9 sonuç bulundu

Geri dön

Sadece bir gül sunuyorum yüreğine

Sadece bir gül sunuyorum yüreğine
Sevgilerle bezenmiş, yürekten...
Karşılık beklemiyorum inan, en ufak bir ümidim yok
Sadece gülü layık olduğu yere göndermek istiyorum...
Kabul et onu yüreğine, karşılık vermesen de...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Demet demet sadakatle derlenmiş...
Kırmızılığını sevdasından almış...
Dikensiz...
Kabul et onu yüreğine, sende yetişmese bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Başkalaşmamış, zamanın yalancı güllerinden uzak...
İçten, riyasız, hesapsız...
manasını yitirmiş sevdalardan öte...
Kabul et onu yüreğine, onu kendinden bilmesen de...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
hayatın özünde kendini bulan...
Yaratılıştaki müthiş sevgiden nasibini alan...
Sahibinin Vedud sıfatıyla beslenmiş...
Kabul et onu yüreğine, benim gibi bir nacizaneden olsa bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Hiçlikten varoluşa doğru akan...
Aşk pınarında mayalanmış...
Bulunan zamana inat visali ukbada arayan...
Kabul et onu yüreğine, hicran kokuyor olsa bile...


Bir gül sunuyorum yüreğine...
Gece gibi karanlık,kokladıkça aydınlanan...
Hissettikçe yaşam bulan...
Güzelliğini koklayanından alan...
Kabul et onu yüreğine, onu ölüme terk etsen bile...

İşte sadece bir gül sunuyorum yüreğine...
Sana layık olmasa bile...
MelekNur
Per Nis 19, 2012 12:51 pm
 
Foruma git
Konuya git

Kayıp DOĞRULARIN Köyü

KAYIP DOĞRULARIN KÖYÜ



Her doğru her yerde söylenmez… Uygun mekân, uygun zaman ve üslup önemlidir tabi ki. Farz edelim her şey uygun ama karşıdaki zihniyetin kabul sınırına denk geldiniz. Ne olacak şimdi? Hemen söyleyeyim 10. Köy aramak için fikir bohçanızı alıp yollara düşeceksiniz :)



Size göre doğru olan başkasına yanlış geliyorsa bırakın herkes kendi doğrusunu savunsun. Yadırgamak niye? Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlarmış. peh… Yanlışı doğru kabul eden bir köyden kovulmayı beklemeden ayrılmak gerek zaten. Ha illaki kovulmayı bekliyorsan bu bile sana şeref vermeli. Mevkisi konumu ne olursa olsun başkalarının yanlışına evet deyip boyun eğeceğime kovulurum daha iyi. En azından savunduğunuz bir fikrin arkasında durarak hem kendinizi hem fikrinizi yüceltirsiniz. Başkalarına yalakalık olsun diye her söylenene kafa sallamak kişiliğinin oturmamasına ya da kişiliğinin yozlaşmasına sebep olur…



Her şeyden önce yaşam kaliteniz yüksek olsun. Doğru bildiğinizi doğru bir üslupla dile getirmek ve bildiğinizden şaşmamak belki de en güzel görev olsa gerek yoksa nerede Eşref-i mahlûkat olmak nerede biz?



Hak ve adaletten kopmayan ve işlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye şüphesiz Yüce Allah her zaman yardım edecektir. Bu nedenle gerek menfaat gerek mal, mülk, mevki için sebep ne olursa olsun doğru bildiğinizi savunun ve kimse için kişiliğinizi ve fikirlerinizi harcamayın çünkü sonunda harcanan siz olursunuz, kazancınız değil kaybınız olur…



Velhasıl kelam 10. köy aramak zor gelmesin. Size başka köy mü yok. Kendi köyünüzü kendiniz kurun adı doğruluk olsun. Vesselam…
TUTKUMSUN_
Cum Nis 20, 2012 10:31 am
 
Foruma git
Konuya git

NASİHAT....

Cahil ile dost olma İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, Üzülürsün

Saygısızla dost olma Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, Üzülürsün

Aç gözlü ile dost olma İkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, Üzülürsün

Görgüsüzle dos...t olma Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, Üzülürsün

Kibirliyle dost olma Hal bilmez, Ahval bilmez, Gönül bilmez, Üzülürsün



ŞEYH EDEBALİ ‘ NİN NASİHATI
TUTKUMSUN_
Per Nis 19, 2012 6:24 am
 
Foruma git
Konuya git

HAYAT DER Kİ.....

Hayat der ki;
Sevdiğin insanda arayacağın ilk şey iyi niyet olmalıdır. O yoksa başa özelliklerinin anlamı kalmayacaktır çünkü.
Dost dediğin sadece kötü gününde yanında olan değildir, aynı zamanda sevincine de en az senin kadar sevinebilendir.
Başarmak için sıradan olandan ayrılmak zorundasın. Bırak insanların karşı duruşunu, doğru bildiğine sarıl ısrarla.
Daha önce görmediğin biriyle karşılaştığında ilk dakikalara dikkat et. O insanın pozitif ya da negatif enerji veren biri olduğunu anlayacaksın.
Yaptığın seçimlerden dolayı başın derde girerse eğer, ilk suçlaman gereken kişi sensin. Sızlanmak ve başkalarını suçlamak yerine, hatanı bulmaya çalış.
Bir yıkımla karşılaştığında yas tutma. O yıkımı, ne yap et öğretmenin haline getir.
Hayvan sevmeyen insanlardan uzak dur. Doğal ve güzel olanı sevemez onlar çünkü.
İnsanlara kendini defalarca anlatmak zorunda kalma. Ya oradan ayrıl ya da bildiğini oku.
Hedeflerin konusunda kararlı ol. Engelleri düşünme. Ya bir yol bul, ya bir yol aç.
İçgüdülerinin sesine çok iyi kulak ver. Unutma ki, onca hayvan türü onlar sayesinde varlığını sürdürüyor milyonlarca yıldan beri.
Kendini saygın bir birey haline getir. Aksi takdirde, boşuna beklersin başkalarının sana saygı duymasını.

Ve Hayat der ki; başına bir şey geldiğinde, neden başkalarının değil de benim başıma geldi bu iş diye sızlanma, durduğun yere bak.
AKMERR
Çar Nis 18, 2012 12:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

Cuma günü ve yapmamız gerekenler..

http://islamcokguzel.files.wordpress.com/2007/05/hayirlicuma.jpg?w=497

İki Cihan Serveri Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki;

–Cuma günü günlerin efendisidir. Fakirlerin haccıdır. Saadetli bir gündür. Vuslat günüdür.

Kim cuma günü perşembe ve cumartesi günlerini eklemek suretiyle oruç tutarsa, hasta ziyaret ederse, yoksul doyurursa, cenazeyi selametlerse, kırk senelik günah artık ona bişey yapamaz.
(Ramuzul Ehadis No.5015)

* * *
–Cuma geceleri yasin-i şerif okuyan kimse mağfiret-i ilahiyeye nail olduğu halde sabahlar.
(Salebi-Ebu Hüreyye r.a)

* * *
Ebu Said-i Hudri (r.a) şöyle demiştir;
Rasulallah (sav) in
—Her bâliğ olan kimseye cuma günü gusletmek ve imkan bulursa misvaklanmak, gerek hoş koku sürünmek vacip gibidir. Buyurduğuna şahadet ederim. (Buhari. C.3,S.9)

* * *
İmam-ı Şafiî Hazretleri:
—Bu guslü (cuma günü gusül abdesttini) suyunu bir dinar mukabili karşılığında satın almak mecburiyetinde dahi kalsam, seferde de hazarda da terk etmiş değilim. Demiştir. (Buhari , C.3,S.13)

* * *
Ebu Hüreyye (r.a) derki;
Rasulullah (sav) in bana :
—Ey Ebâ Hüreyre, her cuma günü gusul eyle….
Suyunu satın almak pahasına da olsa, bunu yap. (Gunyetüt Talibin, S.361)

* * *
—Cuma günü yıkanın, zira her kim cuma günü yıkanırsa; iki cuma arasındaki günahlarına bir keffaret olur. Hatta, ondan sonraki üç günlük günahada bir keffarettir. (Ramuzul Ehadis, No.1034)

* * *
Rasulallah (sav) :
—Ne olurdu, herbiriniz gündelik iş elbisesinden ayrı olarak cumaya mahsus iki top kumaş alıverse.
Ne olurdu sizden biriniz cuma günü için hergünki elbisesinden başka bir takım elbise satın alsaydı. Buyurmuşlardır(Tac Terc. , C.1, S.495)

* * *
Ebu Hüreyre (ra) dan;
Rasulullah (sav) efendimiz buyurduki;
—Her kim cuma günü sünneti seniyye üzere gusül ettikten sonra ilk saatte cuma namazına giderse bir deve ,
ikinci saatte giderse bir sığır ,
üçüncü saatte boynuzlu bir koç,
dördüncü saatte giderse bir tavuk,
beşinci saatte giderse bir yumurta kurban etmiş gibi sevaba nail olur. İmam hutbeye çıkınca da melekler hutbeyi dinlemek için mecliste hazır bulunurlar.
Bu vakitler ; kuşluk vaktinin evveli, kuşluk vakti ile cuma ezanı arasındaki vakitler olarak değerlendirmelidir..
Hadis-i şerifte tavuk, yumurta gibi tabirler belki; cuma namazına önden gidenler arasındaki ecir ve sevap derecelerini ve onlar arasındaki manevi farkları zihinlere kolayca yerleştirebilmek için her nevi fikrii seviyelere hitap edilmiş bir temsilden ibarettir. (Buhari C.3 , S.13 , 14 , 15 )
TUTKUMSUN_
Cum Nis 20, 2012 4:48 am
 
Foruma git
Konuya git

Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK'ten...

Bir hadiseyi düşünebilmek için filozof olmaktan başka çare görmemek, düşünme hakkından vazgeçmek değil midir?


Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık. Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık.


Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Madem ki yükseliş var, iniş olmaz olur mu?


Dünya öküzün üstünde derler ama; dünyanın üstünde nice öküzler bilirim.


Fikir besler, siyaset öldürür. Siyaset, fikrin kendisi değil; posasıdır.


İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kafidir.


İmanın ticaretini yapanda, iman arama !


Tohum ek, vermezse toprak utansın.


İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.


Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.


Yumruk, kafaya tabi olmak zorundadir.


Sonunda "eyvah" diyeceğin şeylere, başında "eyvallah" deme.


Arı bal yapar, fakat balı izah edemez.


Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.


Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!


Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.




Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.


Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.


NIMET’te şükredersen.. Fazlasını bulursun.. Aç gözlülük edersen.. NIMET’tende da olursun…!

Kadın ; Hristiyanlıkta yol kesici bir engel, islamda ise yol açıcı bir kanattır.

Gözler, ya merhamet ya da neferetin ışıldadığı bir kandildir

Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum

Anladım işi ; San’at ALLAH ı aramakmış, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber( sav )?
Tutku
Cmt Nis 21, 2012 8:19 am
 
Foruma git
Konuya git

En Büyük Üstad'tan...

Gençliğe Hitabe

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...

Necip Fazıl Kısakürek


Saygılarımla...
Tutku
Cmt Nis 21, 2012 9:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

Aldırma Yürü Dostum

[color=#FF4040]Aldırma Yürü Dost[/color]um

Dostum güneşe bak toprağa bak suya bak buluta bak; fakat arkana bakma
Kimin geldiği önemli değil kimin
gelmediği de… Unutma yolcu değişir yol değişir ama menzil değişmez
Yolcuya bakıp yolu tanımaYola bak yolcuyu tanı yolcu hakkındaki kıymet
hükmünü ona göre ver Vahim olan
yolun yolcusuz olması değil; Asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
Yolsuz hedefsiz amaçsız şaşkın hercai ve
seyyal…
“En doğru yol : en dikensiz yoldur” diyenler seni aldatıyorlar Onlar
karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak
lambasının altında arayan şaşkınlardır Aldırma…
Ayağına batan dikenler aradığın gülün habercisidir Dikenine katlanmaktan
sözedenler aşıkmış gibi davrananlardır
Gerçek aşık olanlarsa dikenini de severler
Dostum yollar yürümek içindir Fakat şu gerçeği de hiç unutma : Yürümekle
varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir
Yol boyunca; Yola çıkıp da yürümeyenleri yola oturup gelen-geçenin ayağına
çelme takanları yolda metafizik
uyuşturucularla keyif çatanları telörgülerle çevirdiği yolu kendisine
zindan edip volta atanları maratona 100 metre
koşucusu gibi hızlı girip 50 metrede yola yatanları yürüşün uzun ve yolun
zahmetli olduğunu görünce yolculuk üzerine
zar atanları yürümeyi bırakıp yol-yolcu ve menzil üzerine kalem
oynatanları ayağına batan tek bir dikenin faturasını
çıkarıp ömür boyu tafra satanları beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için
ufka bakıp bakıp dağıtanları yanlış kılavuzlara
kızıp yolu satanları göreceksin
Aldırma yürü Göğsüne yüreğinden başka muska takma Vahiy haritan Nebi
kılavuzun akıl pusulan iman sermayen
amel azığın sevgi yakıtın ahlak karakterin edep aksesuarın merhamet
sıfatın şeref ve izzet adın olsun Doğru yol :
insanların çoğunun gittiği yol değil düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur
Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin Unutma tevbe
özeleştiridir Kendisini hesaba çaken
başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur
Her molada yolda olup olmadığını yürümen gereken menzil istikametinde
yürüyüp yürümediğini kontrol etmen pişman
olmaman için elzemdir Yön tayini sık sık gerekli olabilir Haritayı
saklayabile-ceğin en güvenilir yerin yüreğindir Bir
şey daha : Pusulayı sahte manyetik alanlardan paraziter nesnelerden uzak
tut; ibreyi saptırırlar da haberin olmayabilir
Yol emniyetin için gerekli olan şartların başında bilinç gelir Bilincini
tahrif edecek her türlü uyuşturucudan uzak
durmalısın Hobilerinin fobilerinin korkularının bilincin üzrindeki
saptırıcı etkisini iyi hesap etmelisin O’ndan
başkasından korkarsan korktuğunun başına musallat edileceğini kesinlikle
bilmelisin
Yolda düşeceğin en büyük tuzak yersiz korkularının tuzağıdır; Yani kendi
benliğinin sana kazdığı tuzak
Hayırlı yolculuklar dostum
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 7:15 am
 
Foruma git
Konuya git

Zordur içten Ağlamak

Zordur içten gelerek ağlamak…Gözyaşı dökmek değil bahsettiğim elbette.Ama damlalarınızı dışarı değil de içeri akıtmak da denilebilir. .
Gülerken bile ağladığınız anlar oldumu hiç??Dengesizce davranıp mutlu olduğunuz için bile göz yaşı döktüğünüz oldu mu? . .

Sıkılverirsiniz bir şeye zaman ve mekan ayırımı göz etmeden…Hiçbir şey istemessiniz o anda, kendiniz dışında ne bir ses, ne bir yüz......

Duymak istediğiniz sessizlik, görmek istediğiniz ise sadece boşluk…En ufak bir ışık dahi rahatsız eder sizi.Çünkü aslında gördüğünüz ışık karanlığın maskesidir! . .

Yakarırsınız içinizi acıtırcasına ağlamak istediğinizi. . .

Ama ağlayamazsınız. .

Gözyaşlarınızla verdiğin bu mücadele de hiç bu kadar aciz kalabileceğinize olanak veremezsiniz. . .

Ama eğilirsiniz hiç olmadık zamanda, yalvarırsınız çığlıklarınızla,”Sana ihhtiyacım var ne olur gelll! . .” diye. .

Kızarsınız…Ağlamak bu kadar zor olabilirmi? . .İnsan ağlamayı bu denli arzu edebilir mi? . .

Yolu gözlenen bir dost misali paralar yüreğinizi,gelmediği her an için. .zorlar sınırlarınızı. . .

Hani geleceğini veya gelmeyeceğini bilseniz,belki…ama amaçsızca bekleyiş veya terkediş. . .

İşte bu en kötüsü. . .

Bilmez gözyaşı bedende kaldığınız müddetçe sahibine zarar verdiğini.Bazen akmak istemediğini, sizi bırakmak istemediğini o kadar belli ederki bize,yanağınızı okşarcasına süzülüverir yavaşça. . O da üzülür aslında kimi zaman. . .

Gitmek..Bir an önce akmak istediğini gösterir size, bir nehir misali akar elinizde olmadan..Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Çünkü,damlalarından başka. . .

Duygularımızın iniş ve çıkışıyla beslendiği;gözlerde buğuya,rahatlatıcı bir sele ya da hıçkırıklara dönüşür…Yüreğinize gömdüğünüz yıldızları,yürek yordamıyla gözlere sunmak. .

Göz ile yürek ekseninde yaşanan savaşta,ellerine çiçek tutuşturan,damlalarını yangınlarına veren çaresizliğin dökülmesidir. . Gözlerden. .

KELİMELERİN KİFAYETSİZ KALDIĞI ANLARDA
YANAĞINDAN SÜZÜLEN ,
BİR DAMLA GÖZYAŞIDIR
DUYGULARA TERCÜMAN OLAN
AN OLUR Kİ İÇİN KAVRULURKEN
HAYKIRIP BAĞIRMAK
DERDİNİ DAĞLARA DÖKMEK
ARZUSUDA HAYAL OLURKEN
GÖZLERİNE HAPSOLMUŞ GÖZYAŞLARINDA
ÇARESİZCE TERK EDER SENİ
KİMİZAMANDA SUSKUNLUĞUNDUR
KELİMELERE İNAT ANLATAN
TÜM DERDİNİ-İÇİNİN ACISINI
MelekNur
Cmt Nis 21, 2012 2:05 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron