9 sonuç bulundu

Geri dön

Re: TÜRK OLMAK TÜRK OLMAK...

Bir insanın kalbi 10 kasım'da buruk ama daha güçlü atıyorsa, bir mehmetçik şehit olduğunda yüreği kan ağlıyorsa, göğsünde TÜRK Bayrağı olan sporcu uluslararası başarı kaydettiğinde gülümsemekten çene kasları ağrıyorsa,bu cennet vatanını bir adım daha ileri götürmek için çabalıyorsa, baştürk ATATÜRK'ün izinde yaşıyorsa, geçmişteki zaferleri örnek alıp geleceğe bakıyorsa,şerefini ne pahasına olursa olsun göğsünü gere gere koruyorsa, vatanın bölünmez bütünlüğü onun için herşeyin üzerindeyse,TÜRK Bayrağı'nın göklerde ebediyen dalgalanması için varını yoğunu ortaya koyuyorsa ve bu amaç doğrultusunda canını bile bir an düşünmeden verebilecekse o insan TÜRK'tür; TÜRK olmak böyle birşeydir, insanın tüylerini kabartan ve yaşamını vatanına adamasına neden olan birşeydir.
GulSamira
Per Mar 28, 2013 6:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kutlu Doğum Haftası..

PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUM GÜNÜ OLARAK OLARAK MEVLİD KANDİLİNİ KUTLUYORSAK BU KUTLU DOĞUM HAFTASI NEREDEN ÇIKTI ??İSLAM DÜNYASINDA BÜTÜN ÖNEMLİ GÜNLER HİCRİ TAKVİM ESASINA BAĞLI OLARAK KUTLANIRKEN, ''SADECE'' KUTLU DOĞUM HAFTASI NEDEN MİLADİ TAKVİME GÖRE KUTLANIR ??MİLADI TAKVİME GÖRE HER YIL TAKVİM 10 GÜN  GERİ ATARAK GİDERKEN BU KUTLU DOĞUM HAFTASI NEDEN SABİT KUTLANIR??TÜRKİYE DIŞINDA BAŞKA HİÇ BİR İSLAM ÜLKESİNDE NEDEN KUTLU DOĞUM HAFTASI DİYE BİR HAFTA KUTLANMAZ ??ŞİMDİYE KADAR OSMANLI'DAN SELÇUKLU'YA, MEMLÜK'TEN, GAZNELİLER'E KADAR NEDEN HİÇ BİR İSLAM DEVLETİ KUTLU DOĞUM HAFTASI DİYE BİR HAFTA KUTLAMAMIŞTIR ??
TÜRKİYE 1980'LERİN SONUNA KADAR BÖYLE BİR HAFTA KUTLANMAZKEN SON 20 YILDA BU HAFTAYI KİM İCAT ETMİŞTİR??
PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUM TARİHİ OLARAK ŞİMDİYE KADAR 12 REBİUL-EVVEL YANİ 17 HAZİRAN KABÜL GÖRMÜŞKEN BU HAFTA NEREDEN ÇIKTI ??
ECDADIMIZ AKILSIZ MIYDI ??ONLAR BÖYLE BİR HAFTAYI KUTLAMAYI BİLMİYOR MUYDU ??
 
Kutlu doğum, miladi takvime göre kutlanmaz. Mevlit Kandili zaten Hz. Muhammed'in doğumudur, o da hicri takvime göre olduğu için 10 gün geri gelir.Mevlit Kandili de geçtiğimiz ocak ayında kutlandı.
 
GulSamira
Pzr Nis 07, 2013 1:21 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kutlu Doğum Haftası..

Fethullah Gülen, 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi. Şimdi anladınız mı biz bir hafta boyunca "Kutlu Doğum Haftası" münasebetiyle kimin doğum günü ve neden bu hafta her yıl nisanın son haftasında kutlandığını?
Ben bilerek bunu es geçmiştim devamını sen getirdigin için teşekkür ederim..TeLmA.
Hacegan arkadaşıma da teşekkür ederim fikirlerimizi paylaşmamıza vesile oldugu için..
GulSamira
Pzr Nis 07, 2013 1:38 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Atatürk olmasaydı Ne Olurdu.?

Son yılların modası ise Atatürk’ü eleştirmek, O’nu değersiz ve kötü göstermek biliyorsunuz. Hatta kimi aydın çevrelerde Atatürk’e yönelik karalamalar yapmak neredeyse demokrasi ve fikir özgürlüğünün sembolü oldu.Elbette biraz aklı olan herkes buna gülüp geçiyor.Diyorum ki, bu acı ama gerçekleri hepimize hatırlatan günde “Atatürk olmasaydı ne olurdu, bugün ne haldeydik” diye düşünelim.CUMHURİYET VE BAĞIMSIZLIK: Atatürk olmasaydı da elbette Türkiye devleti yaşayacaktı. Ama kurulan cumhuriyet ve bağımsızlığın şiar edinilmesi ile Türkiye yeniden yaratıldı adeta. Aksi taktirde bugün Anadolu’nun yarısından fazlası başka ülkelerin elinde olan, İstanbul’da ise tamamen dışa bağımlı bir iktidarın vatanı olacaktık. Hatta kimbilir belki de 2. Dünya Savaşı sonrasında tamamen başka bir ülkenin parçası haline gelecektir.YAZIDA DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı bugün öğrenilmesi çok zor eski Türkçe harflerle, dünyadan özellikle çağdaş ülkelerden çok uzakta kalacaktık. Bilimi, sanatı, kültürü izlemek isteyenler fazladan bir güçle latin harflerini öğrenmeye çalışacak ve çağdaş medeniyeti yakalamaya çalışacaktı.KILIK KIYAFETTE DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı Türk kadını hâlâ kara çarşafların altında kalacak, erkekler de fesli, şalvarlı, poturlu olacaktı. Böyle kalmak, böyle yaşamak isteyenler hâlâ var tabii. Ama onlar dışında kim o günlere dönmek ister.HİLAFETİN KALDIRILMASI: Eğer Atatürk olmasaydı başımızda hâlâ bir halife oturuyor olacaktı. Alınan her karar “sizce de uygun mudur?” diye ona sorulacak, özellikle bilim, sanat ve kültürdeki tüm gelişmeler hilafet duvarına toslayacaktı.EĞİTİMDE BİRLİK: Eğer Atatürk olmasaydı eğitimde birlik fikri belki kimsenin aklına gelmeyecekti. Tıpkı eskiden olduğu gibi mahalle mektepleri en güçlü eğitim kurumu olacak, buralarda çocuklara sadece Kuran dersleri ve dini bilgiler verilecekti. Üniversiteler, yüksek okullar, meslek eğitimi veren eğitim kurumlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek, biraz daha varlıklı olanlar çocuklarını ya tıpkı Araplar gibi batı ülkelerine kaçıracaklar ya da ülkemizede yabancıların okuduğu okullara göndereceklerdi.MEDENİ KANUN: Eğer Atatürk olmasaydı medeni kanun çıkarmak da belki kimsenin umrunda olmayacaktı. Kadınların toplumda olmadığı gibi aile içinde de hakkı sınırlı olacak, mirastan yararlanamayacak, özgürce eğitim alma hakkına kavuşamayacaktı.KADIN HAKLARI: Eğer Atatürk olmasa Türk kadını benliğine kavuşamayacak, seçme ve seçilme hakkı olmayacaktı. Bunun da ötesinde kadın ikinci sınıf muamelesi görmeye devam edecekti.EKONOMİ DE DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı, koca imparatorluk döneminde iş ve ekonomi alanında varlık gösteremeyen Türk milleti ekonomiyi asla öğrenemeyecekti. Fabrikalar, sanayi tesisleri, bankalar kurulmayacak, eskiden olduğu gibi bunları sadece yabancılar yapacaktı.DEMOKRASİ: Atatürk olmasaydı, demokrasi fikri hiç yeşermeyecekti. İmparatorluk döneminden kalma alışkanlıklarla “Padişahım çok yaşa” kapsamında sözde bir parlamento ve milletvekilleriyle idare edecektik.KÜLTÜR-SANAT DEVRİMİ: Eğer Atatürk olmasaydı bugün dünya çapında başarıya ulaşmış, edebiyat, resim, müzik sanatçılarımızın hiçbiri yetişmeyecekti. Çünkü tıpkı eskisi gibi din baskısı altında sadece izin verilen ölçüde sanat icra edilebilecekti.
GulSamira
Sal Nis 16, 2013 9:03 pm
 
Foruma git
Konuya git

Durup Dururken Aklıma Gelmenden Nefret Ediyorum.

 
Sadece özledim işte.
 
Hayallerimizi, ne bilim işte yaşadıklarımızı falan.
 
Biliyorum imkansız o zamanları geriye getirmek, beni tekrar sevmeni istemek…
 
Ama özledim işte, uyandığım zaman ve gün boyu telefonuma senden gelen çağrıları mesajları bakmayı özledim.
 
Üstüme kalın bir şeyler giymem için beni zorlamanı, beni benden daha çok düşünmeni özledim.
 
Akşamları yolumu beklemeni, beni görünce mutlu olmanı gülümsediğin zamanları özledim..
 
En sevdiğimiz şarkıyı dinlemeyi özledim,saatlerce senin sitemlerini beni kızdırmanı ve gözlerine bakmayı özledim.
 
Beni çocuk gibi sevmeni, ellerim üşüdüğünde ısıtmanı özledim. Ses tonunu özledim.
 
Onu ben çok özledim.
 
Arasam biliyorum kalbimden geçenleri söylemeyecek. Dönsem, biliyorum özlediklerim aynı olmayacak.
 
Yeniden denesek biliyorum mutlu olamayacağız, hatta belki de birbirimizden daha çok nefret edeceğiz.
 
Bu kadar çok şeyi biliyorum ama şu soluk borumu kesip burnumun ucunda sızıya dönüşen hissi,
 
kaburgalarımın içindeki yanmayı nasıl durdurucam bilmiyorum.
 
 
 
GulSamira
Pzr Ağu 17, 2014 10:31 pm
 
Foruma git
Konuya git

ÇÜNKÜ BAZI KADINLAR.

Çünkü bazı kadınlar...
Yanlış yapmak ve yalnız kalmak arasında bir tercih yaparlar. Adamına göre değil, adabına göre.. Heveslerine göre değil, Hislerine göre karar verirler.. Sahte bir mutluluk yerine, Sade bir yalnızlığı tercih ederler.. İşte bu yüzden bazı kadınlar, Sınırlarını kendilerinin çizdiği, Gizli ve gizemli bir ülkede yaşarlar..Zorunlu olduklarından değil, Gururlu olduklarından.. Ve yerlerini sadece, Sabırlı ve yürekli olduğuna inandıkları, Bir erkeğe söylerler...
** ** ** **
Allah'ım dünüme, bugunüme ve bana nasip edeceğin yarına şükürler olsun...
 
GulSamira
Per Ekm 02, 2014 10:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Gizli Bir Psikoloji Yasası: Güven Ama Kontrol Et

Çok doğru gerçekten çağımızın en büyük sorunlarından biri güven meselesi.


Kendimizi tamamen uzaklaştırmak da,insanlara tamamen güvenmek de hata oluyor,o dengeyi iyi kurmak lazım.


Güven ama kontrol et..


 

GulSamira
Cmt Ekm 25, 2014 10:05 pm
 
Foruma git
Konuya git

Gizli Bir Psikoloji Yasası: Güven Ama Kontrol Et

Mesleğim gereği birçok kişiyle ortalama 40 – 45 dakika süren “birebir” görüşmeler yapıyorum. Kurulan “güven” köprüsünden geçmeye ve kendi içinin ıssız derinliklerine doğru yolculuk etmeye cesaret edebilen kişilerin bırakın en yakınındakilere, kendilerine dahi itiraf edemeyecekleri nice “eşsiz” yaşantılarına şahit oluyorum. İşin bu yanı belki mesleğimi de eşsiz kılıyor ancak söz konusu yaşantı hammaddesi taş olmayan, etten ve kemikten meydana gelen her insan gibi haliyle bizi de etkiliyor. 
Mesela, gelinen nokta itibariyle yaşanmış hiç bir şey beni artık eskisi gibi hayrete düşürmüyor. Hayret duygularım çoktan körelmiş bu manada. Bu temel duygu körelince haliyle merak duygusu da yok oluyor insanda. Öyle ya, herkes için herşeyin mümkün olduğunu ve bunun nice örneklerinin her an bir yerlerde yaşanıp durduğunu iyi bildiğin bir dünyada neyi merakedeceksin ki. Hiç bir insanın, insana ait yaşantıların hiç birinden mutlak manada uzak olmadığını / olamayacağını “iki kere iki dört eder” derecesinde artık çok iyi bilebildiğin bir dünyada söyleyin, neyi merakedeceksiniz!
O yüzden, mal bulmuş mağribi gibi heyecanla yanıma koşup, “Baksana, duydun mu, şu kişi varya, ne yapmış biliyormusun...” diyenlere hemen, “Ne var bunda, sen de aynı şeyi yapmış ancak halihazırda bunu pek çoğumuz gibi gizliyor olamazmısın” diyesim geliyor. “Ben asla yapmam ki!” diye cevap verecek olsa, “Sen onu külahıma anlat. Ben, ne “yapmam” diyenlerin neleri yaptığına belki başındaki saçın telleri adedince şahit olmuş birim. Herkesi kandırabilirsin belki ama beni asla! Bana kül yutturamazsın” demek istiyorum.
Yine, “Hocam, ben hiç kimseye güvenemiyorum” diyen danışanlara da aynı nedenle, “Anlamadım, sorun bunun neresinde ki. Zaten olması gereken de bu değil mi!” diyebilmeyi aklımdan geçiriyorum. Hatta bazen mesleki kimliğimi bir yana itip böyle dediğim bile oluyor.
“Hocam, peki güvenmeden yaşanır mı” diye bir soru geliyor sonra da. Çoğu kişi yaşamak için güvenmelerinin gerektiğine, güven yoksa yaşamanın da mümkün olmadığına inandırılmış. Peki öyleyse, “Meğer 10 – 15 yıldır koynumda yılan beslemişim” diyen insanlar bize neyi anlatıyorlar? Bizden daha az zeki olduklarını mı! Hayır, böyle diyenlerin çoğu, hatta tamamı en az bizim kadar zeki ve basiret sahibi kişiler. Öyleyse bu tespitleri onların beceriksizlikleriyle izah edemeyiz. Böyle diyenler aslında bize birşeyi, sadece bir şeyi, insanoğlunun “sosyal maske” takmadaki eşsiz maharetini anlatıyorlar.
Peki o halde, bu kadar ustaca “maske” kullanabilen ve akşamdan sabaha kolayca “değişebilen” (“yaşamda değişmeyen tek şey, değişimdir” derler) bir varlık olan insanoğluna mutlak güvenden nasıl sözedebiliriz! İnsan durağan, cansız, statik bir nesne değil ki “kesin şöyledir.” diyebilelim ve sonra da ardına bir nokta koyabilelim. Belki bir nesnenin nesne olduğuna, mesela bir ağacın çam ağacı olduğuna şeksiz şüphesiz güvenip inanabiliriz. Çünkü bu ağaç herşeyiyle çam ağacıdır ve ömrünün sonuna kadar da çam ağacı olarak kalacaktır. Ancak dinamik, kompleks, değişken ve sosyal kaygıları da bulunan, dolayısı ile sık sık ve ustaca maske kullanabilen bir varlık olan insanoğlu için nasıl olur da “mutlak güvenden” sözedebiliriz!
“İyi tamam da, güven olmazsa nasıl sıcak dostluklar kurulabilir, insan nasıl aile hayatı tesis edebilir ki” diyebilirsiniz. Hayır, bu kesinlikle mümkün. Hem ben kelime olarak bunu kullansam da gerçekte güvenmemeyi değil, ihtiyatlı olmayı kastediyorum. Dolayısı ile “güvensizlik” yerine “ihtiyat” kelimesini kullanmak belki daha doğru. Evet bu kesinlikle mümkün. Yaşamda hiç bir zaman hiç bir kişiye karşı tam olarak emin olmayarak, zihnimizin bir köşesinde her zaman için açık bir kapı bulundurarak yaşamakla bu mümkün. Ancak, bir yanlışı zuhur edene, herkes için ihtimal dahilinde olan söz konusu potansiyel eğilim “kuvveden fiile” çıkana kadar da “aksi ispat edilene kadar herkes masumdur” prensibiyle yaşamakla... Ve bütün yaklaşımlarımızda / davranışlarımızda bunun gereğini yerine getirmekle... Yani ne ifrata ne de tefrite düşmeden itidalli bir çizgi üzerinde gitmekle, ortada, dengede bir yol / seyir izlemekle... “İhtiyatlı olmanın” sözü edilen düşüncemizi doğrulayan bir yanlışın bizzat ortaya çıktığı manasına gelmediğini bilmekle, bunun sadece kayda değer bir olasılık olduğunu düşünmekle ve yaşamımızı bu olasılığı da hesaba katarak daha gerçekçi bir zemin üzerinde yeniden yapılandırmakla... 
Evet, ihtiyatlı olmanın ne “yüzde yüz güven” ne de “yüzde yüz güvensizlik” manasına gelmediğini, bunlardan birisinin artı sonsuzda diğerinin ise eksi sonsuzda yer aldığını, “ihtiyatın” ise söz konusu doğrusal çizginin “ortasındaki sıfır noktasında” durduğunun farkında olarak yaşamakla bu pekala mümkün. Sözünü etmeye çalıştığım bu. 
Anlatmaya çalıştığım meseleyi daha da basite indirgeyip formüle edecek olursak; her işimizde ve eylemimizde herkese karşı her zaman için “Güven ama kontrol et” düsturuyla hareket ederek yaşamak... Hele de içinde bulunduğumuz şu son yüzyılda.
“Güven ama kontrol et” de ne demek! “Bu bir çelişki değil mi!” dediğinizi duyar gibiyim. Kesinlikle doğru, bu bir çelişki... Zaten sözünü ettiğimiz konuların muhatabı olan varlık da bir çelişkiler yumağı değil mi ki! “Sana ‘sen’ olduğun için güveniyorum. Ama kusura bakma, seni ‘insan’ olduğun için de kontrol ediyorum” diyerek yaşamak!..
Psk. İzzet Güllü
GulSamira
Cmt Ekm 25, 2014 10:00 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mustafa Kemal Atatürk'ü Saygıyla Anıyoruz....

Tabiki bu Değerli insan yer yüzündeki cennet olan Türk Milletinin kalbinde ve öbür dünyadaki cennettedir şimdi.


Saygıyla anıyoruz, ilkelerinin ve bize bıraktıklarının bekçisi olduğumuzu bir kere daha hatırlıyoruz.


O yüzden rahat uyuyordur eminim..

GulSamira
Çar Kas 12, 2014 11:18 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron