5 sonuç bulundu

Geri dön

BİZLER BÖYLEMİYİZ....

Rahmeti sonsuz, esirgemesi bol, Allah’ın adıyla!
Selamınaleyküm Müslümanım Diyenlere!
Sevgili Sanalkahve dostları okuyanlarım bugün az kendi nefsimizi sorguya çekellimmi? istermisiniz hani Elhamdüllilah müslümanız diyoruz ya acaba o vasıflara uygunmuyuz bir höz atalımmı umarım bu yazımı okuduktan sonrada herkes kendisi şöyle bir düşünür...Vahyin ışığıyla sınırlarımızı çizen, bizleri özgürleştiren, kimliğimizi belirleyen, yolumuzu aydınlatan, iyi ve güzel işler yapmamızı öğütleyen, doğruya kılavuzlayan, kulluğumuzun bilincine vardıran, yaratılış gayemizi açıklayan, yaşam tarzımızı şekillendiren, kısacası “Şerefimiz” olan “ Kur’an/ Okunan/Kutokutuş, bakalım “Mümin” özelliklerimizi nasıl sıralıyor.
Vereceğimiz bu özellikler, sonsuz zenginliği olan vahyin sadece bir bölümünden alıntıladığımız özettir.
1- “La” diyerek, herşeyi reddedip, inkar ve sorgulama ile doğruyu bulan, tüm benliği ile “Yalnız” Allah’a yönelen demektir,
2- Şirkin pisliğinden, sahte olan, kötü olan herşeyden, baştan topuğa, bedenen ve zihnen temizlenmek, mesh olmak “Arınıp” Allah’a yaklaşmak demektir,
3- Dünyalık olan herşeyden sıyrılıp, nefsinin arzularını bir yana bırakıp, fikren ve bedenen “Rabbine Hicret” eden demektir,
4- Allah için, O’nun yolunda, herşeyini feda etmek, değersiz görmek ve O’ndan uzaklaştıran herşeyi O’na yakınlaşmak için “Kurban” etmek demektir,
5- Doğru olduğunu bildiği, inandığı şeyin peşinden gitmek, Vahye bağlı kalmak, bir konu hakkında çözüm bulamadığında yalnızca “Kuran”a sarılmak ve bu uğurda Kariyerini, Konumunu, İlişkilerini, Eşini, Dostunu ve çıkarlarını feda etmek “İbrahim gibi olmak” demektir,
6- Allah’ın hükmünü tanımayanlara karşı “Kıyam” etmek, her zaman doğruyu söyleyerek, kendini “ilah” sananları, “rab” sananları, kendi hükümlerini koyanları rahatsız etmek “Şuayb gibi olmak” demektir,
7- Uzun ve meşakkatli olan bu yolda, “İsmail gibi” sabredenlerden olup teslim olmak,“İbrahim gibi” fedakar olmak demektir;
8- “ La İlahe İlla Allah” ın yeryüzünde hakim olması için, Ailesi de olsa, inancını paylaşmayanlarla ilişkisini kesip beri olan, “Nuh’un yaptığı gibi yapmak”, Rabbine kavuşmak için “Musa gibi” acele etmeyen demektir;
9- Dünyayı, oyunu, eğlenceyi, çabuk geçeni bir kenara bırakıp “ Lut gibi” Rabbine hicret eden demektir;
10- Müşriklere karşı uyanık olan ve gizli kalmasını bilen fakat aynı zamanda yeri geldiğinde “Asiye gibi” Firavun’a karşı “Cesur” olmak demektir;
11- Kimseden korkmayan, Rabbine güvenip teslim olan ve “ Secde” edip, Firavunun“Sihirbazları gibi” pazarlıksız iman etmek demektir;
12- Ahlaksızlığa karşı, Zinaya karşı, Fuhuşa karşı tavrını koyup, uzak durmak “Yusuf gibi” gömleğini arkadan yırttırmak demektir;
13- Kulluğunun bilincinde olan, ahlakını koruyan, konuşmasını perde koyan, gerektiğinde susup işi Rabbine bırakan, tertemiz kalmak “Meryem gibi” olmak demektir;
14- Bilmenin yaşı yoktur. Doğru kimden gelirse gelsin doğrudur. Karşısındakiler ( Alimler, bilginler, ahbarlar,hocalar, şıhlar, şeyhler) ne kadar doğru olduklarını söyleselerde, yaşları büyükte olsa, vahyin ışığını önlerine tutmak “ İsa gibi “Ağzı süt kokarken” konuşmak demektir;
15- Şirkin içinde yüzen bir toplumda, içinde bulunduğu toplumun yapısını ölçüp tartarak, ona göre hareket eden, vahyin üstünü örtmeye çalışan hükümdara karşı kıyam etmek “Ashabı Kehf” gibi olmak demektir;
16- Tüm sıkıntılara, hastalıklara, geçim zorluğuna, felaketlere göğüs germek, nereden ve kimden geldiğini bilerek şükretmek, sabretmek “Eyyub gibi” olmak demektir;
17- Kulluğunun acziyetini bilip, yürürken, konuşurken, otururken, kalkarken, yatarken mütevazi olmak, darlıkta ve bollukta infak edip “Ruku” etmek demektir;
18- Allah’ın bütün yarattıklarını düşünüp, vahyini tasdik edip “Yalnızca O’na” kul olmak“ Secde” etmek demektir;
19- Haksızlığın, zulmün, şirkin, kötülüğün karşısına dikilmek, Hanif bir duruş sergileyip safını belli etmek, hak ile batılı birbirinden ayırıp “Kıyam” etmek demektir;
20- Geleneği, Ataları, -İzmleri, çoğunluğu reddedip sorgulamak, Yalnızca vahye bağlanıp Allah’a güvenmek demektir.
İşte bunların tümü “ aqımussalat ve etauzzekat” bağlamına girmek demektir.
Binaenaleyh Cehd bizden Tevfik Allah (a.c) dendir…Allaha emanet olunuz selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Oca 26, 2012 7:01 am
 
Foruma git
Konuya git

TARTIŞMA KAYNAĞI KİBİR.........

Allah, Hz. Adem’i yarattığında şeytan, Allah’ın buyruğuna itaat etmez ve ona secde etmekten kaçınır. Kendisinin Hz. Adem’den daha üstün olduğunu ve secde ederse küçük düşeceğini zanneden şeytan, isyanı seçer. Ateşten yaratıldığı için topraktan yaratılmış insandan daha üstün olduğunu iddia eder, kendi düşük aklınca tartışmaya başlar. Onun bu sapkın konuşma üslubu, kibirli özelliğinden kaynaklanır. Tartışmanın kaynağı da işte bu kibir özelliğidir.

Rabb’ini bilir, doğruları da görür, anlar şeytan ama enaniyeti ve gururu nedeniyle kabullenmez. Tartışmaktan amacı doğruyu bulmak değil, kendi bencil istek ve hırslarını tatmin etmektir.

Kendi özelliklerini, etkisi altına aldığı insanlara da geçirir. Şeytanın tarafını seçenler tıpkı onun gibi kibri, isyanı, nankörlüğü yaşar, alçalırlar.

Önemli bir özellikleri ise şeytan gibi tartışmacı karakterleridir. Onlar da doğruyu gördükleri halde kabullenmez, tutkularını tatmin etmek için tartışarak, nefislerine uygun olanı doğru gibi göstermeye çalışırlar. Tartışmak hayatlarının doğal bir parçası haline gelir, hırs, beklenti ve çıkarları için inatlaşırlar.

Tartışmacı karakterdeki kişiler, dini konularda da tartışmayı seçerler. İtirazlarına geçerli bir açıklama getiremedikleri için şeytanın yaptığı gibi yalnızca tartışır, “yaygara” yaparlar.

Tartışma gerçekte insana sıkıntı verir. Samimi inananlar kendileri tartışmadıkları gibi tartışmaya izin de vermezler. Şeytan, yaşamlarını kendisi gibi sapkınca geçirmeleri için tartışmayı insanlar arasında yaygınlaştırmaya çalışır. "... Şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar" (Neml Suresi, 24) ayetindeki ifadeyle şeytan, etkisi altındaki insana diğer davranışları gibi tartışmayı da ‘süslü’ gösterir. Böylece tartışmak, kişiye şeytanî bir zevk yaşatır.

Şeytanın tartışmacı karakter özelliği üzerlerinde tecelli eden inkarcılar, müminlerle Allah ve ayetleri hakkında tartışmalar yaparlar. Kurdukları/yazdıkları cümlelerde ima yoluyla alay etmeye çalışır, böylece inananları küçük düşürdüklerini zannederler. Kanırtıcı sözler söyler, tuzak sorular sorar ve kendilerince müminleri kurdukları tuzağa düşürmeye çalışırlar. Birçoğu "iman ettik" dese de şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında "şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz yalnızca alay ediyoruz" derler.

Ancak onlar değil, asıl "Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır." (Bakara Suresi, 15)

Şeytanın birer askeri olan bu kişiler gerçekleri çarpıtır, hak dini ve müminleri gözden düşürmeye çaba gösterirler. Kendilerince Allah’ın nurunu söndürmek isterler. Yazılı ve görsel basında Allah’ın yaratmasını inkar eden faaliyetlerde, dini hedef alan açık oturum ve tartışma programlarında bu çaba açıkça görülür. Kendi düşük akıllarınca Allah’ın dinini, Kitabını geçersiz kılmaya, insanları din ahlakından uzaklaştırmaya, tebliğ yapanları engellemeye ve baskı altına almaya çalışırlar. Ancak Kur’an ahlakının insanlığı sarmasını engellemek ve Allah’ın nurunu bu faaliyetlerle söndürmek isteseler de "... Allah Kendi nurunu tamamlayıcıdır."

Dinde hiçbir çarpıklık olmaması ve İslam’ın, tüm fikir sistemlerine üstün olması, onları düzeyli bir fikir alış-verişi yapmak yerine cahilce bir tartışma üslubuna sürükler. Furkan Suresi, 33. ayette söz edildiği gibi, getirdikleri örneklerde bir tutarlılık yoktur; "hakkı ve en güzel açıklama tarzını" getiren Kur’an’dır çünkü.

Allah ve Kur’an ayetleri konusunda tartışan ve tartışmayı alay derecesine getiren kimseler karşısında yapılması gerekeni Kur’an şöyle haber verir:

O, size Kitapta: "Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. "Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır." (Nisa Suresi, 140)

Bu cahil kişiler genellikle "bu kadar insan bilmiyor da, yalnız siz mi doğruyu biliyorsunuz?" diye sorarlar. Onlara göre bir fikrin doğruluğu, onu savunan ve inananların sayısıyla orantılıdır. Oysa Allah, iman edenlerin hep az sayıda olduğunu, çoğunluğun ise inkarı yaşadıklarını haber verir.

Allah inancı taşıdıklarını iddia etseler de onlar gerçekte iman etmezler. "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir... (Yunus Suresi, 31) ayetindeki gibi sorulara Allah cevabı veren kimseler hakkında Kur’an, onların yoldan sapmış oldukları bilgisini verir:

Böylece Rabbinin sözü o fasık kimseler üzerinde (şöyle) gerçekleşmiştir ki: "Onlar şüphesiz iman etmezler." (Yunus Suresi, 33)

Saldırgan davranışlarından, soru sorma üsluplarından, tartışmalarında belirli örnekleri kullanmalarından ve Kur’an’ın tariflerinden bu kişileri tanımak mümkündür.

Dini tebliğ yapılarak uyarılan bu kişilerin, öğüt almayacakları açıkça belli olduğunda yollar ayrılır. Çünkü konuşma belli bir noktadan sonra tartışmaya dönüşecektir. Kur’an, samimi inananlara bu konuda da yol gösterir:

De ki: "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında (sözde kanıtlarla) tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O’na gönülden bağlanmış (muhlis) olanlarız." (Bakara Suresi, 139).Selam ve saygılarımla Hacegan.....
Hacegan__
Cmt Oca 28, 2012 9:19 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mevlit kandili duası

SİZİNDE KANDİLİNİZ MUBAREK OLSUN GÜZEL PAYLAŞIMINZ İÇİN TEŞKLER...
Koray
Cum Şub 03, 2012 7:04 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mevlit kandili duası

Yâ Erhamerrâhimîn ve Yâ Ekremelekremîn!
Bizim, anne-baba ve ecdadımızın
Bize rehberlik ve kılavuzluk yapan büyüklerimizin,
Bir harf bile olsa kendilerinden istifade ettiğimiz hocalarımızın,
Sevdiklerimizin, sevenlerimizin,
Içinde neşet ettiğimiz beldedeki insanların,
Milletimiz fertlerinin,
Kadın-erkek inanan bütün arkadaşlarımızın,
Dostlarımızın, kardeşlerimizin..
Bize karşı hep civanmertçe davrananların..
Hayır dualarında unutmayıp
Her zaman bizi de yâd edenlerin..
Üzerimizde hakkı bulunan kimselerin..
Kıymetli nasihatleriyle
Bize bekâ desenli sâlihatın yollarını gösterenlerin...
Ve bütün ümmet-i Muhammedin
Günahlarını bağışla! Ya Rabbi!
Amin Amin Amin ecmain inşallah güzel paylaşım için emeğine yüreğine sağlık.
Hacegan__
Cum Şub 03, 2012 8:52 pm
 
Foruma git
Konuya git

RUHUN TESLİM EDİLMESİ....

Canın alınmasının keyfiyeti, miraç hadislerinde belirtilmiştir. Bu hadislerden anlaşıldığına göre ruhun bedenden çıkması şöyledir: Hz. Azrail'in önünde herkesin isminin yazılı olduğu bir levha vardır. Her kimin eceli gelmişse, adı levhadan silinir. Azrail, bir anda onun ruhunu alıverir. Aynı anda binlerce kişinin adının silinmesi ve Azrail'in onların canını aynı anda alması şaşılacak bir şey değildir. Bin tane çırayı aynı anda söndüren rüzgar gibi. Bu ölümlerin hepsinin faili aslında ALLAH'tır. Azrail, ruhu alır; ama hakikatte öldüren ALLAH'tır. Çünkü emir O'nun tarafındandır.

Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerim, can alma olayını bazı yerlerde ALLAH'a,[1] bazı yerlerde ölüm meleği Azrail'e[2], bazı yerlerde de meleklere[3] isnat etmiştir Bunların üçü de doğrudur. Zira, Azrail ve onun yardımcıları, ALLAH'ın emriyle can alırlar. Bunu bir padişahın ordusu ve komutanlarıyla birlikte bir şehri fethetmesine benzetebiliriz. Şehri padişah fethetti de diyebiliriz. Filan komutan da, ordu da. Bu örnek bunun anlaşılması içindir. Yoksa asıl konu çok daha üst düzeydedir.
Ölüm anında canı alan ALLAH'tır. Ama O, dünyayı sebeplerle düzene koymuştur. Ölüm için de bazı zahiri sebepler kılmıştır. Örneğin; bir binadan düşmek, hastalanmak, öldürülmek vb. Bunların hepsi birer araçtır, bahanedir. Zira niceleri vardır ki, çok şiddetli hastalıklara yakalanırlar, ama ölmezler. Öyleyse zahiri sebepler, tek başına o şahsın ölümü için yeterli değildir. Eğer ömrü sona ermişse, âlemlerin Rabbi onun canını alır. Birçok insan, hiçbir hastalıkları olmadığı hâlde ölmüştür.

Başka bir konu da ölüm meleğinin şeklinin, ölen kişiye göre değiştiğidir. Bir rivayette şöyle geçiyor:
Hz. İbrahim (a.s), Azrail'den kâfirin ruhunu alırken nasıl bir şekle büründüğünü, kendisine göstermesini istedi. Azrail, "Buna dayanamazsın." dedi. Hz. İbrahim (a.s) ısrar edince, Azrail öyle bir şekle büründü ki Hz. İbrahim, karşısında siyah yüzlü, pis kokulu, siyah bir elbise giymiş, ağzından ve burnundan alevler ve duman çıkan birisini görerek, düşüp bayıldı. Kendisine geldikten sonra şöyle buyurdu: "Eğer kâfir için hiç bir azap olmasaydı, seni görmesi, ona azap olarak yeterliydi."[4]

Mümin için de tam tersidir. Ölüm hâlindeki insanı saptırmak için şeytanlar sol taraftan, buna karşılık melekler ise sağ taraftan gelirler.[5] Şeytanların işi her zaman aldatmaktır. Özellikle kişi, ölüm anında imanlı da olsa, onu aldatmaya uğraşırlar. Saadet ve bedbahtlığın ölçüsü, akıbetinin durumuyla ilgilidir.


ALLAH Resulü'nden (s.a.v) şöyle nakledilmiştir: "Yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi diriltilirsiniz ve diriltildiğiniz gibi de haşr edilirsiniz."[6] Ne arzusu varsa, o arzuyla ölür. Eğer arzusu Resulullah'ın (s.a.v), Hz. Ali'nin (a.s) cemalini görmek idiyse, ölünce de bu arzu ile ölür. Eğer arzusu heva ve heves idiyse, ölüm anında da arzusu bu olur. Fakat ALLAH-u Teâlâ, iman ehlini ölüm anında koruyacağına ve şeytanın onlara ulaşamayacağına dair söz vermiştir.[7]
Ebû Zekeriyâ Râzî'ye vefat edeceği sırada "La ilahe ill"ı telkin ediyorlardı; "Söylemiyorum" diyordu. Bir süre baygınlık geçirdikten sonra kendisine gelince, dedi ki: "Önüme birisi geldi ve bana: "Eğer kurtulmak ve saadete ulaşmak istiyorsan, "İsa ALLAH'ın oğludur" de dedi. Ben de söylemem dedim. Biraz ısrar ettikten sonra "La ilahe ill" de dedi. Ben ise, "Sen dediğin için demiyorum." dedim. (Sonra Ebû Zekeriyâ Râzî) eline bir şey alıp fırlattı. "Şimdi hak kelimeyi söylüyorum" dedi; sonra şahadet getirdi ve öldü. Bir ömür boyu sıdk ile muvahhid olan birisine nasıl olur da şeytan ölüm anında musallat olabilir. Evet, eğer ömrünü şeytanın yolunda geçirmişse, ölüm anında da dostu şeytan olur.Rabbim hepimize imanla ruhumuzu teslim etmeyi nasip eder inşallah amin ecmain saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 16, 2012 9:30 am
 
Foruma git
Konuya git
cron