273 sonuç bulunduRe: İslam'ı yaşamaya çalışan Müslümanların yüzlerinin nurluZahire bakılırsa bu nişan yüzdeki nûr, kalpteki sükûnet, azalardaki yumuşaklık, huşu ve teslimiyettir. İçi düzgün olanın dışını da Cenab-ı Allah düzeltir.
Emeğini yüreğine sağlık,,,
YARATANDAN KORKUN....Allah korkusu, müminin imanındaki en önemli konudur. Çünkü Allah, yalnızca Kendisinden korkanların sakınacağını, korkup-sakınanların da kurtuluşa ereceğini pek çok ayetinde bildirmiştir.
Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35) İnsanların çoğu, “ben Allah’ı severim, neden korkayım ki?” gibi yanlış bir mantığı benimsemişlerdir. Allah’ın ayetlerinde “Benden korkun” emri varken, neden korkayım, ben Allah’ı sadece severim demek, namaza veya oruç tutmaya gerek yok demekle aynı anlama gelir. Zira namaz ve oruç ibadetlerinin bildirildiği ayet sayısı, Allah’ın Kendisinden korkmamızı emrettiği ayet sayısından çok daha azdır. Bütün ibadetlerin temelinde Allah korkusu vardır. Temeli Allah korkusuna dayanmayan ibadetlerin kararlılıkla ve titizlikle korunması pek mümkün değildir. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir; şu halde O’na ibadet et ve O’na ibadette kararlı ol… (Meryem Suresi, 65) Allah büyüktür, tek güç sahibidir, istediğini zorla yaptırandır, tüm kâinatın yaratıcısıdır. Böyle bir güçten, ihtişamdan ancak korkulur. Bu korku “havf” kelimesi ile ifade edilen dünyevi bir korku değildir. “Haşyet” kelimesi ile ifade edilen ve Allah’ın yüce makamına duyulan saygı dolu bir korkudur. O’nun sevgi ve rızasını kaybetme korkusudur. Bu konuyla ilgili Kuran’da geçen birkaç ayet şu şekildedir: Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının. (Bakara Suresi, 197) sahipleri, Allah’tan korkun. Doğrusu Allah, size bir zikir (uyaran, hatırlatan ve öğüt veren Kur’an) indirmiştir. (Talak Suresi, 10) … İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim; öyleyse Benden korkup-sakının. (Mü’minun Suresi, 52) Allah dedi ki: “İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah’tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.” (Nahl Suresi, 51) Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18) Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır; öyleyse ey iman eden temiz akıl Kuran’da Allah’tan korkmayı emreden bu kadar açık ayetler varken aksini diretmek, açıkça gaflete düşmek anlamına gelir. Allah’tan korkup-sakınmayan kişi elbette O’nu gerçek anlamda sevmekten de söz edemez. Kendi oluşturduğu dünyasında bir takım teviller yaparak, kalbinin temiz olmasını referans gösterip, O’ndan korkup-sakınmadığı halde Allah’ı çok sevdiğini ve O’nun sevgili kulu olduğunu iddia ederek büyük bir yanılgı içine girer. Allah bir ayetinde, … Eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Ali İmran Suresi, 139) buyurarak, Katındaki üstünlüğün ölçüsünü çok açık bir şekilde bildirmiştir. Ayrıca Kuran’a göre kalp temizliği ve iyilik ise, “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi, 177) ayeti ile tarif edilmiştir. Sonuç olarak Allah, korkulmaya layık tek varlıktır ve emri gereği O’ndan korkmak, inananlar için en birinci sorumluluktur. Zira yalnızca “Allah’tan İçi titreyerek korkan öğüt alır-düşünür.” (A’la Suresi, 10) Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin Suresi, 11) Rabbim bizleri azabından ve gazabından korusun inşallah amin ecmain Hacegan.....
Re: Özürlü insanları hakir görmek, onlarla dalga geçmek ve b“Allah hiç kimseye zerre kadar olsun haksızlık etmez. İyiliği ise kat kat arttırır, kendi katından da büyük bir ödül verir.” (Nisa, 4:40)
Emeğine yüreğine sağlık...
İnşallah Derse Yakaran İnşa Eder Yaradan..İnşallah Derse Yakaran İnşa Eder Yaradan..
“Geldim ya resullulah geldim. Garip bir kuş gibi huzuruna geldim. Dünyanın yalancılığından kaçıp huzuruna geldim. Al beni de ey resulllah al benide. Garibim yetimim senin gibi ey resul ne annem var başımı okşayan ne bir yarenim var al benide ey resullulah” diyordu… O kadar çok dilemişti ki Rabbinden kutsal topraklara gitmeyi. Rabbi duasını kabul etmişti. Kırk yaşındaydı. Tek duası En sevgiliye gidebilmekti. Rabbi onun hiç beklemediği bir anda en umarsız en yalnız anında ve en büyük imtihanında duasına icap etmişti. Yalnızdı, o kadar yalnızdı ki yanında ne kızı vardı nede eşi. Hiçbiri anlamıyorlardı, Sema Hanımın kayboluşunu yalnızlığını göremiyorlardı. Ancak her şeyi gören Allah, bir karıncanın bile yürürken çıkardığı sesi işiten Allah onun yalnızlığını da biliyordu duasını da duyuyordu. En ağır imtihanlarda bile “Allah’ım Resulüm Üstadım ben kendimi size bıraktım, Sen ki her şeyi yaratan Rabsin. Her şey senin “ol” emrinle olur. yarab bu fakir kuluna da kutsal topraklarına gidip resulünü görmeyi nasip et” derdi. Aslında gidecek durumda değildi. Yani geçim sıkıntısı çekerken ve eşide işsizken aslında biraz imkânsız gibiydi Mekke topraklarına gidebilmek. Üstelik çoğu zaman yiyecek ekmek bulamazken bir hayaldi Resulün makamına gidebilmek… Ancak O kâinatı ve tüm yaratılmışları yaratan Allah’tan diliyordu. Sema Hanım yine bir gün içindeki resul aşkıyla yanarken telefon çaldı. Telefon çok uzaklardan memleketinde ki kardeşinden geliyordu. Kardeşinden gelen telefonu açan Sema Hanım hıçkırıklar içinde sadece “evet, elbette elbette ona gözüm gibi bakarım her ne dese yaparım, bana bu anı yaşatan Allah’a yemin olsun ki onu sırtımda bile taşırım. Yarab sen ne büyüksün sen ne kadar şefkat dolusun elhamdülilillah rabbim elhamdülillah Yarab yemin ederim ki sen tüm dualara icap eden Mucipsin sen olmazları olur yapan ilahımsın” diyerek ağlıyordu. Annesinin hıçkırık seslerine gelen kızı korkarak sorar “annecim ne oldu ne olur ağlama” diyordu. Sema Hanım hıçkırmaktan ve ağlamaktan konuşamıyordu. Kızına sarılıp “Allah’ın Habibi benide çağırdı. Gidiyorum kızım Muhammed Mustafa’nın huzuruna gidiyorum” diyerek ağlar. Biraz sakinleşince merak içinde ona bakan kızına her şeyi anlatmaya başlar Sema Hanım - Oldu yavrum dualarım kabul oldu. Dayın aradı. Patronunun annesi umreye gitmeyi çok istiyormuş. Ancak çok yaşlı olduğundan ve yürüyemediğinden tek gidemiyormuş. Patronuda çok yoğun olduğundan götüremiyormuş. Annesi umreye gitmeyi çok istediği için; güvenilir bir bakıcı arıyorlarmış. Dayın da beni söylemiş patronuda kabul etmiş. Der ağlayarak. Sema Hanım tüm hazırlıklarını yaparak yaşlı kadını almak ; için memleketine gider. Gidişi pek hoş karşılanmaz etraf çevrelerinde ancak eşinin rızasını almıştır bu kutlu yolculuk için. Tüm masrafları üstlenen yaşlı kadın Sema Hanımı görünce “Gel bakalım deli âşık” der ; gülerek. Sema Hanım “teyzecim Allah sizden razı olsun” der ellerine kapılarak… Bir gün sonra umre yoluna çıkılacaktır. Ve hem Sema Hanım hem de Firdevs Hanım oldukça heyecanlıdır. O gün ikiside sabaha kadar heyecandan uyuyamaz. Gerçi kim uyuyabilir ki bir gün sonra Muhammed Mustafa’nın Allah’ın Habibinin karşısına çıkılacakken. İki hanım aralarında konuşurlar. Firdevs Hanım daha öncede çok kez gitmiştir umreye ancak bu kez bir âşık refakat edecekti ona. Hem de Âlemler sultanının çağırdığı bir âşık… Sema Hanımın gözünden yaşlar dinmiyordu bir türlü sanki bir rüyaydı yaşadıkları. Güneş gecenin tüm hükmünü silerken ışık hüzmeleriyle gün yavaş yavaş ağarıyordu. Vakit vuslat vaktiydi. Vakit aşığın maşukuna ulaşma vaktiydi… Biraz buruk birazda yıkıktı Sema Hanım. En sevgiliye giderken tüm sevdiklerinden yoksundu… Daha önce hiç yaşamadığı bir ruh haliyle yola çıkarken sıkı sıkı tutuyordu Firdevs Hanımın tekerlekli sandalyesini. Havaalanından uçağa binerken kim bilir belki oda çok isterdi kendisine sallanan bir eli… Uçak kutsal topraklara inene kadar hiç dinmedi gözyaşları. Uçak tekbir sesleriyle iner Mekke topraklarına.Otel kabenin tam karşısındadır. Kâbe’yi tam karşısında gören Sema Hanım “Yarabbi! Sana milyonlarca kez şükürler olsun. Resulünü bir gece vakti yatağından alıp miraca yükselten ey Rabbim benide bu fakir kulunuda hayal bile edemeyeceği bu mutluluğa erdirdiğin için sana ne kadar şükretsem yine azdır rabbim” der. Bavullarını otel odasında bırakır bırakmaz hiç , dinlenmeden akşam namazı için Kâbe’ye giderler. Firdevs Hanım Sema Hanımın gözlerine bakarak “kızım senden bir ricam olacak eğer nasıl yaparım teyze dersen seni anlarım ama eğer yaparsan da ömrüm yettiği sürece duacın olurum” der. Sema Hanım “senin isteğini nasıl yerine getirmem sen beni Efendimize getirdin.” der. Yaşlı kadın ağlayarak “kızım ben çok kez umreye geldim ancak yürüyemediğim için de Efendimizin saklandığı Sevr mağarasına hiç gidemedim. Biliyorum senden istediğim oldukça zahmetli yorucu bir istektir.” “O nasıl söz teyzecim elbette gideriz seni sırtımda taşırım yinede götürürüm” der. Firdevs Hanım, Sema Hanıma bildiği her yeri gösteriyor anlatıyordu. Sema Hanım gidilecek her yerde sanki Efendimizle karşılaşacakmış gibi onun kokusunu duyuyordu.Havanın çok sıcak olmasından dolayı Firdevs Hanım yaşlılıktan olsa gerek pek dayanamıyor vücudu yorgun düşüyordu. Sema Hanımsa yorulmak nedir bilmiyordu Efendimizin doğup büyüdüğü bu şehirde. Yıllardır hiç görmediği halde özlemini duyduğu bu yerlerin her köşesini gezmek Efendimizin adım attığı her yere oda adım atmak istiyordu. Akşamları Kâbe başka bir farklıydı. Otelin camından izlerken Kâbe’yi Efendimizi hayal etti. Kim bilir Belkide oradaydı. Beyaz sakalı, zarif endamıyla tavaf eden ümmetinin arasındaydı. Gülümseyerek izliyordu… Sema Hanım Firdevs Hanımın hem tüm bakımını yapıyor hem de umre görevinde ona yardım ediyordu. Bu kutlu yolculukta ikiside birbirine ; bir dost bir yaren olmuşlardı. Firdevs Hanım daha önceleri çok kez umreye ve hacca gelmiş olmasına rağmen, bu seferki umresinde ilk kez geliyormuşçasına heyecanlı idi. Mekke’de ibadetle geçen dört günün ardından nihayet sıra: Efendimize hicret ettiğinde kucak açmış Medine’ye gelir. Tabi Medine’ye gitmeden uğranılacak bir durak daha vardır. Âlemler sultanının Mekkeli müşriklerden kaçarken saklandığı, girişine örümceklerin kuşların yuva yaptığı Sevr mağarası. Sevr mağarasına bulunduğu coğrafi konumundan dolayı ulaşmak çok kolay değildir. Oldukça dik bir yamaç çıkıldıktan sonra karşılar sizi Sevr mağarası. Firdevs Hanım yürüyemediğinden dolayı daha önce hiç ziyaret edememişti bu kutlu mekânı. Aslında Sema Hanıma da zahmet vermeyi istemiyordu. Ancak o mağaraya gidip havasını teneffüs etmeyi de çok istiyordu. Sevr dağının önüne geldiklerinde Sema Hanım Firdevs Hanımı tekerlekli sandalyesinden kaldırmak için eğildiğinde Firdevs Hanım “kızım, ben vazgeçtim oraya kadar nasıl taşıyacaksın? Gel bırak beni. Sen ziyaretini yap ben beklerim. Sen gelince bana anlatırsın birde adımı o mağarada anarsan tam olur işte. Haydi, indir beni yoksa nasıl taşıyacaksın onca yolda beni” der buğulu gözleriyle. Sema Hanım Firdevs Hanımın gözlerine bakarak sadece “aşk ile…” der. Ve “vira bismillah” deyip sırtlanır Firdevs Hanımı… Dağın yamaçlarını çıkarken ılıktan bir rüzgâr eser Sema Hanımın terlemiş suratına. Yük yol uzadıkça ağırlaşır derler. Lakin Sema Hanımın yükü hafifliyordu. Firdevs Hanımın ağırlığını hissetmiyordu bile. Üstelik hızına da kimse yetişemiyordu. Sevr mağarasının önüne geldiklerinde içeri girerken bayağı zorlandılar. O kadar dar diki girişi anca birkaç kişinin yardımından sonra girebilmişti içeri Firdevs Hanım. Ve girer girmez “Elhamdülillah Rabbim ’’ diye haykırmıştı. Sema Hanım “ey Allah’ın