36 sonuç bulundu

Geri dön

Sanalkahve sistem güncellemesi

Merhaba, sitemiz 09 nisan 2013 tarihinde kapalı olacaktır.Yeni sunucularımızın faaliyete girmesi için tüm site bakıma alınacaktır.Buradan siz değerli üyelerimize duyrulur.

Admin
Per Mar 28, 2013 8:30 pm
 
Foruma git
Konuya git

Sevgi Kutsaldır...!!!

"SEVGİ" KUTSALDIR , "EMEK" GİBİ. SEVGİ EMEKTİR; BEDEL VEYA MECBURİYET DEĞİL. SEVGİ, YÜREKLERİMİZİN EN TEMEL İHTİYACI, İLACI; EVLİLİKLERDE VEYA BERABERLİKLERDE DEVAMLILIĞIN TEMEL TAŞI, YAPTIĞIMIZ İŞLERDE BAŞARININ SIRRI, SOSYAL YAŞAMDA HOŞGÖRÜNÜN TECELLİ NOKTASI, VAHDANİYETTE İSE YOL HARİTASI DEĞİL Mİ? YARATILIŞIN ÇEKİRDEĞİ, KÂİNATIN VAROLUŞ SEBEBİ SEVGİ...
SEVMENİN GEREKÇESİ VAR MI..? SEVGİ, ELBETTE SON ZAMANLARDA DİLLERE PELESENK OLAN "ELEKTRİK" MESELESİ DEĞİL. SEVGİ, BEĞENİYİ İÇİNDE BARINDIRAN, AMA TAMAMI BEĞENİ OLMAYAN BİR DUYGU VE ALGIDA YANILSAMA BU NOKTADA OLUYOR. BU AN BEĞENDİĞİMİZİ, DAHA İYİSİ, DAHA GÜZELİ, DAHA DİJİTALİ... VE İŞVELİSİ İLE KARŞILAŞTIĞIMIZDA YÂDA DAHA FAZLA MENFAAT TEMİN EDECEĞİMİZ HERHANGİ BİR ŞEYİN BİR YENİSİNİNİ ELDE ETTİĞİMİZDE ARTIK DEMODE BULUP BİR KÖŞEYE ATIYORUZ VE UNUTUYORUZ.
İNSANLARI SEVGİSİZLEŞTİREN MENFAAT DÜRTÜSÜ... VE MAALESEF MODERN DÜNYA DİYE ÖNÜMÜZE SÜSLENEREK KONULAN SÜFLİ YAŞAMLARA AYAK UYDURMAMAK İÇİN DİRENİRKEN, HUZURUN KAYNAĞI OLAN "SEVGİYİ" MUM İLE ARAR OLDUK.
KADININ EL KİRİ, ERKEĞİN SOSYAL GARANTİ SAYILDIĞI FEODAL HAFIZADAN SIYRILMAYA ÇALIŞIRKEN, MADDEYE TAPANLARIN NEFİSLERİMİZİ HORTLATAN DÜZENEKLERİNDE, YEMEKLE BERABER İKİ SAATİ GEÇMEYECEK İLİŞKİLERDE ÖNÜMÜZE GELENE "SENİ SEVİUORUM" DERKEN BULMUŞUZ KENDİMİZİ. HOMİNİ GIRTLAK, Bİ FİNİ KANDİL, TOMBİ YATAK. BU MUDUR YANİ..? OYSA "SENİ SEVİYORUM" , İKİ DUDAĞIN MARİFETİYLE DEĞİL, TAAA İÇİNDEN BÜTÜN BENLİĞİNLE VE HER HALİNLE İFADE BULACAK OLAN BİR CÜMLEDİR.
TABİATTA HER MAHLÛK İKİ CİNS OLARAK YARATILMIŞ... İNSAN İSE, YALNIZCA KADIN VE ERKEK OLARAK YARATILMAKLA KALMAMIŞ. YARATAN, AKIL, İRADE, HİS, NEFİS VE İNSÜYET TEN OLUŞAN BİR DE PAKET BAHŞETMİŞ. DÖNÜŞÜN YİNE KENDİSİNE OLDUĞUNU HATIRLATIRKEN, BAHŞETTİĞİ BU ÖZEL PAKETİN İADESİ OLACAĞININ ALTINI ÇİZMİŞ. ÜSTELİK KADIN ERKEK AYIRMADAN... YANİ, YALAN SÖYLEMEYİN, İFTİRA ATMAYIN, ÇALMAYIN, KUL HAKKINA TASALLUTTA BULUNMAYIN, EMANETE İHANET ETMEYİN, YERYÜZÜNDE BÖBÜRLENEREK YÜRÜMEYİN, BİBİRİNİZİN ÜZERİNİZDE HAKLARINIZIN OLDUĞUNU UNUTMAYIN. SİZE VERDİKLERİMİ ADAM GİBİ KULLANIN.....!
DÜNYAYA GELİRKEN AYAK BASACAĞIMIZ COĞRAFYAYI VE ANA BABAMIZI SEÇME ŞANSIMIZ YOK AMA İNSANLIK YOLUNDA KAMİL OLMAYA ÇALIŞIRKEN AKLIMIZI, İRADEMİZİ, DUYGULARIMIZI VE SOSYAL VARLIK OLMA AVANTAJIMIZI KULLANABİLİYORUZ. VE BU KULLANIMLA, BİREY, EVLAT, KARDEŞ, ARKADAŞ, DOST, SEVGİLİ, AİLE, EBEVEYN OLUYORUZ. AMA ÖYLE ANLAŞILIYOR Kİ NEFSİMİZİ İYİ KULLANAMIYORUZ VADA DİĞERLERİ İLE İYİ KOORDİNE EDEMİYORUZ...
HER GÜN 350 ÇİFT BOŞANIYORMUŞ. DOĞRUDUR. ONLARIN DA AKIL, İRADE, HİS VE SOSYAL VARLIK STATÜLERİ VAR, EVLENİRKEN DE VARDI. NEDEN PEKİ BU DAĞILIŞLAR..? ELBETTE SEVGİ KELİMESİNE YÜKLEDİKLERİ ANLAMLARIN SEVGİYİ TARİF EDEMEYİŞİNDEN.. EN BAŞINDA KENDİNE "NİÇİN EVLENİYORUM" DİYE SORUP EMİN OLACAĞI CEVAPLARI BULMAKTANSA, "BU BİR HATAYDI KAHRETSİN" DEMEK,ACITA ACITA DAHA KOLAY GELİYOR HER NEDENSE..VE HER İKİ TARAF TA HAKLILIĞI KONUSUNDA TAVİZSİZ. OYSA HER KES AYNAYA BAKMALI. YANİ, İŞİN BAŞINDA HEVES, ORTASINDA NE UMDUM NE BULDUM, SONUNDA İSE NERDE TRAK ORDA BIRAK DRAMASINA DÖNÜŞMEMELİ. YA AŞK EVLİLİĞİ YAPANLAR... BU DA BAŞKA VE ESASLI BİR KONU...!
SEVGİ İSE TÜM BU ALGILARIN SÜZGEÇİNDEN GEÇİP, HİÇBİR ŞEYİN BEDELİ OLMAYAN VE HİÇ BİR BEDELLE ELDE EDİLEMEYECEK OLAN KUTSALIMIZDIR. VE FEDAKÂRLIK SINAVININ EN ÇETİN ARENASIDIR. EVET, HERKES BUNUN FARKINDA OLSA... NE GÜZEL OLURDU...
SEVGİ KADİR KIYMET BİLENLERİN SAHİP OLDUKLARI EN DEĞERLİ HAZİNEDİR...
( Alıntı ) SELDA İYİEKMEKÇİ…
 

Efe19
Per Nis 04, 2013 9:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kutlu Doğum Haftası Üzerine...

Bende kendi çapımda araştırdım ve ögrenmeye çalıştım..Ayrımcılık işde böyle yapılıyor dini kullanarak böyle bölünüyor bunu ögrendim..


TELMA sevgili arkadaşım bu paylaşımını kutluyorum

Birsu__
Pzr Nis 07, 2013 3:06 pm
 
Foruma git
Konuya git

Kutlu Doğum Haftası Üzerine...

 
 
Kutlu Doğum Haftası üzerine...SORU: Hz. Muhammed’in doğumu tam olarak hangi güne rastlıyor? Kaynaklara göre 571 senesi 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesi dünyaya gelmiş. Biz O’nun doğumunu Mevlit Kandili olarak kutluyoruz. Böylece hicri takvime göre her yıl 10 gün geriden takip ederek farklı zamanlara denk geldiğini de biliyoruz. Ancak 16-20 Nisan (miladi) günleri arasında Kutlu Doğum Haftası’nda da kutladığımıza göre bunların hangisi doğrudur? (Ahmet Yılmaz)CEVAP: Hz. Peygamber herhangi bir doğum günü kutlaması yapmadığı gibi kendi doğum gününü de kutlamamıştır. Mevlit yani Doğum Kandili, Hz. Peygamber’in uygulaması olmadığına göre sünnet değildir. Kitapta da sünnette de yeri yok. Kitap ve sünnette yeri olmayan, sonradan çıkma din uygulamalarına bid’at denilir. Peygamber’i anmaya, Allah’ı zikretmeye ve belki de artı ibadete vesile olduğu, dini hayata zaman zaman canlılık verdiği için Mevlid Kandili, bid’at-i hasene (güzel bid’at) kategorisine girebilir. Hz. Peygammber’in doğum gecesi aslında o kadar kesin değildir ama ay takvimine göre 12 Rebiülevvel gecesi genel kabul görmüştür. Miladi olarak 20 Nisan’a rastlar. Ama önemli olan, net doğum gecesi değil, dini bir heyecan yaşanmasıdır. Bin yıldan beri gelen bir uygulama var, 12 Rebiülevvel. Suudi Arabistan hariç İslâm âleminin çoğunda bu gece Mevlid Kandili olarak kutlanır. Diyanet İşleri Başkanlığımız bir de 20 Nisanı esas alarak bir Kutlu Doğum Haftası icat etti. Takriben 20 yıldan beri bu kutlamalar git gide dozajı kaçıran bir vaziyet aldı. Konferanslar, paneller, büyük şovlar, çok büyük masraflar. Böylece dinin sadeliğini koruması gereken resmi bir kurum, dine yeni bid’atlar katar oldu. Bu toplantılarda, panellerde çok abartılı şeyler anlatılıyor ve Hz. Peygamber’in ruhaniyetini rahatsız eden şovlar yapılıyor. Bunları tasvip etmiyorum. Bir kandili iki yapmanın âlemi ne? Din gösteriş değil, sadeliktir. Asıl makbul ibadet ise bireyin geceleyin kalkıp sükunet içinde Allah’ına yalvarmasıdır. Umarım Diyanet, dinde bir temeli olmayan bu ikinci bid’atı kaldırır. Eğer kutlama yapılacaksa bunu bid’at olan hafta uygulamalarında değil, geleneksel zamanında yaptırır. Hz. Peygamber, dinin sadeliğini bozan bid’atların doğru olmadığını vurgulamış, “Kullu bid’atin dalâletun: Her bid’at sapıklıktır” buyurmuştur. Süleyman Ateş (12.05.2007)
TeLmA
Pzr Nis 07, 2013 11:57 am
 
Foruma git
Konuya git

Dualarımızın kabulü.....

Cenabı Hak kullarının, kendisinden dua vasıtasıyla aciz ve fakir olmaları hasebiyle her şeyi talep etmelerini ister. Ama bu istemelerde kullarına Hikmeti Rabbaniye göre muamele eder. Kulların istediklerinin mahiyetini ve camiyetini bildiği için verirken, kulların hevasatının tahakkümüne karşılık hikmetiyle muamele eder. Kulun istediğinin ya aynısını verir ya da daha iyisini verir ya da ahrette verir ya da hiç vermez.Eğer dua edildiği zaman başa gelen belalar ve sıkıntıları Cenabı Hak fazıl ve keremiyle def ederse nur üstüne nur olur. Dua vakti biter kaza olur. Eğer dua edilmesine rağmen başa gelen musibet ve belalar gitmediyse demek dua kabul olmadı denilmemeli. Ya daha duanın vakti bitmedi. Kulun dua etmesi ve acziyle ve fakrıyla dua etmesi gerekir denilmelidir.
Duada Allahın hikmetine itimat edip, rahmetini ittiham etmemelidir. Aciz ve fakrıyla iltica etmeli Allahın terbiye ediciliğine karışmamalı, takdir ve tedbiri ona bırakmalı, istenilen şeyler isteyene faydadan ziyade zarar verecek talepler olduğu için hikmeti ilahiye de kabul görmedi denilmelidir.
Rahmet hazinelerinin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan dua vasıtasıyla insan, elinin yetişmediklerini Allahtan isteyecek ama istediklerinin de Allahın hikmetine tabi olduğunu bilecektir. Rahmet hazineleri bol olan ve her şeyin anahtarı yanında, her şeyin ipleri elinde olan bir Zatın kulun her istediğini vermemesinde hikmeti ilahiye olduğunu bildiği takdirde duasının neticesinin ahret hesabına kabul olduğunu ya da daha güzel bir surette dünyada verildiğini anlar ve Rabbine tevekkül eder, ibadet ile kulluk ile teşekkür eder. Duada hikmeti ilahiyenin esas olduğunu bilmeyen ve istedikleri matlupların iç yüzlerini idrak edemeyen insanlar ise niçin duam kabul olmuyor, neden istediklerimi vermiyor, niçin dualarımı duymuyor, neden karşılık vermiyor diyerek bir nevi hikmeti ilahiyeyi ve rabbaniyeyi itham ederler. İsyankar tavırlarıyla duadan ellerini çevirip Rablerine mecazi olarak küserler
Halbuki kullarına karşı rahmeti bol, nimetleri sonsuz olan, şefkati nihayetsiz olan bir Zata karşı isyankar bir tavır takınmak şükür yerine şikayet olduğu için nimeti ziyadeleştirmek yerine nimetleri azaltır. Hikmeti itham edip, rahmetini beğenmemek olur. İstenilen şeylerin nefsin ve hevanın tahakkümü ile istenildiğinin farkına varmamak olur. Duanın ibadet olduğu gerçeğinden gafil kalınmış olur.
Duada fiili ve hali olarak sebeplere teşebbüs eden, lisani ve kalbi olarak ise elinin yetişmediği şeyler için ellerini açan kullar neticelerini Allaha bırakmalı, hikmeti ilahiye ye tabi olmalı, sabır etmeli, başa gelenlerin dua ibadetinin vaktinin geldiğini bilmeli, matlubunu tahakküm ile değil tevekkül ile istemelidir. Kendisi için takdir edilen şeylerin en hayırlısı olduğunu bilmeli, başına gelenlerin çoğusunun Allahın zulmü değil kendi nefsinin kusurları, hataları ve yanlışları ve suistimalleri neticesi geldiğini görmelidir. İstediği şeylerin verilmesindeki şartların daha yerine gelmediği için geciktiğini, istediği matlup ve maksutların hikmet iktiza ettiği takdirde verileceğini idrak etmelidir.
Eğer kulların her istedikleri bu dünyada birebir ya da misliyle verilseydi imtihanın sırrı ve anlamı ya da cennetin gereği kalmazdı. Her istenilen insana verilseydi insanlar bir zaman sonra her istediklerinin verilmesi gerektiği tahakkümüyle hareket eder hale gelirlerdi. Bu halet ise hikmete ve rahmete uymaz. Dünya mükafat ve ücret yeri olmadığı için ve asıl maksadın ahret yurdu olduğu için oraya insanların şevklerini artırmak ve hazırlık yaptırmak için Rabbimiz kulların istediklerinin bir kısmını burada veriyor büyük bir kısmını ise ahrete tehir edip orada daha ihtişamlı ve şaşalı olarak verecektir. İstedikleri her şeyin kendilerine verilmemesinin hikmet ve rahmetini akıl, vicdan, iman ve insaf sahibi insanlar bu dünyada anladığı gibi bu dünyada anlamayanlar ise ahrette görecekler. İstedikleri her şeyi kendilerine niçin verilmeyip ahirete tehir edildiğini görüp Rablerine şükür edecekler. İyiki Allah istediğimiz şeyleri dünyada değilde burada vermiş. Yoksa bu nimetlerden mahrum kalacaktık. Diyeceklerdir. Vesselam. Rabbim yaptığımız tüm dualarımızı kabul etsin inşallah selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Pzr Nis 07, 2013 9:32 am
 
Foruma git
Konuya git

Kutlu Doğum Haftası..

