727 sonuç bulundu

Geri dön

Re: şikayet. :))))))

Leydi ablam çok güzel bir konu seçmissin emeğine yüreğine sağlıkkkkk,
BİZE BİZİ BİLEN GEREK BİZİ CANDAN SEVEN GEREK ÇAĞIRMADAN GELEN GEREK DERİMMMMMMMMM..
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 12:27 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: kuş tüyü...

Leydim yaşadığımız her güne sığdırsak bi parçasını hayat ne kadar güzelleşir dimi..güzelleştikçe parçalar büyür..paylaşımlar çoğalırr..Yaşamdan keyf almak bak nasıl olurmuş bilinir.. Huzurlu olursun ..Huzur verirsin..Bir kez okudum okudukça keyf aldım..Yüreğine sağlık..
Tutku
Per Şub 16, 2012 10:56 pm
 
Foruma git
Konuya git

HAYIRLISI OLSUN.....

Müminin en önemli özelliklerinden biri, bir olaydan, alınması gereken bir karardan, atılması gereken önemli bir adımdan önce “hakkımızda hayırlısı” demesidir. Bunu söyleyen mümin aslında şunu kabul eder: “Ben kendi istediğim olsun diye ısrar etmiyorum, benim için gerçekten hayırlısı neyse o olsun”. Peki mümin böyle bir şeyi neden yapar ki? Kendi istediği gerçekleşsin diye Allah’a yalvarmak, Allah’tan bu doğrultuda istekte bulunmak varken neden hayırlısı neyse o olsun der ki? Kuşkusuz ki bunun nedeni o konuda bir isteği, bir tercihi bulunmaması değildir. Hayatımızla ilgili tüm konularda gönlümüzün daha çok istediği bir alternatif muhakkak vardır.
Örneğin bir sınava giriyorsak o sınavı başarmak, bir işe başlıyorsak o işi başarılı bir şekilde sonuçlandırmak, bir iş görüşmesine gidiyorsak o işe kabul edilmek, ticarete atılıyorsak başarılı olup çok para kazanmak, birini beğeniyorsak onunla mutlu olabilmek, doktor ya da hastaneye gidiyorsak sağlık problemimizi bir an önce atlatabilmek isteriz. Yani aslında başladığımız ya da başlamak istediğimiz ne iş olursa olsun, o konuda kafamızda bir fikir, gönlümüzde bir istek mutlaka vardır. Ancak tüm bu durumlarda mümine yakışan dua “Allah’ım n’olur başarılı olayım, n’olur bu işi alayım, n’olur çok para kazanayım, n’olur bir an önce iyileşeyim” demek yerine “Allah’ım n’olur bana hayırlısını ver” demek olmalıdır.
Allah bu durumun önemini Kuran’da şu şekilde ifade ediyor;
Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
(2 Bakara Suresi- 216)
Ayetteki ifade son derece açık. Kuskusuz ki Allah ile karşılaştırıldığında insanların kendi hayatları ile ilgili bilgileri dahi son derece kısıtlıdır. Geleceği bilmeyen, başkalarının kafalarında ne olduğunu bilemeyen, ileride işlerin ne şekilde şekilleneceğini bilemeyen insan son derece kısıtlı bilgisi ile karar vermeye, isteklerde bulunmaya kalkar. Bazen yaptığı “hesap”lar sonucu o sınavı geçmenin, çok para kazanmanın, işe girmenin, sağlığına kavuşmanın kendisi için çok iyi olacağına karar verir. Oysa bu tercihin kendisine ne getirebileceği ile ilgili pek de fikri yoktur maalesef.
O çok istediği işi kaçırdığında onu daha çok mutlu edecek bir işe girecek olabilir yakında. Ya da o çok hoşlandığı kişi onu yanlış yollara sürükleyip başının derde girmesine neden olabilir. Yani güzel görünenlerin sonunda şer olabilir, kötü gibi gözükenler de insana hayır getirebilir.
Tabi bir de işin ahiret boyutu var. Hayrı ve şerri sadece bu dünya ile kısıtlı da düşünmememiz gerekiyor. Dünyanın en çok kazandıran işi, en mutlu eden eşi, en çok onurlandıran başarıları eğer insanı Allah yolunda imandan, uğraşmaktan alıkoyuyorsa o zaman zaten pek tabi ki o kişi için şerdir. Allah herkesi böyle sağlıktan, böyle başarıdan, böyle aşktan korusun.Amin ecmain inşallah Hacegan...
Hacegan__
Cum Şub 17, 2012 7:50 pm
 
Foruma git
Konuya git

TahLiye davaLarı

Tahliye davaları Borçlar Kanunu (BK) 260 vd. maddeleri ile 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanun (GKKK) da düzenlenmiştir. Özel kanun olan 6570 sayılı kanunun uygulanmadığı durumlarda BK’ nun ilgili maddeleri uygulanmaktadır. 6570 sayılı kanun Belediye teşkilatı olan yerlerle iskele, liman ve istasyonlardaki gayrimenkulların (örtülü olmayanları hariç) kiralamalarında uygulanır. 6570 sayılı kanun hükümleri kiracı aleyhine değiştirilemez, ama lehine değiştirilebilir. BK sisteminde kiraya verenin tek taraflı irade beyanı ile sözleşme sona erdirilebileceği halde 6570 sayılı kanuna göre akdin akıbeti hakim kararına bağlıdır.

6570 SAYILI GKKK GÖRE TAHLİYE SEBEPLERİ;

Yazılı Tahliye Taahhüdü Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.7/a)

Davacı kiralayan, kiralayan ölmüşse mirasçılarıdır. Kiralayan olmayan malikin dava hakkı yoktur. Davalı ise kiracıdır. Dava açma süresi; yazılı taahhüt tarihinden itibaren (1) ay’dır. Kiralayan taahhüt tarihinden itibaren (1) ay içinde ya Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açacak veya aynı (1) ay içinde icra takibi yapacaktır. Yargıtay, tahliye taahhütü ilk kira sözleşmesine bir madde olarak yazılmışsa veya ilk kira sözleşmesi ile aynı tarihi taşıyorsa, kiracı müzayaka halinde olduğundan geçerli kabul etmiyor. (Buna ilişkin 04.10.1944 gün ve 15-20/28 sayılı Yarg. İçtihatları Birleştirme Kararı halen yürürlüktedir.) Uygulamada; taahhüt noterden verilmişse, kiracının imzayı inkar hakkı yok. Ancak taahhüt adi olarak yapılmışsa, imza inkar edildiği takdirde mahkemece imza örnekleri alınarak Adli Tıp yoluyla imza incelemesi yapılıyor, sonucuna göre karar veriliyor.

İhtiyaç Sebebiyle Tahliye:

Mesken ve İşyeri İhtiyacı Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.7/b-c)

Buna göre kiralayan; kendisi veya eşi veya çocuklarının mesken veya işyeri ihtiyacı için kira sözleşmesinin bitiminden itibaren (1) ay içinde tahliye davası açabilecektir. Tahliye davası açabilmek için “kiraya veren” sıfatına haiz olmak gerekir. Bu davayı kiralayanın yanı sıra malik ve intifa hakkı sahibi de açabilir. Dava kiracıya karşı açılır; eğer kiracılar birden fazla ise, davanın hepsine birden yöneltilmesi gerekmektedir. Zira tahliye borcu, bölünebilecek nitelikteki borçlardan değildir. Kira sözleşmesinin bitiminden itibaren bir ay içinde dava açılacaktır; ama dava açılacağı daha önceden veya bir aylık süre içinde kiracıya bildirilmişse, davanın bildirimini takip eden dönem sonuna kadar açılması mümkün hale gelecektir. Dava açıldıktan sonra veya ihtar çekildikten sonra kira parasının ihtirazi kayıtla alınıp alınmamasının önemi yoktur. Bu durumda kira bedeli alınabilir. Bu davada mahkemece aranacak en önemli husus ihtiyacın samimi olup olmadığı hususu olup, ihtiyaç iddiası her türlü delille ispatlanabilir.

Yeni Malikin İhtiyacı Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.7/d)

Bu davada yeni malik iktisap tarihinden itibaren bir ay içinde iktisap durumunu, ihtiyacını, tahliye isteğini ve aksi halde tahliye davası açacağını kiracıya bildirmek kaydıyla, gene iktisap tarihinden başlayarak altı ay sonra tahliye davası açabilecektir. Diğer ihtiyaç sebebiyle açılan davada söylenenler bu dava içinde geçerlidir.

Yeniden İnşaa Veya Esaslı Onarım Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.7/ç)

6570 Sayılı Kanunun konuya ilişkin mad. 7/ç hükmüne göre “taşınmazı yeniden inşa veya imar maksadıyla esaslı bir surette tamir, genişletme veya düzenleme için çalışma esnasında içinde ikamet veya faaliyet mümkün olmadığı fennen anlaşıldığı takdirde kira akdinin sonunda” kiraya veren tahliye davası açabilir. Bu dava da kira süresinin bitiminden itibaren bir ay içinde açılmalıdır. Davayı kiralayan açar, ancak, ihtiyaç sebebiyle tahliye davalarında olduğu gibi, kiralayan durumunda olmayan malikinde bu davayı açma hakkı bulunmaktadır. Keza aynı şekilde bu dava için de önceden ihtar gerekli değildir. Ancak gerekmemekle birlikte ihtarname gönderilmişse, bu durumda bu davada dönem sonuna kadar açılabilir. Bu davada en önemli husus, yeniden inşaaya, esaslı tamir ve tadilata ilişkin olarak hazırlanan tadilat projesinin mahkemeye sunulmasıdır. Keşif sırasında teknik bilirkişiler, söz konusu tadilat sırasında taşınmazda kiracının bulunmasının fennen mümkün olmadığını bildirilerse, mahkemece tahliyeye karar veriliyor. Dolayısıyla yapılacak tamir ve tadilatın esaslı surette olması ve bunlar yapılırken mecurda kiracının oturmasının fennen mümkün olmaması gerekmektedir.

Bir Kira Yılı İçinde İki Haklı İhtar Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.7/e)

Buna göre, kira bedelini ödemediğinden dolayı bir yıl içinde iki defa haklı olarak yazılı ihtarnameye sebep olan kiracı aleyhine kira sözleşmesinin hitamında, kiralayan tarafından tahliye davası açılması mümkün bulunmaktadır. Buradaki ‘bir yıl’ tabiri ‘bir kira yılı’ şeklinde anlaşılmalıdır İki haklı ihtar sebebiyle tahliye davası da, kira süresinin bitimini izleyen bir aylık süre içinde açılmalıdır. Bu dava için

a-Kiracının iki haklı ihtara sebebiyet vermesi,

b-Bu iki ihtarın bir kira döneminde ve bir yıl içinde başka başka aylara ait olması,

c-İhtarların muaccel olan kira bedellerini kapsaması,

d-Davanın kira süresinin hitamını takip eden bir ayın içinde açılmış olması gerekmektedir.

Kiracının veya eşinin aynı belediye sınırları içinde meskeni bulunması sebebiyle Tahliye:

(6570 sayılı K.mad.7/son)

Kiracının kirada oturduğu yer ile aynı belediye sınırları içinde meskeninin bulunması halinde kiralayan her zaman tahliye davası açarak, kiracının tahliyesini isteyebilir. Bu dava süreye bağlı değildir. Ancak her zaman kiracının aynı belediye sınırları içinde meskeninin bulunması her zaman tahliye sebebi olamaz Gerçektende, bu hususta tahliye davasına muhatap olan kiracının sağlık durumu, sosyal, ekonomik ve kültürel şartları mutlaka dikkate alınmalıdır. Mesela romatizmal hastalıkları bulunan kiracının aynı belediye sınırları içinde çok rutubetli bir bodrum kata sahip olması, onun tahliyesi için yeterli sebep oluşturmayacaktır. 6570 sayılı K. mad. 7/2 hükmüne göre tahliye davasını açmaya sadece malikin yetkili olduğunu da belirtmeliyiz . Oysa buraya kadar incelediğimiz tahliye sebeplerinde dava açma hakkı, kural olarak, kiraya verenlere tanınmıştı. Ancak bu dava, malik tarafından ‘her zaman’ açılabilecektir. Demek ki malik sıfatına sahip olan kiraya veren, incelemekte olduğumuz tahliye davasını açmak için süresin sonunu veya iktisap tarihinden itibaren altı ayın geçmesini beklemek zorunda değildir.

Fuzuli İşgal Sebebiyle Tahliye: (6570 sayılı K.mad.12)

6570 sayılı kanun, kira sözleşmelerinde aksine açıklama olmadıkça, kiralanan yerin kiracı tarafından başkasına kiraya verilmesine (alt kirayı) veya kiracının kiracılık hakkını devretmesini (kiranın devrini) caiz görmemiştir. Keza, kiracının terk ettiği taşınmazı başkasına herhangi bir sebeple işgal ettirmesi de yasaklanmıştır. Buna karşılık, sözleşmenin asıl amacı itibariyle başkalarına kiraya verilmesi gereken veya mutad olan otel, pansiyon öğrenci yurdu gibi yerler ise, bu hükmün dışındadır. Ne var ki, taşınmazın ‘tamamının’ başkasına kiraya verilmesi veya taşınmazın ‘tamamı’ için kiranın devri gene yasak kapsamına alınmıştır. İşte, belirtilen yasaklara aykırı davranılmışsa, taşınmaza kiracı veya devralan sıfatıyla girenler ya da taşınmazı herhangi bir sebeple işgal edenler aleyhine hiç bir ihtara hacet kalmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesinde tahliye davası açılabilecektir. Bu takdirde devreden kiracıya akde aykırılıktan, işgal edene karşıda fuzuli şagillikten dolayı birlikte veya ayrı ayrı dava açılabilir.

