31 sonuç bulundu

Geri dön

Bir Miniğin Ramazan Günlüğü...

Ramazan 1

Bu gün evde bir acaiplik var.
Herkes sessizce işine okuluna gidiyor.
Annem 'Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım' dedi.
Kimse yemek yemiyor, su içmiyor.
Ab lam bile!

Ramazan 5

Önce diyet yaptıklarını sanmıştım.
İzledim hepsini.
Akşama doğru hepsi sessizleşiyor.
Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar.
Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki.
Başka zaman, susmak bilmeyen ab lamın bu hali içten içe güldürüyor beni.
Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9

'Niye böyle yapıyorlar?' Ablama sordum, 'Büyüyünce anlarsın..' dedi.
Zaten başka ne der ki…
Anneme sordum, Ramazan dedi.
Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11

Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek.
Arkadaşım Fatıma'ya sordum.
Onun ailesine gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14

Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum.
Uyandım.
Babama haber vermeye koştum, yatağında yok!
Çaresiz, huysuz ab lamın odasına koştum.
O da yok!
Korkmadım, Ben bu hırsızların hakkından gelirim!' dedim.
Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.
Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.
Bizimkiler yemek yiyorlar!
Vay uyanıklar.
Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.
Birde üstüme gülüyorlar…
Korkaklar.

Ramazan 17

Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayet etmeyi düşündüm.
Fakat ab lamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim.
Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.
O zaman devam.
Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19

Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor.
Oturup birlikte Kur'an okuyorlar.
Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar.
Ellerini açıp herkese dua ediyorlar.
Sevim teyze de başını örtmüş.
Çok da yakışmış

Ramazan 22

Her şey aynen devam ediyor.
Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor.
Hepsi akşam ezan okuyor.
İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor.
Ne hoş.

Ramazan 24

Oruç'u merak ediyorum.
Geçen gün Ayşe teyzem Annemle konuşuyorlardı.
Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu?
Yok böyle olursa Oruç kaçar mı?
Demek ki Oruç, çok duygulu birisi.
İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor.
Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.
Oruc'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum.
Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25

Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor.
Şimdiye kadar gecesi olan bir adam göremedim.
Bu Kadir de kim?
Bin aydan hayırlı gecesi varmış.
O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.

Ramazan 26

İftarı çok sevdim.
Akşam yemek yemeye İftar diyorlar.
Gece yemek yemenin adı da Sahur.
İftar sonrası eğlenceler oluyor.
Babam camilere götürüyor bizi.
Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28

Merak içinde beklerken uyuyakaldım.
Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş.
Ben göremedim.
Anlayamıyorum.
Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum.
Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor.
Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar.
Sinir oluyorum.
Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor.
'Abim ne zaman geliyor?' diye aneme soruyorum.
'Bayram gelsin, o da gelecek' diyor.
Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdide Bayram!..
Soramıyorum 'Bayram kim?' diye.
Neden o gelmeden abim gelemiyor?
Belki de abimin arkadaşıdır.
Çok özledim abimi.
Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe

Sonunda bir hanım ismi duydum.
Arife diyemiyorlar mı ne?
Arefe diyorlar.
Niye Arefe?
'Arife' olması gerekmiyor mu?
Yengemin adı gibi yani...
'Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik.' diyor Annem.
Demek ki Arife teyze çok titiz.
İyice telaşlandılar.
Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar.
Temizlik yapılıyor.
Yemekler hazırlanıyor.
Anneme 'Bayram ne zaman gelecek?' dedim, 'Arefe'den sonra' dedi.
Demek ki Bayram ile Arefe evli değil.
Akraba da değil.
Kafam karma karışık.
Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.

Ve Bayram geldi

Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!.
Oruç öldü heralde diye düşündüm.
Gece Abim gece gelmiş.
Sevinçten haykırdım.
Çok özlemişiz birbirimizi.
Bütün olanı biteni bir güzel anlattım Abime.
Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm.
Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım.
Abimin tebessüm ettiği yerde, kurban kahkaha atar.
Abime küser gibi yaptım, hemen gönlümü aldı.
Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

***

Abimden söz aldım.
Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi.
Ben de verdim..
Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı.
Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu.
Sendromu anlamadım.
Ama olsun, Abime güveniyorum.
Gerçi Ablama göre 4 yaşındayım.
Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor.
Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor.
Abim bu konu beni aşar diyor.

Bayramı çok sevdim.
Ama Ab lam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm.

Bizim için her gün Ramazan olsa!..
Ne iyi olur
...alıntı...
__________________
Derman bekleyen yaralar
Sarılır gönül sarılır

Selam Ve Dua ile
ÖZGÜRLÜĞÜM , ALLAH(C.C.)'A KULLUĞUMDUR!
Asri_Saadet
Çar Mar 28, 2012 10:01 am
 
Foruma git
Konuya git

Beklenen..

Resim
Resim
SeVaL
Cmt Mar 31, 2012 6:30 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Gün biter

ZiCaN emeklerinize sağlık paylaşım için tşkler
efe_19
Pzr Nis 01, 2012 7:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

ALLAH RIZASI ANA BABA RIZASI...

Allah Azimüşşan, Kur'an'da Ümmet-i Muhammed olarak kadın ve erkek cümlemize, ana-babaya itaati emretti. Öyle ki, ana-babaya itaat etmeyenin durumu Allah'a isyan etmek gibi oldu.

Peki ana-babaya itaat nasıl olacak? Ana-babaya güzel davranmakla, sohbetle, hukuklarına riayetle, sıkıntı ve meşakkatlerine katlanmakla itaat edilecek. İtaatin şekli bu. Güzel davranış, güzel edep, bütün haklarına dikkat, yedirmek, içirmek, giydirmek, ihtiyaçlarını karşılamak gibi...

Beş vakit namazın sonunda ana-baba için dua etmek de itaatten sayıldı. Ana-babasına itaatte kusur işleyip pişmanlık çekenler için böyle bir fırsat var. Hacca gider, orucunu tutar ve benzeri hayırlı işlerinin sevabına ana-babalarını ortak eder, onlara hediye ederler. Onların niyetine, salâvat getirir, Kur'an okuyup, dua ederler.

İtaat meselesinde sınır şudur: Allah'a isyan hususunda, günah sayılan meselelerde ananın-babanın ve Ümmet-i Muhammed'in hukukuna riayet edilmez. Ana-babaya, komşuya veya akrabaya itaat edeyim derken Allah'a isyan edilmez. Allah'a isyan edilen meselede, ana-babaya, komşuya, arkadaşa, akrabaya, kimseye itaat etmek olmaz.

Ana-babaya itaatte evli kadınların dikkat etmesi gereken bir hususu da belirtelim: Kadınlar önce iman ve namaz sonra koca hukukundan ve sonra diğer sorumluluklarından sorguya çekilir. Evlilikle birlikte, kocanın hakları ana-baba haklarının önüne geçer.

Şimdi Hz. Peygamber s.a.v. ve kâmil zatların sözleriyle ana-baba hukukunu ifade edelim:

Yemenli bir adam, savaşmak için Rasulullah s.a.v. Efendimiz'in yanına geldi. Peygamber s.a.v.:

- Annenle baban sana harbe gitmen için izin verdi mi, diye sordu.

- Hayır , dedi Yemenli adam. Peygamber s.a.v.:

- Öyleyse dön, onlardan izin al. Eğer izin verirlerse bize katıl, aksi halde elinden geldiği kadar onlara hizmet et. Çünkü bu, imandan sonra kulun Allah'a kavuşacağı en güzel ameldir, buyurdu.

Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Ana-babaya itaat, (nafile olan) namaz, oruç, hac, umre ve cihaddan efdaldir .”

Allah, Hz. Musa a.s.'a: “Kim ana-babasına iyilik yaparsa bana iyilik yapar. Kim asi olursa, bana isyan etmiş olur” diye vahyetti . “Anaya-babaya asi gelen kimse, ne yaparsa yapsın, cennete giremez.” Cennet kokusu beşyüz senelik yoldan duyulduğu halde ana-babaya asi olanlar duymaz.

Ana ve babasına sağlığında hizmeti dokunmayanlar, onları razı edemeyenler, şimdi hayırlı ameller yaparak onların ruhlarına bağışlasınlar.

Ebu Hureyre r.a.'dan rivayet edilmiştir: Bir kişi Hz. Peygamber s.a.v.'in yanına gelerek:

- Ey Allah'ın Rasulü! En fazla kime iyilikte bulunayım, diye sordu. Peygamber s.a.v.:

- Annene , buyurdu. Adam:

- Daha sonra kime, diye sordu. Yine “annene” cevabını aldı. Adam üçüncü kez sorduğunda cevap yine aynı oldu. Adam tekrar:

- Daha sonra kime, diye sordu. Bu kez:

- Babana, cevabını aldı.

Hz. Musa a.s., “Ya Rabbi! Benim cennet komşum kim?” diye merak eder. Kendisine “Filan yerdeki genç bir kasap” denir. O da bu cennet komşusunu görmeye gider. Kasabı görünce:

- Allah için misafir kabul eder misin delikanlı, diye sorar. Kasap onu tanımaz ama kabul eder, evine götürüp ağırlar.

Evde kasabın yaşlı, yatağından kalkamayan bir annesi vardır. Kasap getirdiği eti pişirir, annesini doyurur. Sonra üstünü değiştirir, rahat etmesi için elinden geleni yapar. Kadın oğluna bakar ve bir şeyler fısıldar. Musa a.s. merak eder, “Annen ne dedi?” diye sorar. Genç der ki:

- Allah seni cennette Musa'ya komşu yapsın dedi.

Musa a.s. kendisini tanıtır;

- Cennet komşum sensin, der.

Bir annenin duasının bereketine bakın ki, cennette peygamberlerle komşuluğa vesile oluyor. Bunun aksine, yanında ana-babası yaşlanıp da onlara hizmetten, hürmetten geri kalanlara ise Peygamber s.a.v. Efendimiz, “burunları yere sürünsün” diyor.

Ne amel yaparsan yap, ana-babana asi olma, onların hoşnutluğunu kazan. Ana-babaya isyan eden, onlara Allah'ın hükümlerine uygun şekilde itaat etmeyen cennete giremez.

Anne ve babanın duasını al, bu senin için iyi olur.Allahım bizlerin ana babamızın tüm sevdiklerimizin geçmişimizin ve tüm müslüman ların günahlarını bağışla şüphesiz ki sen af edicisin ve af etmeyi seversin amin ecmain selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Pzr Nis 01, 2012 2:22 am
 
Foruma git
Konuya git

Her Kadın Bir Hayat...

BİR KADIN DEĞİL BİR HAYATTIR SEÇTİĞİNİZ…

Bir erkeğin düşünsel yeteneği, estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durduğu kat, içine doğduğu kattır, tanıdığı İlk kadının, annesinin onu bıraktığı kat.
Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinizin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür, sofraların inceliklerle donatılmadığı bir katta doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu kata sizi götürecek olan da bir kadındır.
Birlikte olduğunuz kadın değiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü değişir, bir başka kata, bir başka bahçeye geçersiniz, orada her şey farklıdır.
Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar, hatta taktiğiniz kravat bile değişir.
Bir erkeği hayatin içinde kadınlar gezdirir, hayatin katları arasında kadınlar dolaştırır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz.
Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Habil'in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatidir; hayatin hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler.

Hayatiniz, seçtiğiniz kadındır.Bir kadın değil bir hayat seçersiniz çünkü...



Ahmet Altan
TUTKUMSUN_
Pts Nis 09, 2012 12:49 pm
 
Foruma git
Konuya git

POLİS HAFTASI.....

Emniyet Teşkilatının 167.kuruluş yıldönümünü ve polis haftasını kutlarken birkaç konuya da değinmek gerekir. Bu güzide teşkilatımız saygınlığından hiçbir şey kaybetmeden bugünlere gelebilmiş olmanın gururunu yaşıyor. İnsan hak ve hürriyetlerine, anayasada belirlenen hukuk devletine işlerlik kazandırmada polisimize de sorumluluklar düşüyor.

Sosyal hukuk devleti içersinde emniyet teşkilatının yeri ve görevi ehemmiyet arz eder. Milletimizin ve insanımız bir parçası olan polislerimizi bizden farklı düşünemeyiz. Biz-siz-onlar bu ülkede hep birlikte varız. Her zaman da beraber olmaya devam edeceğiz...
Polis teşkilatımız, bizim insanlarımızdan oluştuğundan onların iyilikleri, güzellikleri de, sevapları günahları da bizlere aittir. Çünkü onlar milletimizin bağrından çıkmış bizim bir parçamızdır. Onun için bizim olan her şeye sahip çıkmalıyız.

Devletin yapısı içersinde polislerimizin uğraşı alanı insandır. Hem de her çeşit ve her tip insanla uğraşmak kolay iş değildir. Bu teşkilattakilerin de insan olarak tabii ki istek ve beklentileri olacaktır.
“İnsanların en hayırlısı eline, diline sahip olanlardır.(Hadis).Herkes işini severek meşru zeminde, mesleki sorumluluk içersinde yapmalı. O halde kişiye göre kanun, adama göre hitap ve davranış dönemi kapanmalıdır. Her zaman hak ve hukukun üstünlüğü prensibi hayata geçirilmelidir.

Her işte empati yapar, hoşgörülü olursak birçok problemin üstesinden geliriz. Her işin kendine göre özel yapısı ve sorumluğu olacağından yaptığımız işi farkında olmalıyız. Bu teşkilatta yapılacak hizmet ve faaliyetlere binaen Mevlana’nın şu sözlerini de unutulmamalıdır. “Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir.” “İşte paranı ver, gönlünü ver, canını ver, ama sırrını verme!/Elini aç, gözünü aç, kalbini aç, ama ağzını açma!/Davet et, hayret et, affet, tövbe et, ama ihanet etme!/Doğrul, devril, ama eğilme!

Her fert ya da kurum yüksek hedefler için çalıştığında kendi durumunda da, toplumda da kendiliğinden düzelmeler olacaktır. Akıl, vicdan, gönül ve bilim çerçevesinde olaylara yaklaştığımızda, maddiyatı ve maneviyatı dengeleyen anlayışa sahip olduğumuzda o toplumdaki güzelliği bir görün…

Her işte ve kurum çalışanında önce ehliyet, liyakat ve güvenirlilik aranmalıdır. Herkes birinin değil, görevinin adamı olmalıdır. Emniyet teşkilatımız taşıdığı misyon itibariyle gündelik siyaset, çıkar grupları, dışardan güdümlü gizli veya açık ’ sakıncalı cemiyet’lerden uzak durmalıdır. Nereye hizmet ettiğini, kim adına hizmet ettiğini iyi bilmelidir.

Halkımız içindeki önyargılardan polisimiz kurtarılmalıdır… Polisimiz insan olduğunu ve devleti temsil ettiğini asla unutulmamalıdır. Bazen mesleğinin önemini ve de sorumluluklarını unutup, yanlış yollara sapanlar, mesleki onurunu ayaklar altına almış olanlar karşımıza çıksa da bunlar bireysel davranışlar olup, Emniyet Teşkilatının tümüne mal edilemez… Toplumun güvenliğini ve asayişi korumakla görevli olan bu teşkilat, içinde uyum sağlayamayanları da sonunda ayıklamalıdır.

Vatandaş Polis işbirliği ve dayanışması bu teşkilatı güçlendirecektir. Hiçbir meslek grubu yoktur ki kutsal olmasın. Emek verilerek güvene değer görülen her iş takdir ile karşılanmalı, saygı duyulmalıdır…
Ortak düşünce oluşturamayan toplumlarda fedakârlık, saygı, sevgi nezaket kalmayacağı gibi, herkes yalnızca kendi çıkar ve zevkini düşünür, başkalarının da oyunlarına alet olur. Müslüman Türk toplumu olarak bizim yapımıza, şartlarımıza ve insanımıza uygun, öyle sistem ve kanunlar geliştirmeliyiz ki, insanımızla barışık yaşayarak, suç toplumu ve polis devleti olmadan sorumluluklarımızı bilerek, kanunlara uyarak, insan olduğumuzu unutmadan, birbirimizin hak ve hukukuna saygılı olarak yaşamalıyız.

Mutlu olmanın en garantili yolu bir başkasını mutlu etmektir. İnsanlar arasında ırk, din, renk, düşünce, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan, birbirini ötekileştirmeden sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirerek, insanlara insanca yaklaşmak hedefimiz olmalıdır. Bu milli bütünlüğümüzü, insanlık anlayış ve demokrasiye bakışımızı geliştirecektir.
Yaptığı hizmet ve çalışmalarla geniş kitlelere hitabeden emniyet teşkilatımız her geçen gün birçok yenilik ve değişimi yaşamaktadır. Meslek ahlakı, insan ilişkileri, toplumsal ve yasal kuralları çerçevesinde hareket eden Teşkilat mensupları, vatandaşla hiçbir sürtüşmeye girmeden sorunların üstesinden gelme azminde olmalıdır…

Polisimizin aile hayatı, yaşam standardı, psikolojisi daha iyi nasıl olabilir diye düşünülerek çözümler üretilmelidir. Bilhassa zor branş ve görevde olanların psikolojik destek almaları gerekeceği unutulmamalı, emsallerine göre eşit işe eşit ücret düşüncesi hayata geçirilmelidir. Polise gerekli alt yapı, imkânlar ve kadro sağlanmalı, ondan sonra da eğiterek görev beklenmelidir. Donanım, teknik, teknolojik olarak çağım gereğine göre eksiklikler giderilmelidir.

Sayın Sanalkahve dostlarım bu gün yani 10 Nisan 2012 Polis haftası olarak her yıl kutlanmaktadır. Benimde bu gün içimden günün önemini anlatan bir yazı yazmak geldi düşündüklerimi sizlerle paylaşmak istedim hoşgörünüze sığınarak elbette.
Emniyet teşkilatımızın yıldönümünde ve bu güzel haftasında ilgimiz, sevgimiz, bir tebessümümüz bile onların mutluluklarına mutluluk katacaktır... Hatta bu haftada şimdiye kadar hep onlar vatandaşa çiçek, şeker ikram ederken bu sefer de buna karşılık olarak kaynaşma, birliktelik adına bizler kurum, kuruluş, esnaf ve sivil toplum örgütleri olarak gerek müdürlüklere, gerekse karakollara giderek günlerini kutlayalım. Müdürlerden izin alarak görev başındakilere de bir çiçek, bir çikolata ikram ederek polis vatandaş kaynaşmasının örneklerini gösterelim. Karşılıklı sevgi, saygı ve kaynaşma ve hoşgörünün birçok güzelliklere vesile olacağına inanalım...

Halkımızla el ele, gönül gönüle, onların güven ve sevgisini kazanma gayretinde olan polis teşkilatımızın bu kuruluş yıldönümü ve haftasını kutluyorum. Bu münasebetle şehit olan veya vefat eden emniyet mensuplarımıza Allah’tan rahmet gazilere, hizmete devam edenlere de sağlık, mutluluk, sevgi ve şükranlarımızı sunarken, ülkemiz ve insanlarımız için yapacakları hizmette, çalışmalarda üstün başarılar diliyorum…Hacegan
Hacegan__
Sal Nis 10, 2012 1:48 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: ÖLMEYİN

Emeğnize sağlık teşekrürler..Çok anlamlı şiir; anlamak isteyene..
SeVaL
Pts Mar 26, 2012 6:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: ÖLMEYİN

ZiCan emeklerinize sağlık paylaşım için tşkrler
efe_19
Sal Mar 27, 2012 12:28 am
 
Foruma git
Konuya git

Parca Parca..

http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hk4d.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hk6b.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hk8h.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hkf4.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hkjv.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hkmm.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hlc3.png
http://e1204.hizliresim.com/w/h/4hkt4.png
SeVaL
Pzr Nis 15, 2012 6:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

LİYAKAT...

