1231’den daha fazla sonuç bulunduRe: Atatürk olmasaydı Ne Olurdu.?Son yılların modası ise Atatürk’ü eleştirmek, O’nu değersiz ve kötü göstermek biliyorsunuz. Hatta kimi aydın çevrelerde Atatürk’e yönelik karalamalar yapmak neredeyse demokrasi ve fikir özgürlüğünün sembolü oldu.Elbette biraz aklı olan herkes buna gülüp geçiyor.Diyorum ki, bu acı ama gerçekleri hepimize hatırlatan günde “Atatürk olmasaydı ne olurdu, bugün ne haldeydik” diye düşünelim.CUMHURİYET VE BAĞIMSIZLIK: Atatürk olmasaydı da elbette Türkiye devleti yaşayacaktı. Ama kurulan cumhuriyet ve bağımsızlığın şiar edinilmesi ile Türkiye yeniden yaratıldı adeta. Aksi taktirde bugün Anadolu’nun yarısından fazlası başka ülkelerin elinde olan, İstanbul’da ise tamamen dışa bağımlı bir iktidarın vatanı olacaktık. Hatta kimbilir belki de 2. Dünya Savaşı sonrasında tamamen başka bir ülkenin parçası haline gelecektir.YAZIDA DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı bugün öğrenilmesi çok zor eski Türkçe harflerle, dünyadan özellikle çağdaş ülkelerden çok uzakta kalacaktık. Bilimi, sanatı, kültürü izlemek isteyenler fazladan bir güçle latin harflerini öğrenmeye çalışacak ve çağdaş medeniyeti yakalamaya çalışacaktı.KILIK KIYAFETTE DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı Türk kadını hâlâ kara çarşafların altında kalacak, erkekler de fesli, şalvarlı, poturlu olacaktı. Böyle kalmak, böyle yaşamak isteyenler hâlâ var tabii. Ama onlar dışında kim o günlere dönmek ister.HİLAFETİN KALDIRILMASI: Eğer Atatürk olmasaydı başımızda hâlâ bir halife oturuyor olacaktı. Alınan her karar “sizce de uygun mudur?” diye ona sorulacak, özellikle bilim, sanat ve kültürdeki tüm gelişmeler hilafet duvarına toslayacaktı.EĞİTİMDE BİRLİK: Eğer Atatürk olmasaydı eğitimde birlik fikri belki kimsenin aklına gelmeyecekti. Tıpkı eskiden olduğu gibi mahalle mektepleri en güçlü eğitim kurumu olacak, buralarda çocuklara sadece Kuran dersleri ve dini bilgiler verilecekti. Üniversiteler, yüksek okullar, meslek eğitimi veren eğitim kurumlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek, biraz daha varlıklı olanlar çocuklarını ya tıpkı Araplar gibi batı ülkelerine kaçıracaklar ya da ülkemizede yabancıların okuduğu okullara göndereceklerdi.MEDENİ KANUN: Eğer Atatürk olmasaydı medeni kanun çıkarmak da belki kimsenin umrunda olmayacaktı. Kadınların toplumda olmadığı gibi aile içinde de hakkı sınırlı olacak, mirastan yararlanamayacak, özgürce eğitim alma hakkına kavuşamayacaktı.KADIN HAKLARI: Eğer Atatürk olmasa Türk kadını benliğine kavuşamayacak, seçme ve seçilme hakkı olmayacaktı. Bunun da ötesinde kadın ikinci sınıf muamelesi görmeye devam edecekti.EKONOMİ DE DEVRİM: Eğer Atatürk olmasaydı, koca imparatorluk döneminde iş ve ekonomi alanında varlık gösteremeyen Türk milleti ekonomiyi asla öğrenemeyecekti. Fabrikalar, sanayi tesisleri, bankalar kurulmayacak, eskiden olduğu gibi bunları sadece yabancılar yapacaktı.DEMOKRASİ: Atatürk olmasaydı, demokrasi fikri hiç yeşermeyecekti. İmparatorluk döneminden kalma alışkanlıklarla “Padişahım çok yaşa” kapsamında sözde bir parlamento ve milletvekilleriyle idare edecektik.KÜLTÜR-SANAT DEVRİMİ: Eğer Atatürk olmasaydı bugün dünya çapında başarıya ulaşmış, edebiyat, resim, müzik sanatçılarımızın hiçbiri yetişmeyecekti. Çünkü tıpkı eskisi gibi din baskısı altında sadece izin verilen ölçüde sanat icra edilebilecekti.
Koray... Bir umutla cıkarsın yola önüne engeller çıkar …şarkılar dinlersin şiirler yazarsın ama nafile hiç biri başlayamamış bir sevginin avuntusu olamaz ? sonra düşünürsün neden olmadı neden? Hep ben mi dersin oysaki etrafına baktıgında senin gibi bir çok insan wardır. Bitti artık buraya kadar artık dersin onu görmek bile istemiyorum dersin ama buda kendine söz werdigin bi yalandır. Ne zaman ki bir odada yalnız kalsan hemen aklına o gelir ve oturur düşünürsün acaba olsaydı nasıl olcaktı?. Gece olunca rüyanda onu görürsün sabah onunla uyanırsın ve bir kere daha hayata lanet edersin senin olmadıgı için ! ama ne zaman ki sokaktan gecse ne zaman ki onu görsen yada geldigini fark etsen elin ayagına dolaşır çünkü sevmişsindir bi kere ne kadarda olmasada baslamasada onu görünce kalp atışlarının hızlanmasına ne sen engel olabilirsin ne de baska biri? Sonra kendini teselli etmek için başka birini bulmaya calışırsın beklide bulursun ama O hep wardır senin hayatında? başka biri hiçbir zaman onun yerini tutamaz yalnızca geçici bir boşlugu doldurmaktır görevi! Teselliye devam edersin iyikide olmadı felan türünden laflar edersin ama bunlarda içini acıtmaktan başka bi işe yaramaz. İşte böyledir karşılıksız sevmek gecen gündüzünle birleşir uyumak sana uzak bir kavram olur. Sen atmışsındır ilk adımı ama o elini uzatmamıştır sana. eger ki halen seviyorsan beklemekten baska bi çaren yoktur? Belkide bir ömür boyu o elin sana uzanmasını bekleyeceksin…yıkılmış hayallerin tükenmiş umutlarınla
Her Şey Sende Gizli..Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü…Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin. Yaşadıklarını kar sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna, ne kadar yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün. Gülebildiğin kadar mutlusun, üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin. Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın bir gün yalan söyleyeceksen eğer bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. Kendini yalnız hisseciğin kadar yalnızsın ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin. İste budur hayat!İste budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun çiçek sulandığı kadar güzeldir kuşlar ötebildiği kadar sevimli bebek ağladığı kadar bebektir ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren: Sevdiğin kadar sevilirsin… Can Yücel
Doğum günün kutlu olsun efe kardeşimDün gece düşümde can dostu gördüm Ulu bir çınardan dal verdi bana Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm Ben zehir istedim bal verdi bana Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim Can yağarsa canan küser mi dedim Çağırdı yanına el verdi bana Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim Hasretin acısını çöl verdi bana Can dostu görünce eridim bittim Yüreğime ateş kül verdi bana Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim Dost olmazsa gönül tozar mı dedim Hayaloğlu sana kızar mı dedim Yanağımdan öptü gül verdi bana SEVDİKLERİNLE MUTLU VE HUZURLU SENELER DİLERİM KARDEŞİM
Nice Yıllara Efe AdminimSIRA PASTAMIZDA İÇECEKLERİMİZİDE ALALIM HEDİYELERİMİZİDE ALALIM AKLIMA BİRŞEY GELDİ YUPİİİ PASTADAN KIZ ÇIKMADI KUTUDAN ÇIKARTIRIZ ( : HOPPAAAAA DOGUM GÜNÜ ÇOUGU NABER ( : SÜPRİZZZZZZZZZZZ PARTİYE DEVAM MÜZİGİN VOLÜMÜNÜ AÇALIM TÜM 101 LOBİSİ HEP BERABER SÖYLÜYORUZ İYİKİ DOGDUN EFE DANSÖZ OLMADAN PARTİMİ OLUR KIYDIM PARAYA ONUDA GETİRTTİM ( : MEZDEKE HOPPAAA YANDANN SANALKAHVE 101 LOBİSİ Not : efe adminimizin en sevdigi müzik Rappooo hoppaaaa hoppaaa rappooo yandann tempooo benden bukadarrr cengiz yakalamadan lobiye gidem
Re: Nice Yıllara Efe Adminimyeni yaşın kutlu olsun abi
Bayramını Kutluyana Kötek,teröristlere Çiçek!..Dün güya emeğin bayramıydı! Bayram, işçiler için çok özel bir anlam taşıyan Taksim’de kutlanacaktı. Kitleler meydana gelecek, geçmişin kanlı olaylarında hayatlarını kaybedenler için saygı duruşları yapılacak, sonra da halaylar çekilecekti. Ama olmadı. İnşaat gerekçe gösterilerek kutlama yaptırılmadı! Taksim’e çıkan tüm yollar polislerce tutuldu, deyim yerindeyse o tarafa kuş uçurtulmadı! Barikatları aşmak isteyenlere biber gazı ve tazyikli su sıkıldı. Protestocularla polisler arasında küçük çaplı meydan savaşları yaşandı. Rekor düzeyde biber gazı kullanıldığından, 1 Mayıs, işçiler yerine devlete biber gazı satanlarca kutlandı!
* * * Türkiye AKP döneminde 650 tona yakın biber gazı ithal etmiş! Biber gazı ithalatına 38 milyon lira harcanmış! İleri demokrasiye (!) paralel olarak, biber gazı tüketimi de artmış! * * * Gördüğünüz fotoğrafları “AKP’nin İleri Demokrasi Albümü”nden seçtim! CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, fotoğrafları 2012’de Meclis gündemine getirmiş. İstanbul Üniversitesi önünde eylem yapan öğrencilere atılan ve gençlerin yüzlerinin yanmasına neden olan gazın kimyasal içeriğiyle ilgili soru önergesi vermiş. Önergesinde bu gazın daha önce nerelerde kullanıldığını sormuş. Zira öğrenciler, bu kez “alışık oldukları gazdan” daha farklı bir madde kullanıldığını iddia etmişler. “Polisler bahçe ilaçlamasında kullanılanlara benzer biçimde, bir boru içinde, katı ve yapışkan bir madde püskürttüler üzerimize. Bu madde elbiselerimizden geçip, tenimize işledi. Yüzümüz yandı, acımız üç gündür geçmedi!” demişler. * * * Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, biber gazıyla ilgili sorulara genellikle benzer cevaplar vermiş. Açıklamalarında “Polisin yönetmeliklere uygun kaliteli biber gazı kullandığını ve bu gazın kimsenin sağlığında kalıcı etki yapmadığını” söylemiş! Polislerin eğitimli olduklarını belirttikten sonra “Biber gazından ölen yoktur!” demiş. Bu veciz (!) açıklamalar, karikatür dergilerinin kapaklarından düşmemiş! * * * AKP usulü ileri demokrasi işte böyledir! Felsefesi; “Bayramını kutlayanlara kötek, askerimizi, polisimizi şehit eden PKK’lı teröristlere çiçek”tir!
Adını Sen KoyHoş geldin!
Artık bütün ayrılıklar bize iki beden küçük gelir sevgilim.. Bu aşk tam da üstümüze göre oldu.. Güle, güle giyelim.. Gözünden tanırdım seni.. Tüm kaçışlarını.. Susuşlarını.. Öylece olduğun yerde duruşlarını ezberlemiştim! Tutmazdı artık yalnızlığımızı hiçbir yama, Beni engelleyip durma, Ben senin tüm çevrimdışı hallerini bilirim! Gece soğuk.. Gözlerin yeter ellerimi ısıtmaya.. Bir bakışın yeter tenimi yakmaya.. Dokunacak olsan gözlerime, Kaç şiddetinde sarsılır bu şehir de dönüşür enkaza? Neden'leri yada Niye'leri hiç sormadım kendime.. İnan hiç sormadım! Sana satırlar dolusu cümle, Cümleler dolusu 'biz'den bahsetmek istiyordum sadece.. Nefesime kaç şehir uzaklıkta olduğun umurumda bile değildi.. Yada ellerine değmek için kaç ülkeyi fethetmem gerektiği.. Ben sadece bir büyüydü bu, Ve onun bozulmasını istemiyordum.. Yıllardır kaybettiğim bir şeyimi bulmuş gibi.. Masal gibi.. Belki de roman gibi bir şey bu.. Gerçek mi değil mi onu bile bilmeden geldim sana.. Hiçbir şey beklemeden geldim.. İçimizde bir şey var.. Benim söyleyemediklerimde saklı, Senin saklayışlarında.. Bir şey var aramızda.. Adını Sen Koy... Baş harfi AŞK olsun..
Hayata Dair İnciler....- Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.-İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.-Kimseye yalvarma.-Asla dönüp arkana bakma.-Sır tutmasını bil.-Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.-Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.-Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.-Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.-Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.-Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.-Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.-Kendini öven insanlardan kaç.-Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.-Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.-Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütleri gözardı etme.-Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.-Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.-Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.-Kendini sev.-Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.-Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.-İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.-Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.-İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.-Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.
Re: Hayata Dair İnciler....TEŞEKKÜRLER ZİCAN ABLAM SÜPER TESPİTLERR
ZiCan Arkadaşımıza
Çok Çok geçmiş olsun dileklerimle ZiCan Allah tekrarından korusun seni sevdiklerinle ailen ile daha saglıklı günler dilerim aramıza tekrardan hoş geldin.
En Akıllısı İmralı'daNe Tayyip Bey, ne onun muavinleri, ne de iktidarın psikolojik harekat elemanları olarak ortalıkta dolanan akıllılar… Piyasanın en akıllı adamı İmralı’da!.. “Neresi akıllı?” diyebilirsiniz… Düşünün… Bir adam 30 yılda terörle yapamadığı işi, müebbet hapisle yatmakta olduğu İmralı’dan gerçekleştiriyor!.. Şimdilik coğrafi sınırlar için olmasa da bu topraklar yaşayan insanları bölüyor!.. İktidar da bu bölücülüğe alet oluyor!..
* * * Apo İmralı’da karar veriyor ve Kandil’e talimat göndererek “terörü bitirin” diyor!.. Tiyatro işte bundan sonra başlıyor!.. Apo’nun bu fedakarlığına (!) karşı iktidarda yelkenleri suya indirip her şeyi vermeye razı oluyor!.. Tayyip Bey, karpuz gibi seçip seçip akıllılar listesi yapıyor, Türk halkını “çözülme” konusunda ikna etmeleri için ortalığa salıyor!.. Gelin görün ki işler iktidarın sandığı gibi gitmiyor, psikolojik harekat elamanları gittikleri her yerde protesto edilmeye başlıyor!.. * * * İktidar yandaşları “çözülme sürecini” desteklerken, yurtseverler karşı çıkıyor, Türkiye sadece Türk-Kürt olarak değil, halkın bir bölümü milli duygular bakımından da bölünüyor!.. Bakınız, Zonguldak’taki toplantıda Tayyip Bey’in akıllılarından Bendevi Palandöken çözülmeyi protesto edenlere, “Korkmayın bu toplumun üniter yapısı bozulmayacak” demek zorunda kalıyor!.. Demek böyle bir endişe herkesin içine işlemiş!.. Peki Bendevi adlı bu şahıs, neye dayanarak “Üniter yapı bozulmayacak” diyor?.. Nereden biliyor, nasıl garanti veriyor, ülkeyi o mu idare ediyor?.. Yok işte, laf olsun torba dolsun!.. * * * Diğer yanda Baskın Oran adlı şahıs, toplantıya katılanlarla kavga ediyor… Akıllılar (!) insanları azarlıyor… İzmir gibi yerde bir Muşlu buluyorlar, Kürtçe konuşturuyorlar, çözülmenin ne kadar iyi bir şey olduğunu söylettiriyorlar… Diyanet İşleri Başkanı, Diyarbakır’da söze Kürtçe başlıyor, kendisine hediye edilen ve üzerinde Amed yazılı tabağı büyük bir onurla alıyor!.. PKK terör örgütü ülkeyi Türk-Kürt diye ayrıştırırken, Apo da iktidar eliyle şimdi Türk toplumunu bölüyor, ellerini göbeğinin üzerinde birleştirip Tayyip Bey’in hediye ettiği televizyondan bunları seyrederek kahkahalar atıyor… * * * PKK’nın 30 yılda kahpece kan dökerek yapamadığının fazlasını Apo-iktidar işbirliği gerçekleştiriyor!.. Türkiye’nin merkezi İmralı oldu, ülkenin en akıllısı Apo çıktı!.. Çok akıllı Tayyip Bey dahil herkesi parmağının ucunda oynatıyor!..
Türkiye Cumhuriyeti Çözülüyor.....çözüm süreci adı altındaUğur Dündar’a konuşan duayen diplomat Şükrü Elekdağ, PKK ile pazarlık için, “Söz konusu olan, Türkiye’nin sınırlarının yeniden çizilmesidir. Egemenliktir” dedi
Sevgili okurlarım, AKP iktidarı, “çözüm süreci” adını verdiği PKK ile pazarlıkları topluma hazmettirebilmek için, yoğun bir yönlendirme ve dezenformasyon kampanyası sürdürüyor. Başbakan’ın liderliğinde ve yalaka medyanın tam desteğiyle yürütülen bu kampanya sayesinde Türkiye, bir yalan balonunun içinde yaşatılıyor. Bu öyle bir kampanya ki, müzakere sürecini sorgulayanlar ya da sadece soru soranların suçluluk kompleksi duyacakları bir psikolojik ortam yaratılıyor. Yalanlar ve çelişkilerle dolu bu süreçte Başbakan, insanların gözlerinin içine bakarak “Bu bir al-ver süreci değildir. Taviz vermemiz, pazarlık yapmamız asla söz konusu olamaz” derken, Kandil‘deki teröristbaşı Karayılan, PKK‘nın çözüm şartlarını ilan edebiliyor! Karayılan’ın talepleri “Başbakan halkına yalan mı söylüyor?” dedirtiyor. Toplumu kime inanacağını bilemez duruma düşüren gelişmeleri, PKK ve Kürt sorunu konusunda tüm yorumları doğru çıkan duayen diplomat, eski CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ‘a sordum. İşte Elekdağ‘ın gündeme bomba gibi düşecek açıklamaları: ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Önce şunu belirteyim. AKP iktidarının yönettiği psikolojik savaş sonucunda Türk toplumunun gerçeği arama refleksiyle, yalan ve hileye karşı koyma antikorları tahrip olmuş durumda. Bu nedenle iktidarın söylediği yalanlar, yandaş ve işbirlikçi medyanın da desteğiyle kamuoyu tarafından gerçek gibi algılanıyor. Ve giderek bir koyun sürüsüne dönüştürülen halkımız, “çözüm sürecinin” gerçekte terörün sona erdirilmesi kisvesi altında Türkiye Cumhuriyeti’nin çözülmesi olduğunu fark edemiyor. Karayılan, Kandil’de 25 Nisan‘daki basın konferansında, PKK‘nın üç aşamalı çözüm sürecini açıkladı. Buna göre birinci aşamayı silahlı PKK gruplarının Türkiye dışına çıkması oluşturuyor. İkinci ve üçüncü aşamalar ise, Türkiye tarafından PKK taleplerinin yerine getirilmesini kapsıyor. Buradaki yaklaşım, sanki PKK Türk Ordusu’nu savaş meydanında perişan etmiş de ona şartlar empoze ediyor gibi… Nitekim ikinci aşama, anayasal reformları ve yasal değişimleri kapsamasının yanısıra, koruculuk ve özel tim gibi kurumların kaldırılmasını öngörüyor… Buna göre PKK, elinde silah Kuzey Irak’ta bekleyecek, Türkiye ise düşmanla ve terörle mücadele etmesi gereken askeri kuvvetlerini tasfiye edecek!.. BDP’nin Meclis’e sunduğu anayasa taslağında bölge mec-lisleri kurulması öngörülüyor. Taslakta, bölge başkanlarının merkezi yönetimle yani TBMM ve hükümetle egemenlik yetkilerini paylaşmaları da yer alıyor. PKK’nın talebi kabul edilirse, bu meclislerden bölge hükümetleri çıkacak ve ulusal güvenlik, genel adalet ve savunma dışında kalan, eğitim, sağlık, kültür ve turizm gibi tüm hizmetler bunların yetkisinde olacak!.. ANAYASA İÇİN ÖCALAN’LA PAZARLIK YAPILIYOR UĞUR DÜNDAR (UD): Açıklamalarınızdan yola çıkarak, PKK terör örgütü, çözümün ikinci aşamasında, Güneydoğu’da özerk bir devlet kurmayı amaçlıyor diyebilir miyiz? (ŞE): Evet, tamamen öyle… Yalnız bir de “normalleşme süreci” denilen üçüncü aşama var. PKK cephesi bu son aşamada Öcalan da dahil olmak üzere herkesin özgürlüğüne kavuşmasını dayatıyor. En önemlisi de Karayılan, taleplerinin yerine getirilmemesi halinde, silah bırakmayacakları tehdidinde bulunuyor. PKK‘nın silahlı gruplarını sınır dışına çekmesinin ardından, bugüne kadar örtülü olarak sürdürülen müzakere süreci resmiyet kazanacak. Müzakere, Öcalan-Kandil-BDP üçlüsü ile AKP Hükümeti arasında devam edecek. Böylece Öcalan ve PKK, devletin bir tür legal muhatabı haline gelecek! Dananın kuyruğu da PKK’nın “Kürt hakları” bağlamındaki taleplerinin yeni anayasaya kaydedilmesi için yapılacak pazarlıklar sırasında kopacak. Bu pazarlık kapsamına, yerel yönetimler, başkanlık sistemi, demokratikleşme konuları da dahil edilmiş durumda. Yani AKP Hükümeti’nin yeni anayasayı, Öcalan’la pazarlık yoluyla oluşturması gibi bir durum ortaya çıkıyor… Hükümetin yoğun propagandasıyla milli hisleri ne kadar körlenirse körlensin, bence Türk millleti böylesine zelil bir duruma (aşağılanmaya) asla razı olmayacaktır. TÜRKİYE’Yİ BÜYÜTEREK BÖLME PROJESİ (UD): Bu noktaya döneceğiz… Karayılan da konuşmasında Öcalan gibi, Ortadoğu bölgesindeki tüm Kürtleri, milli birlik ve dayanışmaya çağırdı. Siz daha önceki yazı ve röportajlarınızda “Öcalan’ın çağrısının odağını, Başbakan Erdoğan’la Öcalan arasında mutabık kalınan Anadolu ile Mezopotamya’yı Türk-Kürt Federal Devleti çatısı altında birleştirme projesinin” oluşturduğunu belirtmiştiniz. Ancak, bir-iki köşe yazarı böyle bir mutabakatın olmadığını öne sürdü. Ne dersiniz? (ŞE): Öcalan‘ın uzun süre beklenen ve Türk-Kürt ilişkilerinde bir miladı simgelediği geniş kabul gören Nevruz açıklaması (21 Mart), esasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan‘la Öcalan arasında aylardır devam eden ve her safhasında Başbakan Erdoğan‘ın görüş ve talimatlarıyla adım adım şekillenen müzakerelerin özünü yansıtmaktadır. Bu öz, Türk-Kürt ulusal partnerliği temelinde orijinal Misak-ı Milli sınırlarını (ve biraz da fazlasını) kapsayan bölgesel siyasi bir yapılanmadır. Öcalan, kavramsal bir temele oturttuğu bu yapılanmayı Osmanlılık perspektifinde sunmuştur. Öcalan‘ın bu yaklaşımı, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Türkiye’nin Ortadoğu’nun “öncüsü, sahibi ve hizmetkarı olma” ve eski Osmanlı toprakları üzerinde İngiliz Milletler Topluluğu modeline benzer bir liderlik kurma yolundaki açıklamalarıyla örtüşüyor. İmralı‘nın tüm muhaberatı AKP hükümeti tarafından inceleniyor. Öcalan‘ın Nevruz açıklamasının da kritik önemi nedeniyle Başbakan‘ın onayından geçmediği söylenemez. Bu bakımdan, sözünü ettiğim Türk-Kürt ulusal partnerliği temelindeki federasyon projesinin Öcalan-Erdoğan mutabakatına konu teşkil ettiği görüşünün fantezi bir tarafı yoktur. Ancak, Misak-ı Milli sınırlarını ve petrol bölgelerini de kapsaması nedeniyle cazip görünen bu siyasi yapılanma esasında Türkiye’yi “büyüterek bölme” projesidir. Bunun nedenlerini daha önceki görüşmemizde ele almıştım. (UD): Türkler ve Kürtler arasında giderek keskinleşen aidiyet konusundaki çatışmanın Türkiye’yi federatif bir modele ittiğini belirten ünlü bir yazarımız, Güneydoğu’da adı konmamış coğrafi ve siyasi bir Kürt varlığının fikren oluştuğunu ve federasyon olmazsa çıkar yolun “dostça ayrılıktan” geçtiğini söylüyor. Yani Kürtlerin “self determinasyon” hakkını kullanmalarından söz ediyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir? (ŞE): Tabii böyle bir görüş veya öneri karşısında ilk akla gelen husus, ülkemizde türdeş bir Kürt bölgesi olmadığından, bağımsızlık verilecek bölgenin sınırlarının nasıl saptanacağıdır. Kürtlerin demografik dağılımı konusunda eldeki veriler, bugün Türkiye’deki Kürt nüfusun en az yarısının Batı illerimizde yaşadığını göstermektedir. Nitekim, Kürtlerin önemli bir çoğunluğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Mersin gibi büyük illerde yaşadığı biliniyor. Hatta bugün Kürt nüfusunun en yoğun olduğu kentin Diyarbakır değil İstanbul olduğu, sıkça dile getiriliyor. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde de Kürtlerle birlikte yoğun bir Türk nüfus yaşamaktadır. Öyle ki, bu bölgelerdeki bazı kentlerde Türkler çoğunluktadır. Bu şekilde iç içe geçmiş bir halkı nasıl ayıracaksınız? Ancak farz edelim ki Kürtlerin ayrılması bir zorunluk olarak gündeme geldi. O zaman referandum hangi toprakları ve bölgeyi kapsayacak? Böyle bir durumda Kürt tarafının önerisinin referandumun Güneydoğu vilayetlerini kapsaması yolunda olacağı muhakkak gibidir. İşte burası zurnanın zart dediği noktadır. Çünkü, burada söz konusu olan husus Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının yeniden çizilmesidir. Yani konu bir egemenlik meselesidir. Egemenliğin bağımsızlık yoluyla etnik bir grupla paylaşılması hakkındaki kararı, ayrılmak isteyen o etnik grup tek başına veremez. Zira bu karar ülkedeki tüm vatandaşları ilgilendirir. Bu durumda sorun nasıl çözülecektir? Sorun, 75 milyonu kapsayacak bir referandumun sonuçlarına göre çözülecektir. Yani kararı tüm ulus verecektir. Ülkemiz nüfusunun yüzde 88’i kendini Türk olarak görmekte ve kamuoyu araştırmalarına göre Türklerin yüzde 95’i Kürtlere özerklik verilmesine hayır demektedir. Bu, yüzde 100’e yakın bir oranın bağımsızlığa karşı olduğuna işaret etmektedir. Bu durumda referandumun neticesi de bellidir! PKK’YA VERİLECEK TAVİZLERİN VEBALİ AKP İÇİN ÇOK AĞIR OLUR (UD): Peki çözüm sürecinin sonunu nasıl görüyorsunuz? (ŞE): AKP iktidarı henüz Karayılan’ın üç aşamalı taleplerini yanıtlamadı. Müzakereler başlayınca, Hükümet tarafından gizlenen konuların bir kısmı açıklığa kavuşacak. Kamuoyu kendine söylenen kuyruklu yalanları algılayacak. Gerçek durumun Başbakan’ın söylediği gibi olmadığı, verilecek tavizler sonucunda devletin üniter yapısının tahrip edileceği, ülke toprakları üzerinde özerklik kisvesi altında egemen bir başka devlet kurulacağı, Türk milleti yerine Türkiyelilik kavramının anayasaya geçirileceği ve Öcalan’a özgürlük verileceği konuları ortaya çıkacak. Ben bu tavizlerin Türk kamuoyu tarafından hazmedilemeyeceğinden, tehlikeli tepkileri tahrik edeceğinden ve derin bir toplumsal kırılmaya yol açacağından endişe ediyorum. AKP iktidarı için bunun vebali çok ağır olur.
SanalKahve © Copyright 2007 - 2014 Tüm Hakları Saklıdır.
|