BORÇLAR KANUNUNA GÖRE TAHLİYE SEBEPLERİ;

Akde aykırılık nedeniyle tahliye davası: (Borçlar K. mad.256)

BK md. 256 genel bir hüküm olup, hem BK, hemde GKKK kapsamına giren yerler için uygulanır. Bu maddeye göre kiracının akde aykırı davranması durumunda, kiraya veren süre sonunu beklemeden sözleşmeyi hemen feshedebilecektir. Malikin bu davayı açma hakkı yoktur. Kiraya verenin bu yola başvurabilmesi için, evvela kiracıya akde aykırılığı gidermesini ihtar etmesi ve münasip bir mehil vermesi gerekir. Bu ihtar, herhangi bir şekle tabi değildir. Eğer kiracı, kiralananı açıktan açığa fena kullanarak kiralanana daimi bir zarar verirse , ihtara da gerek yoktur. Eğer yapılan ihtar amacına ulaşmışsa, yani kiracı ihtar üzerine, yani kiracı ihtar üzerine sözleşmeye ve kanuna aykırı davranışlarına son vermişse, artık kiraya verenin sözleşmeyi feshetme hakkı mevcut olmayacak, akde aykırılık giderilmediği takdirde ise tahliye davası açılabilecektir. (EK-6 Örnek dava ve cevap dilekçesi)

Temerrüt nedeniyle tahliye: (Borçlar K. mad.260)

Kiracı muaccel olan kira bedelini altı ay ve ya daha fazla süreli kira sözleşmelerinde otuz günlük; daha az süreli sözleşmelerde altı günlük süre içinde ihtarname tebliğine rağmen ödemezse temerrüte düşmüş olur. Buna göre, kiraya veren, muaccel kira bedelini ödemeyen kiracısına bir ihtarda bulunacak ve bu ihtarla hem ödeme için 30 günlük süreyi bildirecek, hem de süre sonunda sözleşmeyi feshedeceğini açıkca belirtecektir. Ayrıca ödenmeyen kira miktarının da ihtarda gösterilmesi gerekir. Kiracı, verilen mehlin sonunda kira borcunu öderse, mesele kalmaz. Kiralayan ihtarnamede fazla kira talep etse dahi, kiracı ihtilafsız kira bedelini 30 günlük süre içinde ödemek zorundadır. Aksi halde temerrüte düşecektir. Dava 30 günlük sürenin sonunda açılabilir. Kira süresinin sonunu beklemeye gerek yoktur. (EK-7 Örnek dava dilekçesi)

Sürenin Dolması veya Feshi İhbar Üzerine Sona Erme: Eğer kira sözleşmesi belirli süreli ise , süre bitiminde her iki taraf da sözleşmeyi sona erdirme imkanına sahiptirler. Kira sözleşmesinin belirsiz süreli olması durumunda ise, sözleşmenin nasıl sona erdirileceği probleminde ise herşeyden önce taraflar arasındaki sözleşmeye itibar edilmiştir. Eğer tarafla feshi ihbar mevzuunda bir düzen kabul edilmiş ise, ona uyulacaktır. Şayet taraflar arasında bu hususa değinilmemiş ise, belirsiz süreli kira sözleşmelerinin sona erdirilmesi şu şekilde olacaktır:”Mefruş olmayan apartmanlar, yazıhane, tezgah, dükkan, mağaza, mahzen, samanlık, ahır” ve bu gibi yerler, mahalli adet başka bir dönemde tayin edilmiş değilse, altı aylık sürenin bitimi için ve her halde üç ay önce yapılması gereken bir ihbar ile feshedilebilecektir. (BK262/2f) “mefruş apartman, yahut müstakil odalar yahut süknaya mahsus mefruşat” ancak bir aylık dönemin bitimi icin ve iki hafta önce yapılması gereken bir ihbar ile feshedilebilecektir.(BK262/2f2 Diğer menkul şeyler her istenilen zaman için ve üç gün evvel yapılması lazım gelen bir ihbar ile akti feshedebilirler.

KİRA TESBİT DAVALARI:

Kiraya veren veya malik kira tespit davası açabilir. Kira sözleşmesinin sona ermesinden itibaren en geç 15 gün önce ihtar veya dava dilekçesinin davalı kiracıya tebliğ edilmesi gerekir. Buna uyulmazsa, mahkemece tespit edilen kira, bir sonraki kira döneminden itibaren geçerli olacaktır. Belirtilen süre içinde ihtar gönderilmişse, dönem sonuna kadar dava açılabilecektir. Kira sözleşmesinde kira artışına ilişkin özel şart varsa, bu şart yenilenen ilk dönemde tarafları bağlar; yani yenilenen ilk dönemde bu şarta göre kira artışı yapılır. Yine sözleşmede her yıl kiranın artacağına ilişkin özel şart varsa, ihtarname çekmeye gerek yoktur. Dönem sonuna kadar her zaman dava açılabilir.

Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin bu konudaki yerleşik içtihatlarına göre, kira bedelinin tespiti davalarında; öncelikle taşınmazın bulunduğu muhitteki olağan rayiç araştırılacak; olağan rayicin bulunamaması halinde, kira parası ekonomi esaslarına göre bir başka deyimle Toptan Eşya Fiyat Endekslerindeki (TEFE) artışa göre tespit edilecek; bu yöntemle tespit edilen kiranın çevrede oluşan rayiç kira bedellerine göre yetersiz kalması halinde ise, gerektirici nedenleri açıkca gösterilerek aşırı olmayacak bir oranda kira parasında Hak ve Nesafet kuralları çerçevesinde ayrıca bir artış yapılabilecektir.

Yüksek Mahkeme son kararlarında tarafların serbestçe ve her türlü etken dışında yaptıkları kira akdinde kararlaştırdıkları kira parasının,aksi kanıtlanmadıkça o dönemin olağan rayicine uygun olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, koşullar değişmediği ve özel nedenlerin varlığı ileri sürülüp kanıtlanmadıkça kira sözleşmesinde olağan rayice uygun olarak kararlaştırılan bu kira parasının tespiti için Toptan Eşya Fiyat Endeksinin % 65 ile sınırlı olarak üç yıl için artırımının esas alınacağını, bu şekilde hesaplanacak kira parasının o dönemin hak ve nesafet kurallarına uygun ve aşırı olmayan bir kira parası olduğunun ilke olarak kabul edilmesi ve uygulamanın buna göre yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

Bu davada uygulamada genellikle mahkemece mahallinde keşif yapılarak (Hukukçu+inşaat mühendisi+mülk sahibi) nden oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmakta; rapor doğrultusunda karar verilmektedir.
Almira
Pzr Şub 19, 2012 12:20 am
 
Foruma git
Konuya git

Borçlar Hukuku Özeti

Borç İlişkisi:
Borç ilişkisi öyle bir ilişkidir ki,taraflardan biri,bu ilişki uyarınca ötekinden belirli bir davranışta bulunmasını isteme yetkisine sahiptir;öteki tarafta bu isteği yerine getirmekle yükümlüdür.
Alacaklı borç ilişkisinin aktif süjesidir. Edimi isteme yetkisine sahip olan tarafa alacaklı denir.
Borçlu ise pasif süjedir. Alacaklının isteğine uygun bir davranışın yükümlüsü olan borçludur.
Edim,borç ilişkisi uyarınca alacaklının istemeye yetkili olduğu,borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu davranıştır.
Alacak ve İstem:
Borç ilişkisi,alacaklı ile borçlu arasındaki tüm hukuksal bağı anlatır;alacak ise bunun içinde tekil bir bağlantıdır.
Alacak hakkının temel özelliği;alacaklıya,borçludan borçlandığı edimin yerine getirilmesini isteme yetkisini vermesidir.
Borç ve Sorumluluk:
Borcun esası,borçlunun belli bir davranışa yükümlü olmasıdır. Borçlunun borçtan sorumlu olması borca aykırı davranışlarının getireceği sonuçlara katlanması zorunluluğudur.
Malvarlığı ile Sorumluluk;borçlunun malvarlığına el koydurarak,alacağın alınabilmesidir.
Bazı hallerde borç olduğu halde sorumluluk doğmaz,bu tip borçlara tabi borç denir. Örneğin;kumar borcu(BK.504).
Bazı hallerde ise borç ilişkisine taraf olamayan 3. kişilerde borçtan sorumu olur. Örneğin bir kimsenin başkasının borcu için rehin vermesi durumu.
Sınırlı Sorumluluk:
Bir kimsenin borçtan doğan sorumluluğunu,malvarlığının bir bölümü yada belli malvarlığı unsurlarıyla sınırlayabilmesidir.
Niceliksel Sınırlama:
borçlunun,borca aykırı davrandığı takdirde,ödeyeceği tazminat tutarı peşin olarak saptanmışsa durum böyledir.(158/II).
Borç ilişkisinin Nisbi niteliği:
Bir hakkın nisbi oluşu;o hakkın sadece belirli kimselere karşı ileri sürülebilmesidir. Buna karşılık mutlak haklar herkese karşı ileri sürülebilir.
Bunun sonucu olarak;borcunu yerini getirmeyip,borçlandığı şeyi 3. kişilere devreden borçluya karşı alacaklı,bu ilke nedeniyle,ancak bir tazminat isteminde bulunabilir. Edimi oluşturan şeyi onu elde eden 3. kişiden isteyemez.
HUKUKSAL İŞLEM VE SÖZLEŞME

Hukuksal Olay Eylem ve İşlem:
Herhangi bir olay,bir hukuksal ilişkinin doğmasına,değişmesine yada bozulmasına neden oluyorsa,buna hukuksal olay denir.
Hukuksal sonuç doğuran insan eylemlerine hukuksal eylem denir. Bu 3’e ayrılır:
İrade açıklamaları:
Hukuksal sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamalarıdır. Eyleme dönüşen irade,sadece eylemin meydana gelmesini değil aynı zamanda,bu eylemden hukuksal sonuç doğması amacını da içerir.
Dar anlamda hukuksal eylemler:
Belli bir eyleme dönüşen bilinçli bir istek vardır. Eylemden doğan hukuksal sonuç,iradeye dahil olmayabilir. Hukuksal değişim istendiği için değil,yasa bu eyleme o sonucu bağladığı için meydana gelir. Bunlar;hukuksal işlem benzerleri (BK.101/I,BK.106,BK.38) bilgi açıklamaları(BK.165) maddi eylemler
Hukuka aykırı eylemler:
Hukuka aykırı olan ve çoklukla kusurlu olarak nitelenen eylemlere de hukuksal sonuç bağlanır. (BK.96)
Hukuksal İşlem:
Belli bir hukuksal sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamaları yada bir hukuksal sonucun meydana getiren ve bu sonucun meydana gelemsine yönelik irade açıklamasını içeren olgular demetidir.


Bir taraflı hukuksal işlemler:
Hukuksal işlem bir kişinin irade açıklamasıyla meydana gelmektedir.
Çok taraflı hukuksal işlemler:
Birden çok kişinin o işleme taraf olarak katılması gerekmektedir. İki taraflı hukuksal işlem sözleşme denir.
Borçlandırıcı işlemler:
Bir kişinin malvarlığında bir borç meydana getiren işlemlerdir.
Tasarruf işlemleri:
Bir hakkı doğrudan doğruya etkileyerek,onu ortadan kaldıran,azaltan yada değiştiren hukuksal işlemdir. Bir tasarruf işleminin yapılabilmesi için tasarrufta bulunanın,bu işlemin konusunu oluşturacak hak üzerinde belli bir yetkiye sahip olması gerekmektedir.
Ölüme bağlı H.İ.:O Hukuksal işlemin sonuçları,o hukuksal işleme girişen kişinin ölümünden sonra meydana gelen işlemdir.
Sözleşme:
İki taraflı bir hukuksal işlemdir. Borçlandırıcı bir işlemdir. Sağlararası,şekle bağlı olmayan, sebebe bağlı bir hukuksal işlemdir.
Devir ve Feragat sözleşmeleri:
Bunlarda bir şey üzerindeki mülkiyet hakkının başkasına geçirilmesidir. Alım-satım,trampa
Kullandırma Söz.:
Bir şey veya bir hakkın kullandırılması amacını içerir. Ariyet,karz
Konusu iş olan Söz.
:Borç ilişkisinin konusu olan edim bir işin yapılaması yada görülmesidir.
Saklama Söz.:
Bu tür sözleşmelerde,bir şeyin saklanmak yada muhafaza edilmek için bir kimseye bırakılması edimdir. Vedia,ardiye söz.
Muhtaralı Söz.:
Bu gruba sokulan sözleşmelerde ortak özellik,sözleşmenin konusu olan edimin,taraflardan biri bakımından bir risk oluşturmasıdır. Kefalet,kumar ve bahis
Ortaklık Söz.:
Adi şirket sözleşmesi(BK.520-541)

Sözleşmenin bir tarafa yada her iki tarafa borç yüklemesi durumuna göre,sözleşmeler bir taraflı ve iki taraflı sözleşmeler olarak ikiye ayrılır.
İki taraflı sözleşmelerden bir bölümü tam iki taraflıdır(alım-satım);bir bölümde eksik iki taraflıdır. Bunlarda bir taraf baştan itibaren borç altındadır;diğer taraf ise sonradan(muhtemelen)borç altına girebilecektir.
Sözleşmenin Unsurları:
1-İrade
2-İradenin açıklanması
3-Karşılıklı irade
4-Konu:Bir sözleşmeyi meydana getirecek karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarının belirli bir hukuksal sonuca yönelmiş olması da şarttır.
Almira
Pzr Şub 19, 2012 12:28 am
 
Foruma git
Konuya git

Hukuk Nedir?

Hukuk, her şeyden önce bir düzen demektir. Fakat hukukun öngördüğü düzen, fiilen gerçekleşen bir düzen değildir. Hukuk, toplum içinde insanların gerçekten nasıl davrandıklarını değil, nasıl davranmaları gerektiğini gösterir. Hukuk, kendisine uyulmak ve uygulanmak için vardır. Adalet değeri dolayısıyla, insanlar arası ilişkileri bir düzene koymak, toplumsal yaşamın gerçekleşmesini sağlamak ister. İnsanlara, “Bana uy; Beni gerçekleştir” buyruğu ile seslenir. Hukuk düzeni, doğduğu andan itibaren bireyin karşısına kabul edilmesi ve uyulması gereken, kesinlikle doğru kurallar olarak çıkar.
İnsan, özgür bir varlıktır ve iradesini hukukun buyrukları doğrultusunda kullanabileceği gibi, onlara aykırı bir yönde de kullanabilir. Bu nedenle toplum içinde insanların tutum ve davranışlarının hukuk kurallarına uymaması, her zaman mümkündür.
“İşte hukuk, insan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana gelen bir sistem, bir bütündür.”
İdesi ve ideali adalet olan hukuk, genel olarak şu şekilde tanımlanabilir:
"Hukuk, adalete yönelmiş toplumsal bir yaşama düzenidir."
Bu tanımdan, hukukun üç ayrı fonksiyonu yerine getirdiğini görmekteyiz. Bu fonksiyonlar düzen, pratik yarar ve adalettir.
Almira
Pzr Şub 19, 2012 12:10 am
 
Foruma git
Konuya git

Dekorasyonun En Önemli 10 Sırrı

Desenden korkuyorsanız, çizgilileri tercih edin
Eğer bu sezon moda olan büyük desenlerin yaratacağı etkiden emin olamıyorsanız, çizgili kumaşları kullanabilirsiniz. Böylece çok karışık bir görüntüye neden olmadan farklı renkleri yan yana getirmiş olursunuz. Bronz, beyaz ve bej gibi birbirinin türevi tonları seçerseniz, etkisi daha yumuşak olur. Çizgi temasını abajur şapkası ya da vazo gibi diğer objelere sıçratarak daha güçlü kılmanız da mümkün.

Yaşama alanınıza bir bank ekleyin
Çoğu insan bankların antre ya da mutfak için uygun olduğunu düşünür ama onları salon dahil, oturma yeri kısıtlı olan her alanda rahatça kullanabilirsiniz. Yerinize tam uygun ölçülerde yaptırabilir; ipek ya da kadife kumaşla kaplayarak şık bir hava verebilirsiniz.