Yüce dinimiz İslâm, günlük hayat içinde tecrübe, bilgi ve birikime büyük önem vermiştir. Kültürümüzde “bir bilene sor”, “ehline sor” denilir. Bundan maksat işleri bilenin rehberliğinde yürütmek, istişare ile ortak akıldan faydalanmaktır.
Bilgi ve birikime önem vermenin, tecrübeden istifade etmenin bir diğer boyutu da işi ehline teslim etmektir. Tarih boyunca başarıya ulaşan yöneticiler, komutanlar, liderler daima istişare üzere bulunmuşlar, işi ehline teslim etmişler ve bu sayede parlak zaferler elde etmişlerdir.
Bizim için “üsve-i hasene” yani en güzel örnek olan Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.’in hayatına baktığımızda, O’nun büyük küçük işlerinde daima istişare ettiğini, bilenin görüşüne tabi olduğunu görüyoruz.
Mesela Hendek Savaşı öncesinde, Medine-i Münevvere’yi savunmak için istişareler yapılırken Selman-ı Farisî r.a.’ın İran’da savunma için hendekler kazıldığını anlatması üzerine, Efendimiz s.a.v. hemen hendek kazılmasını emretmiş ve günlerce süren çalışmaya kendisi de katılmıştır.
Allah Rasulü s.a.v. dahi danışıyor, istişare ediyor, kendi fikrini bırakıp konuyu bilenin yaklaşımına tabi oluyorken, bizim hiç değilse her hususta doğru fikre sahip olamayacağımızı idrak etmemiz gerekir.
İnsanın herşeyi bilmesi mümkün değildir. Sayılı yıllardan oluşan kısa ömründe bütün tecrübeleri kendinde toplaması imkansızdır. Akla uygun olan tavır, işleri ehline teslim etmektir. Ayrıca “ben bu işi bilmiyorum”, “benden daha liyakatli biri bu işi yapmalı” diyebilmek hem olgunluktur, hem de tasavvufî ahlâka uygun tavırdır.
Bilmediği halde biliyor iddiasında olmak, herkese akıl verip kimseden fikir sormamak ciddi bir hastalıktır. Şişirilmiş bir egoya/nefse işaret eder. Maalesef günümüzde bu yaygın bir hastalıktır. Zaman zaman işlerimizde bir sorun olduğunu fark etsek de kendi liyakatemizi, bilgimizi, fikrimizi tartışmak istemediğimizden asıl teşhisi koyamıyoruz, işlerimiz yarım kalıyor, başarısız oluyor. Kendi kusurlarımızı kendimiz göremediğimiz, gösterene de öfkelendiğimiz için onları tamir edemiyor, düzeltemiyoruz.
Özellikle idarî mekanizmalarda bulunanları, karar mercilerini etkisi altına alan “her şeyi bilme, en doğru fikre sahip olma” hastalığı ile baş etmek için ilk adım olarak uhdemizdeki işi kimin bildiğini, kiminle yapacağımıza karar vermemiz gerekir. Kendi günlük yaşantımızda terzinin işini berbere, kasabın işini bahçıvana yaptırmayız. Hatta her berbere, kasaba da itibar edilmeyeceğini bilir, tecrübe ve meslekî liyakat ararız. Kişisel işlerimize gösterdiğimiz bu özen ve dikkati kamuya yönelik işlerde de sarf etmemiz gerekir.
İkinci olarak, işi teslim ettiğimiz tecrübe ve birikim sahibine güven duymak, taleplerine duyarlı olmak gerekir. Bütün detayları ile bilmediğimiz, tecrübe sahibi olmadığımız konularda yetki ve inisiyatifimizi güvensizlik şeklinde kullandığımızda en çok işimiz zarar görür.
Aslında zaaflarımız tam da bu yetki ve inisiyatif noktasında devreye giriyor. Asıl bilgi ve tecrübe sahibi bizmişiz gibi ustanın ustalığını değerlendiriyor, işi yapamayacağına karar veriyoruz. Yerine işi bilmeyen birini getiriyor, asıl ustaya vermediğimiz değeri veriyor, daha baştan yanlışa düşüyoruz. Aslında ortada bir başarısızlık olduğunda yine dönüp kendimize bakmamız gerekir. Çünkü baştan liyakat kriterine dikkat etmemiş, yanlış görevlendirme yapmışız demektir.
Eğer ilk aşamada doğru adımı atıp işi ehil olan birine teslim etmişsek, bu sefer de iş esnasında müdahil oluyoruz. Ustaya doğru ve yanlışları öğretiyor, hatta yetkimizi kullanıyor, dikte ediyoruz. Böylece, yaparız derken bozuyoruz. Başardık derken kaybediyoruz. Müslümanlar olarak bu hususta zaaflarımız var. Dinlemek yerine konuşmayı, öğrenmek yerine öğretmeyi, bilmiyorum yerine “sen bilmiyorsun” demeyi tercih ediyoruz.
Ustadan daha usta, hocadan daha hoca, öğretmenden daha öğretmen, yazardan daha iyi yazar olduğumuz vehminde ısrar edersek, onlarca farklı sahadaki bilgi ve birikimi birleştirip güzel neticeler elde etmek varken, kaybetmeye mahkumuz demektir.
Burada önemli bir noktanın altını çizelim: Kendimizle ilgili işler hususunda araştırıp soruşturuyor, istişare ediyor, en ince detayına kadar kâr ve zarar hesabını yapıyoruz. İşimizi kim daha iyi, daha ekonomik yapar, araştırıp ehlini buluyoruz. Fakat kamu yararına olan işlerimizde, yani sahibinin devlet ya da halk olduğu işlerde, dernek ve vakıflarda aynı titizliği göstermiyoruz. Demek ki biz hizmeti sahiplenmiyoruz!
Diğer taraftan kamu işlerinde idarî konum ve yetkimizi bir tür iktidar hırsıyla sahiplenip, ehliyle istişare ile, takım ruhu ile başarılabilecek işlerin altından tek başımıza kalkmaya çalışıyoruz. Netice olarak iş akamete uğruyor, yarım kalıyor. Hatta bazen hayra hizmet amaçlı kurumların kapanmasına sebep oluyor. Bu durumda bile samimi bir muhasebe yapmak yerine suçlu arıyoruz, kendimize pay çıkarmıyoruz. Oysa müslüman ahlâkı önce kusuru kendisinde aramayı emreder. Böylece hem nefsi terbiye eder hem de başkalarına haksızlık etmekten alıkor.
İşi ehline teslim etmeme hastalığımız, maalesef müslüman coğrafyasında teşkilatlanma ve müesseseleşme konusunda hepimizi etkiliyor. Tarihimizde asırlar boyu hizmet vermiş vakıflarımız, medreselerimiz ve benzeri kurumlarımız varken, onca teknolojiye, bilgiye rağmen bugün o seviyenin çok gerisindeyiz. Aynı öğrencileri, aynı hocaları, yazarları, ustaları, sanat ve zenaat erbabını yetiştiremiyoruz.
Nasıl ki ahiret işlerimiz Allah ve Rasulü’nün yolunda bir rehber eşliğinde selamete kavuşuyorsa, dünyalık işlerimiz de ancak ehlinin elinde başarıya ulaşacaktır. Bugün gıptayla bakılan Batı dünyasının bir zamanlar ecdadımızın iş ahlâkına, istişaresine, birbirine güvenmesine hayran olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Kısaca, yeniden bir muhasebeye ihtiyacımız var. “Tek doğru benim” yanlışından dönmek için istişareye, dinlemeye, güvenmeye ihtiyacımız var.
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle…Hacegan...
Hacegan__
Pts Nis 16, 2012 9:39 pm
 
Foruma git
Konuya git

Öyle çok “Sevdiğim”Sevdiklerim var ki...

öyle çok “sevdiğim” var ki...


çocukların gözlerini sevdim... içimde huzuru, mutluluğu yaşattığı için...


Dinmeyecek sanılan fırtınaları sevdim... yaşamın her döneminde, savaşmam gerektiğini öğrettiği için...


Başarısızlıkları sevdim... başarıya giden yolu gösterdikleri için...


Geceleri sevdim... tüm günümü nasıl geçirdiğimi değerlendirme olanağı verdiği için...


İnsanların sorunlarını dinlemeyi sevdim... yaşamın gerçeklerini görüp, daha olgun insan olacağımı bildiğim için...


Duyulan eksiklikleri sevdim... her şeye sahip olmanın, insanı ne kadar mutsuz ettiğini bildiğim için...


Sabahın erken saatlerinde çalan çalar saatimin sesini sevdim... bana bugün de yaşama olanağı verildiğini gördüğüm için...


Buzlu yollarda yürümeyi sevdim...yaşamda da atılan yanlış bir adımın, insana ne denli acı vereceğini anımsattığı için...


Uzaklıkları sevdim... özlemlerin duyguları pekiştirdiğini bildiğim için...


Yaşamın renklerini sevdim... yaşanılan tüm duyguları tablolara döktüğü için...


Bir şeylere inanmanın mutluluğunu sevdim...kendimi iyi duyumsadığımda, yanımda olacak insanların varlığını bildiğim için...


Her ne olursa olsun bir şeyin bittiği için üzülmek yerine yaşandığı için sevinmeyi sevdim... üzüntülere liman olursak, mutluluğun başka yerlere demir atacağını bildiğim için...


Sevmekten ve sevilmekten korkmayan insanları sevdim... sevme ve sevilmenin yapaylıktan değil, doğallıktan geldiğini bildikleri için...


Arkadaşlarımla geçirdiğim zamanları sevdim... içten bir sohbetin, tüm ağrılara iyi geldiğini bildiğim için...



Ve bütün sevdiklerimin ellerini tutmayı sevdim...

Avucumun içine bıraktığım yüreğime dokundukları için...
Asri_Saadett
Cum May 04, 2012 7:16 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Yorumsuz!!..

ZiCaN emeklerinize sağlık paylaşım için tşkler
efe_19
Pts May 07, 2012 5:04 pm
 
Foruma git
Konuya git

'' ATATURK'UN DiN Hakkindaki Sozleri ''

AtatÜrk'Ün Dİn Hakkindakİ SÖzlerİ


Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina* uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler* hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz* tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.
1922

Din* bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini* millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
1922

Ey arkadaşlar! Tanrı birdir* büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta* iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir* beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.
1922

İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi* tıpkı bir genç gibi yakından ve maddaî vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah* kullarının lâzım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselâmdan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler* peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dinî* medenî gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi* aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki* Cenabı Peygamber* peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı* en eksiksiz kitaptır.
1922

Muhammed'i bana* cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar* onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş* Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
1923

Tarih* hakikatleri tahrif eden bir sanat değil* belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı* cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler* bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak* galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı* bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
1923

Bizim dinimiz en mâkul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla* fenne* ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.
1923

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı* İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın* hoca olmak sarıkla değil* beyinledir.
1923

Bizim dinimiz* milletimize değersiz* miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da* Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.
1923

« ... Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey* Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır… »

31. 01. 1923* İzmir’de Halk ile Konuşma.



« … Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla* fenne* ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. »

31. 1. 1923 İzmir’de Halk ile Konuşama.




« … İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa* hakikate tamamen uyuyor ve uygun düşüyor.… »

07. 02. 1923* Balıkesir’de Halka Konuşma.


« Bizim dinimiz* milletimize değersiz* miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. »

5. Şubat 1923 Akhisar’da Konuşma.


« Türk milleti daha dindar olmalıdır* yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime* bizzat hakikate nasıl inanıyorsam* bunada öyle inanıyorum… »

29. 10. 1923* Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç.



« Dini fikir ve inançlara hürmetkâr olmak* öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. »

11. 12. 1924* Times Muhabirine Cevap.


« Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini* millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor* kaste ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz. »

(1925)



DİNSİZLİK


« … Bence* dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur… »
Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz* içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır… »


02. 02. 1923* İzmir* Türkiye’nin Geleceği Üzerine Konuşma.
efe_19
Sal May 08, 2012 3:08 am
 
Foruma git
Konuya git

Ask sadece masallarda yasanır dediler..

Aşk sadece masallarda yaşanır dediler,

Ben de bir masal yaşadım...

Belki de bunun içindi bu kadar güzel olması... Nasıl istiyorsak öyle yazdık çünkü, kuralları yoktu, bilindik cümleleri yoktu... Kendi dilimizi, kendi kurallarımızı bulduk zamanla... Başkalarının anlamasını, onaylamasını beklemedik, istemedik de zaten bunu... Sadece sen ve ben vardık bu masalda...

Bir sonu olmayacağından, kötü kalpli cadılara da gerek duymadık, uzak ülkelerden gelip bizi kurtaracak şövalyelere de... Sadece sen ve ben.... Yazdık ve yaşadık...

Aşk sadece masallarda yaşanıyordu çünkü...

Öyle dediler...

Mavi bir ülke kurduk önce kendimize... Herkesin bildiği, tanıdığı bir yeri bir ülke yaptık, bir masal ülkesi... Herkesin evi vardı bizimse bir masal ülkemiz... Orada yaşadık bu sevgiyi... Belki ondandı her şeyin sihirli oluşu... Gerçeğin içinden hiç çıkmadık aslında ama, o gerçekliği de yaşamadık...

Hepsi çok güzeldi...

Sen, ben, biz, masalımız, ülkemiz...

Hep gökten üç elma düşeceğinden korktuk... Kaçınılmaz bir son gibi bekledik bu masalın sonunu da... Ama unuttuğumuz bir şey vardı... Biz yazıyorduk bunu... Bu bizim masalımızdı...

Aşk sadece masallarda yaşanırdı...

Biz istediğimiz sürece, bu masalda bu aşk hep yaşanacaktı...
gulgulce
Pts May 07, 2012 10:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Canim oğlum/kizim

Çok güzeldi içim sızladı, inş allh bizlere anelerimize hakkıyla bakmayı nasıp ederONLARIN HAKKI ÖDENMEZKİ
Teşekürler zican çok güzel ve anlamlı paylaşımdı.....
Almira
Per May 10, 2012 9:54 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Canim oğlum/kizim

Emeğinize sağlık Zican..çok güzel ve duygulu bir paylaşım olmuş...
SeVaL
Cum May 11, 2012 8:44 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: İyileştiren sevgilere ihtiyaci var insanin

Çok ihtiyacımız var çoook :)
HayatSU_
Cum May 11, 2012 9:42 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

Resim


ZiCaN paylaşım için tşkler emeklerine sağlık
efe_19
Cmt May 19, 2012 11:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

Kutlamalarımız ilelebet sürer umarım...unutan, umursamayan, önemini bilmeyen, bilinmesini istemeyen, niteligini degiştirip festival havasına sokarak MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ün anılmasını engellemek arzusunda olanlara ragmen 19 MAYIS larımız KUTLU OLSUN yüce TÜRK MİLLETİ...
HayatSU_
Cmt May 19, 2012 4:57 pm
 
Foruma git
Konuya git

Duy Sesimizi Yönetimmm...

Selam Arkadaşlar ...
Forum Birseyleri paylaşmak için varsanırım? ama bence forum artık cıgırından cıkmış ve tek bir kişi tarafından yazılımlar oluyor ben bu konuya deginmek isterim.. sadece birkisi forumda sürekli yazamaz bildigim kadar haksızlık olur başka insanların paylasımlarına saygısızlık bu ... Anlamadıgım Nokta Şu bir login bir insana yetmiyomu ya biz aptal insanlarmıyız anlamıyormuyuzz .. diyer loginlerlede gelip yazan aynı kişi allah askına kimi kandırıyorsunuz? Buna Dur Deme Zamanı Geldi Ben Site Yönetiminden Bu İşe El koymasını VE GEREKİLEN NEYSE YAPIMASINI İSTİYORUM ..
bURDA haksızlık Ve Saygısızlık Söz Konusu Bunu Ben Veya Hiç Bir ÜYE Kabullenmezz..
sizlere bir kuralı hatırlatayım

Forum Yönetimi tarafından aynı kişinin birden fazla rumuz veya isimle farklı kişilermiş gibi aynı konuda görüş belirttiğinin tespit edilmesi durumunda kişinin tüm mesajları silinir ve foruma girişi yasaklanır..




evet yönetim bunu diyosunuzda takip ediyormusunuz? caliyormusunuz bunlar üzerinde bence hayır ozaman bu kural ne işe yarıyor .. gerekeni yapın lütfenn.. saygılarr......
Liana
Çar May 30, 2012 7:15 pm
 
Foruma git
Konuya git

Askerim.........




 

Emekli Üsteğmen Avukat Serdar Öztürk, 45 yaşında...Kara Harp Okulu’ndan 1989’da mezun oldu.13 Ekim 1994’te, Silopi kırsalında yapılan bir operasyonda ağır yaralandı.Kolunu, bacağını, gözünü kaybetti! İki yıl tedaviden sonra 1996’da malulen emekli edildi.Tedavi edilse de ciğerlerinde, kafatasında ve vücudunun pek çok yerinde şarapnel parçası kaldı.Hayata küsmedi, hukuk okudu, avukatlığa başladı.Ergenekon’dan tutuklanan yakın silah arkadaşı Levent Göktaş’ın avukatlığını üstlendi. Onu kurtarmaya çalışırken, kendisini tutuklu olarak Silivri’de buldu.Terörle mücadelede bir gözünü kaybetmişti. Diğer gözü de 11,5 derece bozuldu.Kalbi duruyor!Serdar Öztürk, bu şartlarda tam 3 yıl 8 aydır Silivri’de... Son iki haftadır nefes alamaz, uyuyamaz, yürüyemez hale geldi.Günlerce Silivri Devlet Hastanesi’ne taşındı. ‘Uyku apnesi’nden şüphelenildi, bunun testinin yapılması kararlaştırıldı.İstanbul’da bu testin yapıldığı tek devlet hastanesi Yedikule Göğüs Hastalık...ları Hastanesi’ydi; oraya gönderildi ama test yapılamadı.Doktorlar çok çabaladıysa da yoğunluk nedeniyle Öztürk’e test için gün bulunamadı.Ancak önümüzdeki Eylül’e bir randevu ayarlanabildi; genç adam yeniden cezaevine gönderildi.Oysa uyku apnesi son derece tehlikeli bir hastalık:Uyku sırasında solunum duruyor ve uyku düzeni bozuluyor. Solunum duraklamaları sonucunda da kandaki oksijen miktarı azalıyor, karbondioksit miktarı artıyor.Kalp krizi, felç gibi ciddi sorunlara yol açıyor.Kısacası tıpkı Ergenekon sanığı Fatih Hilmioğlu gibi Serdar Öztürk’ün de hayati riski bulunuyor ama izin çıkmadığı için GATA’ya ya da bir özel hastaneye gidip bu testi yaptıramıyor!Vücudunun yarısını bu ülkeye feda eden bu kahraman asker sırf bu yüzden ölümün soluğunu ensesinde hissederek yaşıyor...
 
 
 

 



Birsu__
Pts Nis 08, 2013 9:48 am
 
Foruma git
Konuya git
cron