habibi demek sen müşriklerden kaçmak için buraya saklandın. Burada oturdun arkadaşın en sadık dostun Ebu Bekir’le… Seni çok sevdiğin şehrinden kaçıran müşriklere göstermeyen Allah’a binlerce kez şükür olsun. Yarabbi sen hiç şüphesiz ki yakaran kuluna isteğini verensin. Sen cömertlilerin en cömertlisisin ’’ der ağlayarak… Hıçkırıklar içinde ağlarken duyduğu gül kokusu sanki büyülemiştir onu. Sanki karşısında efendimiz duruyordu. Öyle ki Firdevs Hanım “ Kızım sende duyuyor musun bu gül kokusunu ’’ der “ Daha önce hiç bu kadar güzel kokan bir koku almadım ben’’ der. Medine yoluna çıkmak için ayrılırlar Sevr mağarasından ve deyim yerindeyse sanki sarhoş gibi olmuştur iki yaren. Otobüs Medine için hareket ettiğinde Sema Hanımın heyecanı dahada artar. Tam dört gün Allah Resulünün bulunduğu Medine şehrinde kalacaklardı. Âlemler Efendisinin makamına gideceklerdi.Otobüsteki yolculuk boyunca hep o anı hayal etti. Medine şehrine vardıklarında Firdevs Hanım “işte geldik deli âşık işte geldik” dedi Sema Hanıma bakarak. Ve devam etti “kızım beni otel odasına bıraktıktan sonra sen tek git Allah Resulünün huzuruna. Ben biraz odada dinleneyim. Sabah yine beraber gideriz” der. Sema hanım çok ısrar ettiyse de beraber gitmeye ikna edemez. Biraz çekingen biraz ürkek yürümeye başlar Ravza-i Mutahhara yolunda. Güneş son ışıklarını yayarken yeryüzüne, mermer zeminin üzerindeki direkler aydınlatıyordu Ravza-i Mutahhara’yı. Sema Hanım kapıdan içeri girer yıllardır özlemini duyduğu Efendimizin kabrinin yanında ağlayarak konuşmaya başlar “Selam sana ey Allah’ın nebisi ezel sabahından mahşer gününe kadar salât ve selam sana olsun ey Allah’ın Habibi vahyin emin temsilcisi. İşte geldim tüm günahlarıma rağmen huzuruna geldim Efendim. Anam babam evladım her şeyim sana feda olsun.” Der ağlayarak. Yere oturduğunda gözlerini kapar Efendimiz karşısındadır. Gülümseyerek ona bakıyordur Sema Hanımsa sadece “anam babam sana feda olsun Ey Allahın Habibi” diyordu. Yanındaki bayanın ona bir şey sormasıyla ilkilen Sema Hanım kendine geldiğinde secdeye kapılarak “ey Rabbim salât ve selam eyle o eşsiz nebiye! Öyle salât etki Rabbim; doldursun göğü ve yeri, parlayan şimşeklerle buluttan boşanan yağmurlar gibi…”diye dua ediyordu. Hiç ayrılmak istemiyordu oradan. Ancak Firdevs Hanım tekti yanına gitmeliydi. Firdevs Hanımın yanına gittiğinde eline kapılarak “teyzecim Allah senden razı olsun. Senin sayende geldim bu kutlu topraklara. Senin sayende bende umre yaptım Allah senden razı olsun” der. Firdevs Hanım “kızım seni Allahın resulü bizzat kendi çağırdı ben sadece vesileyim. Buraya gelmeden seni hiç tanımadan sürekli rüyamda görüyordum Efendimizi elinde senin resmin bana “eğer umren kabul olsun istiyorsan bu kişiyi bul ve onunla gel umreye” diyordu. Ben sadece vesileyim …” der. Ve ekler: İNŞALLAH DERSE YAKARAN İNŞA EDER YARADAN..
ANLADIMBunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,Kendi yolumu çizdiğimde anladım. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.. Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım... Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım.. Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.. Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım.. ''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ''git'' dediğimde anladım.. Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım... Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım.. Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş,Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Bilgisayarınızın Güvenligini Ele Alın...Bilgisayarınızın Güvenligini Ele Alın
Selam öncelikle.. İlk önce yapmanız gereken güvenlik duvarını kurmaktır,bu virüslere şu anda kapıyı açmış ve gelmelerini bekliyorsunuz. Özellikle WORM virüsüne engel olmak için kurmanızı kesinlikle öneriyorum. Güvenlik duvarı güvenlik konusunda en önemli noktadır,ne kadar programlarda kullansanız windows güvenlik duvarını kurmadıktan sonra size yararı olmıyacaktır.Güvenlik yamaları için yapmanız gereken windows update sitesine girip KRITİK GÜNCELLEMELER bölümüne gireceksiniz buradaki sizin bilgisayarınızda eksik olan tüm yamaları yüklemelisiniz. Bu aşşagıda anlatıcaklarım sizlerin bir çok sorununa çare olacaktır. 1) windows XP türkçe için : http://www.vindovs.com/WindowsXP-KB823980-x86-TRK.exe windows XP ingilizce için : http://www.vindovs.com/WindowsXP-KB823980-x86-ENU.exe windows XP almanca için : http://www-pc.uni-regensburg.de/syst...80-x86-DEU.exe windows 2000 türkçe için : http://www.vindovs.com/Windows2000-KB823980-x86-TRK.exe windows 2000 ingilizce için : http://www.vindovs.com/Windows2000-KB823980-x86-ENU.exe windows 2000 almanca için : http://www-pc.uni-regensburg.de/syst...80-x86-DEU.exe İşletim sisteminize göre olanı seçin ve indirin ve kurun bilgisayarınız yeniden başlıyacaktır. Ve mutlaka bunu Harddiskin başka bir bölümüne ( format atılmıyacak bölgeye ) kaydedin,yeni işletim sistemini her kurdugunuzda bunuda kurun internetten önce.. 2) Bu verecegim adresten FİXBLAST'ı indirin ve internetten çıkın,start'a basın genel bir tarama yapsın bitinceye kadar internette kesinlikle girmeyin. http://securityresponse.symantec.com...r/FixBlast.exe 3)W32.sasser.b.worm virüsünü temizlemek için önce bu verecegim yamayı kuracaksınız. Türkçe win. XP : http://download.microsoft.com/downlo...32-x86-TRK.EXE Ingilizce win. XP : http://download.microsoft.com/downlo...32-x86-ENU.EXE Almanca win. XP : http://download.microsoft.com/downlo...32-x86-GEU.EXE 4) Bu verecegim adresten SASSER FİXBLAST'ı indirin ve internetten çıkın,start'a basın genel bir tarama yapsın bitinceye kadar internette kesinlikle girmeyin. http://securityresponse.symantec.com...r/FxSasser.exe 5)Virüs programı olarak tavsiye etmedigim programların başında NORTON gelmektedir,işletim sisteminize bir yüktür ve zaten dogru dürüstte virüs görmemektedir. 2.işletim sistemi gibi sisteminizden kolaylıkla kalmaz,sorun çıkartır vs. Ben kaspersky öneriyorum ( bkz.1100 kişi indirmiş ) ve hepsi çok memnun,hatta Norton veya başka virüs programı kullananlar orda sistemlerinde virüs çıktıgınıda eklemişler. Kaspersky anti-virüs hakkında Ayrıntılı bilgi ve FULL download için : http://www.forumtrportal.com/showthread.php?t=788 6) Virüs programını yüklediginiz ve tarama yaptınız herşey tamam,şimdi yapmanız gereken temizlenmiş olan işletim sisteminizi WINDOWS UPDATE yapmak ve kırıtik yamaları sitesinden yüklemek ( bunlar açıkları kapatacaktır ) 7)Şimdi sıra geldi firewall programına,ben firewall kullanmıyorum ama size önermiyecegim anlamına gelmez.Mutlaka sistemde bulunması gerekir diyede düşünüyorum.Zone alarm kurmanda fayda var onunda adreslerini veriyorum. Download için : http://www.zonelabs.com/store/content/home.jsp Zone alarm türkçe açıklama ( okuyun kurarken ) : http://www.forumtrportal.com/showthread.php?t=3617 8)Eğer illegal sitelere giriyorsanız ( *****,serial,adult vs. ) gibi bilgisayarınızda bir SPY programı olmasında yarar var,ad-aware veya spy bot gibi programlar işinizi kolaylaştıracaktır. SPYBOT Download ( öneririm ) : http://download.com.com/3000-2144-10...age&tag=button Ad-adware ise forumda bir çok yerde full olarak verilmiş onlardan yararlanabilirsiniz. 9)Dialup ( telefonla bağlananlar ) için ve *****,adult,serial gibi illegal sitelere girenlere önerim,mutlaka ama mutlaka sisteminizde anti-dialer programı bulundurun,böylece ay sonunda süpriz faturalardan kurtulmuş olursunuz. Anti-dialer download : http://www.pcwelt.de/public/yaw35setup.exe NOT: Eğer mail adresinizi virüslerden kurtarmak istiyorsanız outlook express'de mail adresinizi açmanız gerekmektedir.Böylece daha güvenli şekilde mail adresinizi konturol ediceksiniz. Virüs programı konusunda kesinlikle yönlendirme yapmıyorum,sizler istediginizi kullanın ben sadece fikrimi yazıyorum.Kullanıp kullanmamak sizin elinizde..[b][size=150][/size][/b]
Resûlullah Efendimizin (sav) Mübârek İsimleri ve MânâlarıResûlullah Efendimizin (sav) Mübârek İsimleri ve Mânâları
Abdullah: Allah (cc)' ın kulu Âbid: Kulluk eden, ibadet eden Âdil: Adaletli Ahmed: En çok övülmiş, sevilmiş Ahsen: En güzel Alî: Çok yüce Âlim: Bilgin, bilen Allâme: Çok bilen Âmil: İşleyici, iş ve aksiyon sahibi Aziz: Çok yüce, çok şerefli olan Beşir: Müjdeleyici Burhan: Sağlam delil Cebbâr: Kahredici, gâlip Cevâd: Cömert Ecved: En iyi, en cömert Ekrem: En şerefli Emin: Doğru ve güvenilir kimse Fadlullah: Allah-ü Teâlanın ihsânı, fazlına ulaşan Fâruk: Hakkı ve bâtılı ayıran Fettâh: Yoldaki engelleri kaldıran Gâlip: Hâkim ve üstün olan Ganî: Zengin Habib: Sevgili, çok sevilen Hâdi: Doğru yola götüren Hâfız: Muhafaza edici Halîl: Dost Halîm: Yumuşak huylu Hâlis: saf, temiz Hâmid: Hamd edici, övücü Hammâd: Çok hamdeden Hanîf: Hakikate sımsıkı sarılan Kamer: Ay Kayyim: Görüp, gözeten Kerîm: Çok cömert, çok şerefli Mâcid: Yüce ve şerefli Mahmûd: Övülen Mansûr: Zafere kavuşturulmuş Mâsum: Suçsuz, günahsız Medenî: Şehirli, bilgilive görgülü Mehdî: Hidayet eden, doğru yola erdiren Mekkî: Mekkeli Merhûm: Rahmetle bezenmiş Mes'ûd: Mutlu Metîn: Çok sağlam ve güçlü Muallim: Öğretici Muktedâ: Peşinden gidilen Mübârek: Uğurlu, hayırlı, bereketli Müctebâ: Seçilmiş Mükerrem: Şerefli, yüce Müktefî: İktifâ eden, yetinen Münîr: Nurlandıran, aydınlatan Mürsel: Elçilikle görevlendirilmiş Mürtezâ: Beğenilmiş, seçilmiş Muslih: Islah edeci, düzene koyucu Mustafa: Çok arınmış Müstakîm: Doğru yolda olan Mutî: Hakka itaat eden Mu'tî: Veren ihsân eden Muzaffer: Zafer kazanan, üstün olan Müşâvir: Kendisine danışılan Nakî: Çok temiz Nakîb: Halkın iyisi, kavmin en seçkini Nâsih: Öğüt veren Nâtık: Konuşan, nutuk veren Nebî: Peygamber Neciyullah: Allah' ın sırdaşı Necm(i): Yıldız Nesîb: Asil, temiz soydan gelen Nezîr: Uyarıcı, korkutucu Nimet: İyilik, dirlik ve mutluluk Nûr: Işık, aydınlık Râfi: Yükselten Râgıb: Rağbet eden, isteyen Rahîm: Mü'minleri çok seven Râzî: Kabul eden, hoşnut olan Resûl: Elçi Reşîd: akıllı, olgun, iyi yola götürücü Saîd: Mutlu Sâbir: Sabreden, güçlüklere dayanan Sâdullah: Allah' ın mübârek kulu Sâdık: Doğru olan, gerçekci Saffet: Arınmış, seçkin kişi Sâhib: Mâlik, arkadaş, sohbet edici Sâlih: iyi ve güzel huylu Selâm: Noksan ve ayıptan emin olan Seyfullah: Allah' ın kılıcı Seyyid: Efendi Şâfi: Şefaat edici Şâkir: Şükredici Tâhâ: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi Tâhir: Çok temiz Takî: Haramlardan kaçınan Tayyib: Helal, temiz, güzel, hoş Vâfi: Sözünde duran, sözünün eri Vâiz: Nasihat eden Vâsıl: Kulu Rabb'ine ulaştıran Yâsîn: Kur'ân-ı Kerîm' deki ismi, gerçek insan, insan-ı kâmil Zâhid: Mâsivadan yüz çeviren Zâkir: Allah' ı çok anan
DİNDAR ATATÜRK....Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi kişiliğinin yanı sıra, ahlakı ve İslam dinine verdiği önemle de Müslüman Türk Milleti önünde güzel bir örnek olmuştur. Ancak bazı materyalist çevrelerce Atamızın dine olan yakınlığı çarpıtılmış ve tam tersi, din karşıtı olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Hatta bu çevreler öyle ileri gitmişlerdir ki, Atatürkçü bir kişinin asla dindar olamayacağı gibi çarpık bir mantığı topluma yıllarca telkin etmişlerdir. Aslında kendi ateist fikirlerini meşrulaştırmak için bunu Atatürk’e mal ederek taraflar oluşturmaya çalışmış ve Atamızın çok önem verdiği milli birliği yıllarca zedelemişlerdir.
Ancak bu çarpık telkin günümüzde etkisini kaybetmiştir. Atatürk’ü yakından tanıyan kişilerin aktardığı bilgiler ve hayatını anlatan güvenilir kaynaklar, Atamızın değil din karşıtı olmak, İslam ahlakıyla ahlaklanmış, derin iman sahibi gerçek bir Müslüman olduğunu gösterir bizlere. Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü hazırlayan sebeplerden biri olarak gördüğü İslami deformasyonu ve bunun doğurduğu olumsuz sonuçları bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir: ‘İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam’ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor… (1) Bu nedenledir ki Atatürk, necip Türk Milleti’nin İslam dinine kuvvetle sarılması için bütün imkanlarını seferber etmiştir. Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır (2) diyerek, ‘Kitab-ı Ekmel’ yani (En Mükemmel Kitap) (3) dediği Kur’an-ı Kerim’i Türkçeleştirmek için Elmalılı Hamdi Yazır’ı görevlendirmiştir. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü’ne hafızlar çağırarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde sohbetler etmiş ve Kuran ahlakını her zaman kendi tavırlarıyla ve çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmaları ile insanlara tebliğ etmiştir. Atatürk, Peygamber efendimizin üstün ahlakını da kendisine örnek almış ve onun çok güçlü bir imana sahip son Peygamber olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. ‘O’nun hak peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve Bedir destanını okusunlar. Hz. Muhammed (sav)’in bir avuç imanlı Müslümanla mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir’de kazandığı zafer, fani insanların karı değildir; O’nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu savaştır. (4) “Peygamber (sav)’e çok hürmet ederdi. Peygamber (sav)’in çok sağlıklı bir muhakemeye vakıf olduğuna kaniydi. Bir gece Hz. Peygamber (sav)’in askeri dehasından bahsediyordu… Onun dine, fikre karşı saygılı bir kişiliği vardı. Kuran’a çok hürmeti vardı. Yanında üç hafız vardı; Hafız Yaşar, Hafız Hüseyin ve Hafız Mehmet. Ben o hafızları onun yanında, Çankaya’da tanıdım. Saygıyla dinlerdi. Onun karşı olduğu, yobazlardı.” Vasfi Rıza Zobu’nun Atatürk’le ilgili bu sözleri de, materyalistlerin din karşıtı olarak göstermek istedikleri Atamızın, aslında sadece dine zarar veren yobazlara karşı olduğunun açık bir delilidir. Aynı materyalist iddialara Sabiha Gökçen (Manevi Kızı)’in verdiği cevap ise şöyledir: Bir sabah, Ata’nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldu. Bir süre ayakta bekledim, birden derin bir iç geçirdi ve ‘Allah’ dedi. (O bunu sık sık tekrarlardı.) Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle olacak, bir hayli şaşırdım. O’nun ağzından Allah kelimesini duymak beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı. Ata’nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki; ‘Sen dindar mısın?’ diye sordu. Ben de ailemden aldığım din terbiyesiyle ‘Evet, dindarım’ dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. ‘Çok iyi… Allah büyük bir kuvvettir. O’na daima inanmak lazımdır.’ dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anladım ki, Atatürk hakkında söylenenlerin aslı yoktur ve Ata bütün söylenenlerin hilafına dindar bir insandır. (5) Atamızın dindar kişiliği, Büyük Millet Meclisi’nin açılışından iki gün önce tüm Türkiye’ye yolladığı, kendi kaleminden yazılmış beş maddelik bildirgede de açıkça görülmektedir: 1. Allah’ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır. 2. Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır. Namazdan sonra Peygamberimiz (sav)’in sakalı ve sancağı el üstünde olduğu halde Meclis binasına gidilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için Kolordu Komutanlığı’nca özel olarak askeri tertibat alınacaktır. 3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır. 4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı biçimde bugünden başlanarak muhari ve hatm-i şerif okutularak Cuma günü ezandan önce selavat verilecek ve hutbede halife padişahımızın adı söylenirken, padişahımızın ve topraklarımızın bir an önce kurtuluşu ve mutluluğa erişmesi için dua edilecektir. Cuma namazı kılındıktan sonra hatim duası yapılarak yüce halifelik ve saltanat makamının ve bütün yurdun kurtulması uğrundaki milli çalışmaların kutsallığı ve milletin her bireyinin kendi temsilcilerinden oluşan Büyük Millet Meclisi’nin vereceği vatan görevlerini yerine getirmesine ilişkin vaazlar verilecektir. Sonunda halife ve padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, mutluluğu ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu dini ve vatani törenin arkasından camilerden çıkıldıktan sonra bütün yurtta hükümet konaklarına gelinerek Meclisin açılmasından dolayı kutlama yapılacaktır. Her tarafta Cuma namazından önce Mevlid-i Şerif okunacaktır. 5. Yüce Allah’tan tam başarı dileriz.” Meclisin açılışını müteakip Türkiye’nin pek çok ilinde yaptığı konuşmalarında da, Atamızın dinine olan bağlılığına şahit oluruz. 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde verdiği hutbesinde: “Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan’daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak’tır” diyerek, sahip olduğu imani olgunluğu ve derin Allah sevgisini bir kez daha ispat etmiştir. Bütün bu gerçekleri görmezden gelip, Atamızın Darwinist, materyalist felsefeleri savunduğunu iddia edenler, iman edenleri düşük akıllı gördükleri için, Ulu Önder Atatürk’ün de imanlı bir kişi olmasını hazmedememiş, necip Türk Milleti’ni aşağı ırk gören zihniyetin fikirlerini Atatürk’e mal etmeye çalışmışlardır. (6) Oysa unutmamaları gereken bir gerçek vardır ki, Atamız, Türk milletini ve İslam dinini her zaman yüceltmiş, Darwinist zihniyetin bir köpekten daha eğlenceli olduğunu düşündüğü kadınlara da layık olduğu değeri vermiştir. (7) Ve (yine) kendilerine: “İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiğinde: “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi -13) (1) Sadi Borak, Atatürk ve Din, s.36 -37 ( Rönesans, aralık 1991, s. 61) (2) Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1–5, 1977 (A. Gürtaş, s.41) (3) Prof. Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, İş Bankası Yayınları,1969 (A. Gürtaş, s. 39) (4) Hakikati Tasvir, “Ş.Günaltay’ın Anıları” (A. Gürtaş, s. 26) (5) 54 S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan Yönleriyle Atatürk, s. 88, 89 (6) Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. I, 1888. New York: D. Appleton and Company, s. 285-286 (7) Charies Darwin, The Autobiography of Charles Darwin 1809-1882 (Ed. by Nora Barlow), New York: W. W. Norton & Company, Inc., 1958, 232-233 Atam Nur içerinde yat mekanın cennet olsun inşallah Türk Milleti olarak hakkını asla ödemeyiz.Ne Mutlu TÜRK üm diyene selam ve dua ile Hacegan...
Re: Güzel Bir DuaAmin amin amin ecmain inşallah emeğine yüreğine sağlık .
Re: DİNDAR ATATÜRK....Bazı kesimleri bilgi sahibi yapabiliyorsak ne mutlu gözlerine sağlık teşekkür ederim.
Re: Duanın makbul olduğu zamanlarEmeğine yüreğine sağlık çok güzel bir paylaşım olmuş.
Re: Tevbe Istigfar Nasil YapilirKıyamet kopsa bile kapanmayan tek kapı tövbe kapısıdır.Bu güzel paylaşım için çok teşekkür ederim emeğinize yüreğinize sağlık Allah razı olsun inşallah amin ecmain.
İŞİTİLEN VE CEVAP VERİLEN DUALARIMIZ...Kulların ALLAH' a en çok yaklaştıkları anlardır dua ettikleri anlar. Namaz kılarken, bir işe başlarken, gece yatarken edilen dualar insanların Allah’a şükretmeleri, O’ndan yardım istemeleri için en önemli araçtır. Bu anlarda insanlar hem kendi güçsüzlüklerini hem de Allah’ın gücünü daha iyi anlarlar, Allah’a yakınlaşırlar. Ancak edilen dualar ile ilgili halk arasında yerleşmiş ve yayılmış önemli bir yanlış anlama vardır. “O kadar dua ettik yine de olmadı” gibi ifadeler edilen her duanın kabul edilmesi yani gerçekleşmesi gereklidir gibi bir mesaj taşır ki bu dinen asla doğru değildir.
Allah’ın mucib sıfatı işte tam da bu noktaya işaret eder. Mucib kelime anlamı olarak cevap veren demektir. 11 Hud Suresi’nin 61. ayetinde geçtiği şekliyle Allah’ın mucib sıfatı Allah’ın kullarına cevap verdiğini belirtir. Unutulmamalıdır ki cevap vermek dikkate almak demektir. Yani Allah kullarını, kullarının dualarını kuşkusuz ki duyar ve onlara mutlaka karşılık verir ancak bu karşılık olumlu da olumsuz da olabilir. Bir şeye cevap ya da karşılık vermek onu kabul etmek demek değildir. 2 Bakara Suresi’nin 186. ayeti de aslında aynı noktayı vurgulamaktadır. Allah ayette biz kullarına yakın olduğunu, biz ona yalvardığımız anda bizi duyduğunu ve bize karşılık verdiğini söylüyor. Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb’im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler. Bizi bu şekilde kendisine dönmeye, kendisine dua etmeye çağıran Allah hiçbir şekilde tüm dualarımızı kabul edeceğine, dualarımızın hepsine olumlu cevap vereceğine dair bir söz vermiyor. Zaten bu her şeyin sınırlı olduğu dünya hayatında mümkün de değildir. Yani şöyle düşünün; üniversite sınavına giren tüm gençler Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmak için dua etseler, bir pozisyon için bir şirkete iş başvurusu yapan kişilerin hepsi işe kabul edilmek için dua etseler tüm bu duaların kabul edilmesi dünya şartlarında zaten mümkün değildir. Kaldı ki Allah Kuran’ında bu dünyanın bir sınav olduğunu, insanların sıkıntılar ve yokluk ile sınanacağını söylemektedir. Tüm isteklerimizin gerçekleştiği bir dünyada sınavdan bahsetmek elbette ki imkânsızdır. Hem bu dünyada böylesine kusursuz, herkesin her istediğini aldığı bir hayat yaşansaydı cennetin de pek bir anlamı kalmazdı. Kuşkusuz ki cennet müminler için en büyük ödüldür. Müminlerin istedikleri her şeye sahip oldukları, her türlü kötülük ve sıkıntıdan kurtuldukları yer olan cennet işte bu özellikleriyle müminler için eşi benzeri olmayan kusursuz bir ödüldür. Bu konudaki önemli bir nokta da Peygamberimiz’e mal edilen hadisler aracılığı ile Allah’ın vermediği sözlerin Allah’a atfedilmesidir. “Falanca gün edilen her dua kabul olur” gibi ifadeler Kuran’da geçmez, dolayısı ile bu tür sözleri Allah vermemiştir. Kuran’da bu tür “kabul edilmesi garanti olan dua”lar bulunmamaktadır. İyi niyetle uydurulan bu hadislere inanan birçok kişi, Allah’a olan inancını sorgular hale gelmektedir. Diğer yandan tüm dualarının kabul edilmesi kullar için her zaman iyi olmayabilir de. Biz kullar sınırlı bilgimiz ile bazen kendimiz için aslında iyi olmayan şeyler için dua edebiliyoruz. Bizim için iyi olur sandığımız şeylerin aslında bizler için iyi sonuçlar doğurmadığını görünce ise çok daha fazla üzülüyoruz. Bu durum bir Kuran ayetinde de “Bir şey sizin için hayırlı olduğu halde siz ondan tiksinebilirsiniz. Ve bir şey sizin için şer olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz” (2 Bakara Suresi 216. ayet) şeklinde ifade edilmiştir. Yani duaların kabul edilmemesi zaman zaman bizler için daha hayırlı olabilir. Öyleyse müminler “o kadar dua ettim ama yine de olmadı”, “Allah’ım sesimi duymuyor musun” gibi serzenişlerde bulunmamaya özen göstermeli ve Allah’ın bizlere çok yakın olduğunu, dualarımızı mutlaka duyacağını ve onlara cevap vereceğini bilmelidirler. Dahası her şeyin en iyisini Allah’ın bildiğini hatırlayarak teslim olmak ve hayırlısı neyse o olsun demek kuşkusuz ki en doğrusudur. Sayın sanalkahve dostlarım unutmayın lütfen sabır ve dua müslümanın en güzel silahıdır selam ve saygılarımla Hacegan
ÜÇ İHLAS BİR FATİHA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?Genellikle kabristanlarda ölülerimizin arkasından okunmasıyla tanınan bu dua grubu, halk arasında zamanla adeta Allah’tan bir şey dilenmeden önceki anahtar halini alarak hemen her konuyla alakalı okunur hale gelmiştir. Sınava öncesinde, yatmadan önce, namazda, dilek dilerken, bir konuda zorlanıldığında, dua denince ilk akla gelen şey “üç kulhuvallah bir elham” okumaktır.
Çevremizdeki pek çok insan için bu duaları okumak öyle bir hale gelmiştir ki, ağız otomatik olarak duayı okurken, ne söylendiğine dair neredeyse hiç bir şey düşünülmez. Adeta batıl inanç gibi sadece söylenip tamamlanmaya çalışılır. Oysa milyonlarca müslümanın, ard arda okuduğu bu duaların verdiği mesajı kavramaya çalışması çok önemlidir. Öncelikle “Kulhuvallah” diye tabir edilen dua Kuran’daki 112. sure olan İhlas Suresi’dir. “Elham” denilen dua da Kuran’daki ilk sure olan Fatiha Suresi’dir. Eğer Kuran’a bakarsak, bu iki sureden, önce İhlas Suresi’nin 3 kere, ardından da Fatiha Suresi’nin okunması diye bir ritüel geçmez, yani tamamen sonradan halk arasında çıkmış olan bir adettir. İsterseniz bu surelerde Allah’ın aslında bize ne söylediğini, bir de Türkçe’sine bakarak anlamaya çalışalım. 112. İhlas Suresi’nde geçen ayetler: 1- De ki: O, Allah`tır; Ahad`dır, tektir! 2- Allah`tır; Samed`dir/tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir! 3- Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! 4- Hiç kimse O`nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz! Görüldüğü gibi burada Allah bizden, O’nun eşsiz ve benzersiz tek varlık olduğunu, yakarışların yöneldiği tek kuvvet olduğunu ve herşeyden daha üstün olduğunu vurgulayarak yüceliğini kavramamızı istiyor. 1. Fatiha Suresi’nde geçen ayetler: 1- Rahman ve Rahîm Allah`ın adıyla… 2- Hamt, âlemlerin Rabbi Allah`adır. 3- Rahman`dır, Rahîm`dir O. 4- Din gününün Mâlik`i/ sultanıdır O… 5- Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6- Dosdoğru giden yola ilet bizi… 7- Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna… Kuran’ın başlangıç suresi olan Fatiha Suresi’nde Allah bize, adeta Kuran’ın içeriğinin kısa bir özetini vermiş gibidir. Din günü, kıyamet koptuktan sonraki diriliş günüdür. Bu da dünya hayatında uğruna mücadele verilmesi gereken en büyük hedeftir. Bu hedefe varacak olan kişiler de ayette dediği gibi yalnız Allah’a kulluk ve ibadet eden, kötülüklerden sakınıp doğru yoldan sapmadan yaşamayı başaran kişilerdir. Allah’ın Kuran’da bizden istediği tüm bunları ince ince düşünerek anlamaya çalışmamız, ibret alarak sürekli zihnimizde canlı tutmamız ve hayata geçirebilmemizdir. İnşallah bundan sonra Kuran’dan birşey okurken daha dikkatli olabiliriz. 1- Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu… Ve içinde açık-seçik ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz. 24- Nur Suresi 19- Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. 13- Rad Suresi Peygamber efendimiz bir sohbetinde orada bulunanlara şöyle demiş kim kuranı kerimi önce hatim ederse ben ona cübbemi hediye edeceğim demiş hemen Hz.Ali efendim ben hatim ettim demiş peygamber efendimiz gülümseyerek sormuş ne çabuk ya Ali demiş Hz.Ali efendim üç ihlas bir fatiha demiş....Sanalkahve dostlarım okurlarım zaman zaman bizlerde en azından üç ihlas bir fatiha okuyup hediye edelim.Allaha emanet olunuz selam ve saygılarımla Hacegan.....
Re: ÜÇ İHLAS BİR FATİHA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?[color=#40BF00][/color]selamünaleyküm abim ve bu yazıyı okuyanlara
önce derimki gezdim şam ile halep eyledim ilim talep okumuşlar mevki sahibi olnuşlar amma eğer yoksa edep okusada merkep okumasada merkep.insan olaraktan inanan bir kişi ve dinini bilen öğrenmeye çalışan biri olaraktan bende iki laf edem dedim.müsadeniz vasa.dilden çıkan değilde yürekten vicdandan riya olmadan okunan akıldan gecen bir dua ayet ve teslimiyet en güzeli gibi bence be. bu arada forumda güzel olmuş amma zor oluyo böyle eskisi da iyiydi sanki.:) :)
Re: ÜÇ İHLAS BİR FATİHA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?Görüldüğü gibi burada Allah bizden, O’nun eşsiz ve benzersiz tek varlık olduğunu, yakarışların yöneldiği tek kuvvet olduğunu ve herşeyden daha üstün olduğunu vurgulayarak yüceliğini kavramamızı istiyor.Paylaşım için tşklrrrrr
Re: ÜÇ İHLAS BİR FATİHA HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ ?Yorumunuz için teşekkür ederim.
ASR SURESİNİ OKUYUP ANLAMAK...Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
1 Yemin olsun zamana 2 İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir! 3 İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır. Asr Suresi Kısacık bir sure… Sadece üç ayet. Ama o kadar çok şey anlatıyor ki. İnsanın yaşadıkça kaybettiğini, kaybedenlerden olmaması için neler yapması gerektiğini söylüyor. Zamana yemin ederek başlıyor sure. Okuyanların dikkati zamana çekiliyor. Sonra insan hüsran, kayıp içerisindedir deniyor. Yani zaman geçtikçe insan kaybediyor. Neden? Biraz durup düşünmek lazım. Aslında öyle anlam dolu ki, iyice durup düşünmek lazım. Yaşadıkça kaybediyoruz, kazanmıyoruz. Çünkü gerektiği gibi yaşamıyoruz. Dünyaya kapılıyoruz, dünya nimetlerine, dünya hırslarına… Bizler daha çok yaşadıkça, daha fazla zamanı boş işlerle geçiriyoruz, gereksiz şeylere daha fazla kafa yoruyoruz, dünyevi hevesler için daha çok vakit harcıyoruz, dünya için daha çok plan ve yatırım yapıyoruz. İşte bu sırada da kaybediyoruz. Çünkü bu sırada Allah’tan daha da uzaklaşıyoruz, dünya nimetleri bizleri daha güçlü esir ediyor. Allah yolunda harcamamız gereken vakit ve enerjiyi başka şeylerle heba ediyoruz. Daha az trafiğe takılmak, havaleyi daha ucuza getirmek, patronu memnun etmenin yollarını aramak, indirimdeki bir ürünü kaçırmamak, eşimizi sevindirmek, sevdiğimiz bir diziyi kaçırmamak ve benzeri kaygılar birçok zaman bizleri Allah için daha fazla huşu içinde namaz kılmaktan, Allah yolunda mücadele etmekten, Kuran’ın bir ayeti üzerine kafa yormaktan daha çok düşündürüyorsa gerçekten kaybedenlerdeniz demektir. Peki kaybedenlerden olmak zorunda mıyız? Değiliz elbette. 3. ayet istisnalardan bahsederken kaybetmemenin reçetesini sunuyor. Bunun için önce inanmak, sonra Kuran’da belirtilen iyi ve güzel işleri yapmak gerekiyor. Örneğin daha çok para veya daha çok güç değil, hayır ve barış getirecek eylemleri tercih etmek gerekir. Dahası, Allah yolunu herkese tavsiye etmek, herkesi Allah yoluna yöneltmeye gayret etmek gerekir. Oysa ne yazık ki birçok Müslüman, din kardeşlerine doğru yolu tavsiye etmenin bir ibadet, bir görev olduğunu bilmiyor. Dindar aileler bile çocuklarının dini yaşamasını isterken etrafına dinle ilgili tavsiyede bulunmasını hoş karşılamayabiliyor. Hâlbuki iyi bir Müslüman çevresindekileri de Allah’ın dinine, zorluklara karşı sabırla mücadele etmeye, isyana yaklaşılan anlarda zorlukların üstesinden gelmek için Allah’a yönelmeye teşvik etmelidir. İşte ancak bu kişiler yaşadıkça kaybedenler değil de kazananlar olurlar. Allah hepimizi Asr suresinin hikmetini kavrayan, Asr suresine göre yaşayan kullarından eylesin.Amin ecmain inşallah selam ve saygılarımla Hacegan
BİLGİSAYAR VE İMAN....Cami imamı Abdullah hoca , bir iş için resmi dairelerden birine gider.
Kendisinden TC kimlik numarası istenince, en yakın internet- cafenin yolunu tutmak zorunda kalır. Cafenin kapısından girerken levhada yazılı isim 'fesubhânallah' lar,estagfirullah'lar çektirir hoca efendiye, hem de peşpeşe: CEN.NET CAFE Cafe işleten delikanlıya: - Evlâdım T.C. kimlik numarası istediler benden, yardımcı olabilir misin? - Tabi amcacım, siz şuraya oturun, şu işimi hemen bitirip sizinle ilgilenirim. Abdullah hoca başlar beklemeye. Böylelikle bulundugu mekânı inceleme fırsatı da geçer eline. Demek ki gençlerin girip bir türlü çıkmak bilmedikleri, internet-cafe denilen yer burasıdır. Gözüne takılan her detaydan rahatsız olarak, huzursuz bakışlarla etrafını süzer durur. Evin bodrumunda kurduğu fare tuzakları gelir aklına. Küçücük bir peynire tutsak olan fareler nasıl kapandan çıkamıyorlarsa, ayrı telden, ayrı telden oyunlara yakalanan gençlerin de buradan çıkamadıklarını düşünür. Bir 'fesubhanallah' Bir 'fesubhânallah' daha çeker ve: - Ähir zaman fitneleri işte canım, der kendi kendine. Hoca efendinin huzursuz olduğunu fark eden delikanlı hemen bir çay söyleyince, kendisine ikram edilmesinden memnun olur. En azından bu da bir hürmet ifadesidir. 'Aferin' derken içinden, hayıflanır, istemeden: - Yazık oluyor bu gençlere, hayatlarını heder ediyorlar. Boşa hayıflanmanın, vah vah demenin, bir faydası olmayacağını bildiği için, delikanlıyla hasbihal etmeye karar verir: - Delikanlı sana bir şey soracağım ama bilmem ne düşünürsün? - Buyurun amca, ne soracaktınız? - Sen Allah'ı bilir misin? Birbirine girmiş, hiçbir şekle benzetemediği jöleli saçları, her baktığında bir 'fesubhanallah' daha çektiği sakal şekliyle bu delikanlıdan aldığı cevap, hoca efendiyi pek şaşırtır. Cafeyi işleten delikanlı gülümseyen gözlerle bakarak: - Kul, kendisini yoktan var edip hayat bahşeden, düşünecek akıl, görecek göz veren Rabbini nasıl bilmez amca? Hayretle sormaktan alamaz kendisini: - Biliyor musun? Peki neyle biliyorsun Allah'ı, bana bir anlatır mısın? Delikanlı eliyle cafedeki bilgisayarları göstererek cevap verir: - Bu bilgisayar ile biliyorum amca. - Bunlarla mı? Pek anlayamadım. - Bu bilgisayarların varlığı benim nazarımda Allah'ın varlığının en açık delillerinden biridir. Bilgisayar kullananlar gayet iyi bilirler amca,böyle bir makine, ancak bir mühendis ve üstün bir teknoloji ile var olabilir. Ateistin en önde gidenine sorsan, bu zımbırtının tesadüf eseri oluşmayacağını, mutlaka birisi tarafindan yapılmış olduğunu söyler sana. Meselâ Darwin kalkıp dirilse, şu laptopu göstersen, desen ki: 'Bu Älet, şu hesap makinesinin tesadüfler zinciriyle evrimleşmiş hâlidir.' Darwin bile 'çüş lan deve' der. Abdullah Hoca delikanlının anlattıklarından hoşlanmıştır. Keyiflenir: - Bilgisayarın kendiliğinden yapıldığını kabul etmeyen adam, onu yapan insanın yaratılmış olduğuna gelince kıvırıveriyor değil mi evlâdım? - Bak amca, burada 20 tane bilgisayar var, bunlar bir sistemle birbirine bağlı, hepsi bir program tarafından idare ediliyor. Bu sistemi ben kurdum, burayı ben çekip çeviriyorum. Buradaki düzen benden sorulur; Yani bir anlamda da farzi muhal buranın rabbi benim. Bazen oyun oynayıp, interneti kullanıp para ödemeden sıvışmaya kalkanlar oluyor. Hemen yakaliyorum onları. 'Gel bakalım! Nereye gidiyorsunuz böyle? Buranın nimetlerinden faydalanıp başıboş bırakılacağınızı mı zannettiniz? 'Paramız yok abi! ' derlerse; 'Yok öyle yağma! ' deyip cezalandırıyorum. İnternet-cafeyi temizletiyorum: paspas yapıyorlar, camları silip tuvaleti temizlettiriyorum. Bir saat oyunun, internetin bedeli olur, bunun hesabı sorulur da, sayısız nimetlerle dolu koca bir ömrün hesabını sormazlar mı insana? Bir cafenin bile işlerini düzenleyen, tertip eden biri varken, koca kâinatı kusursuz işleyen bu sisteminin bir kurucusu olmaz mı? Olmaz diyenin ahmaklığını bütün noterler tasdik etmez mi? - Vallahi evlâdım pek takdir ettim seni. Peki Allah'ı nasıl bilirsin, neye benzetirsin? -Ben Allah'ı hiçbir şeye benzetmeden bilirim amca. - Bunun böyle olacağını nasıl bildin evlâdım? Delikanlı eliyle bilgisayarları işaret etti: - Yine bunlar sağ olsun. Bu bilgisayarları yapan mühendisler başka, bilgisayarlar başkadır. Birbirlerine benzemezler. Programı yazan insan başkadır, ortaya konulan program ise bambaşka. Bilgisayarda yüklenmiş bilgiler vardır, fakat benim bilmem yine başkadır. Kamerası vardır, ses düzeni vardiır, ama benim gözlerim ve duyup konuşmam farklıdır. Abdullah amca çocuğun feraset ve anlayışını çok beğenmişti. Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, gayet mantıklıydı ve berrak bir imana işaret ediyordu. Aslında buradaki işi bitmiş, kimlik numarasını çoktan almıştı; ama muhabbete devam etmek istedi. - Peki varlığına inandığın Rabbin için ne yapman gerektiğine dair ne biliyorsun? - Ne yapmam gerektiğini biliyorum amca, fakat ne kadarını yapabildiğim hususunda kendimi yeterli görmüyorum. - Ne bildiğini söylersen, neler yapabileceğine dair yardımcı olabilirim belki evlâdım. - Neler yapmam gerektiğine dair şuradan biliyorum amca: Öncelikle, Rabbim bana bir gönül vermiş. Kendisini bilmeyi nasip edip muhabbetini gönlüme yerleştirmiş. Ben de gönlümde sadece O'na ve sevdiklerine yer vermeliyim, O'nun istemeyeceği şeyleri gönlümden uzak tutmalıyım. İkinci olarak bana verdiği dili razı olmayacağı sözlerden korumalıyım. Her zaman O'nu soylemeli, O'nu anlatmalıyım. Son olarak bana verdiği bu bedeni onun razı olacağı şekilde kullanmalı, bir gün toprak olacak vücudumu O'nun yolunda eskitmeliyim. Benim bildigim bundan ibaret. - Ee evlâdım daha ne yapacaksın, başka bir şey kalmadı ki! - Efendim yapmalıyım, etmeliyim diyorum ama, bal demekle ağız tatlanmıyor ki! Gidilecek yolu bilmek ayrı, usuluyle yolda yürüyebilmek apayrı bir şey Yine bilgisayar tabirleriyle söylemek gerekirse, Şeytan denilen melun HACKER, benim sistemimde ki NEFS virusunu aktif hale getiriyor. Üstesinden gelebilene aşk olsun. Etkili bir antivirus programı bulmam lazım belki de.. - Ben biliyorum, dedi Abdullah Hoca ve ekledi: ""NAMAZ"" - Eveeet amca, ""NAMAZ"" anti-virus programlarından birisidir. Hayat sistemine kurup, günde beş kere de bağlanırız Böylece güncellenir...
CANIM CANINDIR ........Dostuna öyle davran ki yollarınız ayrıldığında
CANIM CANINDIR ........Kasırgalar essede sen olduğunu bilsin umut ol
Eren mi?,Sultan mı?,Evliya mı?,Padişah mı?Yavuz Sultan Selim Mısır’ı fethetmek üzere sefer hazırlıklarını yapar orduyu düzenler ve yola koyulur.Celaletli Yavuz yola çıkmadan ordunun rütbelilerini toplar şunları söyler.Kıymetli ordumun kıymetli mensupları askerimize mukayet olunuz.Yol üzerinde karşımıza Allah’ın bir çok nimeti çıkacak ola ki gözleri takılır can çeker.Haram maldır izinsiz dalından kopralılan tek bir nimet olmasın vebalini ödeyemeyiz der.Ordu bu ahval ve iyi niyetle yoluna koyulur.Yolda Yavuz’un dilediği gibi olur o kadar üzüm bağlarından o kadar portakal bahçelerinden geçilmesine rağmen asker tek bir nimeti dalından koparmaz.Artık yerleşik hayatların olduğu yolları bitirmiş dünyanın en çetin en zorlu çöllerinden biri olan tin çölüne gelinmiştir.Çöle gireli daha 10 adım olmamıştır ki O kudretli padişah atından atlayıverir.Atının yularından tutar vaziyette yürümeye koyulmuştur.Arkada ki mevcut asker Türk askeridir İslami bir edeple Türk’ün örfü adeti ile yetişmiştir.Koca padişah atından inip yürümeye başlarda asker atında mı seyahat eder.Asker de atından inip Yavuz’un ardından yürümeye başlar.Bu yürüyüş durumu bir müddet sürer.Çöl şartları ağır olduğundan ötürü bir süre sonra asker susuzluk çekmeye yorulmaya başlar.
şehitlerimiz!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!Yine şehit haberleri !!!!!!!!!!!Eyyyy soysuzlar Sizin içinmi doğurduk kuzularımızı Sizin hain kurşunlarınıza hedef olsun diyemi hııı!!!!!!!!!! Aklıma geldi ilk doğum anım ,oğlum dünyaya geldiğinde ilk sözüm,çocuğum sağlıklımı dedim,oğlanmı kızmı diye sormadım......... Saniye saniye,gün gün,acaba bişey olacakmı diye uyku uyumadım....Analar,babalarkuzularını 20 yaşına gelene kadarincinmesinler diye ,ayaklarına taş değmesin diye ne zorluklarla getirdiler bu hale.......... Ama bakın ki ,ana yüreği yine yanıyor!!!!!Bir baba çıkıyor VATAN SAÄžOLSUN diyor..Nereye kadar!!!!!!! Bitsin artık,ana kuzuları kör kurşuna,bir hainin pis kurşunlarına hedef olmasın!!!! 'YARABBİ İNSANLAR VEREMİYOSA CEZALARINI SEN VER' ARTIK KUZULARIMIZ öLMESİN!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|