Evinizin girişi etkileyici olmalı
Evinize gelen misafirlerin ilk karşılaştıkları yer kapı girişiniz, yani antrenizdir, dolayısıyla bu alanın sizi ve tarzınızı ifade etmesi çok önemlidir. Eğer yeriniz müsaitse, küçük bir oturma bölümü yaratmak yararlı olacaktır. Duvara astıklarınız ve zemin kaplamanız da ilk bakışta dikkat çekecektir; seçimlerinizde sıradışı ve beklenmedik detaylar olmasına çalışın. Yarattığınız farklılık, evin geri kalanı için de ipucu verecektir.

Aydınlatmaları göz hizasına yerleştirin
Göz hizasında, yani yerden ortalama 160 cm yükseklikte yerleştirilen abajurlar en doğru sonucu verir; daha yüksekte kalırlarsa istenmeyen gölgeler oluşabilir. İstediğimiz atmosferi yaratmak için ihtiyaç duyduğumuz abajurlar, daha fazla aydınlatma gücüne sahip olan tavandan aydınlatmalar ve vurgulayıcı özelliğe sahip aplikler ile de desteklenmelidir.

Duvarlar ve perdeler aynı renkte olsun
Duvarlar için seçtiğiniz renk ile perde kumaşınızın rengini birbirlerine yakın tonlarda belirlerseniz, daha modern ve sakin bir tarz yakalarsınız. Pencerelerinizden memnun değilseniz, perdenizin kornişini ya da demirini tavandan sadece 10 cm aşağı takmanız işe yarayabilir. Örneğin yemek odası için seçeceğiniz nil yeşili duvar boyası ve aynı tonda perdeler, sofrada oturanların kendilerini taptaze bir havayla çevrelenmiş hissetmelerini sağlayacaktır.

Benzer tonlarda cam objeler dikkat çeker
Aynı renk tonlarında, farklı cam objelerin birlikte kullanılması, masanızın ortası için mükemmel bir düzenleme oluşturur. Örneğin amber ve açık yeşil tonlarında, farklı yükseklikte cam vazo, kase ve tabaklar etkileyici bir silüet yaratır. Cam grubunuzun kapladığı toplam alanın, yerleştirdiğiniz masa ya da dresuarın yüzey alanıyla orantılı olmasına dikkat edin.

Kaliteli olanla kitsch olanı karıştırın
Bir koleksiyon yapıyorsanız, içindeki her parçanın çok değerli olması gerekiyor diye bir kural yoktur. Koleksiyon yapmanın zevki, sadece sevdiğiniz için alabilme özgürlüğüdür. Çok ender rastlanan bir antika ya da her yerde görülen sıradan bir obje koleksiyonunuzda birleşebilir; eğer sevdiyseniz değerinin önemi yoktur. Ve sadece gerçekten tutkunu olduğunuz bir şeyin koleksiyonunu yapmanız doğru olur. Örneğin ben, çok hoşlandığım Fransa yolculuklarımda topladığım hatıra eşyalarını aynalı bir tepsi üzerinde bir araya topladım. Antikacı arkadaşımın hediyesi olan bir vazo da var, nehir kenarındaki sokak satıcısından aldığım bir kar küresi de...

Doğadan ilham alın
Dışarıyı içeriye taşıyın. Doğanın muhteşem güzelliği her iç mekanda mucize yaratacaktır. Çakıl taşlarına, kuru yapraklara, çiçeklere yer vermek için her fırsatı değerlendirin. Orta sehpanıza koyacağınız midye kabukları ya da raflarınızın birinde sergileyeceğiniz mercan, mutlaka pozitif enerji yayacaktır. Sadece kum ve taş renklerini değil, doğada bulacağınız kızılları, yeşilleri ve mavileri de taşıyın evinize. Ancak hiçbirinde aşırıya kaçmayın, yoksa bir tema odasıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Yatak odanızda renk katmanları yaratın
Yatak, özellikle küçük alanlı yatak odalarının odak noktasıdır. Tavanlarınız yüksekse, cibinlikli bir yatak, kumaştan tasarlanmış yatakbaşı ve kat kat keten örtüler mükemmel seçimler olacaktır. Hepsinin kumaşlarının farklı olması ilginç ve davetkar bir etkiye sahip olur. Farklı kumaşları karmaşa yaratmadan yan yana ve üst üste kullanmanın kuralı ise, ana renk paletini kısıtlı tutarak tonlarda oynamalar yapmaktır.

Perdelerinizde abartıya kaçmayın
Perde uygulamalarının mobilyaların önüne geçmesine izin vermeyin. Drapeler ve balonlar yerine, katlamalı ve düz sistemlerden yana kullanın tercihinizi. Seçtiğiniz sistem sadeleştikçe, perdenizin kumaş kalitesi de artmalıdır. Pamuklu, keten, ipek ya da saten kumaşlar uygundur. Perde ölçünüzün pencereleri tamamen örtecek ve yumuşak dalgalarla yere inecek şekilde ayarlanması önemlidir.

Su ve mum
Deniz ve mehtap kadar güçlü olmasa da, su ve mum da üzerinizde mutluluk etkisi yapacaktır. Hele de yorucu bir günün sonunda. Banyonuzdaki sıkıcı aydınlatmadan kurtulun ve içine kalın mumlar yerleştirdiğiniz cam fanusları tavandan sarkıtın. İçeriden çıkmak istemeyeceksiniz!
Aynalarla oynamaya devam. Duvardaki alanınıza uygun tasarımı bulamıyorsanız, kendi tasarımınızı kendiniz yaratın ve istediğiniz boyut ve ölçülerde aynalar kestirerek istediğiniz düzenlemeyle asın. Ve mucizeyi seyredin.
Almira
Cum Şub 24, 2012 12:43 am
 
Foruma git
Konuya git

METANETLİ OLMAK.......

Kur’an’ın tarif ettiği mümin modelinin önemli özelliklerinden biri, koşullar ne olursa olsun ümitsizliğe kapılmamaktır. Ümitsizlik, her şeyin bir kader üzerine geliştiğini kavrayamamanın sonucudur. Allah’ın beğendiği tavır, umutvar olarak, her olayın hayırla yaratıldığının bilincinde, sabır ve tevekkül göstermektir.


Dünya hayatının bir imtihan mekânı olarak yaratıldığını düşünmeyen, Allah’ın herşeyi bir hikmet üzerine yarattığına iman etmeyen insanlar, şeytanın da telkinleriyle umutlarını tamamen yitirir, mutsuz yaşarlar.


Şeytan, insanı Allah’ın yolundan saptırmak, düşünmesini engellemek için her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışır. Şeytanın fırsat kolladığı durumlardan biri de, insanın karamsarlığa düştüğü zor zamanlardır.

Gerçekte şeytanın her zehrinin panzehiri vardır; ecza dolabında hiç eksik yoktur. İnsanın yapması gereken, Allah’a sığınmak, O’na güvenmek ve samimiyetle dua etmektir. Allah, insanlara rahmetinden umut kesmemelerini buyurur.

Allah’tan uzak yaşayan insanların umutlarını sürekli kılacak sağlam bir güvenceleri yoktur. Bu nedenle ufak bir olayda bile ümitsizliğe kapılırlar. İman edenler ise tüm kuvvet ve kudret sahiplerinin üzerinde olan Allah’a duydukları güven nedeniyle, en zor zamanlarda bile umutlarını diri tutarlar. Hep umutlu olabilmek de stres ve sıkıntıdan uzak, mutlu bir yaşam demektir.

Sahip olduğu nimetlerin Allah Katından bir lütuf olduğunu bilen bir insan için, sabah uyanabilmek dahi çok büyük bir nimettir. Adım atabilmek, yürüyebilmek, konuşup düşünebilmek insan için büyük bir mutluluktur. İnsan nimetlerin değerini genellikle kaybettiğinde takdir eder. Ancak samimi inanan insan bu nimetleri verenin Allah olduğunun ve dilerse geri alabileceğinin şuurunda olduğundan, elindekilere şükreder. Onun mutlu olmak için dünyevi nimetlere ihtiyacı yoktur.

Gerçek mutluluk yalnızca insanın kalbinin tatminiyle mümkündür. Bunun sırrı ise Allah’ı anmak ve güzel işler yapmaktır. Kalbini Allah’a tam olarak teslim eden insan, artık Allah’ın yönetimindedir. Allah’a duyduğu aşkın derinliği nedeniyle mutluluğu sürekli içinde hisseder.

Umutvar olmak insanın inancı ölçüsündedir, imanının göstergesidir. İnsan imanı ölçüsünde Allah’ın nimetlerine, rahmetine ve rızasına kavuşmayı umut eder. Rabb’ine yakın olan ve O’na teslimiyeti yaşayan kimse, “neden böyle oldu”, “keşke olmasaydı” gibi düşüncelere kapılmaz. Bilir ki en kötü gibi görünen olayın bile ardında hayır ve hikmet vardır.
Sevgisiz insanlar hem ruhsal, hem bedensel, hem de maddi yönden çökerler. Sürekli hata yapan, suç işleyen ve şeytanın bataklığa benzer karanlık sisteminde yaşayan bu kimseler için de ciddi ve yararlı olacak işler yapmak gerekir. Güzel ahlaka davet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak, gerçek sevginin ve aşkın güzelliğini insanlara anlatmak önemlidir.


İman sahibi insan, görünürde her şeyini kaybetmiş de olsa, ümitsizlik ve karamsarlığa kapılmadan, her şeye yeniden başlayabilir. Allah’a duyduğu sevgi, güven, tevekkül ve O’nun hayırla yarattığı kadere imanı, yeni bir sayfa açarken umudunu ve coşkusunu diri tutacaktır. Umudu da zorluklar karşısında onun dayanıklılığını ve gücünü artıracaktır.Selam ve Saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 23, 2012 7:39 pm
 
Foruma git
Konuya git

GERÇEK AŞK MI ARIYORSUNUZ?

"Gerçek aşkı hiç tatmadım", "Gerçek aşk gün be gün inancımı yitirdiğim bir şey" gibi sözler işitiriz insanlardan, “Gerçek aşkı buldum” diyen insan bile bir süre sonra onun da diğer tüm aşklar gibi geçici ve sonlu olduğunu anlar. Dahası başlangıçta ’o olmadan yaşayamayacağını’ söyleyen çiftler, ayrılırken ağır sözlerle, düşmanca hatta birbirlerine iftiralar atarak ’aşk’larına son verirler.

Yaşadığımız toplumdaki sistem içerisinde insanların ’sevgi’ olarak adlandırdıkları şey, kaynağı ve dayanağı sağlam olmayan, karşılıklı çıkarlarla orantılı olarak artan/eksilen bir bağ. Manevi derinlikten uzak ve daha fazla maddi değerlere bağlı olan bu ’sevgi’ye gerçek sevgi denebilir mi?

Allah’tan uzak yaşam süren insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları zordur. Kaynağını kalbindeki imandan alan gerçek sevgiyi yaşayan insanın yaşamında çok zorlu olaylar da oluşsa, sevgisi asla bitmez. Sevdiği insan hatalar da yapsa, imanından kaynaklanan şefkat, merhamet, hoşgörü ve bağışlama ile yaklaşır.

İnanan insanın sevgisi, Allah’a olan güçlü ve samimi sevgisinden kaynak bulur. Tüm güzellikleri yaratanın ve hepsinin gerçek sahibinin yalnızca Allah olduğunun bilincinde olarak sevgiyi yaşar.

Gerçek aşk; temeli Allah aşkı ve hoşnutluğu üzerine kurulmuş olan aşktır diyebiliriz. Aşkın ete kemiğe dönüştüğü dünyada, birbirlerindeki Allah aşkından yansıyan güzelliği görebilenlerin aşkıdır gerçek aşk. Bu aşk iman ve Allah’a olan yakınlık doğrultusunda artar. İmanı gönülden yaşayan insanın Rabb’ine karşı hissettiği coşkulu aşk, kişiye O’nun sevdiği bir kul olma umudu verir. Bu aşk, ruhundaki coşkuyu, huzur ve mutluluk duygusunu sürekli diri tutar.

Allah’ın tecellilerindeki güzellikleri ancak Allah aşkıyla sarhoş olanlar görebilir ve onlardan derin bir zevk alabilirler. Allah’a duyduğu aşk, O’nun yarattıklarına karşı da insanın büyük sevgi duymasına neden olur ve Allah’ı seven insanlara karşı sevgisini artırır. Bu yüzden karşısındaki kişi imanı yaşadığı sürece, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi durumlarda sevgisi asla olumsuz etkilenmez. Aksine insanın şefkat ve merhamet duygularını da artırır ve sevgisi daha da derinleşir.

Sevgi, Allah sevgisinden kaynaklanıyorsa o sevgide vefa, sadakat, merhamet ve bağışlama vardır. Allah sevgisinden kaynaklanmayan sevgide şefkat, merhamet ve sabır olmaz. İnançsızlıkla sevgisizliğin, bencilliğin acısı en şiddetli şekilde yaşanır.

Mutluluk ancak Allah aşkıyla olur; bunun dışında kalp tatmin olmaz, kurtuluş yolu bulunmaz. Onlarca yol dener insan ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, bu samimi ve gerçek aşktır. Bu, ruhun ihtiyacı olan gıdadır, ruh ve iman bu döngü ile sürekli beslenir.

Dünyevi aşklar genellikle romantizme dayalıdır ve imani boşluktan kaynaklanır. Gerçek aşkın taklididir; geçici, kısa süreli ve sonludur. Allah için yaşanan sevginin ise belli bir süresi ve sonu yoktur. Bu sevgi kesintisi olmayan, asla bitmeyen, sonsuz yaşamda da devam edecek olan tutku dolu sevgidir. İnsanın kalbinde hem imani coşkuyu tetikleyen ve hem mutmainlik oluşturan başka bir aşk yoktur.

Bu aşk Allah’ın iman eden kullarına bahşettiği bir nimettir. İnsan bu aşkı doruğunda yaşıyor da olsa, ahirette yaşayacağı çok daha büyük bir güzelliktir ve çok daha haz vericidir. Allah, “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) buyurarak, gerçek sevginin ve muhabbetin ancak imanla yaşanabileceğinin sırrını verir.

Aşk, çok yüksek duygulara dayanan sevgidir. Karşılığı olan sevgi, aşk değildir; maddi karşılığı olan sözde sevgiye aşk denmez. Aşk çok saf, çok temiz, çok asil duygudur. Allah, bir göğüste iki kalp kılmadığını haber verir; o tek kalp Allah aşkı ile dolu olan kalptir. Diğer tüm aşklar onun türevleridir; O’nun yarattıklarına duyulan aşktır. Bu gerçek aşkı içinde hisseden, kalbini O’na tam olarak teslim eden insan, dünyanın tüm güzelliklerine kavuşur.

O, sevginin asıl muhatabı iken insan O’ndan uzak yaşar, yaşamı boyunca gerçek sevgi ve dostluğu arar. Bilmez ki, tek ve gerçek ’Sevgili’ ona şahdamarından daha yakındır...

Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.” (Mesnevi V 3272) Haydi gerçek aşkı aramaya varmısınız? Selam ve saygılarımla Hacegan....
Hacegan__
Per Şub 23, 2012 7:48 pm
 
Foruma git
Konuya git

SİKAYET ETME SÜKÜR ET.....

İnsanın dünyada bulunmasının temel gayesi kulluktur. Kulluğun seviyesinin tespiti de imtihanla mümkündür. Allah insanı çeşitli şeylerle imtihan eder. Bu imtihan bazen biraz korku, biraz açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmek şeklinde, bazen de ihsan ve nimet vermekle olur. Dolayısıyla hem zorluk, sıkıntı ve musibetler hem de iyilik ve güzellikler bizler için bir imtihan vesilesidir. Ancak Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle insan hırslı ve sabırsız yaratılmıştır. ’Bir sıkıntı ve kötülükle karşılaştığında feryadı basan, iyilik ve ihsan karşısında ise cimri kesilen bir varlık olarak zikredilmektedir. (Meâric, 19-21)
İnsan geçmişte özellikle de çocukluk ve gençlik yıllarındaki yokluk ve zorlukları şikayetle değil, şükür gözyaşlarıyla anlatmalı, unutulmamalı ki bu yokluk, zorluk ve sıkıntılar, insanı Yaratıcısına yaklaştıran, hayal âleminden uzaklaştıran, gerçeklerle yüzleştiren, olgunlaştıran etkenler ve ahiret yurdu için de zenginliklerdir.
Zaman zaman pek çoğumuz torunlarımıza, çocuklarımıza ve gençlere, yeni neslin eskiye göre daha fazla imkanlara sahip olduğunu, hayat seviyesinin şimdi daha üstün olduğunu belirtmek için geçmişten örnekler veririz. Özellikle de yaşadığımız zorluk, yokluk ve çektiğimiz sıkıntıları, üzüntüleri birazda kendimize pay çıkararak anlatmaya çalışırız.
Yaşadığımız hayat inişli çıkışlı ve virajlarla doludur. Bazen bu virajlar çok keskindir ve büyük sabır gerektirmektedir. Peygemberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde, “İmanın yarısı sabır öteki yarısı da şükürdür.” buyurmuşlardır. İnsan, hayatındaki bu iniş, çıkış ve virajları vahyin ve sünnetin ışığı altında düşündüğü zaman, başlangıçta kendisine hoş gelmeyen olayların ne hikmetlerle, hayırlarla dolu olduğunu anlar ve görür. Bundan dolayı da şükrünü artırır.
Şükür; Yüce Yaratıcı'yı ve O'nun nimetlerini tanımak, bu nimetleri yerinde kullanmaktır.
Şikayet ise Allah (c.c.)’ın nimetlerine nankörlük ve saygısızlıktır.
Kur’an da Yüce Allah, “Şükrederseniz size nimetlerimi artırırım, nankörlük ederseniz azabım pek çetindir.“ (İbrahim, 7), “Şayet siz şükür ve iman ederseniz Allah size ne diye azap etsin? Allah şükrün karşılığını verendir, her şeyi bilendir.” (Nisâ, 147) buyurarak şükrün karşılığının nimetlerin, huzur ve mutluluğun artması; nankörlük ve şikayetin karşılığının ise sefalet ve azap olduğunu bildirmiştir. Yine Kur’an’ın ifadesiyle bizim için hayır görünen işlerde şer, şer görünen işlerde hayır olabilir.
Geçmişin şükürle yâdedilmesi gerektiği konusunda bazı önemli noktalar şunlardır:
1- Yüce Yaratıcı kullarını, yokluk, zorluk ve sıkıntılarla kendine daha çok yakınlaştırır. Çünkü sıkıntı hâlinde kul, itaat, ibadet ve taatla Yüce Yaratıcı'ya yönelir. Kendisi herkes tarafından yalnız bırakıldığı ve aciz kaldığı bir anda tek çarenin Yüce Yaratıcı'ya sığınmak olduğuna inanır, ona yönelir. Bu yaklaşma aynı zamanda Cenab-ı Allah’ın kula yaklaşması demektir. Bunun karşısında şükretmek gerekmez mi...?
2- Geçmişteki bu olumsuzluklar insana sabırlı olmayı öğretir, onu olgunlaştırır ve hayatın bazı gerçekleriyle yüzyüze getirir. Gerçek yaşama uyumu sağlar ve merhamet duygusu gelişir. Bunun karşısında da elbette şükür gerekir.
3- Bir nimetin kıymeti onun zıddıyla daha iyi anlaşılır. Sağlığın kıymeti hastalıkla, gençliğin kıymeti yaşlılıkla ve varlığın kıymeti yoklukla daha iyi anlaşılır. Bazen yokluk hâlinde neredeyse isyan derecesine varan itiraz ve şikayetler insana hem dünyasını hem de ahiretini kaybettirir. Rivayete göre Hz. Mevlana evinde yiyecek olmadığı zaman daha çok şükreder ve şöyle buyururmuş; “Allah’ım sana şükürler olsun ki, bugün evimiz peygamber evi gibi oldu.” Demek ki, geçici yokluklar da bir lütuf ve ihsandır. Bu lütuf ve ihsanlar karşısında şükür ve gözyaşı ile mukabelede bulunmak gerekmez mi?
4- Görevi sadece Allah (c.c.) ‘tan aldığı emirleri insanlara bildirmek, insanlığı cehaletten, felaketten kurtarmak, dünya ve ahireti ihya etmek olan iki cihan güneşi Peygamberimiz (s.a.s.), çektiği sıkıntılar ve üzüntüler karşısında bizim çektiğimiz ne ki...? Cebrail (a.s.) kendisine “Cenab-ı Allah sana soruyor, peygamberliğin zorluklarıyla nasılsın?” diye sorduğunda, Peygamberimiz, “Rabbim beni kulluğa kabul etti mi?” şeklinde mukabelede bulunmuştur. Acaba hiç düşündük mü, bu sızlanmalarımız, şikayetlerimiz onun bir ümmeti olarak ona bir saygısızlık ve Yüce Yaratıcı'ya karşı nankörlük olmaz mı?
5- Bu olumsuzluk ve sıkıntıların yanında Yüce Allah’ın verdiği nimetler düşünülürse, örneğin Müslüman bir anne babadan, minarelerin gölgesinde ezan sesleriyle dünyaya gelmemizin ve Müslüman olarak yaşamamızın karşılığını bize bu nimetleri verene karşı nasıl ödeyebiliriz? Ödemek mümkün mü? Yüce Allah’ın verdiği sonsuz ve sayısız nimetlerin yanında bu tür sıkıntılar hayatın çeşnisi, tadı ve tuzudur.
6- Şayet geçmişteki bu sıkıntılardan bazıları, birilerinin yaptığı zulüm ve haksızlıklardan ileri geliyorsa bu da sevindirici olup şükrü gerektirmektedir. Zulüm gören insan mazlum, yapan ise zalimdir ve kul hakkını gerektirir. Mazlumlar daima Yüce Yaratıcı'nın koruması altındadırlar ve birilerinden alacaklı durumdadırlar.
Üzerlerinde kul hakkı olmadıkları için rahattırlar, kuş gibi hafiftirler... İnsan, “Yarabbi, beni zalimlerden kılmadığından ve üzerimde de kul hakkı olmadığından sana sonsuz şükürler olsun“ diye secdelere kapanır ve birilerine karşı suç işlememenin rahatlık ve mutluluğunu yaşar. Bir mümin yukarıda belirtilen hikmetlerden dolayı Yüce Yaratıcı'sına daima şükretmeli, geçmişte yaşadığı anılarını şikayetle değil şükür gözyaşlarıyla anlatmalı vesselam...Hayırlı Cumalar cumamız mübarek olsun amin ecmain inşallah Hacegan.
Hacegan__
Per Şub 23, 2012 11:23 pm
 
Foruma git
Konuya git

Dekorasyon Sözlüğü

-A-

Abajur

Işığın göze direk gelmesini engelleyen lamba.

Abanoz

Abanozgiller familyasından ağaç türü (sert ve siyah tahtası vardır)

Abara

Köy evlerinin tavan kısmındaki boşluk.

Akaju

Açık ve koyu damarlı kızıl kestane rengi.

Alaçam

"Karaçam"a Toroslarda verilen ad.

Anfora

İki kulplu, yumurta şeklinde, dibi genelde sivri olan veya bir ayakla biten antik kap.

Ankastre

Bir yuvanın içine yerleştirilmiş, gömülmüş olan.

Aplik

Duvar şamdanı, duvar lambası.

Armoni

Uyum, ahenk.

Arnuvo Cam

Bir yüzü pürüzlü dekoratif cam.

Asismik

Depreme dayanıklı.

Asiye

Direk, sütun.

Aterfon

Paslanmaz çelik içine, aralarına kuru hava bırakılarak yerleştirilmiş çift cam.

Ayrıntı

Detay.

Aynaduvar

Bir duvarda çevresi silmeli, mermer taklidi veya sıvalı bölüm.

Aypencere

Yarım daire şeklinde pencere.


-B-

Bakıncak

Küçük bir odacık şeklinde dışa taşan pencere, cumba.

Bakırtaşı

Malakit.

Balıkpulu

Aynı çizgi üzerinde birbirine değen ve bir çizgiden ötekine almaşan daire yaylarından meydana gelen mimarlık süslemesi.

Balar

Çatı kirişi.

Balza

Mantar kadar yumuşak ağaç. Maket yapımında tahtası kullanılır.

Bam

Çatı, dam, kubbe.

Bara

Demir çubuk.

Barhana

Büyük kullanışsız konak.

Başsedir

Eski Türk odalarında, başköşelerde bulunan üzeri minderli sedir.

Baştaban

Saçaklık bölümünü taşıyan ve sütun başlıkları üzerine oturarak, sütunları birbirine bağlayan taş bloklardan ibaret kısım.

Bauhaus

Almanya'da 1919 yılında ünlü mimar Walter Groius'un iki ayrı eğitim kuruluşunu, Weimar Güzel Sanatlar Akademisi ile yine Weimar'daki Uygulamalı Güzel Sanatlar Okulu'nu birleştirerek, kurduğu tasarım (dizayn) enstitüsü.

Baza

Mobilyanın alt kısmında, boydan boya uzanan en enli kısım.

Bazilika

Romalılarda dikdörtgen şeklinde yapılan planlı yapı.

Belverme

Bir kiriş veya döşemenin ortasından sarkması.

Berjer

Yastıklı derin koltuk.

Berced

Kalın dokunmuş kilim.

Bezek

Renkli, renksiz, düz veya kabartma olarak yapılan süs ögesi.

Bezemek

Süslemek, donatmak.

Biçim

Süsleme Sanatlarında belli bir temanın plastik veya grafik açıdan dile getirilişi.

Bide

Klozetin yanında yerleştirilen ve cinsel organın temizlenmesinde kullanılan fıskıyeli tekne.

Bisküvi

Sırsız porselen veya fayans.

Biruni

Selamlık odası, dairesi.

Bisat

Keçe, halı, minder,kilim gibi yaygı.

Bizote

Kenarı traşlı cam veya ayna.

Bocut

Ağaçtan oyularak yapılan testi.

Bosaj

Bir duvar yüzündeki taşların, çeşitli şekillerde (pürüzlü ve çıkıntılı) olarak bırakılması.

Brizbiz

Pencerelerin çerçevesine içeriden tutturulan ince perde.

-C-

Cam elyafı

Cam ipliklerden meydana gelen, bir çeşit dokuma. Cam elyafı, polyesterle birlikte fiberglas yapımında kullanılır.

Cumba

Eski Türk evlerinde çoğu kafesli çıkma.

Cümle kapısı

Ana kapı.

-Ç-

Çalma

Kalemle oyularak işlenmiş.

Çıralı çam

Sarıçam

Çantı

Ormanlık bölgelerde ağaç gövdeleri üst üste yığılarak yapılan ev.

Çapak

Madenler dövülürken sıçrayan ince ufak parça.

Çardak

Üstüne sarmaşıklı ağaç veya çiçek sarılarak yapılmış, kafesli gölgelik.

Çarpı

Kaba sıva.

Çatalçivi

Sıva üzerinden giden elektrik kablosunu tutturmakta kullanılan, iki ucu sivri U şeklinde çivi.

Çevirgi

Kapı kolu, elektrik anahtarı gibi çevrilince herhangibir işi görmeye yarayan araç.

Çil

Aynada sır bozulmasından meydana gelen leke.

Çiti

Halı kilimi örgüsünün sökülmemesi için saçaklarından dip kısmında yapılan örgü.

Çubhar

Ağaç kurdu.

-D-

Damasko

Bir çeşit döşemelik kumaş.

Dekupaj

Çevre kesme işlemi.

Delgi

Matkap.Döndürülerek delik açmaya yarayan alet.

Demografi

İnsan topluluklarının istatistik etüdü.

Denizlik

Pencere eteğinin üstünde, içte yapılan ve camdan süzülen terleme sularını toplayan ahşap veya taş kısım.

Deriçe

Küçük oyma kapı veya pencere.

Derz

İki yapı gereci, elemanı veya yapının iki bölüğü arasında kalan aralık, bitişke.

Diplik

Halı kilim gibi şeylerde şekillerin dışında kalan kısım.

Dişbudak

Zeytingillerden, beyaz, sert keresteli bir ağaç.

Dişli döşeme

Nervürlü döşeme.

Diyagonal

Köşegen.

Dizayn

Tasarım.

Dülger

Yapıların kaba ağaç işlerini yapan usta.

E-

Ebru

Kağıt ve porselen bezekçiliğinde, yüzünde türlü renk ve şekilde boya bulunan suyun üzerine kapamak yoluyla kağıt ve porselene verilen hare, budak ve dalga gibi çeşitli süs.

Ekser

Büyük demir çivi.

Ekspertiz

Bir arsaya veya yapıya değer biçme.

Ekspresyonizm

Figüratif resim sanatında, bireyselciliğin ve nihilizmin anlatımı olarak özellikle Almanya'da yaygınlaşmış bir akım.

Ekstansometre

Cisimlerin deformasyonun ölçmekte kullanılan çok duyarlı bir alet.

Ergonomi

İnsan-iş ilişkilerini ve özellikle vücudun yeteneklerine uygun ve en az yorulmayla çalışmayı sağlamak amacıyla makina, sandalye, masa vb. dizaynını kapsayan inceleme alanı.

Eskis

Bir tasarımın ön taslağı.

Eskalator

Yürüyen merdiven.

-F-

Fağfur

İyi porselenden yapılmış Çin işi kase vb.

Falçete

Maket bıçağı.

Farbala

Perde vb. şeylerin kenarına dikilen kırmalı veya büzgülü süs, fırfır.

Fiber

Sıkıştırılmış ve sentetik reçine ile bağlanmış bitki tellerinden yapılmış yapay tahta.

Fresk

Daha yaş iken duvar sıvası üzerine toprak boyalarla yapılan resim.

Freze

Bir delik ağzını genişletmek için kullanılan hızlı döner burgu.

Frize

Boydan boya çok düzgün çizgileri bulunan (ahşap kaplamada kullanılır).

-G-

Galibarda

Mora çalan kırmızı renkte bir çeşit kök boyası.

Gözgü

Ayna.

Gravür

Ağaç veya maden üzerine kazılarak yapılan kalıplardan kağıda basılan resim, kazıma resim.

Grifon

Kartal başlı aslan.

Grotto

Doğal bir mağarayı andıracak şekilde deniz kabukları ile süslenmiş yer.

Güzey

Gölgede kalan yer.

-H-

Halı kilimi

Halı dokusunun dağılmaması için baş ve son tarafına örülen şekilsiz şerit.

Halvet

Hamamlarda tek kurnalı yıkanma yeri.

Hanay

Sofa, hol.

Hare

Kimi eşya üzerinde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, dalgır, meneviş.

Harim

Osmanlı camiilerini mahalleden ayıran duvar.

Hasbahçe

Padişah saraylarının bahçelerine eskiden verilen ad.

Haşebe

Kalın kuru ağaç.

Haşep

Ağacın odun kısmı.

Hat

Çizgi.

Hatayi

İnce kıvrımlarla birbirine bağlanan madalyonlar içinde toplanan üsluplaştırılmış çiçek ve yapraklardan meydana gelen, kıvrıkdallı Türk süslemesi.

Hatemkari

Kakmacılık.

Hattat

Güzel el yazıları yazan sanatçı.

Havra

Musevi tapınağı. Sinagog.

Helik

Duvar örülürken büyük taşların arasına yerleştirilen küçük taşlar.

Hilali

Altın kaplanmış bakır.

Hokka

Maden, cam ya da topraktan küçük kap.

Horoz

Kapı zembereğinin mandalı.

-I-

Ilıklık

Roma hamamlarında soğukluk ile sıcaklık arasında yer alan bölüm.

Isgrafito

Deri, tahta gibi şeyleri kazımakta kullanılan, iki ucu saplı eğri bıçak.

Işıtın

Toprak kandil.

-İ-

İçlik

Eski binalarda iç bölümde bulunan nakışlı camlı, alçı pencere.

İfraz

Ayırma, parselleme, parselasyon.

İhale

Bir işi, birçok isteklinin arasında en uygun görünen koşulları önerene bırakma, üsterme.

İkon

Rus ve Yunan kiliselerinde, renkli İsa, Meryem ve aziz tasvirlerine verilen ad.

İkonografi

Resim, heykel ve öbür plastik sanatların meydana getirdikleri tasvirleri inceleyen bilim.

İsfenks

Eski Mısırlılardan kalma, kadın başlı, aslan vücutlu anıtsal heykel.

İsmar

Çivileme, mıhlama.

İspanyolet

Pencere kanatlarını kapadıktan sonra sürgülemeye yarıyan ve ortasında düzeni işleten kolu bulunan demir sürgü.

İspina

Hipodromların ortasındaki eksen duvarı.

İşkence

Tutkallanan ahşap parçaları bir süre sıkıştırmak için kullanılan vidalı kıskaç.

İvgi

Ağaç oymaya yarar balta.

-J-

Jardiniyer

Çiçek yerleştirilen veya konulan bir sandığı taşıyan süslü bir mobilya.

Jerfin

Kapı sürmesi

Jips

Alçıtaşı

Jipsoplasti

Alçıdan kabartma süsler yapma sanatı.

K-

Kafesoyma

Mermer, tahta gibi gereçleri kafes şeklinde oyarak yapılan süsleme.

Kagir

Taş veya tuğladan yapılmış olan yapı.

Kaide

Bir anıt veya heykelin üzerinde oturduğu yüksekçe taban.

Kakma

Levhalara arkadan kakılıp, vurularak yapılan resim.

Kalafat

Döşeme tahtalarının arasını üstüpü ile doldurup, macun veya ziftle tıkalayarak su geçirmez hale koyma işi.

Kalfa

Ustalıktan yetişme mimar yardımcısı.

Kalibre

İç çap.

Kama

Ahşap parçaları birleştirmek veya sıkıştırmak için kullanılan konik ahşap takoz.

Kameriye

Bahçelerde küçük köşk şeklinde yapılan ve üstü yeşillikle sarılan çardak.

Karkas

İskeletli bir strüktünün, taşıyıcı bölümlerinin hepsine verilen ad.

Kerevet

Üzerine şilte serilerek, yatmaya veya oturmaya yarıyan ahşap seki.

Kerki

Büyük balta.

Kermen

Kale, germen.

Kıtık

Mobilyacılıkta minder, yastık gibi şeyleri doldurmak için kullanılan keten veya kendir telleri.

Kızılkök

Kök boyası.

Kirnas

Kimi Anadolu evlerinin üst katlarında, dışa doğru çıkıntılı inşa edilmiş hela.

Kitabe

Yazıt.

Klape

Bir beton kalıbında, kanat tahtalarını bağlayan ahşap parça.

Konstrüksiyon

Yapı.

Kontur

Çevre çizgisi.

Konveks

Dışbükey.

Kozöz

Küçük kanape.

Körkasa

Bir kapı veya pencere kasasını ya da telaroyu tutturmak üzere alta, sonradan görünmeyecek şekilde konulan kasa veya telaro.

Köşker

Dülger.

Kromatizm

Çok renklilik. Mimaride 2.Dünya savaşından sonra önem kazanmıştır.

Kroşe

Boru ve parçalarını, geçtikleri yerlere tutturmak için kullanılan araç.

Kundur

Konsol kirişi (Doğu Karadeniz'de)

Kurağ

Sanatsal değeri olan yapı.

Kutur

Çap.

Kuvars

Doğal billuri silislerin genel adı.

Küpeşte

Korkulukların üzerine, elin kayması için yerleştirilen ve boydan boya devam eden profilli ahşap, maden veya plastik kısım.

-L-

Labrum

Romalılarda banyo teknesi.

Lahit

Eskiden sinlerin üzerine konulan tabut biçimindeki taş.

Lal

Yakut gibi değerli taşlardan sayılan parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi.

Lama Demiri

Uzun, ensiz, yassı, dikgörtgen kesitli demir.

Lata

Yapıda kullanılan dar, uzun kereste.

Lateks

Bitkilerin, çoğu süt görünüşünde olan öz suyu.

Lika

Boyacılıkta ve yaldızcılıkta astar olarak kullanılan bir çeşit zamk.

Litoloji

Taş bilimi.

Lületaşı

Doğal magnezyum silikatından ibaret, kolayca yontulup işlenebilen beyaz taş.

-M-

Mabet

Tapınak.

Mabeyn

Eski konaklarda, harem ile selamlık arasında yer alan, hem harem hem de selamlık olarak kullanılabilen oda veya daire.

Maço

Taş çekici, balyoz.

Manivela

Bir ucundan bağlı bulunduğu nokta etrafında dönen kol.

Mapa

Ucu halkalı cıvata.

Maroken

Fas'ta işlenen yumuşak bir cins keçi derisi.

Maun

Tespihağacıgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen büyük bir orman ağacı ve bunun, parlak kırmızımtrak renkte, sert ve iyi cila tutan kerestesi. Güneş ığında koyulaşır ve makbuldür.

Maymuncuk

Her kilidi açmaya yarar, eğri ve sivri bir demirden ibaret alet.

Mefruşat

Döşemelik eşya.

Meneviş

Su yüzünde, maden ve ipekli kumaş gibi şeylerde görülen ince dalgalar. Hare.

Menfez

Girecek veya geçecek yer, delik, ağız, açma.

Menzil

Konak yeri.

Meşe

Gürgengillerden, kerestesi dayanıklı bir ağaç. Sert olduğundan iyi cila tutar.(akmeşe, karameşe, tüylümeşe, mantar meşesi, kızılmeşe)

Mıcır

Kırmataş.

Mıskala

Maden parlatmaya yarar.

Mine

Maden eşya üzerine kaplanan renkli cam tabakası.

Minyatür

Yazma kitaplarda bulunan, ince bir sanatla işlenen, küçük renkli resimlere verilen ad.

Moket

Doğal veya yapay hammaddeli, duvardan duvara döşenen bir çeşit halı.

Mozaik

Türlü renklerde küçük taş, cam, çömlek parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan duvar, döşeme, tavan kaplaması şeklinde resim ve bezeme işi. Mozaik tasvir şeklinde veya geometrik düzende olabilir.

-N-

Nakkaş

Ressam.

Nervür

Kaburga, damar, diş.

Nihale

Sofrada kullanılan tencere altlığı.

Niş

Çoğunun üstü kemerli duvar hücresi.

Nötr

Yansız, tarafsız.

O-

Odeon

Eski Yunanda, içinde konserler verilen, şiirler okunan basamaklı yer.

Oniks

Damarlı akik.

Ö-

Öntasar

Herhangibir tasarının ilk biçimi. Avan proje.

Örek

Duvarcı ve dülger eliyle meydana gelmiş yapı.

Ören

Eski yapı veya şehir kalıntısı. Harabe.


-P-

Pafta

Üzerine proje çizilen levha.

Palafit

Göl üzerine yapılan ilkel ev.

Palandız

Çeşmenin musluk taşı.

Palledyen

Gotik ve klasik ögelerin karışımına karşı İngiltere ve Fransa'da bir tepki olarak doğmuş bir akımdır.

Palmet

Palmiye dalı, yelpaze şeklinde kabartma desen.

Paraçol

Saçak, cumba gibi çıkmaların altına konan destek.

Parsel

Belli bir amaç için ayrılmış arazi parçası.

Paska

Doğu Karadeniz'de köhne yapı, serander.

Patyo

Bir evde taş döşeli avlu.

Pergola

Dikmeler ve sık kirişleme ile yapılan ve üzerine yeşillik sardırılan gölgelik.

Perspektif

Eşyayı, durağan bir noktaya göre uzaklıklarını ve aralarındaki duruş ayırımlarını canlandıracak şekilde resimleme yolu.

Pervaz

Bir şeyin çevresine veya kenarına uzunluğuna eklenen dar kenarlık.

Peyke

Bazı yerlerde, özellikle eski kahvelerde bulunan sedir.

Peyzaj Mimarisi

Bahçe Mimarlığının diğer adı; bir toprak parçasını bitki, su, taş gibi doğa elemanları ile düzenleme sanatı.

Pirinç

Bakıra çinko karıştırılarak elde edilen bir alaşım.

Pirometre

Fırınlardaki yüksek sıcaklığı ölçer alet.

Planya

Uzunluğu fazla olan yüzeylerin düzeltilmesinde kullanılan uzun rende, düzleme rendesi.

Platin

Rengi gümüşten esmerce, yumuşak, kolay işlenir, oksitlenmez, asitlere karşı dayanıklı, Pt simgesiyle gösterilen maden.

Polyester

Cila işlerinde cam elyafı ile donatılmış olarak mobilya ve çeşitli yapı elemanları yapmakta kullanılan sentetik reçinenin adı.

Pompadur

Fransa'da XV. Louis devrinde ortaya çıkan mobilya ve bezeme tarzı.

Portal

Taç kapı.

Proje

Bir yapının gerçekleşmesi için yapılan plan, kesit ve diğer ayrıntıların tümü.

Puşide

Türbelerde sandukaların üzerine örtülen yeşil örtü.

Pürmüz Lambası

Benzin, gazyağı ve ispirto ile çalışan, taşınabilir, ağzından püskürttüğü alev ile lehim yapma gibi işlerde kullanılan aygıt.

PVC

Elektrik kablolarının yalıtımında, suya karşı geçirimsizlik sağlanmasında kullanılan yanmaz bir polimer, vinli reçine. Döşeme kaplama gereçleri yapmakta kullanılan PVC'den temiz ve pissu boruları da yapılmaktadır.

-R-

Rahle

Üzerine kitap koyup, bağdaş kurarak önüne oturulan bir çeşit alçak masa.

Raspa

Demir veya tahtayı kazımak için kullanılan iri dişli çelik eğe, törpü.

Rasyonalizm

1900'lerde başlayan ve 1928 yılında CIAM toplantısı ile daha da ağırlık kazanan mimarlık akımı. Duygu yerine akıl ve mantığın, pozitif bilimlerin ön plana geçtiği bu akıma, fonksiyonellikte denir.

Rejans Tarzı

Fransa'da XIV. ve XV. Louis üslupları arasında bir geçit üslubu. (1715-1723)

Restorasyon

Aslına sadık kalınarak onarma işi.

Reze

İnce talaş.

Rondela

Cıvata başlarının veya somunların altına yerleştirilen, ortası delik, yuvarlak, yassı, madeni parça, pul.

Rotond

Planı bir daire olan, kubbeli yapı.

Rögar

Kanalizasyonda, yer altındaki temizleme parçalarını kontrol etmek ve çeşitli doğrulardan gelen boruları, başka bir doğruya yöneltmek için yapılan baca, lağım bacası.

Röleve

Bir yapının bütün boyutlarını ölçerek plan, kesit ve görünüşünü yeniden çıkarma, ölçüleme.

Röper

Bir doğrultuyu, bir düzeyi, bir yüksekliği belirlemek veya yeniden bulmak üzere bir duvar, jalon ya da arazi üzerine konulan işaret.

-S-

Saç

Demir levha

Sağır

Penceresiz, saydamsız.

Sahanlık

Binalarda kapı önünde, merdiven başlarında veya ortasında olan boşluk.

Saykal

Maden parçalarının üzerine vurulan cila.

Sedef

Midye ve istiridye gibi hayvanların, süs eşyası yapmak için kullanılan, beyaz, parlak ve renkser kabuğu.

Sedefkar

Sedef işleyen sanatçı.

Sinagog

Musevi tapınağı.

Sismoloji

Yer hareketlerini ve depremleri inceleyen bilim dalı.

Sundurma

Yağmur veya güneşten korunmak için bir kapı üstüne veya duvar önüne yapılan saçak.

Sunta

Ahşap yonya levhası.

Süpürgelik

Yapılarda, duvarların döşeme ile birleştiği yerlere yerleştirilen ve boydan boya giden 5-8 cm. yüksekliğinde ahşap, taş, metal veya plastik şerit.

-Ş-

Şablon

Kesme veya oyma kalıbı.

Şadırvan

Ortasında yüksekçe bir yerden şarıltı ile bol su akan havuz veya çavresi musluklu duvarla çevrilmiş su haznesi.

Şahide

Mezar taşı.

Şale

İsviçre'de kır evlerine verilen ad.

Şapel

Küçük kilise.

T-

Tahrilli Cam

Çeşmibülbül.

Takçagöz

Duvarlarda öteberi koymak için bırakılan, dolap içi gibi girgin yuva, oyuk raf.

Takke

Yarım kule şeklindeki kubbenin üst bölümü; küçük yassı kubbe.

Tandır

Yere çukur kazılarak yapılan bir çeşit fırın.

