273 sonuç bulundu

Geri dön

"dostluk bir kasa ise"

selamlar dostlarım.....
bu gün sitede karşılaştığım en güzel şey bu cümle sanırım..."dostluk kasa ise..." diye devam eden komposizyon yarışması konusu..
yarışma işin diğer yüzü ben bu yüzünden bakayım istiyorum konuya....
dostluk kasa ise eğer. ben o kasaya yüreğii samimiyeti güvenirliliği koydum... birdeee.. ihtiyaç duyduklarında beni bulabilmelerini sağlayabilecek gönül yolu krokisi ve adresi...
sevgiyle kalın.... ışığınız bol , huzurunuz daim olsun....
Firuze___
Pts Mar 05, 2012 7:06 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: "dostluk bir kasa ise"

* İki arkadaş çölde yürüyorlardı. Yolculuk sırasında bir tartışma yaşandı ve arkadaşlardan biri ötekine tokat attı. Tokadı yiyen kişinin canı acıdı ama hiçbir şey söylemeden eğildi ve kuma şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım bana tokat attı.”
İki arkadaş bir vahaya gelene dek yürümeye devam ettiler ve vahaya gelince de suya girmeye karar verdiler. Tokadı yiyen kişi bataklığa saplandı ve kurtulmak için çırpınmaya başladı. Arkadaşı onu kolundan çekerek saplandığı yerden çıkardı ve yaşamını kurtardı. Tokadı yiyen kişi boğulmaktan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım yaşamımı kurtardı.”
Tokadı atan ve arkadaşının yaşamını kurtaran kişi bu olay karşısında çok şaşırdı ve merakını yenemeyip arkadaşına sordu:
“Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa?”
Tokadı yiyen kişi bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgar silemesin.”
ACILARINIZI KUMA VE İYİLİKLERİ TAŞA YAZMAYI ÖĞRENİN....

Leydi ablam emeğine yüreğine sağlık.
Hacegan__
Pts Mar 05, 2012 7:44 am
 
Foruma git
Konuya git

Söz Namustur..

SÖZ NAMUSTUR
Insan hayatinin önemli unsurlarindan biri, verilmis sözün yerine getirilmesidir. Verilen söz yerine gelince dertten sikintidan kurtulur, mutlu olur keyiflenirsin, Ama verilen söz yerine gelmeyince stres yapar sikinti yapar sinirler gerilir, aGızdan dökülen kötü sözler ise kimsenin duymak istemediGi cinstendir. Bu yüzden "namus ve söz" bir arada söylenir olmus.
Insan insana söz verdimi, ister istemez namusta giriyor araya. Ne fark var ki ikisi arasinda? Öyle deGil mi? Insanlar arasindaki iliskilerin en önemlisi ve tek güvencesi, verilen bir sözün tutulmasidir. Toplum yasami, verilen ve yerine getirilen sözler üzerine kurulursa, insanlar daha mutlu ve daha verimli yasar, güven içinde.
Güven, mutluluk, sevgi, saGlik, huzur gibi hayatin en önemli unsurlari verilen sözlerin yerine gelip gelmemesiyle sekillenir. Bu yüzden hayatimizin en önemli ve vazgeçilmez deGerler arasinda olmali, verilen sözleri yerine getirmek. Çünkü "söz namustur" demis atalarimiz, yani verilen sözün yerine getirilmesidir.
Atalarimiz "Söz bir,Allah bir" deyip, söz vermenin ne kadar önemli olduGunu anlatmaya çalismislar. Nasil ki Allah birdir baska ilah yoktur, insanin sözü de bir olmali, ikilik girmemeli, yamukluk, döneklik olmamali. Yani verilen sözün kutsallik derecesinde olduGunun farkinda olmali insan.
Hayvanlar koklasa koklasa, insanlar söylese söylese anlasirlar. Evet insanlar tatli tebessümlerle, evet anlamina gelen bakislarla, yani beden diliyle de anlasirlar ama insani insan yapan anlasilir kilan sözdür. Insani iliskilerde "Anlastik" demek ne kadar keyif verici bir durum ise, anlasabilmenin temel kurali da verilen sözlerin yerine gelmesidir.
Ticarette olsun, siyasette olsun, yada herhangi bir meslekte olsun, hangi asamada, hangi mertebede olursa olsun, insan olan insan verdiGi sözü yerine getirmeli, verilen sözün önemini ciddiyetini kavramali. Çünkü söz namustur...
Pts Mar 05, 2012 9:07 pm
 
Foruma git
Konuya git

UNUTTUN AMA UNUTULMADIN.

İnsanların çokluğu, dilediklerini yapmaları, gaflet içinde yaşamaları sakın seni de gaflete düşürmesin. Sen tek olarak öleceksin, tek olarak kabre gireceksin, tek olarak hesabını vereceksin. Sen dini, imanı, Allah’ın emir ve yasaklarını unuttun. Sen unuttun ama unutulmadın.

* Hepimiz ahiret yolcusuyuz, inkârı mümkün değil. Herkes bir sefere giderken yolda ve gittiği yerde kendine lazım olanları alır, diğerlerini almaz. İhtiyaç olmayanı almak ahmaklık olur. Dünyadan da, ahirete lazım olanlar tedarik edilir. En akıllı insan, ölüme hazırlanandır. En ahmak, dünyaya tapandır. Ahmaklar olmasaydı, dünya harap olurdu.

* İnsan bir yere gitmek için, bir yerde vasıtaya biner, başka yerde iner, dünya buna benzer. Yalnız, vasıtayı iyi seç. Son durakta ya Cennet ya Cehennem vardır.

* Şeytan; uzaklaştırıcı demektir. Allahü teâlânın sevgisinden, merhametinden uzaklaştıran şeydir. Üç türlü şeytan vardır. Birinci şeytan, bilinen İblis ve torunlarıdır. İblis; Allah rahimdir affeder diye, günahları vesvese verir, insan bunu dinlemezse çeker gider, bu şeytanın hileleri zayıftır. İkinci şeytan nefstir; bu daha kuvvetlidir. Şeytan gibi çekip gitmez. Çok inatçıdır, tekrar tekrar aldatıncaya kadar uğraşır. Üçüncüsü daha da kuvvetlidir. Bu kötü arkadaştır. Dünyada rezil eder, ahirette Cehenneme götürür. İnsanın imanını öyle çalar ki, o şahsın ruhu bile duymaz. Her türlü bozuk yayınlar da kötü arkadaştır. (Kitap, gazete, dergi, tv, vb.)

* İnsanı çevreleyip imanına musallat olan dört düşman vardır; Sağında şeytan, solunda nefs, arkasında kötü arkadaş, önde ise dünyadır. Dünya bu zararda rehber olmuştur.

* İnsanlar düşmanı dışarıda arıyorlar, halbuki düşman kendi içimizdedir. Bu düşman da nefstir.

* Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin.

* Kim neye benim demişse o şey ona düşman olmuştur.

* Dünyanın en cahil, en ahmak mahluku, insanların nefsidir. Her isteği kendi aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Nefs, daima zararlı şey ister. Allahü teâlâ buyuruyor ki;
Ey insanlar nefsinize düşman olun. Çünkü nefsiniz, benim düşmanımdır.
Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektir.

* İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Allah’a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıl işi değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olabilir mi? Kur’an-ı kerimde sık sık, (Hiç mi düşünmüyorsunuz?) diye ikaz edilmektedir.

* Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Mesela Paris’e giden uçağa binen Kâbe’ye varamaz.

* Sırat köprüsünde herkese 7 şeyden sual sorulacaktır, cevap veremeyen düşecektir. Bunlar; iman, namaz, oruç, zekat, hac, gusül ve kul hakkındandır. Yedinci soruya kadar gelebilmek çok zordur. Yedinci soru da çok zordur. Peygamberler masum oldukları halde, günahsız oldukları halde burada korkarlar.

* Sevgi itaat demektir. İtaat olmadan sevgi olmaz. Sevginin derecesi itaatteki sürat ile ölçülür.

* Dünyanın vefasızlıkta eşi yoktur, dünyayı isteyenler de alçaklıkta ve cimrilikte meşhurdur. Kıymetli ömrünü, bu vefasızın ve değersizin peşinde harcayanlara yazıklar olsun.

* Gençlik çağının kıymetini bilin! Bu kıymetli günlerinizde, ehli sünnet itikadını öğrenin ve bu bilgilere uygun yaşayın! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olun.

* Nefse kolay ve tatlı gelen şeyi saadet zan etmemeli, nefse güç ve acı gelenleri de şekavet ve felaket sanmamalı.

* Birkaç günlük zamanı büyük nimet bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya çalışmalı. Geçici lezzetlere, çabuk biten, tükenen dünyalıklara aldanmamalı.

* Nefs-i emmareden kurtulmanın alameti, insanların övmesi ile ayıplamasını, eşit görmektir. İnsanların rağbetine sevinmek, önem vermemelerine üzülmek, basitlik ve akılsızlıktır.

* Bir iş Allah için değilse neye yarar, at gitsin.

* Dünyanın lezzeti çiledir.

* Dünya hayaldir. Ben diyen mahrum kalır, mahvolur.

* Bu dünyada mukim yok, herkes seferi. Bunu anlayıp tedbirini alana müjdeler olsun.

* Dünyada en güzel şey dünyayı sevmemektir.

* Herkese önce lazım olan şey, ehli sünnet vel cemaat âlimlerinin anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak itikadı düzeltmektir.

* Ölünce, eyvaah, eyvah ben ne yapmışım diyeceğiz. Bunu nasıl olsa söyleyeceğiz, gelin şunu dünyada söyleyelim.

* Alın yazımız icraatımızdır. Ne yapıyorsak alın yazımız o.

* Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlaktandır.

* Malı seviyorsan, yerine sarf et de sana sonsuz arkadaş olsun! Eğer sevmiyorsan, ye de yok olsun.

* Sabırlı kimseler, sıkıntılara katlanmayı huy edinenlerdir.

* İlmi arttıkça günahı artan kimse, şüphesiz ki helak içindedir.

* Allahü teâlâyı sevenler, dünya ve ahiret şerefine kavuşarak gittiler. Çünkü Peygamber efendimiz; “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurdu.

* Öldüğünde sana fayda vermeyecek her işi terk et! Böyle yaparsan, ne zaman ölürsen öl, zararda olmazsın.

* İlim öğrenmenin 4 şartı: 1- Susmak ve edepli olmak. 2- Dikkatle dinleyip ezberlemek. 3-Öğrendiği ile amel etmek. 4- Başkalarına öğretmek, herkese yaymaktır. Selam ve saygılarımla Hacegan.
Hacegan__
Sal Mar 06, 2012 5:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: İman nedir?

Emeğine yüreğine sağlık çok yararlı ve faydalı bir paylaşım olmuş teşekkürler.
Hacegan__
Sal Mar 06, 2012 5:09 pm
 
Foruma git
Konuya git

GÜNLÜK DUALARIMIZ...

Sabahleyin Uykudan Kalkınca Okunacak Dua:


Okunuşu: "Elhamdulillahillezi ehyana ba'de ma ematena ve ileyhi'n- nüşur."

Anlamı: "Bizi öldürdükten sonra dirilten (uyuduktan sonra uyandıran) Allah'a hamdolsun. (kıyamette) O'nun huzurunda toplanılacaktır." (Buhari: 11/96)


Her Sabah Okunacak Dua:



Okunuşu: "Allahümme bike asbahna ve bike emseyna ve bike nehya ve bike nemutu ve ileykennuşur."

Anlamı: "Allahım! Senin yardımınla sabaha girdik senin yardımınla diriliyor ve senin kudretinle ölüyoruz ve (kıyamette) varış sanadır." (Ebu Davud: 5067)



Her Akşam Okunacak Dua:


Okunuşu: "Allahumme bike emseyna ve bike esbahna ve bike nahya ve bike nemutu ve ileykel masir."

Anlamı: "Allahım! Senin yardımınla akşama girdik Dua: 14)


Şirkten Korunmak İçin (Sabah-Akşam) Okunacak Dua:


Okunuşu: "Allahumme inni euzu bike min en uşrike bike şey'en ve ene a'lemu ve estağfiruke lima la a'lemu inneke ente allamulğuyubi."

Anlamı: "Allahım! Şüphesiz ben bilerek herhangi bir şeyi şirk koşmak (eş ve ortak tanımak) tan sana sığınırım.Bilmeyerek işlemiş olduğum(şirk ve hatalarım) ın senden bağışlanmasını dilerim. Şüphesiz ki bütün gaybları (gizli şeyleri) ancak sen bilirsin." (et-terğıb ve et-terhib: 1/76)


Yemekten Sonra Okunacak Dua:


Okunuşu: "Elhamdulillahillezi et'amena ve segana ve cealena müslimin."

Anlamı: "Bizi nimetleriyle yediren ve içiren ve bizi İslam üzere bulunduran Allah'a hamd olsun." (Ebu DavudAt'ime:15)


Elbise Giyerken Okunacak Dua:


Okunuşu: "Elhamdulillahillezi kesani haza ve razeganihi min ğayri havlin minni ve la guvvetin."

Anlamı: "O Allah'a hamd olsun ki deavat: 107)


Camiye Girerken Okunacak Dua (sağ ayakla girilir):


Okunuşu: "Bismillahi vessalatu vesselamu ala rasulillahi. Allahummeğfir li zunubi veftah li ebvabe rahmetike."

Anlamı: "Allah'ın adıyla müsafirin:68)



Camiden Çıkarken Okunacak Dua (sol ayakla çıkılır):


Okunuşu: "Bismillahi vessalatu vesselamu ala rasulillahi. Allahumme inni es'eluke min fedlike allahumme e'sımni mineşşeytanirracim."

Anlamı: "Allah'ın adıyla teheccüd: 25)


Helaya Girerken Okunacak Dua (sol ayakla girilir):




Okunuşu: "Bismillahi Allahumme inni euzu bike minelhubsi velhebaisi."

Anlamı: "Allah'ın adıyla Teharet: 9)



Heladan Çıkarken Okunacak Dua (sağ ayakla çıkılır):


Okunuşu: "Ğufraneke Elhamdulillahillezi ezhebe annil eza ve afani."

Anlamı: "(Allahım!) Senin mağfiretini dilerim.Benden eza veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah'a hamdolsun." (İbni Mace taharet:10)



Bir Meclisten (sohbet veya bir toplantıdan) Kalkarken Okunacak Dua:



Okunuşu: "Subhaneke Allahumme ve bihamdike eşhedu en la ilahe illa ente estağfiruke ve etubu ileyke."

Anlamı: "Allah'ım! Seni her türlü noksanlıklardan tenzih eder deavat: 38)



Su İçtikten Sonra Okunacak Dua:



Okunuşu: "Elhamdulillahillezi segana azben furaten birahmetihi ve lem yec'alhu milhen ucacen bizunubina."

Anlamı: "Bize tatlı soğuk su içiren ve günahlarımız sebebiyle onu içilmez tuzlu su yapmayan Allah'a hamd olsun." (Ebu Nuaym)



Aynaya Bakarken Okunacak Dua:


Okunuşu: "Elhamdulillahi Allahumme kema hassente halgi fehassin hulugi."

Anlamı: "Allah'a hamdolsun. Allah'ım! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir." (İbnüs-sünniEl- Ezkar: 270)





Aksırma Esnasında:

Aksıran kimsenin; "Elhamdulilllah" "Allah'a hamd olsun" demesi Edep: 125)


Vasıtaya Binerken Okunacak Dua:

Önce besmele okunur; üç tekbir getirilir. Sonra:


Okunuşu: "Subhanellezi sehharalena haza ve ma kunna lehu mugrinine ve inna ila rabbina lemungalibun."

Anlamı: "Bunu bizim hizmetimize veren Allah'ın şanı ne yücedir. O'nun ihsanı olmasaydı biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz Rabbimize döneceğiz." (Zuhruf Suresi 13-14)


Eve Girerken Okunacak Dua:


Okunuşu: "Allahumme inni es'eluke hayral mevleci ve hayral mehraci bismillahi ve lecna ve bismillahi haracna va alallahi rabbina tevekkelna."

Anlamı: "Allahım! Her giriş ve çıkışımda senden hayır diliyorum. Allah'ın adıyla evimize girer Edeb: 112)



Evden Çıkarken Okunacak Dua:


Okunuşu: "Bismillahi tevekkeltu alellahi la havle ve la guvvete illa billahil aliyyil azim."

Anlamı: "Allah'ın adını anarak (evimden çıkıyorum) ben deavat: 34)





Gece Uykudan Önce Okunacak Dua:





Okunuşu: "Bismike Allahumme emutu ve ehya."

Anlamı: "Senin adını anarak ölür ve dirilirim (uyur ve uyanırım) Allahım!" (Buhari Deavat: 7)







A M İ N
Hacegan__
Cum Oca 27, 2012 10:44 pm
 
Foruma git
Konuya git

HEP GÜLÜMSEYİN:)))

Emanete ihanet etmeyin
Halinizden şikayet etmeyin
Büyüğünüze emretmeyin
Boş şeylerde israr etmeyin
Cahillerle sohbet etmeyin
Nefesinizi boşa tüketmeyin
İnsanları bekletmeyin
Etrafınızı kirletmeyin
Hayatınızı mahfetmeyin
Kimseye minnet etmeyin
İnsanları yüzüne karşı methetmeyin
Kimseye küfretmeyin
Kötülüğe meyletmeyin
Malınızı boşa sarf etmeyin
Sırrınızı açık etmeyin
Her şeyi merak etmeyin
Suçunuzu inkar etmeyin
Şerefinizi kaybetmeyin
Vatanınızı terk etmeyin
İyiliğe niyet edin
Büyüklere hürmet edin
Sıkıntıya sabredin
Aza kanaat edin
Sözünüzde sebat edin
Bildiğinizle amel edin
Hatanızı kabul edin
Yaramaz ise def edin
Varken tasarruf edin
Alimlarle sohbet edin
Nefsinizle inat edin
Sofranıza davet edin
Zararlıyı men edin
Seviyorsanız ifade edin
Kalbleri feth edin
Misafire ikram edin
Muhtaca yardım edin
Bilsenizde istişare edin
Tehlikeye dikkat edin
Hakkı teslim edin
Unutacaksanız kaydedin
Esirgemeyin lutfedin
Gariplere merhamet edin
Kazanmaya gayret edin
Çalışanı takdir edin
Başarıyı tebrik edin
Mazereti kabul edin
Her an tevekkül edin
Hastaları ziyaret edin
Çocuğunuzu terbiye edin
Herkese tebessüm edin
Güvensenizde kontrol edin
İnanmayana ispat edin
Fakirleri gözetin
Hayır için sarf edin
Hep gülümseyin Gülün varsa gülünü ver gülün yoksa gülüver:)))
Hacegan__
Per Şub 09, 2012 5:17 am
 
Foruma git
Konuya git

CUMA GÜNÜNE ÖZEL !

MERHABALAR CUMA GÜNÜNE ÖZEL SAAT 11.00 la 11.30 ARASI BATAK LOBİMİZDE DEĞERLİ BİR HOCAMIZDAN İLAHİLERLE BİZLERE EŞLİK EDİP ZAMANIMIZIN HOŞ GEÇMESİNİ SAĞLAYACAKTIR SANALKAHVEDE BULUNAN BÜTÜN ARKADAŞLAR DAVETLİDİR SAYGILARIMLA ..
OGUZ54-54
Çar Mar 07, 2012 8:16 am
 
Foruma git
Konuya git

Kadın Sorunları ve Çözümü

Bugün tüm dünyada kadın-erkek eşitsizliği konusu son derece önemli bir sorun. Özellikle adaletin gerçek anlamda yaşanmadığı toplumlarda bu eşitsizlik oldukça belirgin. Birçok ülkede kadın ikinci sınıf vatandaş gibi görülür. Kadın güçsüz ve korunmaya ihtiyacı olan bir varlık olarak kabul edilir ancak korunmak yerine ezilir, dışlanır.

Toplumdaki yaygın görüşle kadın fikir üretemeyen, kendine güveni olmayan, doğru karar veremeyen, kişiliği gelişmemiş insandır. Kadına biçilen bu imaj yüzünden yaptığı her hata cinsiyetine bağlanır.

İş başvurusunda bulunan erkek ve kadından, eğitimleri ve deneyimleri aynı da olsa, erkek tercih edilir. Toplumdaki genel kabuller nedeniyle tüm bunlar, kadınlar tarafından da olağan karşılanır.

Geri kalmış ülkelerde ise durum daha da vahimdir. Birçoğunda kadın, ikinci sınıf olmak bir yana vatandaş bile değildir. Eğitim, seçme-seçilme gibi haklardan yoksundur. Günlük hayatta da onun adına kararlar alan bir erkek vardır. Kendi kararını almak şöyle dursun, fikrini bile açıklayamaz.

Bağnaz zihniyet, baskının kadını mutlu edeceğini düşünür. Kadına güvenleri olmayan bu yapıdaki kişiler kadının yerinin yalnızca evi olması gerektiğine inanırlar. Onların gözünde kadın potansiyel tehlikedir. Dışarıya çıkmasına izin vermez, kapıları pencereleri kapalı tutarlar. Özellikle cadde ya da sokağa bakan pencerelerin perdeleri hiç açılmamalıdır.

Sevgiden doğan kıskançlık ya da koruma olarak açıklasalar da bu aslında sevgisizliktir. Gerçekten seven insan, karısının rahatını ve huzurunu sağlamaya çalışır. Bağnaz erkek, kadınları güvenilmez görür. Her şeyi kendi lehine düşünür. Oysa Kur’an’ın tam aksine hep kadını savunan bir üslubu vardır. Allah hep kadının korunması yönünde hüküm koyar. Bütün ağırlık erkeğin üzerindedir. Ancak bağnazlığın sistemi erkeği korumaya, kadını da koruma adı altında ezmeye yöneliktir.

Çözüm Nedir?

Kadın haklarını korumak adına dernekler, sivil toplum kuruluşları yıllardır faaliyet içinde. Konferanslar, paneller, televizyon programlarında hep bu konu tartışılıyor ancak bu arayışlardan yıllardır hiçbir sonuç çıkmıyor. Çünkü çözüm yanlış fikir, görüş ve kavramlarda aranıyor. Çözüm, toplumda yaşanan diğer tüm sorunların çözümünde olduğu gibi Kur’an ahlakının yaşanmasındadır.

Kuran ahlakı gerçek anlamda yaşandığında bireyler arasındaki ayrım ortadan kalkar. Kadın, erkek, zengin, yoksul olmanın ya da yaşın bir önemi olmaz. Makam, mevki, mal-mülk, hayat şekli değil insanın yaptığı iyi ve güzel işlerdir önemli olan. Kur’an’a göre insanı üstün yapan Allah’a yakınlığıdır. Allah’ın beğendiği ahlakı yaşamasıdır, takvasıdır.

Allah kadın ve erkek için farklı mümin karakteri çizmez. Mümin erkekler ve mümin kadınların birbirlerinin dostu ve yardımcısı olduğunu bildirir, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, Kendisine ve Resûlü’ne itaat eden kullarına rahmet edeceğini ve cennetini müjdeler.

Gönülden itaat eden erkekler ve kadınlar, sadık olan erkekler ve kadınlar, sabreden erkekler ve kadınlar, saygıyla Allah’tan korkan erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, oruç tutan erkekler ve kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar için bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ’çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124)

Tüm kmadınlarımızın gününü kutlar haklarında hayırlara vesile olmasını temenni ederim selam ve dua ile Hacegan....
Hacegan__
Per Mar 08, 2012 6:45 am
 
Foruma git
Konuya git

8 mart

Bir kadını sevmekle başlar her şey ama,bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına.
Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır.
Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzdende sürekli şaşırtırlar.
Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için
belki de..! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri,
sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, sahrada çöl fırtınası
koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar,
yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen.. CAN DÜNDAR


kadınlar günümüz kutlu olsun
G_U_L
Per Mar 08, 2012 6:34 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: 8 mart

http://www.sultangazigiresun.com/imagestore/sultangazigiresun-com/haber/haber-ln8sx1ixpcni6dd3cgqfe61ck8al1kpbyqnf5mhfrb7d25o8t7.JPG

http://www.sultangazigiresun.com/imagestore/sultangazigiresun-com/haber/haber-csqyf4cqbpud9qk7660zrpkttuibtz5qpzbz2117bmj6eqcgkf.JPG




----------------------------------------------------------------------------------

http://img580.imageshack.us/img580/3535/loveeey.jpg
Kyle
Per Mar 08, 2012 6:41 am
 
Foruma git
Konuya git

İNSAN OLMAK MI?

Zor zanaat insanca olmak. Hem merhametli, hem adaletli olabilmek, inisiyatif verebilmek ama arkadan vurulmamak, affedici olmak, ama bundan ileride pişman olmamak, hem statüyü korumak, hem de dostça sohbet edebilmek, hoşgörülü olmak, ama suistimal edilmemek, iradene hakim olmak, ama zevkten de mahrum kalmamak…

Delicesine sevmek ama saplantı haline getirmemek,

Fırsatını yakalamak, ama sadakatten ayrılmamak,

Entelektüel olmak, ama kibrini yenmek,

Uzlaşmak ama benliğinden parça kaybetmemek,

Sabretmek ama aptal yerine de konulmamak,

Eleştirmek ama aynı zamanda gönlünü fethetmek,

Hem ihanete uğramak hem de vazgeçmek,

Övmek ama aynı zamanda haset etmemek,

Tekrar güvenmek ama aynı zamanda her şeyin eskisi gibi olacağını beklemek,

Yenmek ama ağırbaşlı olabilmek,

Masum kalmak ama aynı zamanda hayatı tanımak, p>

Hem cahil olmak hem de kendini ifade edebilmek,p>

Beş parasız yaşamak ama niyeti bozmamak,

Arkadaş olmak ama ayartılmamak,

Önyargılı olmak ama yine de tolerans gösterebilmek,

Hem affetmek hem de tekrar dost kalmak,

Çok zor, çokkk… Tabiki bu benim görüş ve düşüncemdir,başka fikirlerede saygı duyarım selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Mar 08, 2012 10:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

YARATANA AŞIKMIYIZ...

Uzmanların tanımlarına göre aşk, insanın ayaklarını yerden kesen, içinde şiddetli heyecanlar yaşamasına vesile olan bir duyguymuş. Böyle bir durumda insanın sabah yataktan kalktığı anda ilk aklına gelen, âşık olduğu kişi olurmuş. Gece yatmadan önce onu düşünür, her girdiği ortamda ondan bahsetmek istermiş. Bütün planlarını, âşık olduğu kişiyi düşünerek ve onu da dâhil ederek yaparmış. O kişi için pek çok şeyden, hatta sevdiklerinden dahi vazgeçebilirmiş.

Bütün bu bilgiler ışığında Allah’a duyduğunuz aşkı düşünün. Yukarıda sayılanların hepsini Allah’a karşı gerçekten hissediyor musunuz?

Sabah kalktığınız anda aklınıza ilk gelen Allah mı?

Gün içinde sürekli O’nu düşünüyor musunuz?

Her girdiğiniz ortamda O’ndan bahsetmek istiyor musunuz?

Yaptığınız bütün planları Allah’ın hoşlanacağı şekilde düzenliyor musunuz?

O’nun razı olmayacağı, hoşlanmadığı tavırlardan sakınıyor musunuz?

Gece uyumadan önce O’nu düşünüyor ve anıyor musunuz?

Allah’a duyduğunuz aşktan dolayı pek çok şeyden ve hatta sizinle bu konuda mücadele eden kişilerden kopup uzaklaşabiliyor musunuz?

“Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem Suresi, 48)

Elbette bütün bunları hisseden herkes, Allah aşkını yaşıyor demektir. Geri kalan tüm yaratılmışlara duyulan aşk ve sevgi de, Allah’ın birer tecellisi olduğu için gerçekleşmelidir. Allah’tan bağımsız bir şekilde bir beşere aşk duymak ve o kişiyi Allah’tan daha fazla düşünüp daha önde tutmak açıkça şirk koşmak anlamına gelir ki “Allah, Kendisi’ne şirk koşanları bağışlamaz.” (Nisa Suresi, 116).


Bu durumdaki kişiler ölüm melekleri ile karşılaştıklarında güç durumda kalmamak için, yaratılan her şeyi Yaratandan bağımsız olarak değil, O’nun tecellisi olduğu için sevmelidirler.


“Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: “Allah’tan başka taptıklarınız nerede?” “Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular” diyecekler…” (Araf Suresi, 37)


Hiç tükenmeden, kişiye acı vermeden, tutkuyla ve daimi bir mutlulukla yaşanacak tek aşk Allah aşkıdır. Allah’tan bağımsız yaşanan tüm aşklar ise insanı bir süre sonra mutsuzluğa ve bunalıma sürükler. Bu durumdaki kişi yalnızca karşısındakinin istekleri doğrultusunda bir hayat sürerek bir nevi köleleşir. Oysa Allah aşkı, insanı tüm dünyevi bağımlılıklardan özgürlüğe kavuşturur.

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)


Yalnızca Allah’a kul olarak zincirleri kırabilmek dileğiyle…


Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Ra’d Suresi, 28) Selam ve saygılarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Mar 08, 2012 10:25 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

http://www.ossulumoskee.nl/fotos/99/CanakkaleGecilmez!.jpg


Mustafa Kemal, çekilen erlere:

“- Niçin kaçıyorsunuz? dedim.

- Efendim düşman! dediler.

- Nerede?

- İşte, diye 261 Rakımlı Tepe’yi gösterdiler.

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 Rakımlı Tepe’ye yaklaşmış ve sakınmadan ilerliyordu. Åžimdi durumu düşünün. Ben erler on dakika dinlensin diye kuvvetlerimi bırakmışım. Düşmanda bu tepeye gelmiş. Demek ki düşman bana benim elerimden daha yakın. Düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecektir. Kaçan erlere:

- Düşmandan kaçılmaz, dedim.

- Cephanemiz kalmadı, dediler.

- Cephaneniz yoksa, süngünüz var dedim ve bağırarak bunlara süngü taktırdım; yere yatırdım. Bu erler süngü takıp yere yatınca, düşman erleri de yattılar. Kazandığımız bu andır.”

Mustafa Kemal, karşı taarruza geçen birliklerin komutanlarına şu tarihi emrini vermişti. “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”

27 nci Alay’ın birlikleriyle takviye edilen 57 nci Alayı’ın yaptığı taarruz ve süngü hücumları sonucu, Anzak kuvvetleri çareyi kaçmakta buldular. Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood’un bütün planları alt üst olmuş, koca ve güçlü Anzak Kolordusu, dar bir kıyı bölgesinde bir kargaşa içinde üst üste yığılıp kalmıştı. Anzakların moralleri çökmüş, ümitleri sönmüştü.

“Kazandığımız bu andır.” Evet bu an, belki de Mustafa Kemal’i kaybedebileceğimiz bir andı. Avustralya Genel Valisi Emekli Tümgeneral Michael JEFFERY, 25 Nisan 2006 tarihinde Çanakkale Savaşları’nın 91 nci yıl dönümü nedeniyle Anzak Koyu’nda yapılan Åžafak töreni konuşmasında “bu anı” şu şekilde anlatmıştır:

“25 Nisan’ın kalan bölümünde Anzaklar Gelibolu’da tutunabilmek için umutsuzca mücadele etmeye devam etti. Gün bitiminde ilk hedefleri ele geçirilmesinin hiçbir zaman gerçekleştirilemeyeceği açıkca görüldü.

Anzakların o gün kazanamamasının nedenlerinden biri, Düz Tepe’nin yamaçlarında Yüzbaşı Tulloch’a karşı savaşan Türk subayının hızlı düşünmesi ve kararlı eylemidir.

Tulloch baktığında, yaklaşık 700 metre mesafede, bir ağacın yanında, askerlerine emirler veren bir Türk sabayı gördü. Tulloch ona ateş etti fakat vuramadı. Bu subayın, 19. Türk Tümenini komuta eden; nihai Türk zaferinin mimari ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin saygı duyulan kurucusu olacak olan Yarbay Mustafa Kemal olduğuna inanılmaktadır”

Bu tarihten itibaren, harekat, 1915 Ağustos’una kadar dört ay süre ile Conkbayırı-Kocaçimentepe-Kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı taarruzları ve bilhassa geceleri yapılan süngü hücumları ile boğaz boğaza yakından boğuşmak suretiyle çok kanlı çarpışmalarla geçti.

Seddülbahir’de olduğu gibi Anzak Kolordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerden ancak 3-4 kilometre kadar bir arazi kesimini ele geçirmek imkanını bulabilmişler ve muharebenin sonuna kadar bu mevzilerde kalmışlardır.

25 Nisan’da 9 ncu ve 19 ncu Tümenler düşmanı denize dökmeğe muvaffak olamamışlarsa da ilerlemesine de meydan vermemişlerdi. 19 Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan günkü duruma müdahale etmesi ve 57 nci Alayın taarruzu, Çanakkale Muharebesi’nin kaderine ve sonucuna da çok etkili oldu. Bu hususta İngiliz harp tarihi yazarlarından General Oglander, Çanakkale Savaşı ile ilgili yazdığı eserinde, Yarbay Mustafa Kemal’in bu müdahalesiyle ilgili yazısının sonunu şöyle bağlamaktadır. “19 ncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan 1915’te Arıburnu civarındaki durumu derhal kavramış olmaları ve inisiyatifini kullanarak 57 nci Alay’la yaptığı taarruz, Çanakkale Muharebesi’nin sonucunu tayin etmiştir. Bir tümen komutanının üç ayrı yerde, kendi inisiyatifi ile giriştiği hareketler sonucu bir savaşın ve hatta bir ulusun kaderini değiştirecek yücelikte bir zafer kazandığı tarihte pek az görülür.”



Gelişen duruma göre taktik ve idari gereklere cevap veremez durumda olan 5 nci Ordu birlikleri dört grup halinde yeniden teşkilandırıldı:

-Anadolu Grubu: Biga Yarımadası’ndaki birlikler,

-Güney Grubu: Seddülbahir Cephesi’ndeki birlikler. Komutanı Vehip Paşa (Esat Paşa’nın kardeşi)

-Kuzey Grubu: Sorumluluk bölgesi, kuzeyde Despot Liman’ından güneyde Kum Tepe’ye kadar uzanan alan. Komutanı Esat Paşa.

-Saroz Grubu.



Suvla Çıkarması, Anafartalar ve Conkbayırı Muharebeleri:



Suvla Çıkarması:

25 Nisan 1915 gününden, Ağustos ayı başlarına kadar geçen süre içinde müttefik kuvvetlerin gerek Seddülbahir ve gerekse Arıburnu Cephelerinde başarı elde edememeleri ve boğazı geriden düşürme imkanı bulamamaları sonucu, General Hamilton, Türk ordusunun gerilerine sarkmak ve onu çember içine alarak yok etmek için Büyük ve Küçük Kemikli arasındaki Suvla sahillerine kuvvet çıkarak, Anafartalar bölgesinde üçüncü bir cephe açmaya karar verdi.

Seddülbahir’de altı yere yapılan çıkarmalardan önemli dersler alınmış, bu defa 8-10 asker taşıyan küçük tekneler yerine her biri 500 asker ve 60 hayvan, top ve malzeme taşıyan özel çıkarma araçları yaptırılmıştı. Suvla Çıkarması tarihte o güne kadar yapılmış olan en büyük çıkarma harekatı olacaktı.

Suvla‘ya çıkarma yapan 9 ncu İngiliz Kolordusu’nun hedefi; Anzak Kolordusuyla koordineli olarak yapılacak bir taarruzla, Conkbayırı ve Kocaçimentepe blokunu ele geçirmek ve buradan ilerleyerek boğaza hakim olmaktı. 9 ncu İngiliz Kolordusu birlikleri 6-7 Ağustos gecesinden itibaren bölgeye çıkmaya başladı. Suvla’ya çıkan 22 İngiliz taburu, karşılarında 3-4 tabur kadar Türk kuvveti bulunduğu halde ilk iki gün hemen hemen hiçbir şey yapmadılar, oturup dinlendiler, destek birliklerinin gelmesini beklediler. İlk 24 saatte Suvla’da pek fazla bir değişiklik olmadı. İngiliz birlikleri sahilden ancak 2-3 km. kadar içeri girebilmişlerdi. Düşmanın bu hareketsizliği, ihtiyat birliklerimize süratle bu bölgeye yetişip, duruma müdahale etme fırsatı vermiştir.



Anafartalar Muharebesi:

Ordu Komutanı Sanders, Mustafa Kemal’i 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’te Anafartalar Grup Komutanlığına atadı. Böylece Anafartalar bölgesinde toplanan bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal’e geçti.

Mustafa Kemal, 9 Ağustos sabahı, Suvla’ya çıkarma yapan 9 ncu İngiliz Kolordusu’na karşı, 7 nci ve 12 nci Tümenlere karşı taarruz emri verdi. Her iki tümenin de taarruzu başarılı oldu ve İngiliz birlikleri bu karşı taarruzla geriye püskürtüldüler. Bu harekat sonunda Mustafa Kemal, “Gerçekte düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölü’ne kadar takip ederek orada tespit etmiştim” demiştir.



Conkbayırı Muharebesi:

9/10 Ağustos gecesi Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, takviyeli 8 nci Tümen’e, Anzak Kolordusu’na baskın tarzında taarruz emri verdi. Taarruz gecikiyordu. Derhal yanındakilerle birlikte hücuma kalkacak askerin önüne geçti.

Cesaret verici, teşvik edici kısa bir konuşmadan sonra “benim kırbaç sallayarak vereceğim işaret üzerine hemen, hepiniz düşmana atılacaksınız” emrini verdi. Çok kısa bir zaman sonra kırbacını sallamasının ardından subaylar, erler tereddütsüz bir şekilde düşmana saldırdılar. Bu esnada bir şarapnel parçası Mustafa Kemal’in göğsüne isabet etti. Parçalanan bu saat Büyük Komutan’ın hayatını kurtarmıştır.

Anzak Kolordusu’nun Komutanı Birdwood, Conkbayırı Muharebesi’nde M. Kemal’in karşısında kolordusunu bizzat yönetiyordu. Fakat gücü Mustafa Kemal’e yetmemişti. (General Birdwood, Atatürk’ün cenaze törenine 73 yaşında ve hasta olduğu halde katılarak ona takdir ve hayranlığını ortaya koymuştur) Bu muharebede düşman binlerce ölü ve yaralı vermiş, binlercesi de esir olmuştur.

Conkbayırı taarruzu sonunda Anzak birlikleri geri atılmış, Kocaçimen-Conkbayırı hattı emniyet alınmış, Anzak Kolordusu taarruz gücünü kaybetmiştir.

Anafartalar Muharebesi’nde ise İngilizlerin kesin sonuç umdukları kuşatma harekatı Türklerin başarılı savunma ve karşı taarruzları ile başarısızlığa uğratılmıştır. Bu iki muharebede 50.000 kişilik iki düşman kolordunun verdiği zayiat 18.000’dir. Diğer bölgelerde olduğu gibi Anafartalar’da çekilme tarihi olan 20 Aralık 1915 gününe kadar harekat mevzi muharebesine dönüştü.

Mustafa Kemal’in rütbesi bu muharebelerden sonra Albaylığa yükseltilmiştir.

İngilizler 21-22 Ağustos’ta, ikinci kez Anafartalar’da ve 27 Ağustos’ta, Kayacık Ağılı’da teşebbüs ettikleri taarruz denemeleri yine hüsranla sonuçlanmıştır.

Türk askerinin kahramanlık destanları yarattığı Çanakkale Savaşı sonunda, İtilaf Devletleri ne denizden ne de karadan boğazı açamayarak yenilgilerini kabul etmiş, zaferi Türk süngülerine teslim etmek suretiyle 20 Aralık 1915’te Arıburnu ve Anafarta’dan, 9 Ocak 1916’da da Seddülbahir kesiminden çekilmişlerdir.



SONUÇ:

Çanakkale Savaşı Birinci Dünya Savaşı’nın 2-3 yıl daha uzamasına neden olmuştur. Müttefikler Birinci Dünya Savaşı’nda en büyük prestij, itibar kaybına Çanakkale’de uğradılar. Çarlık Rusya’nın Boğazlara hakim olma hayali gerçekleşmemiştir. Müttefiklerinin yardımından yoksun kalan Çarlık Rusya’da iç karışıklıklar artmış, Bolşevikler 1917 ihtilali ile Çarlık devrini kapamışlardır.



Çanakkale Zaferinin Türk Ulusu’na en büyük armağanı, kuşkusuz M.Kemal ATATÜRK’dür. Mustafa Kemal, yeni kurulan bir tümeni kısa zamanda modern bir kolordu ile muharebe edecek bir duruma getirmekle, yüksek bir teşkilatçı ve yetiştirici olduğunu göstermiştir. Durum ve araziyi kavramaktaki ustalığı, seri ve isabetli kararlar vermesi ve bu kararları azimle uygulaması, Mustafa Kemal’in sahip olduğu yüksek irade, bilgi ve kendine güvenin göstergesidir.



Çanakkale Zaferi, Balkan Savaşlarıyla içte ve dışta sarsılmış olan devlet prestijini kurtarıp güçlendirmiştir. Çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu içinde Türk ulusunun hala gücünü ve dinamizmini koruduğunu göstermiştir. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın öncüsü ve başlangıcı olmuştur.



Çanakkale Savaşı’nda binlerce üniversiteli-aydın Türk kaybedilmiş, bu kaybın olumsuz etkileri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Türkiye’sinde görülmüştür.



Çanakkale Savaşı, sömürgelerinde İngiltere ve Fransa’nın askeri ve siyasi prestijini sarsmış, sömürgelerde bağımsızlık ve özgürlük akımının doğmasına neden olmuştur. Avustralya ve Yeni Zelandalıların milli bilinçlerinin oluşmasında etken olmuştur.



Çanakkale Muharebeleri’ne Türkler 310.000, İngilizler 460.000, Fransızlar 79.00 kişilik kuvvetlerle katılmışlardır. Türkler 57.263’ü şehit, geriye kalanı yaralı, hastanede, esir ve kayıp olmak üzere 250.00 zayiat vermişlerdir. İngiliz ve Fransız kayıpları ise; ölü, yaralı, esir ve kayıp olmak üzere 252.000 dır.



Çanakkale’de Türklerin savaştığı milletler, cephede; İngiliz, Fransız, Senegalli, Cezayirli, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintliler, Sikh, Pahtan, Madrasi, Maori, Jatlar, Gurkalar, Baratongalar, cephe gerisinde; Yunanlılar, Mısırlılar, Yahudiler.




ÇANAKKALE DESTANINI YARATAN BAÅžTA BÜYÜK öNDER GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK OLMAK ÜZERE, TÜM ÅžEHİT VE GAZİLERİMİZİ RAHMET VE SAYGIYLA ANIYORUZ.


Almira
Per Mar 18, 2010 11:56 am
 
Foruma git
Konuya git

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Bu vatan için binlerce kişinin kahramanca öldüğü . Bu milletin her alandaki kayıplarının başlangıcı. Bu savaşı her halde Mehmet Akif Ersoy‘dan daha iyi anlatan birisi olamaz.

Neden bizim milletimizden de uluslararası bilim adamları, doktorlar, mühendisler çıkmadığını, sürekli en meşhur ******, vatan hainlerinin bizden çıktığını sorguladığım günlerden birinde bana “Bu milletin onurlu,vatanını seven, eğitimli, gençleri Çanakkale’de şehit oldu, kızım.” demişlerdi.

http://www.defterk.com/upload/resimler/hay/1236893682mehmet_akif_ersoy.gif



“OY ÇANAKKALE OY!..”

Zaman zaman sohbetlerde: “Neden bizden de bilim adamı çokça yetişmez? Diğer ülkelerden ne farkımız var? Bizde hiç mi aydın yetişmemiş?” yollu yakınmalarımız olur. Aynı soruyu kendisi de bir bilim adamı olan Toygar AKMAN üniversite öğrenciliği yıllarında babasına sormuş. Babası da cevap niteliğinde olmak üzere öğretmenliğe yeni başladığı yıllardaki hatıralarından bir bölümünü anlatıyor:

“Çanakkale Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü o günlerde Sirkeci İstasyonu’ndan hergün asker dolusu trenler Trakya yönüne doğru hareket ederdi. Sarayburnu İskelesi’nden de asker dolu koca koca gemiler Çanakkale’ye doğru denize açılırdı. Bütün İstanbul halkı bu kahraman askerleri göz yaşları içinde uğurladık. Giden gemiler ve trenler daima boş olarak döner ve gidenlerden de kısa bir süre sonra haber alınamazdı.”

Babam göz yaşlarını silerek devam etti:

“O günlerin birinde İstanbul Erkek Lisesi’nin bir dokuzuncu sınıfında ders veriyordum. Sınıfın kapısı iki defa tıklatıldıktan sonra açıldı ve içeriye müdür muavini ile kalpaklı bir binbaşı girdi. Sert bir asker selâmı çaktı. Ben de ayağa kalkarak kendilerini selâmladım. Daha ziyaret sebebini sormadan, binbaşı bana baktı ve tok bir sesle:

-Muallim Bey! Memleket, evlâd-ı vatandan hizmet bekler, dedikten sonra sınıfa döndü ve arka sıralarda oturan uzun boylu öğrencilere, “Sen gel, sen gel, sen de gel!” diye seslenerek, öğrencileri toplamaya başlamıştı. önde oturanlar, kendilerinin de alınması için, oturdukları sırada dik durmaya ya da ayaklarının ucuna basarak uzun boylu görünmeye çalışıyorlardı. Binbaşı bu öğrencilere acı acı gülümseyerek sırtlarını okşayıp topladığı öğrencileri alıp, geride kalan bizlere sert bir asker selâmı vererek çıkarak gitti. Sınıfta öylece kalakalmıştım. Diğer sınıflardan toplananlarla beraber bizim öğrencileri Selimîye Kışlası’na götürmüşler. Gidenlerin arkadaşlarına gönderdikleri mektuplardan, orada makineli tüfek eğitimi aldıklarını, üç aylık eğitim süresi bitince Çanakkale’ye gideceklerini öğreniyorduk. Üç ay sonra ise kendilerinden hiç haber alınamadı.” Rahmetli babam sözlerinin burasında durmuş, dopdolu gözleriyle bana bakarak:

“Gidenlerin hiçbiri geri gelmedi. Hepsi de dokuzuncu sınıf öğrencisi idi. İstanbullular dokuzuncu sınıfa kadar gelmiş bütün okuyan evlâtlarını şehit verdiler. Geriye kalanlar oldu ise onlar da Yemen’de ve İstiklâl Harbi’nde şehit düştü. İstanbul daha ne verecekti ki evlâdım. O zamana kadar memlekette aydının harman olduğu yer İstanbul’du. Memlekette aydın mı kaldı a oğul? Pınarlar kurudu, pınarlar!.. Sen ne sorarsın!”

Almira
Per Mar 18, 2010 12:39 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Çanakkale geçilmez resimleri

ÇANAKKALE SAVAÅžI



Çanakkale Savaşı öncesi Siyasi Durum:


Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Arşidük Ferdinand ve eşinin 28 Haziran 1914’de Princip adındaki bir Sırp tarafından Saraybosna’da öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın sebebi olarak görülmekle birlikte, gerçek sebep; büyük devletlerin jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik alanlardaki menfaat çatışmaları, iktisadi ve ticari rekabetleri ve hegemonya kurma kavgaları idi.

Birinci Dünya Savaşı’nda, biri Üçlü İtilaf Devletleri (İngiltere,Fransa,Rusya) diğeri Üçlü İttifak Devletleri (Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya) olmak üzere iki karşıt blok oluştu. Daha sonra, İtalya İttifak Devletlerinden ayrılıp İtilaf Devletlerin safına geçti. Belçika, Karadağ, Sırbistan, Romanya, Yunanistan, Portekiz, Japonya ve ABD İtilaf Devletleri içinde yer aldılar.

Osmanlı Devleti, başlangıçta İtilaf devletleriyle ittifak arayışı içine girdi. İtilaf Devletleri; maliyesi iflas etmiş, ordusu zayıflamış, diplomasisi yetersiz, ekonomisi ve savaş gücü ise tükenmiş bir Osmanlı Devletiyle ittifakı uygun görmediler. Ayrıca İtilaf Devletlerini oluşturan devletlerin çoğunun Osmanlı toprakları üzerinde emelleri vardı. Bu nedenle yok olacağını umdukları bir devletle aynı ittifak içinde yer almak istemediler.

İttifak arayışında, İtilaf Devletlerinden umduğunu bulamayan Osmanlı Devleti olası bir dünya savaşında yalnızlıktan kurtulmak ve Rus saldırısına karşı korunmak için Almanya ile ittifak yapmayı kararlaştırdı. Zaten Almanya da menfaati bakımından Türklerle ittifak konusunda oldukça istekliydi. Bu amaçla Türk Ordusu’na eğitim ve silah yönünden her türlü yardımı yapmaktaydı. Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914’de Almanya ile yaptığı gizli bir anlaşma ile İttifak devletlerine katıldı ve kendi emniyeti, güvenliği bakımından 3 Ağustos 1914 de genel seferberlik ilan etti.

Almanya, 1 Ağustos 1914’de Rusya’ya, iki gün sonra da Fransa’ya savaş açtı. Bu gelişmeler üzerine İngiltere 5 Ağustos 1914’de Almanya’ya savaş ilan etti. Böylece Birinci Dünya savaşı Avrupa’da başlamış oldu.

Almanya’nın Akdeniz’de dolaşan, Amiral Åžovchen komutasındaki Goben ve Breslav isimli iki savaş gemisi İngiliz ve Fransız donanmasından kaçarak 10 Ağustos 1914’de Çanakkale önlerine gelmişlerdi. Enver ve Cemal Paşalar Osmanlı Hükümetinden habersiz bu gemilere geçiş izni verdiler. Osmanlı Devletine sığınan Alman savaş gemileri Marmara Denizi’ne geçtiler. Daha sonra isimleri Yavuz ve Midili olarak değiştirilen ve direklerine Türk Bayrakları çekilen bu gemiler Karadeniz’e açılarak 29 Ekim’de Rus şehir ve limanlarını bombardıman ettiler. Bunun üzerine Rusya 1 Kasım 1914’de Osmanlı Devletine savaş ilan etti ve ertesi gün Doğu sınırlarımızdan topraklarımıza taarruza başladı. 3 Kasım’da Çanakkale Boğazı girişini bombardıman eden İngiltere 5 Kasım’da, Fransa ile birlikte Osmanlı Devleti’ne harp ilan ettiler. Osmanlı Padişahı Sultan Reşat 11 Kasım’da İngiltere, Fransa ve Rusya’ya savaş ilan ettiğini açıkladı. Müslüman alemini Cihad-ı Mukaddes’e (Kutsal Savaş) çağırdı. Bu çağrıya kimse aldırış etmedi. Böylece Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na İttifak Devletleri safında katılmış oldu.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşında dokuz ayrı cephede savaşmıştır.

-Çanakkale cephesi,

-Doğu(Kafkas) cephesi,

-Galiçya(Lehistan) cephesi,

-Romanya cephesi,

-Makedonya cephesi,

-Yemen-Hicaz(Arabistan) cephesi,

-Sina-Filistin cephesi,

-Irak cephesi,

-Suriye cephesi.

ÇANAKKALE SAVAÅžI DENİZ VE KARA SAVAÅžLARI OLARAK İKİ SAFHADA İCRA EDİLMİÅžTİR.




ÇANAKKALE DENİZ SAVAÅžLARI


Çanakkale Boğazı:

Çanakkale Boğazı yaklaşık 70 km. uzunluğunda ve 50-100 metre derinliğindedir. En geniş yeri 7800 metre ile Erenköy Koyu bölgesi, en dar yeri ise 1300 metre ile Çanakkale ile Kilitbahir arasıdır. Çanakkale Boğazı’nda saatte ortalama 5 km. hızı olan bir üst su akıntısı ile aksi yönde, kuzeye doğru da bir dip akıntısı vardır. Alt akıntı denizaltıların, üst akıntı ise küçük teknelerin hareketlerini etkiler.

Birinci Dünya Savaşı’nın başında Çanakkale Boğazı büyük bir önem kazanmıştı. Boğaz açılabilirse Rusya dünya kaynaklarından ve müttefiklerin yardımlarından faydalanabilecek, Türk Ordusu savaş dışı kalacak, İttifak Bloku’na güneyden yapılacak bir taarruz ile harbin kısa sürede sonuçlandırılması mümkün olabilecekti. Dünyanın en güçlü donanmasına sahip İngilizler Çanakkale’den zorlanmadan geçebilecekleri inancında idiler. İngiltere Deniz Bakanı Churchill, donanmanın Boğaz’dan zorla geçerek İstanbul’a ulaşmasının fikir babası idi. Bir iki yıl önce Balkan Devletlerine kolayca yenilen bir ülke olan Osmanlı Devletinin hemen teslim olacağını düşünüyorlardı.

Çanakkale Boğazı’nın savunmasından, kolordu seviyesinde kabul edilen, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı sorumluydu. Komutanı Cevat Paşa (Tuğg. Cevat Çobanlı) idi. Cevat Paşanın emrinde iki tümen ile topçu ve destek birlikleri vardı. Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti Türk birliklerinde, 82’si düşman deniz topçusu ile düello edebilecek nitelikte toplam 240 top bulunurken, düşmanda ise 712 top bulunmakta idi. Düşman toplarından 249’u bombardımana katılmıştır.

3 Kasım 1915 Deniz Harekatı:

Çanakkale Boğazı’na ilk taarruz; 3 Kasım 1915 günü iki İngiliz savaş gemisinin Gelibolu’daki Seddülbahir ile Ertuğrul tabyalarını, iki Fransız savaş gemisinin de boğazın Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyalarını yaklaşık 14.000 metre mesafeden bombardıman etmeleriyle başladı. Düşmanın bu taarruzu sonucu 5 subay, 80 erimiz şehit olmuş, 1 subay ile 20 erimiz yaralanmıştır. Bombardımanda Seddülbahir’deki cephanelik isabet alarak infilak etmiştir.

Bu bombardıman, Rusya’dan sonra, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devletine karşı savaş başlatma niteliğini taşıyordu. İngiliz Amiral Limpus’un bu bombardımanla Türklerin vaktinden evvel uyandırılmış olacağı endişesiyle karşı çıkmasına rağmen, bombardıman Churchill’in emriyle yapılmıştı. Gerçekten de bu bombardıman Türk ordusu için uyarıcı olmuş ve Boğaz’da gerekli takviyeler yapılarak savunma önlemlerine hız verilmiştir.

19 Åžubat 1915 Deniz Harekatı:

Boğazı zorlamaya yönelik ilk ciddi teşebbüs ve bombardıman 19 Åžubat 1915 günü müttefiklerin Amiral Carden komutasındaki çok sayıda muharebe gemisi tarafından 07.45 ile 17.30 arasında yapıldı. Ancak, uzak mesafeden yapılan bombardımanla düşman donanması istediği başarıyı sağlayamadı.

25 Åžubat 1915 Deniz Harekatı:

Amiral Carden, 19 Åžubat deniz muharebesinde uzak mesafelerden yapılan bombardımanlarla, giriş tabyalarının tahrip edilmediği kanısına varmıştı. 25 Åžubat deniz harekatına Queen Elizabeth ve Irresistible gibi en güçlü gemiler de katılarak tabyalara bu sefer yakın mesafeden ateş açılmıştır. Saat 17.30’a kadar yapılan bombardımanda giriş tabyaları hemen hemen bütünüyle ağır hasara uğramıştı. Böylece, boğazın giriş kapısı açılmış sayılırdı.

Düşman donanması, 19 Åžubat-18 Mart 1915 tarihleri arasında geceli-gündüzlü, aralıksız olarak boğazda, bombardıman ve mayın arama faaliyetlerini sürdürmüştür.

Müttefik donanmanın deniz harekatından istenilen neticeyi alamaması nedeni ile sağlığı bozulan Amiral Carden istifa etmiş, yerine 16 Mart’ta Amiral Robeck atanmıştır.

18 Mart 1915 Deniz Muharebesi:

18 Mart tarihine kadar Boğaz’da 403 mayınla 11 mayın engel hattı tesis edilmişti. Bu engel hatlarının dördünü 159 mayınla Nusret, diğer dördünü 114 mayınla İntibah, ikisini 48 mayınla Selanik, birini 37 mayınla Samsun gemileri tesis etmiştir. Son 26 mayın 07/08 Mart gecesi Yüzbaşı Hakkı Bey’in komutasındaki Nusret (Nusrat) mayın gemisi tarafından Erenköy Körfezi’nde, Karanlık Liman’a dökülmüştür. Bu mayınların her nekadar 17/18 Mart gecesi döküldükleri ileri sürülmekle beraber, bilhassa Çanakkale Mayın Grubu Komutanı Binbaşı Nazım Bey’in kaleme aldığı hatıraları ile Nusret’in seyir defterinin incelenmesi sonucu elde edilen bilgiler, söz konusu mayınların 07/08 Mart gecesi döküldüklerini teyit etmektedir. 18 Mart’a kadar geçen sürede boğazın girişinde bulunan, Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmiş, Boğaz’a giriş kapıları aralanmıştı.

18 Mart 1915 sabahı Amiral Robeck’in komutasındaki, İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan ve dönemin en büyük donanması Çanakkale Boğazı’nı yarıp geçmek üzere; üç filo (tümen) halinde teşkilatlanmış ve ileriden geriye doğru; 1 inci, 3 üncü ve 2 inci filolar olmak üzere, üç hat halinde boğaza girmişti. Bir keşif uçağımız o gün erkenden bu donanmanın toplanma yerini ve kuvvetini rapor etmişti. Bunun üzerine Türk birlikleri çoktan silah başı yapmıştı. Queen Elizabeth, Anadolu yakasında bulunan Hamidye I ve Çimenlik tabyalarını, Agamenon, Lord Nelson ve İnfletible ise boğazın Rumeli yakasındaki Yıldız, Mescidiye, Hamidiye II ve Namazgah tabyalarını ateş edeceklerdi.

Birinci filoda; Amiral Robeck’in komutasında İngiliz Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible gemileri bulunuyordu. Bu gemilerin Anadolu kıyısındaki bataryalara karşı güvenliğini Triumph, Rumeli kıyısına karşı ise Prens George gemileri koruyordu.

İkinci filoda; Albay Hayes Sadler komutasında İngiliz Ocean, Irresistible, Albion, Vengeance, Swift Sure, Majestic gemileri yer almıştı.

Üçüncü filoda; Amiral Guepratte komutasında Fransız Gaulois, Charlemagne, Bouvet ve Suffren gemileri sıralanmıştı. Düşman donanmasında ayrıca; çok sayıda kruvazör, muhrip, denizaltı, uçak ve mayın gemileri ile yardımcı gemiler de yer alıyordu.

Birinci filonun ilk bombardımanı saat 11.25’te başladı. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden önce Çimenlik’e sonra Çanakkale şehrine daha sonra da Hamidiye tabyasına ateş etmeye başladı. Bu ateşler sonucu; Çimenlik’e iki mermi isabet ediyor, Çanakkale’de yangın çıkıyor ve Hamidiye’de hasar meydana geliyordu. Agamemnon, Lord Nelson ve Prens George Rumeli yakasındaki; Hamidiye, Mecidiye, Yıldız , Dardanos ve Namazgah tabyalarına ateş açıyorlardı. Başlangıçta toplarımızın menzilleri düşman gemilerine karşılık vermek için yeterli değildi. Deniz savaşı tek yanlı bir bombardımana dönüşmüştü. Fakat düşman gemilerini en çok rahatsız eden, sürekli yer değiştiren sahra bataryaları idi.

Merkez tabyalarımıza yönelik bu bombardıman sonucu tabyalarımızın çoğu tahrip oldu. Bu durum karşısında, boğazı geçeceğine dair umutlanan ve geçme zamanının geldiğini düşünen Amiral Robeck, saat 12.00 de, Fransız Amiral Geupart’a Fransız savaş gemilerini öne geçirmesini emretti. İleri hatta geçen Fransız gemilerinden Suffren ve Bouvet Anadolu kıyısındaki, Goulois ile Charlemagne ise Rumeli kıyısındaki topçu mevziilerimizi bombardımana başladılar. Topçularımızın menziline giren Fransız gemileri ile Türk topçusu arasında korkunç bir topçu düellosu devam etti. Bu esnada Fransız Gaulois ile İngiliz Agamemnon zırhlıları yara aldılar. Türk toplarının bir kısmı kama ve namlularının ısınma ve şişmelerinden, yarısına yakını ise düşman topçusunun isabeti ile kullanılamaz durumdaydı. Bu nedenlerle Türk topçusunun etkisi giderek azaldı.

Bu durum karşısında, Türk tabyalarının imha edildiğini düşünen Amiral Robeck, saat 14.00 de, 1 ve 3 üncü filoları geri çekip, en geride ihtiyatta bulunan 2 inci filoyu öne sürmeye karar verdi ve Fransız gemileri de geriye doğru manevraya başladı.

Bu çekilme esnasında; Suffren’i takip eden Bouvet müthiş bir patlama ile sarsıldı. Koca gemi iki dakika içinde 639 mürettebatıyla boğazın karanlık sularına gömüldü. Büyük bir olasılıkla Bouvet, Nusret’in döşediği mayına çarparak batmıştı. Bu olayı takip eden iki saat içinde, 2 inci filodaki gemiler ön hatta gelerek 10.000 metrelik atış menziline girdiler. Türk topçusu ile bu filo arasındaki topçu düellosu saat 16.00’ya kadar devam etti. Bu arada mayın arama-tarama gemileri de ön hatta gelerek mayın arama faaliyetine başladılar. Buldukları ilk üç mayını patlatan bu gemiler, Türk Topçusunun açtığı ateş sonucu paniğe uğrayarak geriye doğru kaçmaya başladılar. Saat 16.10’da mayına çarpan Inflexible ile torpillenen Irresistible zırhlıları ağır hasara uğramışlardı. Inflexible muharebe sahasını terk ederek Bozcaada’da karaya oturtuldu. Mürettebatı tahliye edilen Irresistible’yi yedeğine almak üzere hareket eden Qcean da mayına isabet ederek ağır hasara uğradı, personeli diğer gemiler tarafından kurtarıldı. Kaderlerine terk edilen Irresistible ve Ocean zırhlıları daha sonra Türk topçusu tarafından batırıldı. Ertuğrul Koyunda manevra yapan düşman gemileri Nusret’in tuzağına düşmüşlerdi.

Müttefik donanma yedi saat süren deniz savaşında ağır bir yenilgiye uğradı ve güçlerinin üçte birini kaybetti. Üç muharebe gemisi (İngiliz Irresistible ve Qcean ile Fransız Bouvet) battı. Dört gemisi (İngiliz Inflexible, Agamemnon ile Fransız Gaulois, Suffren) muharebe edemeyecek şekilde ağır yara aldı. Mayından temizlenmiş olduğu sanılan alanda, gemi ve personel kayıplarının birbirini izlemesi üzerine Amiral Robeck, saat 17.50 de tüm donanmayı geri çekti. Düşmanın personel kaybı ise 800 kadardı. Büyük bir fiyaskoya uğrayan, zamanın en görkemli ve iddialı donanması, Türk ileri mayın hatlarına bile ulaşamadan savaş alanını terk etmek zorunda kalmıştı. Mayınlar hakkında yanlış istihbarat veren uçak pilotu askeri mahkemeye verilerek idam edilmiştir.

18 Mart Zaferi, Türk topçusu ve Nusret mayın gemisi sayesinde sağlanmıştır.

ÇANAKKALE KARA MUHAREBELERİ


Çanakkale’de Türk tarafının savunma planı; kıyıların kuvvetli tutulması, düşmanın henüz denizde iken karşılanması ve karaya çıkmasının engellenmesi, karaya çıktığı takdirde karşı taarruzlarla denize dökülmesi esasına dayanıyordu. Gelibolu’ya 5 inci Ordu Komutanı olarak atanan Alman generali Liman Von Sanders’e göre çıkarma; Gelibolu’da Saroz Körfezi’ne ve Anadolu yakasındaki Beşike ile Kumkale’ye yapılırdı. Sanders, kendi anlayışına göre, Kolordunun savunma planını değiştirmiş, bu nedenle kıyılarda sadece zayıf örtme ve gözetleme postaları bırakılmış, kuvvetin büyük kısmı geri bölgelerde tertiplenmiştir. Düşman hangi bölgelere çıkarma yaparsa gerideki kuvvetler oraya sevk edileceklerdi. Sanders’in İtilaf Kuvvetlerini Çanakkale cephesine uzun süre bağlayarak, Avrupa cephelerinde Almanların karşısındaki kuvvetleri azaltmak gibi bir düşünce içinde olabileceği de akla gelmektedir.

Türk birliklerinin kuruluşu; 3 ncü Kolordu Gelibolu’da, 15 nci Kolordu ise Anadolu tarafında tertiplenmişti. Esat Paşa komutasındaki 3 ncü Kolordu emrinde üç (7, 9 ve 19 uncu Tümenler), Alman Generali Weber komutasındaki 15 nci Kolordu emrinde iki (3 ve 11 nci Tümenler) ve doğrudan 5 nci Ordu’ya bağlı bir tümen (5 nci Tümen) olmak üzere toplam 6 tümen ile bir bağımsız süvari tugayı ve 4 seyyar jandarma taburu bulunmaktadır. Başlangıçta Türk tarafı 8’i jandarma olmak üzere 57 tabur ile 24 topçu bataryası kuvvetinde idi. Savaşın devamı süresince yapılan kıta kaydırmalarıyla, Gelibolu’daki tümenlerin sayısı 16’ya çıkarılmıştır.

İtilaf Devletleri’nin çıkarma planı; Asıl çıkarma yeri, Seddülbahir ve Kabatepe ile Arıburnu arasındaki bölge olarak kararlaştırılmıştı.

Siklet merkezi Seddülbahir bölgesiydi. Asıl çıkarma yeri hakkında Türkleri yanıltmak ve bu bölgelerdeki Türk kuvvetlerini yerlerine bağlamak maksadıyla Saroz Körfezi ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Beşike bölgelerine gösteriş(yanıltma) harekatı düzenlenecekti.

General Hamilton komutasındaki İtilaf Devletleri birliklerinin kuruluşu; 1 Fransız tümeni, 1 deniz tümeni, İngiliz 29 ncu Tümen ve 2 tümenli Anzak Kolordusu. Fransız Tümen’inin bir tugayı Müstemleke, diğer tugayı ise Anavatan tugayından teşkil edilmiştir. Müstemleke Alay’larının bir taburu Fransız, iki taburu ise Senegalli askerlerden oluşmuştur. Anzak Kolordusu’nun bir tümeni Avustralya ile Yeni Zelandalı askerlerden, diğer tümeni ise Avustralyalı askerlerden oluşmuştur. Düşmanın bu kuruluşu içinde; 60 tabur ve 40 topçu bataryası vardı. Ayrıca, 72 uçağı ile çıkarmayı denizden destekleyecek çok sayıda savaş, nakliye, çıkarma sandalları ve çeşitli gemileri bulunmaktaydı. Mayıs ayında, İtilaf Devletlerinin kara ordusuna bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayı katılmıştır.

25 Nisan 1915 sabahı Müttefik kuvvetler, Seddülbahir ve Arıburnu’na donanmanın ateş desteği altında asker çıkarmaya başladılar. Bu arada düşman gemiler Saroz Körfezi ile Anadolu yakasındaki Kumkale ve Beşike’deki Türk mevzilerini de bombardımana başladı. Saroz’a ve Kumkale’ye aldatma amacıyla asker çıkarıldı ise de, aynı günün gecesi bu askerler geriye çekilmiştir.

Seddülbahir Çıkarması ve Muharebeleri:

25 Nisan sabahı, İngiliz 29 ncu Tümen’i donanmanın yoğun ateş desteğinde Seddülbahir’de, kapalı adları ile anılan beş ayrı yere (Y:Sarıtepe güneyi, X:İkiz koyu, X:Teke koyu, V: Ertuğrul koyu, S:Morto koyu) çıkarma harekatına başladı. İlk hedef olarak Alçıtepe ele geçirilecek, Kilitbahir platosu’na ilerlenerek, merkez tabyaları susturulacak, boğaz giriş bölgesi elde edilecekti. Bu bölgeyi Yarbay Hafız Kadri komutasındaki 26 ncı Alay’ın Binbaşı Mahmut Sabri’nin komuta ettiği 3 ncü Tabur’u savunuyordu.

Donanmanın üstün ateş desteğinde, Seddülbahir kıyılarına çıkarma yapan İngiliz kuvvetleri, bu kıyıları savunan kahraman Türk askerinin çok şiddetli mukavemeti ile karşılaştılar. Takım ve manga kuvvetinde küçük birlikler halinde tertiplenen Türk birliklerinin açtıkları ateş sonucu, binlerce İngiliz askerinin cesetleri sahilleri doldurmuştu. Ezineli Yahya Çavuş, takımıyla Ertuğrul Koyu’nu 12 saat savunmuş, çıkarma yapan düşmanı perişan etmiştir. 25 ve 26 Nisan günlerinde, kahraman Türk askerinin bu direniş karşısında çok büyük zayiat veren İngiliz kuvvetleri bekledikleri başarıyı elde edememiş ve hedefleri olan Alçı Tepe’yi ele geçirememişlerdi. Ancak, donanmanın ateş desteği ve takviyeler ile kıyıda tutunabilmişlerdir.

Seddülbahir Muharebeleri:

1 nci Kirte Muharebesi (28/30 Nisan 1915): Alçı Tepe’yi ele geçirmek için 2 İngiliz, 1 Fransız tugayından oluşan 14.000 kişilik düşman ordusunun başlattığı taarruz, Türk askerinin savunması karşısında başarısızlığa uğramıştır. Bu muharebede 3.000 kayıp veren düşman, ilk mevzilerine geri dönmek zorunda kalmıştır.

2 nci Kirte Muharebesi (06/08 Mayıs 1915): Müttefik kuvvetlerin Kitre köyü ve Alçı Tepe’yi ele geçirmek için 2 tümenle başlattıkları taarruz, Türk birliklerinin karşı taarruzlarıyla geri püskürtüldü. Düşman bu muharebede 8.500 askerini kaybetti.

3 ncü Kitre Muharebesi (04/06 Haziran 1915): Arıburnu cephesi’nde Türk birliklerinin 19 Mayıs’ta başlattığı taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. Türk birlikleri bu muharebede çok ağır kayıp verdi. Müttefik kuvvetlerin komutanı General Hamilton bu durumdan yararlanarak, Yassıtepe-Alçıtepe hedeflerini ele geçirmek gayesi ile taarruza karar verdi. Taarruzunun ara hedefi olarak üçüncü defa Kitre köyü’nü seçti. 61.000 kişilik İngiliz ve Fransız kuvvetleri mevzilerimize 200-400 m. kadar girme yapmışsa da Türk ihtiyat birlikleri devreye girerek kısa zamanda bu girmeleri durdurmuştur. İngilizler tarafından ilk defa cephede zırhlı muharebe aracı bu muharebede kullanılmıştır.

1 nci Kerevizderesi Muharebesi (21/22 Haziran 1915): Bu muharebe, Fransız Kolordusu’nun başlattığı mahdut hedefli bir taarruzdur.

Maksat, Kerevizderesi sırtlarını ele geçirmekti. Türk savunması karşısında Fransız taarruzları bir sonuç vermemiştir. Türk birliklerin kaybı 6.00, Fransızların ise 2.500 dür.

Zığındere Muharebesi (28 Haziran/05 Temmuz 1915): Zığındere, Çanakkale Savaşâ€™ının en kanlı ve zayiatın en fazla olduğu bir muharebesidir. Zığındere’yi ele geçirmek isteyen düşmanın başlattığı taarruzda, donanması ve topçusu hedef ayırımı yapmadan, Zığındere’de bulunan sahra hastanesi ve sargı yerlerini bombalamış, çaresiz hasta ve yaralı askerlerimize çok ağır zayiat verdirmiş, çoğu da şehit olmuştur. İngilizler bu muharebede tasarladıkları hedefe varamamışlardır. Bu hastanede tedavi edilen, yaralı ve esir İngiliz askerlerinden birçoğu da bu bombardımanlar sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Sekiz gün, geceli gündüzlü süngü hücumlarıyla geçen Zığındere Muharebesi’nde 16.000 Türk askeri şehit olmuştur. Bu nedenle bu bölgeye Åžehitler Sırtı adı verilmiştir. Aziz şehitlerimizin hatırasına, burada “Sargı Yeri Åžehitler” abidesi yeralmaktadır.

2 nci Kerevizdere Muharebesi (12/13 Temmuz 1915): Kerevizderesi sırtlarını ele geçirmek için deniz ve kara topçularınca desteklenen, İngiliz ve Fransız tümenleri tarafından başlatılan bu taarruzda; Fransızlar 150-300 m. derinlikteki mevzileri işgal ettiler. Karşı taarruzlarımızla düşmanın daha fazla ilerlemesi durdurulmuştur.

Seddülbahir bölgedeki harekat, diğer bölgelerdeki harekat gibi, Ağustos ayından itibaren mevzii muharebesine dönüştü. Bu suretle düşman çıkarmadan itibaren ancak 3-4 kilometrelik bir arazi kesimini elde etmiş, hedefleri olan Alçıtepe ve Kirte’yi ele geçirmeye muvaffak olamayarak muharebenin sonuna kadar bir sahaya saplanıp kalmıştır.

Arıburnu Çıkarması:

5 nci Ordu Komutanı General Sanders’in kişisel değerlendirmesi ve savunma planlarına uyularak Arıburnu bölgesi Seddülbahir’de olduğu gibi, zayıf kuvvetlerle tutulmuştur. Yarbay Åžefik (Aker)’in komutasındaki 27 nci Alay’ın Binbaşı İsmet’in komutasındaki 2 nci Tabur’u bu bölgeyi örtmek ve savunmakla görevlendirilmişti.

Çıkarma yapacak Anzak Kolordusu Komutanı General Birdwood’un planı; çıkarmaya müteakip, Kocaçimen-Conkbayırı-Kemalyeri-Kavak Tepe-Kabatepe hattını ele geçirmekti. Çıkarma Kabatepe Bölgesine planlanmıştı. 25 Nisan 1915 sabahı, muhripler karaya çıkacak Anzak askerlerini taşıyan tekneleri Kabatepe’nin 1.250 m. açığında bıraktılar. Akıntı veya rüzgar nedeni ile mi yoksa kılavuz hatası sonucu mu? Nedeni kesin bilinmez. İlk çıkarma dalgası hedeften saptı, planlanan yerin 1.500 m. kuzeyine, yani Arıburnu sahiline-sonradan Anzak Koyu olarak adlandırılan koy-yanaştı. Yanlış sahile çıkan Anzak askerleri şaşkınlık içinde idiler. Etrafı yüksek tepelerle çevrili bir alanda sanki kapana sıkışmışlardı. Türk tarafı da düşmanın bu sahile çıkacağına ihtimal vermemiş, bu nedenle sahil zayıf bir kuvvetle savunuluyordu. Az sayıdaki Mehmetçiğin şiddetli ve isabetli ateşleri ile kıyıya ilk çıkan bu düşman birliğinin tamamına yakını imha edilmiştir. İlerleyen saatlerde, donanmanın topçu ateşi desteğinde kıyıya çıkabilen çok sayıdaki düşman kuvveti; sayıları azalan, takviyelerin gelememesi ve cephanelerinin bitmesi üzerine çaresiz kalan askerlerimizin Conk Bayır’ına çekilmeleri üzerine, Arıburnu Sırtı’nı (Kanlı Sırt’ı, Kırmızı Sırt’ı ve Cesaret Tepe’yi) işgal etmiştir.

Gün ağarırken Arıburnu istikametinden top seslerinin gelmesi üzerine 19 ncu Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal bir çıkarma yapıldığını anlayarak durumu Ordu Komutanı’na bildirmişse de bir cevap alamadı. Durum çok kritikti, sahilde çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri bulunuyordu. Geniş bir sahile yayılmış 27 nci Alay çok zayiat vermişti. Düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe hattı ve uzantısını ele geçirmesi halinde telafisi mümkün olmayacak durumlarla karşılaşılacağı muhakkaktı. Bütün bunları düşünen Mustafa Kemal, Ordu’dan emir gelmemiş olmasına rağmen inisiyatifini kullanıp sorumluluğu yüklenerek, Yarbay Hüseyin Avni’nin komuta ettiği 57 nci Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe istikametinde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, kıyının gözetleme ve korunmasıyla görevli erlerin çekilmekte olduklarını gördü.



Almira
Per Mar 18, 2010 12:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ


http://www.egitimkilavuzu.com/io/images/stories/canakkale2yn7.png



Çanakkale Savaşı ile ilgili seçme sözler..


“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

M. Kemal ATATÜRK
.

“Harpte iki meşâ€™um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.”

İngiliz Başbakanı Asquith
.

“Ordunun yardımı olmaksızın Filo’nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum.”

Churchill
.

"Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”

Churchill
.

“... Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se’bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşmamn taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir.” [439]

Alman Generali Liman von Sanders
.

“Avrupa’da hizbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklierle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.”

General Tawshend
.

“Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu.”

General Fahri BELEN
.

“Müttefiklerin gayreti kalmamıştır. Türkiye insan menbalarını (kaynaklarını) sarf ederek bitab (bitkin) kalmış, müttefikler, hissolunur derecede zayıflamamışlardır. Fakat Çanakkale Muharebesi’nin Rusya’nın akibeti ve Balkanlar’daki tesiriyle Türkler müteselli olabilirler.”

Larşer
.

“... Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, Ingilizler için felaket olmuştur.... Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, Ingilizler kendileriyle dövüştükten sonra bittecrübe anlamışlardır.”

Ingiliz Generali Oglander
.

“Yenilmez Ingiliz donanmasının uğradığı akibetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz’dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi Istanbul’a getirmek planının şansı çok azdı.”

General Fahri BELEN
.

“Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avusturalyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı.”

Avustralyalı Yarbay D. M. HORNER
.

“Çanakkale Savaşları, savaşa İngiliz bayrağı altında katılan Yeni Zelanda’nın uluslaşma sürecine çok önemli katkılarda bulunmuştur. 1915’te Yeni Zelandalılar, kimliklerini İngiliz İmparatorluğu içerisinde tanımlamaktaydılar ve bağımsızlık kazanmak gibi istekleri yoktu.”

Yeni Zelandalı Prof. Dr. J. PHİLLIPS
.

“Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarımn başlangıcı ve ilk örneğidir.”

Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo MIKI
.

“Avrupa diplomasisinin çıkmazlarında ihtiyatla yolunu arayan ve Avrupa devletleri’nin birbirine düşmüş meclislerinde kendi lehinde fırsatlar kollamaya çalışan ürkek ve tereddütler içindeki Osmanlı, artık yerini, dimdik adeta mağrur ve kendine güvenen, kendi hayatını yaşamaya azmetmiş, Hristiyan düşmanlarına tam bir istihfafla bakan şahsiyete bırakmıştı.”

Alan Moorhead
.

“Çanakkale Boğazı’ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Martı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu ciddiyetini koruyordu.”

Robert Rhodes James
.

“Çanakkale Müharebelerinde Türk ordusunun başında daha başlangıçtan itibaren orayı, üç kez ve yalnız kendi inisiyatifiyle kurtarmış olan Türk Başbuğu (Atatürk) bulunmuş olsaydı, bu gün tarih, bir Çanakkale Savaşı yerine, karaya ayak basmasıyla beraber, akim kalan bir Çanakkale teşebbüsünden bahsederdi.”

M. Åževki YAZMAN
.

“Çanakkale fecayi’ine (çok acıklı olaylarına) ait mesuliyetin, her iki taraftan hangisine ait ve raci olduğu keyfiyeti henüz tahakkuk edemediyse de, bahri hücumun (deniz hücumu) altında mündemiç (saklı) olan hakayik (gerçekler), o kadar basittir ki, bu hususta en müptedi (ilkel) olanlar bile bunu anlarlar.
Biz en müşkülü’l-icra (yapılması zor) harekete tasaddi ettik (başladık) ve esas noktalara dair maluunatı sahiha (gerçek bilgiler) elde etmeden evvel mutadımız (adetimiz) olduğu üzere, düşmanı hakir (küçük) görerek, böyle bir külfetli işe sarıldık. Neticedeyse, herkesin kabul ve itiraf edeceği bir hezimete, mağlubiyete uğradık ki, bunun izin, hiçte şikayete hakkımız yoktur.

18 Martta mağlup olduk. Bu bapta tevile felana (başka anlam vermeye falan) hacet yoktur.”
İngiliz Yazar Ellis Ashmit BARTLETT
.

“Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.”

Sami Paşazade Sezai
Almira
Per Mar 18, 2010 12:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

ÇANAKKALE
.

“Söyle arkadaşım “dedi Anadolulu Mehmet
Yanıbaşında ki Anzak erine
“Nerelerden kopup gelmişin
Neden çökmüş bu mahsunluk üzerine”
“DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN” dedi gencecik Anzak

“Öyle yazmışlar mezar taşıma
Doğduğum yerler öylesine uzak
Örtündüğüm topraksa gurbet bana”

“Dert edinme arkadaşım” dedi Mehmet
“Değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet
Sende artık bizdensin
Sende bencileyin bir Mehmet”

Çanakkale toprağının
Üstü cennet altı mezar
Kavga bitmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar
“Ya sen” dedi Mehmet
Oyun çağındaki İngiliz erine
“Yaşın ne senin kardeş
böylesine erken buralarda işin ne”

“Yaşım sonsuza dek on beş”
dedi ufak tefek İngiliz eri
“Köyümde askercilik oynar
coştururdum trompetle bizimkileri

Derken kendimi cephede buldum
Oyun muydu gerçek miydi anlamadan
Bir sahici kurşunla vuruldum
Sustu boynumdaki trompet

Son verildi böylece oyundan bozma işime
Gelibolu’da bana bir yer kazıldı
Mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ yazıldı
Öyküm de künyem de bundan ibaret

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa
Gözyaşları düşerek üstüne sanki
Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa
Sahibini yitiren bir trompet
“Ya sizler” dedi Mehmet
Dünyanın dört kıtasından
Mezar dolusu erlere
“Hangi rüzgar savurdu sizleri
bu bilmediğiz yerlere”

Kimi İngiliz’di kimi İskoç
Kimi Fransız dı kimi Senegalli
Kimi Hintli kimi Nepall
Kimi Avustralya’ dan Yeni Zellanda ’dan Anzak
Gemiler dolusu asker
Her biri niye geldiğinden habersiz
Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak
Tırmanmışlardı dağa bayıra
Siper siper yara gibi yarılan toprak
Mezar olmuştu savaş ardından onlara

Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR
Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ
Kiminin de mezar taşında
On altı,on yedi on sekiz yaşında
EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı
Çanakkale topraklarında
Her birinin erken biten yaşam öyküsü
Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı
“anlamaz mıyım”dedi “halinizden kardeşler”
adına yazılı taşı bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet

“Bende yüzyıllarca yaban ellerde
Neyin uğruna bilmeden can vermişim
Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına
İlk kez Çanakkale’ de ermişim

Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak
Ekip biçtiğim padişah mülkü toprak
Değil mi ki sizler alamazsanız bile
Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına
Sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale “

Çanakkale toprağının
Üstü cennet altı mezar
Kavga bitmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar

Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı
Kızıştıkça kızgınlığı dindiren
Ara verdikçe ateşe düşmanı kardeşe
Döndüren bir savaş
Kıyasıya bir savaştı
Ama saygı üreten bir savaş
Yaklaştıkça birbirine
Karşılıklı siperler
Gönüllerde yakınlaştı
Düştükçe vuruşanlar toprağa
Dostlar gibi kaynaştı

Savaş bitti
Ölenler kaldı sağlar gitti
Köylü köyüne döndü evli evine

Kır çiçekleri geldiler akın akın
Çekilen askerlerin yerine
Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar
Kilim kilim yayıldılar toprağa
Siper siper
Toprağın savaş yaralarını örttüler
Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine
Kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine
Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle
Silah yerine sapan tutan elleriyle
Geri aldı savaş alanlarını doğa
Can geldi toprağa silindikçe kan izleri

Yeryüzünde cennet oldu öylece
O cehennem savaş yeri

Şimdi Çanakkale Gelibolu
Bahçe bahçe
Ülke ülke
Mezar dolu

Üstü cennet altı mezar
Çanakkale toprağının
Kavga bitirmiş mezarlarda
Kaynaş olmuş yiten canlar
“Huzur içinde uyusun”
Vuruştukları topraklarda
Kavgadan kinden uzakta
Yanyana dostça yatanlar

BÜLENT ECEVİT
Almira
Cum Mar 09, 2012 1:17 am
 
Foruma git
Konuya git

RABBİM BENİ SEVİYORMU.....

Yüce Allah, "... İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever. (Bakara Suresi, 195) buyurur. Sevgisini kazanabilmek için “iyi” olmamız gerektiğini haber verir. İyilik, insanın tüm hayatını kapsayan bir ahlaktır ve kişinin yalnızca canı istediğinde değil, hayatı boyunca uygulaması gereken samimi çabadır.

Kur’an, iyileri fedakar, yardımsever, hoşgörülü, sevgi, şefkat ve merhamet sahibi, güzel ahlaklı ve yaptığı her güzel işi Rabb’inin rızasını kazanmak için yapanlar olarak tarif eder. Toplumda birçok insanın yaptığı gibi "desinler" ya da "demesinler" mantığıyla hareket etmenin yanlışlığını vurgular.

İnsan iyiliği kendi inancı, düşünceleri, hayata bakış açısı ve toplumsal eğitimi doğrultusunda kendisi belirleyemez. Gerçek iyi, derin bir aşkla Allah’ı seven, derin bir saygıyla Allah’tan korkan, O’nun rahmetini ve rızasını yitirme endişesiyle içi titreyen ve O’nun sınırlarını koruyan insandır.

Var gücüyle kötülüğü emreden nefsimiz ve destekçisi şeytan da boş durmaz kuşkusuz. Bizi güçsüzleştirmek ve kendi yollarına çekmek için ömrümüz boyunca telkinler verir, çaba harcarlar.

İyi insan olmaya gayret eden kişi yardımı karşılıksız yapar ve başkalarını da iyiliğe özendirir. İnsanın, gerçek iyiyi yalnızca kendisinin bilmesi ve yaşaması yeterli değildir. İnanan her insan başkalarını da güzel ahlakı yaşamaya davet etmekle sorumludur.

Sevdiklerinden olmamız için yetime, yoksula yardım etmemizi, ihtiyacımızdan artakalanı, ancak atacaklarımızı değil sevdiğimiz şeyleri vermemizi ister Allah. "Yığıp biriktirmeyin, bollukta da darlıkta da infak edin" buyurur.

Sinirlendiğimizde öfkemizi yenmeyi, insanlardaki haklarımızdan bağışlama ile vazgeçmemizi ister. Sabırlı olmak çok önemli. Şefkatsiz, merhametsiz ve hoşgörüsüz, öfke dolu bir üslup inanan insana yakışmaz.

Bağışlayıcı olmak büyük bir erdemdir. Bağışlamamak, sevginin önüne set çeker. "Bağışlayıcı olun, Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz?" ifadesiyle bağışlanma müjdesi verir Kur’an. Ne önemli bir nimet!.. Neden intikam almak ister ki insan? Unutmayalım; Allah Muntakim’dir. "Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir? (Zümer Suresi, 37)

Allah sınırsız adalet sahibidir; "Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve Kendi yanından pek büyük bir ecir verir. (Nisa Suresi, 40)

Peygamberimiz (sav), "Eğer Allah’ın sizi sevip sevmediğini düşünüyorsanız sizi ne ile meşgul ettiğine bakın" buyurur.

Eğer günlük hayatta yarar sağlamayacak boş işlerle uğraşmıyorsak ve O’nun istediği şekilde yaşıyorsak umut ederiz; Allah bizi seviyordur.

Gün içinde Allah’ı anıyor, düşünüyorsak ve O’nunla bağlantımız sürekliyse, attığımız adımı O’nun hoşnutluğu için atıyor ve iyi işler yapıyorsak umut ederiz; Allah bizi seviyordur.

Hele bir de ömür boyu nefsimizin bencil tutkularından sakınmış, sürekli iyilik peşinde koşmuşsak? İşte o zaman alacağımız karşılığın -Allah’ın dilemesiyle-O’nun rızası ve sonsuz güzellikler olmasını umut ederiz.

Böylelikle Allah, dediklerine karşılık olarak içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler verdi. Bu, iyilik yapanların karşılığıdır. (Maide Suresi, 85)

Rabbim bizleri her zaman sevdiği kullarıyla birlikte kılsın inşallah amin ecmain Hacegan...
Hacegan__
Pzr Mar 11, 2012 7:00 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kur'an' da; "İnsan zayıf yaratıldı" buyurulmaktadır. İns

“Yaptıklarıyla gururlanan ve yapmadıklarıyla övülmeyi sevenlerin, azaptan emin bir yerde bulunduklarını zannetme!”
(Al-i İmran Sûresi, 188. )

Emeğine yüreğine sağlık güzel paylaşım için.
Hacegan__
Pzr Mar 11, 2012 7:17 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: İnsan aklı metafizik sahada niçin güçsüz kalıyor?

Akıllarına güvenen ve onu yegâne ölçü kabul edenler, kavrayamadıkları hakikatleri şu veya bu sebeple inkâr etmeyi daha kolay bulur ve düşünmekten olanca güçleriyle kaçarlar.
--------------------------------------------------------------------------------
Emeğine sağlık.
Hacegan__
Pzr Mar 11, 2012 8:38 am
 
Foruma git
Konuya git
cron