Peygamberimizin doğduğu geceye “Kutlu Doğum” denir ve bu doğuma denk gelen geceye de “mevlid” gecesi adı verilir. Pey­gamberimizin doğumunu ve hayatını anlatan eserler de mevlid di­ye adlandırılır.
Mevlid kandili kutlamaları, Anadolu Türk beylikleri zamanında başlamış ve günümüze kadar gelmiştir.
Peygamberimizin doğum yıldönümüne isabet eden haftaya “Kutlu Doğum Haftası” denildiğini belirtmiştik; bu hafta hicri takvime göre belirlenmektedir. Kutlu Doğum Haftası ülkemizde 1989′dan bu yana kutlanmaktadır. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı değil, ülke­mizdeki birçok sivil toplum kuruluşları, dernekler ve vakıflar da Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla birçok etkinlik gerçekleştirmektedir.
Kutlu Doğum Haftasının Kutlanma Amacı Nedir
Mevlidi, Türk kültürünün sağlam bir dayanağı, halkımızı birlik ve bütünlük içinde umutlu geleceğe intikal ettirecek sağlam bir gelenektir. Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle tertip edilen programlar belirlenirken gözetilen amaç hep bu olmuştur.
Takipçisi olduğumuz geleneğin kudreti ve bunun hâlâ ulusumuzun gönlünde capcanlı yaşaması, istikbâl için bizlere umut vermektedir. Asırlardır görülmüştür ki Türk Milleti inançlıdır, sağduyuludur, dinî inançlarını bir çatışma mevzusu değil, barış ve huzurun simgesi olarak görmektedir.
Mevlid’le anlamını bulan kültür ortamı, bu geleneğin devam eden parçasıdır. 1989 yılından beri düzenlediğimiz programlardan devşirdiğimiz düşünce ve kültür iklimi, Türkiye Diyanet Vakfı’nın doğru bir yolda olduğunu göstermektedir. Bilinmelidir ki, insanlık için en güzel yol gösterici; bütün güzellikleri kendisinde toplayan ve güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen Hz. Peygamber, örnek ise Peygamberimizin insanlığa sunduğu örnektir. Çünkü O, tam bir isyan ve karışıklık ortamında, insanlık için bir güneş olmuş, çirkinlikleri güzelliklere döndürmüştür. İnsanoğlu O’nun getirdiği yüce değerler ve ilkeler doğrultusunda büyük uygarlıklar kurmuş, yitirilen haklarına kavuşmuş, fıtratında mevcut olan yüce değerlerin farkına varmış, kadın erkek Allah’ın ve toplumun huzurunda eşit olmanın mutluluğunu tatmıştır.
İslam uygarlığı Kur’an ve Hz. Peygamberin sünnetinden kaynaklanan, global ahlak ilkeleri ve insan hakları ile ilmi anlayış üzerine kurulmuştur. Zira İslam Medeniyetinin esası, İslam dininin hikmet ve adaleti üzerine tesis etmiş olduğundan, ilmi ve irfanı öğretmiş, zulmü ve zoru men ederek, haksızlıklara karşı koymayı amaç edinmiştir. Şu nokta bir hakikattir ki Cenab-ı Hak, insanın kendisi ile olan ilişkisini iman ve ibadete bağladığı halde, insanın diğer insanlar ve eşya ile ilişkilerini ahlak ve hukuk ilkelerine bağlamıştır. Arif ve Kamil bir insan, bu ilişkilerini yerli yerince ve dengeli bir şekilde yerine getiren kişidir. İşte Hz. Muhammed, bunu sağlamış ve bize örnek olmuş bir insandır.Selam ve dua ile Hacegan
Hacegan__
Cmt Nis 06, 2013 10:49 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kutlu Doğum Haftası..

            Hacegan yüreğine sağlık...
            Kutlu Doğum haftası denildiğinde, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi anmak, daha da önemlisi O nu anlamak, O nun temsil ettiği aşkın değerler bütününü tanımak ve hayatımıza ışık tutan bir meşale yapabilmek çabası akla gelir. Kur an-ı Kerimin evrensel mesajı, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin örnek şahsiyeti ve ahlakı bu değerler bütününün temel öğeleridir.
 
            Kutlu Doğum Haftası Peygamber efendimizin Doğum gününü kutlamak amacıyla yapılan bir etkinlik olarak bakmak yerinde olur diye düşünüyorum..
           
           
Tutku
Pzr Nis 07, 2013 11:05 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: ATATÜRK VE 23 NİSAN


 
İnsanların güçlüden yana olma kaygısıyla hemen sindigi en önemli degerlerimizn alt üst edildigi  bu zamanda; yüreklilik gösterip miLli egemenlik bayramımızın önemini anlayıp paylaştıgınız için sizi yürekten tebrik ederim CEREN...
 
 
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE............
Birsu__
Cmt Nis 13, 2013 10:12 pm
 
Foruma git
Konuya git

Miraç Kandili Nedir...

Miraç Kandili      Nedir       : Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak,     yükselmek anlamlarını dile getirir. İslam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göğe     yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayı. Mirac olayı hicretten bir     yıl ya da onyedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir.     Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan     Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü     anlamında isra adını alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in     Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu     yükselme olayı Kur'an'da anılmaz, ama çok sayıdaki hadis ayrıntılı biçimde     anlatılır.    Miraç Kandili , Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s),     Kâbe'de Hatim'de ya da amcasının kızı Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde     yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı, kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra     içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adlı bineğe bindirilerek Beytü'l-Makdis'e     getirildi. Burada Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler     tarafından karşılandı. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diğer peygamberlere     namaz kıldırdı.Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yanında     Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye başladı. Göğün birinci katında Hz.     Adem, ikinci katında Hz. İsa ve Yahya, üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü     katında Hz. İdris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı katında Hz. Musa ve     yedinci katında Hz. İbrahim ile görüştü. Cebrail ile birlikte yükseliş      Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri     geçecek olursam yanarım" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldı. Hz. Peygamber     (s.a.s) buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini sürdürdü.     Bu yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını müşahede     etti. Sonunda Allah'ın huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a      şirk koşmayanların Cennet'e gireceği müjdelendi, Bakara suresinin son     ayetleri verildi ve beş vakit namaz farı kılındı. Yeniden Refref ile     Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye     döndürüldü.    Mirac Gecesinin ertesi günü , Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac     olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak Hz.     Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya başladılar. Bu kampanya bazı      müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın gerçek olup olmadığını      araştırmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana     ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sınadılar. Hz. Peygamber     (s.a.s)'in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları şüpheden kurtardıysa da     müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mirac olayı inatlarını ve     düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay     karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Sıddîk"     lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala     inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz     doğrudur" cevabını vermişti.    Ahad hadislere dayansa da Mirac olayının gerçekliğinde tüm müslümanlar     birleşmişlerdir. Ancak olayın gerçekleşme biçimi İslam bilginleri arasında     görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Buna göre İbn Abbas'ın da içinde     bulunduğu bazı bilginlere göre Mirac olayı uykuda gerçekleşmiştir.     Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre ise uyku durumunda ve rüyada değil,     uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da Mirac'ın yalnız     ruhla mı, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi olduğu konusunda ikiye     ayrılmışlardır. Sonraki Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre mirac olayı      uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir.     Mirac olayının gerçekleştiği gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en     kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir.     Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Mirac kandili     olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan     ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi     de bir gelenekti.
İsra     suresi 1.ayet mealiyle bitirmek istiyorum. “Ayetlerimizden bir kısmını      göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan alıp çevresini mübarek     kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Şüphesiz ki O     her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir
Ece
Pzr May 26, 2013 11:15 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Miraç Kandili Nedir...

Rabbimiz, biz: "Rabbinize iman edin" diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür." (Al-i İmran Suresi, 193)   
 
huzun_gecesi
Pzr May 26, 2013 11:29 am
 
Foruma git
Konuya git

Yasamı ıskalamayalım...

        Allah'ın bize bağışladığı bu güzelim dünya için bişeyler yapalım...Yaşamı ıskalamayalım..
Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.Bir daha hiç olmıyacakmış gibi dolu ve anlamlı.Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.Bir parçasına dün dedi,diğer parçasına bugün.öteki parçasınada yarın.Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.Dünü düşünüp pişman oldu,yarını düşünüp telaşlandı;Ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.Farkında olmadan rezil etti bu gününü.

         Oysa yarın,bu güne ne diyor,dünde bu gün için yarın diyordu.Bir türlü beceremedi.Bir eliyle yarına,diğer eliyle düne yapıştı.Bu günü eline yüzüne bulaştırdı..Mutsuz oldu insan.Ve ne gariptirki yarının telaşıda  dünün pişmanlığınıda hep bu gün yaşadı,ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın ne de dün!

Mutlu günlere..
Tutku
Cmt May 25, 2013 12:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

Arka Kapısı Yok Ki Sevdaların

    
Arka Kapısı Yok Ki Sevdaların, 
Ayrılık Vakti Gelince Kaçalım
 
Kaç gündür hayata bağlanmamı isteyenlere,
sensizliği anlatmanın yollarını arıyorum.
Yeteneksizlik bende değil..
sensizlik ağır.
Sensizlik zor.
Beni zorda bırakıyor, dilleri lâl, sesi sessiz,
görüntüleri renksiz, tadı tatsız kılan bir hal bu...
 
Anlatılamıyor, yoksa neden susayım
konuşmamın en çok lazım olduğu anlarda...
Yoksa neden küseyim, sen tam da
hayatın kalbinin attığı yerde,
kalp atışım olmuşken...
 
Yoksa neden bir nem olasın gözlerimde,
canımın taa içine seni yerleştirmişken...
Ama sensizlik işte, gözü kör, yaşaması eksik olsun!
Arka kapısı yok ki sevdaların,
ayrılık vakti gelince kaçalım...

Sensizliğe inat, senli vakitleri
yad ediyorum ben yine de...
Yaşanmış ve yaşlanmış anılara dalıp,
anlar çektim içlerinden.
 
Ne kadar çokmuşsun anılarımda ve anlarımda.
Ama yine de, insan yaşadıklarına sevinmekten çok,
yaşayamadıklarına ağlamayı daha iyi beceriyor.
Yani, geçmiş zamanlardaki varlığının
çokluğuna inat, şimdilerdeki yokluğuna ağlıyoruz
hayatta kalan hücrelerimle.
 
Hayatta kalan diyorum, çünkü sen giderken
o kadar çok yanım gitti ki peşinden...
Bir ben kaldım, gerçi ben bu halimle
pek de bir anlam ifade etmiyorum kendime bile.
  
Bir yerlerde daha çok sen olmalı diyorum.
Yüreğim yanı başımda hissediyorum.
Peki sen yine neden yoksun,
sen niye yoksun anlamıyorum.
  
Arka kapısı olsaydı sevdaların,
elinden sıkıca tutar, kaçardım!
Ahh!Yokmuş, yakalandım...
Sen gittin ben kaldım, bir de bir şarkı dudağımda,
usul usul mırıldandım...
 
Hüzünler kaldı bende
Hasretin kaldı bende
Sızlayan yüreğimde sen kaldın bende
Sevgiler kaldı bende
Sensizlik kaldı bende
Bitmeyen özleminle sen kaldın bende...
 
 
 
  
Senem 

 
Senem
Cum May 31, 2013 12:46 am
 
Foruma git
Konuya git

Ötekileştirmek...!


Hayatta en kötü şeylerden biri ayrımcılık
olsa gerek. Ayrımcılık yapmak demek
birilerini 'ötekileştirmek' demek ve
ötekileştirmek demek hem dışlamak hem
dışlanmak demek.
Her şey etiketlemekle başlıyor aslında. Ten
renklerine,dinlere, tarzlara, zevklere,
kıyafetlere, ekonomik durumlara, kültür
seviyelerine göre insanlar birbirlerini
etiketliyorlar. Kendi aramızda bile pek çok
insan tipi var. Tikiler, rockerlar, alternatifler.
Bu etiketlerden birini yapıştırır yapıştırmaz
dışlamış/dışlanmış oluyoruz işte. İçten içe
küçümsüyoruz birbirimizi. Gözden
kaçırdığımız çok önemli bir şey var.
Birilerini kendimizden mahrum bıraktığımızı
zannederken, aslında biz dışladığımız
insanlardan mahrum kalıyoruz.
Bize benzediğini düşündüğümüz insanları
arkadaş olarak seçiyoruz. Benzer fikirler,
benzer yaşayış tarzlarıyla olduğumuz yerde
duruyoruz. Tek bir renkle yaşayıp duruyoruz.
Oysa ötekileştirmesek, tanımak için şans
versek, hem kendimizi hem onları belli
kalıplara hapsetmesek rengarenk bire
yaşamımız olacak.
Başka hayatlara tanık olup, farklı
düşünceleri dinleyip gökkuşağına
benzemeye başlayacağız.
Hem kendimize hem bize benzemediğinizi
düşündüğümüz insanlara şanslar
tanımalıyız. Tanımadan etmeden,
konuşmadan dinlemeden etiketlerle
kaybetmemeliyiz insanları. Gerçekten
anlaşamayacağımızı düşündüğümüz insanlar
bize çok şey öğretiyorlar
Ece
Cum May 31, 2013 1:23 pm
 
Foruma git
Konuya git

Dostluk

Dostluk Hayatı güzel kılan milyonlarca sebepten en önemlisi dostluktur. Onlar da bitermiş bir gün öğrendim. Menfaat ilişkileri bitince o dostluklar da bir yerlere gömülür gidermiş. Dostluğa mezar kazılan yerler de, bir daha hiç ziyaret edilmeksizin sadece acı izleri taşırmış insanların kalbinde. Benim bedduam ne kimsenin şahsi dostluğuna ne de kimsenin sadakat anlayışına. Bedduam, dost diye geçinip menfaatin son bulduğu durumlarda beni satan, kendi rahatı için beni harcayanlara... Bakın güzel insanlar, dostluk kavramını bilen güzel yürekli insanlar; şu dünyada gerçekten kimseyi dost edinmediyseniz eğer, "dostum", "can yoldaşım" diye kimseye bağlanmayın. Çünkü o iki güzel kelime ne kimsenin anlayacağı kadar basit, ne de pazarlarda satılmaya layık görülecek kadar ucuzdur. Bir kez daha, "bütün iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp astım. İhanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhlarına ihanet edenler, kendi kendilerine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratanlar sağ olsun." Babam benim onurumdur Onur... Endamlı kelime. Ne güzel de duruyor yerinde. Yakışıyor yakışanına. Ona anlam katan yüreklere, cesur sevdalara, yakamoz ruhlara, kişilik kokan dostluklara, entegre edilmiş beyinlilere yakışıyor hala. Ve hala onur, insan olabilmenin en büyük özelliklerinden biri. Onur bir isim değil sadece. Sadece bir yaşama biçimi de değil onur… Onur ben(im), benim babam(ın)dır. Bana, hak yememenin ve hakkımı yedirmenin gerekliliklerini öğreten babamdır onur. Yalan söyleme dedin bana.Söylemem babacığım. Onurunum ben senin, sende benim. Hırsızlık yapma dedin bana.Yapmam babacığım. Onurumsun sen benim, bende senin. Hor görme dedin insanları. Hor görmem babacığım. Onur sensin, onur ben. Dürüst ol demiştin her zaman. Dürüstüm babacığım. Onurlanabilirsin, onurlanabilirim. Adaletli ol da demiştin. Adaletliyim babacığım. Onurlan babam, onurlan yüreğim. Ve bir alıntı şiir... İki yüzlü insanlar almış yürümüş Hepsinin gözünü para bürümüş Namusu şerefi yere sürülmüş Kendi benliğini unutanlar var Karnı doymuş ama gözü doymamış Kimsenin derdine derman olmamış Yüreğinde sevgi şefkat kalmamış İnsan olduğunu unutanlar var Kimler gelip geçmiş fani dünyadan Ölümden öteden ne varsa yalan Ecel dinlemez ki para pul falan Ölümüde bir gün unutanlar var Deli söyler esirgemez sözünü İnsan olan gelir açar özünü Maskeyle saklayıp gerçek yüzünü Bir yılan misali dolaşanlar var.  







      
liana
Cmt Haz 01, 2013 1:28 pm
 
Foruma git
Konuya git

Hayat

 
HAYAT  Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar uzun! Bir gülümseyişe,bir kıpırdanışa,bir dokunuşa Vakit ayıramayacak kadar kısa! HAYAT  Her anını sonuna kadar yaşamaya çalışmak için, Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu, Bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını Hissettirecek kadar boş! HAYAT  Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır. Bir kuşun kanadına konupta ona bile hissettirmeden Uçabilecek kadar hafif ! HAYAT  Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar "Yaşanmaya değer" HAYAT  Onu kısıtlamanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar Öğretici, Bir daha bulunmayacak,yaşanmayacak kadar "tek"... HAYAT  Kendini oluşturan her büyüyü, Her cazibeyi,her rengi, Yürekleri hoplatacak, Kanlarımızı kaynatacak kadar Parlak ve güzel ! Gözlerimizi acılarla,hüzünlerle, Ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda, Sadece iki renk ! Gri ve siyah ! HAYAT  Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup, Bulaştırıp, daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar Heybetli ve zor, Her şeyden vazgeçip 'yaşamaya veda etmeyi isteyecek' kadar da güçsüz ve zayıf ! VE
HAYAT  Sevmeyi bilecek,bilmiyorsa öğrenecek tadacak, Sunacak,paylaşacak....ve böyle sevgileri Çoğaltabilecek kadar anlam'lı... Nefreti seçip,sıçratmak,sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar anlam'sız...
 
 
Hayat
Cmt Haz 01, 2013 11:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Hayat

Ey HAYAT..!
Bilirsin, VAZGEÇMEDİM hiç bildiğimi okumaktan..
Merhamet istemeye ALIŞMADI bu gönül..
Ve Hiç ÖDÜN vermedi kendi DOĞRUSUNDAN..!
Sen, DAYASAN da her seferinde bıçağı KEMİĞİME..
Sorsan BANA Bir daha YAPACAK mısın..? diye..
Bin kere de gelsem bu DÜNYAYA..
Bin kere de alsam İNSANLARDAN ağzımın payını..
Bin kere de DEĞMESE verdiğim emek..
Bin kere de içimi acıtsa DOST bildiklerim..
Bin kere daha YENİLECEĞİMİ bilsem.....
Boşuna benimle UĞRAŞMA...
İnat bu ya...
Bin kere daha SEVECEĞİM.

 
Hayat
Cmt Haz 01, 2013 12:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

İNSANIN AKLINA NEDEN KÖTÜ ŞELER GELİR?


Sorumluluk ancak iradî fiiller içindir Yani insan kendi isteğiyle, kendi iradesiyle bir iş yaptığında o işin getireceği sorumluluğu da yüklenmiş olur Ancak, akla gelen kötü şeylerde kişinin iradesi söz konusu değildir Yani, siz kendi iradenizle kötü şeyler düşünmeye karar vermiş ve bunu icra etmiş değilsiniz Dolayısıyla bu konuda bir sorumluluk da taşımazsınız Bunları şeytanın bir vesvesesi bilip üzerinde fazla durmamak gerekir Zira şeytan kalbin yanında bulunan ve “lümme-i şeytaniye” adı verilen bir yerden, insanın kalbine kötü şeyler söyleyebiliyor Bu söylenen söz ve düşüncelerin kalbin malı olmadığına delil, kalbin ondan telaş göstermesidir Mesela; bir insan kirli bir dürbünden gökyüzünün güzelliğini seyretse, bu dürbünün kiri ne seyredene nede seyredilene bulaşır Öyleyse bu gibi söz ve düşünceler de şeytanın fiili olduğundan, bize hiçbir zarar vermez Asıl zarar, onunla lüzumsuz uğraşıp def etmeye çalışmak veya zararlı olduğunu zannedip korkuya kapılmaktır
KoRaTeS__
Cum May 31, 2013 7:11 pm
 
Foruma git
Konuya git

Bir Bulutum Ben

 


 

Senem
Cum Haz 07, 2013 5:13 pm
 
Foruma git
Konuya git

SANALDA DOSTLUKLAR..

Hani Dost'luklar vardır..
Hani Dost'luklar vardır..Sanalın gerçekliğini..Reelin yalanlarını bastırır...
Tam düşerken..Hiç görmediğin..Belkide çokta tanımadığın meçhul bir el tutar kaldırır seni...
 
Kimi zaman bir gece yarısı..Şiirsel bir sohbette ağlarken..
Tüm yaşanmışlığına inat..Alır götürür hüzünlere o güzel sohbet..
Kimi zaman..Kimi zaman ..Yalnızlar rıhtımının martıları olursunuz onlarla..
Uçarak özgürce kanat çırparsınız..Hayat denen prangaya inat..
Resim ..Resim..kahkahalarınızı derin bir offf..çekiş böler.. kimi zaman
Kardeş..Abi..Abla..Bacı.. bulursunuz.
Kimi zaman..Kimi zaman bir AŞK çalar kapınızı..Hiç yaşanmamış kadar yüce üstelik..
 
 
Bir tık kadar uzağındadır Dost'lar..Hasretin vuslatına bir tık kalmıştır...
Kışın yakıcı soğuğunda..Kışın yakıcı soğuğunda sıcacık bir çay dır ..Edilen sohbetler..
Bazen bir bardak buzlu rakı  alır getirir Dost meclisindeki şenliği..
Oysa alkol oranı sıfırdır..Ceza yemez..Yadırganmazsınız...
Ağlıyorsanız..Ağlıyorsanız eğer mutlaka bir içten sesle irkilirsiniz..
Neyin var..Paylaş lütfen der.. O sıcacık nefes..
Kırk yıllık Dost'luklara inattır..üç günlük paylaşım..
Hayatın yalanlarında tek gerçektir..Sanaldaki Dost'luklar kimi zaman..
Cansız silüetlerde canlılık..Açlıkta duyulan ve sunulan sofradır..O canım sohbetler..
Beklentisiz değildir elbet gösterilen çabalar..Ancak beklenti ne bir çuval dolusu maddiyat,
Nede imkansızların kucağından kurtarılıştır..
Bir Hoş Sada'dır sadece..Bir nefes mutluluk,içilen acı bir kahve tadındadır beklenti..
Riyasız yalansız paylaşımdır beklentiler..Ne kadar dürüstsen o kadar Dost'sundur..
Ne kadar doğruysan o kadar Dost'un olur..
 
Çaresizliğe..Çaresizliğe aranan çare değil..
Yorulmuşlukta alınan bir dinlenme molsıdır..
Bazen bir radyonun linkinde yaşanır..Bir ömür mutluluk..
Bazen msnden çözüm deryasına geçiştir..Paylaşımdır kısacası..
Riyasız beklentinin minumum olduğu..Üstelik..üstelik kaybedecek birşey olmadığından..
Cesurdur Dost'luklar burda..
Ülkemin bir ucunu diğer bir ucuna bağlayıp,üstelik bununla yetinmeden,ülke sınırlarını aşıp giden paylaşımdır..
Azla çoğun kardeşliğinde..İyilik ve kötülüğün çırılçıplak gözlemlendiği,herkesin kendinden birşeyler verdiği
yerde yaşanan duygular bütünüdür...Sanalda Dost'luklar...
Her güzelliğin yaşandığı kadar,kötülükleride barındıran,Ancak kısa zamanda ortaklaşa arındırılan bir paylaşımdır...
 
Hüsranla biter beklentiler bazen...
Bazende reelde bulamadığın özü bulursun.Dost'luk..İnsanlık..Hatta AŞK tan yana..
Dost meclislerinde...Dost olanlara ..Yalnızlara inat..Dost bulanlara...
Dost'luğa özüyle..Kalbiyle katılanlara..Selam olsun...
Saygılarımla...Baralcan'dan...
 
 
 DOST'luklarımızın kıymetini bilmemiz ümidiyle..
Tutku
Sal Haz 04, 2013 11:21 am
 
Foruma git
Konuya git

30 Ağustos Zafer Bayramı



Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin[1] ulusal bayramıdır. Her yıl 30 Ağustos günü kutlanır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni (Büyük Taarruz) anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
Zafer Bayramı, ilk defa 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur. Zafer Bayramı, tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve yurttaşlar, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip, Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar. Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır. 30 Ağustos günü, Türkiye'de resmî tatildir.
Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olur.

23 Ağustos - 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Savaşı'yla Yunan orduları gerilemek zorunda kaldı. Bu uzun zamandır Türk ordularının elde ettiği ilk başarıdır. TBMM tarafından Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e mareşal ve gazi unvanları verildi. Tarihin bu dönüm noktasından sonra Yunan ordusunun ve diğen işgalci güçlerin topraklardan atılma kararı alınır. Sad planı adı verilen tarrruz planı ocak ve nisan aylarında iki kez ertelenir. Tarruzun hazırlıkları tam anlamıyla ağustos ayında tamamlanır. Batı cephesinin kuzeyindeki ve güney cephesindeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Kocatepe bölgesine kaydırıldı. İstanbul'daki cephane depolarından silah ve cephane gizlice Anadolu topraklarına getirtildi. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silahlar satın alındı. Orduya taarruz eğitimi yaptırıldı. Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Birkaç saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis de vardı.
Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden temizlenmiş oldu.
Ece
Cmt Ağu 31, 2013 5:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: 30 Ağustos Zafer Bayramı

Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlığının Zaferle taçlanan öyküsü , Milli mücadelenin zafere giden yolu 30 AGUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ tüm milletimize kutlu olsun


 


Efe
Cmt Ağu 31, 2013 9:56 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron