17 sonuç bulundu

Geri dön

Yaşananları sorgulamayan bir toplum olduk.

Tarih tekerrürden ibarettir derler. Geçmişlerinden ders almayanlar, o acı günleri tekrar yaşamaktan da asla kurtulamazlar. Bir başka ibret de, başkalarının hatalarından ders almayanlar, aynı hataları kendileri yaşamaktan kurtulamazlar diyen atalarımız, gerçekten çok doğru söylemişler.


Ne yazık ki bugün bizler, geçmişten hiç ders almayan bir toplum görüntüsü ile yaşıyoruz. Ne yaşadıklarımızdan, nede geçmişte yapılan yanlışlardan dersler almadığımız o kadar açık ki. Bizleri yönetenlerin yaptıklarını, söylemlerini ne takip ediyoruz, nede söylediklerini akıl süzgecinden geçiriyoruz. Sizlere birkaç örnek vermek istiyorum. Vereceğim bu örneklerle, acaba bizleri yönetenler tutarlılık ve samimiyet testinden geçebiliyorlar mı, yorum sizlerin.


Daha dün, Türk silahlı kuvvetlerinin düşüncelerine, yaptıklarına, söylemlerine karşı çıkanlar, günümüzde sergilenen onca olayları unutarak, kendisine bağlı olarak çalışmış, Genelkurmay başkanlığı yapmış bir komutan, terörün başı ilan edildiğinde ses çıkarmayanları, savunmayanları bizler unutmadık. Bugün bazı kişiler, ya da bazı ne söylediğinin farkında olmayan basın mensubu, TSK ya karşı uygun olmayan sözler söylediğinde, yanlış anlamlara gelecek fikirler açıkladığında, dün söylediklerinin tam tersini yaparak, TSK yı savunmaya geçip, aşağıdaki sözleri söyleyenler, acaba bu sözlerinde ne kadar samimidirler?


(Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, ağza alınmayacak hakaretler yapmak açık söylüyorum zavallılıktır.)


Bu düşünceye yürekten katılıyorum, TSK ya layık olmadığı sözleri söyleyenler, onları küçük düşürenler ZAVALLIDIRLAR. Ama daha önce ki silahlı kuvvetler farklımıydı? Bu güvene, bu övgüye bu savunmaya laik değil miydiler de, bugün çok üzücü bir durumdalar? Silahlı kuvvetlerimiz, dünde bugünde bizlerin göz bebeğiydi. Dün neyse bugünde aynı insanlar. Birkaç kişinin değişmesi, emekli olması bir bütünü farklılaştırmaz. Yapılan yanlışlar varsa bunlar kişiseldir, tümünü asla bağlamaz. Dün söylenenleri bizler unutmadık, bugün onlara yapılanları da gözlerimizle görüyoruz, şahit oluyoruz, yapılanları unutmamızda zaten mümkün değil. Peki, bu sözler, TSK yı savunur görüntüsü vermenin ardındaki düşünce ne olabilir? Doğrusu söyleyecek çok şeyler var. Her şey zamanı geldiğinde, su yüzüne çıkacaktır. Allah ın adaletinden kimse kaçamaz.


Hatırlarsanız Sayın Başbakanımız, bedelli askerlik için ne demişti seçimden önce?

(Ben Tayyip Erdoğan olarak, böyle bir sorumluluğunun altına giremem. Parası olan var, olmayan var. Parası olan bastıracak kurtulacak, parası olmayan askerliği yapacak. Seçimden sonra referanduma götürürüz.)


Peki, seçimden sonra ne oldu? Tüm söylenenler unutuldu ve parası olan bir gün bile askerlik yapmadı. İşte bizleri yönetenler, işte halkımızın tepkisizliği. Bu tür davranışlar acaba eğitimli, bilinçli, kendisini yönetenleri özgür iradesi ile seçen toplumlarda olur mu? Yorum sizlerin. Neye layıksak, Allah onu verecektir.


İçinde bulunduğumuz durumun, tedirgin edici düşündürücü haline, bir örnek daha vermek istiyorum. Ülkemizin de kabul ettiği, Kredi derecelendirme kurumu, şöyle bir açıklama yaptı ve Sayın Başbakanımız çok sert tepki gösterdi.


(Kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's'un, Türkiye'nin ''pozitif'' olan kredi notu görünümünü ''durağan'' olarak revize etmesine, Başbakan Erdoğan sert tepki gösterdi. )


Aynı kuruluş, geçmişte ülkemizin notunu çok daha kötü durumlardan, daha yüksek konumlara getirmiş ve bu kuruluşun verdiği notlar, değerlendirmeler hükümet ve bazı basın kuruluşları tarafından, çok olumlu delil olarak gösterilmişti halka hatırlarsanız. Ama bazı kesim tarafından hayretle karşılanıp, tıpkı Başbakanımızın bugün söylediği gibi, siyasi bir karar diyerek, ne değişti de notumuz yükseldi, diye itiraz edenler olmuştu.


Peki, bu kuruluşun ülkemizin notunu indirmesini, Sayın Başbakanımız nasıl karşıladı ve ne tür bir üslupla cevap verdi dersiniz? Basından alıntılar yaparak, hatırlatmak istiyorum.


(Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Standart&Poors'un Türkiye'nin kredi notunu pozitiften durağana çevirmesiyle ilgili olarak, ''Bu tamamen ideolojik bir yaklaşım. Bunu kimse yutmaz. Bunu sen Tayyip Erdoğan'a yutturamazsın'' dedi.


''Standart&Poors bir açıklama yaptı. Ben bunu çok garipsedim. Neden derseniz, pozitifte olan Türkiye durağana indi. Neye göre sen bunu durağana indiriyorsun? Çünkü belli bir süre pozitifte kalan bir ülkeyi artırması gerekirken, bakıyor ki Türkiye'yi artırırsam ideolojik olarak bu bize sıkıntı doğurur. Biz bunu durağanda tutalım


Bu hesabı biz de az çok biliyoruz. Şu anda alan el, olmayan veren el olan bir Türkiye var. Sen bu Türkiye'nin kalkıp da kredi notunu durağana indirirsen, bunu yemezler. Ve bunun bedelini 'Ben artık seni kredi kuruluşu olarak tanımıyorum' demek suretiyle açıklarız.)



Tüm söyledikleri doğru olabilir. Yani siyasi amaçlı yapmış olabilirler. Çünkü onlardan beklenir. Peki, daha öncede Türk toplumu işsizlikle, açlıkla mücadele ederken, hiçbir şey değişmemişken kredi notunun birden bire yükselmesini, neden övgüyle topluma anlattınız ve bunu örnek gösterdiniz? Artan ihracatın, halkın cebine ne faydası oldu? Ya ihracattan fazla yapılan ithalatı, nasıl açıklayacaksınız?


Ülkesinde yatırım olmayan, bol ve ucuz üretim yapamayan ülkeler, ithal etmekten başka çaresi yoktur. Bugün kullandıklarımıza bakalım isterseniz, acaba hangisi Türk malı? Daha da ilginci, üzerinde Türk malı yazanların içinde, Çin malı olduğunu görmemiz, bizlerin ne halde olduğunu çok iyi özetliyor. Başkalarına kızmak yerine, önce yaptıklarımızı gözden geçirelim.


Kalkınma hızında, ülkeler arasında neredeyse ilk sıralara geldiğimizi açıklayan hükümet, acaba ne kadar samimi? Kalkındık ama toplum olarak, hala işsizlikte öndeyiz. Kalkınan halk mı, yoksa küçük bir azınlık mı? Enflasyonu rakamlar ile oynayarak düşürdüğümüzde, ortaya çıkan acıklı tabloyu, halk fark etmiyor mu sanıyorsunuz?


Kapitalist yönetimin çöktüğünü, hala fark edemeyenlere söyleyecek sözüm yok. Amerika zorlukla ayakta duruyor. Avrupa can çekişiyor. Ama bizler hala onların peşi sıra giderek, ne derece yanlış bir yol izlediğimizin farkında bile değiliz.


Toplumun genel çoğunluğunun aldığı ücret, fakirlik sınırının da altında. Sendikaların sözü bile geçmez oldu. Çünkü ülkemizde sendikalı işçi kalmadı da ondan. Devlet eliyle güvencesiz bir toplum yaratıldı. Sözleşmeli memur, sözleşmeli işçi adı altında. İşverenin ya da devletin, bir tek sözü ile işten atılan, bir toplum olmakla mı övünüyoruz? Bumu bizlerin kurmaya çalıştığı adaletli, huzurlu düzen?


Geçen gün 1 Mayıs işçi bayramı kutlandı. Ben işçi olsam, işçi bayramını geçmişte olduğu gibi, mutlu ve coşkulu kutlamazdım. Çünkü artık ülkemizde işçi diye bir sınıf neredeyse kalmadı. İşçi sınıfının adı bile anılmıyor. Siz hakkını aramak için, greve giden bir iş yerini duydunuz mu? Duyamazsınız buna yeltenenler, hemen susturuluyor engelleniyor. Hakkını aramaya kalkanlarda hemen işten atılıyor. İşçi kardeşlerimiz, 1 Mayısı YAS günü ilan etmelidirler. Çünkü artık işçi sınıfı, ne yazık ki can çekişiyor. Bu acı ve keder ortamında, yapılan haksızlıklar karşısında, bayram değil ancak YAS tutulur.


Sayın Başbakanımızın, derecelendirme kuruluşuna verdiği cevapta, asıl yadırgadığım üsluptur. Bu üslup, gerçekten ülkemiz halkını korkutuyor, ürkütüyor. Bırakın ülkemizin halkını tedirgin ettiğini, artık Dünya farkına vardı, onları da ürkütüyor.


Sayın Başbakanımızın verdiği bu cevabın, bir cümleyle özeti, benim istediklerimi söylemediğiniz an, sizi yok sayarım. İşte bizleri yönetenlerin, rakipsizliğinin, denetimsizliğinin, kontrolsüz gücün tek elde toplanmasının yasama, yürütme ve yargı erklerinin, özgür olmamasının getirdiği büyük tehlike. Allah yardımcımız olsun.


Başbakanımızın bahsettiği kredi kuruluşu şimdide, geçmişte de siyasi kararlar vermesi muhtemeldir, bunda hiç şüphe yok. Geçmişte notumuzu yükselten aynı kuruluş, acaba birden bire neden yükseltti notumuzu diye neden sormadık, araştırmadık? Siyasi amaçlarla yükseltmiş olamaz mı? On yılda, toplum içinde işsizliğe çare mi bulundu? Devlet hangi yatırımları yaptı, sattığı kitler karşısında? Yaptıkları yollarla övünenler, toplumun sofralarına koyacak lokmaların, nasıl eksildiğinin farkında mı acaba. Emekli, memur, işçi daha refah mı yaşıyor düne göre? Hastanelerde tüm sorunlar mı çözüldü, yoksa sorunlara yeni problemler eklenerek, koskoca bir dağ mı oluştu. Adalet mi sağlandı bu ülkede, yoksa korku imparatorluğumu çöktü toplumun üstüne?


Ülkemiz de kalkınma hızının arttığı ile övünenler acaba halkın, işçinin, memurun refahının, alım gücünün arttığını söyleyebilirler mi? Toplumda mutlu azınlığın arttığını, zenginin daha zengin olduğu, fakirin daha fakir bir yaşam sürdüğünü bizlerin göremediğini mi zannediyorlar? Belki toplumun bir kısmını, geçici olarak herhangi bir nedenle aldatabilirler, ama onlarda bir gün Allah ın izniyle, her şeyin farkına varacaklardır. Allah ın adaletinden kimse kaçamaz.


Kredi derecelendirme kuruluşuna verilen cevap, aslında çok düşündürücü ve ibret dolu düşünene, düşünmek isteyene. İşimize geldiğinde bu kuruluşu kabul edeceğiz, işimize gelmediğinde, onu tanımamakla tehdit edeceğiz. Ne yazık ki bugün ülkemizin her safhasında aynı politika uygulanmaktadır. Böyle bir politika, elbette bir gün iflas edecektir. Hiç kimsenin yaptığı adaletsizlik, yanına kar kalmamıştır.


Bizler ne geçmişten, nede yaşadıklarımızdan ders almayan bir toplum olduk. Elbette bunun nedenleri vardır. En önemli nedeni eğitimsizlik ve düşünmeyi, karar vermeyi başkalarına bırakmamızdan kaynaklanmaktadır. Allah özgür iradeyi ve aklı bizlere vererek, akıl, mantık ve Kur’an ın önerileri ile yaşamamızı ister bizlerden. Ama bizler aklı ve Kur’an ı bir kenara bırakıp, akılla Kur’an ı anlayamazsın mantığıyla yaşadığımız içinde, doğruyu bulmakta zorlanır bir toplum olduk. Aklını kullanmayanlara da ibretlik bir cevabı vardır Yaradan ın. Yunus suresi 100. ayetinde şöyle uyarır bizleri.


(Akıllarını güzelce kullanmayanları, Allah pislik içinde bırakır.)


Bizler ne yazık ki, ne geçmişte söylediklerimizi hatırlarız, nede bugün yaptıklarımızı geçmişimizle kıyaslarız. Bir rüzgârın etkisiyle savrulur gideriz toz misali. Sizlere bir örnek daha vermek istiyorum. Birçok internet sitelerinden ulaşabileceğiniz bir bilgiyi sizlere, bugün yaşadığımız güncel bir konuyla karşılaştırmanız için tekrar hatırlatmak istiyorum. Hatırlatmamın nedeni, bizleri yönetenlerin izledikleri yol ve takındıkları tavrın, farkına varmamız adınadır.


Önce sizlere Fatih Sultan Mehmet in bedduası başlığı altında, bugün anlatılan bir rivayeti nakletmek istiyorum. Söylediğim gibi bu bir rivayet, doğru olup olmadığı tartışılır. Naklettiğim rivayet, Sayın Başbakanımızın belediye başkanlığı zamanında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi kaynaklı ve daha da dikkat çekici olanı, bu bilginin, kitabın ön sözünün Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan a ait olması. Lütfen dikkatle okuyunuz.



BEDDUA

''Fatih İstanbul'u alıp da, alayla Ayasofya önüne geldiği zaman, derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.

Sakalları uzamış, hali perişan bir keşiş bulup getirdiler. Huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.

Niçin hapsedildin diye sordular? Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin'in kendisini çağırıp, İstanbul'u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için, remil atmasını söylediğini, remilde İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerinde de, Konstantin’in kızarak onu zindana attırdığını hikâye etti ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş.

Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse, ödüllendirileceğini bildirdi.

Keşiş remil attı ve şöyle dedi:

- İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki emlak ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.

Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak, İstanbul'da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah'ın gazabına uğrasınlar!' diye beddua etti.''

Kaynak şudur: A. Süheyl Ünver - "İstanbul Risaleleri"

Yayınlayan: İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Önsöz: Recep Tayyip Erdoğan



Yukarıdaki rivayetin, doğru olup olmadığını elbette bilemeyiz. Şahsi düşüncem Fatih gibi çok özel bir insanın, fala baktırarak konuşacağına ben inanmıyorum. Peki, bu örneği neden verdim. Önemli olan rivayetten kıssadan hisse çıkarmaktır. İstanbul Belediye Başkanlığı zamanında, Sayın Başbakanımız, bu anlatılana o zaman inanmış olmalı ki, Belediyenin yayınladığı bir kitapta bu rivayete yer vermiş. Bizzat Sayın Başbakanımız da önsözünü yazarak, topluma sunmuş, yayınlamış olması önemlidir.


Sayın Başbakanımız, eğer yine bizleri yöneten diğer Başbakanlarımızdan örnek alarak, dün dündür bugün bugündür diyerek, geçmişte düşündüklerine ve inandıklarına bir sünger çekiyor da, bugün ben çok farklıyım diyorsa, bu söylediklerim meclisten dışarı. Yok, eğer geçmişini inkâr etmiyor ve söylediklerine sahip çıkıyor ve inanıyorsa, sanırım Fatihin yukarıdaki rivayetine de önem veriyor demektir.


Bu durumda, bu hükümetin çok yakında çıkardıkları ve güncelliğini koruduğu, yabancılara arsa ve mülk satışını genişleterek, satışına izin verdikleri kanunu, bir kez daha düşüneceklerini, gözden geçireceklerini umut ederim. Gözden geçirmeyenlere de, Fatihin bedduasını hatırlatırım.



Fatih, peygamberimizin övgüsüne mazhar olan bir liderdi. Tahminlerini fallara, büyülere bağlayarak söyleyeceğine ihtimal vermiyorum, bu bizim inancımıza da uymaz. Ama gelecekte İstanbul un topla tüfekle yıkılamayacağını, ancak yanlış siyaset güden liderlerin hataları ile el değiştireceğini, hikâyede anlatılan keşişten, çok daha iyi, Fatih in tahmin edeceğine inanıyorum. İnşallah bu kıssadan bir hisse alırız.


Toplum olarak, bazı gerçeklerin farkına varamamanın acısını yıllardır çekiyoruz. Lütfen artık farkında olalım. Bizleri topla tüfekle yıkamayanlar, ülkemizi farklı yollardan ele geçirmenin planlarını yapıyorlar.


Bizleri yönetenlere, özellikle Sayın Başbakanımıza sesleniyorum. Bizim bizden başka dostumuz yoktur. Ne Amerika nın, nede Avrupa nın oyunlarına gelmeyiniz. Onlar vaat ettiklerinden, işlerine gelmediğinde hemen cayarlar.


Sen onların inançlarına tabi olmadıkça, onlar da senin yanında, senden yana asla olmazlar. Bu uyarıları lütfen hatırlayalım. Bu uyarılar Allah katından geliyorsa, bunun nedenlerini dikkatle düşünmeden hareket edersek, toplum olarak hüsrana uğrayacağımızı, çok acılar çekeceğimizi unutmamalıyız.


Liderler tarihe iki şekilde geçerler. Birincisi lanet ve nefretle anılan bir lider olarak, ikincisi toplumuna, halkına adaletle hükmeden, onlara mutlu ve huzurlu bir ortam hazırlayan bir lider olarak. Dilerim bizleri yönetenler, tarihe toplumunu adaletle yönetip, huzuru ve mutluluğu getiren, iyi hatırlanan liderler arsında olurlar.


Ülke olarak çok zorlu bir imtihandan geçiyoruz. Rabbim cümlemize yardımcı olsun inşallah. Dilerim toplum olarak gönül gözleri açık, aklını, mantığını, özgür iradesini bizzat kendisi kullanan, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta
Per May 10, 2012 9:02 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: TÜRK OLMAK TÜRK OLMAK...

Türk olmak saf berrak tertemiz duygularla şefkatiyle merhametiyle herkese örnek olmaktır..
Türk olmak ne güzeldir..
Bizim yolumuz Allah yoludur,bizim yolumuz vatan yoludur... Unutulmamalıdır ki
'Vatan sevmek imandandır.'
NE MUTLU TÜRKÜM NE MUTLU MÜSLÜMANIM DIYENE
Emegine Saglik Hacegan Kardesim
Asri_Saadett
Per Haz 07, 2012 3:52 pm
 
Foruma git
Konuya git

TÜRK OLMAK TÜRK OLMAK...

Çatalın kenarını bıçak niyetine kullanmaktır. .
Nereye giderse gitsin, bir sekilde manzara resmi çekebilmektir.
Güneş gözlüğü takınca yakışıklı olduğunu sanmaktır...
Arabayi her yere park edebilmektir. .
TV yayının arkasından el sallayıp aynı anda cep telefonu ile
yakınlarını arayıp haber vermektir... ...
Şampuan bitmek üzereyken içine su doldurmaktır. ..
Cihazların uzaktan kumandalarını naylonla kaplamaktır.. .
Bütün olayları ’bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşı...’ şeklinde
anlatmaktır.. .
Telefon çalınca yanına gidip bir kez daha çalmasını beklemektir. ..
Çayın yanında gelen şekerden fazla olanı garsona geri vermektir...
Çay bardağı altlığını küllük olarak kullanabilmektir. ..
Fazladan verilen ketçap, mayonez ve kolonyalı mendili sonra lazım olur
diye çantaya atmaktır...
Her programda "70 milyon bizi izliyor "diyebilmektir. ..
Düğünlerde "Dom Dom Kurşunu" ile göbek atarak, "bir avcı vurdu beni,
bin avcı yedi beni" gibi sözlerle kendinden geçen tek millet
olmaktır...
Araba camlarına "beni yıka" yazarak arabanın duygularına tercüman
olmaktır...
Asgari ücretle çalışıyor bile olsa maaşının 2 katı fiyatlı cep
telefonuna sahip olmaktır...
Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koymaktır...
İçtikten sonra"nolucak bu memleketin hali"diye sormaktır ...
Sarı ışıkta korna çalmaktır...
Sandalyenin oynayan ayağına kağıt sıkıştırmaktır...
Denizde "suyun altında nefessiz ne kadar
kalabiliyorum. " diye deneme yapıp boğulma tehlikesi
geçirmektir ...
Her aklına geldiğinde "Google" da kendi ismini aratmaktır ...
Bisküvi vs. çaya batırıp yemektir...
Papağana önce küfür öğretmektir....
Kaza yapan aracın etrafında toplanıp, yaklaşık hasar tahmini yapmaktır...
Yangın merdiveninin basamaklarına saksı saksı çiçek sıralamaktır.. .
Misafirliğe gidip saatlerce oturduktan sonra, giderken kapı önünde
tekrar muhabbet etmektir...
Yanındakinin gazetesine göz ucuyla bakıp gazeteyi büyük bir iştahla
okumaktır..
"Nerelisin?" sorusuna cevap aldıktan sonra "içinden mi?" diye sormaktır..
Markete 1 ekmek almak için gidip en az 15 ekmeğe dokunmak, mıncıklamak > fakat en sonunda ilk mıncıklanan ekmeği almaktır ...
Kaldırım varken yoldan gitmektir...
Düğünlerde saçı topuz yapıp, yandan iki bukle bırakıp, bir de saç
üstüne sim döktürmektir.. .
Asansör beklerken tuşa ne kadar fazla basılırsa asansörün o kadar
çabuk geleceğine inanmaktır... .
Kale kilit anahtarıyla kulağını kaşımaktır...
Bulmacadaki ünlülere kadın erkek farketmeden sakal, bıyık, kaş çizmektir...
Yemeğin tadına bakmadan tuz atmaktır...
Her şeyde pazarlık yapabilmektir...
Her secim zamanı "bir oydan bişe olmaz" diye oy vermemektir.
Herşeyi bilmese de bilmektir...

Ve de Türk olmak :
İstanbul’da Kızkulesi, Anadolu’da buğday, Çukurova’da pamuk, Ege’de
tütün, Karadeniz’de fındık, Trakya’da ayçiçeği olmaktır....
Kar yağdığında evsizleri düşünmektir...
Balkon köşesine kuşlar için ekmek kırıntısı koymaktır. ..
Yemeği ziyan etmekten korkmaktır, göz hakkına saygıdır ..
Kendi yerde, misafiri döşekte yatırmaktır ...
Milli maçta ağlamaktır. ..
Hayatın verdiklerine "nasip", vermediklerine "kısmet" demektir...
Her işin "hayırlısına" inanmaktır ve "ağlamamak için çok gülmekten çekinmektir.. .
Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir...
Saz çaldığında, ney üflendiğinde, yüreğinin derinlerinde bir sızı
duymaktır, bir de Yemen Türküsü’nde...
Asya’da batılı, Avrupa’da doğulu diye tepki görmektir...
Çanakkale’de ölmektir. ...
Askere davul-zurna ile evlat uğurlamaktır, belki de dönmeyeceğini bilerek...
Şehidinin tabutuna son kez dokunurken "vatan sağ olsun" demektir...
Türk olmak bir lokma ekmeğini açlarla paylaşabilmektir.
Yeri geldiğinde kendinden çok milletini düşünmektir.
Son kuruşuna kadar istense milletinin refahı söz konusuysa anında verebilmektir..
Türk cesurdur ,güçlüdür
Türk olmak asil olmaktır.
Türklerde kalleşlik olmaz
Dostuna mert olduğu kadar düşmanlarına da merttir ,dürüsttürler..
Türk olmak savaş zamanlarında bile kadınlara bebeklere dokunmamak,çocuklara dokunmamak.Onlarla yiyeceklerini paylaşmak;yaralılarına bakmaktır..
Türk olmak adil olmaktır..
Türk olmak cihana hükmedecek güce sahip olsada alçak gönüllü olmaktır..
Türk olmak adam gibi adam olabilmektir..
Gözü kara olmak,ekmeğini taştan çıkarabilmektir..
Türk olmak her nereye gitse tarihini milletini ,örf adetlerini unutmayan sıkı sıkı sarılan olmaktır..
Türk olmak;Türklüğüyle her zaman gurur duyabilmektir..
Türk olmak NE MUTLU TÜRKÜM NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYEBİLMEKTİR..
Türk olmak saf berrak tertemiz duygularla şefkatiyle merhametiyle herkese örnek olmaktır..
Türk olmak ne güzeldir..Türk ve müslüman olduğum için kendimle gurur duyuyorum

NE MUTLU TÜRKÜM NE MUTLU MÜSLÜMANIM ....
TANRI TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN....Hacegan
Hacegan__
Pts Haz 04, 2012 3:40 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: TÜRK OLMAK TÜRK OLMAK...

Türk olmak adil olmaktır..
Türk olmak cihana hükmedecek güce sahip olsada alçak gönüllü olmaktır..
Türk olmak adam gibi adam olabilmektir..
Gözü kara olmak,ekmeğini taştan çıkarabilmektir..
Türk olmak her nereye gitse tarihini milletini ,örf adetlerini unutmayan sıkı sıkı sarılan olmaktır..
Türk olmak;Türklüğüyle her zaman gurur duyabilmektir..
Türk olmak NE MUTLU TÜRKÜM NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYEBİLMEKTİR..
Emeklerine sağlık abimmmm
paradist
Çar Haz 06, 2012 6:26 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: TÜRK OLMAK TÜRK OLMAK...

NE MUTLU TÜRK üm diyene... emeginize saglık abicim
HayatSU_
Çar Haz 06, 2012 9:23 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kutlu Doğum Haftası..

Burada belirtmekte fayda vardır. İslam dininin son Peygamber'in (s.a.v) doğum gecesi, yani Mevlid kandili, öngörülen tarihlerde her yıl 10 gün geriye alınarak kutlanmakta. Fakat son yıllarda uygulananan "Kutlu Doğum Haftası" her nedense Hz. Peygamberin doğum gününde değil de, her yıl nisanin son haftasında kutlanmaktadır. Bunun nedenini ben açıklamakta zorlanıyorum. Neden nisanın son haftasında? Gerçekten 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na alternatif bir kutlama olarak mı topluma bu şekilde lanse ediliyor, yoksa başka nedenleri de var mı? Tüm dini özel günler gibi Mevlid kandili de her yıl hicri takvime göre yaklaşık 10 gün geriye alınıyorsa "Kutlu Doğum Haftası" neden sabit tarihlerde kutlanmakta? Yoksa bu haftanın din ile bir bağlantısı yok mu?
Fethullah Gülen, 27 Nisan 1941'de, Erzurum ili, Hasankale (Pasinler) ilçesi, Korucuk köyünde dünyaya geldi. Şimdi anladınız mı biz bir hafta boyunca "Kutlu Doğum Haftası" münasebetiyle kimin doğum günü ve neden bu hafta her yıl nisanın son haftasında kutlandığını?
çok teşekkürler GÜLSAMİRA paylaşımınız çok doğru....
 
 
TeLmA
Pzr Nis 07, 2013 9:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Atatürk olmasaydı Ne Olurdu.?

Atatürk olmasaydı cumhuriyetçi laik ve bağımsız bir Türk milleti de
varolamazdı.

Atatürk olmasaydı, Çanakkale Zaferi olmazdı.Çanakkale Zaferi olmasaydı İngiliz, Fransız, Ruslardan oluşan itilaf devletleri, savaşı planladıkları üzere en çok 17 ayda zaferle bitirir. Rus çarlığı haşmetle sürer, İstanbul - Boğazlar Rusların eline geçer, Sevr antlaşmasının şartları gerçek olurdu. Trablusgarp ve Balkan harpleri yenilgilerinden sonra morali sıfır benliği yok olmuş ezik ve bitik Türklük için destan devri kapanır. Dünyanın hiçbir esir milletinde emperyalizmin baskısı altında, milli kurtuluş fikri oluşamaz ve hareket gelişemez. Çarlık Rusya yıkılmasaydı Orta Asya ve Kafkasya’daki Türkler kısa süreli de olsa bağımsız devlet kuramazdı.Çanakkale savunması dominyon sömürgelerde bağımsızlık ve haysiyet şuurunu uyandırdıAtatürk olmasaydı orduyu politika dışında tutmak mümkün olmazdı. İkinci büyük Millet Meclisinde bu prensip tatbik edildi. Bu durumda olanlar ya asker ya Milletvekili oldular. Atatürk olmasaydı üzerinde çağın damgası olan hiçbir hareket ve müesseseyi maziden koparıp kuramazdık. Ya hep ya hiç aydınlığını onda bulduk Milliyetçilik duygusundan yoksun kalmaya devam edecektik. Atatürk olmasaydı, Türkiye zamanın şartları içinde Bolşevik rejimini kabul edebilirdi. Atatürk olmasaydı, kadın hak ve hürriyetleri öteki işlam ülkelerinin şartları içinde kalacaktı.Atatürk olmasaydı, Devlet, hayat idare-i maslahat (yaşanılan günü kurtarma) Maslahat-amiz illetinden kurtarılamazdı.Atatürk olmasaydı, Kurtuluş mücadelesi süreci içerisinde gerçek hürriyet ve istiklâllimizi imkansız kılan tatbik, safhasındaki bütün dünyanın Ermenilerle ilgili almış olduğu kararı hak-adalet-tarih hakikatleri içinde lehimize sonuçlanması asla mümkün olmayacaktır. Atatürk olmasaydı, sanat ve sanatçının değeri bugünkü değerine gelemezdi. Toplum içinde sanatkarı özlenen mevki, makamların üstünde görmek ve bunu tescil ettirmek o günlerde ancak ona has bir özellikti. Atatürk olmasaydı bizler ve bizden sonrakiler, şahsi tercihini bir tarafa iterek, milleti için değişmesi şart bir çağ sanatı anlayışı adına fedakarlık örneği gösteremezdi. Atatürk olmasaydı, bizi benliğimize kavuşturan gerçek tarihimizden de cehaleti yenmek için tek dayancımız olan Türk alfabemizden mahrum kalırdık. Atatürk olmasaydı, bugün ülkemizdeki hümanizm kuruluşları ya hiç olmaz, olsalar bile yasal statüyü koruyamaz, içe açık dışarı kapalı kalmaya mahkum ve mecbur olurduk. Milletin imkanlarının devlet hayatında daima göz önünde tutulması, lüks- gösteriş-şatafattan uzak, aynı zamanda vakarlı haysiyetli- zevkli, güzel-asil-cazibe olabilme yapısı devlet varlığına hakim onunla beraber gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun kaybettiği topraklar üzerinde bağımsız ve manda ferliği kabullenmiş 13 Devlet kurulur. Atatürk sayesinde bunlar ile “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine uygun olarak dostluklar kuruldu. Atatürk olmasaydı, yaşanılan şartlar ne olursa olsun, İstiklal ve hürriyet için açıkça ifadesi şart gayeleri devlet literatürüne girmeyecekti. Atatürk olmasaydı, din ve maneviyatı akıl ve mantıkla böylesine bağdaştıran bir başka insan bulamazdık. Atatürk olmasaydı, ülkemiz ve milletimiz üzerinde asırlarca oynanmış haksız, ahlaksız senaryoların tortularından kurtulamazdık. Atatürk olmasaydı, Türk milleti için kusur olarak gösterilen haksız-yersiz-kasıtlı- mantıksız iddia ve kanaatler sonuna kadar yerinde kalacAKTI.

 
 
TeLmA
Sal Nis 16, 2013 12:54 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Atatürk olmasaydı Ne Olurdu.?

Bugünlerde hepimizin çok iyi bilmesine rağmen yine de çok sık ve özümseyerek okumamız gereken iki yazı.Bir insan ancak bu kadar ileri görüşlü olabilir.Cumhuriyet'in tüm nimetlerinden yararlanıp ta
Atatürk'ü yok sayanlar lütfen siz de okuyun!!!
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927
TeLmA
Sal Nis 16, 2013 1:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Atatürk olmasaydı Ne Olurdu.?

 


@[318138871603824:274:B O Z K U R T L A R]


 


Telma canımm yürekli TÜRK arkadaşım ellerine saglık..............

Birsu__
Sal Nis 16, 2013 6:16 pm
 
Foruma git
Konuya git

29 Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun

 


29 Ekim Cumhuriyet Bayramınızın  


91. Yılı Kutlu Olsun


 


admine
Per Ekm 30, 2014 11:35 pm
 
Foruma git
Konuya git

Mustafa Kemal Atatürk'ü Saygıyla Anıyoruz....

10 Kasım 

Ülkemizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ü ölümünün 76. Yılında saygıyla anıyoruz...
 
''Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
 
Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
 
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur
Benim naciz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.''
 

 
 SENİ UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ....

 
Bos_Dunya
Çar Kas 12, 2014 7:32 am
 
Foruma git
Konuya git

Unutma! SEN DEĞERLİSİN!

Unutma! SEN DEĞERLİSİN!
 
Çalışsan da çalışmasan da… Ünlü olsan da olmasan da… O erkek seni istese de istemese de… Sen sen olduğun için bi’tanesin. Kadın olmanın tadını çıkartmalısın. Biraz şefkat, biraz anaçlık, biraz dişilik, biraz seksilik, bolca zeka ve altıncı his… Sen şahanesin! MUTLULUK SENİN İÇİNDE… Göbeğin çıktı diye, 36 bedenden çok uzaksın diye, saçların o reklamlardaki kız gibi dalgalanmıyor diye eksik değilsin. Kendine güvenin en büyük silahındır ve o en derinlerinden gelen ışıl ışıl gülümsemen tabii ki.Biliyorum adettendir ama sonuca varamadığın, sadece bünyeni hırpaladığın o konuyu 50 kere konuşmana, tartışmana gerek yok.Olmuyorsa, üstünü çizip devam etmelisin. Yaptıklarından suçluluk duyarak vakit kaybetmemelisin. Yapamadıklarını listeleyip isteklerini gözden geçirmek suretiyle adımlar atarsan daha mutlu olabilirsin. Hiçbir evlilik, hiçbir olması gerek şov, sana öğretilmiş hiçbir mecburiyet alın yazın değildir. Kocan tek çıkışın, hayat zaferin değildir. Uzaklarda arama sakın; en büyük mutluluk sendedir.Aşkından gebersen de sınırlarını bilmelisin. Sınır neresidir? Sana saygısızlık yaptığı yerdir. Buna asla izin verme. Sen kendine ne değer biçersen, sen kendine nasıl davranırsan; herkes sana öyle davranır. Asla ama asla kendini küçümseme. HERKESE ‘SEVGİLİM’ DEME! Evde oturup derdine yanma.Kaderini birine, bir kuruma, bir konuma bağlama. Kaderin senin ellerinde, bunu sakın atlama! Eski sevgili adı üstünde ‘eskildir… Senin yeni dünyanı bulandırmasına izin verme. Yeniden seveceksin, çok da sevileceksin. Kimse son değil, bunu bileceksin. Dünyanın kanunu bu; düşündüğünü çekersin. Allah rızası için kurup durma, senaryolar yazma! Sevgilini çok sevmelisin. Öyle herkese ‘sevgili’ dememelisin. Fakaaat çok sevmen demek, kendini ayaklar altına alman demek değildir. Bir kadın gerekirse, severken de gidebilir değil mi? Her şeyin şık olsun. Ruhun, bedenin, kıyafetin, sevişin, terk edişin, dostluğun, sevgililiğin… Kadınlık şıklık demektir. Başka kadınları kafana takmaktan vazgeç! Onlar sen olamaz, sen de onlar… Her kadın kendine özeldir, her kadın dibine kadar özeldir. Kız arkadaşların önemlidir, en kıymetlilerindir ama onları seçmeyi bileceksin. Kadın kadının kurdudur, bir kenara not edeceksin. Sadece kötü gününde değil, başarında, mutluluğunda da yanında olan, yüreğini ortaya koyan arkadaşlarından asla vazgeçmeyeceksin. Erkekler çocuktur. Nokta! Çocuğunu hem sevecek hem kızacak, icap ederse küsecek, cezasını vereceksin.SEN ÖZELSİN BUNU UNUTMA! Seni bırakıp gidebilenin arkasından gözyaşı dökmeyeceksin. Aramazsa aramasın be! Sevginin, aşkın ne demek olduğunu anlamayan bir adamın vizesini keseceksin.
Sen renklisin, sen beceriklisin, sen erkeğin mutlu olma sebebisin, sen başlangıçsın, sen sonsun…
Mecbursun, bunu fark edeceksin!
Her şey bir karar vermene bakar. Sabır bazen gerekli, bazen gereksizdir. Ayrımı yapabilmelisin.Yapamayacağın şey yok. Gidemeyeceğin yer yok. Sana kapalı olabilecek kapı yok! Şu an silkelenip kendine geleceksin!
Tekrar söylüyorum, kafana kazı istiyorum;
SEN ÖZELSİN, SEN Bİ’TANESİN, ÖNCE KENDİ DEĞERİNİ BİLECEKSİN!!!!….
 
Sevgiler...
Bos_Dunya
Pzr Kas 16, 2014 6:44 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron