243 sonuç bulundu

Geri dön

Sevgiye Evet, Nefrete Dur!

Allah insanları, dilleri, renkleri, fikirleri çeşit çeşit yaratmıştır. Kimse diğeri gibi görünmez. Herkesin olaylara bakışı farklıdır. Allah' ın yarattığı bu çeşitlilik büyük nimettir. Bu farklılıklar vesilesi ile kıyas yapar, doğruya, güzele ulaşırız. Her topluma göre doğru ve güzel kavramı değişir. Ama temelde doğru ve güzel olan, Allah Katında tektir. O da Kuran ve Kuran yaşandığında ortaya çıkan sonuçtur. Kuran ahlakı ile yaşayan mümin erkek ve kadının karakterleri aynıdır. Müminler merhametli, hoşgörülü, her fikre saygılı, yumuşak ve güzel söz söyleyen, tertemiz, nezaketli, zevkli, estetik ve bilime önem veren kişilerdir. Kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanlara karşı da bu güzel ahlak özelliklerini gösterir ve tebliğ ederler. İnsanların çoğu Kuran' ı rehber edinmedikleri için Kuran' daki güzel ahlak özelliklerinden yoksun yaşarlar. Bu şeytanın bir nevi toplumlar üzerindeki zaferidir. Ahir zamanda olduğumuz şu günlerde, Allah' ın vaadi gereği gerçekleşecek olan İslam hakimiyeti, şeytanın bu sahte zaferinin sonu olacaktır. Şeytanı mağlup etmenin yolu, yaşanmasına engel olmaya çalıştığı Kuran ahlakının canlanmasını sağlamaktır. İnşaAllah Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. (Bakara Suresi, 256) Dileyen dilediği şekilde inanmakta ve yaşamakta özgürdür. Biz güzel olan ahlakı ve Kuran' ı tebliğ etmekle mükellefiz. Ancak hidayeti verecek olan Allah' tır. Kimseyi kendimiz gibi düşünmeye zorlayamayız. İnsanlar bizim gibi düşünmüyor diye onlara saldırmak, iftira atmak, hakaret etmek müslümana yakışmaz. İslam sevgi ve hoşgörü dinidir. Siz Kuran' a uyuyorsanız koşullar ne olursa olsun sözün en güzel olanını söyleyin. Nefret sözcükleri yerine sevgiden bahsedin. Saldırmak yerine kucaklayıcı ve sabırlı olun. Kaybetmek yerine kazanmaya çalışın. Allah sabredenleri ve iyiliği konuşanları sever. Kin kusanları, kötü söz ve sui zanla iftira edenleri sevmez. Allah' ın sizi sevmesini istemez misiniz? Allah sevginin, yumuşak ve nezaketli olmanın önemine Kuran' da çokca dikkat çekmiştir. Allah Firavun gibi tarihin en azılı küfrüne karşı bile "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar." (Taha Suresi, 44) buyurmuştur. Hz. İbrahim, kendisine hakaret ve tehdit etmesine rağmen kafir olan babasına ' ' babacığım' ' diye hitap etmiştir. Allah bir başka ayetinde ise peygamberimiz sav' e; ' ' Allah' tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi...' ' (Ali İmran Suresi, 159) buyurmuştur. Nezaket, yumuşak ve güzel söz bu kadar önemlidir. Ahir zamanda İslam tüm dünyaya hakim olacak inşaAllah. Şeytan bu gerçeğin farkında. Pırıl pırıl dinimizin yaşanmasına engel olmak için son kozlarını oynuyor. İnsanlar arasına fitne tohumlarını atmış yıllarca. Herkes birbirine sevgisiz, hoşgörüsüz, saygısız, şüpheci... Şeytanın bu sevgisizlik oyununa gelmeyelim. Şeytan insanların güzel yönlerini görmeyi engeller. Hep detayları sokar insanların gözüne ve kötü gösterir. Çünkü şeytan kıskançtır, insanların da öyle olmasını ister. Şeytanın oyununu bozma zamanı gelmedi mi? Nefrete, sui zanna, hakarete, gizli yönleri araştırmaya, iftiraya son!!! Lütfen aynı görüşte olmasak da Kurani ölçülerde kalp kırmadan yaklaşalım insanlara. Güzel söz söyleyelim, birbirimizi sevelim, anlamaya çalışalım. Her olayda ve ortamda güzel ahlak gösterelim. Sevgiye evet, nefrete dur diyelim! Şeytandan Allah' a Sığınırım; Allah' ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah' ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O' nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. (Ali İmran Suresi, 103)... Selam ve dua ile Hacegan
Hacegan__
Cmt Nis 13, 2013 9:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: BaHaR......

Kardeşim emeğine yüreğine sağlıkkkkkkkkk

Hacegan__
Çar May 22, 2013 7:44 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Herşeyin Olabilir......

Ama asıl mesele insan olmaktır…

Hacegan__
Çar May 22, 2013 7:53 am
 
Foruma git
Konuya git

Dinler Arası Diyalog Ve Kur'an ın Uyarısı

Bugün sizlerle, günümüzde çok konuşulan ve Türk toplumuna kabul ettirilmeye çalışılan, dinler arası diyalog konusunu konuşmak istiyorum.Slogan haline getirilmiş bu düşünce, ilk baktığınızda kulağa çok hoş geliyor. Din ve diyalog. İki kelime yan yana, çok güzel kullanılmış ve bana sorarsanız çokta etkili. Eğer konunun detaylarına girmeden, yüzeysel bakarsak, hiç kimsenin karşı çıkmaması gerekir, dinler arası diyalog çağrısına. Çünkü din, her zaman diyalogdan, yanadır.Şimdi bu düşünce üzerinde yavaş yavaş, düşünmeye işin özüne inmeye, bu konu ile ilgili yaşananlara, söylenenlere bakalım ve araştırmaya başlayalım.
Dikkat ederseniz, ülkemiz haricinde böyle bir diyalogdan bahseden, hiçbir Müslüman ülke yok. İlginç değil mi sizce. Dinler arası diyalogu, kimler arasında yapılacağı söyleniyor? Yahudiler ve Hıristiyanlarla mı?Yahudilerle yapamazsınız, çünkü onlar kendilerini üstün bir ırk olarak görürler. Bir başka deyişle, Yahudi olunmaz, Yahudi bir anne babadan doğulur mantığıyla hareket ederler. Yani ırkçı bir inançları vardır. Yahudiler Allah ı bile yalnız kendilerine laik gördüklerinden, İsrail in Tanrısı diye geçer kitaplarında. Hiç kimseyi Yahudi yapmaya çalışmazlar. Bu durumda Yahudilerle, dinler arası diyalog yapmamız, söz konusu bile değil. Çünkü onlar kendilerini üstün bir ırk kabul edip, kendisinden olmayanları yönetmek için var olduklarına inanırlar.Geriye Hıristiyanlar kalıyor. Peki, onlar ne diyor dinler arası diyalog konusunda? Papa dinler arası diyalogun, gerçek anlamda mümkün olmadığını söylediği halde, bazı Müslüman kardeşlerimizin, hala bunda ısrar etmelerini, nasıl değerlendirmeliyiz sizce? Papa elbette Müslüman toplumlara yaklaşmak istiyor ve diyalog içinde olmanın yollarını arıyor. Ama bunu yaparken, kendi inançlarını nasıl Müslüman toplumlarına kabul ettiririm, onun hesabını yapıyor. Bunun adı diyalog değil, dayatma ve aldatmacadır. Bunu da aslında açıkça itiraf ediyorlar ve dinler arası diyalogun asıl amacının, Hıristiyanlığı yaymak olduğunu da söylüyorlar.Bizleri diyaloga davet edenlere, sormak isterim. Karşımızdaki kişiler, din adına bizlerle diyalog yapmak istiyorlar mı? Bundan bahseden yok. Bahsetmeleri de mümkün değil. Çünkü diyalog yapmak istediğiniz kişi ya da toplumun inançlarını, temel hatlarıyla kabul etmelisiniz ki, ayrıldığınız konularda diyalog yapabilesiniz.Böyle bir konu yok. Yani bizim inancımızı, kitabımızı, peygamberimizi kesinlikle kabul etmiyorlar. Bu durumda neyin diyalogunu yapacağız. Beni yok sayanla, nasıl olurda oturup bir noktada buluşuruz.Tüm bu yanlış adımlar, Kur’an ı rehber almak yerine, beşerin kitaplarını ve edindiğimiz velileri rehber almamızdan kaynaklanıyor. Şimdide gelin gönül gözümüzü aydınlatan, Kur’an a bakalım. Dinler arası diyalog konusunda, Rabbimiz ne diyor bizlere. Gerçi Kur’an devre dışı kaldığı için, ne yazık ki ona bakan, danışan bile yok.Yaradan Bakara suresi 111 ayetinde, Yahudi ve Hıristiyanların, kendileri gibi iman etmeyenlere, bakın ne diyorlar.Bakara 111: Dediler ki: 'Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez.' Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı getirin.Eğer Yahudi ve Hıristiyanlar böyle düşünüyorlarsa, neyin diyalogunu yapacağız onlarla? Onlar bu düşünce ve fikirlerle, ancak biz Müslümanları, kendi inançlarına nasıl kabul ettireceklerinin hesabını, diyalogunu yaparlar.Eğer bu şartlarda, onlarla diyalog yapmaya kalkarsak, onlara hizmet etmiş oluruz ki, Allah bunu yapanları, onların saflarında olmakla cezalandıracağını söylüyor.Yine Bakara suresi 120. ayetinde, bakın onlarla diyalog yapmaya çalışan peygamberimize, Yüce Rabbimiz ne diyor.Bakara 120: Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar. De ki: 'Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur.' Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve arzu) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.Değerli din kardeşlerim, ayetin güzelliğine ve apaçık uyarısına bakar mısınız lütfen. Allah ın kelamını rehber alanlar nerede? Gören, duyan yok mu bu uyarıları.Ayet üzerinde biraz düşündüğümüzde, PEYGAMBERİMİZİN DE O DEVİRDE, YAHUDİ VE HIRİSTİYANLARLA UZLAŞMAK, DİYALOG YOLLARINI ARAMA ÇABASINDA OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ. Peki, bu çabaları konusunda, yaradan elçisini nasıl uyarıyor.(Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar.)İşte dostlar, bizler onların dinlerine uymadıkça, onlarda bizlerden asla hoşnut olup, diyalogda bulunmazlar. Onların amacı, bizleri kendi saflarına, kendi inançlarına, çekmekten başka bir niyetleri yoktur. Lütfen bu sözleri Rabbimiz söylüyor, bunu unutmayalım ve dikkate alalım. Ayetin devamındaki sözler, aslında konumuzla çok ilgili.(Eğer sana gelen bunca ilimden sonra, onların heva (istek ve arzu) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.)Ayet aslında çok net, bugün yaptığımız yanlışa işaret ediyor ve Allah elçisine bakın ne diyor. Sana gönderdiğimiz Kur’an dan, ilimden sonra, onların istek ve arzuları yönünde anlaşma yapıp, diyalog kurarsan, Allah ın dostluğunu kaybedersin diyor.Değerli din kardeşlerim, ayetler bahsettiğimiz konuda o kadar açık ki, doğrusu söyleyecek bir söz bulamıyorum. Rahman bu konuda elçisini uyarıyor, sakın onların heva hevesine, isteklerine uyarak din ve iman adına, Kur’an ın emretmediği konularda anlaşma yapma diyor. Bu apaçık ayetler dururken, bizler tam tersini yapıyoruz. Tabi sonuçları ortada.Dinler arası diyalog konusunda, yine Allah ın bir uyarısını daha hatırlatmak istiyorum. Yaradan a kulak verene ne mutlu.Maide 51: Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.Ayet bakın nasıl bizleri uyarıyor ve diyor ki, Yahudi ve Hıristiyanları gönül dostu edinerek, onların inançlarına, itikatlarına sakın yakın olma, onların inançlarına tolerans gösterip, onlarla bu konuda anlaşma. Çünkü Bakara 120 ayetinde ne diyordu Allah, sen onların dinlerine uymadıkça, onlar senden hoşnut olmazlar. Hatırlayınız Yahudi ve Hıristiyanların bir kısmı, peygamberimize iman etmek istiyorlardı, ama kendi itikatlarına da devam etmek istiyorlardı. Allah bu konuda elçisini uyarıp, böyle bir şeyin asla kabul edilmeyeceğini bildirmiştir.Buradan da anlıyoruz ki, bir Müslüman hakka batıl karıştıramaz, Kur’an dan başka rehberler edinemez. Diğer inançların yayılmasına zemin hazırlayamaz. Elbette herkes istediği inancı yaşamakta özgürdür. Dinde zorlanamaz. Yukarıdaki ayette geçen DOST edinmeyin sözünden, inanç ve itikatları adına onlarla yakın olmayın, onların inançlarından uzak durun, şeklinde anlamalıyız. Çünkü ayetin devamında ne diyor? Kim onları dost edinirse, kuşkusuz oda onlardandır. Demek ki bu kişiler, onların inançlarına yakınlık duyuyor ki, Rabbimiz bunu söylüyor. Maide suresi 57. ayet bu konuda bakın ne diyor.Maide 57: Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kafirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz.Bakın yukarıdaki ayet, sanırım Maide 51. ayeti daha net açıklıyor. Yahudi ve Hıristiyanlar bizlerin inancını, yani kitabını ve peygamberini kabul etmiyorlar, hatta alaya alıyorlar. İşte bu insanlara çok yakın olmayın, onlara güvenmeyin, gönül dostu olmayın diyor. Dikkat ederseniz buradaki dostluk, onların dinlerine yakınlaşmak adına yapılmamasından bahsediliyor. Böyle bir toplumla sizce, din adına diyalog yapılabilir mi?Bizlerin elbette Yahudi ve Hıristiyan arkadaşlarımız olacaktır. Hatta ailecekte, gidip gelmemizde bir sakınca yoktur. İslam ı onlara ancak bu şekilde anlatabiliriz. Allah Maide 5. ayetinde, ehli kitap toplumunun kestiği ve pişirdiği yemekleri, birbirinin yemesini helal kıldıysa, bu toplumların birlikte yaşamasını ve birbirileriyle bazı şeyleri paylaşmasını istediğindendir.Hatta olabildiğince çok fazla arkadaşımız olmalı ki, İslam ı onlara tanıtabilelim, bu bizlerin görevidir. Peygamberimizde öyle yapmamış mıydı? Peygamberimizin zamanında Yahudiler ve Hıristiyanlar, birçok konuda peygamberimize gelip, danışmıyorlar mıydı?Konumuzu özetlemek gerekirse, dinler arası diyalogun oluşmasına, şartlar müsaade etmiyor, önce bu gerçeği görmeliyiz. Diyalog, karşılıklı iki tarafın, genel anlamda anlaştığı, fakat bazı konularda ayrı fikirlerin olduğu bir konuda uzlaşmak, tartışmak demektir. Peki, bizlerin din adına Yahudi ve Hıristiyanlarla tek bir ortak yanımız, birleştiğimiz tek bir konu var mı? Ne dersiniz, gerçekten var mı? Elbette hiçbir ortak noktamız yok. Biz Müslümanlar, onların iman ettiği peygamberlerine ve gönderilen kitaplarına iman ediyoruz, ama onlar ne peygamberimiz Hz. Muhammed e, nede Kur’an ı asla kabul etmiyorlar. BU DURUMDA NEYİN DİYALOGUNU YAPMAMIZ BEKLENİYOR?İslam dininde, mezhepler arası bir diyalog tan bahsedebiliriz. Ama bu konuyu gündeme bile getiren yok. Bunu bizler eğer kendi içimizde başaramıyorsak, diğer dinlerle başarmamızı nasıl düşünebiliriz.Lütfen bu aldatmaca ve uyutma çabalarının arkasında yatan gerçeği, artık fark edelim. Rahmanın uyarılarına kulak verelim, yoksa çok pişman oluruz.Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
 
halukgta
Çar May 22, 2013 8:29 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Dinler Arası Diyalog Ve Kur'an ın Uyarısı

Din adamları arasında diyalog olur ..ama Dinler arası diyalog olmaz....
 
                                           
Hacegan yüreğine sağlık..
 
Tutku
Çar May 22, 2013 9:02 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalp gözü ile görmek ask gözü ile yasamak..

Yeni ufuklara gerçek sevgi ve inançla dolu gönül yelkeniyle yola çıkalım. Kalp gözüyle görüp, aşk gözüyle yaşayalım… İnancı, sevgileri kalpten kıyama kaldırıp sevgiler dağıtalım. Sevgilerin kaynağına, sevgililerin en büyüğüne, yaratıcıya teslim olalım....
Hacegan__
Cum May 24, 2013 12:14 pm
 
Foruma git
Konuya git

insanın kendisi ile barışık olması....

Barış, uyumluluk demektir. İnsanın kendi kendisiyle barışık olması, hem kendi özü hem de kendi çevresi ile uyumlu olması anlamını taşır.Kendi özünün farkına varılması bilinç ve duygu düzeyinde gerçekleşebilirse, insan, kişiliğinin, bir başka ifadeyle göründüğünün ötesine geçme yeteneğine kavuşabilir.Kendi varlığının ufuklarını ve sonsuzluğunu keşfetmiş insanın görünmeyen yanı, görünen yanından çok daha derindir.Kanaatimce insanı anlama çabası, görünen yanını da dikkate almakla birlikte, daha çok onun bâtınından başlamalıdır. Karşımızda duran kişi, acaba 'olduğu gibi' mi görünmektedir?Kendisiyle barışık olan insanın temel özelliği 'olduğu gibi' davranmaya çalışmasıdır; veya diğer insanlara nazaran çok daha az 'maske' kullanmasıdır.Zaman zaman bilinçli olarak kullandığı maskesi, ya toplumsal yaşam biçiminin bir zorunluluğu veya anlaşılamama endişesindendir.Herşey insanlar için değilmi zaten selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Cum May 24, 2013 5:16 pm
 
Foruma git
Konuya git

Farklılıklara ne kadar saygılıyız

“Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirine zarar vermeden de birlikte yol almanın mümkün olduğunu!!!...” Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
Farklılıklara tahammül, hoşgörü, sevgi, saygı deyince hemen aklımıza Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre gelir ve hepimizin sevgiye saygıya, sosyal barışa, kardeşliğe, paylaşmaya, yardımlaşmaya ve birlikte yaşamaya ihtiyacı vardır. Birbirimize karşı yerine getirmemiz gereken görev ve sosyal sorumluluklarımız vardır o halde, hep beraber, hayatı acı ve tatlısıyla birlikte paylaşalım yaşayalım. Farklı düşüncelerin bir arada ve huzur içinde yaşaması kadar güzel bir duygu yoktur.
Birlikte yaşama kültürü, insanların kendilerinden farklı düşünebileceklerini ve düşüncelerinin mutlaka yanlış olmadığını kabul etmek demektir.
Birlikte yaşama kültürü, eleştirilere açık olmak, bu eleştirileri gelişim ve değişim adına bir fırsat olarak görmek ve kabul etmek demektir.
İnsanlar; hangi inançtan, hangi etnik kökenden, hangi dilden, hangi siyasi düşünceden olursa olsun öncelikle insan olduğunun algılanması gerekir. Aynı zamanda her insan, saygıya değer bir varlıktır.
Hiçbirimizin kendimizden farklı düşünen, inanan ve farklı kültüre sahip olan insanları küçümseme hakkı da yoktur.
İnsanların kültürleri, yaşam biçimleri, dini inançları, siyasi görüşleri, gönül verdikleri takımları birbirinden farklı olabilir. Bu farklılık bir ayrışma sebebi değil, bilakis bir kültür zenginliği olarak algılanmalıdır.
Biz, insanlar karşımızdaki insanların değerlerine yaşam biçimlerine, inançlarına ne kadar saygılı olursak hiç şüphesiz aynı davranışı karşımızdaki insanlarda bize gösterir. Veya tam tersi de olabilir şöyle düşünecek olursak eğer karşımızdaki insanların değerlerine, inançlarına, yaşam biçimlerine negatif olumsuz bir yaklaşım içinde olursak aynı davranış ile karşı karşıya kalacağız demektir ve burada bir fikir ve inanç tartışması kaçınılmaz olur. Bu güne kadar da, hiç kimse tartışarak karşısındakini ikna edememiştir.
İnsanları ikna etmenin birinci önceliği insanlara karşı saygılı olmak ilgi göstermek ve bu yolla insanların gönlünü ve sevgisini kazanmaktır. Saygı ve davranış şeklimizi vücut dilimizi kullanarak ve iletişim kurarak diyalog içerisinde ifade edersek, insanlar bizleri ilgi ve dikkatle izler ve vermek istediğimiz mesajları daha kolay algılar ve önem verir.
İnsanlara karşı saygısız, yakışıksız, anlamsız, olumsuz sözler söyleyerek kalpleri kırarak hiç bir şekilde mesafe kat edemeyiz ve karşımızdaki insanlar üzerinde negatif izler bırakırız. Saygısızlığın sonucu saygısızlıktır. Saygısızlık, iletişim kanalları ve diyalogun önündeki en büyük engeldir. Birbirlerine saygı duymayan insanlar iletişimlerini pozitif şekilde devam ettiremezler.
Farklılıklara tahammül edemeyen karşısındaki insana saygı duymuyor demektir. İnsanları birbirine yaklaştıran bağ ise saygı ve sevgidir. Eğer bunları yaşamımız boyunca devam ettirirsek birçok sorunumuzu da ortadan kaldırmış oluruz.
Kimseyi küçümsemeyelim, aşağılamayalım… İnsanların değerini; İnançları ile, siyasi görüşleri ile, dilleri ile, dinleri ile, etnik kökenleri ile, cinsiyetleri ile, maddi güçleri ile ve hatta tuttuğu takımları ile değerlendirmeyelim ölçmeyelim.
İnsanlar farklıdır... Çünkü… Farklı giyinirler... Farklı düşünürler... Farklı konuşurlar... Farklı yaşarlar... Farklı inançları vardır... Farklı yollarda yürürler... Farklı takım tutarlar… Farklı insanların hepsi, insandır... Farklılıklarla bir arada yaşayabiliyorsak eğer, işte o zaman insanız.
BEKİR YILMAZ
Zen
Cum May 24, 2013 3:22 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Farklılıklara ne kadar saygılıyız

Sevgi bakıştır.     Sevgi, selamdadır.     Sevgi, tebessümdedir.     Sevgi, hatır soruştadır.     Sevgi, yardım ediştedir.     Sevgi, bazan bir geçmiş olsunda, bazan da bir teselli tavsiyesindedir.     Sevgi, pişirilen yemektedir.     Sevgi, “Hoşgeldin” de, “Güle Güle” de, “Allaha ısmarladık” tadır.     Yürekte gerçek sevgi gerçekten varsa, herşey sevgidir.     Görünüşe, etkisi, hissi ne olursa olsun herşey sevgi olur. Ve seven sevdiğine, “Senden gelen başım gözüm üstüne” der.     Sevgi,kal değil,hal işidir.     Sevgi,ruhun dilidir. O konuşmaya başladı mı,öteki diller susar. Konuşsalar da ,sesler,sözleri duyulmaz olur.        Sevginin olduğu yerde, atmosfer sevgiden ibaret hale gelir. Kurt ve kuş sevgiden başkasını bilmez olur.     Sevgi,intisap sırrıdır.     Ait olduğu kaynağı keşfettiğinde,kanatlanır,kanatlandırır.     Kabına sığmaz olur. Dolar taşar,gizlenemez bir muhabbet coşkunluğu ile çevresini kuşatır.      İnsanlığı sevmek, insan olmanın gereğidir
 
    Birsum, Tutku yorum yazan yüreklerinize sağlık.
   
Zen
Cmt May 25, 2013 8:40 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Farklılıklara ne kadar saygılıyız

Irk, dil, siyasi ve ekonomik amaçlarda ortak hareket etmek, insanları birbirlerine bağlayan bir bağdır. Fakat bunlar mutlak derecede kuvvete sahip değildir. Bu maddi, dünyevi bağlardan hiçbiri, insanların aynı fikirde birleşmelerini, kalplerinde birbirlerine samimiyet duymalarını sağlamaz. İnsanları birbirine bağlayan tek bağ dindir ve bu bağ, güçlü ve yücedir.Din bağı, farklı unsurları birleştirir, çeşitli sınıflara ayrılmış insanlara bir kardeşlik duygusu ilham eder. Yeter ki bu mukaddes bağ hakkıyla kurulsun, yalnız isimden ibaret kalmasın.Yağtığınız güzel paylaşım için çok teşekkür ederim....
Hacegan__
Cmt May 25, 2013 9:38 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Ben Türk'üm

Ne ararsan gökte var, Yıldız da var, Ay da var TÜRK'e ancak TÜRK'ten fayda var, Türklüğümüz göklerde sancak ALLAH huzurunda eğiliriz ancak...


Birsu kardeşim paylaşımın için çok teşekkür ederim emeğine yüreğine sağlık...

Hacegan__
Cmt May 25, 2013 2:20 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Bugün Mirac Kandili...

İyiliklerde muvaff ak olmak, kötülükten sakınmak ancak Yüce Rabbimiz’in yardımı ve himayesi ile mümkün olur. Öyleyse, O’na yönelelim; rahmetini, sevgisini ve desteğini isteyelim. Amelimize değil, O’nun sonsuz rahmetine güvenelim. Günahlarımızın hemen peşinden ölüm gelip çatmamışsa sevinelim; bunun bir tevbe imkanı ve dönüş fırsatı olduğunu bilelim.Kandilini kutlar hakkımızda hayırlara vesile olmasını niyaz ederim Allahın fazileti bereketi af ve magfireti üzerimize olsun kardeşim emeğine sağlık.
Hacegan__
Pzr May 26, 2013 8:50 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Ne Ekersek Onu Biçeriz.....

Hangimizin daha güzel amel edeceğimizi ortaya çıkarmak için Yüce Allah önümüze iyilik ve kötülükleri koymuştur. Bizim hiçbir iyiliğimiz Yüce Allah’a bir fayda sağlamaz, yücelik kazandırmaz. Yeryüzünde işlenecek hiçbir kötülük de O’na bir zarar vermez. Her ne yaparsak sonuç bize kalır. Kulun niyet ve amelleri cennetin ve cehennemin zahiri sebepleri yapılmıştır.
Hacegan__
Pzr May 26, 2013 7:43 am
 
Foruma git
Konuya git

Ne Ekersek Onu Biçeriz.....

Kim ne yaparsa kendisine yapar sözü meşhurdur. Bu söz iyilikler için de kötülükler için de geçerlidir. Başkasına bir iyilik yapan kimse, bununla ilk iyiliği kendisine yapmış olur. Çünkü iyilikten Yüce Allah razıdır; insan her yaptığı iyilik ile Yüce Allah’ın rızasını ve sevgisini elde eder.
İyilikler, rahmet ve sevap sebebi yapılmıştır. Her bir iyilikte kula en az on rahmet lutfedilir, on sevap verilir. İnsan her iyilikle, kendisine ahiret sermayesi biriktirir; ebedi cennet nimetleri hazırlamış olur. Çünkü ahirette Allah için yapılmış salih, güzel ve hayırlı amelden başka fayda verecek hiçbir sermaye yoktur. Bütün güzel niyetlerimiz, sevgilerimiz, ibadet, iş ve davranışlarımız bizim için birer amel çeşidi, ilâhi rahmet, sevgi ve sevap sebebidir.
İyilik, insanın fıtratına ve vicdanına uygun bir şeydir. Her iyilik vicdanı rahatlatır, kalbe huzur verir, ruhu sevindirir, vücuda manevi bir tat ve renk verir. Kendi iradesiyle Allah için, bir iyilik yaptıktan sonra pişman olan hiç kimse yoktur.
Bütün kötü işlere Yüce Allah zulüm ismini vermiştir. Kötülük edenlere, başkasının malını çalan, hakkını yiyen, şerefi ni çiğneyen, hak-hukuk tanımayan kimselere Kur’an’da zalim ve müsrif denilmiştir. Kötü işlere dalanlara: “Kendinize zulüm yapmayın!” uyarısı yapılmıştır.Başkasına yapılan bir kötülük, ilk zararı onu yapana verir. Kötülüğü ile meşhur olan çoktur, fakat kötü işlerle şeref ve huzur bulan yoktur. Kötü bir iş yapan kimse aslında kendisine zulüm, haksızlık ve kötülük yapmıştır.
Çünkü her kötülük, kalbi öldüren bir zehir gibidir. Kalbin ölmesi, günah kirleriyle iyice kararıp sonunda kapanması ve üzerine mühür vurulup kendi haline terk edilmesidir. Böyle bir kalp sineye yüktür. Kötülük, gönlü Allah sevgisinden mahrum eder. Kötülük, insan kalbine hayat ve tat veren ilâhi feyzin, nurun, ilmin, şuurun, desteğin yolunu tıkar. Bu yol ancak tevbe ile açılır.
Kötülük, kötü anılmaya sebeptir. Kötülük, insanın temiz fıtratını bozmasıdır. Kötülük nefsi sevindirip kalbi ağlatmaktır. Kötülük, şeytanı memnun edip, YüceYaratıcı’yı gazaba getirmektir. Bütün bunlar, insanın kendisine yaptığı zulümlerdir. İnsanın buna hakkı yoktur. Bu zulümler tevbe ve terbiye ile temizlenirse ne âlâ; yoksa her kötülüğün bir hesabı ve cezası vardır. Mazlumlar hasretle o günü beklemektedirler. Çünkü Yüce Allah, zalimlerden mazlumların hakkını almak için o günü belirlemiş ve adaleti yerine getireceğini vaat etmiştir.
Hz. Ali r.a. bir defasında yanındakilere: “Ben hiç kimseye bir iyilik ve kötülük yapmadım!” dedi. Oradaki insanlar şaşırdılar ve: “Efendim, bu nasıl olur? Kötülük yapmadığınız doğru, fakat hiç kimseye bir iyilik yapmadınız mı? Bizler sizin çok iyiliğinizi gördük!” dediler. Hz. Ali r.a.:
“Ben her ne yaptımsa kendime yaptım” dedi ve şu ayeti okudu:
Kim bir iyi amel yaparsa, bu onun kendi faydasınadır. Kim de bir kötü amel yaparsa, bunun zararı kendi nefsinedir. Sizler sonuçta Rabbinize döndürülürsünüz. O size hak ettiğinizi verir. (Casiye, 15)
Cüneyd-i Bağdadî k.s. anlatır: Bir gün üstadım ve mürşidim Seriy es-Sakatî Hazretleri, bana etrafın temizliği ile ilgili bir hizmet verdi. Ben verilen hizmeti hemen yerine getirdim, zamanından önce bitirdim ve huzuruna çıkıp haber verdim. Bana: “Bugün kendine güzel bir iyilik ettin” dedi.
Arifl erden birisinin malı çalınmıştı. Etrafındakiler mal için üzülüyor, hırsıza kızıyor, ona beddua ediyor ve o zatın da beddua etmesini istiyorlardı. Hazret onlara döndü ve:
“Siz bu malı çalana niçin beddua ediyorsunuz ki. O zaten bu hırsızlıkla kendisine yapacağı kötülüğü yaptı. Ben mala değil, şu kötü hale düşen ve yarın Allah’ın huzurunda rezil olacak olan o günahkâra acıyorum. Keşke tevbe etse de malım ona sadaka olsa” dedi.
İyilik, insanların gönlünü kazanmak ve sevgisini çekmek için en güzel yoldur. “İnsan, ihsanın/ iyiliğin kölesidir” denmiştir.Her güzel söz ve davranışımız bir gönüle girmek ve hayır dua almaktır. İnsanları sevindirerek sevinmek istiyorsak, onlara bir menfaat ve karşılık beklemeden Allah sevgisi ile iyilik yapmalıyız. Kendimizden vermeden kimseden bir şey beklemeyelim.
Dünyanın en huzurlu ve şerefl i insanları cömertlerdir. Cömert, karşılıksız sevendir. Cömert, düşmanına bile verendir. Cömertlik, dünyada yaşanan cennettir. Bir hak dostunun dediği gibi; cömert, ilâhi aşka düşüp malını ve canını bu uğurda feda etmiştir. Yüce Allah’a aşık olanın gönlünde hiç kimseye kin olmaz, haset bulunmaz, gizli hesap yatmaz.
Allah için yapılan her iyilik, bütün kullar ve kainat adına Yüce Allah’a bir şükürdür. Bu kainat ilâhi aşk ve edep için yaratılmıştır. Bu aşkı tadan, edebi koruyan ve yeryüzüne ilâhi kokuyu yayan her aşık, bütün varlıkların yüz akıdır. Çünkü onun sayesinde yeryüzüne rahmet iner, kullardan umumi azap kalkar,ölmüş insanlık canlanır. Bu iyiler ve iyilikler, insanlığın belalardan korunduğu teminatlardır. Onların arasında olmak ne büyük bir şereftir.
Hadis-i şerifte belirtildiği gibi, birisindeki nimete haset eden kimse, ateşin kuru odunları yakıp kül ettiği gibi, bu haset ateşiyle kendi kalbini ve iyiliklerini yakmaktadır. Bu, hasedin dünyadaki cezasıdır. Tevbe edilmezse, Allah korusun, bu ateş cehennem ateşiyle bir olup adamı yakmaya devam edecektir.
Haksız yere birisinin gıybetini eden, arkasından çekiştiren, alaya alan, malını çalan, itibar ve şerefi ni zedeleyen kimse, ahirette -varsa- hayırlarını ona verecektir. Yüce Allah’ın adaleti gerçekleşecek, insanlara gıybet eden, insanları alaya alan kimse, yaptığı hayırların bu sevmediği kimseye gittiğini gördükçe perişan olacaktır.
Dahası var; eğer zalimin hayrı kalmadı ise, dünyada zulmettiği kimselerin günahlarını yüklenecektir. Bu adam mahşere, namaz, oruç, zekât gibi birçok hayırla gelmişken, hepsini kaybedip tam bir ifl as hali yaşayacak, tevbe edilmeyen hiçbir kötülüğün karşılıksız kalmadığını görecektir. Hz . Rasulullah s.a.v. gerçek müflisin işte bu adam olduğunu belirtmiştir.(Müslim, Tirmizi, Ahmed)
Adamın biri arkadaşı tarafından haksızlığa uğramış, kandırılmış, malı alınmış ve ayrıca hakaret edilerek horlanmıştı. Bu zat bir alime geldi, üzüntü içinde halini anlattı. Alim: “Sen mi aldattın, seni mi aldattılar?” diye sordu.
Adam: “Beni aldattılar; hem malım gitti, hem şerefi mle oynadılar,” dedi.Alim, adama: “Öyleyse niye korkuyorsun? Sana o zulmü yapan düşünsün! Ondan malını ve hakkını sen alamazsan, senin yerine Allah alacaktır. Sen zalim ve hain olmadığına sevin. Mal için de fazla üzülme. Geri gelirse gelir, gelmezse senin için bir sadaka yazılır, sevap alırsın,” dedi. Hz. Enes r.a.’ ın naklettiğine göre Rasulullah s.a.v. buyurdu ki: “Üç şey var ki bunların sonucu yapana döner. Bunlar, zulmetmek, hile yapmak ve sözünden dönmektir.”
Efendimiz daha sonra şu ayetleri okudu: “Ey insanlar! Sizin taşkınlık ve zulmünüz ancak kendi aleyhinizedir.” (Yunus, 23)
“Onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki hile yapan, hilesinin içine düşer.” (Fâtır, 43) “Kim verdiği sözü bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur.”(Fetih, 10) (Ebu Nuaym,Deylemî, Suyutî, el-Camiu’s-Sagir )
Hangimizin daha güzel amel edeceğimizi ortaya çıkarmak için Yüce Allah önümüze iyilik ve kötülükleri koymuştur. Bizim hiçbir iyiliğimiz Yüce Allah’a bir fayda sağlamaz, yücelik kazandırmaz. Yeryüzünde işlenecek hiçbir kötülük de O’na bir zarar vermez. Her ne yaparsak sonuç bize kalır. Kulun niyet ve amelleri cennetin ve cehennemin zahiri sebepleri yapılmıştır.
Yüce Allah, iyilik yapana da kusur işleyene de rızkı verir, hayat devam eder. Burada sıfat ve işler farklı olsa da, hayat, güneş, yağmur, dört mevsimle gönderilen nimetler ortaktır. Dünya amel, ahiret ayırım yeridir. Yüce Allah, dünyada günah işleyen kimseyi hemen rezil etmez, rahmet eder; ona dönme imkanı verir, mühlet tanır, tevbesini bekler, tevbe edeni de aff eder, sever, kendisine dost eder.
İyiliklerde muvaff ak olmak, kötülükten sakınmak ancak Yüce Rabbimiz’in yardımı ve himayesi ile mümkün olur. Öyleyse, O’na yönelelim; rahmetini, sevgisini ve desteğini isteyelim. Amelimize değil, O’nun sonsuz rahmetine güvenelim. Günahlarımızın hemen peşinden ölüm gelip çatmamışsa sevinelim; bunun bir tevbe imkanı ve dönüş fırsatı olduğunu bilelim.
Her şeyin sonu önemlidir. Yüce Allah’tan salih amel ve güzel sonuç diliyoruz.Selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Cmt Mar 23, 2013 2:46 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Bugün Mirac Kandili...

Türk olmayı onur,
Atatürkçü olmayı gurur,
Müslümanlığı inanç sayanların,
Bol Yıldızlı değil ayyıldızlı bayrak altında saf tutanların,
MİRAÇ KANDİLİ MUBAREK OLSUN........

Zen
Pzr May 26, 2013 11:01 am
 
Foruma git
Konuya git

dikenli yolda yürür gibi....

Bir gün Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’e soruldu:– İnsanların en çok cennete girmesini sağlayan amel hangisidir?
 
 
Efendimiz s.a.v. buyurdu:– Allah Tealâ’ya karşı takvalı olmak ve güzel ahlâk.” (Buharî, Tirmizî, İbn Mâce)Hem Cenab-ı Mevlâ’nın hem de kulun hakkını bir arada zikretmesi bakımından Efendimiz s.a.v.’in bu sözü çok önemlidir. Allah’ın kullar üzerindeki hakkı, O’ndan gerektiği gibi sakınmak ve haram helal ölçülerine riayet etmektir. Takva bütün peygamberlerin ümmetlerinden talep edilen çok önemli bir haslettir.Cenab-ı Mevlâ, müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:“Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size ‘Allah’tan korkun!’ diye emrettik.” (Nisa, 131)Takvanın aslı, kişinin kendisi ile korktuğu ve sakındığı şey arasında korunacak bir kalkan edinmesidir. Kulun Rabbine karşı takvalı olması, kendisi ile Rabbinin gazabı ve cezası arasında bir set koyma çabasıdır. Bu koruyucu set de Cenab-ı Mevlâ’nın emrettiği şeyleri yapmak, O’na isyan sayılan işlerden uzak durmaktır.Esasında insan dünyanın geçici, hayatın kısa, ahiret yurdunun ebedi olduğu şuuruna sahip olursa takva sahibi olmak kolaylaşır. Hatta Rabbine samimiyetle yöneldiğinde takva bir hayat tarzına dönüşür, bunun dışında yaşamayı imkansız görmeye başlar. Bu Mevlâmıza karşı ihlâsın bereketi, güzel bir meyvesi ve O’ndan kuluna bahşedilmiş bir hediyedir.Rabbimiz buyuruyor ki: “Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun!” (Maide, 96)“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr, 18)Eksiksiz takva hali şunlardan oluşur:• Farzları yerine getirmek,• Haram ve şüphelileri terk etmek,• Mendupları işlemek, yani sünnetlere uymak,• Mekruhlardan kaçınmak.İşte bu dört hale uygun bir hayat tarzı takvanın en üst mertebesidir.Ensar’dan Muaz b. Cebel r.a. şöyle demiştir:“Kıyamet günü “Müttakiler (takva sahipleri) nerede?” diye ilan edilir. Onlar doğruca Allah’ın himayesine giderler.”Yanında bulunanlar Muaz b. Cebel r.a.’a; – Müttakiler kimlerdir, diye sordular. O da, – Müttakiler, şirkten, putlara tapmaktan sakınmış ve ibadeti ihlâsla sadece Allah Tealâ’ya yapmış olanlardır, dedi.İbn Abbas r.a. da şöyle buyurmuştur:“Takva sahipleri, nefsin arzularını terk ederek Allah’ın azabından sakınan ve Allah katından gelenleri tasdik eden, O’nun rahmetini uman kimselerdir.”Ömer b. Abdülaziz rh.a. de şöyle demiştir:“Takva gündüzleri oruç tutup geceleri de ibadetle geçirip, bunun dışında kalan durumlarda her şeye karışmak demek değildir. Allah Tealâ’ya karşı gerçek manada takva sahibi olmak demek, Allah’ın haram kıldıklarını terk etmek, farz kıldıklarını yerine getirmektir. Buna ilave olarak Allah Tealâ bir kimseye daha başka hayırlar nasip ederse, o hayır üstüne hayır olur.”Alim sahabilerden Abdullah ibn Mes’ud r.a.:“Ey iman edenler! Allah’tan ona yaraşır şekilde korkun.” (Âl-i İmran, 102) ayetini şöyle açıklamıştır:“Allah’a yaraşır takva, itaat edip isyan etmemek, hep O’nu hatırlamak, şükür üzere olup nankörlük etmemektir.”Ebu Hüreyre r.a.’a takvanın ne olduğu sorulunca şöyle demiştir:– Sen hiç dikenli bir yoldan geçtin mi?Adam:– Evet, geçtim.Ebu Hureyre r.a.:– Peki, oradan geçerken ne yaptın?Adam:– Yolda bir diken görünce sakındım ya da yolumu değiştirdim. Ya da üzerinden atladım.Bu sözler üzerine Ebu Hüreyre r.a. şöyle dedi:– İşte takva budur.İbnu’l-Mu’tez rh.a. de, bir şiirinde takvayı Ebu Hüreyre r.a.’ın tarif ettiği gibi anlatmıştır:“Günahların küçüğünü de, büyüğünü de bırak. Takva budur işte.Tıpkı dikenli bir arazide yürüyen kişi gibi yap. Yolda gördüğün dikenlerden sakın.Diken ne kadar ufak olsa da onu küçük görme. Zira yüce dağlar çakıl taşlarından oluşur.”Büyük sufi Maruf-i Kerhî k.s. hazretleri takva halini korumakla alakalı şunları söylemiştir:“Eğer güzel bir şekilde takva sahibi olamıyorsan, faiz yemiş olmalısın. Şayet güzel bir şekilde takva sahibi olamıyorsan, yabancı bir kadını görmüş fakat gözünü ondan sakınmamış olmalısın.”Cenab-ı Mevlâ takvayı kullarına emrettiği gibi, Fahr-i Kainât Efendimiz s.a.v. de ümmetine sürekli takvalı olmayı tavsiye etmiştir. Nitekim hadis kaynaklarında aktarıldığına göre, “Efendimiz s.a.v., birini ordunun başında komutan olarak görevlendirdiği zaman, o kişinin özellikle nefsi hususunda Allah’a karşı takva sahibi olmasını ve yanındaki müslümanlara da hayırla muammele etmesini tavsiye ederdi.” (Müslim)Büyük sahabi Ebu Zer r.a., Efendimiz s.a.v.’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:“Kabilenin önde geleninden nasıl utanıyorsan Allah’tan da öyle haya et.” (Bezzar, Taberânî)Bu duygu, gizli hallerde kişinin Allah’tan sakınmasını sağlayan sebeptir. Çünkü her nerede olursa olsun Allah’ın kendisini gördüğünü, içine ve dışına, gizli ve açık bütün işlerine vâkıf olduğunu iyice bilir. Bu anlayışı yalnız başına kaldığı yerlerde sürekli olarak hatırında tutarsa, bu haslet onun gizli hallerde bile günah işlemesine engel olur.Rabbimizin tevfik ve inayetiyle...Hacegan
Hacegan__
Pts May 27, 2013 7:48 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: dikenli yolda yürür gibi....

Birsu kardeşim paylaşımın için teşekkür ederim çok sağol...

Hacegan__
Pts May 27, 2013 9:33 am
 
Foruma git
Konuya git

Hayattan ne öğrendim...

Hayattan ne öğrendim
 

 
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar  olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla… Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,zamanla öğrendim…
* * *
İnsani öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu… Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi… Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu… Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini… Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra… Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…
* * *
Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi… Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta… Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde… Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün… Ve gerçeğin acı olduğunu… Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.
 
 
MEVLANA
 
 

 
Siyahin_Matemi
Pzr May 26, 2013 8:14 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Hayattan ne öğrendim...

 Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın.


     <3 MeLTeM <3

huzun_gecesi
Pzr May 26, 2013 10:31 pm
 
Foruma git
Konuya git

Gözlerinin Kıyılarında Büyümek Öylece

 
Düşlerden bir bağ bozumu, günlerden özlem…
Kuyulardan bir sancı..Seni özlemek..Kemiklerinin inceliğine yaslanıp çocukluğuma köprüler kurmak…Avuçlarından iç denizlere göç etmek..En sonunda sende durmak..Saçlarının gölgesinde gökkuşağını tezahür etmek doyasıya..Sonra yaslanmak adının sığlığına..Sonra ellerimi göğsüme koyup gözlerinin sağnağında ıslanmak yıldız yıldız..Sonra arınmak harf harf..Sonra kıyılarında büyümek deniz saflığında..
Özlemlerden bir özlem, günlerden bir sen…
Uykulardan uyandırdım tüm harfleri..Sana koşmakta tüm cümleler..Bir yangına bürünmüş özlemlerimi nakışlıyorum bulutların eteklerine..Sen gökyüzünden beni sağdıkça ben nefesine ilhak olacağım..Sonra da sen de ölmek..Bırakmak öylece kollarımı kollarına..Gönül rahatlığıyla yığılmak ayak dibine…Kollarında ölmek velhasıl…Sonra da gözlerinde doğmak yeniden…
Sende bir ben…Bende bir sen…
Sen…Kıyıya uzanan bir deniz..Ben…Denize kıyısı olan bir toprak..Sen mavi, ben ise maviye özenmiş bir beden…Bahara özenen kış iken ben, sen baharları kıskandıran cümle…Şimdi iliklerime kadar senle ıslanmışken hangi özlem, hangi söz seni tarif eder ki..Seni ancak ben anlatırım değil mi ? Çünkü sen sadece bana aitsin..
Sen…Ben..Biz ve kızımız..
Mavi bilyelerin yuvarlandığı, rengarenk balonların gökyüzüne salıverildiği bir kıyıda büyümeliydi kızımız..Pembe etekleri kendini rüzgara aşık etmeliydi…Gözleri ise yıldızlara aydınlık vermeliydi..Bizim kızımız ya..Benden olma, senden doğma bir gül tanesi..Her dalı Cennet kokulu..Hayatla eşdeğer olmalıydı nefesi..Attığı her adım huzur adına olmalıydı..
…….
Doğduğunda Elif, her ağlayışına binlerce ağıt yakmalıyım..Küçük gözlerine tel tel hayatı dokumalıyım..Sonra ellerimde büyümeli..Kelimeler dudağına geldiğinde ilk baba demeli…Kızımla öyle içli dışlı olacağız ki kıskanacaksın bizi..Sonra senin gibi aynanın karşısında süslenmeli..Büyümeli işte..Biraz sen gibi..Biraz da ben…Devrildim öylece..Kalbimin sağına seni,Soluna hayatı alıp özledim öylece..Sonra da sana sarılırcasına cümlelere sarıldım.Cümleler aktıkça yüreğimden..Sen oldum..
Bir kıyı belledim kendime..Seni özledikçe koşuyorum o kıyıya..Seni anlatıyorum sonra..Sonra dudaklarım kuruyor…Susadıkça seni içiyorum…Ne de olsa sen bana hayatsın…
” Özlenin sen olduğu bir yerde senden başka neyi özleyebilirim ki…”
” Gözlerinin Kıyılarında Büyümenin Onuru bana yaşattığın için sonsuz sevgilerimle…”
Seni seviyorum Sığlığıma Dua Genişliği Katan Kadın..
 
KuZzEy__
Pts May 27, 2013 5:44 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Gözlerinin Kıyılarında Büyümek Öylece

Bu güzel paylaşım taa yüreğinin derinlerinde açan gülü öyle güzel anlatmış ki o güzel yüreğine sağlık kardeşim.Derinlerde açan gül su ister,sevgi ister ve sen eminimki onu beslemek için yüreğini feda ettin...

metincee
Pts May 27, 2013 9:24 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron