149 sonuç bulundu

Geri dön

Re: Asri_ Saadet e yardim Lütfen

İlk kez böyle bir sorun duydum,hiç bir sebeb yokken zaman zaman girişlerde sorun yaşayan arkadaşlarımız oluyor ama bu da geçici bir durum oluyor,Umarım en kısa zamanda çözülür sorununuz,Asri_ Saadet sizle bütünleşmişti.
Tutku
Per Nis 12, 2012 6:27 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Asri_ Saadet e yardim Lütfen

Merhabalar ben daha önce aynı durumla karşılaştım aynısıydı o kadar uğraştık en sonunda adminlerden yapacak bişey yok dediler biz yapmadık diyorlar nasıl olduğunuda anlayamadılar siz aynı nikinizle yeniden üye olun bende (kayacan42) yeniden aldım yeniden üye oyun lobilerindeki özelliklerde aynen geri geldi, yapılacak tek şey (Asri_ Saadet) i yeni kayıt olur gibi baştan yapın olacaktır...
Kayacan42
Per Nis 12, 2012 8:58 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: El Öpülesi Annelerimiz

Sevgili Dostlar,

Annelerimiz bizim için ne büyük fedakârlıklar yaparlar, acaba farkında mıyız?

Kendileri yemez, yiyeceklerini bize yedirirler.

Kendileri giymez, giyecekleri bize giydirirler.

Geceleri uykularını böler, bizim üstümüzü örtmeye gelirler.

Yavrusuna bir tehlike geleceğini sezerse hemen kendilerini öne atar ve yavrusunu o tehlikeden kurtarmaya çalışır. Fedakârlıklarının hangisi anlatsam o kadar çok ki…

Ama şu da bir gerçektir ki bizler annelerimizin kıymetini gereği kadar bilmeyiz.

Her işimizle çok başarılı insan olsak da annemize saygı ve hürmetimiz eksik olsa, bizim Allah katında hiçbir değerimiz olmaz.
Çünkü dünyayı, kâinatı ve ahreti yaratan Allah (c.c) bizden ebeveynimize (anne ve babamıza) saygılı davranmamızı istemektedir.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), “Cennet, anaların ayakları altındadır” buyurarak, cennete girebilmenin şartlarından birinin anne rızası olduğunu söylemektedir.
Bir gün bir genç Peygamberimize gelerek;
“Ya Resullah. Kendisine en çok saygı ve hürmet göstereceğim insan kimdir?” diye sorar. Peygamberimiz;
“Annen dir” buyuruyor. “Sonra kimdir?” diye sorunca,
Yine “Annendir” buyuruyor. Sonra kimdir Ya Resulallah diye üçüncü sefer sorunca;
“Annendir” buyurur. Genç sorusunu dördüncü sefer soruncaca;
Bu kere “Babandır” buyuruyor.
Şairin biri anne için bakın ne diyor ki;
“Ana başta taç imiş,/Her derde ilaç imiş/Bir evlat pir olsa da,/Anaya muhtaç imiş”



Sevgili Dostlar
Günümüzde insanlar, yılın bir gününde “Anneler gününde” anneyi anmak gibi bir yanlışın içine girmişler. Bizim her şeyimiz olan annemiz yılın her gününde hatırlanmalı ve her gününde anılmalıdır, değil mi? Kendisinin, ihtiyaçları giderilmeli hediyeler vermeli, eli öpülüp hayır duası alınmalıdır.

ANNELİK SINAVI

Peygamberlerimizden biri olan Sultan Süleyman’ın (r.a) huzuruna iki kadın getirirler.
Bu iki kadın, bir çocuk üzerinde “annelik” iddiasında bulunmaktadır. Kadının biri, “Bu çocuk benimdir. Onun annesi benim” derken, diğer kadın da
“Hayır. O çocuk benim. Ben onun gerçek annesiyim” demektedir.
Çocuğun gerçek annesi bir türlü tespit edilemeyince bu dava Sultan Süleyman’ın huzuruna getirilir. “Efendim. Biz bu meseleyi (sorunu) çözemedik. Size getirdik” derler.
Sultan Süleyman her iki kadını ve kendilerinin olduğunu iddia ettikleri çocuğu huzuruna alır ve onlara bazı sorular sorar. Sorgunun sonunda Sultan yalan söyleyen kadını bulabilmek için onları korkutur;
“Ey kadınlar. Biriniz doğru, diğeriniz yalan söylüyorsunuz. Bir çocuğun tek annesi olur. Ben ise mutlaka bunun gerçeğini bulacağım. Çünkü ben Allah’ın Peygamberiyim. O zaman yalancıya ceza vereceğim. Gelin şimdiden doğruyu söyleyin de her ikiniz de güzellikle evlerinize gidin” der.
Buna rağmen kadınlar iddialarında ısrar ederler ve “çocuğun kendilerine ait olduğunu söylerler.” Bunun üzerine Sultan Süleyman adamlarına dönerek;
“Bana bir kılıç getirin. Çocuğu da şu masanın üzerine yatırın” der.
Salonu derin bir sessizlik kaplar. Orada ki herkes endişelidir ve “Acaba şimdi ne olacak “diye merak içerisindedirler.
Biraz sonra parıltılı bir kılıç getirilir ve çocuk da masaya yatırılır. Bu vakte kadar sessizliğini bozmayan annelerden birisi Sultana sorar;
“Çocuğu niçin masaya yatırdınız? Bu kılıçla ne yapacaksınız?” diye sorar.
Sultan Süleyman o anneye dönerek;
“Her ikiniz de bu çocuğun annesi olma iddiasını sürdürüyorsunuz ve çocuktan ikiniz de vazgeçmiyorsunuz. O halde çözüm için tek yol kalmıştır. Şimdi masanın üzerinde çocuğu ikiye keseceğim ve her bir parçasını birinize vererek olayı sonuçlandıracağım” der.
Sorusuna bu cevabı alan anne hemen bir çığlık atar ve;
“Ben analık hakkımdan vazgeçiyorum. Ne olur çocuğu kesmeyin. Diğer anneye verin. Ben annelik hakkımdan vazgeçtim” der. Bu feryat üzerine Sultan;
“Çocuğun gerçek annesi bu kadındır. Çünkü hiç bir anne çocuğunun kesilmesini istemez. O da çocuğunun kesilmesine razı olamadı. Çocuğun hayatta kalmasını için karşıda ki anneye verilmesine razı oldu” der.
Çocuğu gerçek anneye verirler, diğerine de zindana (hapse) atarlar.
Gördünüz mü her gerçek anne gibi bu anne de çocuğu için nasıl davranmış…

• Gökyüzünden bir yıldız kayar, dilek tutarız. Annem gözlerini kapar bütün dilekleri benim içindir.
• Kuzey rüzgarı da esse, kopsa da fırtına, sığınacağım tek liman sensin annem. Hakkını nasıl öderim.. Başımı dizlerine koymaya geldim.
• Gücüme güç, umuduma umut katan
• Bütün acılar üstüme yağınca sen bana açılan şemsiyesin annem.. Seni çok seviyorum.

En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
Cennet anaların ayağı altındadır.

Selam ve Dua ile
Asri_Saadet
Çar Nis 11, 2012 1:24 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: El Öpülesi Annelerimiz

En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.
Cennet anaların ayağı altındadır.
Emeğine yüreğine sağlık Asri_Saadet kardeşim çok güzel ve duygusal bir paylaşım olmuş Allah razı olsun.
Hacegan__
Çar Nis 11, 2012 1:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÖZLEDİM SENİ...

özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
'git artık' demek
'beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa'
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....
Koray
Per Nis 12, 2012 2:31 pm
 
Foruma git
Konuya git

SAMİMİ NİYET

Kur’an’a göre insanları Rabbimiz’in Katında değerli kılan özellik imanları, yalnızca Allah’ın rızasını amaçlayarak yaptıkları salih ameller ve kalplerindeki samimi niyetleridir.

Samimiyet, insanın gerçek düşüncelerini saklamadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan açıkça ortaya koymasıdır. Samimi insan içinden geldiği gibidir, yapaylıktan uzaktır ve bu nedenle etrafındaki kişileri de olumlu etkiler.

Samimi insan hiçbir dünyevi çıkarı, beklentisi olmaksızın, yalnızca Allah emrettiği için salih amellerde bulunur. Katıksızca Allah’ın hoşnutluğunu amaçlar, yaptığı işlerde, söylediği sözlerde, ibadetlerinde ve günlük yaşamında gönülden Allah’a yönelir.

Allah kolayın en kolayını bize nimet olarak vermiştir; samimi olmayı. Ve gerçek anlamda samimi inananlar kurtuluş bulacaklardır. Samimi olan insana, Allah ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini zaten ilham edecektir. Rabbimiz sonsuz rahmetiyle imkanları insanların önüne getirmektedir.

İnsan tefekkür ederken de Allah’ın verdiği o büyük nimetleri; samimiyetini ve vicdanını kullanır. Samimiyetle düşünüldüğünde, bir hücrenin yapısının ya da bir sivrisineğin yaşamının ne denli heyecan verici mucizevi özellikler içerdiği anlaşılır. Çok büyük bir metropol gibi olan ve mucizevi kompleks bir yapıya sahip hücreyi incelediğimizde adeta nefesimiz kesilir. İnsan bu benzersiz tasarıma sahip sistemleri gördüğünde, Allah’a olan sevgisi ve O’na duyduğu korku daha da artar. Allah’tan korkusu artan kişinin, Allah’ın gösterdiği yola, yani İslam’a titizliği de daha fazla artar. Ve insan mükemmel bir ahlaka sahip olur.

Din, Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli üzerine kurulmuştur. Ancak Yüce Allah’tan gereği gibi korkanlar dinde samimi olabilirler. Kendisine ‘şahdamarından yakın’ olan Allah’tan içi titreyerek korku duyması, sadece O’nun razı olacağı davranışlar sergilemesi, kişinin samimiyetinin göstergesidir. Samimiyet asla taklit edilerek yaşanamaz. Rabb’ine ve kendisine karşı samimi olan mümini hiçbir şey gerçek amacından saptıramaz. Onu Allah huzurunda hesabını veremeyeceği bir şeye asla yanaştırmaz.

Kur’an’a baktığımızda müminlerin hatasız olmadıklarını, aksine hata yapan, ancak fark ettikleri anda bağışlanma dileyen insanlar olduklarını görürüz. Allah’tan içi titreyerek korku duyan mümin, yaşadığı her an güzel ahlak özelliklerine ulaşmak için çaba gösterir. Bu sırada unutup yanılabilir ya da hata yapabilir. Ancak asıl önemli olan yapılan hatadan samimiyetle, bir daha asla tekrarlamamak üzere kararlılıkla vazgeçmektir. İnsanın, hayatını hata yapmadan yaşaması zaten imkansızdır; dünya bir imtihan ve eğitim mekanıdır. Hata yaptığında Allah’a karşı ne denli acz içinde olduğunu farkeden mümin, hatasını fark edebildiği için şükreder, bağışlanma dileyerek tevbe eder ve Rabbimiz’e yönelir.

Samimi insan vicdanlı düşünerek ve Allah’ın her an kendisini gördüğünün bilincinde olarak hareket eder. İnsanların düşünce ve isteklerine göre hareketlerini ayarlamaz, yalnızca Rabb’imiz’in rızasına yönelir. İnsan zaten Kuran’a tabi ise, Kuran’a göre yaşıyordur ve Kur’an’a göre hareket etmek samimiyeti getirecektir.

Toplumdaki küçük düşme, haksızlığa uğrama gibi kavramlar, şeytanın insana verdiği telkinlerdir. Mümin için ise önemli olan insanların gözündeki değil, Allah Katındaki değeri, yalnızca O’nun bağışlaması ve hoşnutluğudur. Samimi olan kulların üzerinde ise şeytanın zorlayıcı gücü yoktur.

Yüce Allah’ın ‘gizlinin gizlisini’ bildiğini kavramak, insanın dürüstlükten ve samimiyetten ayrılmamasını sağlayacaktır. Mümin yaptığı her hatadan sonra Allah’a yönelir, bağışlanma diler ve tevbe eder. Çünkü, dünyada da, ahirette de ceza ve ödül yalnızca Allah’tandır. Hatasını farkettiği an telafi edip, Allah’ı razı etmeye çalışması, kişinin samimiyetin kanıtıdır. Bağışlaması bol olan Rabbimiz bir Kur’an ayetinde “Rabbiniz sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz salih olursanız, şüphesiz O da, (Kendisi’ne) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.” (İsra Suresi, 25) buyurur.

Samimiyet şifadır. Allah, Kuran’ın derin sırlarını açarak, samimi kullarının kavrayışlarını arttırır. Kalp gözü derinlemesine açılan insan da, –Allah’ın dilemesiyle- çok güçlü bir imana kavuşacaktır.Selam saygı ve dualarımla Hacegan...
Hacegan__
Per Nis 12, 2012 4:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

HAYIRLI CUMALAR...

Cuma; cem olmak, toplanmak mânalarına gelir. Cuma günü, Müslümanlar için çok önemli bir gündür. Bu günde Müslümanlar camide toplanıp birlikte Cuma namazını kılarlar. Topluca yapılan bu ibâdet, o günü bayram günü değerine yükseltir.


Bu sebeble Cuma gününe Seyyidü`l-eyyam, yani, günlerin itibarlısı,efendisi de denir. Bütün hayırlı işlerin Cuma günü meydana geldiği; tarih boyunca pek çok kudsî hâdiselerin hep Cuma günü zuhûr ettiği rivâyet edilir. Hadîs-i şerîf`te şöyle buyrulur:


"Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. Âdem (as) o günde yaratılmış, o gün Cennete konmuş, o gün Cennetten çıkarılmıştır. Kıyâmet de ancak Cuma günü kopar...

" Çoklarının zannettiği gibi Cuma günü, iş yapmak, hayırlı ve faydalı mevzularla meşgul olmak haram değildir.

İş yapma yasağı, sadece namaz kılma vaktine mahsustur. Namaz dışında çalışmak, alış-verişte bulunmak mübahtır. Zaten âyette de, namazdan sonra yeryüzüne rızık aramak üzere dağılınız, emredilmektedir. (Mehmet Dikmen)

Cuma ferdi cemiyete; cemiyeti milliyete bağlayan ve toplum arasında düşünce, inanç, amaç ve hizmet birliğini sağlayan bir gün-dür. İslâm Dîni bu günü mü'minler için haftalık toplantı ve toplu halde Allah'a yönelme, ibâdette bulunma zamanı olarak belirlemiş-tir. Bir hafta içinde ortaya çıkan meseleler, olaylar ve sosyal konu-lar cuma günü ele alınıp Kur'ân'm süzgecinden geçirildikten sonra bir komprime haline getirilerek cemaate sunulur.


Ruhlara yepyeni bir gıda takdim edilirken, İslâmî kültürleri ar-tırılır. Hayatı sevme, hayatta başarılı olma yolları ve yöntemleri iş-lenir. Dünya ile âhiret, ruh ile beden madde ile mâna arasında -Sünnetullah'a uygun ölçü ve anlamda- denge sağlanması için ilâhi buy-ruklar, Nebevi Sünnetler sergilenir. Aile yapısını, sosyal bünyeyi arızasız ayakta tutmanın yolları gösterilir. Din ve ülke düşmanları-nın çalışma metoduna dikkatler çekilir.

Hayırhahlık, âlicenaplık, da-yanışma, sevgi, saygı, edep ve terbiyenin taşıdığı mana ve müsbet sonuç misallerle anlatılır. İslâm ülkelerinin uğradığı siyasi ekonomik ve kültürel zorlukların nedenleri üzerinde durulur ve bunların ça-releri araştırılarak cemaatin bu konularda da aydınlatmasına önem verilir.


Görülüyor ki, cumanın o kadar çok yararları var ki, bunları sa-yıp sıralamak bile zor. Medenî bir ülkede parlementonun önemi ne ise, İslâm topluluğunda cumanın önemi ondan daha fazla bir anlam taşır.


Cumasız bir Müslüman topluluğu, birlik ve dirliğini kaybetmiş, yabancılara yem olma felâketine uğramış başsız bir sürüden fark-sızdır. Hazreti Peygamber (A.S.) Efendimiz Medine'ye hicret ettik-lerinde, henüz şehre ulaşmadan Kub'a'da ilk mescidi inşa ettikten sonra cuma günü Salim bin Avf yurduna gelerek Rauna denilen vadide ilk cuma namazını kılmıştır. Böylece Hicretle birlikte hem cuma'ya yer verilmiş, İslâm'ın camisiz ve cumasız olmayacağı ke-sinlikle belirtilmiştir.


Cuma Namazı, Kitap Sünnet ve İcmâ ile sabit olmuştur, inkârı küfürdür, terki büyük günah sayılmıştır. Üç cuma namazını üst üste mazeretsiz terkeden Müslüman, münafıklar defterine yazılır. Cuma gününüzü kutlar müslüman ve Türk alemi için hayırlara vesile olmasını temenni ederim.Hacegan
Hacegan__
Cum Nis 13, 2012 4:20 am
 
Foruma git
Konuya git

CAN DOSTUM

Biliyorum hüzün bahçende solan güllerini.
Açmadanda açmasanda gizlenmiş derdini.
Kaçırsanda gözlerini.Hissediyorum yüreğinin titreyen sesini.
Sessizliğin gölgesinde akıtılan gözyaşlarını.
Bazen hüzünle sarılmış kafesin içinde çırpınan kuş gibi unutursun mutluluğun adını.
Saksında bir çiçeğin gülüşünü dalda bir kuşun ötüşünü duyduğunda gönül dağından esen bir rüzgarı hissedeceksin kanatlarında.
Ve masmavi gökyüzünün parlayan yıldızlarını ve güneşin doğuşunu gördüğünde.
Umudun bittiği takatın tükendiğinde.
Bir nefes gibi aralanacak yeni mutluluk kapısı
Sileceksin karamsarlığı sitemi benliğinden atacaksın bedeninden.
Allahın rahmetini selametini alemin sonsuzluğundan.Tesellisi dost özünden.
Unutma can DOSTUM. Selam ve dua ile Hacegan
Hacegan__
Cum Nis 13, 2012 4:06 am
 
Foruma git
Konuya git

karşıla'ki....

ÇOCUĞUNU ÖYLE KARŞILA Kİ; eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini hissetsin.
...
EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; yanına geldiği zaman, en doğru insana kavuştuğunu hissetsin.

... ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ; doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin.
...
BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ; ömür boyu bir başka evlada imrenmesin.

İŞ ARKADAŞINI ÖYLE KARŞILA Kİ; dünyanın en iyi insanıyla, dünyanın en heyecanlı işini yapıyorum hissini yaşasın.

FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ; ona serdiğin sofradan, daha büyük bir dua sofrası sersin.

ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün fakirliğinden kahretsin.

Prof. Dr. Üstün DÖKMEN
TUTKUMSUN_
Pts Nis 16, 2012 5:31 am
 
Foruma git
Konuya git

herşeyden önce sağlık....

LİMON SUYU VE SARIMSAK MUCİZESİ
BUNU YILDA BİR KEZ MUTLAKA YAPIN

Özellikle Rus doktorların tavsiye ettiği kalp ...ve damar hastalıkları reçetesi mucizevi sonuçlar veriyor. Bitkilerle doğal tedavi yöntemine son derece önem veren Rus tıp dünyası, bu formülü yüzlerce yıldır kullanıyor ve son derece başarılı sonuçlar elde ediyor. Limon suyu ve sarımsakla yapılan karışım, damar sertlikleri, damar yağlanması, damar tıkanıklıkları ve tansiyon gibi sorunları kalıcı olarak ortadan kaldırıyor.

Türkiye'deki bazı doktorlar da hastalarına bu formülü öneriyor.

EVİNİZDE KENDİNİZ YAPABİLİRSİNİZ

- 2 Litre hiç su katılmamış sıkılmış limon suyu

- 40 diş soyulmuş ve ezilmiş sarımsak (Mümkünse Anadolu'da yetiştirilmiş ithal olmayan sarımsaklardan)

- Ağzı sıkı kapanan koyu renkli bir kavanoz (2 litrelik pet şişeler de kullanılabilir)

HAZIRLANIŞI

2 Litrelik kavanoz ya da pet şişeyi dolduracak kadar limon satın alın. Limonların suyunu iyice sıkıp şişeye doldurun. Soyulmuş 40 diş orta boy sarımsağı yıkamadan ve ezerek limonun içine atıp şişenin kapağını sıkıca kapatın. 25 gün boyunca normal ılık bir yerde tutun ve her gün birkaç kez çalkalayın. Yaklaşık 25 gün sonra sarımsakların limon suyunun içinde eridiğini göreceksiniz.

25 gün sonra hazır hale gelen karışımdan her sabah kahvaltıdan yarım saat önce yarım çay bardağı için. Bunu hergün düzenli olarak ve mümkünse aynı saatte yapın. Bu karışımın içine asla başka bir madde (şeker, tuz, tatlandırıcı vs. katmayın)

YÜZDE 100 KANITLANMIŞ FAYDALARI

1- Tüm damar iltihaplarını (vasküler) tedavi ediyor, tıkanan damarları açıyor, damar sertliklerini ve hipertansiyonu
önlüyor.

2- Kolesterol ve lipidi düşürüyor, zararlı yağların yakılmasını sağlıyor, kilo verdiriyor (bazal metabolizmayı hızlandırıp yağların yakılmasını sağladığı için iştahı açıyor.), vücuttaki şeker oranını dengeliyor, pankreasin yenilemesini sağlıyor.

3- Böbrek ve safra taşlarını eritiyor, idrar söktürüyor, vücuttaki şişkinliği yok ediyor ve dokularda ödem oluşmasını engelliyor.

4- Helycobeacter pylori adlı ülser mikrobunu öldürerek mide ve oniki parmak bağırsağı ülserinin kesin tedavisini
yapıyor.

5- Tüm romatizmal iltihabi önleyor, her tür romatizmal ağrıları dindiriyor, kireçlenmeyi önlüyor, eklem yüzeylerinin
yenilenmesini sağlıyor ve her türlü ağrıyı kesiyor.

6- Beyin hücreleri ve tüm sinir sistemlerini yeniliyor, sinirdeki aksiyon potansiyelini düzenleyip ileri-refleks hızını artırıyor, felç ve inme riskini azaltıyor.

7- Vücudun bağışıklık sistemini son derece mükemmel hale getiriyor ve her türlü alerjiyi, özellikle de damarsal kökenli ve strese bağlı cilt alerjilerini kökünden engelliyor. Kanser oluşumlarına karşı tüm vücudu koruyor.
Leydiii__
Pts Nis 16, 2012 8:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

ALLAHIN MERHAMETİ VE RAHMETİ...

Sonsuz merhamet ve sonsuz lütuf sahibi Allah’ın adıyla;
Bu yazıyı yazmamın sebebi Allah’ın rahmetinin genişliğini yeterince fark edemememiz ve “neden bizleri imtihan ediyor ve cehenneme atıyor” gibi sorulara cevap olması niteliğindedir.
Kuranı Kerime yabancı olan ve yaratılış gayesini anlamayan yada anlamaya çalışan kişiler Allah’ın imtihanını sorgularlar ve sonucunda neden sadece cennet olmadığını cehennemin olduğunu söylerler. Bununla kalmaz

Araf 179. ayette;
Biz cinlerle insanların birçoğunu cehennem için yarattık

şeklinde meallendirenlerin mealini kanıt olarak gösterir biz cehennem için yaratıldıysak bizim suçumuz nedir ? demektedirler. İşin aslı öyle değildir. Diyanetin mealinden buraya ilk önce eski mealini sonra yenisini aktarmak istiyorum.
And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir. (eskisi)
Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.(yenisi)
Görüldüğü üzere cümle yapıları nasıl da değişmiş eskiye nazaran.Eski mealde kadere mahkum bir robot olarak insan,yeni mealde bir irade sahibi insan görüyoruz. İşte anlatmak istediğimizde budur.İnsan cehenneme girmeyi kendi yüzünden, kendi basiretsizliğinden ve kendi hatalarından haketmiştir. Geçmişte yazılan senaryonun ürünü değildir olamazda, eğer böyle olursa Rabbimiz kullarından bazılarına haşa zulmetmiş olur, oysaki;

Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez.
(Fussilet 46)

buyurmaktadır. İnsan irade sahibidir ve bunu Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda kullanmak zorundadır kullanmazsa Araf 179. ayetin hükmüne tabi olur.
Bu ayetleri anladıktan sonra yaratılışın amaçları ve Allah’ın geniş rahmetinin yansımalarını görmek zor olmaz.
Allahın rahmeti gazabını geçmiştir.Sıfatlarından,rahmetini ve merhametini yansıtanlar biz insanlar ve diğer tüm varlıklar için yaratılışın amaçlarından gösterilebilir. Allahın hiçbirşeye ihtiyacı olmadığından intikam alma,azaba çarptırma,cezalandırma gibi sıfatlarının yarattıklarına tecelli ettirmesi gibi bir zorunluluğu yoktur. Yani yaratılış gayesi bir azap değil bir merhamet üzerine kuruludur. Rahmetini yarattıklarına tecelli ettirmesi yine ihtiyacından değil bizim onun rahmetine ihtiyacımızdan kaynaklanır.
Yüce Allah azaba çarptırmak için biz insanları yaratmamıştır,rahmetini merhametini ve bereketini bizlere göstermek istemiştir.Akıllara o zaman neden imtihan dünyasında zorluklarla karşılaşıyoruz neden cehenneme gidiyoruz direk cennete gitseymişiz madem şeklinde sorular geliyorsa, bunun cevabı yukarıda belirttiğim gibi “özgür irade” kavramıdır. Bu kavramın getirdiği bazı zorunlu şartlar dolayısıyla (emir ve yasaklara karşı gelmek, Allahın rahmetini görmezlikten gelmek,ona ortaklar koşmak) cezalandırma gerekli hale gelmiş olur.
Yüce Allah’ın rahmeti insanın tüm nankörlükleri ve günahlarına rağmen gazabını geçmiştir.

… dilediğim kimseyi azabıma hedef kılabilirim, fakat RAHMETİM HERŞEYİ KUŞATMIŞTIR.
(Araf 156).Allahın rahmetinin ve bereketinin üzerimize olmasını dilerim.Selam ve dua ile Hacegan
Hacegan__
Çar Nis 18, 2012 5:35 pm
 
Foruma git
Konuya git

DÜŞÜNME ZAMANI...

Sayın Sanalkahve sitesinin mütevazı insanları işte gelip gidiyoruz her birimizin çeşitli düşüncesi amacı mutlaka vardır ve olmalıdır farkında olmadan günlerimizi bir bir tüketiyoruz ve bir gün bakacağız ki ömrümüzün sonu gelmiş olacak işte o zaman keşke dememek için kalplerimizi Allaha döndürmenin zamanı gelmedimi dersiniz.İnsanı dünyada mutlu ve huzurlu bir yaşama, ahirette de gerçek kurtuluşa kavuşturacak olan tüm bilgiler ve her sorunun yanıtı Kuran’dadır. Her insan, Rabb’inin Kur’an’la haber verdiği gerçekleri düşünmeli, dünyaya ve ahirete bakış açısındaki yanlışları düzeltmeli ve sonsuz ahirete yönelik ciddi/samimi çaba içinde olmalıdır. Yaşadığı kayıtsızlığa karşılık kişi, vicdanındaki duyarlılığı kaybedebilir, kalbi katılaşabilir. Allah bu konuya inananların dikkatini çeker ve "İman edenlerin, Allah’ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin ’saygı ve korku ile yumuşaması’ zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı." (Hadid Suresi, 16) ayetiyle önemini hatırlatır.

Ne amaçla dünyada bulunduğu insan için en önemli sorudur. Yüce Allah bu sorunun yanıtını Kur’an’da açıklar. Yaratılmış her şey gibi, insanın da yaratılış amacı vardır; yalnızca Allah’a kul olmak. Yapması gereken de, O’nun uyarıcı olarak görevlendirdiği elçilerin ve kitaplarının bildirdiği gerçekler üzerinde derin düşünmektir:

(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (Nahl Suresi, 44)

Hüküm verenlerin hakimi Allah Kuran’ın indiriliş nedenini, "(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır." (Sad Suresi, 29) ayetiyle bildirir. İnananlar Allah’ın insanlığa yaşam rehberi olan mesajını okur, ayetleri üzerinde derin düşünür, “okunduğunda imanlarını artırır” (Enfal Suresi, 2) ve yaşamlarını Kur’an’daki gerçeklere uygun olarak düzenlerler.

Allah, Kendisini tanıttığı, sınırlarını bildirdiği Kur’an’ı gereği gibi okumamızı ister. Ancak insanların çoğu Allah’ın bu buyruğunu göz ardı eder.. Dünyanın ‘en çok satan kitabı’dır Kur’an, ancak en çok okunan kitabı değildir. Çok sayıda insan Kur’an’dan habersiz yaşamaktadır.

“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 121) ayetindeki ‘Kuran’ın gereği gibi okunması’ buyruğu, ayetlere sımsıkı sarılarak, samimiyetle okumak anlamındadır. Kuran’ı gereği gibi okuyanlar da, Allah’ın sınırlarını koruma konusunda titizlik gösterenlerdir.

Dinden uzak toplumlardaki bireylerin din anlayışı ise oldukça çarpıktır. Kur’an dışındaki kaynaklardan edindikleri ya da bazı kimselerden duydukları bilgilerin din olduğunu zanneder, gerçek dinin güzelliklerinden yoksun yaşarlar. Herkesin doğruları farklıdır, bu yüzden toplumda birden fazla din yaşanır. Oysa dinin gerçek kaynağı, “Gerçek, Rabbinden (gelen)dir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma.” (Al-i İmran Suresi, 60) ayetiyle ifade edildiği üzere Kur’an’dır.

Bu yanlış yolda yürüyenler, Allah’ın insanlara kurtuluş rehberi olarak indirdiği Kur’an’da neler yazılı olduğunu merak bile etmezler. Sorularının yanıtlarını ise, “Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut Suresi, 51) ayetiyle de bildirildiği gibi Allah’ın hiçbir şeyi eksik bırakmadığı Kur’an’da değil, farklı kaynaklarda ararlar. Bu durum, Kuran’da, "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran’ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktı" (Furkan Suresi, 30) şeklinde ifade edilir.

Çoğu insan Allah’a inandığını söyler. Kur’an’ı hiç bilmeyen kişilerin yanıtı da genelde aynıdır. Oysa Allah’ın Kendisini tanıttığı Kur’an’dan yüz çeviren kişi, Allah’ı nasıl tanıyıp, gücünü kavrayabilecektir? Bir yaprak bile yaratamayan insan için Rabb’ini tanımak, gücünü takdir edip, O’na teslim olmak en doğru olandır.

Kuran, düşünen insanlar içindir. Okuduğu her kitapla kibirlenen kişilerin aksine, Kur’an okuyan insan, Allah’ın eşsiz kudreti karşısında kendi aczini anlar, boyun büker ve O’na kul olur, teslim olur!

İman eden insan Kur’an ahlakı ile cahiliye yaşamı arasında orta bir yol aramaya çalışmaz. Bir insan ya Allah’ın dosdoğru yolundadır, ya da sarp, engebeli ve tehlikelerle dolu şeytanın yolundadır. Kur’an’a, yani en doğruya uyan kişiler, Allah’ın hem dünyada hem ahirette mutluluk müjdesi verdiği iman sahipleridir.Salem ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Çar Nis 18, 2012 4:08 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Merhamet Hür Dünyaya Bu Kadar Mı IRAK ' tı

şu günlerde savaş çığlıkları atanlar, bu işi kendi yöntemleriyle yapmak, daha doğrusu yaptırmak istiyorlar. Yöntemlerinin ne olduğunu,dün Afganistan’da, Irak’ta,Libya’da gördük bu günlerde ise suriye de hep birlikte görüyoruz.şeytanın avukatlığına soyunanlar şeytanın düpedüz dünyaya inmiş alçak bedenleridir. Üstelik savaş Ortadoğu ile sınırlı kalmayıp ülkemizi ve İran’ı da yakacak. Bu 3.Dünya Savaşı girişimine hep beraber dur demeliyiz..
gulgulce
Çar Nis 18, 2012 3:37 pm
 
Foruma git
Konuya git

Merhamet Hür Dünyaya Bu Kadar Mı IRAK ' tı

Ben Basrali Ömer,
Belki haberin yoktur diye yaziyorum Mr. Franks.
Önce demokrasi yagdi göklerimizden,
Sonra özgürlük geçti üstümüzden
Palet palet...

Ve insan haklari savunucularının
Yüzü maskeli adamlarin

Namlularından
Saniyede bilmem kaç adet.
Demokrasi bizim evede isabet etti
Bir gün sonra anladim koptugunu ayaklarimin.
Tam onsekiz adet insan haklari saymislar
Vücudunda babamin.
Annem yoktu zaten
Ben dogarken ilaç yoklugundan ölmüs
Ambargo falan dediler ya
Anlamadim çocukluk akli iste
Olusmadan sokülmüs....


Sizde de baris böylemidir Mr. Franks?
İnsan haklari çocuklari yetim
Ve ayaksiz birakir mi orda da?
Düser mi ayin kan gölüne aksi
Güpegündüz düser mi Pazar yerine demokrasi?
Zenginlik

İnsanlari korkudan uykusuz birakirmış

Bizi ise yüreğimizde ki sızı

uyutmuyor mr.franks

yüreğimizdeki sızı...
Kuslar gökyüzünü terk eder mi orda da?
Babamla mirildandigim son dua dilimde
Ve giymeye kiyamadigim pabuçlarım
Kaldi elimde...


Çocuklarin varmi Mr. Franks?
Al, ogluna götür onlari
Bari ise yarasin
Kim bilir belki baktikça
Bazen beni hatirlasin.
Bu nasil demokrasi Mr. Franks?
Düstügü yeri yakti
Merhamet hür Dünyaya
Bu kadar mi IRAK ' ti?


alıntıdır.
(Yazarını bulamadım.Annesi ve babası ölen Iraklı bir çocuğa ait olduğu yönünde bir kaç yazı ile karşılaştım.Bilen varsa öğrenmek isterim)
gulgulce
Çar Nis 18, 2012 3:12 pm
 
Foruma git
Konuya git

HAYAT DER Kİ.....

Hayat der ki;
Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır çünkü.
Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir.
Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.
Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif ya da negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın.
Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.
Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.
Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.
İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl ya da bildiğini oku.
Hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.
İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri.
Kendini saygın bir birey haline getir. Aksi takdirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.

Ve Hayat der ki; başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak.
AKMERR
Çar Nis 18, 2012 12:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

NASİHAT....

Cahil ile dost olma İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, Üzülürsün

Saygısızla dost olma Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, Üzülürsün

Aç gözlü ile dost olma İkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, Üzülürsün

Görgüsüzle dos...t olma Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, Üzülürsün

Kibirliyle dost olma Hal bilmez, Ahval bilmez, Gönül bilmez, Üzülürsün



ŞEYH EDEBALİ ‘ NİN NASİHATI
TUTKUMSUN_
Per Nis 19, 2012 6:24 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: NASİHAT....

Adaşım yüreğine sağlık... Gerisinide ben tamamlıyayım..

Ukalayla dost olma

Çok konuşur, Boş konuşur, Kem konuşur, Üzülürsün.

Namertle dost olma

Mertlik bilmez, Yürek bilmez, Dost bilmez, Üzülürsün.

- İlim bil, İrfan bil, Söz bil

- İkram bil, Kural bil, Doyum bil

- Usul bil, Adap bil, Sınır bil

- Yol bil;Yordam bil,

- Hal bil, Ahval bil, Gönül bil

- Çok konuşma, Boş konuşma, Kem konuşma

- Mert ol, Yürekli ol,

- Kimsenin umudunu kırma.

Sen seni bil, Ömrünce yeter sana.
Tutku
Cum Nis 20, 2012 3:26 pm
 
Foruma git
Konuya git

Kayıp DOĞRULARIN Köyü

KAYIP DOĞRULARIN KÖYÜ



Her doğru her yerde söylenmez… Uygun mekân, uygun zaman ve üslup önemlidir tabi ki. Farz edelim her şey uygun ama karşıdaki zihniyetin kabul sınırına denk geldiniz. Ne olacak şimdi? Hemen söyleyeyim 10. Köy aramak için fikir bohçanızı alıp yollara düşeceksiniz :)



Size göre doğru olan başkasına yanlış geliyorsa bırakın herkes kendi doğrusunu savunsun. Yadırgamak niye? Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlarmış. peh… Yanlışı doğru kabul eden bir köyden kovulmayı beklemeden ayrılmak gerek zaten. Ha illaki kovulmayı bekliyorsan bu bile sana şeref vermeli. Mevkisi konumu ne olursa olsun başkalarının yanlışına evet deyip boyun eğeceğime kovulurum daha iyi. En azından savunduğunuz bir fikrin arkasında durarak hem kendinizi hem fikrinizi yüceltirsiniz. Başkalarına yalakalık olsun diye her söylenene kafa sallamak kişiliğinin oturmamasına ya da kişiliğinin yozlaşmasına sebep olur…



Her şeyden önce yaşam kaliteniz yüksek olsun. Doğru bildiğinizi doğru bir üslupla dile getirmek ve bildiğinizden şaşmamak belki de en güzel görev olsa gerek yoksa nerede Eşref-i mahlûkat olmak nerede biz?



Hak ve adaletten kopmayan ve işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye şüphesiz Yüce Allah her zaman yardım edecektir. Bu nedenle gerek menfaat gerek mal, mülk, mevki için sebep ne olursa olsun doğru bildiğinizi savunun ve kimse için kişiliğinizi ve fikirlerinizi harcamayın çünkü sonunda harcanan siz olursunuz, kazancınız değil kaybınız olur…



Velhasıl kelam 10. köy aramak zor gelmesin. Size başka köy mü yok. Kendi köyünüzü kendiniz kurun adı doğruluk olsun. Vesselam…
TUTKUMSUN_
Cum Nis 20, 2012 10:31 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kayıp DOĞRULARIN Köyü

Adaşım yüreğine sağlık..
Tutku
Cum Nis 20, 2012 2:34 pm
 
Foruma git
Konuya git

En Büyük Üstad'tan...

Gençliğe Hitabe

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...

Necip Fazıl Kısakürek


Saygılarımla...
Tutku
Cmt Nis 21, 2012 9:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aldırma Yürü Dostum

MelekNur her satırı bir değer olan paylaşımın için tşkrler....Yüreğine sağlık..
Tutku
Cmt Nis 21, 2012 8:05 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aldırma Yürü Dostum

EMEĞİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN...
Koray
Cmt Nis 21, 2012 9:07 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: EN GÜZEL NASIHATLER 1

''Saf'ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan;
Bilmez insan kadrini alemde insan olmayan''

Ziya Paşa

Yüreğinize sağlık...
Tutku
Pzr Nis 22, 2012 10:37 am
 
Foruma git
Konuya git
cron