Taraça

Oturup hava almaya yarayan, düz ve çevresi açık yüksekçe yer, seki. Teras.

Tarz

Üslup.

Taşeron

Büyük bir işin bir bölümünü yapmayı, asıl müteahhitten üzerine alan ikinci üstenci.

Tav

İşlenecek bir nesnede bulunması gereken ısı, nem gibi durum.

Telkari

Gümüş veya altın tellerden meydana getirilen motiflerlerle süslü. (Telkari bir vazo)

Temren

Demir parmaklık çubuklarının ucundaki sivri kısım.

Terrakotta

Sarıdan kızıl kahveye kadar değişik renklerde, tuğla ve kiremitten çok daha düzgün, ince dokulu pişmiş toprak.

Tezhip

Yaldız ve boya ile bezeme işi.

Tezyin

Bezeme, süsleme.

Tırkaz

Kapıyı sıkıca kapamak için arkasına enine sürülen demir veya ağaç.

Tunç

Bakır, çinko ve kalay karışımı olup, pirinci andıran sarı bir alaşım.

Türkuvaz

Firuze. Firuze rengi. Türk mavisi.


Ufki

Yatay.

Ustuka

Sönmüş kireç.

-Ü-

Üstüpü

Kalafat işlerinde kullanılan didilmiş kendir.

Ütopya

Gerçekleşmesi olanaksız tasarı ya da düşünce.

Üzengi

Kirişleri veya bazı çatkı parçalarını taşımak üzere altlarına geçirilen U şeklinde bükülmüş, lama demiri veya yuvarlak demir.

Üzgeç

Çekilip alınır ip merdiven.


-V-

Varak

Yazılmış kağıt- Altın, gümüş, veya başka madenleri döverek meydana getirilen ince yaprak. Folyo.

Vasistas

Pencere ve kapı üzerinde bulunan, havanın değiştirilmesine yarar, açılır-kapanır pencere.

Vidanjör

Septik çukurlarının suyunu boşaltan.

Vihara

Hindistan'da Buda manastırı.

Vitray

Pencereleri süslemek için; kesilmiş renkli camları, ince kurşun veya ağaç çubuklarla ya da alçı ile birbirine bağlayarak, yapılan resim.

Vitrifiye

Camlaşmış, camsı; vitrifiye seramik.

-Y-

Yüksük

Mobilya'da vida başlarını örtmek için kullanılan yüksük biçiminde maden parça.

Yüz

Yapının cephesi.
Almira
Cum Şub 24, 2012 12:06 am
 
Foruma git
Konuya git

NAZAR BONCUKLARI........

Kalem suresi 51. ayet: Ve kafirler, zikri (Kuran’ı) işittikleri zaman neredeyse seni gözleriyle kaydıracaklardı. Ve şüphesiz o, mecnundur (delidir). ” derler.

Hastalıkların Zihinsel Sebepleri:
Şaşılık: Dışarıda olanları görmek istememe. Ayrı amaçlar peşinde olma.
Kalem suresi 51. ayeti bilimsel olarak ele aldığımızda:
Kafirler, Kuran ayetlerini işittiklerinde:
1. Kuran ayetlerin getirdiği hükümler kafirlerin hoşuna gitmemiştir.
2. Kuran ayetleri kabullenmek yada görmek istememişlerdir.
3. Kuran ayetlerin kendilerinden istediği şeyleri yerine getirmek istemeyip kendi amaçlarının peşinde gitmek istemişlerdir.
Şeklinde düşünebiliriz.
Kalem suresi 51. ayeti: Kafirler Kuran ayetlerini işittiklerinde; gerçekler hoşlarına gitmemiştir, kabullenmek istememişlerdir, amaçlarına uymamıştır ve bu sebepten az kalsın şaşı olacaklardı şeklinde yorumlayabiliriz.
Kuran’da: Sizin gözlerinize özel güçler verdik, gözlerinizden görünmeyen ışınlar çıkar, insanları yerlerinden kaydırırlar gibisinden ayetler yoktur. Eğer ki böyle bir şey olsaydı biz yaşantımızda buna şahit olurduk.
Nazar bilimsel olarak çözüldü, insanların gözlerinden gama ışınları çıkıyor, bu ışınlar nazardır gibisinden iddialar var. Gerçekten de insanların gözleri gama ışınımı meydana getiriyorsa iyi düşünmek gerekir ki güneşten, cep telefonu ekranlarından, bilgisayar ekranlarından üzerimize sürekli gama ışınları geliyor. Bu durumda güneş yada mevcut ekranlar bizlere nazar değiriyor diyebiliriz.
Eğer ki bu iddia doğru olsaydı; en çok göz önünde bulunan öğretmenler, siyasetçiler ve de karşıt görüşleri savunan kişiler üzerinde sürekli nazar meydana gelir, böylece hepsi de yataklarından kalkamazlardı.
En çok göz önünde bulunan ve halkın karşısına çıkan siyasetçiler olduğuna göre sürekli nazara maruz kalırlardı. Aynı şekilde meclisteki tartışmalarda da siyasetçilerin sürekli birbirine nazarı dokunurdu.
Bizler için önemli olan nazar inancının kime ve neye hizmet ettiğidir.
Nazar inancının ilk olarak doğurduğu sonuç:
Şu göz rengine sahip olan insanların şu göz rengine sahip olan insanlara nazarı dokunur gibi iddiaların hizmet ettiği şey insanların arasını açmaktır. Nazar inancının temelinde insanların arasını açmak yatar. Dikkat ederseniz bu inanç meydana getirdiği tartışmalardan dolayı da insanların arasını açıyor.
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra 53)
(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va`detmez. (Nisa 120)
Nazar inancı bir kuruntudan başka bir şey değildir. Nazar inancını yaymaya çalışmak şeytana hizmet etmektir.
Nazar inancının ikinci olarak doğurduğu sonuç:
Nazar inancından dolayı nazar boncukları ortaya çıkmıştır. Nazar boncuğu; kendisine faydası yada zararı dokunmayan bir şeydir. Eğer ki buna inanlar varsa nazar boncuklarını çelikten yaptırsınlar. Camdan olunca kendilerine daha kolay zarar veriliyor. Nazar boncuğuna inanmak apaçık bir şirktir. Nazar boncuğu ve buna benzer şeyler günümüzün putlarıdır.
Nazar inancının doğurduğu sonuçlar; insanların arasını açmak ve insanları putlara inandırıp şirk yoluna götürmektir.
Nazar inancı tam olarak şeytanın isteklerine hizmet eden bir inançtır. Bu inancı yaymaya çalışmak da şeytana hizmet etmektir.
Bir insanın zeki olması yada hafızasının kuvvetli olması doğru yolda olduğuna dair bir kanıt değildir. Önemli olan zekasını hangi yönde kullandığıdır. İnsanların bazıları zekalarını iyiye hizmet için kullanır, bazıları da arzularının peşinde koşup kötüye hizmet için kullanır.
Bizlerin Kuran ayetlerini yorumlarken dikkat etmemiz gereken husus zekamızın ve zannımızın neye hizmet ettiğidir.
Hani Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini almış, onları nefislerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. (Araf 172)
Yahut, “Bizden önce atalarımız Allah’a ortak koşmuşlar. Biz onlardan sonra gelen bir nesiliz. Şimdi batılı başlatanların yüzünden bizi helak mı edeceksin?” dememeniz içindir. (Araf 173)
İşte biz ayetlerimizi böyle açıklıyoruz ve gerektir ki hatalarından dönsünler. (Araf 174)
Onlara o kimsenin kıssasını oku ki, ona ayetlerimizi verdik, onlardan sıyrılıp çıktı da şeytanın onu peşine taktı. (Araf 175)
Dileseydik onu ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine tabi oldu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (Araf 176)
Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen zâlimlerden olursun. (Yunus 106)
Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Yunus 107)
Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Hucurat 12)
Bilmediğin şeyin ardından gitme! Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra 36)
Nazar inancı ve nazar boncukları; insanların Yunus suresi 106. ve 107. ayetler, Hucurat suresi 12. ayet ve İsra suresi 36. ayetten sıyrılıp çıkmaları sonucu ortaya çıkmıştır. Bu ayetlerden sıyrılıp çıkmak da bu ayetleri hükümsüz ve geçersiz saymaktır. Nazar inancın ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah’ın her şeye gücü yeter. (Nisa 85)
Sonuçta büyük çoğunluğumuz bu inancın yayılmasına bir şekilde hizmet etmiştir ve hata yapmıştır. İnşallah hep beraber hatamızdan döneceğiz. Ve hep beraber bu inanışın ortadan kalkmasına aracılık edeceğiz.
Bu inancın yayılmasına aracı olanlara öfke duyup kin gütmeyin. Hepimiz cahillikle hata yapıp günaha girebiliriz. En güzel davranış; insanın hatasını gördüğünde hemen hatasından dönüp Allah’tan af dilemesidir. Allah affedenlerin en hayırlısıdır.
Allah öfkesini yutup, insanların kusurlarını affedenleri sever. İnsanların kusurlarını affetmesini ve örtmesini bilmezseniz ki Allah’ın sevmediği kulları arasına girmeyesiniz.
Ey Ademoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır. (Araf 27)
Bizler şeytan ve kabilesini gözümüzle göremesek de onlar nazar boncuğu ve benzeri putlar üzerinden bizleri görmektedir. Şeytan bunlar üzerinden bizlere vesvese verir ve şirk duygusunu içimize aşılamaya çalışır. Bu sebepten dolayıdır ki çevremizdeki putları imha etmek zorundayız.
Evlerinizi, içinde bulunduğunuz mekanları ve üzerinizdeki putları imha edin. Bunu yapınız ki gönlünüze ve içinde bulunduğunuz mekanlara bir ferahlık ve bir huzur gelsin.
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeği gösterdi. Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Bakara 213)
Şüphesiz biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin. (Bakara 119)
Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler. (Enam 48)
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki daima hak ile hidayete eriştirirler ve onunla hüküm verirler. (Araf 181)
Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah`adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir. (Maide 105)
Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, Allah rızası için sefer edenler, rüku edenler, secdeye kapananlar, iyilikleri yayanlar, kötülükleri önleyenler ve Allah’ın hudutlarını koruyanlar yok mu? İşte o müminleri müjdele. (Tevbe 112)
Kitab’a sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan kimselerin mükafatını zayi etmeyiz. (Araf 170)
İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir. (Hadid 16)
Sevgi ve Saygılarımla,
Barış ve huzur içinde kalın.Hacegan.....
Hacegan__
Cmt Şub 25, 2012 11:22 am
 
Foruma git
Konuya git

VİCDAN VE MANTIK.....

İmani zaafları olan kişiler, dürüst ve samimi olmanın kendilerine zarar getireceğine inanırlar. Bu yanlış mantığa sahip pek çok anne baba çocuklarına vicdanlı, dürüst, samimi davranmayı değil, yalnızca kendi çıkarlarını korumayı öğüt verir. Bu onların ‘mantıklı’ hareket etme üzerine kurulu dünya görüşleridir.

Mantıklı olmak dünyevi çıkarlar üzerine kuruludur ve bencil olmayı gerektirir.. Bu kimselerin bakış açısına göre, vicdanlı davranmak mantıklı değildir. Örneğin çalıştığı işyerinde yolsuzluk yapıldığına şahit olan kişi, eğer olayı açıklaması işinden olmasına sebep olacaksa, vicdanını devreden çıkarır ve ‘mantığını kullanır’…susar. Bu kişiye göre mantıklı ve dolayısıyla akıllıca olan, yolsuzluğu görmezden gelmek ya da yapılan işten kendi payına düşeni almaktır. Vicdanını dinleyerek dürüst davranmak isteyen insan ise, ’en akıllı sen misin, aklını başına topla, herkes böyle?’ gibi sözlerle kararından vazgeçirilmeye çalışılır.

Bu telkinler gerçekte insanı vicdanının yolundan saptırarak, nefsinin bencil tutkularının ardına düşürmeyi amaçlayan şeytanın sesini yansıtır. Ahlaksızlık yaptırmak, dürüstlükten uzaklaştırmak isteyen şeytan, bu durumdaki kişiye de ‘mantık’ kılıfı altında yaklaşır.
Kesin bilgiyle iman eden bir insan bu gibi telkinlere kanmaz. Samimi kişinin vicdanı her an devrededir ve hiçbir koşulda samimiyetten ödün vermez. Kur’an’da, “Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.”(Hicr Suresi, 39-40) ayetiyle haber verildiği üzere şeytanın kışkırtmaları zaten samimi müminlere etki etmeyecektir.

Vicdan insana sürekli doğruyu gösterir; mantık ise adeta şeytanın silahıdır. Şeytani bir mantık kullanan kişinin aksine temiz akıl sahibi insan yaşamında karşılaştığı her olayda vicdanını kullanır. Samimiyetle Allah sevgisini ve Allah korkusunu içinde taşıyan insan, hem dünyada hem de ahirette sayısız güzelliklere ulaşabilir. Çünkü samimiyet ve yalnızca Allah’ın rızasını umut ederek temiz niyetle hareket etmek, insanın ruhu ve aklı üzerinde çok olumlu etki oluşturur.

Bediüzzaman da bu samimi kulluğu, “mühim bir esas, en büyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter ve en safi kulluk” olarak tanımlar. Samimiyetin kazandırdığı ruh derinliği, cenneti umut etme, Allah’ın hoşnutluğunu kazanma heyecanı, bunların hepsi inanan insan için ayrı birer zevktir. Samimi olduğu, vicdanının işaret ettiği yola uyduğu ve böylece Rabb’ine tam teslim olduğu için, iman eden insanın yaşamına huzur hakimdir. Ayrıca bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklıdır. Dünyevi çıkar elde etme hırsı nedeniyle sıkıntı yaşamaz, hayatında Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için çaba göstermenin güzelliği hakimdir. Ancak imanı tanımayan ve güzelliğini bilmeyen kişiler, onun kayıp içinde olduğunu düşünebilirler.

Örneğin bir insanın kendi de ihtiyaç içinde olduğu halde zor durumdaki dostuna evini açması, yiyeceği az da olsa misafirine ikram etmesi, cahiliye mantık ölçüsüne göre kayıp olarak değerlendirilebilir. Gerçekte samimi bir mümin hiçbir zaman ve hiçbir koşulda kayıp içinde olmaz. Kısımlandıran, rızıkları, nimetleri adalet, hikmet ve rahmet içinde taksim edip herkese nasibini veren Allah bu özverili kuluna birçok yönden sayısız nimet verebilir, bir başka işinde bereketini artırabilir. Mümin bereketinin artması ya da daha iyi koşullar gibi bir beklentiyle özveride bulunmaz; yalnızca Rabbimiz’in hoşnutluğunu umarak güzel davranışlar sergiler. Allah karşılık olarak ona dünyada bereket verirse şükreder, ancak asıl güzel karşılığı sonsuz ahiret yaşamı için umut eder.

Çıkarları zarar görür korkusuyla özveride bulunmayan, güzel ahlaktan uzak duran bencil kişi ise oldukça hatalı davranışlar içindedir. Vermekten kaçındığı her şeyi hatta kat kat fazlasını bir başka şekilde kaybedebilir.

Toplumda bazen insan yalnızca doğruyu söylediği için hakaret, iftira ya da baskıyla karşılaşabilir. Dürüstlüğü nedeniyle zor durumda kalıp bir bedel ödemek zorunda kalabilir. Dinden uzak cahiliye toplumu bakış açısıyla düşünüldüğünde, dürüstlük genellikle insanın lehine değilmiş gibi görünür. Oysa her dürüst insan vicdanına uyduğu için, gerçekte lehinde olanı seçmiştir.

Samimi bir davranışın en güzel karşılığı Allah’ın hoşnutluğudur. İnsan vicdanını susturup yüzeysel bakarak zahiren lehinde olanı seçerse, Rabbimiz bu kötü tavrın karşılığını çok farklı yönlerden verebilir. Çıkarlarını zedelememek amacıyla ahlaksız davranan kimse rahat yaşamayı umut ederken, başka konularda zarara uğrayabilir. Maddi beklentilerle hırs içinde yaşayan kişiler huzursuz, endişe ve korku içinde bir yaşam sürerler.

Yüce Allah hastalık, maddi kayıp, iftiraya uğramak, işini kaybetmek ya da parasız kalmak korkusuyla dürüst davranmayan kişi için, yaptıklarının karşılığı olarak en çekindiği olayları, hiç beklemediği zamanda ve hiç beklemediği bir şekilde yaratabilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) döneminde de inkarcılara karşı savaşmak istemeyen, yaralanmak veya ölmekten korkan münafıklardan söz edilir. Samimiyet ve özveri gerektiren durumlarda çeşitli bahaneler ileri süren bu ikiyüzlü kişiler, yaralanmayı veya şehit olmayı kendileri için kayıp olarak görmektedirler.

“Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor.” (Tevbe Suresi, 42) ayetiyle bildirildiği gibi, bu kişiler çıkar elde edemeyeceklerini düşündükleri için savaşmak istememektedirler.

Oysa Peygamberimiz (sav)’in yanında mücadele eden ve şehit olan şehitlerin canları kolayca alınıp Allah Katında en güzel yerde ağırlanacaklardır. Kendilerince mantıklı davranarak destek olmaktan kaçınanları ise hem dünyada hem ahirette çok acı sonuçlar beklemektedir. Dürüstçe doğruyu seçen ve doğruya uyan güzel ahlaklı ve Allah’a sadık müminlerin alacakları karşılık “Oysa onlara evla (olan): İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed Suresi, 20-21) ayetiyle bildirildiği gibi daha hayırlıdır.

Hayatımız boyunca verdiğimiz kararlarla imtihan oluruz. Çıkarlarımızla çatıştığı zaman dahi sadakatten, dürüstlükten ve samimiyetten vazgeçmeyerek güzel ahlakı yaşamak için çaba gösterirsek, imtihanlarımızı da güzel yaşarız. Güzel ahlakın değeri imtihan ortamında daha iyi anlaşılır. Küçük ya da büyük verdiğimiz her kararda din ahlakına uygun bir tercih yaparsak, –Allah’ın dilemesiyle- sayısız güzelliklere ve sonsuz kurtuluşa kavuşabiliriz.Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Cmt Şub 25, 2012 7:11 am
 
Foruma git
Konuya git

Okey nasıl oynanır?

Okey nasıl oynanır, okey oyununun kuralları


http://img827.imageshack.us/img827/3494/okeynasiloynanir.jpg


Okey 106 adet özel okey seti taşı ve 4 adet ıstaka ile oynanılır. En az 2 en fazla 4 kişi ile oynanılan bu oyunda, bir adet altı yüzlü zar bulunması gereklidir. Oyuncular ilk olarak masadaki taşları karıştırırlar ve 5’erli olarak dizerler. 105 adet taş 5’li şekilde dizilir ve belirli bir düzen şeklinde, oyun taşlarının dağıtımını yapacak kişinin önüne konulur. Ortada kalan 106. taş ise, okey belirlendikten sonra onun eksiğini kapatacak taş olacaktır.

Dağıtım yapacak kişi iki el zar atışı yapar. Dağıtıma nereden başlanılacağını belli etmek amacı ile yapılan zar atışlarından birincisi, 5’erli perlerden hangisinden başlanacağını tayin eder. İkinci zar sonucu ise, 5’erli perlerden hangisinin o el ki okey taşı olduğunu belirler. Bu bağlamda zar atışları önemlidir. Okey taşı açık olarak 5’erli perin en üstüne konulur ve taş servisi başlatılır. Okey açıkmış olan taşın bir üst rakamadır. Örneğin açılan taş sarı 8 olsun, bu el boyuncu okey taşı sarı 9 olacaktır.


Okey taşı tayin edildikten sonra, dağıtımı yapan oyuncu sıra ile taş servisi işlemine başlar.

Okey taşının hemen sağındaki ilk 5’li sağ taraftaki oyuncuya verilir. 4 set dizi atlanır ve sıradaki 5’li ikinci oyuncuya servis edilir. Aynı sistematik oyunculara 10 taş servis edilene kadar devam edilir. Son set serviste ise, dağıtım oyuna başlayacak oyuncuya 5 taş, diğer oyunculara 4 taş şeklinde yapılır. Ve ortaya oyuncuların çekmesi için, en az 10 okey taşı kapalı olarak konulur.

Okey Nasıl Oynanır? Sayfasında okey oyunundaki taş dizilimini öğrendik. Şimdi sıra oyunu başlatmaya geldi. Başta 15 taş dağıtılan oyuncu elindeki taşları okey sıralamalarına göre dizer. 1-2-3 gibi perler ve/veya 7-7-7 gibi aynı rakamlardan oluşan perler yapma esasına dayalı dizim gerçekleştirilir. Kırmızı 7 ve sarı 7 okey sıralamasında bir önem arz etmez iken bu ikilinin yanına gelen, mavi 7 ile beraber anlamlı bir sıralama elde edilmiş olunur. Sayı sıralamasında ise, rakam sıralaması esastır. 1’den 13 rakamına kadar giden okey taşları, sırası ile dizilimi yapılabilinir. (Örn: Kırmızı 4-5-6-7 gibi) Rakam sıralama diziminde, aynı sayı dizimindeki gibi 3 ve üstü dizilimlerde bir anlam içerir ve geçerli kabul edilir. 13’den sonra tekrar 1 rakamı kullanılabilinir. Ancak 13-1-2 kullanılamaz. 11-12-13-1 anlamlı ve geçerlidir.

Oyuncu eline gelen karışık taşları kendi mantığı doğrultusunda dizer ve elinde en az işe yarayacak olan taşı yan taraftaki oyuncuya aktararak oyunu başlatmış sayılır. Sırası gelen oyuncu ya rakibinin yere attığı taşı kendi ıstakasına alır, yada yerden kendisi taş çeker. Karar tamamen oyuncuya aittir. Aynı şekilde oyuncuda kendi karar verdiği taşı seçer ve elindeki en işe yaramayan taşı yan taraftaki oyuncunun önüne bırakır.

Okey de gösterge kullanımı
Okey gösterge taşı, dağıtıma başlamadan önce belirlenen taşın bir diğer eşidir. Okey de göstergenin kullanılması için, ilk taş servisinde açılan taşlar arasında okey taşının bulunması gerekmektedir. Yerden çekilen yalancı okey geçersiz kabul edilir.

Sahte okey kullanımı
Yalancı okey her el değişen okey taşı yerine kullanılan taştır. Örnek vermek gerekirse o el okey taşı turuncu 6 olsun. İki çift yalancı okey bu el boyunca turuncu 6 olarak kullanılacaktır.

Okey kullanımı
Okey Nasıl Oynanır? Sayfasında okey kullanımı bölümündeyiz. Okey oyununa adını veren bu taşın kullanımı oldukça kolay ve zevklidir. Her el tayin edilen ve değişken olan okey taşı bulunan oyuncuya, büyük artılar sağlamaktadır. Eksik olan her yerde kullanılabilinen okey, bir nevi joker olarak da tanımlanılabilinir. Sıralı per veya aynı rakamlardan oluşan perlerinizde eksik olan her taş yerine okey taşını kullanabilirsiniz.

Okey de çifte gitmek
106 adet taştan oluşan okey setinde, her renk ve 1’den 13’e kadar sıralı olan dizinden iki adet seri bulunmaktadır. Okey de çifte gitmek şans ve oyun takibine dayalıdır. Ancak okey de çifte gidip itmeyi başaran oyuncuların kazanacağı puanda çift olacaktır. Bu yüzden okey de çifte gitmek oyunun sonucunu direk olarak etkileyen bir stratejidir. 14 taştan oluşan oyuncu ıstakasında, çifte giderek oyunu bitirmek için, 7 çift taş toplamak gereklidir. Okey taşı dilenilen taşın yanında çift olarak kullanılabilinir. Çifte giden oyuncuların taş takibini çok iyi bir şekilde yapmaları gerekmektedir. Yanlış şekilde taş takibi, çıkmış olan taşın çiftini beklenmesi anlamına geleceği gibi, çifte bitmeyi imkansızlaştıran durumlarında başlangıcıdır.

Okey de el bitirme
Okey Nasıl Oynanır öğrendik. Sırada el açma ve oyunu sonlandırma hamleleri bulunuyor. Okeyde elinizi bitirmeniz için elinizdeki tüm perlerin okey kurallarına uygun nizami bir şekilde dizilmesi ve son taşı yere atarak ıstakanızdaki perleri oyunculara göstermeniz gereklidir. Eğer çifte gitti iseniz, 7 adet çift yapmanız gerekmekte. Normal oyun modülünü tercih etti iseniz, elinizdeki tüm taşların sıralanması gerekmektedir. Okey atacaksanız, bitme taşı olarak okey taşı yere atılır. Bu hamle diğer oyunculardan 2 kat fazla ceza puanı anlamına gelmektedir.
İlk önce elindeki tüm taşları per yapan oyuncu, o elin galibi sayılır. Okey, oyun başlamadan önce belirlenen bir ceza puanı tabelası içerisinde gelişir. Biten oyuncu, diğer oyuncuların puanlarını azaltır. İlk önce puanını 0 yapan oyuncu oyunun yenileni olurken, masadakilerden birinin puanı 0 olduğu anda en yüksek puandaki oyuncu o elin galibi sayılır. El açma işleminden sonra, taşlar ters çevrilir ve karıştırılarak diğer oyuna hazırlık yapılır.

Okey de puanlama
Okeyde puanlama standart açma hamleleri ile belirlidir. Oyun ceza puanı oyunun başında oyuncuların ortak kararı ile belirlenir. Bu puandan ceza puanları sırayla düşülmeye başlanır. Okey de puanlama aşağıdaki şekilde düşülür.
Normal Bitme: Oyunculardan birinin elindeki bütün okey taşlarını sıralı perler halinde tamamlaması ve ıstakasını yere açması ile gerçekleşen oyun cezasıdır. Ceza puanı: 2 dir.

Çifte Bitme: Oyunculardan birinin elindeki tüm taşları çift halinde tamamlaması ve 7 çifte ulaşması ile gerçekleşen olaydır. Ceza puanı: 4 dür.

Normal Bitme, Okey Atma: Eğer bir oyuncu ıstakası üzerindeki taşları sıralı perler halinde tamamlamış ve yere atacağı boşta kalan son taşı okey ise, bu hamleye okey atmalı bitme denilir. Ceza puanı: 4 dür.

Çifte Bitme, Okey Atma: İşte okey oyununun cezası en yüksek olan, ancak bitme ihtimalide en az olan oyun bitimi. Eğer bir oyuncu ıstakasında 7 adet çift tamamlamış ve yere atacağı taş oyunun o el ki okey taşı ise, bu hamleye çifte gidip yere okey atmak denilir. Ceza puanı: 8 dir.

Gösterge Cezası: Okey Nasıl Oynanır sayfasının başında göstergenin ne olduğunu ve nasıl kullanılacağını öğrenmiştik. Okey de gösterge gösteren oyuncu mükafatlandırılır ve şanslı sayılır. Gösterge diğer oyunculara ceza olarak yansıtılır. Ceza puanı: 1 dir.
Almira
Pzr Şub 26, 2012 10:37 pm
 
Foruma git
Konuya git

SEÇİM YAPTINIZMI.. ?

Zamanın hızla ilerlediğini farkedebilmek için şöyle geriye dönüp bakalım. Uzun yıllar geçmesine rağmen herşey sanki dün yaşanmış gibi gelir insana. Çocukluk yılları, okul heyecanı, evlilik ya da hayatımızın dönüm noktası olan diğer olaylar.. Hepsinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen herşey yeni gibidir hafızamızda..

‘Nasıl geçti bunca yıl anlamadım’ dediğimiz olmuştur mutlaka. Peki bu kadar çabuk geçen bir ömrü nasıl değerlendiriyoruz? Allah’ın rızasını gözeterek mi, nefsimizi doyurmaya çalışarak mı?

Hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olduğunu düşünen insan ‘anı yaşayıp’ hayatın tadını sonuna kadar çıkarmak ister. Amaç sadece kendini mutlu etmektir. Allah’ın rızası ya da yasakları nefsinin kölesi olmuş bir insan için önemli değildir. Kuran’da


‘..nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..’
(Yusuf Suresi-53)

buyrulmaktadır. Nefis insanı Allah’tan uzaklaştıran, dünyevi zevklerle oyalayan, ancak bir türlü insanı tatmin etmeyen, hep daha fazlasını isteyen, insana acı veren bir virüs gibidir. Bu virüs insanı ömür boyu bırakmaz. Her an onu yeni hastalıklara ve huzursuzluklara sürükler. Bu hastalığın ilacı ise vicdandır. Sadece vicdan sahibi bir insan nefsinin kışkırtmalarına karşı Allah’a sığınarak kendini korur. Hem bu dünyada hem ahirette huzuru ve mutluluğu yaşayacak olanlar vicdanına uyanlardır. Hayatı boyunca nefsini doyurup Allah’ı unutanlar ise sonu gelmeyen bir azaba sürüklenirler. İki dünyaları da ızdırapla geçer.

Bu noktada hayatın bizler için ne ifade ettiğini düşünmelim. Dünya boş bir amaç için mi yaratıldı? Biz neden varız ve nereye gidiyoruz? Hayat ve ölüm nedir? Zaman bu kadar çabuk geçiyorsa yaşadığımız anın anlamı ne? Allah’ın varlığına gereği gibi iman ediyor muyuz? O’nun emirlerine uyuyor muyuz? Bu soruları kendimize soralım ve cevaplarını vicdanımızda sorgulayalım. Şeytanın varlığını unutmadan, bizi Allah’ın yolundan saptırmasına izin vermeden…

Yaşadığımız şu ana bir daha geri dönmemiz imkansız. Belki çok ileriki yaşlara ertelediğimiz ibadetlerimizi yapmaya da vaktimiz olmayabilir. Geçen saniyeleri geri getirmemiz mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz ana bir daha dönme imkanımız olmadığı gibi, ileriki tarihlere ulaşabileceğimizin de bir garantisi yoktur. Bu nedenle ertelediğimiz ibadetlerimiz konusunda tekrar düşünmeli ve ertelemenin inkarda bir artış olduğunu asla unutmamalıyız.


‘Ertelemek ancak inkarda bir artıştır..’
(Tevbe Suresi,37)

Her geçen saniye Allah’ı razı etmek açısından büyük önem taşırken vakit kaybetmek akılsızlık olur. Hiçbir dünyevi işin bizi Allah’a ibadet etmekten ve O’na kul olmaktan alıkoymasına izin vermeyelim.


(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.
(Nur Suresi, 37)

Rabbimiz hiç durmadan dua ve ibadetle yorulmamızı emrederken zamanımızı boş işlerle oyalanarak geçiriyorsak durup düşünme ve karar verme vakti gelmiş demektir..

Asıl hayat neresi ve ben hangisi için çabalıyorum?

Rabbim rahmetini bereketini af ve mağfiretini üzerimizden eksik etmesin inşallah amin ecmain selam ve saygılarımla Hacegan......
Hacegan__
Pzr Şub 26, 2012 8:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Seni seviyordum, haberin yoktu!

Gözlerine baktığım zamanlarda cenneti görüyorum
Uzaktalarda olsan bile yüreğin bende biliyorum
Aynaya bakıyorum ve kendi kendime gülüyorum
Bunun adı aşk ben seni seviyorum.

Emeğine sağlık çok güzel bir paylaşım.
Hacegan__
Pzr Şub 26, 2012 5:49 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: *BİR YERLERDE TIKANIP KALDIYSA HAYAT... *

Emeğine yüreğine sağlık güzel bir paylaşım olmuş.
Hacegan__
Pzr Şub 26, 2012 5:48 pm
 
Foruma git
Konuya git

BEYAZ İLE KARA'NIN HİKAYESİ...


<bgsound src ="http://www.dailymotion.com/swf/video/x9i7vm?theme=harris&foreground=%23FF0099&highlight=%23C9A1FF&background=%23052880&logo=0&autoPlay=1">

elagan
Cum Oca 13, 2012 12:12 pm
 
Foruma git
Konuya git

SEN HİÇ BENLE OLMADIN Kİ YA AKLIN BAŞKA YERDEYDİ YA YÜREĞİN.

SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
'Seni seviyorum' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken,
her konuşmamızda boŞ yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek.


Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.

Senin yanında olan seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yani ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında, küreksiz bir sandala hapsetmek...
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken...
Kıskanmazdım...
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz böyle her şarkıda sarhoş olmazdım...
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni

Ama sen hiç benimle olmadan ki...
Ya aklin başka yerlerdeydi ya yüreğin...
dennizz
Pts Şub 27, 2012 8:53 am
 
Foruma git
Konuya git

ANLATILMAZ YAŞANIRMIŞ...

Anlatılmaz yaşanırmış, bende öğrendim ve öğreniyorum da,
Bazen öyle karışıktır ki her şey, anlamını yitirirsin..!
Ne istedim? Neler kaybettim? Dersin..
Bazen hayal kurarsın yaşamak istediğin şekilde ama beceremezsin..!
Gemilerini kağıttan yapar,hayallerinin batışını izlersin..Hatta bazen bir bakmışsın hayatın en acımasız sahnesindesin...
Çok çok seviyorum ayrılamam dersin.Ama bir bakmışsın ki bir kenarda unutuluvermişsin...!Yine de elinden gelen sabrı göstermeye çalışırsın. Ama olsun öyle de olsa arayıp sormasalarda sevdiklerimin resmini kalbime çizmişim, görmesem de unutmam, unutamam ben.
Hayat bu olsa gerek dostum; Yaramı da seviyorum. Yarayı açan değil, açtırana hamdolsun diyorum. Sıkıntılarım beni güçlü kılıyor, o halde yorulmak yok, yola devam diyorum. Ellerimi semaya kaldırıyorum. Diz çöküyorum... Gözyaşlarımı avucuma saklıyorum, Kalbimin kanayan yanını diğer yanıma emanet ediyorum ve Hala dik duracak kadar gücü verdiği için, Rabbime şükür ediyorum
dennizz
Pts Şub 27, 2012 8:45 am
 
Foruma git
Konuya git

Kalandır AŞK...

Anlamadın… Anlamadın… Anlamadın…
En soylu sözlerin ardına sakladım duygularımı Katıksız sundum sevdamı avuçlarına Yüreğin yüreğime ne kadar yakın Ne kadar aldın kanatmadan Duyulmadık bir feryattı aşk damarlarımda İstedim… Hem de çok istedim Derime kazıdım her günü Sen… Gelmedin
Özlem katık oldu aşıma Sözlerle bezeli isyanı durdurdu yürek Bakir bir yalan çaldı kapımı…
Sürgüler açık Artık zindanların nemi siniyor içime Gözlerimde hala sen Yazdım sayfalarca
Şiirler imgelerle dolu Yüreğim damladı ucundan kalemimin Kırmızı bir şiire yatırdım düşlerimi Bilinmez ne zaman sevişir gerçeğimle Aşkı boyadım güneşe daldırıp fırçamı Ortasında sen griye çaldın…
Yanmadın Dudaklarımın kıvrımına koydum maviyi Ardına gizlenen ayrılık sattı sevdamı pazarlarda Anlamadın…
Yoksa ben mi anlatamadım Ben bir sana böyle sevdalandım Çığlık çığlığa yüreğimi koydum şiirlerime Anlamadın… Duymadın
Şiirler suskun şimdi Dilimde senin şarkın… “Ayrılık ateşten bir ok”
Seni düşününce
İçimde mavi bir kadife yırtılır
Ansızın ezilir yüreğim kanar
Ne akşamın olduğu yerdedir beklenen
Ne şafaktadır teselli
Biri gider
Kalanındır aşk

http://img201.imageshack.us/img201/1092/animaceobrazy1512tn8.gif
AyDaN__
Pts Şub 27, 2012 1:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

HUZUR KAYNAĞIMIZ İMAN.....

Şeytan, olaylara karamsar bir açıdan bakmayı telkin eder, güvensizliği fısıldar ve gelecekten yana ümitsizliğe düşürmeye çalışır. İnsanların Allah’a iman ve itaat etmelerini, sabırlı, tevekküllü ve ümitvar olmalarını istemez. Kadere teslimiyet, sabır ve tevekkül insanları Allah’a yakınlaştıran davranışlardır çünkü. Ve insan Rabb’ine ne kadar yakınsa Şeytandan o kadar uzak olur. Bu yüzden şeytan, insana ümitsizlik telkin etmeye ve çaresiz ve çözümsüz bir ruh haline sürüklemeye çaba gösterir.

Birçok insan yaşadığı zorluklar karşısında ümitsizliğe kapılır. Ancak derin iman sahibi insan, Allah’ın her işinde kendisine yardımcı ve destekçi olacağının bilincindedir. İnananların her işi Allah’ın koruması altındadır. Sonuç olumsuz gibi görünse bile lehlerindedir.

Kimi zaman insan, yaptığı bir hata ya da işlediği bir günah yüzünden imanından umudunu keser, asla bağışlanmayacağına ve azapla karşılık göreceğine kendisini inandırır. Kur’an dışı olan bu düşünce, şeytanın verdiği vesveselerden biridir. Allah’a yönelmek, O’ndan bağışlanma dilemek, tevbe edip O’nun rahmetine sığınmak konusunda ümit kesilmemelidir. Allah, "... Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir. " (Zümer Suresi, 53) buyurarak kullarına bu gerçeği müjdeler.

Şeytan Allah’ın dosdoğru yolundan alıkoymak için ümitsizlik telkini vererek hata yapan insanın moralini bozmaya çalışır, hatalarını telafisi imkansız göstererek onu daha büyük günahlara sürüklemek ister. Bunu başarırsa kişi imani zafiyet içersine düşer, "nasılsa geri dönüşü imkansız bir hata yaptım" diye düşünerek ard arda hata yapmaya başlar.

Bu mantık insanı şeytanın telkinlerine açar, tuzaklarına düşecek duruma getirir. İman sahibi ise böyle bir duyguya kapıldığı an Kur’anî bakış açısıyla değerlendirir ve "Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın..." (Araf Suresi, 200) ayeti gereği hemen Rabb’ine sığınır.

Bu korkunç ruh haline sahip olan umutsuzluk içindeki insan gerçekte Allah’ın kudretini gereği gibi takdir edemeyen kişidir. Allah’ın sonsuz gücüyle her şeye güç yetirebileceğinden gaflettedir. Oysa insan Allah’a ve Kur’an’a bağlı olduğu ve Allah’a güvenip dayandığında şeytanın ümitsizlik telkini asla etkili olmaz.

Allah’ın rahmetinden ümit kesen kimseler zorluk karşısında Allah’a sığınmak, O’ndan rahmetini umut etmek gibi nimetlerden yoksundurlar. Bu nedenle imtihan gereği yaşanan zorluk zamanlarında inananlar imanlarını kanıtlarken, bu kişiler isyan eder ya da umutlarını yitirirler. Kur’an bu insanları bekleyen sonu, "Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı ’yok sayıp inkar edenler’; işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır. (Ankebut Suresi, 23) ayetiyle haber verir.

İnsanı huzur ve güvenli yaşatan imandır. İman kurtuluş yoludur. Dünyevi her amacına ulaşsa da insan, gerçek huzur ve mutluluk için samimi imandan başka kurtuluş yolu yoktur.

Haberiniz olsun; Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah’tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük ’kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Yunus Suresi, 62-64) Rabbim hepimize imanlı olarak yaşamayı ve imanlı olarak ölmeyi nasip eder inşallah amin ecmain Hacegan...
Hacegan__
Sal Şub 28, 2012 6:39 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: HUZUR KAYNAĞIMIZ İMAN.....

İnsanı huzur ve güvenli yaşatan imandır. İman kurtuluş yoludur. Dünyevi her amacına ulaşsa da insan, gerçek huzur ve mutluluk için samimi imandan başka kurtuluş yolu yoktur. Emeğine yüreğine sağlık abimmm
paradist
Sal Şub 28, 2012 1:23 pm
 
Foruma git
Konuya git

Tüm anne kuzularına, hayat bağlarına,

Tüm anne kuzularına, hayat bağlarına, ciğer parelerine…….. VE TÜM ANNELERE::::

Ne garip;
Yeni yeni fark ediyorum ki, çocukları anne olunca çocuklaşıyor anneler... Ve insan, zamanın nasıl insafsız bir öğütücü olduğunu bu rol değişiminde anlıyor. Eminim karnımdaki ilk tekmemden, hatta doktorların 'Bundan sonra ağır kaldırmak yok' müjdesinden beridir iki kişilik yaşıyorsun yaşamı...
Doğum odasında bir küçük el saçlarına tutununca değişti her şey ve o el, o saçtan hiç eksik olmasın istedin.
Kim bilir kaç geceyi karyola başuçlarında derin iç çekişler dinleyip hüzünlenerek uykusuz geçirdin, kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın. O gün bugündür hayatı, bir toprakla çiçeği kadar ortak üretiyor, tüketiyoruz.
Yol boyu, kusurlarını hiç görmedik birbirimizin, yeteneklerimizi abarttık karşılıklı; toz kondurmadık üzerimize, kol kanat gerdik... Ben dünyanın en iyi evladıydım, sense tarihin en iyi annesi... Her çığlıkta başucumda biteceğini bilmenin güveniyle büyüdüm. Her derdimde benden çok dertleneceğini bilmenin o bencil alışkanlığıyla ayakta kaldım.

Sevginle donandım...
Ama sonra birden o korkunç çark devreye girdi ve yaşamın acımasız kuralı işledi ;
Büyüdüm... Senin kollarında 'sen'den habersiz, bambaşka bir 'ben' çıktı ortaya. Bazen o eski 'ben'e hiç benzemeyen bir 'ben'... Çünkü fark ettim ki anlattığın masalların yaşamda karşılığı yokmuş. Kızlar bir prens umuduyla kurbağaları öpedursun, ben her yalanda burnumu yokladım. Şaşırdım. Bostandaki lahanaların, ısırılmış lahanaların ve benzeri pastoral ninnilerin modasının geçtiğini gördüm sokakta...

Söyleyemedim sana...
'Yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin artık eskisi kadar geçerli olmadığını' anlatan kitapları salonun ortasında açık bıraktım, açıp okuyasın diye...
Her kuşağın o vazgeçilmez ikilemi depreşti yeniden; 'Devir de amma değişti' diye yakınırken sen; ben ilginle boğulduğumdan dertlendim. Bir yerim yaralandığında 'Anam görürse ne kadar üzülür' diye gizlemeye çalışmak küçük bir çocuk için nasıl bir yüktür bilir misin? Acından çok onda yaratacağın acı, acıtır canını...

Oysa ne çok acılar paylaştık seninle...
Ve ne çok sevinçler yaşadık beraber... Nasıl dar günlerde yardıma koşup, kaç şenliğine ortak olduk birbirimizin? ... Lakin artık kafesten uçma vaktiydi.'Danaların girdiği bostan'da ayakta kalabilmenin yolu, tek başına kanat çırpmayı öğrenmekten geçiyordu.

Yargıladık birbirimizi bir dönem... Sorguladık... Sen bana eş dost çocuklarını örnek gösterdikçe, ben seni eş dost ebeveynleriyle kıyaslar oldum. Sen her sohbete 'Bizim çocukluğumuzda...' diye başladıkça ben, değişen takvim yapraklarını koydum önüne...

Nasıl da zalim bir çark bu değil mi? Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde yuvadan uçacağını bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun... ...Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor. Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi, kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi... Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları... Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda... Bakışlarla anlaştık. Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı... Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk. Ben büyürken seni de büyüttüm.

Şimdi çok daha iyi anlıyoruz birbirimizi...
Çünkü küçücük bir el saçlarımı kavrıyor geceleri...
Karyola başlarında uykusuz geceler geçiriyorum.
Pastoral ninnilerle büyütüyoruz oğlumu;
yalancı çocukların burunları uzuyor masallarda, öpülen kurbağalar prens oluyor.

...Ve yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin geçersizleştiğini anlatan kitapları kaldırıyoruz salondan gizli gizli... O korkunç çark, acımasız bir hızla dönmeye devam ediyor. Zaman, öğütüyor kuşakları... İnsan ancak mahrum kalınca anlıyor sevginin değerini... Bense sevginden mahrum kalmaya fazla dayanamayacağımı biliyorum.

O yüzden sana upuzun bir ömür diliyorum.
Hem biliyor musun? 'SENİ ÇOK SEVİYORUM'.....
Leydiii__
Sal Şub 28, 2012 8:46 am
 
Foruma git
Konuya git
cron