26 sonuç bulundu

Geri dön

Detoks Yapmalımıyız?





Detoks Yapmalı mıyız?


















Ahmet Maranki'nin anlatmaya çalıştığı detoks&arınma artık tıp dünyası tarafından da kabul görüyor...
18/04/2013 - 15:48

Dünyaca ünlü bilim adamı stratejik araştırmalar uzmanı Ahmet Maranki'nin milyonlarca kişinin evine ulaşmayı başardığı eserlerinde, katıldığı televizyon programlarında ve gerçekleştirdiği konferanslarında yıllardır dile getirdiği, daha kaliteli bir ömür sürmek adına yapılması gerekenlerin öğretildiği detoks programları, artık tıp dünyası tarafından da kabul görmeye başladı.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu Hürriyet gazetesindeki yazısında detoks olayını ve beden için gerekliliğini çok güzel bir dille kaleme almış.
İşte Müftüoğlu'nun 14 Nisan 2013 tarihli yazısı:
 
"Bu baharda bedeniniz ve ruhunuzu detokslamayı bir düşünün. Eğer “detoksa ihtiyacım var mı, yok mu?” sorusuna açık ve net bir cevap veremiyorsanız detoks testimizden faydalanabilirsiniz.
Her yıl olduğu gibi bu bahar da yalnız ‘havaya, suya ve toprağa’ değil, yüreklerimize de ‘cemre’ düştü. İçimiz kıpır kıpır. Ama bazılarımız var ki onlar bedenlerinin kış boyunca toksinlerle dolduğu, kirlendiği, dolayısıyla temizlenmesi gerektiğini düşünüyor. Aslında kirlenen ya da temizlenmesi gereken bedenimizden çok ruhlarımız ama bunun pek de farkında değiliz.
Neyse! Bu baharda “detoksa ihtiyacım var mı, yok mu” sorusuna açık ve net bir cevap veremiyorsanız aşağıdaki testten istifade edin. Ayrıca soruları yanıtlarken objektif davranmaya ve en doğru yanıtları vermeye gayret edin. Testin sonundaki değerlendirme bölümü sizin detoksa ihtiyacınız olup olmadığını  ve eğer varsa ne süre ile detoks yapmanız gerektiğini açıklayacaktır.
DETOKS TESTİ
Yorgunluk hissi, sabah yorgunluğu, gün içinde yorgunluk dalgalanmaları. Bitkinlik, yetersizlik ve yetmezlik duygusu, halsizlik. Sık sık acıkmak (hipoglisemi- kan şekeri düşüklüğü- öyküsü, geceleri açlıkla uyanma, yemek isteği.) Belirli yiyeceklere aşırı istek, tatlı ve unlu besinleri fazla tüketme eğilimi.  
Aşırı ve sık yeme isteği, tatlı ve unlu besinleri fazla tüketme eğilimi. Zorlayıcı yemek arzusu, acıkmadan yemeğe yönelme eğilimi. Su tutma ve ödem yakınması. Sık sık idrara çıkma. Mide ekşimesi, gaz, hazımsızlık ve geğirme ataklarının mevcudiyeti. İshal ya da kabızlık. Dilde paslanma, yanma ve açlık duygusu. Dil ve ağızda tekrarlayan yaralar. Aşırı terleme. Kötü kokulu terleme. Düzensiz ve hızlı kalp atışı.
Aşırı şişkinlik hissi ve tekrarlayan gaz atakları. Gözde tekrarlayan sulanma ve kaşıntı. Gözaltlarında koyu halkalar. Tekrarlayan nezle benzeri ataklar (sabahları hapşırma, burun tıkanıklığı). Uzun süren öksürük. Boğazda yanma ve batma hissi.  
Sıcak basması (terleme ile birlikte ya da terleme olmaksızın). Tekrarlayan kurdeşen (ürtiker) atakları. Tekrarlayan deri döküntüleri, isilik, kırmızı lekeler, pullanmalar. Baş ağrısı ya da migren nöbetleri. Rahatsız ve yetersiz uyku veya aşırı uyuma isteği.  
Gereksiz, aşırı hiddet, öfke hali. Sık sık değişen ruh hali, gün içinde mutluluk ve mutsuzluk, sakinlik ve öfke dalgalanmaları.Depresyon veya bunaltı. Gereksiz endişe ve korku hissi duymak. Karar vermede zorlanma, bunaltı ve kararsızlık hali. Konsantrasyon güçlüğü, dikkatin çabuk dağılması.  
Yeni bilgileri anlamada güçlük. Bellek sorunları ve unutkanlık. Işığa ve görüntüye aşırı duyarlılık. Belirli bir sebebe bağlı olmaksızın kilo kaybı ve kilo alma.  
Basit hareketlerle bile hissedilen yorgunluk, tırnak değişiklikleri, tırnaklarda çatlama, beyaz lekeler, çabuk kırılma. Saçlarda kuruma, kırılma veya aşırı dökülme. Tekrarlayan sırt ve boyun ağrıları. Eklemlerde sertlik ve ağrı, kas güçsüzlüğü ve gevşekliği. Solunum yetmezliği hissi. Ayak ve ellerde uyuşma, karıncalanma. Egzersize karşı isteksizlik. Kulak çınlaması, uğultu hissi.
TOPLAM: 
PUANLAMA
Asla: 0 Nadiren: 1 Ara sıra:2 Çoğu zaman:3 Her zaman:4
TEST SONUCU
30 puan ve altı: İyi planlanmış herhangi bir detoks programını üç gün uygulamanız yeterli olabilir. 30 ve 60 puan: Kısa süreli detoks programları yerine en az iki hafta sürecek programlar uygulamalısınız. 60-100 puan: Önemli ölçüde toksin yüklenmesiyle karşı karşıyasınız. Bir ila üç aylık detoks programları size yardımcı olabilir.
100 puan ve üzeri: Olağanın üstünde ve uzun süre toksinlerle karşı karşıya kalmış olduğunuz için detoks programlarını olabildiğince yaşam biçimi şeklinde ve uzun süreli uygulamanız gerekiyor."








Tutku
Cum Nis 26, 2013 4:18 pm
 
Foruma git
Konuya git

KIRMIZI BEYAZ YARİM....

 

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü. Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar! Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düşürdüğü gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, herşeyim; Yer yüzünde yer beğen: Nereye dikilmek istersen Söyle seni oraya dikeyim! ARİF NİHAT ASYA
Tutku
Pzr Nis 28, 2013 6:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: KIRMIZI BEYAZ YARİM....

Bayrağıma Saygım Sonsuzdur Adına nice destanlar yazılmış canımsın bayrak Ay yıldızın üzerine ne güzel de yakışmış bayrakÜlkemin her yerinde uçar dalgalanırsın bayrak Benzeri olmayan bayrağıma saygım sonsuzdur… Genç kızlar seninle gelin olmak istiyor bayrakŞehitlerin tabutlarına örtülür hep sarılır bayrak Kale burçlarına dikilmiş dalgalanırsın bayrakŞehitler kanıdır bayrağıma saygım sonsuzdur….Düğün varsa biryerde yükseklere dikilir bayrak Bayramlarda törenlerde kurtuluşta asılır bayrak Hacdan dönenler evlerine asar sallanır bayrak Manevi değerli bayrağıma saygım sonsuzdur…Gönüllüyüm istekliyim bayraktarın olayım bayrak Gücün bize güç katsın hız versin millete bayrak Bayrağa hürmetsiz kimler varsa hepsi soysuzdur Atadan emanet bayrağıma saygım sonsuzdur…
Turku_Diyari
Pzr Nis 28, 2013 6:30 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: KIRMIZI BEYAZ YARİM....

Bayrak Hürriyet Güneş’imdir. Bayrak,istiklal ateşiyle yanışımdır Bayrak,Türk’lük için yarışımdır Bayrak; hürriyetim.bayrak destanım Bayrak,kardeşlikte yarışımdır. Bayrak en kutsal emanetim Bayrak,ölümüne sevdiğim Bayrak,düşünmeden öldüğüm Namusum, şerefimdir. Bayrak,al renkli kan kırmızıBayrak şehitler kanından kıpkırmızıBayrak,okyanuslarda çırpınışım Bayrak,dünyaya haykırışımdır. Bayrak,yoluna baş koyduğum Bayrak,Allah’ına kurban olduğum Bayrak, sonsuza dek tek tuğ’um Hürriyet güneşimdir. Bayrak,uğruna can verdiğim Bayrak,nice şehitlerini gördüğüm Bayrak,nice hainlerini gömdüğüm Bayrak,varlığımdır canımdır. Türkiye’m Anadolu toprağıSilkeleme düşmez tek bir yaprağıGücü yetmez kimsenin,indirmeye bu bayrağı.Bayrak,şerefimdir şanımdır
Turku_Diyari
Pzr Nis 28, 2013 6:34 pm
 
Foruma git
Konuya git

Ne derler Hastalığı......

Etrafımızdaki bütün insanları bizden memnun etmek bu dünyadaki en zor işlerdendir. Bu imkansız olduğu gibi, gereksizdir de. İnsan fıtratını tanımalı ve insanlık tarihini iyi bilmedir. Bu dünyadaki insanların birçoğu, kendisini yoktan yaratan, sonsuz rahmetiyle yaşatan, rızıklandıran, göğü ve yeri hizmetine sunan Rabbi’nden bile razı değildir; O’nu tanımaz, inkar eder, Zatına ortak koşar, hakkında olmadık şeyler söyler. Bu insanların çoğu, kendilerini cennete götürmek için can atan peygamberlerle savaşmıştır. Hepimize rahmet olan Allah dostlarının da her devirde münkiri olmuştur. Demek ki asıl olan halka göre davranmak değil, Hakk’a bakarak hak üzere yaşamaktır. Halk, hayatın bir gerçeğidir, fakat hayatımızın sahibi değildir. Pek çok kimse, halkı ölçü alır; “Halk ne der, insanlar hakkımda ne düşünür; ben onların karşısına nasıl çıkarım!” diye hayatını halka göre düzenlemeye, insanların beğenisine göre giyinip kuşanmaya, süslenmeye, eğlenmeye, davranmaya çalışır. Bu arada hiç “Hak ne der; Rabbim’in huzuruna nasıl çıkarım, bu iş helal mi haram mı, sonu nereye varır?” diye düşünmez. Oysa bu anlayış bir aldanıştır, sonu üzücüdür, vebali büyüktür.İnsanlar hakkımızda doğru da söylerler yalan da... Doğru sözden istifade edilir, yalan ise söyleyene vebal olarak kalır, bize bir zararı olmaz. Hatta hakkımızdaki yanlış ve kötü sözlere sabretmekle sevap bile alırız. Bu aynı zamanda güzel ahlakın bir gereğidir. Velilerden Ebu Hafs’a “Güzel ahlak nedir?” diye sorulunca, şöyle demiştir: “Güzel ahlak, Allah Teala’nın,“Rasulüm, sen af yolunu tut, iyi olan şeyleri emret ve cahillerden yüz çevir” (Araf, 199) ayetinde Hz. Peygamber için tercih ettiği ahlaktır. Hz. İsa (a.s), Hz. Yahya’ya (a.s) şu öğüdü vermiştir: “Birisi senin hakkında konuşur da doğruları söylerse, Allah’a şükret. Eğer senin hakkında yalan konuşursa daha fazla şükret; çünkü onun iyilikleri sana yazılacaktır.” Hz. Musa (a.s) “İlahi, beni şu halkın dilinden kurtar, benim hakkımda bende olmayan şeylerin söylüyorlar, hakkımda olmadık şeyleri iftira ediyorlar” diye dua edince, Allah Teala şöyle vahyeder: “Ben bunu kendim için bile yapmadım; onlar benim hakkımda da bende olmayan şeyleri söylerler, bana şirk koşarlar, Allah’ın oğlu, kızı var derler. Sen de benim gibi sabreyle, işine bak!” En iyisi, doğru olan bir işi Allah için yapıp yoluna devam etmektir. İnsanlar çok konuşana geveze derler, az konuşana dudu kuşu gibi dilini yutmuş, kendini beğenmiş derler. Çok yiyene obur, az yiyene “Malını yiyemiyor, mezara götürecek herhalde!” derler. Çok mal harcayana müsrif, hiç harcamayana cimri derler. Hiç ibadete yanaşmayana beynamaz, çok ibadet edene de, “Başımıza sofu kesildi, çok derine daldı, adam yakında uçacak” derler. Güzel giyinene “Caka satıyor” derler, pejmürde giyene paspal derler. Derler de derler... Nasrettin Hoca’nın şu meşhur fıkrası konu hakkında ne kadar da güzel bir örnek. Bir gün Nasrettin Hoca oğlu ile köyden şehre gidiyormuş; binekleri merkepmiş. Hoca hayvana önce oğlunu bindirmiş, kendisi hayvanın önünde yürümeye başlamış. Yolda bir grup insana rastlamışlar. Adamlar hocayı yaya, oğlu binek üzerinde görünce “Yahu devir değişti, insanlarda büyüğe hürmet kalmadı, çocuk hayvan üzerinde, zavallı ihtiyar yaya gidiyor!” demişler. Nasrettin Hoca ile oğlu bu sözleri ciddiye alıp, vaziyeti değiştirmişler. Hoca hayvana binmiş, oğlu yaya yürümeye başlamış. Biraz sonra başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar “Yahu, bu devirde acıma ve merhamet kalmadı; koskoca adam hayvana binmiş, zavallı çocuğu yaya yürütüyor!” diyerek yanlarından geçmişler. Hoca ile oğlu bu sözü de ciddiye alıp, yeni bir vaziyet düşünmüşler. Bu defa ikisi birden hayvana binmiş. Biraz sonra, başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar manzarayı görünce “Yahu bu insanlarda hiç insaf kalmadı, şu sıcakta bir hayvana iki kişi biner mi? Yazık!” diyerek yanlarından geçmişler. Hoca ile oğlu bu sözlerin de etkisinde kalıp durum değişikliğine gitmişler. Bu defa ikisi de hayvandan inerek yürümeye başlamışlar. Biraz sonra, başka bir gruba rastlamışlar. Adamlar “Yahu şu insanlarda akıl kalmamış, Allah bu hayvanı süs için mi yarattı! Hayvan boş gidiyor, ihtiyarla çocuk yürüyor!” diyerek yanlarından geçip gitmişler. Nasrettin Hoca ile oğlu çaresiz kalmışlar, ne yapsalar insanları memnun edemiyorlar! Sonunda hoca, oğluna “Yavrum, biz onun bunun diline bakacağımıza, kendi bildiğimiz gibi yolumuza devam edelim; hayvana biraz sen biraz da ben binerek gidelim!” demiş. Hz. Hüseyin (r.a), hakkında olumsuz sözler söyleyen bir adama tepsi içinde bir miktar hurma götürüp kapısını çalar, adam “Ey peygamber torunu! Bu nedir?” diye sorar. Hz. Hüseyin (r.a) de, “Bunu al! Çünkü senin, hakkımda kötü konuşarak iyiliklerini bana hediye ettiğini öğrendim; ben de ona karşılık sana bunları getirdim!” der. Adam utanır, tövbe eder, bir daha olumsuz konuşmaz. Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynülabidin de, kendisi hakkında olumsuz şeyler konuşan bir adamın yanına giderek, “Kardeşim, eğer senin söylediklerin bende varsa, onlar için Allah’tan affımı istiyorum; söylediklerin bende yoksa Allah’ın seni affetmesini diliyorum” der ve evine döner. Adam da yaptığından utanıp tövbe eder.Bir kadın, velilerden Malik b. Dinar’a, “Ey mürâî (gösterişçi!)” der. Bunu işiten Malik, “Ey kadın, Basralıların kaybettiği ismimi sen buldun!” diyerek nefsini ezer, kadını destekler, istiğfar ederek yoluna devam eder.Gavs-ı Sani Hazretleri ise bu konuda şu uyarıda bulunmuştur: “İnsan yüzünü Hakk’a döndürmeli. Kulun tek hedefi Allah rızası olmalı. Halk için amel etmeyin. Gösterişten sakının. Bütün fayda Allah’tadır. Amelinizi Cebrail (a.s) görse ve bilse, bunun sizi ne faydası olacak? Allah dilemedikçe, görev ve izin vermedikçe meleklerin de insana bir faydası olmaz. Halka değil, Hakk’a bakın!”Sad-i Şirazi der ki: “Babama, “Halk benim hakkında kötü şeyler söylüyor, ileri geri konuşuyor!” dedim; babam da bana; “Sen de güzel ahlakınla onları utandır!” dedi. Selam ve dua ile Hacegan......
Hacegan__
Sal Mar 26, 2013 12:17 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Ne derler Hastalığı......

İnsan yüzünü Hakk’a döndürmeli. Kulun tek hedefi Allah rızası olmalı. Halk için amel etmeyin. Gösterişten sakının. Bütün fayda Allah’tadır. Amelinizi Cebrail (a.s) görse ve bilse, bunun sizi ne faydası olacak? Allah dilemedikçe, görev ve izin vermedikçe meleklerin de insana bir faydası olmaz. Halka değil, Hakk’a bakın!”Yorumlarınız için tşk ederim sağolun
Hacegan__
Çar May 15, 2013 7:55 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Ne derler Hastalığı......

Denizin kenarına kadar, ayakların izi vardır. Ama denize girdikten sonra ne iz kalır, ne işaret.
Şunu iyi bil ki safları yaran, her şeyi yenen aslanla savaşmak kolaydır; gerçek kahraman odur ki önce kendi nefsini yener.
Yeşilliklerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıldan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir.
Ne güzel sözler..Mevlana'dan..
Hacegan yüreğine sağlık..
Tutku
Çar May 15, 2013 10:39 am
 
Foruma git
Konuya git

güvenme

huzun_gecesi
Per May 16, 2013 12:51 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: güvenme

Güven  düştüğün batakta tutunduğun dal  darda kaldığında sığındığın liman yıkıldığında dayandığında  onurlu bir çınar  ihanette koştuğun yaralarını sardığın dermandır kaybettiğinde güvendiğin dağlara karlar yağınca  aslında hata fazlasiyla kendini içini açmandadır olduğunca saklanmadan dökülmen sığınmandır karşılığı bu olmamalıdır belki ama yaşanacak her şey yaşanır her şey olmak zorundadır  hayatta güven ağır bir yük gibidiri  başkalarına verirken sunarken  dikkat edilecek  hassas bir terazi kefesidir  başkalarının güvenini kazanmakta ise  alırken pahalıya alınan  değerli kıymetli bir mücevher  olarak görülmeli  değeri hiç kaybettirilmemelidir  bir tek  kaybedicek hiç bir şeyi olmayan  insanlara asla güvenmem  güvenirliğini  ispatlayana kadar  güvensizdir kişi
 GÜVEN  RUH GİBİDİR  ÇIKTIĞI YERE  ASLA GERİ DÖNMEZ...
Turku
Per May 16, 2013 1:25 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: güvenme

tşkkür ederim türkü kardeşim                            


emeğine sağlıkk


 

huzun_gecesi
Per May 16, 2013 1:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: güvenme

Güvendiğiniz dağlara kar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı başbaşa bırakmaktır...


 



İtimat edilmek,sevilmekten daha büyük iltifattır..


Meltemim canım yüreğine sağlık..

Tutku
Per May 16, 2013 1:48 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: güvenme

Umut verip,güven aşılayıpta yarı yolda bıraktığın insanın,Gönül sadakasını iki dünyadada vermezsin..


Senin doğru söylediğine inanan birisine yalan söylemen,En büyük hainliktir..

Tutku
Per May 16, 2013 1:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

Mutluluk nasıl yakalanır...

Mutluluk nasıl yakalanır..
Geçirdiği kaza sonucu dostumun bir gözü kör olmuştu. Sürekli yakınıyor, tek gözle yaşayamayacağını, işini bile yapamayacağını söylüyordu.
Dünyaya küsmüş, evden dışarı çıkmaz olmuştu.
Ziyaretine gittiğimde yana-yakıla şikâyetlerini sıraladı. Sabırla dinledikten sonra sordum:
Âmâ olarak dünyaya gelseydin ve geçirdiğin kaza sonucu gözlerinden biri açılsaydı ne hissederdin??
Düşünmeden cevap verdi: ?Herhalde çok mutlu olurdum.?
Öyleyse dedim, şimdi de ol, çünkü bir gözün görüyor.
Bir şaşkınlıktan sonra, aylardır ilk defa gülümsedi.
Dikkat!.. Mutluluk aradığımız yerlerde değil, aramadığımız yerlerde saklı olabilir.

Belki mutluluk, sadece görmektir...
Belki sadece işitmektir...
Belki hayatı koklamaktır...
Belki yalnızca dokunmaktır, tutmaktır...
Belki elimizdekini fark edip şükretmektir...
Belki mutluluk, hayatın olumlu yönlerini keşfetmektir...
Belki de yalnızca nefes almaktır...

Bir hasta için en büyük mutluluk sağlığına tekrar kavuşmaktır...
Peki, acaba sağlıklı günlerinde neden mutlu değildi?
İflas eden iş adamı için en büyük mutluluk, tekrar zengin olmaktır...
Zenginken neden mutlu olmadı?
Ağrılar içinde kıvranan biri için ağrılardan kurtulduğu an en mutlu andır...
Öyleyse ağrısız geçen onca yıl neden mutlu olamamıştı?

Gözleri kör biri için mutluluk, hayatı görmektir:
Oysa bu, her zaman görenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Sağır biri için mutluluk, sesleri duymaktır...
Oysa bu, her zaman duyanları mutlu etmeye yetmiyor.
Elsiz-kolsuz biri için mutluluk, dokunmaktır, tutmaktır, sarılmaktır...
Oysa bunlar, her zaman dokunabilenleri, tutabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Bacakları olmayan biri için mutluluk, yürümek, koşmaktır.
Oysa bu, her zaman yürüyebilen, istediği zaman koşabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Çünkü kendimizi fark etmiyoruz. Kendini fark edemeyen tabiatı fark edemez, tabiatı fark edemeyen kâinatı fark edemez, kâinatı fark edemeyen hayatı fark edemez...
Bunları fark edemeyenin mutluluk kaynaklarını fark etmesi imkânsızdır.

Evlâtlarımızın sadece sıkıntılarını yaşıyoruz. Yalnızca bizi nasıl kızdırdıklarını, nasıl yorduklarını, nasıl incittiklerini anlatıyoruz.
Evlâtlarımızın aynı zamanda mutluluk kaynaklarımız olduklarını düşünmüyoruz bile!
Hayatı kendimize kendi ellerimizle zehir ediyoruz.
İşte bütün bunları aşmak, hayatla kucaklaşmaktır. Belki de mutluluk, hayatın sadece olumsuz yönlerine bakmak yerine olumlu yönlerine de bakmaktır.
Bunun için öncelikle hayatı her şart altında gülümseyerek yaşamayı öğrenmek lâzım. Gülümseme en büyük güçtür. Bu yetenek ve özellik tüm yaratılanlar arasından yalnızca insana verilmiştir. Allah?ın büyük ikramıdır.
                                                              
Yavuz Bahadıroğlu
 
Tutku
Pzr May 19, 2013 5:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Aile elden gidiyor...


Yavuz Bahadıroğlu
 



Aile elden gidiyor

08 Nisan 2013 Pazartesi 00:13
.

Boşanmalar artıyor… Doğumlar azalıyor… Aile bağları git gide zayıflıyor… Sık sık aile faciaları yaşanıyor… Bu manzara karşısında, “Uyan Türkiye” diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum! Bunlara karşın biz anne ve baba olarak ne yapıyoruz? Hemen hemen hiçbir şey! Zaten çocuklarımıza ayıracak pek vaktimiz de yok… Her günümüz koşturmaca, her gecemiz televizyon: Gecelerimizi televizyon başında yitire yitire, ailemizi yitirmeye başladık, farkında değiliz. Ailemizi yitirmesek bile, her gece, geleneklerimizden, göreneklerimizden bir şeyler yitiriyoruz…Hepimiz bir şekilde sanallaştık: Televizyon dizilerinde yaşananları (Milliyet’in haberine göre, Suudi Arabistan hükümeti “aileyi koruma” adına Türk dizilerini yasaklama kararı aldı) hayata geçirmeye çalışmaktan, kendi gerçeğimizi yaşamaya sıra gelmiyor. Evlerimiz televizyon stüdyosu değil, hayatımızın her yerinde kamera yok, ancak beynimiz kamera dolu; kendimizi zumluyor, pek de farkında olmadan, rol kesiyoruz: Yaşamak yerine rol yapmak, ne vahim bir tecelli!.. Bunun faturası ağır: Suç oranlarında, boşanmalarda, intiharlarda ve uyuşturucuda büyük artış var! Şehirlerimiz gaspçıdan, çeteciden, soyguncudan geçilmiyor. Yani “Rüzgâr eken fırtına biçer” atasözü boşuna söylenmemiş. Rüzgâr ektik, soygun, vurgun, rüşvet, kapkaç, gasp, boşanma, uyuşturucu, intihar fırtınaları biçiyoruz! Bir memleketin sivil-asker aydınları “çetecilik”ten (Ergenekon) hüküm giyiyor ya da “darbeye teşebbüs”ten yargılanıyorsa…Bir memlekette Genelkurmay Başkanlığı veya kuvvet komutanlığı yapmış generaller darbecilikten “tutuklu” bulunuyorsa… Bir ülkede, “Laikliği koruyup kollama”yı kendine görev addettiğini söyleyen medya patronları ile tanınmış bazı iş adamları kendi bankalarını hortumluyor, birisi, bir kalemde dokuz milyar dolarımızı götürüyorsa… Bir ülkede “sanatçı”lar evlenip boşanmaktan ve sözde “âşık” olmaktan fırsat bulup şarkılarını besteleyemiyor da, yabancı şarkıcıların melodisini çalıyorsa… “Oyuncu”larımız, uyuşturucu bulundurma, içme ve satma suçundan grup halinde gözaltına alınıyorsa… Üstüne üstlük, bir de din başta olmak üzere moral değerler ideolojik nedenlerden dolayı sürekli saldırıya uğruyor, insanların imanıyla, vicdanıyla, yüreğiyle ve kılık kıyafetiyle oynanıyorsa…Ve sayısız âbideleriyle “âbide insanları” olan bir ülke, kendini hâlâ dizi filmlerle, şiş kebap ve lokumla tanıtıyorsa, “düzgün insan” zor yetişir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” derler, “iyi örnek” kıtlığında, gençlerimiz, “kara insan”lara bakarak kararıyor! Başta televizyon kanalları olmak üzere,  neredeyse her şey, gençleri “kötü” olmaya özendiriyor… Televizyonlar mafya dizilerinden geçilmiyor. Her gece onlarca insan katlediliyor. Onlarca şiddet sahnesi gösteriliyor… Toplumun “sapma” saydığı “cinsel tercih”ler “normalmiş gibi” sunuluyor…Çıtımız çıkmıyor… Televizyon dizileri dini, millî, tarihi ve ahlakî değerlerimizin üstünde tepiniyor, milli mefahirimiz zir u zeber ediliyor, televizyon yarışmaları gençleri “çalışmadan kazanma”ya yöneltiyor, sözde okul hayatını anlatan diziler ders çalışmayı “angarya”, başıboşluğu “hayatın gerçeği” olarak sunuyor… Kısacası, geleneksel aile yapımızın yüreğini çatlatacak envai çeşit “oyun” tezgâhlanıyor… Unutmayalım ki, bu toplumu ayakta tutan şey, aile yapımızdır.O bozulursa, her şey çözülür, nesiller kaybederiz! Yıllar önce Prof. Gaston Jezz, “Türk milletinin elinden aile nizamını alırsanız, geriye hiçbir şey kalmaz” demişti. Aile yapımıza dadanmaları bundandır: Aile nizamımızı elimizden alarak, ellerimiz böğrümüzde bırakmaya çalışıyorlar. Bu tehdit karşısında sadece Başbakan bağırıyor, uyarıyor; yalnızca o dertli gibi… Ekilen rüzgâr, bir süre sonra toplumsal fırtınaya dönüşünce, biz de feryada katılacağız, ama korkarım iş işten geçmiş olacak.
Tutku
Pzr May 19, 2013 5:47 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Ölüm Bir Son Değil, Sonsuzluğun Başlangıcıdır.

Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye basladi mi, bende bu cihanin gami var,dünyadan ayriligima tasalaniyorum sanma; bu çesit süpheye düsme.Bana aglama, yazik yazik deme. seytanin tuzagina düsersemiste hayiflanmanin sirasi o zamandir.Cenazemi görünce ayrilik ayrilik deme.O vakit benim bulusma ve görüsme zamanimdir.Beni kabre indirip birakinca, sakin elveda elveda deme;zira mezar cennetler toplulugunun perdesidir.
                                      
Tutku
Pzr May 19, 2013 9:29 am
 
Foruma git
Konuya git

Ölüm Bir Son Değil, Sonsuzluğun Başlangıcıdır.

Bizler ölüm aklımıza geldiğinde korkarız ve hemen konuyu değiştirir, ölümü adeta aklımızdan silmeye çalışırız. Peki, bu hareketimizle, davranışımızla doğrumu yaparız? Ölüm gerçekten korkunç bir şey mi ki, bu kadar korkuyor ve aklımıza bile getirmek istemiyoruz? Doğrusunu isterseniz bilmediğimiz, araştırmadığımız detaylı bilgiye sahip olmadığımız, her şeyden korkarız. Örneğin elektriği düşünün, eğer hakkında detaylı bilgimiz olmasa, nasıl kullanılacağını bilmesek, yalnız onu ellediğimizde çarpacağını bilsek, inanın evimize bile elektrik çektirmeyiz. Bilinmeyen her şey şüphe uyandırdığı andan itibaren, bizlere korku verir ve bizler için şüphelidir.
Sizlere şunu hatırlatmak isterim, eğer bizler Allah ın rehberini gereği gibi okumuş ve onun ışığından gerektiği kadar yararlanmış olsaydık, asla ölümden korkmazdık.
Aslında ölüm bir son değil,  sonsuzun başlangıcıdır.
Peki, neyin başlangıcı? İşte bu konudaki bilgileri almak isteyen, Allah ın rehberini bolca anlayarak okumalı ve beşerin rivayetleri yerine, Rahmanın sözlerine kulak vermelidir. Peki, niçin bu sözü söyledim derseniz onu da söyleyeyim. Bizler eğer Rabbin rehberliğinden İslam ı öğrenmiş olsaydık, ölümden asla korkmaz, tam tersine onu özlemle beklerdik. Çünkü Kur’an dan öyle uzak yaşıyoruz ki, beşerin yarattığı inanç, güzelim İslam dinini adeta  korku dini yaptığından, bizlerde gerçeği Kur’an dan değil, beşerden öğrendiğimizden, ölümden korkar olmuşuz.
 İslam dinini bizlere öğretenler, neredeyse Sağa bakma günah, sola bakma günah mantığıyla, toplumu adeta korkutmuşlardır. Farkında değiliz ama biz kendimizi aldatıyoruz, bizi aldatanlara inanarak.
 Şöyle bir an düşünelim. Yaşadığımız şehrin insanlarının, yüzde kaçı Kur’an ı anlayarak bir kez okumuştur? Bu sorunun cevabını yazmak istemiyorum, çünkü Rabbimden utanıyorum. Böyle bir toplumun ölümden korkması da çok doğal olsa gerek. Okulda tembel öğrenciyi düşünün, öğretmen imtihan olacaksınız dediğinde ödü kopar, çünkü hiçbir zaman ders çalışmaz ve hazırlıklı değildir de ondan. Gelin bizler tembel öğrenci gibi olmayalım. Üzülmek, korkmak istemiyorsak, elimizden Kur’an ı düşürmeyelim ve anlayarak okuyalım, düşünelim akıl yürütelim. Bunu yapmamızı Yüce Rabbim emrediyor. Bunu yapan asla ölümden korkmaz.
 
Bizler ne yazık ki bazı şeylerin, hala farkında değiliz. Bizlerin bu Dünyada olmamızın gerçek amacı nedir? İşte bunun bilincine varabildiğimiz andan itibaren, her şey çok daha farklı, güzel olacak ve ölümden korkmak yerine, ödülümüzü almaya yaklaşmanın mutluluğunun tadına varabileceğiz.
 İlkokula başladığımız andan itibaren, yarış atı gibi bir imtihanın içinde buluruz kendimizi. Bu imtihan geleceğimizin biçimlendirilmesi, nasıl bir meslek seçeceğimiz konusundadır. Hem kendimizin hem de anne babamızın çizdiği yolda, büyük hazırlıklar ve çalışmanın getirdiği, adeta stresli bir ortam içinde oluruz. Daha açıkçası, yorucu bir imtihanın uzun soluklu bir çalışmasıdır yaptığımız. Bunun sonunda işin garantisi de yoktur, acaba ben ileride iyi bir iş sahibi olacak mıyım diye. Yani bizlere garanti verende yoktur bu çalışmanın sonunda. Uzun yıllar çalışır çabalar ve önümüze Üniversite imtihanı çıkar sonunda. İşte bu imtihan dan sonra büyük bir OHHHHHHH çekeriz, sanki her şey bitmiş gibi. Biraz düşünmüş olsak, yaşam boyunca daha o kadar çok OHHHHH çekeceğiz ki, bu onların yanında belki de küçük kalacaktır.
Bizler evlatlarımıza geleceklerinin rehberleri olarak, onların çalışmasını, boş vakitlerini değerlendirmelerini, hayatlarını planlamalarını ister dururuz. Peki neden? İyi bir gelecek, iyi bir hayat sürmeleri için bu Dünyada. İşte Rahmanda aynı şeyleri tüm kullarına söylüyor ve diyor ki, size bir yaşam rehberi gönderdim, onu çok iyi okuyun, anlayın, üzerinde düşünün ve ona uygun yaşayın. Sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum, yani imtihanınız bu kitaptan olacaktır. Bakın bizlerin evlatlarımıza söylediğimizi, Allah yetişkin bizlere söylüyor. Hiçbir farkı yok.
 Öğrenci anne ve babasını dinlerse, üniversitede çok iyi bir bölümü kazanıyor ve iyi bir makam sahibi oluyor, güzel bir yaşam sürüyor bu hayatta. İşte bizlerde eğer Rabbin dediğini dinlerde, gönderdiği kitabın emirlerine uyarsak yaşam boyunca, bizlerde imtihanın sonucunda verilecek ödülü kazanmış olacağız. Peki, bu ödül neydi? Öldükten sonra hesabın verileceği gün, Rabbin ödülü olan CENNETİ ile ödüllenmek.
Burada çok önemli bir nokta var, şimdide ona bakalım. Öğrenciler hangi kitaplarla okuyup, iyi bir meslek sahibi olmuştu? Milli Eğitimin önerdiği kitaplardan faydalanıp, istedikleri ödülü almışlardı. Peki, Allahın ödülünü alabilmek için hangi kitabı okumamızı söylüyordu Rabbim? Birkaç ayet ile hatırlatalım. Tabi anlayana, anlamak isteyene.
Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. Bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız?
Araf Suresi 3: (Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Ahzap 2: Rabbinden sana vah yedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.
Muhammet 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.
 
Eğer bizler Allahın bu emirlerini yerine getirmeyip, bu ve benzerlerini görmezden gelirsek, başka kitaplara çalışıyor isek, acaba emaneti teslim ettiğimizde imtihanımızı kazanma şansımız ne olur? Sanırım okulda öğretmenin verdiği kitaba çalışmayıp, başka kitaplara çalışan öğrencinin, yılsonunda alacağı not gibi bir sonuçla karşı karşıya kalacağı çok açıktır. Bu öğrenci öğretmenin aldığı notlarını okuduğunda ne kadar üzülecekse, Rabbin önerdiği kitap yerine, başka kitapların peşinden gidenlerde, hesap günü aynı sona ulaşacaktır bunu unutmayalım.
 
İşte ölümden korkup korkmamak, bugün bizlerin imtihanımız için yaptığımız çaba ve çalışmalarımızla doğru orantılıdır. Eğer şüphelerle dolu bir çalışma içindeysek, emin olmadığımız bilgilerin ardı sıra gidiyorsak, ölümden korkmamız da kaçınılmaz olacaktır. Allahın emrettiği yoldan gidiyorsak, gideceğimiz yerde bizleri, hayal bile edemeyeceğimiz kadar güzellikler, mutluluklar bekliyor. Bunu bilen bundan emin olan bir insan ölümden korkar mı?
 
Allah ödülümüzü vermek için bizleri bekliyor. Gelin hiçte zor olmayan, Rabbin yemin ederek kolaylaştırdığını söylediği, Kur’an ı anlayarak okuyalım, ayetler üzerinde düşünelim. Birileri sen ondan anlayamazsın diyorsa, onlara aldanmadan, inanmadan dört elle sarılalım Kur’an a.
Allah kullarını asla zor bir imtihandan geçirmez, bunu unutmayalım. Elimize bile almadığımız, ama birileri bir şeyler anlattığında onların yazılarını okumaya çaba gösterdiğimiz konuların yanında, Rabbin rehberini, güneşini elimize alıp anladığımız dilden okuyalım. Okuyalım ki bizi Allah ile aldatanların kapanına düşmeyelim.
Okuyalım ki, ölümden korkmak yerine, ödülünü almaya giden bir öğrencinin heyecanıyla, o anımızı heyecanla, mutlulukla bekleyelim. Ölüm bir son değil, imtihanın bitişinde, öğrencinin derin bir ohhhh çekerek rahatladığı o an gibi bizlerinde rahatladığı, huzura kavuştuğu bir an olduğunu, artık fark edelim.
Ölen bir insan, mahşer gününe en yakın insandır. Ölümümüz ile mahşer günü arasında, sanki birkaç gün gibi çok kısa bir zaman olacağını Allah söylüyor, çünkü yaşadığımız zamanın ölçüsü ile Rabbin mekânının zaman ölçüsü çok farklı. Ölüm bizler için, ödülü alacağımız anın, adeta başlangıcıdır. Tabi dersini doğru kaynaktan çalışana.
Gelin ölümden değil, geç kalmaktan korkalım. Allah sizlere indirdiğim kitaba sarılın diyorsa, Rabbimin sesini dinleyelim. Bizi yaratan Yüce Rabbim, bizlerin anlayamayacağı bir rehber, kitap gönderip, daha sonrada bu kitaptan asla hesap sormaz, bunu da unutmayalım.
 Bunun tersini söyleyenlerin, Rahmanın adaletini sorguladığının, bilincine varalım artık. Bizleri aldatmak isteyenlere değil, Rabbim e kulak verelim. Rabbimin zikrine uyan, ona sarılan, beşerin sözlerine değil, rehberiyle yatıp kalkan, ölümden asla korkmaz, tam tersine onu heyecanla bekler ki, ödülünü alabilsin. Çünkü böyle insan, çalışkan öğrenci gibidir, böyle bir öğrenci nasıl sınıfını geçeceğinden eminse, Rabbin rehberinden ayrılmayan bir insanda, Rabbin cennet ödülünden, o kadar emindir.
 
Ölüm den korkan hazırlığını yapmayandır. Ölümden korkan, Allahın rehberiyle yatıp kalkmayandır. Ölümden korkan, sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabı anlamadan okuyup, Rabbin ne söylediğinin farkında olmadan yaşayandır.
 Ölümden korkan, emin olmayan bilgilerin ardı sıra gidip, onlara iman edenlerdir. Ölümden korkmayan, hatta ölümü sevinç ve huzur içinde bekleyen insan, Yüce Rabbimin kitabını, rehberini anlayarak okuyup, Rabbin verdiği aklı kullanarak onu anlamaya çalışıp, onun nuruyla kalplerinin taşını kıran, onu Kur’an ışığıyla nurlandıran, aydınlatan yani İslam ı ilk elden, Allahın sözleriyle öğrenen insandır.
 Bu insana ölüm dendiğinde, ne korku gelir nede ürküntü. Çünkü o bu Dünyada geçici kaldığını, imtihanda olduğunun bilincindedir. Çünkü o imtihanının, elindeki Kur’an dan olduğuna emin, hazırlıklarını tamamlamıştır. Sonsuz ve huzur dolu gerçek evine dönmenin huzuru ve mutluluğu içinde olan bir insan, gerçek evine gitmenin vaktini beklerken, neden korksun, telaş etsin? Doğru yolda giden bir insan için, İşte ölüm böyle bir duygudur.
Dilerim Rabbimden, ölümü korku ve telaşla bekleyen değil, kendisinden emin ödülünü almayı bekleyenler gibi, heyecan ve mutluluk içinde olan kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
halukgta
Pzr May 19, 2013 7:09 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mutluluk nasıl yakalanır...


her insan,mutlu bir hayat sürmek ,kendini mutlu hissetmek,vede huzur içinde olmak ister... istemek ile gerçekleştirmek arasındaki  farkda işde tam bu noktada devreye girer....                                               
   Metlu olmak, Mutlu olmayı istemekle başlarr...                                      
tutkummm emeğine sağlık cnmm paylaşım için tşklrr.. <3 MeLTeM <3
huzun_gecesi
Pzr May 19, 2013 3:15 pm
 
Foruma git
Konuya git

Nur Cemaati Kardeşlerime Bir Hatırlatmadır.

Allah Kur’an da, yarattığı kullarının özelliklerinden bahsederken, çok dikkat çekici üç özelliğinden bahseder.
—Tartışmaya meyillidir.
 —Aceleci tabiatta yaratılmıştır.
 —Zayıf yaratılmıştır.
Tüm bu özelliklerin üzerinde bir güç olarak da bizlere, akıl ve muhakeme gücü verdiğini ve bunu kullanarak tüm güçlüklerin, zayıflıkların, boş tartışmalardan kurtulmanın, hata ve yanlışların üstesinden geleceğimizi söyler. Aklını Kullanmayanlarında, yanlış yollara sapacaklarının örneğini verir. Allah bizlere çok önemli bir uyarıda da bulunup, bizlere rehber olsun diye Kur’an ı gönderdiğini, sakın velilerin ardına düşmeyin diye tembihlerde bulunarak, Kur’an a sarılmamızı bütün şan ve şerefimizin Kur’an da olduğunu söyler. Kur’an dan imtihan edileceğimizi de bizlere hatırlatır.
Allah gönderdiği ayetler üzerinde dahi düşünmemizi, aklımızı kullanmamızın öneminden bahsederek, bizlere aslında çok önemli bir işaret verir. Benim gönderdiğim ayetler üzerinde dahi düşünmenizi, aklınızı kullanmanızı istiyorsam, beşerin sözleri, kitapları ve sizlere anlatılan rivayetler üzerinde, çok daha dikkatli olmamız ve düşünmemiz gerektiğini anlatmaya çalışır bizlere. Aklını kullanmadan iman edenlerinde akıbetini, çok açık örneklerle verir.
Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah, pislik içinde bırakır.
 
Bizler günümüzde inancımızı yaşarken, çok büyük bir hata yaptığımızın, farkında bile olamıyoruz. Ne yazık ki aklımızı devreye sokmadan inancımızı, imtihanımızı yaşıyoruz da ondan. Hatırlayınız bizlere, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, Kur’an da her şey yoktur, onu veli insanlar anlar diye öğretmişlerdir. Bu Kur’an öğretisine tamamen aykırıdır.
Bizlerin Kur’an dan habersiz oluşumuz, Kur’an ile aramıza soktuğumuz veliler, bu yanlışın ardı sıra gitmemizi sağlamıştır. Tabi Kur’an ve akıl devre dışı kaldığından, Rahmanın sakın velilerin ardı sıra gitmeyin ayetlerinden de habersiz aklın, mantığın, düşüncenin gücünden uzak kalmamız nedeniyle, yaratılışımızın özelliklerinden olan, tartışmaya meyilli oluşumuz, nefsimizdeki zayıflıklar, aceleci olmamız, bizlerin din ve iman adına büyük hatalar yapmamıza neden olmaktadır.
 
Eğer Rabbim bizlerin bu Dünya da imtihanda olduğumuzu söylüyorsa, her beşer kendi imtihanı için çaba göstermeli, kendi imtihanını asla başkalarına havale etmeden, kendisi bizzat Kur’an ve akıl ekseninde imtihanını vermelidir.
Kur’an ile doğru bir bağ kuramayan bizler, aramıza Onunla inanılmaz yüksek bir duvar ördüğümüzden, din adına öğretilenleri, bunlar Allah katındandır denilen bilgileri, Kur’an ile karşılaştırma imkânını da bulamıyoruz. Böylece çok büyük hatalar yapmaktan da kurtulamıyoruz. Hâlbuki Allah çok açık bir şekilde bizlerin sarılacağı kitabın, bütün şanımızın şerefimizin Kur’an olduğunu, bakın nasıl hatırlatıyor bizlere ve aklını kullanmayanlara bakın ne diyor Rabbim?
Enbiya 10: Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şanınız ondadır; Hala akıllanmayacak mısınız?
Bu ayetleri indiren ve tüm şan ve şerefimizin Kur’an olduğunu söyleyen Allah ın sözlerini, hala duymazdan mı geleceğiz?
Tüm bu yazdıklarımı, neden sizlere hatırlatma gereğini duyduğuma gelince. Bazı din kardeşlerimizin farkında olmadan, günümüzde yaptıkları büyük bir hatayı, Allah ın izniyle sizlere, dilim döndüğünce anlatmak, hatırlatmak istiyorum.
Ne yazık ki İslam ı yaşarken bizler bazı cemaat, tarikat eksenli oluşumlara kendimizi öyle kaptırıyoruz ki, eğriyi doğrudan ayıran FURKAN dan habersiz oluşumuz, bizim yaptığımız affedilmeyecek, ÇOK AMA ÇOK BÜYÜK yanlışı fark etmemizi önlüyor.
 
Sizlere şöyle bir teklifte bulunsam ve desem ki, sizlere Kur’an ı aratmayacak, Kur’an ın geldiği yerden gelen bilgileri içeren bir kitap var elimde desem. Hatta elimdeki kitap, Kur’an ayetlerinin ayetidir ve gelin onu okuyalım, bunları okuduğunuzda imanla kabre girip, cennete gireceksiniz, bu kitaptan başka kitap aramanıza gerek yoktur, desem ne dersiniz? Aslında birçoğunuzun bu sözlerim karşısında, neler düşündüğünüzü duyar gibiyim.
 
Acaba bazı din kardeşlerimiz, farkında olmadan bu söylediğim kitapların olduğuna inanıp, böyle bir toplumun içinde imanını, inancını yaşayıp bu kitapların peşi sıra gidiyor olabilir mi?
Evet, bu söylediklerimi iddia eden ve günümüzde de, belki de farkında olmadan, bu düşüncenin ardı sıra giden din kardeşlerimiz ne yazık ki var. Bana düşen değerli din kardeşlerimi FURKAN ile uyarmak ve Kur’an gerçekleri ile yüzleşmelerini sağlamaktır.  Gerisi kendilerine kalmıştır. Kimin doğru yolda gittiğini yalnız Rabbim bilir.
Benimde geçmiş yıllarımda kısmen girip çıktığım, değerli Nur cemaati mensubu kardeşlerim, acaba bahsettiğim kitaplarla ilgili, aşağıda yazılan bilgileri, düşünceyi biliyorlar mı? Ya da bu düşünceleri Kur’an süzgecinden geçirdiler mi? Yazacaklarım üzerinde lütfen dikkatle düşünmelerini, ondan sonra kararlarını vermelerini rica ediyorum. Çünkü herkes hesabını Rahmana, bizzat kendisi verecektir. Geri dönüşü olmayan yola girdiğimizde, eğer pişman olmak istemiyorsak, bugün çok ama çok dikkatle düşünmenin zamanıdır. Bir Müslüman a düşen, din kardeşini yalnız ve yalnız KUR’AN ile uyarmaktır.
Bakın Risale-i Nur kitaplarının, nereden geldiği söyleniyor.
( Resail-in Nur da aynı şekilde, ne doğunun kültüründen ve ilimlerinden nede batının felsefe ve fen bilimlerinden gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş (alıntılanmış) bir nurdur. Ama semavi olan Kur’an ın, doğu ve batı nın üzerinde olan Arş’ da ki yüksek yerden alınmıştır.)
Yukarıdaki sözlere dikkatle baktığımızda, bahsedilen kitapların Kur’an ın geldiği yerden geldiği söylenebilmektedir. Bu apaçık Kur’an a şirk koşmak değil midir sizce?
Ne yazık ki Risale-i Nur kitaplarının kendisine, gaibi bir şekilde vah yedildiğini, bildirildiğini, kalbine geldiğini söyleyen Said-i Nursi, bakın bu konuda neler söylüyor.
( Ben gönderilen risaleleri mütalaa ettim. Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar edilmiş. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan niçin böyle olmuş, kuvve-i hafızama (hafıza gücüme) gelen nisyondan (unutmadan) sıkıldım. Birden şiddetle bir ihtar ile ( On dokuzuncu sözün ahirine bak) denildi.
Birden bir ihtar-ı gaybi (gaybi bir uyarı) ile kati kanaat verecek bir surette kalbime geldi.
Denildi ki: Ciddi alaka ile senin eskiden beri tekrar ettiğin bir ışık var, bir nur göreceğiz diye müjdelerin tevili ve tefsiri ve tabiri, sizin hakkınızda belki iman cihetiyle, alem-i İslam hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur dur.)
 
Değerli din kardeşlerim, bu işler asla şaka götürmez. Allahın kitabına şirk koşmak, adeta Kur’an ın karşısına, Allahtan geldiğini söyleyerek kitaplar koymak, insanı dinden çıkartır.
Son cümlenin üzerinde biraz düşünen, yapılan yanlışı sanırım anlayacaktır. İslam âlemi için en ehemmiyetli kitabın, bakın hangisi olduğunu söylüyor? Peki, Allah Kur’an da onlarca, yüzlerce kez ne diyordu bizlere? Kur’an ın ipine sarılın, bu kitapta sizlere, her şeyden nice örnekler verdik ki anlayasınız. Hadi bir benzerini getirsinler bakalım. Bütün şanınız ondadır. Bu kitap sizler için bir rehber, bir güneş, bir nurdur. Sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum diyordu. Bu kitapta sorumlu olduğunuz her şey, nice örneklerle kolaylaştırılarak açıklanmıştır.
Allahın ayetleri, yukarı da ki söylenenleri onaylıyor mu? Elbette kime inanıp inanmayacağımız, herkesin kedisine kalmıştır. Buna kimse karışamaz. Lütfen hatırlayalım, Kur’an da Rabbim bir örnek veriyor ve bakın mahşer günü peygamberimizin, ümmetinin nasılda Kur’an ı terk ettiğini söyleyeceği, şimdiden bizlere iletiliyor.
Bu ayeti Allah boşuna bizlere iletmiyor, yaptığımız onca yanlışın farkına varmamız için bizleri şimdiden uyarıyor. Bu ayet üzerinde düşünüp ders almayanların halini, huzuru mahşerde düşünmek bile istemiyorum.
 
Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.
Peygamberimiz mahşer günü, benim ümmetim Kur’an ı devre dışı bıraktılar sözünü söyleyeceğini, Rabbim bizlere şimdiden hatırlatıyorsa, gelin bu ayetten büyük dersler çıkartalım. Yoksa son pişmanlık fayda etmeyecektir.
Said-i Nursi bu kitapların kendi düşünceleri, kendi yazıları olmadığını, kendisine gaybi bir şekilde Allah tarafından bildirildiğini, bakın bir başka hangi sözlerle anlatıyor.
(Bu gelen Mukaddime, lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması, ihtiyarsız (iradem dışında) olmuştur. Demek ki ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı.
Olan Risale-i Nur un harika yüksekliklerini ve ilmi tahkikatını benim fikrim den zannedip dehşet almuşlar.
Yazdığım vakit irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmedim.)
 
Çok açık bir şekilde bu kitapların iradesi dışında, Allah tarafından yazdırıldığını söylüyor. En son cümlede söylenen, bu kitapları kendi fikirleri ile yazmadığı için, onları tanzim ve ıslah etme yetkisini kendisinde görmediğini belirtiyor. Bugün bu kitapların anlaşılır Türkçeye çevrilmemesinin asıl nedeni, bakın nasıl açığa çıkıyor.
Allahın gönderdiği Kur’an ı, anladığımız dile ya da dillere çevrilmesine ses çıkarmayanlar, itiraz etmeyenler, Risale-i Nur kitaplarının günümüz diline çevrilmesine asla izin vermiyorlar. Doğrusu bunun karşılaştırmasını yapmak bile, bana azap ve üzüntü veriyor. Rabbim affetsin.
Yine bu kitapların özellikle anlaşılması için Türkçe indirildiğini, fakat bazen Arapça ve kısmen de Farsça kendisine indirilmesini bakın nasıl açıklıyor.
(Şu fıkra (bölüm) Arabî geldiği için, Arabî yazıldı.)
(Yani bu münacat, kalbe Farisi olarak tahattur ettiğinden Farisi yazılmıştır.)
Bu düşünce ve fikirler için, benim söyleyecek çok fazla sözüm yok. Allah tarafından Arapça ya da farsça indirildiğini söyleme cesaretini, doğrusu ben izah edemiyorum, bu sözler karşısında adeta ürperiyorum. Hepimiz Allah ın imtihanından geçiyoruz. İsteyen istediğini seçmekte özgürdür. Yine aynı düşünce ve inanç, bakın bu kitaplar için neler söylüyor.
 
(Kimin haddidir ki, bu nurlarda yanlışlık bulsun…. Onun için bir harfe dokunmayı azim bir günah işliyorum telakki ediyorum.)
Hatırlarsanız bu sözleri Allah Kur’an için söylüyordu. Hadi bir benzerini getirsinler diye de meydan okuyordu. Gerçekten Kur’an eşi benzeri olmayan, tek harfine dahi dokunamayacağımız bir güneş, bir rehberdi. Ya bahsedilen kitaplar? Doğrusu ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Yapılan karşılaştırmalardan, Yüce Rabbim e sığınırım. Bakın Allah kendisine vahiy geldiğini söyleyenlere karşı, nasıl bir ayetle bizleri uyarıyor? Anlayana anlamak isteyene.
 
Enam 93: Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vah yedilmediği halde "Bana vah yedildi" diyen kişi ile "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz.
Yukarıdaki ayette, Allah ın uyarısı ile bizlere iletilen beşerin sözleri arasındaki farkı, sanırım izah etmeye bile gerek yok. Göz ve gönüllerinde perde olmayan anlayacaktır.
Risale-i Nur kitaplarına girmiş, ona inanan kişilerin bazı düşüncelerinden de örnek vermek istiyorum. Bu sözlerin bahsettiğimiz kitaplara girmesine de, Said-i Nursi bizzat hayattayken onay vermiş ve kitaplarda yerlerini dahi kendisi tespit etmiş. Bakın neler söylüyorlar.
( Risale-i Nur yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları, koyu fikir karanlığından kurtarmak için müellifinin kendi ihtiyarıyla (iradesiyle) değil, büyük yaratıcımızın ihtiyarıyla yazılmış bir şaheseridir.)
Çok zorlu bir imtihandan geçtiğimizin, lütfen artık bilincinde olalım. Eğer Kur’an ın ışığı kalbimize bir nebze yansımadıysa, Kur’an ile aramıza beşeri soktuysak, elbette gerçekleri görmemizde mümkün olmayacaktır. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim, BU APAÇIK KUR’ANA ŞİRK KOŞMAKTIR. Bunu sakın unutmayalım. Bu suç Allahın asla affetmeyeceği suçlar arasındadır. Lütfen dikkatle düşünelim ki, yaptığımız onca ibadetler, boşa gitmesin Allah korusun.
 
Şimdide bu kitaplarda geçen, bu kadar da olmaz dedirtecek sözleri, sizlerin yorumunuza bırakıyorum. Bakın bu kitaplar için, Kur’an ayetlerine atfedilerek neler söyleniyor.
( Resail’in-Nur denilen otuz üç adet söz ve otuz üç adet mektup ve otuz bir adet lem’alar, bu zamanda Kitab-ı Mübindeki ayetlerin ayetleridir.)
Yukarıdaki sözleri doğrusu tekrar etmekten bile Rabbim e sığınırım. Bu kitapların, Kur’an ayetlerinin ayetidir diyerek, adeta Kur’an ile eş tutmanın sonucunu, din kardeşlerime hatırlatmak isterim. Anlayan anlayacaktır, anlamayana ne yaparsanız yapın fayda etmeyecektir.
Bu kitapları okuyanların cennete nasıl gideceklerini ve başka kitaplar aramalarının hata olacağını bakın nasıl söylüyor.
( Risale-i Nur dairesi içine girenler, tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve cennete gidecekler….
Zannederim ki hakaik-ı aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i  etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok.
Risale-i Nur talebeleri, Risale-i Nur un dairesi haricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren manevi güneşe bedel, bir lambayı bulur; belki güneşi kaybeder.)
 
Tüm bu bilgileri, düşünceleri lütfen herkes bizzat kendisi, Kur’an ile karşılaştırmalıdır. Kur’an ı devre dışı bırakıp, aramıza beşeri ve kitaplarını sokarsak, huzuru mahşerde inanın çok kötü bir sürprizle karşılaşacağımızı da unutmayınız. Allah yukarıda ki sözleri, gönderdiği Kur’an için kullanıyordu hatırlayınız. Kur’an ın ipine sarılın sizi doğruya iletecektir. Sakın veliler edinerek ardına düşmeyin, yardım istenecek güvenecek veliniz yalnız benim demiyor muydu? Sizce aynı övgüye layık Kur’an dan başka kitap, rehber olabilir mi? Karar sizlerin.
 
Allah bizleri apaçık rehberiyle öyle uyarıyor ki, onu anlayarak birkaç kez okuyan, yanlış inançların ardı sıra asla gitmeyecektir. Hâlbuki Allah gönderdiği rehberinde, apaçık hak olarak peygamberimize indirilene inananların günahlarını, Rabbimin affedeceğini bakın nasılda söylüyor?
Muhammet 2: İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.
İsra 88: De ki: "Yemin ederim eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı bile olsalar onun bir benzerini getiremezler.
Bakara 2: Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici bir kitaptır.
Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
 
Bu ayetler üzerinde çok fazla değil, biraz düşündüğümüzde bizlere nasıl bir ders verdiğini ve hangi kitabın bizlere yol gösterici olduğunu, dikkatlice düşünen anlayacaktır?
 
Yaradan madem eşi benzeri olmayan Kur’an ı bizlere gönderdi, Kur’an ın ipine sarılın diye öğüt verdi, o zaman yine Allah katından geldiği söylenen Risale-i Nur kitaplarını, bu kitaplar daha açıklayıcı, anlaşılır bu kitaplara bakın, sizce der mi? Bu durumda Kur’an ın konumu ne olur, bunu düşünebiliyor muyuz? Kur’an ın ipine sarılın, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim ayetleri ile bu sözler bağdaşıyor mu sizce?
 
Sizlere Rabbin rehberinden, bazı ayetler hatırlatmak istiyorum son olarak. Acaba Allah bizleri, Kur’an dışından gelen tehlikeler için nasıl uyarıyor? Tüm bunları aramak bulmak ve üzerinde düşünmek bizlere düşer. Eğer bu Dünyada imtihan olduğumuza inanıyorsak, imtihan olacağımız kitabında Allah KUR’AN olduğunu söylüyorsa, sizce bu kitap anlaşılması zor ve her şeyin açıklanmadığı bir kitap olabilir mi?
Gerisi sizlere kalmış. Allah elçisine bile, tebliğ etmek sana, hesap sormak bana düşer diyorsa, gelin imtihan olacağımız kitabı, anlayarak okuyalım ve ona sarılalım.
Çok önemli bir konu hakkında da, kardeşlerimin dikkatini çekmek isterim. Said-i Nursi yazdığı kitaplarda, ayetlerin bir kısmını, öyle bir açıklamıştır ki, ayetleri okuduğunuz zaman, yazılanlarla hiç bir bağlantısını göremezsiniz. Çünkü ayetleri Yahudilerin ve büyücülerin kullandığı bir yöntemle anlamaya çalışmış ve açıklamıştır, buda EBCED VE CİFİR yöntemidir. Yahudilerde bu yöntemle Allah ın halis dinini bozmuşlardır.
Sizce aşağıdaki ayetlerde Rahman bizleri, hangi kitaba yönlendirip, nasıl dikkatimizi çekiyor? Düşünen, aklını kullanan, daha da önemlisi velilere ve kitaplarına değil, Rabbine ve onun kitabı Kur’an a güvenen, onun ipine sarılan, her şeyi çok açık ve net anlayacaktır.
 
Kamer 17: Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
İsra 36: Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.
Bakara 79: Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için 'Bu Allah katındandır' diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.
Furkan 1: Furkan’ı âlemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir.
Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.
 
Araf 3: Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz.
 
Araf 52: Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.
 
Zümer 3: Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.
Ankebut 51: Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
Zümer 60: Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok.
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Allah ın ayetlerini tebliğ alan ve yazdığım Rabbin bu ayetlerine iman ettiğimizi söyleyen bizler, acaba yukarıda belirtilen kitapların, Allah katından gönderildiğine inanırsak, halimiz hesap günü nice olur dostlar? Karar ve seçim sizlerin. Hiç kimsenin buna müdahale etme hakkı yoktur. Çünkü her beşer, kendi yaptıklarından sorumludur.
Allah kulları için, yemin olsun ki bu kitabı sizler için kolaylaştırdım diyorsa, bizleri aldatmak isteyenlerin kapanına lütfen düşmeyelim. Çünkü Allah anlaşılması zor bir rehber gönderip, daha sonra kullarını zorda bırakıp, O kitaptan asla hesap sormaz. Bunu söylemek Rabbin adaletine büyük saygısızlıktır, bunu da unutmayalım.
Rabbim cümlemizin yardımcısı olsun. Gerçek doğruları bir gün Rabbin huzurunda göreceğiz. Kimin takvaca üstün ve doğru yolda olduğunu, yalnız ben bilirim diyen Rabbim e lütfen kulak verelim. Allah ortaya kitabın konup, hesabın görüleceğini söylüyorsa, gelin ortaya konacak ve hesabını vereceğimiz kitabın çevresinde toplanalım ve onu anlamaya çalışalım.
Amacımız hiç kimseye ne saygısızlık yapmak, nede hakaret etmektir. Gerçek amaç Kur’an ın hakkını vermek, onu layık olduğu yere taşımak, ona iman edenleri onun çevresine davet etmektir. Gerçek amaç, Allah a ulaşan en doğru yolu bulmak ve din kardeşlerimizle birlikte, bu doğru yolda güç birliği yapmaktır. O da bölünmeden Kur’an ın çevresinde, tek yumruk olmaktan geçer.
Rabbim cümlemizi, kendi imtihanını bizzat kendisi vermek adına, çaba gösterip mücadele eden, aklını kullanıp imtihanını başkasına havale etmeyen, Kur’an ın ipine sarılan, onun nuruyla nurlanan, yaşayan Rabbin halis kulları arasına girmeyi nasip etsin.  
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta
Cmt May 18, 2013 8:30 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aile elden gidiyor...

Bizim sözlerimizin hepsi nakit, başkalarınınki nakildir. Nakil, nakdin fer’idir.
                                                        
Şelalem canım teşekkrler..
Bu arada sana bir servis yapayım.. afiyetler olsun...:)
                                                           
Kahramanmaraş mutfağı...
 
 
 
                                                        
yesilevren
Pts May 20, 2013 1:26 am
 
Foruma git
Konuya git
cron