519 sonuç bulundu

Geri dön

ÜÇ İHLAS BİR FATİHA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?

Genellikle kabristanlarda ölülerimizin arkasından okunmasıyla tanınan bu dua grubu, halk arasında zamanla adeta Allah’tan bir şey dilenmeden önceki anahtar halini alarak hemen her konuyla alakalı okunur hale gelmiştir. Sınava öncesinde, yatmadan önce, namazda, dilek dilerken, bir konuda zorlanıldığında, dua denince ilk akla gelen şey “üç kulhuvallah bir elham” okumaktır.
Çevremizdeki pek çok insan için bu duaları okumak öyle bir hale gelmiştir ki, ağız otomatik olarak duayı okurken, ne söylendiğine dair neredeyse hiç bir şey düşünülmez. Adeta batıl inanç gibi sadece söylenip tamamlanmaya çalışılır. Oysa milyonlarca müslümanın, ard arda okuduğu bu duaların verdiği mesajı kavramaya çalışması çok önemlidir.
Öncelikle “Kulhuvallah” diye tabir edilen dua Kuran’daki 112. sure olan İhlas Suresi’dir. “Elham” denilen dua da Kuran’daki ilk sure olan Fatiha Suresi’dir. Eğer Kuran’a bakarsak, bu iki sureden, önce İhlas Suresi’nin 3 kere, ardından da Fatiha Suresi’nin okunması diye bir ritüel geçmez, yani tamamen sonradan halk arasında çıkmış olan bir adettir.
İsterseniz bu surelerde Allah’ın aslında bize ne söylediğini, bir de Türkçe’sine bakarak anlamaya çalışalım.
112. İhlas Suresi’nde geçen ayetler:
1- De ki: O, Allah`tır; Ahad`dır, tektir!
2- Allah`tır; Samed`dir/tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir!
3- Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur!
4- Hiç kimse O`nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!
Görüldüğü gibi burada Allah bizden, O’nun eşsiz ve benzersiz tek varlık olduğunu, yakarışların yöneldiği tek kuvvet olduğunu ve herşeyden daha üstün olduğunu vurgulayarak yüceliğini kavramamızı istiyor.
1. Fatiha Suresi’nde geçen ayetler:
1- Rahman ve Rahîm Allah`ın adıyla…
2- Hamt, âlemlerin Rabbi Allah`adır.
3- Rahman`dır, Rahîm`dir O.
4- Din gününün Mâlik`i/ sultanıdır O…
5- Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6- Dosdoğru giden yola ilet bizi…
7- Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin,
karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna…
Kuran’ın başlangıç suresi olan Fatiha Suresi’nde Allah bize, adeta Kuran’ın içeriğinin kısa bir özetini vermiş gibidir. Din günü, kıyamet koptuktan sonraki diriliş günüdür. Bu da dünya hayatında uğruna mücadele verilmesi gereken en büyük hedeftir. Bu hedefe varacak olan kişiler de ayette dediği gibi yalnız Allah’a kulluk ve ibadet eden, kötülüklerden sakınıp doğru yoldan sapmadan yaşamayı başaran kişilerdir. Allah’ın Kuran’da bizden istediği tüm bunları ince ince düşünerek anlamaya çalışmamız, ibret alarak sürekli zihnimizde canlı tutmamız ve hayata geçirebilmemizdir.
İnşallah bundan sonra Kuran’dan birşey okurken daha dikkatli olabiliriz.
1- Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu… Ve içinde açık-seçik ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz.
24- Nur Suresi
19- Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
13- Rad Suresi
Peygamber efendimiz bir sohbetinde orada bulunanlara şöyle demiş kim kuranı kerimi önce hatim ederse ben ona cübbemi hediye edeceğim demiş hemen Hz.Ali efendim ben hatim ettim demiş peygamber efendimiz gülümseyerek sormuş ne çabuk ya Ali demiş Hz.Ali efendim üç ihlas bir fatiha demiş....Sanalkahve dostlarım okurlarım zaman zaman bizlerde en azından üç ihlas bir fatiha okuyup hediye edelim.Allaha emanet olunuz selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Çar Şub 08, 2012 10:19 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: turnuvamız

Erkin adminim çok güzel bir konuyu dile getirmişin amacımız sırf eğlenmek ve hoşca vakit geçirmek içindir bunu zaten tüm üyelerimiz biliyor ve onların hepsine teşekkür etmeyi bir borç bilirim.Sağolasın
Hacegan__
Çar Şub 08, 2012 10:11 pm
 
Foruma git
Konuya git

CENNET"E DAVET..

Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 28, 29, 30)

Birçok insan Allah’ın sınırları içinde yaşamadığı, O’nun rızasını gözetmediği halde "iyi bir insan" olduğunu, kimsenin kötülüğünü istemediğini ve kötülük yapmadığını, bu nedenle de cennete gireceğini düşünür. Bunlar kuşkusuz güzel ahlak özellikleri ancak Kur’an’daki gerçek iyilik kavramı yalnızca bu özelliklerle sınırlı değil. İyilik, zaman zaman ya da kişi istediğinde yapılan bir eylem değil, bir ibadet. Ve bu ibadet müminin tüm yaşamını kapsar.

Bu düşünce, Kur’an ayetlerinden habersiz olmanın getirdiği cehalet nedeniyledir. Bu çok yanlış bir din anlayışıdır; adeta Evanjeliklerin inancı gibidir. Evanjelik inancına göre insan, her ne günah işlerse işlesin, Hz. İsa (as) onun günahlarını aldığı için cennete gideceğini düşünür. Böyle düşünen insanın, yapamayacağı hiçbir şey olmaz; her şey serbesttir. Oysa zulüm yapan da iyilik yapan da karşılığını alır.

Rabb’imiz, "takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir. (Ra’d Suresi, 35) ayeti ve benzer onlarca Kur’an ayetinde, cennetini "takva sahibi" kulları için hazırladığını haber verir.

Takva sahipleri; Allah’ın her an kendisiyle birlikte olduğunun, her yaptığını ve aklından geçeni bile bildiğinin şuuruyla yaşayan, Allah’a karşı büyük bir sevgi hisseden ve O’ndan içi titreyerek derin bir saygıyla korkan insanlardır. Takva sahibi insan, Kur’an ahlakına tam uyar, sevgi dolu olur, can yakmaz, insanlara sevinç verir, gerçek iyilikte bulunur ve iyiliği yaygınlaştırır. Allah birçok Kur’an ayetinde cennetini lütfedeceği takva sahibi kullarının özelliklerini detaylı tarif eder. Bu özelliklerden bazıları şöyledir:

İman edip salih amellerde bulunanlar. (Bakara Suresi, 25)

Allah’tan korkup sakınanlar. (Al-i İmran Suresi, 15)

Öfkelerini yenenler. (Al-i İmran Suresi, 134)

Yaptıkları (kötü şöylerde) bile bile ısrar etmeyenler. (Al-i İmran Suresi, 135)

Allah’a ve elçisine itaat edenler. (Nisa Suresi, 13)

Namazı kılanlar, zekatı verenler, elçilere inanan, onları savunup destekleyenler. (Maide Suresi, 12)

Doğru sözlü olanlar. (Maide Suresi, 119)

Güzel davranışlarda bulunanlar. (Yunus Suresi, 26)

Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar. (Hud Suresi, 23)

Tevbe edenler. (Meryem Suresi, 60)

Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler. (Müminun Suresi, 8)

Namazlarını (titizlikle) koruyanlar. (Müminun Suresi, 9)

Hayırlarda yarışanlar. (Fatır Suresi, 32)

Takva sahibi olanlar. (Muhammed Suresi, 15)

Gönülden Allah’a yönelip dönenler. (Kaf Suresi, 32)

Görmedikleri halde Rahman’a karşı içleri titreyerek korku duyanlar ve içten Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelenler. (Kaf Suresi, 33)

Takva sahibi müminler öyle kimselerdir ki: Allah, "kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir." (Mücadele Suresi, 22)

Yüce Rabb’imiz; razıyız Sen’den, Sen de bizden razı ol. Kalbimize imanı yaz ve Senin fırkandan olanlarla birlikte kıl...Amin ecmain Hacegan......
Hacegan__
Çar Şub 08, 2012 8:15 pm
 
Foruma git
Konuya git

Mutluluk......

Mutluluk bir dilekdir…..

Günlerden bir gün ekranlarda aksakalli nur yüzlü bir dede izliyordum. Tane tane konusuyor.. Mutluluk sohbeti yapiyor…
Rabbimizi anlatiyor. Anlatirken o kadar mutlu oluyorki, bunu izleyenlerede hissettiriyor. Allah´i insanlara sevdiriyor. Hani Peygamber Efendimiz: „Onlar görüldügü zaman Allah hatirlanir“ dedigi gibi.

Allah´a ulasmayi dileyin, diyor. Bu dilek dilinizden degil, kalbinizden kopup Allah´a varmali. Eger dilerseniz O Ruhunuzu mutlaka kendisine ulasitiracak. Dilerseniz, sizi öyle bir sevgi cemberine alirki, pencereleri acip mutluyum diye bagirmak istersiniz.

Bende hemen o an yalvarmayi basladim. Rabbim ne olur Ruhumu sana ulasdir. Sana Ruhumu ulastirmak istiyorum…
Ve öyle kalbden dilemisim ki, kalbime sicak sicak bir seylerin akdigini hissettim. Bunlar rabbimizin nurlari idi.
Cünkü Ruhumuzu kendisine ulastiracak olan Allah´dir. Ruhumuzun yüksele bilmesi icin, Nefsimizin kalbi nurlanmasi gerek.

Namaz, oruc ve bütün ibadetler bir zevk haline geliyor. Hele, hele „Allah“ ismi ile zikretmek, daha büyük bir zevk. Ne kadar güzelmis Allah´a kul, ona dost olmak.

Ve O Abdülbaki EROL (k .s) ´nin mutluluk sohbetlerinde dilinden hic düsmeyen cümleler: „Her sey cok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor? Ne diyorsunuz sevgili kardeslerim, can dostlarim, gönül dostlarim. Hersey öylesine güzel ki…..“

O halde, Canana kavuşmayı, cân-u gönülden iste
Dudağını oynatmadan, Rabbinin ismini kalbinden söyle
Mevlana hz.

Tek bir dilek, ama canı gönülden...

Allah razi olsun Amin ecmain inşallah Hacegan....
Hacegan__
Çar Şub 08, 2012 11:19 pm
 
Foruma git
Konuya git

HEP GÜLÜMSEYİN:)))

Emanete ihanet etmeyin
Halinizden şikayet etmeyin
Büyüğünüze emretmeyin
Boş şeylerde israr etmeyin
Cahillerle sohbet etmeyin
Nefesinizi boşa tüketmeyin
İnsanları bekletmeyin
Etrafınızı kirletmeyin
Hayatınızı mahfetmeyin
Kimseye minnet etmeyin
İnsanları yüzüne karşı methetmeyin
Kimseye küfretmeyin
Kötülüğe meyletmeyin
Malınızı boşa sarf etmeyin
Sırrınızı açık etmeyin
Her şeyi merak etmeyin
Suçunuzu inkar etmeyin
Şerefinizi kaybetmeyin
Vatanınızı terk etmeyin
İyiliğe niyet edin
Büyüklere hürmet edin
Sıkıntıya sabredin
Aza kanaat edin
Sözünüzde sebat edin
Bildiğinizle amel edin
Hatanızı kabul edin
Yaramaz ise def edin
Varken tasarruf edin
Alimlarle sohbet edin
Nefsinizle inat edin
Sofranıza davet edin
Zararlıyı men edin
Seviyorsanız ifade edin
Kalbleri feth edin
Misafire ikram edin
Muhtaca yardım edin
Bilsenizde istişare edin
Tehlikeye dikkat edin
Hakkı teslim edin
Unutacaksanız kaydedin
Esirgemeyin lutfedin
Gariplere merhamet edin
Kazanmaya gayret edin
Çalışanı takdir edin
Başarıyı tebrik edin
Mazereti kabul edin
Her an tevekkül edin
Hastaları ziyaret edin
Çocuğunuzu terbiye edin
Herkese tebessüm edin
Güvensenizde kontrol edin
İnanmayana ispat edin
Fakirleri gözetin
Hayır için sarf edin
Hep gülümseyin Gülün varsa gülünü ver gülün yoksa gülüver:)))
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 5:17 am
 
Foruma git
Konuya git

KARDEŞLİĞE ÇAĞRI.......

Yeryüzü yeryüzü olalı, kimbilir kaçıncı seferdir, zulmün ve küfrün baskıları, dayatmaları altında inliyor…İnsanlık, korkunç bir kabusun kıskacında perişan bir haldedir. Her taraf adeta yangın yerine dönmüş.Bir tarafta sefalet kol gezerken, diğer tarafta sefahat arş-ı alaya çıkmış…
Bir tarafta oluk oluk kanı akıtılan mazlumlar, diğer tarafta sömüren ve kan akıtan efendiler…
Bir tarafda hakkını alamayan hak sahibi yığınlar göz yaşlarını katık yaparken, diğer tarafda hakkı olmayanı gasbeden eşkiyalar iğrenç göbeklerini şişirmede…
Bir tarafda ezilen, öldürülen fakir milletler, diğer tarafda sanayi ve teknoloji çarkını büyük bir hasetle elinden kaptırmamak için canavarlaşan emperyalist güya medeni ülkeler…
Bir tarafda ahlaklı ve namuslu insanlar horlanır, iftira ve yalanlarla zulme maruz kalırken, diğer tarafda şımartılan, el üstünde taşınan ahlaksız, şerefsiz, ırz ve namus bezirganı mahluklar…İnsanlık, bu korkunç tezatların verdiği bunalım içinde kıvranmakta, kendine kurtuluş yolu aramaktadır.
Zulümle, aldatma ile iktidarlarını sürdürme ihtirası içinde olan batıl güçler ise bir yandan, yığınlara kurtuluş yolunu göstermemek için yaldızlı, aldatıcı ve uyuşturucu propağandalarını sürdürürken, diğer yandan kurtuluş yolunu görebilmiş ve yığınlara gösterebilecek insanlara karşı acımasızca iftira ve yalan iddialarla karalama, çatıştırma, parçalama ve yoketme metodu ile hucuma devam etmekteler.
Yüzyıldır dayattıkları sistemleri ile insanlığa mutluluk, saadet, huzur ve adalet getireceklerini iddia eden sefiller! Yüz yılın sonunda insanlığı getirdiğiniz şu bataklığa bakın! Her yerde kan, her yerde ölüm, her yerde acı, her yerde zulüm, her yerde açlık, her yerde sefalet…
Böyle bir karanlık fecrin sabahında kabuslarla uyanan kardeşlerimiz. Dünyayı saran bu yedibaşlı küfür ve zulüm ejderhasından kurtulmak zorundayız. Peki nasıl kurtulabiliriz?derken, bu soruya akıllı bir cevap vermeliyiz.
Biz diyoruz ki bu soruya akıllı bir cevap ancak İslamda Birlik ve Kardeşliğe çağrıdır.
Çağırıyoruz…Haksızlığa karşı yürekleri isyanla dolu insanlarımızı.
Çağırıyoruz…Sömürüye karşı sosyal adalet isteyen kardeşlerimizi.
Çağırıyoruz…Kurtulmak için kurtarmak gerektiğine inanan kardeşlerimizi.
Çağırıyoruz…İnançlarına, ahlak ve şereflerine saygı isteyen kardeşlerimizi.
Çağırıyoruz…Yolsuzluk ve suistimal çetelerine yeter diyen kardeşlerimizi.
Çağırıyoruz…Haksız yere kan dökülmesine paydos diyen kardeşlerimizi.
Çağırıyoruz…Birbirini seven, huzur dolu, sevgi dolu, barış dolu güzel bir dünya arayan kardeşlerimizi.
Evet bütün bu güzelliklerin arayıcısı, taliplisi ve takipçisi olan kardeşlerimizi, Hak ve Hakikatların kaynağı adalet, sevgi ve hoşgörü iklimi İslam’da birleşmeye ve İslam’da Kardeşliğe çağırıyoruz.
Hangi meşrebte, hangi gurupta, hangi cemaatta olursan ol ben de Müslümanım diyen kardeşim, kör taasubu, cahilliği, anlamsız ayrılığı bir tarafa atarak, inançlarımıza, Kitabımıza, Peygamberimize ve milli değerlerimize karşı amansız eylemler, zulümler düzenleyen küfre karşı, ister kapitalist olsun, ister kominist olsun, ister sosyalist olsun, ister mason olsun, ister laikçi olsun, ister şu veya bu ırkın ırkçılığını sürdüren olsun İslam’a ve İslam’ın değer ve kurumlarına karşı eylemler yapan, mazluma gözyaşı döktüren, ahlakı yıkıp ahlaksızlığı ve hayasızlığı, iffet ve namusu yokedip, iffetsiz ve namussuz bir sürü oluşturmak isteyenlere, arkadan terör odaklarını destekleyip kan akıtmayı, tetikçilerine öldürtmeyi bile göze alan, bu eylemlerini hergün tekrar etmekten bir an dahi fütur getirmeyen dinsiz ve imansızlara, vatan ve millet düşmanlarına, topyekün şeytanın taraftarlarına karşı bir ve beraber olalım!
Sen, hayat verici şuur ve bilgiye sahip olması gereken insan! Ayağa kalk, kendine gel, çevrene sevgi, merhamet ve birlik tohumlarını ek! Ta ki gayret ruhu, iman ruhu neşvünema bulsun…
“Küfür bir millettir, inananlar bir millettir” diyen İslam’ın sesine kulak ver. Bu ayrılıklara bir son ver…
Gel bu ayrılık girdabında boğulmak, lokma lokma yok edilmek yerine, birlik ve kardeşlik ummanına yelken açalım…
Haksızlığa, sömürüye karşı yegane çare İSLAM’dır.
Gel inandığını söylediğin bu mübarek dinin atmosferinde birleşelim…
Bütün inananları kusurları ile, sevapları ile kucaklayarak bir gönül adamı ol! Bütün umutlar sende canlansın. Seni yoketmeye, öldürmeye gelen sende dirilsin.
Kardeş olalım. Bir olalım, bütün olalım. Dünyadaki zulüm düzenleri, onların çeteleri ve kuklaları ancak biz bütünleşirsek eriyip yok olacaktır.
Ayrılıklar ancak küfrün ve düşmanın ekmeğine yağ sürüyor. Sen de , ben de hepimiz sömürülmeye, aldatılmaya ve ezilmeye devam ediyoruz. Gel artık Hak yolda elele kardeş olalım.
İslam’ın adalet ve sevgi ikliminde, huzur dolu bir dünya için Bir ve beraber olalım.Haydiiiiiiiii.....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 12:55 am
 
Foruma git
Konuya git

GENÇLİĞE HİTABE NEDEN RAHATSIZ EDİYOR BEYLER?

Sayın sanalkahve dostlarım okurlarım gün geçmiyorki ülkemizde gündem değişmesin şimdi ise Son günlerin en önemli tartışması;Atatürk’ün gençliğe hitabesiydi.Niçin rahatsız oluyorlardı?Bu tartışmaların bir faydası varmıydı?tabii bunlar bilinçli bir hareketin parçası.Star gazetesi yazarı,Mustafa Akyol’un tartışmaya açtığı yoldan hız alan takipçileri yazarlardan destek geldi..

Atatürk nasıl bir gençlik istemişti;

Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirin”


Akyol ne yazmıştı:

Meşhur hitabe şöyle başlıyor:

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Bu sorunlu bir ifade, çünkü milyonlarca bireye “senin birinci görevin budur” diye kollektif bir misyon biçiyor. Oysa bir ülkenin bağımsızlığı gerçekten kritik bir değer olsa da, kimsenin bunu her daim “birinci vazife” edinme zorunluluğu yoktur. İsteyen bunu edinir kendine “birinci vazife” olarak, isteyen de aynı ülkeyi demokratikleştirmeyi, veya dini inancını yaymayı, yahut sokak kedilerine bakmayı. Herkes kutsallarını belirleme ve onlar için çalışma hakkına sahiptir. (Ülkeye iyi gelecek olan da bu renkliliktir.)
Tabii bu görüş O nun gibi düşünenlerin fikri.Aidiyet fikrinden uzak kalanların böyle düşünmesi normal.Bugün ki,Yeni dünya düzeninin savunucularına bakıyorum,çifte vatandaş.Aidiyet fikrinden uzak kişiler.Onların gideceği bir başka ülke var şüphesiz.

Taha Akyol ve oğlu Mustafa Akyol’daki fikri değişimi sosyoloğların işi.Bu konuyu bir tarafa bırakalım.

Rahmetli Attila İlhan,şöyle diyordu;batı Türkleri Anadolu’dan değil taaa! Orta Asya’ya sürmek niyetinde.Bu emele hizmet edenler sessiz ve derinden "aidiyet"duygusundan habersiz bir nesilin yetişmesi için çalışmalarına devam etmektedirler.Böylece işleri kolaylaşacak.

Bilge kağan,Şeyh Edebalı,ve Atatürk’ün hitabesi O zamanın şartları ve bugün içinde geçerli olmak üzere,bunlar bizim kültürel mirasımızdır.

Bir başka yazar Aslan Bulut ’a göre Nutuk un yazım öyküsü;

Hepimiz, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini biliriz. Atatürk’ün, 1924’te Orhun Yazıtları kitabını okuduktan sonra, Bilge Kağan’ın “Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki. Ey Türk! Ökün ve kendine dön!” dediği bölümün yanına, “Büyük Nutuk, böyle bir hitabe ile son bulacaktır” diye not düşmüş olduğunu ise çoğumuz bilmeyiz. Kitap, halen Anıtkabir’dedir.
Büyük Atatürk, Türk gençliğine Bilge Kağan gibi hitapta bulunmuş ve yine benzer şartlarla karşılaşırsa ne yapması gerektiğini söylemiştir. Tek tek inceleyelim:
“Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.”
Bugün, Türk gençleri, artık CIA projesi olan “Yeni Osmanlıcılık” çerçevesinde kimliksizleştirme operasyonuna teslim edilmiştir.


Bütün bunlar kimliksiz ,aidiyet duygusundan uzak,içi boşaltılmış,milli değerlerimizin adım adım silinmesini amaçlıyor.

Yeni Anayasa hazırlıkları Cemil Çiçek’in bütün sivil toplum kuruluşlarından fikir almasının altında suça ortak olmama amacının telaşı var.Tartışmaya açılayacak üç madde için kıyamet kopacak.
Zaten bu kapından delip açmak için çalışanların acelesi bundan.

Yeni Anayasa da TÜRK üst kimliği olmayacak.Arzuları o.Bakalım buna müsade edilecek mi?

Son söz:komşu devletlere bakalım?kıyaslayın,farkı göreceksiniz.Delinin biri kuyuya bir taş atmış ve kırk akıllı bunu çıkaramamış herşeyin hayırlısı olur inşallah selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 2:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

AĞALAR MAKAM HİZMET YERİDİR.......

Her insan, makam ve mevki sahipliğini taşıyamaz özellikle bizim ülkemizin insanı.”Makam insanı bozar mış derler”aslında makam, insanı bozmaz o makamı temsil kabiliyeti olmayan, ya da o makamı taşıyamayacak durumda bulunan ehliyetsiz ve niteliksiz kişilikleri bozabilir.Zaaf içinde bulunan bir yönetici hangi ünüversiteyi bitirirse bitirsin, kaç dil bilirse bilsin ve ne kadar deneyimli olursa olsun ahlaki bir kimliğe sahip değilse bulunduğu makama bir hayrı olmaz. Makamlar bir ayar,ölçü yeridir “Ben neymişim be..abi.!duygusuna kapılıp aslında kompleks duygusunun en alt makamında bulunduklarından kendine tapınma” hastalığına yakalanır bu gibileri. Her meslekte ve yaşta okadar vatan kurtaran adam vardır ki bu ülkede kimi dinleseniz “Ben olsam” diyerek dünyaya nizam vermek için yaratıldığını sanıyor,ve onlar haricindeki herkese defolu insan muammelesi yapıyorlar bir banka memurunun bile hükümdar edasıyla hizmet verdigi türkiyede vazgecilmez bir davranış seklidir bu saçmalık.Insanımızda alışkındır bu gibi hareketlere maruz kalmaya aman işim olsunda ne olursa olsun diyerek bu gibi primitifliklere göz yumar,alışmadık şeye don yakışmaz derler vallaha yakışmıyor asil milletimize. Özel hayattada böyle değilmidir dost aile sevgili faktörlerinde çoğu insanı öpersiniz, seversiniz, hayatınızın merkezine onu koyuverirsiniz, önceliği kendinizden önce ona tanırsınız, sonrasında sizi bir şekilde mat eder kendini bulunmaz hint kumaşı sanarak sizi sürekli aşağılar.Kendi değerinin bilincinde olmayanlar hayatı boyunca aşağılanmaya maruz kalırlar .Makamlar hizmet olarak tanımlanır kimse haşa Allahlık taslayamaz kula sunulan fırsatlar muhtac olan kulu cezalandırmak için verilmemistir...
Türkiyede birileri olmayan türkcesiyle gazeteci olur alir eline bir kimlik orada burada ahkam keser,memur gardiyan ifadesiyle imparator olur,do ile reyi ayirt edemeyen albüm çıkarıp sanatçı olur , ve bizim milletimizde bütün bu olanlara her türlü primi verir ,üç kuruşluk dünyada bu kadar alçalmaya değmez diyerek yazımı burada noktalıyorum...Neydim dememeli ne olacağım demeki derken selam ve saygılarımla Allaha emanet olunuz Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 1:53 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: HEP GÜLÜMSEYİN:)))

SİZİNDE GÖZÜNÜZE SAĞLIK....
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 1:42 pm
 
Foruma git
Konuya git

İNANMAYANLAR BİLMEZLER.......

İnsan hayatı boyunca çeşitli mutluluklar yaşar, dünya hayatı ile ilgili mutluluklar hemen herkeste aynı görülür. Ben size inanan insanların yaşadıkları mutlulukları kendim nasıl yaşıyorum anlatmaya çalışacağım…

* Bazı olaylarda, bunu kimseye söylememene rağmen Allah`ın yanında olduğunu hissetmek,
*Birisine dini, Allah`ı anlatırken onun ahiretine etki edebileceğini ve onu kurtarabileceğini hissetmek,
*Herhangi birisinin senin anlatıklarınla veya yazdıklarınla dine daha sıcak bakması ve kulluk vazifelerini yerine getirmeye başlaması,
*Ahireti düşünmek ve cenneti hayal etmek,
*Sevdiklerinle beraber cennette sonsuza dek yaşama hayali,
*Arkadaşlarınla yaptığın din üzerine sohbetler,
*Allah rızasını kazanmak için yaptığın herhangi birşey,
*Birinin sana Allah razı olsun demesi,
*Cuma namazında bir arkadaşınla karşılaşmak,
*Daha önce hiç kimsenin namaz kılmadığını tahmin ettiğin bir yerde namaz kılmak,
*Namaz vaktine son saniyede yetişmek,
*İftar sofraları,
*Her zamanki gibi sıkışık trafikte, insanların iftar vakti ekmeğini suyunu paylaşması.
*Hac ca gittiğin zaman bilhassa o ilk anki duyguların,
*Hac gibi bir borcu ödemenin verdiği haz,
*Malından kazancından vererek hem Allah`ın dediğini yapmak hemde karşındakini mutlu etmek,
*İnsanların tıpkı Allah`ın dediğigibi seni dini yaşıyorsun diye kınamaları,
*Allah`ın Kitabında anlattığı müslüman ve mümin tarifine uyman,
*Allah`ın ayetlerini ve delillerini dünyada gözlemlemek (arının bal yapması, yağmurun yağması gibi)
*Bir sevdiğin veya yakının öldüğünde onun bütün acısını çekmene rağmen inançlı olarak öldüğünü bilmek,
*Karşına çıkan zorlukların imtahan olduğunu bilmek ve sonucunu almak,
*Müslüman bir ülkede yaşamak ve ezan sesini duyabilmek (bilhassa yurt dışındayken bunu çok hissettim)
*Sevdiğin birinin namaza başladığını duymak,
*Herşeye Allah`ın adıyla başlamak ve bunu diyenleri duymak,
*İnanan kardeşini sevmek, senin ona onun sana kin tutmayacağını bilmek,
*Yaşadığın hayal kırıklıklarını ve üzüntüleri Allah`ın verdiği sabırla bertaraf etmek,
*İnanan bir insanın senin için dua etmesi, senin de onun için dua etmen,
*Sevgilinle, eşinle Allah`ı, dini konuşabilmek.
*Kuran`ı her okuduğunda yeni birşeyler öğrenmek,
*Kuran`la ilgili araştırma yapmak, bir arkadaşnın bunu yaptığını bilmek,
*Dünyadaki güzelliklere Yaratıcının bunları nasıl yaptığını ve muaazamlığını hissederek bakmak,
*Haramlara Allah istemediği için girmemek…
Rabbim her zaman hakkımızda hayırlısını versin değerli okurlarım sanalkahve dostlarım Hacegan....
Hacegan__
Cum Şub 10, 2012 9:01 am
 
Foruma git
Konuya git

ÖLÜM YAŞAMI ÖĞRETİR İNSANA..

Size de olur mu bilmem ; her ölümün ardından yaşamın pesine düşerim ben...Yakın bir dostu toprağa verir vermez, kabrinin çiçekleri kurumadan daha, ihmal edilmiş kapıları çalar, özlenip gidilmemiş adresleri ararım; eski dostlukların tozunu alır, cam gibi parlatırım. İşi gücü boslar, gecikmiş hal hatır sormaların, dar günde omuz omuza durmaların kapısını aralarım.

Hele erken ölüm...

Tuhaftır, yitirilmiş ortak dostların ardından `sesini duymak istedim` telefonları gelir es dosttan da...`hadi kaçıp bir şeyler içelim` davetleri, `sana gecen gün haksizlik ettim` itiraflarına dönüşür; gecikmiş günah çıkarmalar, samimi özeleştiriler, sıcak dokunuşlar getirir ardı sıra... Anlarım ki herkes benim gibi paniktedir. Bir musalla tasının ogukluguyla ürperir yalnız kalpler ve ısınmak için hayırsız sevdalara koşulur, gündelik telaşta kırıp döktüklerini tamire çıkarır insanoğlu...

Ölüm, yaşamı öğretir bize; döverek sevmeyi belleten hoyrat bir anne gibi... sevgi doğurur ecelinden... Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asilin onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsiz hayat da anlamsızdır. Hayatinizi asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en kısa yolu, aşık olmaktır, korumanın en iyi yolu ise ona kanat takmak... Hayati çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatin bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Dün tarih oldu...Yarin bir sır... Bugünün kıymetini bilin. Elbette karar sizindir Selamlarımla Hacegan...
Hacegan__
Cum Şub 10, 2012 12:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

ADMİN VE YÖNETİCİ ÖZELLİKLERİ...

İyi bir admin yönetici olmak, bir yap-bozun parçalarını birleştirmeye benzer. Parçaları birleştirmeye çalıştığınız ilk an, her şeyin uyumlu olmasını sağlamak biraz zaman alır. İkinci kez kalkıştığınızda, şekle biraz daha aşina olursunuz. Bundan sonraki her sefer, her şeyi kolayca eşleştirmek ve yap-bozu tamamlamak, daha da kolaylaşan adımlar olacaktır.

Aslında, büyük yöneticiliğin ve adminliğin 10 özelliği vardır. Bu özelliklerden her biri geliştirildiğinde, büyük bir lider ve yönetici olursunuz. Bir numaralı meziyetle başlayalım. Büyük yöneticide bulunan ilk özellik, hedeflerine ulaşmak için beraber hareket eden bir ekip kurma konusundaki kararlılıktır. Büyük yöneticiler, bir ekip olduklarının farkındadırlar. Onların ekipleri, farklı inanç, değer ve ideallere sahip bireylerden oluşur; ama şirketin hedeflerine ulaşmak için birlikte hareket etmek zorundadırlar.

Büyük yöneticinin ikinci özelliği, başkalarına öğrettiklerini gerçek yaşamda uygulamaları ve herkese örnek olarak saygı görmeyi hak etmeleridir. Sözleriniz ile davranışlarınız birbirini tutmazsa, saygınlığınızı kaybedersiniz. Satış elemanlarınızın sizi sevmesi ve takdir etmesi önemli değildir. Önemli olan, öncelikle size saygı duymalarıdır. Diğerleri sonradan gelir. Üçüncü meziyet, çok önemlidir. Büyük yöneticiler, yakın arkadaş olmazlar. İş dışı ortamlarda elemanlarıyla belli bir mesafeyi korurlar.

Dördüncü madde de ise “sevilenler” oyununu oynamamaktır. Bununla ne demek istiyorum? “Hak” ve “adalet” sözcüklerine ilişkin zihinsel bir not oluşturun. Bu iki sözcük, liderlikte kritiktir. Öyle ki, her konuda tamamen haklı ve tamamen adil olmalısınız. Ofiste sevdiklerinize iltimas geçerseniz, diğerleri bunu anlar ve saygınlığınızı kaybedersiniz. İş yalnızca bununla da kalmaz. Diğerleri kendi kendilerine şunları söylemeye başlar: ‘İyi olmayışımın nedeni becerilerim, yeteneğim değil. En iyi işleri başkalarına veren bir yöneticim var. Bunu kabullenemiyorum.’ Bu arada, yıllardır iltimas geçtiğiniz kişi, politikada ya da liderlikte bir değişiklik yaşadığınızda ya da bir şeyin yapılması gerektiğinde, size en büyük engeli çıkaran kişi olacaktır. Öyleyse unutmayın, adil olun ve “sevilenler” oyununu oynamayın!

Beşinci meziyet de kritik bir öneme sahip. Büyük yöneticiler, şirketin geleceği için vizyon geliştirir. Şirketlerinin gelecekteki konumunu, pazar payını ve rekabet gücünü görürler. Ayrıca büyük yöneticiler, kendilerinin gelecekteki hallerini, ofisin gelecekteki durumunu, sahip olacakları çalışan sayısını ve nasıl yetki vereceklerini de görmeye başlamak zorundadır. Gelecek vizyonunuzu nasıl çiziyorsunuz? Bu bir planlama ve hedef koyma işidir. Nasıl yetki vereceğinizi ve sonunda kendinizin yerine birini nasıl getireceğinizi öğrenmeniz gerekir.



Altıncı madde! İyi yöneticiler, askıda kalan sorunlara yönelir ve hızlı bir şekilde sağlam kararlar alır. Ortalama yöneticiler, karar almaz. Aslında, kararları öylesine yavaş alırlar ki, sonuç olarak, bir karar vermeye gerek kalmaz. Karar vermeleri gereken konu çoktan gerçekleşmiştir ve dolayısıyla hiçbir şey yapmaya gerek kalmamıştır; anlıyor musunuz? Ofisinizin yönetimiyle ilgili kararlar konusunda size bir uyarıda bulunmak istiyorum. Yönetim becerisini tam olarak edininceye kadar, üstünüzdeki insanlara güvenin ve kararları onlarla birlikte verin. Bilgi ve gelişme konusunda başkalarına güvenin; elbette, bütün yanıtları bildiğinizden emin oluncaya kadar!

Büyük bir satış gücü oluşturmayı gerçekten istiyorsanız, yedinci meziyeti unutmayın: Risk almayı teşvik etmek. Satış elemanlarınız arasında risk almayı teşvik etmek istiyorsunuz. Risk almakla neyi kastediyorum? Satış elemanlarınızın, sahip oldukları, satın aldıkları ve yaşam şekilleri bazında uçlarda olmalarını kastediyorum. Aslında, siz onlara gelirlerini “artırmayı” öğretirken, onlar da zamanla ek yüklerini “artırmalıdırlar”. İyi bir yönetici olarak, kişilerin ek yüklerini dengeli bir biçimde artırmalarına yardımcı oluruz. Böylece kişiler, bir yandan gelirleri konusunda bilinçlenirken, diğer yandan duygusal olarak da olgunlaşır ve gelirlerinden memnun olurlar. Risk almayı teşvik edin. Satış elemanlarınıza, gelişmek için bir miktar risk almaları gerektiğini öğretin.

Ve sekizinci meziyeti unutmayın. Büyük yöneticiler, üst düzey insanları işe almada, eğitmede ve elde tutmada uzmandır. Bu, büyük bir yöneticinin ana uzmanlığıdır. Büyük bir eğitimci ya da öğretmen olmak gereklidir; çünkü kendinizi ve büyük bir satış elemanı olarak kullandığınız kavramları çoğaltamazsanız, tüm yap-bozu tamamlayamazsınız.

Dokuzuncu meziyet ilginçtir. İyi yöneticiler, değişimi sağlıklı bulur. Değişim, bir ofise heyecan katar. İnsanları coşturur. Normalde yapacaklarının ötesine geçmelerini sağlar. Yalnızca bununla da kalmaz; onları tekdüzelikten kurtarır. Bu yüzden, büyük yöneticiler her gün aynı şeyi yapmaz. Her gün aynı saatte gelmezler. Her gün aynı saatte öğle yemeği yemezler. Herkesi harekete geçirirler.



Büyük yöneticilerin öğrenmeleri gereken son özellik, insanlara, rahat olma ihtiyaçlarını vererek, kişisel imgelerini değiştirmede yardımcı olmaktır. Satış elemanlarının kendilerine güvenleri azdır; çünkü korkar ve başlarına ne geleceğini bilmezler. Bir yöneticinin işi, yalnızca özgüveni telkin etmek değil, aynı zamanda satış elemanlarının kendilerine bakış biçimlerini geliştirmektir. Takdir edersiniz ki, kişinin kendi imgesi, olduğunu düşündüğü kimsenin aynadaki yansımasıdır. Bu sizin gerçek kişiliğiniz olmayabilir. Hedefiniz, satış elemanlarınızın gelişimini sağlamak ve onların en vahşi hayallerinin bile ötesine geçmelerini mümkün kılmaktır. Bu da kendilerini nasıl gördükleriyle başlar.

Peki, büyük yönetici özelliklerine nasıl sahip olacaksınız? İlk önce, işinizden çok kendinize ciddi emek harcamalısınız; çünkü işiniz tamamen insanlarla, yanılıyor muyum?
Vesselam admin yada yönetici olmak mausun sağını kullanmakla olmaz diye düşünüyorum Sakın adminler kızmasınlar bana:).Selam ve saygılarımla Hacegan
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 12:37 pm
 
Foruma git
Konuya git

PAYLAŞALIM MI ? BÖLÜŞELİM Mİ ?

Paylaşmak hissetmektir, muhatabın acılarını yüreğinin ta derinliklerinde duymak. Bölüşmek hissizlik ve duyarsızlıktır.
Paylaşmak yüreğini ortaya koymak, muhatabın yüreğine dokunmaktır. Bölüşmek yüreksizce hakkını alıp gitmek.
Paylaşmak sahiplenmektir. Bölüşmek kaderine terk etmek.
Paylaşmak biz demektir. Bölüşmek ben demek.
Paylaşmak duygusal zekanın ürünüdür. Bölüşmek mantıksal zekanın.
Paylaşmak tümevarımdır. Biri bin yapar. Bölüşmek tümdengelimdir. Bini bir yapar.
Paylaşmak küçülerek büyümektir. Bölüşmek küçülerek tükenmek.
Paylaşmak aynılaştırmaktır. Bölüşmek ötekileştirmek.
Paylaşmak tanış olmaktır. Bölüşmek yabancılaşmak.
Paylaşmak MÜSLÜMAN tavrıdır. Bölüşmek ALMAN usulü.
Biz bin yıldır Laz, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Kürt, Türk vs bu vatanı paylaşmaktayız.
Nesebi belirsiz hainler üç yüz yıldır bölüşmek için uğraşmakta.
Gelin safımızı belli edelim.Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 11:59 am
 
Foruma git
Konuya git

PEKİ BİZ KİME GÜVENELİM......

Sayın Sanalkahve dostlarım okurlarım hani geçen ki yazımda yazmıştım Ülkemizde sürekli gündem değişiyor diye işte bunlardan bir tanesi kısa ve öz olarak açıklamaya çalışacağım.Son günlerde ülkemizde öyle şeyler yaşanmaya başladı ki, bunlar karşısında ne düşüneceğimizi ve nasıl yorum yapabileceğimizi bilemez hale geldik.
Şaşkınlığa uğrayan, kuşkuya kapılan ve rahatsızlık duyan sadece bizler değiliz. Sayın Cumhurbaşkanı bile yaptıkları konuşmada "Yaşananlar talihsiz ve üzüntü vericidir" değerlendirmesini yaptılar.

Sayın Başbakan henüz konuyla ilgili bir açıklama gereği duymadılar.

Muhalefet kanadından ise son derecede olumsuz eleştiriler yapılıyor.

İktidar partisi mensupları arasında birbirini tutmayan görüşler ileri sürülüyor ve değerlendirmeler yapılıyor.

Yandaş basın konuyu alışık olduğu üslupla ele alarak, TSK’ni ve bağımsız yargıyı bir kere daha suçlama ve yere vurma fırsatı yakalamış olduğunu kanıtlıyor. Bu konuda akıl almaz derecede olumsuz ve kışkırtıcı yorumlar yapılıyor. Bu durum, bu yeni senaryoda da elleriniz olduğunu akıllara getirmekte.

Sade vatandaş ise neler olduğunu tam olarak kavrayamamış olmanın şaşkınlığı içinde bulunuyor. Uyuyanlar uykularına devam ederlerken, bir avuç vatansever bütün çabasıyla , yaşanan olumsuzluklar hakkında düşüncelerini açıklamaya çalışarak ülkesine ve milletine karşı görevlerini yerine getirebilmek için çırpınıyor.
Gerçekten Ülkemiz ve Devletimiz, yaşanan son olaylarla, son derecede vahim bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Sayın Cumhurbaşkanımızın tespitleri doğrudur. Türk toplumu; devleti ve milletiyle "Talihsiz ve üzüntü verici" bir durumla karşı karşıya gelmiştir.
Bu durumun; son yapılan Anayasa ve Yasa değişiklikleriyle ilgili olması nedeniyle, TBMM’de çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisi tarafından alelacele bir yasa teklifi hazırlanarak TBMM’ne sunulmaktadır.

Soruna çözüm için; "Özel Yetkili Savcı ve Mahkemeler" ve "MİT" ile ilgili olarak yapılacak yasal değişiklikler yapılmasının kaçınılmaz hale geldiği anlaşılıyor. Ancak bu tür uygulamaların, daha önce örnekleri görüldüğü üzere "Kişilere özel" amaçlı olmaları endişesi uyanmaktadır ki, bu görüşler, yanlış bir düşüncenin ürünü olsalar bile, yine de büyük bir olumsuzluk vardır ve hatta Sayın Cumhurbaşkanımızın deyimleriyle bu bir "Talihsizlik"tir.

Bir süre önce yapılmış olan; özellikle TSK, Yargı, Terörle Mücadele, Güvenlik ve Emniyet ile ilgili yasalardaki değişikliklerin, bir süre sonra, yeni "Talihsiz ve üzüntü verici" durumlara vesile olmayacağını kim garanti edilebilir ki !..

Bu durum karşısında; alınacak önlemlerinn ve çıkarılacak yeni yasa veya yasalarda yapılacak değişikliklerin, görülmekte olan "Ergenekon", "Balyoz" gibi davaları ve de benzerlerini kapsamları içine almaları gerekmez mi? Bu yapılmadığında bir gün sıranın, bugünkü değişikliği yapanlara da gelebilmesi olasıdır. Çünkü bu olayla, bir yerde, "Susma, sıra sana da gelecek" söyleminin doğruluğu kanıtlanmış oldu.

Şimdi yazımızın en başına dönelim ve ülkemizin şu anda içinde bulunduğu durumu kısaca özetledikten sonra yazı başlığındaki sorumuzu yineleyelim.

Ülkesinin halkına yanı ulusuna güven vermek devletin görevidir. Devlet bu görevine kendisine bağlı anayasal kurumları ile sağlar. Bu kurumlar arasında fikir ve yapılacak eylemler açısından; anlaşma, uyuşma, elbirliği, işbirliği ve kendi aralarında güvenirlik olması zorunludur. Bu, son derecede önemli olup, bu dengelerin korunmasında, tutarlılık ve sürekliliği gereklilik. İlkelerden küçük bir sapma, bir anda bütün dengeleri altüst eder, halkı huzursuz kılar ve gelecekten kuşku duyulmasına yol açar.

Şu anda ülkemizde işte böyle bir durumla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Bu durumun hızla ortadan kaldırılması gerekiyor. Aksi halde huzursuzluklar daha da artacaktır.

Saygılarımla... Hacegan......
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 11:45 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Isyanda Birakma Rabbim Affet

Güzel paylaşımın için çok teşekkür ederim unutmayalım ki sabır ve dua müslümanın en güzel silahıdır.
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 11:37 am
 
Foruma git
Konuya git

KİMLERE SAYGI DUYARIZ KİMLERE DUYMAYIZ...

Saygı, davranış ve tavırlarımızı özenle sergileme halidir. Karşılık beklemeksizin samimi olmak, bu samimiyeti sözlerimiz, mimiklerimiz ve beden dilimizle aktarırken, muhatabımıza bunu hissettirebilmektir. Aslında birçok kaynakta farklı tanımlara rastlasak da, somut, işte bu diyebileceğimiz bir tanımı yoktur saygının. Etrafımızda çokça duyarız “birini sevmek zorunda değiliz fakat saygı duymak zorundayız”. Yazışmaların altına “saygılar” şeklinde imza atarız. “Büyüklere saygılı olmalısın” annemizden kulağımıza küpedir. Yani manevi bir kavram olarak saygı, yaşantımızda çokça bizimledir.
Peki, kimlere, nasıl ve neden saygı duyarız? Bu soruyu, hayatı dünyadan ve maddeden ibaret sayan kişiler üzerinden cevaplayacak olursak saygı duyulacak şey zenginlik, şan-şöhret belki zaman zaman da bilgi olabilmektedir. Ve bu “saygı”yı gösteriş şeklimiz, örneğin patronumuzun ya da kendisi hakkında pek bir malumata sahip olmadığımız “varlıklı” birilerinin önünde ceket iliklemek, ses tonumuzu olabildiğince inceltmek, ezilip büzülmek, ayağa kalkmak vs. şeklinde olabilmektedir. Çoğu insan için saygınlık duyulan şey bir insanın zenginliğidir ve zengin ya da fakir olarak ayırdığımız kişilere karşı davranışlarımız birbirinden farklı olabilmektedir. İş yerinde kendimizden üst konumdaki biri ile alt konumdaki birine davranışımız da. Zengin ya da üstün gördüğümüz kişiler “siz”, “saygıdeğer” “efendim” hitaplarına muhatap olurken, bir çaycı ya da temizlik görevlisi “sen”, “hey” “hişt” “bana bak bi” gibi sözlerle çağrılabilmekte, saygı kimilerine göre onlara layık görülmemektedir.
Kur’an ayetleri incelendiğinde söz konusu durumla ilgili çeşitli örneklerin görülmesi mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildirmek üzere gelen ve Allah rızasından başka bir beklentisi olmayan peygamberler de gönderildikleri kavimlerde benzer durumlarla karşılaşmışlardır. İçinde bulundukları toplumun özellikle önde gelenleri tarafından bu peygamberlerin sözlerine itibar edilmemesinin yine zengin olmayışlarına dayandırıldığı görülebilir:
Yahut ona bir hazine gönderilmeli yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?
Furkan Suresi Ayet 8
Ve dediler ki: Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?
Zuhruf Suresi Ayet 31
Oysa Kur’an’a göre insanlara sahip oldukları servete göre değil, Allah’a olan yakınlıklarına göre itibar edilir. Takva sahibi, ihlâslı, ahlaklı olmaktır bir kişiyi ayrıcalıklı kılan. Dolayısıyla şayet saygı duyulacaksa ancak bu gibi manevi değerlere sahip insanlara saygı duyulmalı ve Allah’a olan gönülden teslimiyetleri sebebiyle alınacaksa bu insanlar örnek alınmalıdırlar.
Kendisine saygısı olmayan birinden başkasına saygılı olması asla beklenemez.Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cmt Şub 11, 2012 8:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

RAUF DENKTAÅž.....


Rauf Denktaş- KIbrIs gerçeği 

 

ALLAH RAHMET ETSİN MEKANI CENNET OLSUN İNÅžALLAH. TÜM TÜRK VE KIBRIS CUMHURİYETİNİN BAÅžI SAÄžOLSUN.......

Hacegan__
Cmt Oca 14, 2012 8:46 am
 
Foruma git
Konuya git

HER ŞER"(ŞEY) DE BİR HAYIR VARDIR....

Güçlü bir imana sahip, Allah’ın gücünü gereği gibi takdir edebilen ve O’na yakın olan müminler, Allah’ın kendileri için yarattığı her olayda tevekküllü davranır ve her şeyde mutlaka hayır olduğuna inanırlar.
Tam olarak iman edemeyen, Allah’a gereği gibi teslim olamayan insanların yaşadıkları yıkım, üzüntü ve çaresizlik gibi duygular, müminlerde görülmez. Müminler Allah’ın kendileri için yarattığı kaderden razıdırlar. Ve Kuran’da bildirilen:
“… belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.”
(Nisa Suresi, 19)
“… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”
(Bakara Suresi, 216)
ayetlerinin bilincinde olarak her zaman Allah’a sığınırlar.
Allah’a tam teslim olan müminler bu çok önemli sırrı bildikleri için, karşılaştıkları olaylarda hayır ve güzellik ararlar. Zorluk veya aksilik gibi görünen hiçbir olaya üzülmezler. Örneğin yıllar boyunca zorlukla çalışıp sahip oldukları tüm mallarını kaybetseler bile, bunda bir hayır olduğunu düşünür ve Allah’a sığınırlar. Allah’ın kendilerini bir kötülükten veya harama girmekten korumuş olabileceğine inanır ve şükrederler.
Aynı şekilde çok çalıştığı halde istediği okulu kazanamayan bir insan, Allah’a tam bir teslimiyetle sığınır ve bunda mutlaka bir hayır olduğuna inanır. Allah’ın kendisini o okuldaki bazı tehlikelerden, kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünür. Hiçbir şey olmasa bile Allah’ın takdir ettiği sonucun kendisi için en hayırlı sonuç olduğuna inanır ve bunun için Allah’a şükreder.
Olumsuz gibi görünen olayların hepsinde aslında büyük hayırlar vardır. Bu yüzden her olayın hayırla oluştuğuna inanan insanlar ‘keşke’ gibi ifadeler kullanmazlar. Allah, herkes için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli hatırlatmalar yapar. Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah katından bir ders, uyarı vardır. Bu uyarıları fark etmek ve hata yapmaktan sakınmak insanı sonsuz kurtuluşa eriştirebilir.
Ayrıca yaşanan bu olumsuz olaylar, insana aczini ve muhtaçlığını hatırlatan, Allah’a olan yakınlığını artıran sebeplerdir. Her zaman yolunda giden bir hayata sahip olan insan, bir süre sonra Allah’ı unutur ve gaflet içinde yaşar. Bu yüzden bu olumsuzluklara, insana Allah’ı hatırlatan hayırlar olarak bakmak gerekir. Bu aslında insan için çok büyük bir nimet ve şükür vesilesi; ahireti için de çok önemli bir hayır ve güzellik demektir.
İnsan her zaman her olayın ardındaki hayır ve hikmeti göremeyebilir; ancak, göremese bile mutlaka bir hayır olduğunu bilir ve Allah’ın kendisine olayların ardında gizlenen hayır ve hikmetleri göstermesi için dua eder.
Hayata bu bakış açısıyla bakan bir insan, Allah’ın izniyle hem bu dünyada hem ahirette huzurlu bir yaşama kavuşur.Selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Pzr Şub 12, 2012 5:25 am
 
Foruma git
Konuya git

MEVLANA DERKİ.....

Paranı ver, gönlünü ver, canını ver, Ama SIRRINI VERME! ...
Günlerini say, kazancını say, büyüklerini say Ama YERİNDE SAYMA! ...
İşini beğen, aşını beğen, eşini beğen ... Ama KENDİNİ BEĞENME! ...
Emek ver, kulak ver, bilgi ver, Ama SAKIN BOŞ VERME! ...
Fidan büyüt, çocuk eğit, yoksul besle, Ama KİN BESLEME! ...
Davet et, hayret et, ülfet et, affet, Ama İHANET ETME! ...
Kitap oku, meslek oku, dünyayı oku, Ama LANET OKUMA! ...
Sınıfını geç, hayatını seç, rakibini geç Ama GÜLÜP GEÇME! ...
Gönül al, dost al, yoldaş al Ama BEDDUA ALMA! ...
Yaklaş, tanış, konuş, uzaklaş Ama UŞAKLAŞMA! ...
Doğrul, sayrıl, evril, devril Ama EĞRİLME! ...
Hislen, tasalan, seslen, uslan Ama PASLANMA! ...
İtil, ütül, atıl, katıl Ama SATILMA! ...

MEVLANA

selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Pzr Şub 12, 2012 4:51 pm
 
Foruma git
Konuya git

ER KİŞİ ADINA......

Dürüstlük nedir sizce.? Çok zor bir soru bence,şöyle bir bakın etrafınıza ne çok dürüst insan var degilmi.? Oysa yazık demekten başka bir şey gelmiyor ,vede gülüyorum sadece içimden. Sormuşlar hani evliyaya terbiyeyi kimden ögrendin.? Hazır cevaptır ,vermiş cevap hemen terbiyesizden .Dürüstlükte burdan geçiyor sanırım ,kişinin çevreden aldığı ,aileden aldığı terbiyeden.Şuda bir gerçek ki birazda kişinin yapısı sanırım.Biraz ağır olacak ama ,eşeğe altın semer vursanda eşek yine eşek olarak kalacak.Buda gösteriyor ki dürüstlükte bana göre ağır basan,kişinin yapısı.Er kişi kadın olsun erkek olsun her ortama girebilir,yeter ki kendine dürüst olsun. Kendine dürüst olan zaten başkasına dürüsttür. Önçelikle insan kendine dürüst olacak ki , kendini yorumlayacak . İşte o zaman er kişiye adam gibi adam dürüstlük abidesi diyelim.
Sözde kalmasın dilden dökülen kelimeler .Dil ayrı davranışın farklı ise ,şaşarım ben böyle dürüstlüğe .Hani nerde erlik nerde dürüstlük? Herkes şapkasını önüne alıp bir düşünmeli bence hatasız dost arayan dostsuz kalır ama hatanın neresinden dönersek o bile kardır insan oğlu için selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Pzr Şub 12, 2012 5:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

SABIR VE AF......

İnsanların hatasızlık arayışı içinde olması yanlıştır; her insan hata yapabilir, günah işleyebilir. Kur’an ayetlerinde Allah’ın kutlu peygamberlerinin de hata yaptıklarından söz edilir. Hiç kimse kusursuzluk iddiasında bulunmamalı, kendini hata yapmaktan müstağni görmemelidir.

Kötülük karşısında öfkeyi yenerek sabır göstermek, intikam duygusuna kapılmadan kötülük yapan kişiyi affetmek samimi iman eden insanlara has bir özelliktir. Ve bu davranış karşılığında Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar. İnanan insanlar affedici, merhametli, hoşgörülü davranırlar ve Kuran’da haber verildiği gibi onlar, “…bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir…” (Al-i İmran Suresi, 134)

Bir Kuran ayetinde, “Arş’ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O’na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru." (Mü’min Suresi,7) ifadesiyle, meleklerin, Allah’ın buyruğuna uygun olarak hem arşı taşıdıkları, hem Allah’ı tesbih ettikleri, ayrıca iman edenler için de bağışlanma diledikleri haber verilmektedir. Birinin bağışlanma diliyor olması, bağışlanma dilenenin riskli durumda olduğu anlamına gelir. Meleklerin bağışlanma dilemesi ise insan için büyük bir lütuftur. Onlar göğü tutup, hamd edip, bağışlanma dilerken, insanın büyüklenerek yüz çevirmesi büyük gaflettir. İnsan, tatmin bulmuş olan bu varlıkların bağışlanma dilemesine de layık davranışlar içinde olmalıdır.

Bilimsel araştırmalar sonucunda, yaşadıkları olumsuzlukları zaman içerisinde fark eden insanların, bozulan ilişkilerini düzeltmek, sorunlarını çözmek için affetmeye karar verdikleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar yaşamlarını öfkeyle geçirmek istemediklerinden, affetmeyi seçtikleri de belirtilmektedir. Diğer yandan bir başka araştırmada, dindar insanlarda depresyon, stres ve akıl hastalıklarının daha az olduğu görülmüştür. Araştırmayı yürüten bilim adamları, bu durumu dinlerin ‘affetme’ye yönlendirmesine bağlamaktadırlar:
Dinler, insanlara diğer kişileri affetmeyi öğütler. Bu yüzden dini inancı olanlar, sorunlarını içlerinde biriktirmez ve hayatla daha kolay başa çıkar. Bu da depresyon ve stres gibi rahatsızlıklarla daha az karşılaşmalarını sağlar.

Kötülüklere karşı iyilikle karşılık vererek affeden kişi, hem kendisi ve hem de çevresi için barış ve huzur dolu bir hayata vesile olur. Bu elbette ki, sürekli kin, nefret, düşmanlık ve intikam duygularının hakim olduğu zor bir hayatla karşılaştırılmayacak kadar kolay, huzurlu ve rahat bir yaşamdır. İnsan, ilk an öfke hissetse de ardından sabrederek gösterdiği güzel ahlak, onu sevgi, saygı, dostluk ve barış dolu bir yaşama kavuşturacaktır.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.” (Fussilet Suresi, 34-35)

Bağışlayıcı davranmayan kişinin etrafında, ondan nefret eden insanlar olması kaçınılmazdır. Yüce Allah, bağışlayıcı olan kuluna bu üstün ahlakının karşılığında huzur ve barış dolu bir yaşam ve yakınında sıcak dostlar sunar…


Bağışlamak, öfkelenmenin getirdiği olumsuzlukları ortadan kaldırır; insanın fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olur. Affetmek, herkesin yaşaması gereken üstün bir ahlak özelliğidir. İnanan insanlar bu olumlu özelliği Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaşarlar. Bilirler ki, bağışlarlarsa, bağışlanacaklardır…

"Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43)

Selam ve saygılarımla....Hacegan
Hacegan__
Pts Şub 13, 2012 8:39 am
 
Foruma git
Konuya git

VATANSEVERMİ ? İŞGÜZARMI?

Hepimizin bildiği üzere Hakan Fidan ve bazı mit mensupları geçtiğimiz günlerde özel yetkili savcı tarafından ifadeye çağırıldı... Savcı bunun ardından birde bu şahıslar için yakalama emri çıkardı üstüne üstlük... Konu kck davasıydı... Bu nokta çok ilginç..

Geçen yıllara baktığımızda Mitte ciddi değişiklikler görüyoruz ki bu değişiklik sonrası faili meçhuller neredeyse sıfır seviyesine indi, ergenekon denilen davada ciddi ilerlemeler kaydedildi ve Pkk terör örgütüyle mücadelede gerçekten önemli adımlar atıldı.... Bu açıdan Mit in gerçekten fayda maksimizasyonunu sağladığını söylesek yanlış olmaz herhalde..

Osloda mit ile örgüt arasında bir diyalog olduğu biliniyor.. Diyaloğun amacı belli, akan kanı durdurmak... Fakat her nasıl olduysa oldu ve bu görüşmedeki ses kayıtları basına sızdı ve bazıları ’’Terörle nasıl görüşürsünüz?’’ diye ortalara atıldı hemen... Terörle mücadelenin sadece silahla yapılmadığı gerçeği bir tek bizim ülkede bilinmiyor sanırım.. Bunun üzerine uzun uzadıya konuşmaya gerek yok zira neden görüşüyorsunuz diyenler terörle mücadelede çözüm değilde intikam arayanlardan başkaları değil bana göre...

Milat gazetesinden yapılan araştırmaya göre Oslodaki görüşmenin basına sızdırılmasının arkasında mossad var. IP adreslerinin İsrail kaynaklı olduğu Türk istihbaratçılarca keşfedilmiş bulunuyor...Yani Mit her ne yapıyorsa bu mossadın işine gelmiyor.. Sadece bu bilgi bile bende doğru yolda olduğu algısını oluşturuyor aslında :)

Eski bir mitçinin röportajını okuduğumda şunları gördüm.. Ona göre pkk nın ve kck nın arasına sızmak alkışlanacak bir durum... Evet gerçektende öyle.. Ama bizim ülkede iyi bir şey yaptın mı kötü muamele görme geyiğine girmeye gerek yok tabiki.. O eski Türkiyede kaldı.. Fakat hala yeni ülkeye geçememiş elemanlar mevcut ki böyle manzaralarla karşılaşıyoruz...

Şimdi manzara çok açık... Mit, hükumetin emriyle pkk içine sızıyor ve sadece işgüzar olmasını ümit ettiğim bir savcı bunu adeta baltalıyor... Bundan mossad ve İsrail gayet memnun oluyor.. En son olarak ta Pkk içerisindeki mit mensupları deşifre oluyor... Artık çok rahat uyuyabilirsiniz gençler...
Karar vermek zor değilmi ? Selam ve saygılarımla Hacegan
Hacegan__
Pts Şub 13, 2012 8:51 am
 
Foruma git
Konuya git

SEVGİ KAYNAGI.....

Canlı, cansız bu dünyada yaşıyoruz ve her varlığın da bir sonu var. Ancak canlı olan varlıklar hayatta sevgiye ihtiyaç duyarlar. İnsanlar ise sevmeye, sevilmeye… İnsan neyi seviyor, neden haz alıyorsa onlarla birlikte olmak ister. Bir hayat düşünün ki o hayatın içersinde iman yoksa sevgi yoksa aşk yoksa o hayatı yaşamanın bir sıkıntı, azap ve acıdan başka bir anlamı olmaz.

Sevgi, duygu, his ve düşünceler hayatın her safhasında yaşanan güzelliklerdir. Gönül dünyamızdaki zenginliklerdir. Gönlümüzü, kalbimizi sevgilere, tüm güzelliklere açık tutmalıyız ki hayatımız da güzel olsun. İçinde sevgiyi barındıramayan insanın içi nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır. İçimizdeki nefreti, kalbimizdeki sevgiyle kovabiliriz... Sevgisizlik ağır bir yüktür, kötülüklerin beslenme kaynağıdır. İnsanlar bundan kurtulmak için gayret etmeli, kalplerinde sevgiye yer ayırmalıdırlar.

Sevgi, değer vermesini bilmektir. Sevmek, inanmak ve yaşamaktır. Sevmek, Sevgili olmak ve birlikte olmaktan kıvanç duymaktır. Sevgi, bütün suni davranış ve düşüncelerin hayattan çıkarılması, ulvi düşüncelere yöneliştir. Sevgi, insanın yüce yaratıcıya hakkıyla kul olmasıdır. Sevmek, gerçek ve büyük bir imtihandır... Sevgi Ferhat ile Şirinin, Aslı ile Keremin, Mecnunla Leyla’nın aşkını yaşamaktır. Leyla’dan Mevla’ya yöneliştir…
Sevgisiz, umutsuz ve inançsız hayat bir hiçtir. Şu âlemde ister sultan, ister hükümdar olalım, her ne olursak olalım ama hakkıyla insan olalım. Yaratanı bilip, sonsuzluk âlemine göre yaşamalıyız ki mutlu olalım. Yoksa fani olan âlemde neyiz ki… Sizlere ibretlik bir hikâye;
Yaşlı bir adam tarlasında çalışırken tebdil-i kıyafet halkın içinde gezen hükümdar ona yaklaşır. Selamlaşırlar, yaşlı adam yolcunun sıcaktan bunaldığını düşünerek ona ayran ikram eder. Daha sonra sohbet etmeye başlarlar. Hükümdar yaşlı adamın sözlerinden etkilenir ve ona kim olduğunu sorar. Yaşlı adam ona:
-Hiç, der. Hükümdar merakla;
-Ne demek bu, senin muhakkak bir adın ve unvanın vardır. Yaşlı adam gene;
-Hiç, der. Hükümdar bu sefer kendisiyle alay edildiğini sanır,
-Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben bu ülkenin hükümdarıyım der. Adam bu durum karşısında durumu izah etmeye çalışır:
-Peki hünkarım şimdi siz bu ülkenin hükümdarısınız, bundan sonra ne olmayı planlıyorsunuz der. Hükümdar şaşkın bir tavırla,
-Hiç, der. Yaşlı adam o zaman,
-Hünkârım işte ben sizin hükümdarlıktan sonra ulaşacağınız o mertebedeki adamım der...

Fiziksel olarak vücudumuzu arındırabiliriz, fakat ruhsal yapımızın sonsuz sevgiyle arındırılması gerekir. Bunun için ilahi yaratıcının sevgisine, merhametine ihtiyacımız olacaktır. Bu sevgiyi kalbimizde yaşayarak, küçük bir et parçasında büyük bir aşk ve dava taşıyacağız. Böylece enerji kazanacağız, hayatımıza anlam katacağız…
Sevgisiz hayat sıkar, daraltır içimizi. Oysaki ne kadar geniştir kalbimiz. Her şeyi alır içine, bazen de genişliği nispetinde daralıverir, sığmaz olursun içine. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olmak, sevdiğiyle kalbi bölüşmektir… Sevmek paylaşmaktır. Sevdiğiyle sevgiyi paylaşmaktır…

Vazgeçiş yoktur sevgiden, sevgiliden. Sevgilinin gönül gözü sevgi renkleri arasından gerçek renge ulaşmayı idrak eder. Sevgiler bitmez öyle ki, tüm beşeri gerçekler, tüm dünya silinir gider ama sonsuz sevgiler devamlı yaşar.

Gerçek sevginin ve güzelliğin yanında bizimkisi sönük kalır. Bu sevginin membaı da yaratıcıdır, rabbimizdir. Her insan yaratıcının güzel parçasını içinde taşımaktadır.
Vicdan, kalp ve ruh kir, pas, leke kabul etmez. Kalbimizde sevgi ve merhamete çokça yer verdiğimizde, vicdan duygusunu geliştirdiğimizde, içimizde olan volkan sonsuz yaşama dönüşür.
Sevgi gayret ister, emek ister. Sevginin en büyük kaynağı olan rabbimizi her şeyden çok sevmeliyiz ki sevgide derinleşerek, sevginin sonsuzluğuna varalım.

Sevmek sevgiliyi istemeyi de öğrenmektir. Sevgili olunca, âşıkla maşuk olunca ölüm bile güzeldir. En büyük sevgi, sonsuz yüce sevgilerde, yaratıcıda saklıdır. Sevgililerin sevgilisi yaratıcıyı sevmek de sevgiliden gelen her sözü kabullenmek, “öl” emrine bile “ölürüm” diyebilmektir. Sevmek, ölümden öte sonsuzluğa taşınabilmek, sevgili olmasını bilmektir. Tükenmeyen kaybolmayan sevgiler kaynağından doya, doya içmektir. Sevgilerin aslı ve odağı olan Allah sevgisini hiçbir zaman kalpten çıkarmamaktır.
Şu dünyada beşer, şaşarız. Ne kusursuz insan aramalı, ne de insanda kusur. Seveceksek öylece sevmeli. Sevgilerde yücelip yaratıcıya ulaşmalı…

Yeni ufuklara gerçek sevgi ve inançla dolu gönül yelkeniyle yola çıkalım. Kalp gözüyle görüp, aşk gözüyle yaşayalım… İnancı, sevgileri kalpten kıyama kaldırıp sevgiler dağıtalım. Sevgilerin kaynağına, sevgililerin en büyüğüne, yaratıcıya teslim olalım…Selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Pts Şub 13, 2012 1:56 pm
 
Foruma git
Konuya git

EY SEVGİLİ.......

Dostuna öyle davran ki yollarınız ayrıldığında hakkında konuşacak şey bulamasın! Düşmanına öyle davran ki yollarınız birleştiğinde utanan kişi sen olmayasın!
......Sevilene;’’ bir defa sevdiğim , seviyorum demek yeterli değildir her zaman sevdiğinizi belirtin’’ sevgi duydukça söylendikçe artar.
’’Anılmayan hatırlanmayan sevgilerde çiçekler gibi solarlar ölürler’’..
...... Ey sevgili kalbimdir seni sevmek isteyen
.......İnan yalnızlığımdır sana yaklaştıran
......O yalnızlığıma dünyamada eş seçmek isterken seni ey sevgili!
......Kalbimde aşkımı her daim körükleyense inan kalbimin sana koşmasıdır ey gönlümün sevdiği!.
......Belki yanında mum gibi görürsün beni.deryamda yüzseydin saklandığım yeri görürdün..
...Mana alemine dalsaydın rengarenk güller dererdin..
....Halimim garip gördüğünden hor hakir görme ey dildar inan ben habibin sevdiğiyim...
Ararsan bulursun güllerbahçesinde gülyüzlüye hayran hayran bakarken beni...Ara bul beni!!!
....Ama sevdam dağlardan yücedir unutma!!

....Dağlara yüklesem di sevdamı tartamazdı dağlar beni..Sevdamla huzura erdim sevdamın önünde eğildim ey sevgili!!
...Bu sevdamla savdalanacaksan yanıbaşındayım.Sevdandan vaz geç dersen sana hayal olurum!!
.....Ey sevgili faniyi ardıma koydum koyalı dünyalıkları itekledim ellerimin tersiyle...
..Bır defa RabbimAllah dediğinde kölen olurum..
...Sen senden uzaklaştığında ben sana yaklaşırım..
..Ölmeden öldüğünde tam teslim olup.Teslim olmuşken benlikten çıkar binlerce dfa ölmeden ölürüm..
..E y sevgili ahreti hatırlattığında duamı alırsın .Canıma can olduğunda..Candan dostun yarenin can yoldaşın olurum..
Aşkıma dokun yak hem kendini hemde benide

Sevmek delice çılgınca ama her şeye meydan okurcasına sevmek
....Kalbe sevda yÜklenince o insan sevdasIyla bÜyÜk aslInda cok narin acizken AŞKIYLA GÜÇLÜ DEĞİLMİDİR .Ey sevgili gören gözlerime nuru veren Rabbimken asla sığınmadım yabancı ele..
.....Gülbahçesinde gülleri dermek istersen uzat ellerini o bahçede gülün olurum..
........Sevgililer gününün anımsattıkları.Sevgi bir güne mahsus değildir bence.Her an her zerremizdedir .En güzel sevgi ilahi sevgidir...
Faniyide sevse biran bile fani olduğunu unutmamaktır..

Selam ve dua ile..Hacegan.....
Hacegan__
Sal Şub 14, 2012 12:44 pm
 
Foruma git
Konuya git

HACEGAN YANMAYA ATEŞMİ ARAR.......

Sevmeyi bilmiyorsan taşıma o yüreği!
Sevmeyi bilmeyen kalpler sinelerde yüktür!
Afetmeyi bilmiyorsan bekleme afedilmeyi!
İnsanlar içinde arifler inci gibi saklıdır avamlarsa görükür.

Bana beni sordular ben bende değilken nasıl cevap beklerler
Aşkımı sordular her zerreme hükmederken aşkım başka ne derim.
Kafa gözüyle göremezsiniz inan ki beni ,gönül gözüyle arayın bulun bende saklanan beni.
Ben demeyi çoktan unuttum ben demeyi de gizli şirkten sandım.
Gözümden perde kalktı gördüm herşeyi ayan beyan.
Görene gördüren kaldırabileceğini yükleyen tek ve mutlak olan RABBİMİZİ NE YÜCEDİR..
İlahi sevdamın önünde huzura erdim dağlardan büyük olan kalbim mağrur kalbim eğildi maşuğuma elhamdülillah..
Kaza da olan tecelli eder.Dualarımızın tecelli edişi ne sevindirdi ne hüzünlendirdi.Olan eksilmedi artıkça arttı..
Ey gözlere nuru veren Rabbimiz senden başka kimsem olmadı.Zaman zaman dünya telaşına dalsamda ayıldım çok geçmeden .Şebnem gibi gözyaşlarım yurken yüzümü.
Senin sevgini azaltacak diye faniyi sevmeye dahi korktum sevince gördüm ki azalmadı arttı sevdan.Değişen umutta olsa leyla da olsa anılan sendin.her nefesde faniyi her an terk etti kalbim bakiye yöneldi huzuru buldum..
Ömür boyu neden yanlız kaldım kaderim mi derdim artık sormuyorum biliyorum .Sen saklarsın korursun korumak istediklerini bir gül gibi.
• güle yabancı eller dokunmasın parçalamasın diye zırhlar örülür etrafında..Ama tek bildiğim şu ömrümde yanlızken ağlamadım aşkınla ağladım .Yakınlık isterken ağladım.Seni anmadan geçen her ana ağladım Rabbim.
• Aciz kulun yine kapında başka kapım mı var ki gideyim el açıp yalvarayım...Rabbim doğduğumdan bu zamana değin ölene değin yaptığım yapacağım hatalardan koru sakla koru gözet afet sen ki afetmeyi seversin.Annemden doğduğum gün gibi tertemiz eyle..Rabbim razı olduğun kullarından eyle..Hak yoldan ayırma takvadan ayırma.
• Seni sen olduğun için yaratanımızsın diye sevdim ne cennet için sevdim ne de cehennem korkusuyla sevdim..Kendine habibine yakın eyle herşeye gücün yeter..Son nefeste iman kuran dan ayırma amin amin amin...RABBİM SENİ BULAN HERŞEYİ BULMUŞTUR SENİ BULMAYAN SEVMEYENSE HERŞEYİNİ KAYBETMİŞTİR..KALBİMDEN AŞKINI ÇIKARMA ARTIR..AŞIK OLAN MAHBUBUNU İSTER MAHBUBUM SENSİN KENDİNE YAKIN EYLE RABBİM AMİN AMİN AMİN

Selam ve dua ile Hacegannn.....
Hacegan__
Sal Şub 14, 2012 12:10 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron