi herkez..

Sorunlar böylemi başladı diyorum bazen...Sonra yavaş yavaş diğer komşularda aldı tv...Ve artık herkezin kendi evinde var ..Kimsenin birbirine gitmesine gerek yok..
Akşam olunca herkez kendi evine çekilip tv izleyebiliyor....Yada pc başında oturabiliyor..

Yanlış anlaşılmasın bu arada..Tv’yi suçlamıyorum..Yada diğer teknoloji aletlerini..

Ya biz bu teknoloji aletlerini gereğinden fazla hayatımıza soktuk, Yada kulanmasını bilmiyoruz...

Ama şuna inanıyorum...Tv geldi evdeki sohbet ortamı kalktı..Sadece akraba içi iletişimde değil..Aile içindede aynı bu durum..
Baba yorgun geliyor geçiyor tv başına...Çocuklar pc başında, annede gün boyu yorgun düşmüş zaten...

Yani herkez kendi aleminde ..........

Tekrar soruyorum ...Değişen zamanmı? Yoksa bizlermi? Bundan sonrasına siz karar verin selam ve saygılarımla.Hacegan
Hacegan__
Pzr Şub 05, 2012 7:16 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Eski Türk Sineması Afişleri

Kardeşim süper olmuş ama eksikleri var onlarıda isteriz elbette olmazsa olmazlar Tarkan,Karamurat:)))))
emeğine yüreğine sağlık kardeşim.
Hacegan__
Pzr Şub 05, 2012 7:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

SEVGİ ŞEFKAT VE TUTKU........

Çevremizdeki evliliklerin temeli genellikle karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanır. Sevgi, kaynağını Allah sevgisinden almadığı için bu evlilikler, zamanla hem kadın hem de erkek için ıstırap haline gelir. İnananlar için evlilikte en dikkat edilecek şey; eşlerin Allah korkusunun ve Allah sevgisinin çok derin olmasıdır; takvasıdır.
Kadın ya da erkek Allah’ı çok seviyorsa, Allah’tan çok korkuyorsa, Allah ona bir derinlik ve muhteşem bir güzellik verir. Bu, hem fiziki güzelliktir, hem ruh ve ahlak güzelliğidir.
Karşısındaki insanda, o güzelliği yaşama arzusu uyandıran bir güzelliktir bu. İnanan erkek cennette de birlikte olmak istediği kadınla, o derin sevgiyi birlikte yaşamak için evlenir. Cahiliye erkeği gibi çamaşırını, bulaşığını yıkatmak, yemeğini pişirtmek, ütüsünü yaptırmak ve birlikte olmak mantığıyla evlenmez. Bu düşünce kadın için oldukça iticidir.
İnsan doğduğunda normal bedensel fonksiyonları vardır ancak manevi fonksiyonlar sonradan ortaya çıkmaya başlar. Kur’an’ı, İslam’ı, gerçek anlamda ve çok iyi yaşayan insanda, metafizik özellikler gelişir. Örneğin Peygamber normal bir insanken Peygamberlik görevi ile şereflendiğinde olağanüstü durumlar meydana gelir. Yüzünde, konuşmasında Allah olağanüstü bir etki yaratır. Bakışlarında ve sesinde insan ruhuna ferahlık ve güven veren farklı bir güce kavuşur.
Kur’an’da Yusuf Peygamber (as)’ı gören kadınların bıçakla ellerini kestikleri anlatılır. Hatta kadınlar, onun insan değil ancak bir melek olabileceğini söylerler. Bunun nedeni Hz. Yusuf (as)’ın içindeki Allah aşkı, samimiyeti, aklı ve derinliğidir. İnsanın Allah aşkıyla coşmuş olan ruhu pozitif elektrik yayar; kadını ve erkeği etkileyici kılar. Asıl etki yaratan, güzel ya da yakışıklı olmaları değil, kalplerindeki Allah aşkının yansımasıyla oluşan güzelliktir, sahip oldukları olağanüstü güçtür.
Kadın ve erkek etten, kemikten oluşmuş birer varlık. Kuran’a tam tabi olup, derin Allah korkusu ve derin Allah sevgisi kalplerine yerleşmezse manevi derinlik kazanamaz, et ve kemik olarak kalırlar.
Dinden uzak yaşayan kadın ya da erkek aralarında sorun olduğunda, kendilerini sevdirmek için sürprizler yaparlar. Örneğin erkek bir hediye alır. O an kadın yumuşar, sevgisi artar. Gerçekte bu, kadın için küçük düşürücüdür. Eşinin güzel ahlakından, kişiliğinden, manevi derinliğinden değil de aldığı pahalı hediyeden etkilenmesi, beklenti içindeki erkek için de çıkar gözeten kadın için de sevgiyle ilgisi olmayan bir durumdur.
Sevgi, kaynağını Allah aşkından almalıdır. Zaten Allah gerçek sevgiyi, samimi iman sahibi kullarına yaşatır. Bu yüzdendir ki birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını söyleyen çiftlerin sevgisi, bir süre sonra, şiddetli kavgalarla, karşılıklı suçlama ve hakaretlerle sona erer.
Eşi kendisini ütü yapan, bulaşık yıkayan bir makine gibi görüyorsa, kadında sevgi, saygı ve aşk kalmaz, hatta gizli bir nefret meydana gelir. Başlangıçta birbirlerine çekici gelen yakışıklılığı, güzelliği artık göremezler. Evlilik karşılıklı azaba dönüşür. Kavgalar, laf sokmalar, aşağılama ve hakaretler yaşanır.
Bir makalede okuduğum, eşinden dert yanan bir kadının, “Muhammed’im olan erkeğin Hatice’si olurum” ifadesi çok ilginçtir ve kadınların yaşadığı durumu çok açık ortaya koyar.
Müminin evliliğinin amacı; Allah aşkından kaynaklanan tutkuyu yaşamaktır. Tutku, Allah aşkının insan ruhunda meydana getirdiği şiddetli hazdır. İnanan insanın seçtiği kadın onun cennet arkadaşıdır, cennetteki eşidir. Kur’an, mümin erkek ve kadınların, ahirette de eşleriyle birlikte olduklarını haber verir.
Allah rızası için yapılan evliliklerde, derin bir şefkat, merhamet ve gerçek aşk vardır.
Kur’an’da, cennetteki yaşam tarif edilirken buna dikkat çekilir. Cennetteki eşlerden, “gözlerini yalnızca eşlerine çevirmiş ve tutkuyla bağlı” kadınlar olarak söz edilir.
Peygamberimiz(sav)’in, mümin kadınların cennetteki güzelliği ile ilgili olarak kendisine sorulan sorulara şöyle cevap verdiği rivayet olunur:
“Namazları, oruçları ve Allah’a ibadetleri sebebiyle Allah onların yüzlerini nurlandırır, kendilerine ipek elbiseler giydirir. Onların tenleri beyaz, elbiseleri yeşil, ziynetleri sarı, buhurdanlıkları (tütsülükleri) inci ve tarakları altındır. Onlar şöyle söylerler:
“Biz burada ebedi kalacağız. Biz sevimli ve mutluyuz. Asla üzülüp sıkılmayız. Başka aleme göçmeden hep burada kalacağız. Biz bu halimizden memnunuz ve herşeye razıyız. Hiç kimseye kızmaz ve öfkelenmeyiz. Ne mutlu kendilerine eş olduğumuz ve bize eş olan kimselere.” [Gençlik ve Ölüm, s. 422-423].Mevlam neylerse güzel eyler değilmi dostlarım Rabbim her zaman hakkımızda hayırlısını versin inşallah amin ecmain selam ve saygılarımla.Hacegan...
Hacegan__
Pzr Şub 05, 2012 7:35 pm
 
Foruma git
Konuya git

KADER. KADER KADERRRRRR......

Aşk bir beladır Tanrı’dan gelme.
Neden herkes uymaz Tanrı emrine?
Madem her şeyi kendi yaptırır,
Kulu sorgulamanın manası ne?
Ömer HAYYAM
Belki de en çok tahrif edilen, anlamı en çok değiştirilen ve hatta belli ekoller için bir yaşam felsefesi olan, siyasi çıkarlar için kullanılan kavramların başında “kader” kavramı gelmektedir. İslam’ın amentüsünde de yer aldığı iddia edilen “kader anlayışı” Kur’an’da bildirilen manası dışında pek çok yerde kullanılmış bir kavramdır. “Koyu kadercilik” anlayışına göre insanların dünya hayatında daha anne karnındayken hangi eylemleri yapacağı ve bu eylemler neticesinde cezai sorumluluklarının ne olacağı önceden belirlenmiştir. Özetlemek gerekirse dışarıdan ve nefsimizden bizlere ne şekilde bir musibet gelirse gelsin, bizler yaratılmadan her şey takdir ve tayin edilmiş, önceden yazılıp çizilmiştir. Bunun için insan, her ne yaparsa yapsın bu yazgısını değiştiremeyeceğini düşünür ve çaresiz bir şekilde bunu kabul eder. Psikolojide bu duruma “öğrenilmiş çaresizlik” denir. Bu minvalden bakıldığında “kadercilik” insanların kötü eylemlerinin sonuçlarından kaçmak için sığındığı limanlardan biridir aslında. Yoksa adaletinden hiçbir şüphe bulunmayan Allah’ın insanlara karşı adaletsiz olması hiçbir zaman düşünülemez.
Daha önceki örneklerde de gördüğümüz gibi Ayet cımbızlama ve Tahrif Tekniği kullanılarak “kader” kavramının içi boşaltılmış ve Kur’an’la bağdaşmayacak derecede tahrif edilmiştir. Bütün her şeyi yaratan Allah olduğuna göre, iyilik-kötülük, şer-hayır, güzel-çirkin eylemlerinin de yaratıcısı Allah’tır. Bu iyi ve kötü eylemlerin(fiillerin) yaratıcısı Allah iken, o eylemleri (fiilleri) yaşama geçirenlerse bizleriz. Yani fiillerin yaratıcısı Allah’tır. Fiillerin failleri de biz insanlarız. Bu demektir ki, insanlar irade sahibidir ve iradeleriyle ortaya koyduğu bütün hal hareket ve davranışlarının sorumlusudur. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.”
(Şems suresi, 7-9)
Allah imtihan gereği insanları yaratmış, nefsine iyilik ve kötülük duygusunu da ilham etmiştir. İnsanları diğer canlı-cansız varlıklardan ayıran temel özelliklerinden biri de budur. Çünkü insan irade sahibidir. Kötülük işleyebileceği gibi iyilik de yapabilir, bu tamamen onun seçimine bağlıdır. İyilik yaparak amel-i salih işleyerek Allah’ın kendisine verdiği bu nimetlere şükrederek nefsini kötülükten, isyandan, çirkinlikten arındıranlar kurtuluşa erecektir. Aksini yapanlar ise, esfeli safilin(aşağıların aşağısına) seviyesine itilecektir. Yani deyim yerindeyse insanlar kendi kaderlerini kendileri çizecektir.
Şimdi “K-D-R” kök harflerinin geçtiği bazı ayetleri inceleyelim ve kuranda hangi anlamlarda kullanıldığını görelim:
“Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder(yukadiru).”
(Müzzemmil suresi, 20)
“Hiçbirşey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde/bir kaderle(bi kaderin) indiririz.”
(Hicr suresi, 21)
“O, gökten bir ölçüye(bi kaderin) göre yağmur indirendir…”
(Zuhruf suresi, 11)
“Güneş’iısı ve ışık kaynağı; Ay’ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden (ve kaddere-hu)O’dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri ayrıntılı kılıyor.”
(Yunus suresi, 5)
Sonra da ona ölçülü(kaderna) bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz(el kadirune)!
(Mürselat suresi, 23)
Kader, Allah’ın her şeyi bir ölçüyle yaratmasıdır, her şeye biçim vermesi, takdir etmesidir. Yani Sünnetullah dediğimiz kavramın ta kendisidir. Allah, bu kainatı yaratırken belli bir düzen, mizan, denge ile yaratmıştır. Kader, doğada var olan ve değişmeyen yasalardır: suyun kaldırma kuvveti, yerin çekim gücü, ateşin yakıcılığı, suyun yüz derecede kaynaması, iki hidrojen ile bir oksijenin sevişince suya dönüşmesi, her çocuğun anne ve babasının ‘alak’asından doğması, her canlının ölümlü olması, bitkilerin fotosentez yapması gibi. Bu örnekleri epeyce çoğaltmak mümkündür. İşte Ayet Cımbızlama ve Tahrif Teknikleri (ACTT) kullanılarak saptırılan kader anlayışı (ölçü, denge, mizan, düzen) bundan ibarettir. Bize:”Kadere iman ediyor musunuz?” diye soranlara cevabımız:”Elbette biz de Allah’ın her şeyi belli bir ölçü ve dengede yarattığına iman ederiz.”Selam ve dua ile Hacegan........
Hacegan__
Pts Şub 06, 2012 2:03 am
 
Foruma git
Konuya git

ANDIMIZ........

23 Nisan 1933’de zamanın Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından kaleme alınan ve o günden beridir İlköğretim Okullarında öğrenciler tarafından tekrarlanan andımız şöyledir;

“Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam;
Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne Mutlu Türküm Diyene!”

Şimdi! Her gün milyonlarca çocuğumuzun hep bir ağızdan haykırdığı "Andımız"ı üç-beş yabancı çocuk söylemek istemiyor diye kaldırmak isteyenlere soruyorum;

-Türklüğünüzden utanç mı duyuyorsunuz, yoksa çocuklarınızın dürüst ve çalışkan olması mı rahatsız ediyor sizi?

-Küçüklerine sevgi, büyüklerine saygı göstermek ve hürmetle davranmak bir Türk geleneğidir. Çocuklarınızın terbiyeli, saygılı kişiler olması mı sizi üzüyor?

-Çocuklarınızın okumasını, yükselmesini ve ileri gitmesini mi istemiyorsunuz?

-Çocuklarınızın vatan ve millet uğrunda hayırlı işler yapmasını mı istemiyorsunuz?

-Atatürk’ün açtığı yol; akıl ve bilim yoludur. Gösterdiği hedef Çağdaş Medeniyet seviyesine ulaşmak ve onu geçmektir. Siz, yetişen genç nesillerin bu yoldan gitmesinden mi memnun değilsiniz?

-Siz kimin yöneticisisiniz? Üç-beş yabancının mı, yoksa bu ant’ı haykıran milyonlarca gencin mi?

-Sahi! Siz Türk değilmisiniz?

Biz de, hayata başlarken Bayrak, Silah ve Namus üzerine ant içtik;

“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde MİLLETİME ve CUMHURİYETİME doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında VATAN, CUMHURİYET ve VAZİFE uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.”

Ant içmek, lahmacun yanında ayran içmeye benzemez,
Ant içmek, cesaret işidir, bir kez içilince yüreklerden silinmez.Bazı kesimlere önemle duyurulur NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE Selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Pts Şub 06, 2012 12:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: DEĞİŞEN ZAMAN MI? YOKSA BİZLER Mİ.....?

Tutku ablam çok teşekkür ederim sağolasın.
Hacegan__
Pzr Şub 05, 2012 11:34 pm
 
Foruma git
Konuya git

DUA ETTİNİZ Mİ HİÇ ?

Bu yazıda Bakara Suresi 186. ayetten hareketle hem Allah’a dua etmenin öneminden bahsetmek istiyorum hem de bu ayetten çıkarılabilecek diğer sonuçlara değinmek istiyorum.
2 – Bakara Suresi –
186. Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb’im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.
Ayette Allah bizlere dua etmenin önemini vurguluyor. Kullara dua etmelerinin önemi vurgulanırken Allah’ın bir takım özelliklerine de vurgu yapılıyor. Örneğin Allah’ın tüm insanlara çok yakın olduğu belirtiliyor. Allah’ın tüm kulların ne yaptıklarından, ne söylediklerinden, ne düşündüklerinden yani evrende olup biten her şeyden her an haberdar olduğu dua etme ile ilgili olarak bu ayette de belirtiliyor. Bu ayete göre her kulun ettiği duadan Allah o anda haberdar olur. Dahası ayette de belirtildiği gibi Allah sadece tüm dualardan anında haberdar olmakla kalmaz ayrıca tüm dualara olumlu ya da olumsuz cevap verir. Sonuç olarak her kul özellikle de inanan insanlar Allah ile iletişimi yoğun tutmalıdırlar. İnananlar gerek namazda gerekse hayatın her anında Allah’ı anabilir, Allah’a dua edebilir, Allah’tan gerek bu dünya gerekse ahiret için istekte bulunabilirler.
Ayetin son cümlesi de bence oldukça önemli. Ayetin ilk cümlesinde insanların Allah’a dua edebilecekleri, yakarabileceklerinden bahsedilirken ayetin ikinci cümlesinde Allah’ın da insanlara çağrıda bulunduğu dahası bu çağrıya inanç, doğruyu ve iyiyi bulma olarak karşılık beklediği belirtilmektedir. Benim buradan anladığım Kuran’ın birçok ayetinde belirtilen Allah’ın Peygamberler ile vahiy yolu ile özel bir biçimde iletişim kurmaları dışında; Allah’ın diğer kulları ile de iletişim kurduğu, onları da ihmal etmediği, unutmadığıdır. Allah tarih boyunca insanlarla peygamberler, peygamberlere gönderilen vahiy ve kutsal kitaplar aracılığıyla iletişim kurmuştur. Bugün için bizim Allah’tan gelen mesajı almamızın yegâne yolu son kutsal kitap olan Kuran’ı Kerim yolu iledir. İnsana düşen ise Allah’ın bu mesajına ve çağrısına inanç, teslimiyet, kulluk ve doğru ve güzel işler ile karşılık vermektir. Allah’ın mesajına olumsuz karşılık verildiğinde kuşkusuz Allah hiç bir şey kaybetmeyecektir ancak Allah’ın mesajına olumsuz karşılık veren kişi çok şey kaybedecektir.Rabbim yaptığımız ve yapacağımız dualarımızı kabul etsin inşallah amin ecmain Hacegan....
Hacegan__
Sal Şub 07, 2012 11:16 am
 
Foruma git
Konuya git

DUY ARTIKKKKK........

(*) ”İçerim ben yok zararım kimseye, kalbim temiz sarhoşken de geçerim” mi diyordun??
”Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.” Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyaçtan artakalanı.” Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz.”
(BAKARA SURESİ / 219)
”Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
(MAİDE SURESİ / 90)
”Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?”
(MAİDE SURESİ / 91)
(*) Ahmakların meşru gösterdiği zinâ hayatının bir parçası mı??
”Zinaya yaklaşmayın, gerçekten o, ‘çirkin bir hayasızlık’ ve kötü bir yoldur.”
(İSRA SURESİ / 32)
(*) Kazandığın, sakladığın, övünüp güç olarak gördüğün para ve malların seni kurtaracağını mı sanıyordun??
”De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.”
(TEVBE SURESİ / 24)
(*) Daha zengin olmak, daha yüksek mevkilerde olmak mı istiyordun??
”Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.”
(ŞURA SURESİ / 20 )
”De ki: “Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”
(SEBE’ SURESİ / 36)
(*) NAMAZ’ı sürekli öteleyip önemsemiyor muydun??
”Gönülden katıksız bağlılar” olarak, O’na yönelin ve O’ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.”
(RUM SURESİ / 31)
”İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”
(BAKARA SURESİ / 277)
(*) Allah kelâmı ve emri olan KUR’AN a kulak vermeyip hafife mi alıyordun?? İçki içerek, zina ederek, NAMAZ kılmayıp KUR’AN okumayarak ALLAH’ın ayetlerini yok mu sayıyordun??
”Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.”
(İSRA SURESİ / 9)
”Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi ‘yok sayarak tanımadıkları’ gibi, biz de bugün onları unutacağız.”
(A’RAF SURESİ / 51)
(*) Dünya sevdasından bir türlü vazgeçemiyor, her şeyin sadece bir resim, oyalama ve imtihan olduğunu anlayamıyor musun??
”İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”
(ANKEBUT SURESİ / 2)
”Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.”
(BAKARA SURESİ / 155)
”Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?”
(EN’AM SURESİ / 32)
(*) Hiç yaşlanmayacağını ya da ölmeyeceğini mi sanıyordun??
”Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?”
(YASİN SURESİ / 68)
”Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz.”
(ENBİYA SURESİ / 35)
(*) ALLAH’ın ayetlerine kulak tıkayıp geçersen, yarın çok geç olacak!..
”Ve derler ki: “Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.”
(MÜLK SURESİ / 10)
”Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Şüphesiz Biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.”
(HADİD SURESİ / 17)
O HALDE DUY ARTIK!!
[İçki, zinâ, eğlence, Namaz'ı terk etmek, Kuran'dan uzaklaşmak.. Hepsi hayatının doğal bir parçası olarak sana meşru gösterildi!.. Kazan, harca, tüket, ye, iç, eğlen ve başka hiçbir şey düşünme,senden istenen bu! Farkına var ve boynuna takılan zincirden kurtul artık!..]Selamlarımla Hacegan.......
Hacegan__
Sal Şub 07, 2012 7:27 am
 
Foruma git
Konuya git

NE KADAR ADİLSİNİZ...?

Adalet; “hakkı” olana “hakkını” verebilmektir. Adaletin karşıtı ise “zulümdür” ki; hakkı olana hakkını vermemek ya da hakkının fazlasını vermek demektir.
Rabbimiz Hadid Suresi 25. ayette şöyle buyurmaktadır;
“Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik…..”
Mevdudi bu ayetin tefsirinde peygamberlerin hedefinin dünyada kişisel ve sosyal anlamda adaleti tesis etmek olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla bizim dünyadaki görevimiz aslında “adil” olabilmektir. Örneğin bir insan dünya hayatına “Allah’ın biçmiş olduğu değerden” fazlasını verirse kendisine zulmetmiş olur. Yine aynı insan Allah’ın kendisine verdiği görev ve sorumluluklarına gereken hakkı vermezse yine kendisine zulmetmiş olur.
Rabbimiz Rahman suresinin 7ve 8. ayetinde ;
“Göğü bu âhenkle O yükseltti ve bu mîzânı(adaleti) koydu ki siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız.”
buyurarak; Peygamberlerin bize vahiy sayesinde öğretikleri “adil yaşayabilme tarzının” temsilini bu mükemmel, benzersiz ,muazzam uyum ve adalet içerisinde bulunan evrenin işleyiş sisteminde, adeta gözler önüne sermektedir.
Evrenin bu kusursuz işleyişinde görüyoruz ki ; dünyanın güneş sistemindeki konumunda küçücük bir değişim bile oradaki canlı hayatının yok olmasıyla hatta ,dünyanın yokolmasıyla sonuçlanabilecek hassasiyyete sahip. Evren böyle çok küçük değişimlerde bile büyük zararlar alabilecek yapıya sahipken Allah insanın “adil” yaşayabilmesi için emrettiği yasalardaki küçücük bir sapmanın da ne kadar önem arzadebileceğini Rahman Suresinin 9. ayetinde şu şekilde söylüyor:
“O halde, ölçü ve adaletle hududu aşmayın,Doğru tartın, eksik tartmayın”.
Anlaşılıyor ki Allah insanların yaşamında olması gereken adalet sistemini küçücük bir “tartıda hilekarlık yapmaktan” bile men etmiştir. Aynı dünya 1 cm. yerinden oynadığında varolan hayatın toptan değişebileceği gibi; ahlaki düzende de yapılan küçücük bir adaletsizlik “adil” yaşayabilmemizi egelleyebilecek seviyededir.
O yüzden hayatımızda “neye” “ne kadar” hak vereceğimizi Allah’ın bizim için belirlemiş olduğu sınırlar dahilinde düzenlemeliyiz. Hiçbir şeyde O’nun ölçülerini aşmamalıyız ki ; Evrenin bu mükemmel işleyişi gibi, Hayatımız da Allah’ın izni ve merhametiyle sırat-i müstakim üzerinde olabilsin…Vesselam....Unutmadan yazımı bir hadisi şerif ile bitirmek istiyorum Haksızlık karşısında susan dil şeytandır.....Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Çar Şub 08, 2012 10:08 am
 
Foruma git
Konuya git
cron