21 sonuç bulundu

Geri dön

NEDENSİZ SEVGİ..

Sevgi sözcüğü, insanlar tarafından yüz yıllar boyunca en çok tüketilen ve o oranda da tahrip ve istismar edilmiş olan bir sözcük. Sevgililer, birbirlerini sevdiklerini söylerler bıkıp usanmadan. Anne-baba çocuklarını, çocuklar anne-babalarını sevdiklerini söyler. Bir çok insan karşısındakini uyarmak için bir şey söyleyecek olsa “seni severim, bilirsin” gibi ilginç bir cümleyle konuşmasına başlar. Komşular birbirlerini, iş arkadaşları birbirlerini sever görünürler. Bir ülkenin çocukları vatanı-milleti sevme güdüsüyle yetiştirilirler. Toplum, nelerin sevilip nelerin sevilmeyeceğinin görünmez listelerini kazır insanların beyinlerine.Milyarlarca insanı etkileyen ve yönlendiren dinlerin kutsal kitapları, hep sevgiden söz ederler, en çok da Tanrı sevgisinden. Diğer yönden spritül akımların mensupları da bu zavallı sevgi sözcüğünü öylesine ifrat derecesinde kullanırlar ki insanın sevmeyesi gelir hiçbir şeyi.Sahi nedir bu sevgi denilen şey? Birisi çıkıyor karşınıza ve sizi sevdiğini söylüyor. Nereden bileceksiniz o kişinin sizi gerçekten sevdiğini? Dışa vurduğu duygusunun, sevgi olup olmadığını nasıl bileceksiniz ?
Eğer dikkatle incelenirse “seviyorum” diyen insanların, büyük çoğunluğunun sevgisi, bir nedene, bir amaca, bir çıkara, bir isteğe, bir beklentiye dayanır. Bunun istisnası çok azdır. Sevgililer birbirlerini sevdiklerini söylerken, aynı zamanda sevilmeyi beklerler. Kural şudur: “Sev beni seveyim seni”. Hatta sevgililerini çok sevdiklerini söyleyen bazı aşıklar terk edildiklerinde bu marazi sevgileri nedeniyle onları öldürmekten çekinmezler. Anne-babalar çocuklarını severken aynı zamanda onlardan beklentilerini yerine getirmelerini isterler. Çocuklar verilen buyruklara, konulan kurallara uymalıdır. Yoksa anne-babanın sevgisini kaybetme tehlikesi onları beklemektedir. Çocuklarını bütünüyle özgür bırakarak onları sevmeye devam edebilen kaç anne-baba vardır dersiniz? Doğaldır ki çocuklar da anne-babalarını severken onlar da beklenti içindedirler. Çocuk sevilmek ister. Çünkü bu onlara gösterilen ilginin bir göstergesidir. Anne-babadan ilgi görmek ise hayatta kalmak için gereklidir. Hatta bütün ev hayvanları sahiplerini “severler” . Bunun nedeni sahiplerinin onları besleyen “el” olmasıdır. Komşunu sever görünürsün, çünkü komşunla iyi geçinmek çıkarınadır. Vatanını milletini seversin, çünkü sürüden ayrı düşmemek işine gelir.
Bir kişi, (kim olursa olsun) sizi sevdiğini söylüyorsa durun ve düşünün: Bu sevgi bir nedene dayanıyor mu, dayanmıyor mu? Eğer dayanmıyorsa, bu tespiti yapabiliyorsanız o kişinin sevgisinden emin olabilirsiniz. Bir nedene dayanan edim sevgi değildir, bırakın gitsin.Sevgi; hiçbir nedene, hiç bir çıkara, hiçbir beklentiye dayanmaz. Sevginin hiçbir amacı, hiçbir hedefi yoktur.Birini sevdiğinizi söylemeden önce düşünün, içinize sorun: Sevginiz bir nedene dayanıyor mu dayanmıyor mu? Bunu en iyi siz bilirsiniz.
Tutku
Per Tem 25, 2013 12:17 am
 
Foruma git
Konuya git

Peygamberimizin Kur'an ı Açıklaması Sözünden Ne Anlamalıyız

Bir kardeşimiz, benim Kur’an ı anlamak için, emin olmadığımız bilgilerden yararlanmak yerine, yine Kur’an dan yardım almalıyız şeklindeki bir yazıma, aşağıdaki ayeti kendi okuduğu mealden yazmış ve rivayet hadisler olmasaydı, Kur’an ı bugün bizler anlayamazdık, düşüncesini savunmaya çalışmış.
 
Ayeti önce, arkadaşımızın yazdığı şekliyle yazalım.
 
"Biz sana zikri indirdik. Tâ ki kendileri için indirilen Kur'an'ı insanlara açıklayasın ve tâ ki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar" (Nahl, 44)
 
Şimdide aynı ayeti Diyanetin mealinden yazalım. Bakalım farklılık var mı?
 
Diyanet İşl. Bşk. Meali
 
Nahl 44: (O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.
 
Allah bu ayetin de, gönderdiği diğer peygamberlerle, doğruyu bulmaları için gönderdiği kitapları, açık ve anlaşılır belgelerle gönderdiğini söylüyor. Devamında ise peygamberimize indirilen Kur’an ı topluma anlatması, geçmiş kitaplarla arasındaki farkı izah etmesi, gerektiğinde açıklaması, tebliğ etmesi görevinin de olduğunu söylüyor. Böylece toplumun ayetler üzerinde düşünmeleri gerektiğini belirtiyor.
 
Dikkat ederseniz arkadaşımızın yazdığı aynı ayet, Diyanetin mealiyle çok farklı anlamlara geliyor. Ne yazık ki Kur’an ayetleri ile işte böyle oynanıyor.
 
Mehdi konusunda bir yazıma yine bir kardeşimiz, mehdi konusu Kur’an da geçmez, onun için mehdilik konusu İslam ın içine sonradan sokulmuş bir olgudur dediğimde, bakın bana nasıl bir cevap vermişti bana.
 
(Değerli arkadaşım, öncelikle mehdi hadislerde geçer. Sadece Kur'an-ı Ker'im deki manalarla bir yere varılamaz.)
 
Kur’an dışı düşüncelerle İslam ı yaşadığımızda, işin sonunu tahmin etmemiz asla mümkün olmayacaktır. Kur’an ı emin olmadığımız, böyle bilgilerle anlarsak, acaba doğru yapmış olur muyuz sizce?
 
Hani Rabbimiz, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diyordu? Ne oldu bu ayetin hükmü, yoksa bu ayete iman etmiyor muyuz?
 
Gelelim konumuza. Ayette geçen, kendisine indirileni açıklaman sözünden ne anlamalıyız, burası çok önemli. Eğer ayetler anlaşılması zor, herkes tarafından anlaşılması mümkün değilse, bu durumda Kur’an ın birçok ayetinde geçen, biz ayetleri açık, seçik, anlaşılır bir şekilde indirdik ki öğüt alasınız, sözlerini görmezden gelmiş oluruz.
 
Yaradan birçok kez, yemin olsun ki bu kitabı sizler için kolaylaştırdım diyorsa, nasıl olurda Rahmanın gönderdiği kitabın, anlaşılması zor olduğunu söyleriz. Bu durumda peygamberimizin topluma Kur’an ile ilgili yaptığı açıklamaların, izahların anlamı çok daha farklı olmalı değil mi sizce de?
 
Peygamberlerin açıklamak, izah etmek ve ikna etmek gibi çok önemli görevleri vardır. Yoksa Allah ın indirdiği ayetler, verdiği örnekler anlaşılmıyor da, elçisi açıklıyor, anlaşılmasını sağlıyor, anlatıyor anlamında asla düşünemeyiz. Bunu düşünmek, Rahmana ve kitabına saygısızlıktır, ayrıca yüzlerce ayetine de ters düşer.
 
Allah gönderdiği kitaplar arasında bazı hükümleri kaldırdığını, değiştirdiğini açıklar Kur’an da.
Bakara 106;   Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?
Yeni indirilen kitaplarda, bu farklılıkları gören toplumlar, eski inançlarının kaldırıldığını gördüklerinde, elçilere itiraz etmişler ve yeni hükümleri kabul etmek istememişlerdir.
 
Peygamberlerin asıl görevi de bunları anlatmak, izah etmek ve toplumu ikna etmektir. Yoksa ayetler, çok açık ve anlaşılır bir şekilde indirilmiştir. Daha doğrusu açık ve anlaşılır olduğunu, bizzat Kur’an ın kendisi söylemektedir.
 
Bakın bu konu ile ilgili bir ayeti daha, sizlere hatırlatmak istiyorum.
 
Maide 101: Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
 
Gerçektende peygamberimizin görevi çok zordu. Çünkü o günkü toplumun bir kısmı Yahudi, bir kısmı ise Hıristiyan dı. Kur’an ayetleri indirilmeye başlandığında, daha önce yine ehli kitaba indirilen bazı hükümlerin değiştirildiğini gördüler ve peygamberimize itirazda bulundular, kabul etmek istemediler.
 
İşte bu ayet, bu itiraza cevap niteliğindedir. Ayetler indirilmeye başlandığında, hoşlarına gitmeyen, yani daha önce inandıkları konuların değiştirildiğini gördüklerinde, itiraz etmemeleri gerektiğini belirtiyor.
 
Bu konuda açıklama yapıyor ve diyor ki, bazı ayetlere itirazınız varsa, ayetler indirilmeye başlandığında, yani ayetin tebliği anında sorularınızı elçime sorun, bunun nedeni sizlere açıklanır. Daha sonraki toplumlar, bu konuda tartışmaya girmesin, itiraz etmesin. Çünkü Allah, daha önceki hükümleri kaldırdı, sizler için en doğrusu olan, en güzelini indirdi diyor Rabbimiz.
 
Peygamberlerin ayetleri anlatması, izah etmesi ve toplumu ikna etmesi konusunu, bu şekilde anlamalıyız. Yoksa HÂŞÂ Rabbimiz bizlerden istediklerini bizzat kendisi anlatamadı da, elçisi tercüme etti ya da bizlere izah etti demek, Rabbimize ve Kur’an a büyük saygısızlıktır.
 
Allah kullarının anlayamayacağı şekilde ayetleri neden göndersin. Allah sizce herkesin anlayamayacağı bir rehber gönderip, daha sonra bu kitaptan herkesi sorumlu tutar mı? Böyle bir adaleti beşere bile layık görmüyorsak, lütfen Rabbimize isnat etmeyelim.
 
Bizler ne yazık ki hurafe itikatlarımıza, Kur’an dan delil aramak için, Kur’an ın bir kelimesinden yola çıkarak, diğer ayetleri görmezden gelerek, onlarca hatta yüzlerce ayetine, taban tabana zıt anlamlar yükleyerek, büyük yanlışlar yapıyoruz.
 
Bakın Allah Kur’an için ne diyor?
 
Kamer 22: Yemin olsun ki, biz, Kuran'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
 
Yaradan bu ayeti, birçok kez tekrar ederek, Kur’an ı kolaylaştırdığını, kolay anlaşılan bir rehber indirdiğini söylüyor. Ayetin sonunda ise, fakat düşünen mi var diyerek, düşündüğümüzde, aklımızı kullandığımızda ayetleri anlayabileceğimizi söylüyor.
 
Enam suresi 104. ayetinde, bakın ne diyor.
 
Enam 104: Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi değilim.
 
Lütfen bu ayeti dikkatle düşünelim. Bu ayette peygamberimizin bizlere ne söylemesini istiyor bakın Rabbimiz. Allah dan bizlere gerçekleri gösteren, gönül gözlerinin, nurunun, Furkan ın indirildiğini söylüyor. Sizce bir kitap, rehber Allah katından geliyorsa, bu rehberin anlaşılması için, bir başka kaynağa, herhangi bir beşerin açıklamalarına, izahına ihtiyacı olabilir mi? Adı üstünde FURKAN, eğriyi doğrudan ayıran.
 
Ayetin devamında söyledikleri çok düşündürücüdür. Kim gözünü açarda, Allah katından gelen bu nura sarılırsa, kendi yararına diyor. Kim körlük ederse de kendi zararına diyerek, aslında çok önemli bir ikaz yapıyor Rabbimiz. Demek ki körlük etmeyen, ayetleri anlayabiliyormuş.
 
Sizce körlük nasıl yapılır? Bugün bizler ne yazık ki bu körlüğü yapıyoruz. Ayetlerin üstünü örterek, görmezden gelerek neler söylüyoruz Kur’an için hatırlayalım.
 
—Kur’an da her bilgi yoktur, özet bilgiler vardır.
—Kur’an ı herkes anlayamaz, ilim sahibi kişiler anlar.
—İslam ı doğru yaşamak için, fıkıh kitaplarından istifade etmeliyiz.
 
Bu sözlere inanan hiç kimse, İslam ı yaşamak için, ilk önce Kur’an a müracaat etmez. Yani Kur’an ın ipine sarılmaz. Çünkü yanlış anlamaktan korkar. Birde her bilgi yoksa, neden baksın ki Kur’an a.
 
Her bilginin olduğunu söyledikleri, daha anlaşılır fıkıh kitaplarına bakmak, bu durumda daha kolay olmaz mı? İşte bizler ne yazık ki bu düşünceye inandırıldığımız içinde, körlük ediyor Kur’an yerine, doğruluğundan emin olmadığımız bilgilerin ardı sıra gidiyoruz. Her mezhep kendi doğrularına sarılmış yaşayıp gidiyoruz. İşte toplum Kur’an dan, böyle uzaklaştırılıyor.
 
Enam suresi 104. ayetin en sonunda, peygamberimizin bizlere söylediği söz, aslında sorumuza cevap veriyor ve bakın ne diyor.
 
—Ben başınızda bekçi değilim.
 
Düşünene, ibret alana bu cümle çok şeyler anlatıyor. Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim. Bakın Rabbimiz Kur’an ı ne için indirmiş.
 
Nahl 89: (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
 
Rabbimiz peygamberimizi, bizler için mahşer günü şahit olarak getireceğini söylüyor. Peki şahitliği, sizce hangi konuda olacak? Elbette Kur’an ın şahitliğini yapacak.Tebliğ ettiği ayetler üzerinde olacak.
 
Ya Kur’an ın hiç bahsetmediği, tek kelime bile söz etmediği konuları, bunlarda Allah katındandır diyerek topluma sunulan konular hakkında, o gün ne söyleyecek dersiniz peygamberimiz, bunu düşünen var mı?
 
Ayetin devamında Allah elçisine, bakın Kur’an ı neden indirdiğini söylüyor.
 
(Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.)
 
Her şeyin açıklandığı, doğruyu gösteren bir rehber, Allah katından inen bir rahmet, Müslümanlara müjde olan bir kitap, sizce anlaşılması zor ve her bilginin detaylı açıklanmadığı, anlaşılması için bir beşere muhtaç olabilir mi?
 
Allah bizlerin Kur’an ı doğru anlayabilmesi ve rehberliğinden istifade etmesi için, acaba rivayetlere bizleri muhtaç ederde, daha sonra bu kitaptan bizleri sorumlu tutar mı?
 
Emin olmadığın bilgilerin ardına düşmeyin diye, bizleri uyaran Allah ın ayetlerini, lütfen Kur’an ın rehberliğinde anlamaya çalışalım.  Allah sanıya, yani emin olmayan bilgilerle imanını yaşayanlara bakın ne diyor.
 
Enam 116: Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.
 
 
Değerli din kardeşlerim, bizler Kur’an ı sanı ya da rivayetlerle anlamaya, yaşamaya kalkarsak, büyük hata yaparız. Çünkü Kur’an kendisini anlatan, ayetlerini nice örneklerle açıklayan eşsiz bir nurdur.
 
 
 
Allah Kur’an a, FURKAN ismini vermiştir. Furkan eğriyi doğrudan ayıran demektir. Eğriyi doğrudan ayıran bir kitap, nasıl olurda kendisini anlatamaz, açıklayamaz. Bunu nasıl düşünür ve inanırız.
 
Peygamberimiz sağlığında Kur’an dan başka hiçbir kitabı yazdırmamıştır. Eğer Kur’an ı okuyanlar anlayamamış olsaydı, onun yanında bunun açıklamasını da yapar ve yazdırırdı. Daha açıkçası, Kur’an ı anlayacağımız şekliyle yazdırırdı.
 
Yaradan açıklanmaya muhtaç bir rehber gönderip, daha sonrada kullarını bu kitaptan sorumlu tutar mı? Bunu da mı düşünemiyoruz.
 
Bugün günümüze kadar gelen hadisler, hiçbir zaman peygamberimiz tarafından yazdırılmamış, hatta hadis naklinde yapılan yanlışları gördüğünden, hadis naklini yasaklamıştır. Lütfen hadisleri araştırınız, hepsi ikinci ya da üçüncü şahıslardan, nakil yoluyla ulaşmıştır. Aynı konuda bile mezheplerin ellerinde, bir birine tamamen zıt hadis vardır.
 
Dört halife devrinin sona ermesiyle toplanan hadisler, o gün sayılarının 500 civarında olduğu söylenir. Lütfen Allah aşkına düşünelim, bugün milyonları aşan hadislerle Kur’an ı anlamaya çalışırsak, sizce halimiz nice olur Rahman katında? Hadislerin gün geçtikçe çoğalmasını, neden sorgulamıyoruz? Nereden çıkıyor bunca hadis diyen neden yok? Yorum ve karar sizlerin.
 
Çok güzel bir söz vardır, sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
(Kur'an, her yönüyle bir haritadır. Kendimizi o haritanın bir yerinde bulamazsak, hakikatin parçası da olamayız...)
 
Kur’an ın bir yerinde olmak istiyorsak, ondan nasiplenip kurtuluşa ermek istiyorsak, lütfen Kur’an ı anlamak için, yine Kur’an dan yardım alalım. Kur’an bizlere kendisini anlatacak, nuruyla nurlandıracak ve bizleri en doğruya ulaştıracaktır. Allah boşuna, Kur’an ın ipine sarılın demiyor.
 
Dilerim Rabbimden, Kur’an ın ipine sıkı sıkı sarılan, onu anlayabilmek için çırpınan, çaba harcayan, kendi imtihanını başkasına bırakmadan, düşünerek iman eden, Rabbin halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
halukgta
Pts Tem 29, 2013 10:01 am
 
Foruma git
Konuya git

Allah İlmini Ne Zaman Geri Alır

Kur’an öyle bir nurlu ışık ki, ondan istifade etmek isteyenin, önce gönül gözüne, Kur’an ın gözlüğünü takması gerekir. Eğer gönül gözüne Kur’an ın gözlüğünü takmayıp, hakka batıl karıştırmışsa, onun nurundan istifade etmesi, gerçekleri görmesi de, asla mümkün olmayacaktır.Allah ilmini ancak, bu ilmin değerini bilmeyenlerden, ondan istifade etmek yerine, edindikleri velilerin kitaplarını rehber almaya kalkanlardan ilmini geri alır.Bakın Allah, Kur’an için ne söylüyor.Enam 104: Gerçekten Rabbinizden size birçok deliller geldi, artık kim gözünü açarda, onları görürse kendi lehine, kim de körlük ederse, kendi aleyhinedir. Ve o durumda ben sizin bekçiniz değilim.Muhammed 24: Peki bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?Yaradan doğru yolu bulabilmemiz adına, bizlere birçok delili Kur’an ile gönderdiğini söylüyor. Lütfen dikkat ediniz, yalnız Kur’an. Kim gözünü açarda Rabbin sözlerini dinlerse, kendi lehine, kimde Rahmanın sözleri yerine, beşerin sözlerine kulak verirse, kendi aleyhinedir diyor.Devamındaki ayette de, bizlere çok dikkat çekici bir ipucu veriyor Yaradan. Kur’an ayetleri üzerinde dikkatle ve itinayla düşünmemizi istiyor. Devamında ise çok daha düşündürücü bir söz söylüyor. Ayetler üzerinde düşünüp de, anlayamadığını söyleyenleriniz varsa, onların mutlaka kalpleri üzerinde kilitleri vardır diyor.Bu uyarıdan ders alana ne mutlu.Allah Kur’an ın ipine sarılarak, ayetler üzerinde düşünerek, asla Kur’an ın sınırlarını zorlamadan, orta yolu izleyen bir toplum olmamızı ister. Yine bakara suresi 42. ayetinde de bizleri bakın nasıl uyarır.(BİLEREK HAKKI BATIL İLE KARIŞTIRMAYIN, HAKKI GİZLEMEYİN.)Peki, bu sözden bizler ne anlamalıyız? Allah ın emrettiği Kur’an dışından, dine asla ilaveler yapmadan, inancımızı Kur’an ın özünde yaşanması gerektiğini söylüyor Rabbimiz. Fakat bizler ne yazık ki, Kur’an dışından öyle ilaveler yaptık ki dine, şimdi de neyin doğru neyin yanlış olduğunun ayrımını yapamıyoruz. Hurafeler öyle içimize girmiş ki, bunlar dinden değildir diyenleri, dinsiz ilan eder olmuşuz.İslam dininin tek kaynağı ve sorumlu olduğumuz yalnız Kur’an dır. Bunu söyleyen Yaradandır, Kur’an dır bu gerçeği göz ardı etmeyelim. Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an ın ipine sarılın diyorsa ayetinde, sizce İslam dininde, sorumlu olduğumuz başka kaynak olabilir mi?Peygamberimizin sünnetini yani Kur’an ı yaşamına geçirme şeklini, günümüzde sanki Allah ın hükümlerine ilave gibi gösterenler, şunu sakın unutmasınlar, Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmez diyorsa ayetinde, lütfen Rabbimize kulak verelim. Peygamberimizin sünnetti farklı, Allah ın sünneti farklı gösterenler, dini bölen ve parçalayanlardır. Peygamberimizin sünneti, yaşamı Allah ın sünnetinin hayata geçiriliş şeklidir. Bunları farklıymış gibi gösterenler yüzünden, bu din bölündü, parçalandı.Rivayetler ve sanı dinde hüküm koyucu asla olamaz, bunu unutmayalım. Elbette tamamen yokta saymak doğru olmaz. Her bilgi dikkatle araştırılmalı ve mutlaka Kur’an dan onay alınmalı ve öyle yararlanılmalıdır. Eğer Kur’an din ve iman adına bizlere yeterli olmasaydı, peygamberimiz sağlığında, tıpkı Kur’an gibi bu bilgileri de yazdırıp, bizlere sağlıklı ulaşmasını sağlar, Rabbimizde bu bilgileri koruması altına alırdı. Allah o günkü topluma, size indirdiğimiz Kur’an yetmiyor mu, bu Kur’an dan sonra hangi söze inanacaksınız diyorsa, bugün bizler bu ayetleri görmezden gelmemiz, bizleri Kur’an dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.Peygamberimiz sağlığında, hiçbir hadis yazdırmamış, hatta yazımını yasaklamıştır. Önce yasaklamış, daha sonra izin vermiştir diyenler, dört halife devrinde, hadis naklinin yasaklandığı konusunda verilen çabaları iyi araştırmalıdırlar.Dikkat ederseniz hadislerin hitap şeklinde, genel olarak, peygamberimizin ümmetine hitabı yoktur. Hepsi ikinci, üçüncü şahıslar tarafından duyduklarını, nakil yoluyla günümüze ulaştırmışlardır. Bu çok riskli bir nakil şeklidir.Dört halife devrini araştırdığımızda, bu yasağın devam ettiğini görmekteyiz. Ne zamanki kendi aralarında halife seçilemedi ve İslam mezheplere bölündü, işte bundan sonra her mezhep, kendince doğru rivayet hadisleri toplamaya ve bu yönde imanlarını yaşamaya başladı. SİZCE BU YOLU ALLAH VE RESULÜ BİZLERE ÖNERİR Mİ? Çok daha ilginci, hadislerin ilk toplanmaya başlandığı dönemde, toplanan hadis sayısının, 500 kadar olduğu rivayet edilir. Günümüzde ise milyonları geçmesi ve daha da ilginci, sayının gün geçtikçe artması, İslam ı bu bilgilerle yaşamanın, ne derece büyük tehlikelerle dolu olduğunu göstermeye sanırım yetecektir.Lütfen unutmayalım, Allah yalnız Kur’an ı koruması altına aldığını söylüyor. Birileri çıkıp ta, hayır yalnız Kur’an ı değil, peygamberimizin rivayet hadislerini de Allah koruması altına almıştır diyorsa, lütfen bu ve buna benzer sözlere inanarak, Allah ın ilminden uzaklaşmayalım.Peygamberimizin yaşamı, hayata bakışı, bizler için örnektir. Bu örneği verende Kur’an dır. Bu konuları doğru araştırmalı ve peygamberimizin hayata bakışını iyi öğrenmeliyiz. Allah elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluk çok açık bir şekilde anlatılmıştır Kur’an da. Bunu doğru anlamalıyız. Hiç kimse bu yetki ve sorumluluğa ilaveler yapamaz. Yapmaya çalışırsa dinden uzaklaşır.Yüce Rabbimiz ilmini, nasıl bu toplumdan geri alacağını, peygamberimizin Kur’an ın özünü, amacını anlatan aşağıdaki rivayet hadisinden, ibretle okuyalım. Okuyalım ki, içinde bulunduğumuz korkunç yanlışın farkında olalım. Doğru ve faydalı bilgiden kim faydalanmaz? Yeter ki Kur’an dan onay alsın. İşte peygamberimizin sünnetinden, o güzel sözlerinden, böyle faydalanmalıyız.4108 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah ilmi (verdikten sonra), insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. Fakat ilmi, ülemayı kabzetmek suretiyle alır. Ülema kabzedilir, öyle ki, tek bir âlim kalmaz. Halk da cahilleri kendine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın (kendi reyleriyle) fetva verirler, böylece hem kendilerini hem de başkalarını dalâlete atarlar."Buhari, İlim 34, İ'tisam 7; Müslim, ilm 13, (2573); Tirmizi, ilm 5, (2654).O kadar güzel bir örnek ki, tamda günümüz olaylarını, içinde bulunduğumuz açmazı ve yaptığımız yanlışları tarif ediyor. Günümüzde, âlim- ilim sahibi dediğimiz kişiler, bu örneğe ne kadar çok uyuyor. Bu kişilerin, topluma karşı din ve iman adına konuşmalarına, sohbetlerine baktığımızda, Allah ın hiç bahsetmediği, hüküm vermediği o kadar çok konuları, bunlarda Allah katındandır, sorumluyuz dediklerini görüyoruz. Televizyonlarda boy gösteren ve halkın sorularına cevap veren kişilerin söylemlerine bakıp, Kur’an ile karşılaştırdığımızda, ne yazık ki bu toplumun âlim, ulema dediği kişilerden Rabbimizin Kur’an ilmini, geri aldığını açıkça görüyoruz.Hâlbuki Rabbimiz açıklamadığı, hüküm vermediği konularda konuşmamızı, nasıl HARAM kıldığını, bakın ayetinde nasıl açıklıyor.Araf 33; De ki: "Rabbim, ancak şunları HARAM kıldı: "İğrençlikleri-görünenini, gizli olanını-günahı, haksız yere saldırmayı, hakkında hiçbir kanıt indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmayı, bir de Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemeyi."Allah ayetinde çok açık bir hüküm veriyor ve diyor ki, hakkında hiçbir kanıt indirmediği konuları, Allah a nispet etmeyi ve Allah hakkında yani onun katından açıklama yapmadığı, detay vermediği konuları da söyleyip, konuşmamızı HARAM KILDIĞINI SÖYLÜYOR.Değerli din kardeşlerim, lütfen Rabbin bu hükmü üzerinde bir an düşünelim. Allah Kur’an da açıklamadığı, detay vermediği halde, bunlarda Allah katındandır diyerek, televizyonlarda âlim, din bilgini sıfatıyla konuşanların anlattıkları, sizce HARAMI tıka basa yemek değil midir? İşte Allah ilmini, böyle geri alır toplumdan. İlimden bahseden ilimsizlerin ardına düşersek, Kur’an da her şey yazmaz diyerek, Allah ın hiç bahsetmediklerine, bunlarda Allah katındandır diye inanırsak, BU TOPLUMDA NE İLİM KALIR, NEDE ÂLİM.Toplum olarak Kur’an ı anlamaya çaba harcamamız gerekirken, emin olmadığımız bilgilerin ardına düştük, Kur’an ı rivayetlerle anlamaya çalışıyoruz. Bu yanlışı yapanları uyarıp, bu bilgileri gelin Kur’an a soralım, ondan onay alalım dediğimiz de ise, sen bilmem kim âlimden, ulemadan, şeyh efendiden daha iyimi bileceksin sözleriyle, emin olduğumuz Kur’an ın tarafında olmamız gerekirken, emin olmadığımız bilgilerin, kişilerin savunuculuğunu yapıyoruz. Allah bizleri affetsin.Bizler eğer inancımızı Kur’an merkezli, Kur’an onaylı yaşamayıp, sanı ve emin olmadığımız rivayetler üzerine yaşarsak, âlim, ulema zannettiklerimizin, bataklığında boğulup gideriz. Her bilgiden elbette yararlanmalıyız, ama bir şartla. Kur’an onay veriyorsa, onun iznini alıyorsak.Yaptığımız ibadetlerimizin, Rahmana yaptığımız dualarımızın kabul edilmesini, karşılık bulmasını istiyorsak, Kur’an dan başka rehber edinmeden, onun ipine sarılmalıyız. Din ve iman adına takip edilecek ilim yalnız Kur’an dır. Aramızda bölünerek, eğer din adına farklı şeyler söylüyorsak, ilimden uzaklaşmışız demektir. Bakın Yaradan bu konuda nasıl uyarıyor bizleri.Allah açıkça bilgiye yani ilme dayalı, ayrıntılı açıkladığımız bir kitap indirdik diyor ayetinde.Araf 52: Gerçekten, onlara inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, bilgiye dayalı ayrıntılı açıklamalarda bulunduğumuz bir kitabı ulaştırmıştık.Peki, bizler bu kadar açık ayetler dururken, nasıl bir saygısızlık yapıyoruz Allah ın ilmine? Kur’an ı herkes anlayamaz, Kur’an da her konu detaylı açıklanmamıştır diyoruz. İşte böylece bizler, bunlara inandığımız için, kendi ellerimizle Allah ın ilminden uzaklaşıyoruz. İlimsiz, rehbersiz bir toplum oluyoruz.Allah dayanılacak, yardım istenecek veliniz yalnız benim diyorsa, yardımı, şefaati yalnız Allah dan dilemeliyiz. Bütün şan ve şerefimizin Kur’an da olduğunu söylüyorsa Yaradan, sizce o kitapta her bilgi, detaylı ve açık anlatılmayıp, anlaşılması zor olabilir mi?Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?Gönül gözleri açık olup, tüm gerçekleri görenlere ne mutlu.Dilerim, Allah ın gerçek ilmi ile gönlünü aydınlatan, Rabbin halis kullarından oluruz. Yine dilerim, imanını hurafe ve sanı ile değil, eğriyi doğrudan ayıran, Allah ın nuru FURKAN ile yaşayan, kulları arasında oluruz.Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
 
 
halukgta
Sal Haz 25, 2013 10:34 am
 
Foruma git
Konuya git

İMAN'IN İNSANA VERDİĞİ HUZUR VE MUTLULUK..

İman tohumu, ibadet le yeşerir, büyür ağaç olur meyve verir.imanın nur u, ve kalbin huzuru artar. Kalbe emniyet sükun huzur verir. Şerrin de hayırında Allah (c.c) geldiğine iman etmek insana sonsuz bir dayanma gücü kuvveti verir. Allah (c.c) bütün varlıkları yaratandır insanları daha üstün kılar sayılmayacak güzellikler verir. Çiceklerle hayvanlarla tabiatı donatır, yanlış davranışları suçları hemen cezalandırmaz yaptığımız yanlışları fark etmemiz için bize zaman tanır, yaptığımız iyiliğe karşılık pek çok iyiliklere ulaşmamızı sağlar. Şanı yüce Allah (c.c) hatalarımızı görüp tevbe etmemizi ister. Bağışlaması ve Rahmet i gazab ından fazladır. İman ruh sağlıgımızı besler. Güç kazandırır sıkıntılı, kalplerin ışığı imandır. İmanı eksik olan hiçbir şekilde huzurlu olmaz arayış içerisinde olur kimileri huzuru uyuşturucuda, içki gibi şeylerde ararlar. Halbuki Allah (c.c) sevgiyle sarılırsa hem dünya hemde ahrette mutluluğu yakalar. Şu halde iman ağacı na sımsıkı sarılmamız gerekir.

 
Tutku
Cum Ağu 02, 2013 5:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

Kur'an ın Namaz Konusunda Verdciği Detaylar

Bugün sizlerle Kur’an dan araştırmaya çalışacağımız konu, acaba Rabbimiz Kur’an da en çok bahsettiği, namaz kılın emrini verip, nasıl namaz kılacağımızdan ve ne dualar okuyacağımızdan bazılarının söylediği gibi, Kur’an da yeteri kadar bahsetmemiş olabilir mi, onu birlikte araştırmaya çalışalım.
Ama önce aşağıdaki ayeti dikkatle okuyalım ki, bahsettiğimiz konuda yanılma ihtimalimizi, en aza indirmiş olalım.
 Hud 1: Elif, lâm, râ. Bu, hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri önce sağlam kılınmış, sonra da detaylandırılıp açıklanmış bir kitaptır.
 Önce hatırlatmak isterim, Allah namaz kılmasını, oruç tutmasını, zekât vermesini, Hacca gitmesini, İbrahim peygamberden bu yana, tüm dinlere emrettiğini bizlere açıklıyor. Hatta Kabenin kurulmasını İbrahim peygambere emrettiğini ve tüm inananların ziyaret edip, çevresinde hep birlikte namaz kılmalarını emrediyor. Hud suresi 1. ayette de Allah Kur’an için, açık bir hüküm veriyor ve ayetler önce sağlamlaştırıldı, daha sonrada detaylandırılıp açıklandı diyor.
Bu durumda acaba, Allah namaz kılın diye emir verdiyse, nasıl kılınacağını açıklamamış olduğunu söylememiz, doğru olur mu? İsterseniz şimdide aşağıdaki ayete bakalım.
 Bakara 239: Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken (namazı) kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.
 Bakın Allah ne söylüyor namaz konusunu anlatırken.
 (bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.)
Buradan da çok açık anlıyoruz ki, Allah Kur’an da namaz konusunu ya da emrettiği herhangi bir farz hükmü, gerektiği kadarını açıklamış ve bizlere öğretmiştir Kur’an da.
 Kur’an Hac konusunu da, bizlerin uyması gereken konuları da, en ince detayına kadar anlatıyor bizlere. Oruç da aynı şekilde, bizden öncekilere de farz olduğunu söyledikten sonra, onun da tüm açıklamalarını Kur’an da buluyoruz. Ne zaman başlayacağından tutun, ne zaman sona ereceğine, tutulmayan orucun ne olacağı, oruç gecelerinde cinsel ilişkinin serbest olmasına kadar açıklamalar yapılmıştır.
Namaz kılmak bizden öncekilere de farz olduğu halde, bazılarının söylediği gibi, kılınışı ve nasıl dualar okuyacağımız ve rekât sayıları konusunda, Kur’an ın hiçbir şey bahsetmediğini söyleyip, bu konudaki detayları Allah ın peygamberimize bıraktığına inanmamız, Kur’an a göre normal midir? Hacca gitme ve oruç konusunda en ince detaya giren Kur’an, neden namaz konusunda bizlere, gereken detayları vermesin? Bu konuyu Kur’anı bir bütün olarak düşünüp, öğrendiğimiz rivayetlerin etkisinde kalmadan, daha sonrada bu konuya Kur’an dan cevap arayalım, Allahın izniyle.
Namaz konusunda Kur’an da detay yoktur diyenler, acaba peygamberimizin dine ilaveler yaptığını mı düşünüyorlar dersiniz? Hani Rabbimiz ne diyordu bazı ayetlerinde? Bizim indirdiklerimize, tek kelime kendi sözünü bizim sözümüzdür diye ekleseydi, onun şah damarını keserdik demiyor muydu?
 Hani Rabbimiz Kur’an ın ipine sarılın diyordu? Hani sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyordu? Hani her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik diyordu. Sakın emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, sorumlu olursunuz diye ikaz etmiyor muydu bizleri, ne oldu bu ayetlerin hükümleri? Dikkatli olalım, farkında olmadan inkârcı konumuna düşeriz Allah korusun.
Bizlere Kur’an dışından gelen ve bir rivayete göre diye başlayan bilgilerin tümünü, hiçbir kontrolden geçirmeden kabul etmemiz, doğrumudur? Kur’anı Rabbimiz ben koruyorum diyor, sormak isterim hiç sorgu sual etmeden, bizlere gelen bilgileri, rivayetleri kimler koruyor olabilir? Bizlere Kur’an benzeri, Rahmanın garantisini veren var mı? Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum dedikten sonra, Kur’anda olmayan, Kur’an dışından hükümlerin, detayların ve sorumlulukların olacağına nasıl inanabiliriz?
Allah Kur’an ın ipine sarılın derken, neden yalnız Kur’an ipi demişte, başka kaynaktan söz etmemiş, bunu da sanırım çok iyi düşünmeliyiz. Tüm bu ayetleri indiren Rabbimiz, daha sonraki ayetlerinde bir kelimeden yola çıkarak, daha önce indirdiği ayetlerin tam tersi, başka kitapların bilgilerin de gerekli olduğunu söyler mi, bunu da çok iyi düşünmeliyiz. Buna inanmakla Kur’an da çelişki yaratmış oluruz.
Bizlerin yaptığı en büyük yanlış,  mezheplerin ve zamanla geleneklerin, namazın şekline yaptığı ilaveleri, Allah emri sanmamız ve onları da Kur’an da aramamızdan kaynaklanıyor. Kur’an da bulamadığımızda ise, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, yazmıyormuş deme gafletine düşmemiz bizleri yanıltmaktadır.
Allah bizlere, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyorsa, namaz konusunda bizlerden istediklerini de sade, kolay bir şekilde mutlaka Kur’an da anlatmıştır, önce bunu bilmeliyiz. Çünkü bu kitabı yemin olsun ki, sizler için kolaylaştırdım demiyor mu birçok kez?
 Gelin Kur’an a birlikte bakalım, acaba bizden öncekilere de farz olan, namaz kılın sözcüğüyle Allah bizlerden ne istiyor. Daha önce Rabbimiz bizleri nereye yönlendiriyordu, Kur’an dan başka dine hüküm koyan kaynaklar var mı, onları Kur’an dan anlamaya çalışalım. 
Enam 104:  Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
Nisa 136: Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın…….
Yasin11:Sen ancak o Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.
 
Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Nisa Suresi 105. Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.
Maide suresi 49 Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma.
Maide Suresi 67:  Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.
Enam 50: ….. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!"…..
Zühruf Suresi 43 Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl!  Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Yukarıdaki ayetleri elbette çoğaltabiliriz. Dikkat ediniz, Allah tamamında bizleri Kur’ana sarılmamızı emrediyor. Kur’an için bizlere gelen, gönül gözü olduğunu söylüyor. Allah a ve Resulüne inanın, çünkü elçim o Allah ın kitabını sizlere tebliğ edecek, onun sözlerine inanın diyor. Sen ancak Kur’an a inanan insanları uyarabilirsin, Rabbinizden size indirilen Kur’an a uyun, onun berisinden başka velilerin ardına düşmeyin, sana Kur’an ı insanlara onun la hükmedesin diye indirdik, sende insanlara onunla hükmet, sana indirilen Kur’anı tebliğ et diyor ve daha sonraki ayette de peygamberimiz bakın ne diyor?
 Yalnız bana vah yedilene uyarım ben. Zühruf 43. ayetinde ise SEN SANA VAHYEDİLENE SIMSIKI SARIL. 
Şimdi birlikte düşünelim, namaz gibi Kur’anın çok önemsediği ve çok bahsettiği konularda Kur’an açıklama yapmayıp, detay vermemiş olabilir mi? Sımsıkı sarılmamızı istediği bir rehberde namaz, gerektiği kadar detaylı açıklanmamış olabilir mi? Yoksa bize Kur’an dışından öğretilenleri, Kur’an da bulamadığımız damı bizler bu yanlışı yapıyoruz?
Yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor ki, bizlerin Kur’an a sarılmamızı istiyor Rabbimiz. Tüm bu ayetleri gördükten sonra, Allah bir ayetinde Peygamberiniz size neyi verdiyse onu alın ayetinden, nasıl olurda Kur’an da hiç bahsedilmeyenleri peygamberiniz verdiğinde alın anlamı çıkartırız, bunu hiç düşündük mü? Bu ayete baktığımızda savaşlarda ele geçirilen, ganimetlerin bölüşülmesinden bahseder, bu konuya açıklık getirir. Şimdi Kur’an dan namaz konusunu araştırmaya devam edelim.
Önce yazımızın başında, İbrahim peygambere hac yerini, Kabeyi ne maksatla yaptırdığını ve çevresinde bakın nasıl namaz kılmamızı istediğini, bizlere anlatıyor onu anlamaya çalışalım.
Hac 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. 
Bakara 125: Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku-secde edenler için evimi temizleyin.
Ayeti okuduğunuzda Allah İbrahim peygambere şu anda kıldığımız namazın, olmazsa olmazını ne kadar güzel anlatıyor. O evi benim için kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. Demek ki Allah huzurunda saygıyla durulmasını, onun önünde saygıyla eğilmesini ve yine ona saygıyla secde edilmesini istiyor. İşte namazın nasıl kılınacağının şekli izahı, o günde aynı, günümüzde de aynı, peygamberler arasında namazın farklı kılındığını düşünmek, büyük yanlış olur. Devam edelim Kur’an a namaz konusunda bakmaya.
Aliimran 43: Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et.
Bu ayette de Meryem anamıza sesleniyor ve bakın yine günümüzde Allahın huzuruna namaz kılarken durduğumuz ve saygıyla el bağladığımız (divan durduğumuz), rükû ve secde ettiğimiz namazın kılınmasını anlatıyor bizlere, dikkat edin bu emir peygamberimizden çok önceki bir zamana, daha Hz. İsa bile doğmamış döneme ait. Düşünün İbrahim peygamberimiz zamanında dahi, namaz konusunda yapılması gerekenler aynı, kıyamda dur, rükû et, secde et, Allaha dua et. Devam edelim Kur’an a bakmaya.
Hac77: Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz. 
Furkan 64: Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
Fetih 29: Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar……….
Şuara 218–219: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman,Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
Tevbe 112: O tövbe edenler, o ibadet edenler, o ham dedenler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o müminleri.
Yukarıdaki ayetleri okuduğunuzda, sanırım sizde namazın olmazsa olmazı olan ve Allah ın tarif ettiği namazın, KIYAM ETMEK yani onun huzurunda saygıyla durmak, RUKÜ ETMEK yani onun önünde saygıyla eğilmek, SECDE ETMEK yani onun yüceliği önünde secdeyle yerlere kapanmak, ona teslim olmak namazın şekli boyutuymuş, çok açıkça anlatıyor Kur’an. Bu namaz şekli, İbrahim peygamberden bu yana aynı hiç değişmemiş. Elbette daha sonra, beşeri ilaveleri saymazsak.
Demek ki namazı Allah, Kur’an da anlatmıyor demek, çok büyük bir yanlış olduğu anlaşılıyor. Şimdide namazlarımızda ne okuyacağımız da Kur’an da yazmaz, hadisler olmasa namazımızı kılamayız sözlerine bakalım. Gerçekten Kur’an namazlarımızda neler söyleyeceğimizi ne okuyacağımızı, nasıl Rahmanla iletişim kuracağımızdan, bahsetmiyor olabilir mi? Yoksa günümüzde bu duaları okumadığımızda namaz kabul olmaz diyenlerin, büyük bir yanılgı içinde olduğunu mu söylüyor Kur’an.
Müzzemil 20:…… O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın!......
Bakara 45: Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir.
Bakara 153: Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.
Aliimran 113: Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah’ın ayetlerini okurlar.
Yukarıdaki ayetler, namazlarımızda neler okumamız gerektiği konusunda bizlere çok net ve geniş bilgiler veriyor ve diyor ki; Kur’an dan kolayınıza geleni okuyun ve benden namaza sarılarak, namazlarınızda yardım dileyin, yani benden istekte bulunup dua edin diyor.
Ayrıca Kur’an da nasıl yardım dileyeceğimiz konusunda da birçok ayet örnekleri veriyor. Hani namazlarımızda ne okuyacağımız yazmıyordu Kur’anda? Demek ki Kur’anı anlayarak okumadığımızda, ya da taraflı ve yanlı okuduğumuzda, bizleri Allah ın doğru yolundan ayırmaları, çok daha kolay olacağı anlaşılıyor.
Namaz konusunda, Allah ın farz hükümleri dışında, bugün bazı ilaveler vardır, bunlar her mezhepte farklıdır. Bunların olmasının bir zararı da yoktur. Yanlış olan bunlar olmasaydı, bizler namazımızı kılamazdık demektir. Lütfen bunu unutmayalım.
Sanırım şimdide bu satırları okuyan bazı kardeşlerim, eeeee bak kaç rekât kılacağımızda yazmıyor, bu durumda ne yapacağız dediklerini duyar gibiyim. Bu konuya açıklık getirmeden önce, Kur’an da kısaltılmış namazın bizzat peygamberimiz tarafından kıldırıldığı örneğine bakalım. Savaş halinde ya da çok zor durumlarımızda, Allah namazlarımızı kısalta bileceğimiz kolaylığını da getiriyor ve bizzat örneğini Kur’an da veriyor. Bakın kısaltılmış namaz, bizim anladığımız şekliyle kaç rekâtmış.
Nisa 102: Sen içlerinde olup da onlara NAMAZ kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle NAMAZA dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra NAMAZ kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. ………
Nisa 101: Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.
Nisa 103: Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Yukarıdaki ayet örneği, bizzat peygamberimizin imamlığında yapılıyor ve dikkat ediniz, zor bir anımızda kılınan namazın ilk secde de bittiğini görüyoruz. Buda demektir ki bizim anlayacağımız şekliyle, kısaltılmış namaz bir rekâttır. Allah hiçbir detay vermeden, istenileni anlatıyor. Yalnız savaş değil, herhangi bir zor anımızda, tedirgin durumumuzda namazı kısaltabileceğimiz kolaylığını, çok şükür Rabbimiz bizlere veriyor.
Bakın namazın bitişinde, günümüzde verdiğimiz selamdan bahsedilmiyor, çünkü onlar farz olanlar değil, daha sonra geleneklerin ve mezheplerin ilaveleridir. Zaten sorduğunuzda bunların sünnet olduğu, farz olmadığı söylenir. Bunları yapmanın hiçbir sakıncası da elbette yoktur. Fakat bunlar olmazsa namaz olmaz demeden yapmalıyız ve bu bilinçte olmalıyız.
Namazın bitimindeki selam konusunu, mezheplerde ve rivayet hadislerde araştırdığımızda, çok farklı bilgilere ulaşırız. Bir kısım hadislerde peygamberimizin her iki tarafa selam verdiğinden bahsedilir. Bir kısmında yalnız sağ tarafa verdiğini söyledikleri gibi, yalnız öne selam vererek, namazını bitirdiği rivayet edilir.
Hepside bugün elimizde olan, Kütüb-i sitede geçer. Acaba hangisi doğru ve peygamberimizin namaz kılarken, ümmetine öğrettiğidir diye kendimize isterseniz soralım. Uydudan diğer Müslüman ülkelerin, namaz kılışlarındaki farklılıkları izlerseniz ne anlatmak istediğimi anlayacaksınız. Çok ilginçtir, bir kısım Müslümanların, namaz kılarken, kıyam halinde eller açılıp, namazda dua eder şeklinde, kıyam da durduklarını da görebilirsiniz. Hatta kıyamdayken elde Kur’an okuduklarına da şahit olursunuz.
Gördüğünüz gibi mezheplerde namaz kılma, şekil bakımından hepsinde farklılıklar arz eder, ama farzlarda hiçbir değişiklik, farklılık yoktur. Sorduğunuzda peygamberimiz böyle kılarmış derler. İşte rivayetleri Farzlaştırmanın tehlikesi, burada daha iyi anlaşılıyor. Kendilerine sorduğumuzda hepsi peygamberimiz böyle kılarmış, diye kendilerini savunurlar. Rivayet hadisleri örnek gösterirler. Acaba kimin söylediği doğrudur? Allah bizlere namazın detaylarını Kur’an da bildirmeyip, rivayetler yoluyla bilgilendirmiş olabilir mi?
 Hatırlayınız lütfen, Allah emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım demiyor muydu? Bu durumda emin olan, en garanti verilen yol hangisidir, nereden öğrenmeliyiz diye kendimize sormalıyız. Bu sorunun doğru cevabını, Kur’an dışından arayanların yanılgıda olacağını, Yaradan birçok kez, ayetlerinde bizlere anlatıyor.
Peki, şimdi kendimize soralım, kısaltılmış namazın bizim anlayışımızla, bir rekât olduğunu Kur’an dan görüyoruz örneği de verilmiş, normal durumlarda kılacağımız rekât sayısı neden zikredilmemiş, bunu hiç düşünüyor muyuz?
Yüce Rabbimiz yemin ederek, sizler için bu kitabı kolaylaştırdım hükmünün, bir tezahürünü görüyoruz. Çünkü namazımızı kaç rekât ya da uzunlukta kılacağımızı, Allah bizlere bırakmıştır ve bizleri bağlayıcı bir hüküm bu konuda asla vermemiştir. Sizce vermediği bir hükümden sorumlu tutar mı? Hatırlatırım, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, demiyor muydu?
Kısaltılmış namazın örneğini veren Rabbimiz, eğer normalde kılacağımız namaz konusunda bizleri bağlamış olsaydı, onun da örneğini elbette verirdi. Biz her şeyden nice örnekleri anlayasınız, yoldan sapmayasınız diye verdik, Kur’an da hiçbir eksik bırakmadık diyorsa, bunun tersini düşünmek ve Kur’an namaz konusunda detay vermemiş demek, Yaradan a saygısızlıktır, bunu da unutmayalım.
Bakın ne diyor Rabbimiz, Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Eğer bu sözlerden, yani tam bir biçimde yerine getirin sözünden, belirli bir kalıp ve şekil ya da belli bir rekât anlaşılsaydı, Rabbimiz her şeyden nice örnekleri verdim diyorsa, onu da açıkça bizlere söylerdi. Demek ki kılacağımız namazlarda, rekât sayısını da Allah bizlere bırakmıştır. Tam bir biçimde yerine getirmek, huşuyla Rabbin huzuruna durup, onu tespih etmek ve ondan yardım istemektir.
Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, Kur’an ın ipine sarılın, sizi bana ulaştıracak dedikten sonra, sizce Kur’an da rekât sayıları belli olmayan bir imtihandan geçirip, günümüzde bize öğretilen ama her nedense mezhepler arasında değişiklik arz eden, rekât sayılarından, bahsedilmeyen namaz şekillerinden, hesap sorar mı? Yorum ve karar sizlerin.
Namazın rekât sayısını, uzunluğunu onun huzurunda huşuyla durup, ondan yardım dilemenin ölçüsünü bizlere bırakmış ve namazla bizlerin şeytandan uzak kalacağımızı ve Allah a yaklaşacağımızı açıklamıştır. Bakın namazı Rabbimiz ne için bizlere emretmiş?
Ankebut 45: (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.
Ta-ha 14: Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.
Bizlere namazın, ne maksatla emredildiğini, bakın ne kadar güzel açıklıyor ayetler. Namaz bizleri hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoyacağını belirtiyor. Demek ki ne kadar çok namaz kılarsak, o kadar Allah a yakın olur, kötülükten uzak kalırız. Hatırlayınız peygamberimizin, bazen saatlerce namaz kıldığını, secdede dahi uzun kaldığı anlatılır.
Ankebut 45. ayetinde Allah elçisine, kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da dosdoğru kıl diyor. Demek ki peygamberimiz namazın nasıl kılınacağını Kur’an dan öğrenmiş.
Diğer ayette ise Allah, bana kulluk görevini yerine getirmek için ibadet et, beni hatırla ve beni an diyor namazla. Ne kadar çok hatırlar ve anarsan Allah ı, o kadar şeytanın tuzaklarından uzak kalır ve dualarımız karşılık bulur.
Daha önce söylediğim gibi, mezheplerde namaz, hepsinde farklılıklar arz eder. Fakat hiç birisinde Allah ın emrettiği kıyam, rükû ve secdenin olmadığı bir namaza rastlamazsınız. Kimisi başlangıcında ilave yapmıştır, kimisi kıyam duruşu, yani saygıyla Allah huzurunda duruş sözünden elleri yana salmıştır, diğeri ise elleri bağlamıştır. Ellerin bağlanış şekli bile mezheplerde değişiktir. Namaz esnasında bazı hareketleri ilave etmişlerdir kendi düşünceleri ve itikatları, gelenekleri doğrultusunda.
Kadınlarda, erkeklerde bile farklı uygulamalar olmuştur. Namazda okudukları dualarda, mezheplerde hepsinde aynı değildir. Mezheplerde rekât sayıları bile farklıdır. Kur’an ışığında baktığımızda hiç kimsenin kıldığı namaza, bu namaz yanlıştır diyemeyiz. Çünkü her mezhebin kıldığı namaz da Allahın emrettiği kıyam, rükû ve secde yapılmaktadır. Yani farzlar yerine getirilmektedir. Belki okunacak dua konularında söylenecek söz olabilir, oda benim huzuruma durduğunuzda, benden başka kimseyi muhatap almayın ve aracı koymayın sözleri unutulmamalıdır diyebiliriz.
Tüm bunları düşündüğümüzde, eğer peygamberimiz nasıl kıldıysa öyle kılmalıyız, çünkü namazın kılınış şekli ve okunacak dualar, hatta rekât sayıları peygamberimizin koyduğu kurallardır dersek, günümüzde kılınan namaz şeklinin hangisinin peygamberimizin kıldığı namaz, ya da hangilerinin peygamberimizin gösterdikleri olduğu konusun da, sanırım mezheplerin anlaşması çok zor olacaktır. Her mezhep benim yaptığım en doğru diyerek, işin içinden sıyrılıyor.
Eğer peygamberimiz, namaz yada başka konularda, dine ilaveler yapma yetkisi olsaydı ve bizlerde bunlardan sorumlu olsaydık, sizce Yarardan sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an dan hesaba çekeceğim, Kur’an ın ipine sarılın diye, hükümler verir miydi? Allah ben hükmüme kimseyi ortak etmem diyorsa, sizce Kur’an da Rabbin verdiği hükümlere, elçisini de dinin ortağı yapar mı? Tüm bu ayetlerin tersini düşünür ve iman edersek, dinde çelişki yaratmış oluruz, lütfen bunu unutmayalım.
Buradan yola çıkarak düşündüğümüzde, namazın olmazsa olmaz şeklini ve namazlarımızda neler okunabileceği konusunda, bizlerin sorumlu olduğu konularda, Kur’an gerektiği kadar detaylı açıklama yapmıştır. Namazlara yapılan tüm ilaveler de bir sakınca olmadığı gibi, bir zenginliktir diyebiliriz, yeter ki bunlar Allah emridir denmemesi kaydıyla.
Bize öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, demek ki her şey Kur’an da yokmuş dersek, büyük hata yapmış olacağımız gibi, Kur’an a da saygısızlık yapmış oluruz.
Buradan da şunu çıkarabiliriz. Allah Kur’an da namazın nasıl kılınması gerektiğini, İbrahim peygamberden bu yana anlatmış, izah etmiş ve aynısı devam ettirilmektedir. Namazlarımızda nasıl dualar okunacağı da açıklanmıştır. Rekât sayıları ise kısaltılmış rekâtın bir rekât olduğu, normal zamanda huşu içinde kılınacak namazın rekât sayısı, uzunluğu, kısalığı ise bizlere bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Cami kültürü zamanla yaygınlaştıkça, rekât sayılarının toplumlarca belirlenmesi, camilerde bir kargaşayı önlemiş olabilir, elbette hiçbir sakıncası yoktur, ama Kur’an gerçeklerini anlamak ve bilmek şartıyla. Allah Kur’an da toplu kılınan namaz olarak yalnız CUMA namazından bahseder. Normal vakit namazlarımızda, çağrılmaktan bahsetmez, özel durumlar hariç, toplu kılınma örneklerini vermez, nerede olursak olalım, vakti girdiğinde namazınızı kılın der.
Kur’an ı daha iyi anlamamızda peygamberimizin yaşamındaki örnekleri bilmemiz, ayetleri çok daha iyi anlamamıza neden olabilir, ama hangi sözlerinin onun sözleri olduğunu Kur’an ile karşılaştırmak şartıyla. Her insan kendi hesabını bizzat kendisi verecektir, onun için sanırım çok dikkatli olmanın vaktidir, bizlere düşen yalnız bir hatırlatmadır.
Sizlere son olarak bir ayeti örnek vermek istiyorum, özellikle Allah Kur’an da her şeyi yazmamıştır, bir kısmını da hüküm vermek için peygamberimize bırakmıştır diyenlere, özellikle hatırlatmak istiyorum. Bakın peygamberimizden bazı konularda hüküm isteyenlere, bizzat kendisi nasıl cevap vermesini istiyor ALLAH?
Enam 57: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.
Değerli dostlar, bakın Allah peygamberimize, deki onlara diyerek bizlere ne söylemesini istiyor, hala aklımızı çalıştırmayacak mıyız? Peygamberimiz sizin istediğiniz hüküm benim yanımda değil, yani ben hüküm veremem diyor. Ben Rabbimden gelen bilgileri, hükmü sizlere aktarırım. HÜKÜM YALNIZ VE YALNIZ ALLAH INDIRdiyor, hakkı o anlatır ve ayırt edip çözüm getiren yalnız Allah tır diye apaçık belirtiyor.
Sanırım peygamberimiz için, ne yani peygamberimiz postacımıydı diyerek, belki de bilmeden, Allah ın elçisine saygısızlık edenler, dilerim birazcık bu ayetten yanlış yaptıklarını anlayabilirler. Çünkü Allah ayetinde, ben hükmüme kimseyi ortak etmem diyorsa, lütfen bu uyarıları dikkate alalım.
Lütfen şu konuyu hepimiz, dikkatle düşünelim. Diyelim ki namaz konusunda gereken bilgiler Kur’an da yok, peki niçin peygamberimiz sağlığında, bizlere gereken bu bilgileri yazdırmamıştır? Hadislere dikkat ediniz, hepsi bir rivayete göre diye başlar ve bir kişinin duyduğunu, bir başka kişiye ya da kişilere nakledilmesi şeklindedir.
Daha da ilginci aynı konuda çok farklı kişiler, peygamberimizin bahsedilen konuda çok farklı namaz kıldığını rivayet etmişlerdir. Acaba hangisi doğru, bilen var mı? Peygamberimiz namaz kılarken, Kur’an ın bahsetmediği ve bizlerin sorumlu olduğu bir konu olsaydı, sizce tüm bu bilgileri yazılı olarak, sağlığında bizlere iletmez miydi? Elbette iletirdi.
Hadis yazımı peygamberimizin sağlığında önce serbest bırakılmış olup, daha sonra yanlış sözlerle iletildiğini gördüğünden peygamberimiz yasaklamıştır. Daha sonra serbest bırakmıştır diyenlere, dört halife devrinin tamamında, hadis yazımı ile ilgili yasağın nasıl devam ettirildiğini araştırmalarını rica ederim. Birkaç örnek vermek istiyorum.
Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyle demişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizle sizin aranızda Allah’ın kitabı var” deyin ve onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılın”[Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]
Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişnası’dır bunlar. [İbn Sad/Tabakat 5/140]
Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden ötürü Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına göndermekle tehdit etmiştir.[Tahzırul Havas 10b. ]
Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o yanında yazılı sahifeler bulunan kimseleri, bunlara müracaat etmekten sakındırmış ve “Sizden önceki insanlar, Rabb’lerinin Kitabını terk ederek âlimlerinin sözlerine uydukları için helak olmuşlardır” demiştir.[İbn Abdilberr, 108]
Ne dersiniz peygamberimiz sağlığında hadisler yazdırılmadıysa, dört halife devrinde de bu yazım yasağı devam ettiyse, sizce bu konuda çok dikkatli davranmamız gerekmez mi?
Peki, hadisler ne zaman yazılmaya başlandı. Dört halife devrinin sona ermesi ve toplumların siyasi çekişmeleri ile dini mezheplere bölmeleri sonucu, her mezhep kendince hadis toplamaya başladı. İşin ilginci o dönemde toplanan hadis sayısı 500 civarında olduğu söylenir. Ya bugün günümüzde hadis sayısının nerelere geldiğini biliyor musunuz? Doğrusu sayısını tam bilen yok ama milyonları geçtiğini söyleyebilirim. Sizce bu yolla mı imanımızı yaşamalıyız, yoksa…..? Yoksa nın cevabını, herkes kendisi vermelidir.
Ben sizlere Kur’an dan, Rabbin sözlerinden açıkça anladıklarımı aktardım, sizleri düşünmeye davet ettim. Sizlere düşen benim söylediklerimi Kur’an süzgecinden geçirmeden, yani Kur’an ile karşılaştırmadan kabul etmek olmamalıdır. Bizzat Kur’an ı anlayarak defalarca okuyup, Rahmanın ne söylediğini doğru anlamaya çalışmak olmalıdır.
Kur’an ı rivayetler den istifade ederek anlamak yerine, yine Kur’an ın diğer ayetlerinden faydalanarak, anlama yolunu seçmeliyiz. Çünkü bu yanlışı çok yapıyoruz.
Bende bir beşerim elbette hata yapabilirim, ama ben Allah ın sözlerini anlamaya ve onun söylediği gibi ayetleri düşünmeye, aklım ile iman etmeye çalışıyorum, bu yolu öneren Yüce Rabbimiz dir. Ya Allahın ayetlerini biz anlayamayız diyerek, beşerin sözlerine hiç düşünmeden inansaydım, benim hata yapma riskim ve doğruya ulaşma şansım sizce ne olurdu?
Bizlerin hesaba çekileceği, Rabbin yemin ederek kolaylaştırdım dediği kitabı anlamaya çalışmak mı daha akılcı ve mantıklı, yoksa beşerin ciltlerce dolusu rivayet kitaplarını anlamaya çalışmak mı daha mantıklı? Yorum sizlerin. Eğer gerçekten Rabbimiz yemin billâh ederek, Kur’anın birçok yerinde sizler için bu kitabı kolaylaştırdım diyor da, birileri hayırrrr kolay değil, Kur’an ı herkes anlayamaz, veli insanlar anlar diyenlere inanıyorsak, bu işin sonunu tahmin etmek zor olmasa gerek, ne dersiniz?
Allah yardımcımız olsun, gerçekten gözlerimizi kapatmış yürüyoruz bir meçhule. Allah ın verdiği aklı ve beyni ise hiç kullanmıyoruz. Çünkü içi o kadar yanlış ve boş bilgilerle doldurulmuş ki, doğru bilgiyi içine koyacak yer kalmamış. Zorla sokulan doğru bilgi ise, daha önce metabolizmanın alışık olduğu yanlış bilgilere göre yapılandırıldığından, doğru bilgiler kabul edilmeyip, ne yazık ki dışarıya atılmaktadır.
Daha açıkçası günümüzde doğrular yanlış, yanlışlar doğru görünür olmuş topluma. Doğruları anlatmak, Kur’an dan örnekler vermek bile artık yeterli gelmiyor. Çünkü Rehber Kur’an yüksek bir yere asılmış, beşerin rivayet kitapları rehber olmuş.
Elbette Kur’an konusunda yazılmış, birçok âlimin kitaplarını okumalıyız, araştırmalıyız. Hepimiz Kur’an ı aynı kapasitede anlayamayız. Ama bizlerin dikkat etmesi gereken, önce bizzat Kur’an ı anlayarak okumak onun özüne inmek ve üzerinde düşünmek olmalıdır. Çünkü Allah ayetlerinin, bizlerin gönül gözlerini açacağını söylüyor.
 Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği o acı gerçek, sanırım günümüzde gerçek olmuş.
 Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular. 
Bizleri Allah ile aldatanlar, çoğunluk olmuşlar toplumda. Rabbin, çoğunluğa uyarsan seni dinden saptırırlar, ikazını dikkatle düşünmeliyiz. Kur’an anlaşılması zor, velilerin anladığı, her konuda açıklık getirmeyen bir kitap ilan edilmiş. Onun içindir ki ona danışan, onun ipine sarılan, Peygamberimizin çok az sayıda ümmeti kalmış. Onlarda itilip kakılıyor ve peygamber düşmanı ilan edilmiş. Daha açıkçası Kur’an ne yazık ki artık, devre dışı kalmış.
Rabbimiz cümlemizin yardımcısı olsun. Çünkü çok ama çok zorlu bir dönemden geçiyoruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
 
 
halukgta
Çar Ağu 14, 2013 5:10 pm
 
Foruma git
Konuya git

İslam Geleneğinde Sünnet Olma Konusu..

Bugün sizlerle, İslam dininde, erkeklerin sünnet olma konusunu Kur’ an dan ve diğer kutsal kitaplardan araştırarak, konuyu anlaşılır bir hale getirmeye çalışacağım.
 
Önce şunu söylemeliyim ki sünnet olmak, geleneklerimizin güzel törenlerinden birisidir bana göre. Devamında da hem fayda var, hem de sağlık açısından önemli olduğu görünüyor. Bu sözleri söylememdeki maksadım, aşağıda yazacaklarımın yanlış anlaşılmaması, tam aksine bazı gerçeklerin bilinip, ortaya çıkması adınadır. Yazdıklarım benim düşüncelerimdir, yalnız beni bağlar, bunu da belirtmek isterim.
 
Sünnet konusu, bizlere rivayetler yoluyla anlatılır ve İbrahim peygamberden bu yana gelen bir gelenek olduğu söylenir. Önce şunu söylemeliyim ki, Kur anın hiçbir yerinde, tek kelime dahi erkeklerin sünnet olma konusu geçmez, yani sünnet olmaktan hiç bahsedilmez.  Allah ın bizlere, böyle bir emri yoktur. Eğer Kur’an da böyle bir hüküm yoksa dinin ana unsuru saymamızda mümkün olamaz.
 
Yahudilerin de sünnet olduğunu biliyorsunuz, hatta onlar çocuk doğduktan sekiz günlük olduğu zaman sünnet edilir. Peki, Yahudiler de İbrahim peygamber zamanından gelen bir gelenek diye mi çocuklarını sünnet ettiriyorlar dersiniz? Elbette hayır, onlar iman ettikleri bugün ellerinde bulunan Tevrat ta çok açık ve net geçtiği için, inandıkları kitabın emri olduğundan sünnet oluyorlar. Daha açıkçası bir gelenek değil bu yaptıkları, Allah ın bir emri olduğunu kabul ettiklerinden, çocuklarını sünnet ettiriyorlar. Şimdide günümüze kadar ulaşan Tevrat a bakalım, ne diyor sünnet konusunda.
 
TEVRAT TAN ALINTIDIR:
 
Yaratılış 17
9 Tanrı İbrahim'e, "Sen ve soyun kuşaklar boyu antlaşmama bağlı kalmalısınız" dedi,
10 "Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Aranızdaki erkeklerin hepsi sünnet edilecek.
11 Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak.
12 Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dâhil, sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
13 Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.
14 Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir."
……….
23 İbrahim evindeki bütün erkekleri -oğlu İsmail'i, evinde doğanların, satın aldığı uşakların hepsini- Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi o gün sünnet ettirdi.
24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.
26 İbrahim, oğlu İsmail'le aynı gün sünnet edildi.
27 İbrahim'in evindeki bütün erkekler -evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar- onunla birlikte sünnet oldu.
 
Yukarıda yazdıklarım, bugün elimizde bulunan Tevrat tan alıntıdır. Demek ki Yahudilerin sünnet olması gelenek değil, Allah emri olduğunu kabul ettiklerinden uyguluyorlarmış. Hatta yazılanları dikkatle okursanız, Allah ile yapılan bir anlaşmanın, anlaşmaya uyulmanın göstergesi olarak, erkeklerin sünnet edilmesinden bahsediyor.
 
Önce şunu söylemeliyim ki, bugün elimizde bulunan Tevrat ve de İncil de geçen, Kur an da hiç bahsedilmeyen konular hakkında, bunlar tahrif edilmiş yalan yanlış konulardır demem, hatta bence hiç kimsenin de söylemesi doğru da değildir. Bunları söylemek hata olur. Sebebi gerçek Tevrat ve İncil in elimizde örneğinin olmamasıdır. Ama bu kutsal kitaplarda yazan, Kur’ an da değişik anlatılan aynı konu varsa, o zaman bunu söyleyebiliriz.
 
Örneğin Kur an Nuh peygamberin eşi ve bir oğlunun gemiye binmediğinden yani kurtarılmadığından bahseder ve nedenini açıklar. Özellikle Nuh peygamber ve Lut peygamberin eşlerinin iman etmemesi örneğini verir. Ama Tevrat Nuh peygamberin eşi ve tüm çocuklarının gemiye bindiğini yazması yanlışlığa bir örnektir. Bunu söyleyebiliyoruz, çünkü Kur’ an açıkça belirtiyor bu bilgileri veriyor, bizlerde bu karşılaştırmayı yapabiliyoruz.
Lut peygamberin eşinin kurtarılmadığı her iki kitap tada yazar. Örneğin İbrahim peygamberin oğlunu kurban ederken bir koçun Allah tarafından gönderildiği her iki kitapta da anlatılır. Yine Tevrat kadını erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığını söyler, ama Kur’ an böyle bir açıklama yerine, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın diye bahseder. Ama her ne hikmetse İslam âleminde, kadının yaradılışı olarak, Tevrat ta geçen söylenir halk arasında. İlginç değil mi sizce?
 
Bir başka örnek Kur’ an da ve Tevrat ta domuz etinin, haram olduğunu yazar. Tevrat ta haram olan yiyeceklerin çok büyük bir listesi vardır. Kur an ise açıkladıklarımın dışında temiz olan her şey sizlere helaldir demesine rağmen, her nedense Tevrat ta geçen uzun haramlar listesine, biz İslam âleminde de yer verilir ve kabul edilir.
 
Şimdi aramızda şunu söyleyen ya da düşünen var mıdır dersiniz? Kur an özet almış daha detaylı Tevrat yazmıştır diyebilir miyiz? Elbette hayır, eğer bunu kabul edersek, sorumlu olacağımız Kur an ayetlerine ters düşer. Çünkü Kur’ an her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle sizlere verdik diye açıklar. Bu kitaptan sorumlu olduğumuzu, Kur’an dan hesaba çekileceğimizi, ayetinde açıkça belirtir.
 
Konuyu daha çok dağıtmadan şunu söylemeliyim ki, Kur’ an dışında iman ettiğimiz Tevrat, İncil elbette kabulümüzdür, neyin beşer tarafından değiştirildiği, neyinde Rahman tarafından nesih edildiğinin detayı, bizi hiç ilgilendirmez. Bizler Kur’an da bize açıklananlara, tebliğ edilenlere iman ederiz. Bizleri ilgilendiren,iman ettiğimiz en son bizlere tebliğ edilen Kur’ an dır, demeliyiz ve kabul etmeliyiz. Çünkü Kur’an a sarılmamızı ve ondan hesaba çekileceğimizi Yüce Rabbim söylüyor.
Bakın Allah ayetlerinde, nasıl sesleniyor bizlere? Önce şu ayetlere bakalım Kur’ an ne için indirilmiş?
Sad 29:Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
 
Sad 87: Bu Kuran, ancak âlemler için bir öğüttür.
 
 
Demek ki bu mübarek kitabın ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsın diye indirdiğini belirtiyor Allah. Düşünün lütfen, Kur’ an ın tüm âlemler için öğüt olduğunu, üstüne basa basa söylüyor. Şimdide şu iki ayet üzerinde hep birlikte düşünelim, acaba ne demek istiyor Allah.
 
Maide 101: Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir/kaldırmıştır. Allah Gafur’dur, Halim’dir.
 
Bakara 106;   Biz bir ayeti siler, unutturur veya ertelersek ondan daha iyisini veya onun bir benzerini getiririz. Allah'ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?
 
Bu iki ayet üzerinde, dikkatle düşündüğümüz de, Maide suresi 101. ayette belirttiği gibi, indirilen bazı ayetler demek ki daha önce inandıkları, ya da daha önce gelen kutsal kitaplarda olanların değiştiklerini görmüşler. Bazı insanların buna canı sıkılmış, hatta nasıl olur diye itiraz etmişler. Ama dikkat ederseniz bu durumda Allah ne diyor, bunlarla ilgili sorular sormayın. Kur an indirilmekte iken sorarsanız bunlar sizlere açıklanır, ama daha sonra sormayın, çünkü Allah bunları affetti, kaldırdı, vazgeçti, diyor.
 
Nelerden vazgeçtiği, kaldırdığı konusunda açıklama yapmıyor, detay vermiyor. Çünkü yapmasına da gerek yok, açıkça bu kitaptan sorumlusunuz dedikten sonra, sorumlu olmadıklarımızı gerekmedikçe söylemenin ne anlamı olabilir, kafa karıştırmaktan başka?
 
Devamındaki ayette ise tüm bunlara açıklık getiriyor. Biz gönderdiğimiz kitaplar arasında, bir ayetin hükmünü siler yani kaldırırsak, ya da ertelersek sizler için daha iyisini getiririz diyor. Bu ayetlerden yola çıkarak, diğer kutsal kitaplarda neler vardı, daha sonra Allah bunların hangilerini değiştirdi tamamını bilemeyiz. Daha açıkçası, Kur’ an ın bahsettikleriyle karşılaştırma yapabiliriz, ama diğerleriyle Kur’ an da bahsedilmediği için karşılaştırma yapamayacağımızdan bunlar uydurmadır, insanlar değiştirmiştir demek yerine, bu konuda fikir yürütmeyip, mantıksız sözler söylemeden, bizi ilgilendiren Kur ‘an hükümleridir demek, bence en doğrusudur, en saygılı olanıdır diye düşünüyorum.
 
Bu açıklamalardan sonra, konumuz olan erkeğin sünnet edilmesini, şöyle bir mantık süzgecinden geçirelim. Kur’ an bu konuda hiç söz etmiyor, örnek dahi vermiyor demiştik, ama Tevrat çok açık bir açıklama yapmış ve hatta İbrahim peygamber ve soyuyla yaptığı anlaşma gereği, sünnetin emredildiği yazıyor.
 
Bu konunun doğruluğu ya da yanlışlığı hakkında hiçbir yorum yapma, ya da fikir yürütme yetkisini kendimde bulamıyorum. Bunu yapmakta doğru değildir. Ama kendimde bulduğum yetki ve sorumluluk elimde bulunan Kur’ an a iman etmek ve emirlerine uymaktır. Allah ne diyordu Kur’ an da?
 
 
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
 
 
 
Değerli dostlarım, din kardeşlerim, bakın Allah sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim, bu kitap tan sorumlu tutuyorum diyor. Sizce Allah Kur’ an da hiç bahsetmediği bir konudan, sorumlu tutar mı dersiniz bizleri? Bunun tersini söylemek, Rahmanın adaletine yapılan en büyük saygısızlıktır.
 
Yukarıda yaptığım açıklamanın tek bir sebebi var, Allah ın emirlerini bilelim, emin olalım, daha sonrada güzel geleneklerimizi elbette devam ettirelim, ama gelenekleri Allah emridir demeden, dinselleştirmeden, bunu da iyice bilelim.
 
 
Sünnet İslam âleminde kabul edilen, günümüze kadar uygulanan çok güzel bir gelenektir, bana göre buna devam edelim, bu güzel geleneğimizi engellemek isteyenlere de güzelce izah edelim, zorlamadan bu dinin emri demeden, sünnet olmayan Müslüman değildir demeden.
 
Müslüman olmak isteyen bir kişi geldiğinde de, önce sünnet olmalısın, yoksa Müslüman olamazsın diyerek onları korkutmayalım. İslam dini Kur’an ve onun verdiği hükümler ile yaşanır, bunu asla unutmayalım. Geleneklerimizin dinselleştirilmesine izin vermeyelim.  Eğer bunu bir kez yaparsak, bu işin sonunun nerelere varacağını hesap edemeyiz.
 
İslam dini kolaylık dinidir, akıl dinidir. İslam dininin, Kur’an ın emirleri ile sınırları çizilmiştir. Allah Kur’an ın sınırlarını aşmayın diye uyarıyorsa, bunun aksini yapmamızın ve bunlarda Allah emridir dememizin, bizleri dinden uzaklaştıracağının bilincinde olmalıyız.
 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
halukgta
Sal Ağu 27, 2013 12:09 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: ŞEVVAL AYININ FAZİLETİ


“Her kim Ramazan’da oruç tutar sonra ona Şevvâl’den altı günü eklerse, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.” (Taberânî, el-Kebîr)
“Her kim Ramazan orucunu tutar sonra da ona Şevvâl’den altıyı eklerse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Tirmizî)
 

 
Yüreğinize sağlık...
Tutku
Per Ağu 29, 2013 12:28 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Yüreğinize gül ekin...

Bir gül ekin kalbinize Bir gül ekin, Ama bu sefer kalbinize ekin bu gülü. *Bir sevda tutun,* Ama bu sefer kalbinizde tutun sevdanızı. *Bir hayal kurun,* *Mutluluk vadisinde, bahçesinde, sevgi şehrinde, insanlara huzur saçan, mutluluk yayan,insanların kalbinden hüznü alıp yerine sevdayı, sevgiyi, aşkı, ALLAH aşkını yerleştiren bir yerin hayalini kurun.
 Ve Umut imandır.İmanın ta kendisidir, özüdür kattığıdır. İmanın gözüyle bakmaktır olumsuzluklara, imanın gözüyle meydan okumaktır şeytana ve dostlarına. İmanın doruğudur, kandır damarlarda.
Tutku
Per Ağu 29, 2013 12:15 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Allah Aşkını Hissediyor musunuz?

 Emegine yüregine, Kalemine saglik Esmersevda  Allah Cümlemizi Allah Askiyla yananlardan eylesin insallaah  aminn


 


Asri_Saadett
Per Ağu 29, 2013 4:39 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Allah Aşkını Hissediyor musunuz?

 

Aşık sevdiğini gücendirmekten, onun sevgisinin yok olmasından çok çekinir. Allah’a aşkla bağlı insan, bundan daha şiddetle içi titreyerek Allah korkusunu yaşar. Allah’ın hoşnutluğundan mahrum kalmaktan korkar... Allah’tan gücü yettiğince korkan insan, O’nun buyruklarına uyma konusunda çok daha dikkatli olur; en çok Rabb’ini sever ve en çok O’na saygı duyar. Her an Allah aşkıyla yanmak, insana bir enerji ve canlılık verir. Bu ruhla yaşayan, Allah’a derin bir teslimiyeti ve Allah korkusunu derinden hisseden, Kur’an’a tam tabî olan mümin için tedirgin olacağı, rahatsızlık duyacağı bir şey yoktur. İnsan ancak Allah aşkıyla huzur bulabilir, tevekkül edip rahat olabilir. Samimi mümin, Allah’ın vereceği her şeye razıdır. Her türlü sonuca razı olarak Allah’a teslim olur. Allah’ın razı olması için, o da Allah’tan razı olur. Allah ne musibet verirse versin, aşkla sever Allah’ı, ne yaşarsa yaşasın aşkı devam eder. “Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ’içi titreyerek korku duyan kimse’ içindir.” (Beyyine Suresi, 8)
Bediüzzaman Allah aşkını şu sözlerle dile getirir: “ Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni sevgililere yönelik olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî sevgili, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, kalıcı bir sevgili arattırır; geçici sevgiliye değil, Allah’a olan aşka dönüşür.” Allah’a derin aşkla bağlı mümini Rabb’ine kavuşturacak olan, ölümdür. Ölüm, dünya metaına olan hırsı ortadan kaldıran kesin delildir ve mümin için cennete açılan bir kapıdır. Nefsi müthiş terbiye eden, ahlakı güzelleştiren en önemli sebeplerin başında gelir. Ölüm korkusu, cehennem korkusu insanları çok etkiler. Bu korkular, insanların daha merhametli, şefkatli, daha akılcı, daha sevecen, daha ince düşünceli olmalarını sağlar. Ve güzel ahlakın kökenini oluşturur. Bu nedenle ölüm, mümin için cennete vesile olma, Rabb’ine kavuşma yönünde bir nimet anlamındadır. Ölümle her şeyin biteceğini, yok olacağını düşünmek korkunç bir şeydir. Oysa sonsuza kadar Allah aşkıyla yanmak, sonsuza kadar aynı şiddetli aşkla yaşamak muhteşem güzel bir duygudur. Milyarlarca yıl da geçse, Allah’ı aynı muhabbetle sevmeye devam etmek... Dileyelim Allah bu aşkı bizlere katıksızca yaşatsın; tükenmesi olmasın…
 Yüreğinize sağlık...
Tutku
Per Ağu 29, 2013 7:36 pm
 
Foruma git
Konuya git

YaLan SözLer Üzerine Kısa Bir Yazı

Yalan, başkalarını aldatmaya yönelik söylenen bir takım sözlerdir. İnsanoğlu hayatı boyunca birtakım yalanlar söyler. Söylenen bütün yalanları kötü olarak nitelendiremeyiz. Özellikle bir insanın hayatını kurtarmak söz konusuysa ya da birini kırmamak için söyleniyorsa. Bu tür yalanlar halk arasında masum yalanlar olarak nitelendirilir.
Çocukluğun ilk dönemlerinde yalan söylemenin temelleri atılır. Çocuklar 7 yaşına geldiğinde bilinçli bir şekilde yalan söyleyebilmektedir. Genellikle yalana, dikkat çekmek, ilgi görmek ya da savunma amacıyla başvururlar. Her insan hayatında mutlaka yalana başvurmuştur. Çünkü yalan bizi gerçeklerden biraz da olsa uzaklaştırmaktadır. Aslında yalan bir bakıma psikolojik bir kaçış mekanizmasıdır. Yalan kesinlikle onaylanamaz. Çünkü aldatma ve kandırma söz konusudur.
Yalan, insanların birbirlerine olan güvenlerini derinden zedeler. Bir kere olsun yalanını yakaladığımız birine bir daha şüpheyle yaklaşırız. İnsanlar arasındaki ilişkilerin temeli güvene dayanır. Bu nedenle yalan söylemek insanların hayatını ve ilişkilerini de etkiler. Yalan söylemek, kötü bir davranıştır ve insanları kandırmaya çalışarak kendini akıllı sanmaktır. Başkalarına söylenilen yalan, aslında kişinin kendine söylediği yalandır.
Hiçbir yalan sonsuza kadar süremez. Günün birinde mutlaka ortaya çıkacaktır. Çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Bizler, mümkün olduğunca yalandan uzak durmalıyız. Talmud’un da dediği gibi “Doğru söylediğin zaman kimse inanmayacak. İşte, yalan söylemenin cezası budur.
Yalanı, korkaklar söyler. Cesur kişiler, ucunda ölüm bile olsa, doğruyu söyler! Ne yazık ki herkes adam gibi adam olamıyor. Yalancısı, ******, hilekârı, riyakarı, haini... Çeşit çeşit insan müsveddesi var. Oysa kandıran, kendini kandırır. Eden, kendine eder. İnsanın kendi kendisine yaptığını, kimse yapamaz.
 
Efe
Per Ağu 29, 2013 1:08 am
 
Foruma git
Konuya git

Maide Suresi 116-117. Ayetlerden Alacağımız Dersler

 
Kur’an öyle eşsiz bir nurdur ki, ondan aydınlanmak isteyen, ancak ona müracaat ederse nurundan nasiplenir. Allah bizlere anlatmak istediği çok önemli konuları, kıssadan hisse almamız için, bazı olayları bizlerin ders alabilmemiz adına Kur’an da anlatır, örnekler verir.Kur’an ın yarısından fazlası, geçmişte yaşanan olaylardan örnekler ve ibretler, ya da daha yaşanmamış, ama yaptığımız yanlışlara dikkat çeken, uyarılarla doludur. Bu şekilde dersler almamızı, yanlışları görmemizi ister Rabbimiz.Bizler bu kıssadan hisselerden, gereken dersleri alır mıyız? Hiç sanmıyorum, çünkü birileri bizlerin Kur’an ile bağlarını kesmiş, adeta Kur’an ı kendi tekellerine almışlardır. Sen anlayamazsın, Kur’an ı herkes anlayamaz diyerek, ne yazık ki Allah ın nurundan uzaklaştırılmışız. İslam dininde ruhban sınıfı yoktur diyenler, öyle bir ruhban sınıfı yaratmışlardır ki, bugün Hıristiyan ve Yahudilerin bile önüne geçmişlerdir. Sizlere çok dikkat çekici ama üstünde hiç durmadığımız örnek bir ayetten bahsetmek ve sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum.Allah Maide suresi 116 ve 117. ayetlerde, daha yaşanmamış ama hesabın görüleceği o çetin günde, peygamberlerin şahit olarak çağrıldığı gün, Hz. İsa ile Allah ın karşılıklı bir konuşmasını, bizlerin dersler alması için, bugünden bakın nasıl anlatıyor Kur’an da? Tabi bunu niçin anlatıyor ve şimdiden neden Kur’an da bizlere bildiriyor, lütfen bunu dikkatle düşünelim.Maide 116: İşte o zaman Allah; “Ey Meryem oğlu İsa! Beni ve anamı, Allah'tan başka iki ilah edinin dedin mi?” diye sorduğu zaman İsa şöyle cevap verecek: “Hâşâ! Seni tenzih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Bunu söylemiş olsaydım sen muhakkak bilirdin! Sen benim içimdeki her şeyi bilirsin, hâlbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin!”Dikkat ettiyseniz, konuşma mahşer günü olacak. Hz. İsa nın, kendi ümmetine şahit olarak çağrıldığı zaman. Peki ne diyor Rabbimiz Hz. İsa ya? Bugün Hıristiyanların yaptığı en büyük yanlışa dikkat çekiyor ve sen mi söyledin annenin ve kendinin Allah ın yanında Tanrı/İlah olduğunu? Bugün Hz. İsa nın Allah ın oğlu olduğu söylenerek, böylece Hz. İsa nın da Tanrı vasıflarında olduğuna inanılmaktadır.Lütfen dikkatle düşünelim, bu konuşma mahşer günü, Hz. İsa nın kendi ümmetinin huzurunda geçecek. Allah ın bu sorusu karşısında Hz. İsa nın vereceği cevap üzerinde düşünelim. Bakın ne diyordu.(Hâşâ! Seni tenzih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Bunu söylemiş olsaydım sen muhakkak bilirdin! )Mahşer günü bu cevabı verecek olan, Hz. İsa nın ümmetinin durumunu düşünelim şimdide. Acaba bu cevabı duyan Hıristiyanların hali ne olur? Bunu hayal bile edemiyorum doğrusu.Şöyle düşünebilirsiniz, Allah Hz. İsa nın vereceği cevabı bildiği halde, neden bu soruyu soruyor ve bugün Kur’an da yer alıp bizlere anlatılıyor? Tabi bu soruya verilecek birçok cevap vardır. Hıristiyanların, Yahudilerin bu yanlış inançlarını kendilerine hatırlatmak için diyebiliriz. Çünkü Yahudilerde, aynı hatayı yapıyorlardı.Peki, biz Müslümanların bu ayetten, çıkartacağımız ders yok mu? İşimize gelmediğinde nefis ne yazık ki yüzlerce ayetin üstünü örtüveriyor. Gelin bu ayetin devamındaki ayete birlikte bakalım. Acaba bu iki ayetten, kıssadan hisse kendimize neler çıkartabiliriz.Maide 117: “Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. ‘Benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz' dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerinde kontrolcü idim. Beni vefat ettirince, artık onlar üzerinde gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkı ile görensin.”Bakın Hz. İsa mahşer günü, daha neler söylüyor Rabbimize.(Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim. ‘Benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz' dedim.)Bu sözleri duyduğunuzda, sizlere Kur’an ın başka ayetlerinden hatırlatma yaptı mı? Ne diyordu Allah peygamberimize, SANA İNDİRDİĞİMLE ONLARA HÜKMET. Demek ki bütün peygamberlere, aynı görevi vermiş Allah. Hz. İsa da ben onlara, ancak bana emrettiğini, yani bana indirdiğini söyledim diyor.Sanırım bu sözleri okuduktan sonra da, aklınıza bizlere öğretilen bazı bilgiler geldi. Ne öğretmişiler di bazı rivayetler yoluyla? Allah elçisine Kur’an ayetlerinden başka dine ilave yapma, hüküm koyma, helal-haram yapma yetkisi de vermiştir. Çünkü Kur’an da her şey yazmaz demediler mi? Hz. İsa ile Allah ın konuşmasından yola çıkarak, bizlerde şöyle düşünelim. Bugün Kur’an ın hükmü olmadığı halde, bunlarda peygamberimizin dine ilaveleridir, hükümleridir diye önümüze sürdükleri, ciltlerce dolusu bilgilere, dine yapılan ilaveleri, Kur’an süzgecinden geçirmeden inanırsak, Acaba mahşer günü peygamberimizin şahitliğinde, Rabbimiz elçisine buna benzer bir soru sorsa ve şöyle derse, acaba halimiz ne olur?Ey Resulüm, ben sana kullarıma yalnız Kur’an ile hükmet, onları yalnız Kur’an ile uyar, ben hükmüme hiç kimseyi ortak etmem, kullarımı Kur’an dan sorumlu tutuyorum dediğim halde, sen mi söyledin bunlarda Allah katındandır, bunlardan da sorumlusunuz diye derse, acaba peygamberimizin Rabbimizin bu sorusuna cevabı ne olabilir sizce?Lütfen bu konuyu çok dikkatli bir şekilde düşünelim. Düşünmeden iman edersek, inanın çok üzülürüz.Aynı ayette Hz. İsa bir başka şeyi de özellikle emrettiğini söylüyor ümmetine. Lütfen bu konu üzerinde de dikkatle düşünelim.(Benim de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz' dedim.)Sanırım bu sözleri de duyduğunuzda, yine bugün bizlerin yaptığı yanlışlar geldi aklınıza eminim. Yaşadığımız İslam ın içinde, din ve iman adına güvenilecek ardı sıra gidilecek, edindiğimiz velilere/dostlara öyle kul oluyoruz ki, Allah ın ikazlarını duyan işiten yok. Eğer Allah ın yanında veliler/dostlar edinirde, Allah tan başka iman adına velilerin/dostların ardı sıra giderseniz, Allah ın yanında da edindiğiniz velilere, önderlere kulluk yapmış olursunuz.Bakın Rahman bu konuda bizleri nasıl uyarıyor.Secde 4: Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçi. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?Araf 3: “Rabbinizin katından size indirilene uyun; O'ndan başka önderlerin/velilerin ardından gitmeyin. Ne kadar az tutuyorsunuz aklınızda, bu (öğüdü).Bakara 107: Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.Kehf 102: Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler/dostlar edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olarak inkârcılar için hazırladık.Hz. İsa ile Allah ın, mahşer günü karşılıklı konuşacak olmasından, alacağımız çok büyük dersler vardır. Yahudi ve Hıristiyanlar ister ders alır, ister almaz. Ama bizlerin ders alacağı çok şeyler anlatıyor, bu kısadan hissede.Bizler Kur’an dan habersiz, Allah ın berisinden edindiğimiz veliler, şeyhler, kendimizce belirlediğimiz Allah ın hiçbir kanıt indirmediği Allah dostları adını verdiklerimize de Kulluk etmeye kalkarsak, mahşer günü hesabın görüleceği o günün sonunda, gireceğimiz yerin neresi olduğunu Allah çok güzel anlatıyor.Din ve iman adına Allah dan başka güveneceğimiz kimsenin olmadığını, secde 4. ayet çok güzel izah ediyor. Allah ın indirdiği bilgilere uyun, onun dışında dostlar edinerek, onlara inanmayın diye sıkı sıkı tembih eden Rabbimizin sözlerini duyalım. Duymayan sonucuna katlanacaktır, bunu da hatırlatırım.Allah ın bunca ayetlerini duymazlıktan gelerek, velisi- şeyhi olmayan cennete gidemez, İslam ı doğru yaşayamaz diyenler, Allah ın tabiriyle inkârcılar topluluğuna katılmış olacağını unutmamalıdırlar.Kur’an ın dinin anası olan, muhkem ayetlerini, herkes çaba gösterdiği ölçüde, kapasitesi nispetinde anlar. Önce bu gerçeğin altını çizelim. Daha sonrada bizlere düşen, Kur’an ı daha iyi anlayabilmek için her kitaptan, ilim adamlarından araştırmalı ve imtihanımızda en iyi safta yerimizi almaya, çaba göstermeliyiz. Bizlerin bizzat ilk müracaatı Kur’an olduğu için, aldatılma riskimizi çok aza indirmiş olacağız.Değerli din kardeşlerim. Amacım sizleri Kur’an a davet etmek ve ayetler üzerinde düşünmenize vesile olmaktır. Buna Rabbimiz şahittir. Lütfen hurafeden ve sanıdan uzak, Allah ın kitabını anlayarak, bilerek ve düşünerek okuyalım. Üzerinde bir öğrenci misali dersimize çalışalım, araştıralım. Çünkü Rabbimiz bizleri Kur’an dan imtihan edeceğini apaçık bildirmiştir.Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye hüküm verdiyse, O kitap ta bizlerin sorumlu olduğu kısımlar, anlaşılması zor asla olmaz. Allah adaletlidir, bağışlayıcıdır, affedicidir. Kur’an sizler için rehberdir diyor da, Kur’an ın ipine sarılın diyorsa, lütfen emin olmadığımız bilgilere değil, Kur’an ın ipine sarılalım.Şunu asla unutmayalım. Din ve iman adına güveneceğimiz dayanacağımız, Allah ın dışındakilerden bize, ne bir dost vardır ne de bir şefaatçi. Bu uyarıyı Secde suresi 4. ayette yapan Rahmanı, lütfen dikkate alalım. Yoksa çok ama çok üzülürüz.İslam ı anlamak ve yaşamak adına, bu güne kadar Allah ın kitabının önüne, KUL kitaplarını alarak anlamaya çalıştık. Ama sonuç ortada, dinde bölünmüş ve bir birine düşman olan bir İslam toplumu.Gelin şimdi de, Allah ın kitabını ön plana alarak, ondan yararlanmanın yollarını arayalım. Bakın o zaman her şeyin, nasıl çok daha farklı olduğunu göreceksiniz.Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
 
halukgta
Cum Ağu 30, 2013 9:56 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: PEYGAMBERİMİZ : SEVGİ VE RAHMET ELÇİSİ

 
  
Büyüdükce büyüyor hasretin icimdeBir an olsun düsmüyor salavatin dilimdeHicbir gece dinmiyor yaslar gözümdeÖyle özlüyorum ya Rasulallah...
Sükürler olsun bende senin ümmetindenimRabbimden ve Senden baska yoktur yarim benimGönlümle, sözümle ölene dek izindeyimÖyle özlüyorum ya Rasulallah...
Bilirim ben agladikca, düser gözyaslarim avucunaBilirim duyarsin beni, ellerim semada oldugundaTek dilegim sensin, ah varabilsem sanaÖyle özlüyorum ya Rasulallah...
Bastigin topraklara yüzümü sürebilsemNurla dolu olan yesil kubbeni görebilsemSultanim ugruna bu canimi verebilsemÖyle özlüyorum ya Rasulallah...

Bütün bunlara rağmen senin şefaatine muhtacız Ya Rasulallah!

Ne olur biz günahkar ümmetinden şefaatini esirgeme Ya Rasullallah!

Bizlere Lütfen Dua Buyur Yâ Rasulallah (sav)
 
 
Ferzin__
Cum Ağu 30, 2013 12:01 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Maide Suresi 116-117. Ayetlerden Alacağımız Dersler


Allah adaletlidir, bağışlayıcıdır, affedicidir. Kur’an sizler için rehberdir diyor da, Kur’an ın ipine sarılın diyorsa, lütfen emin olmadığımız bilgilere değil, Kur’an ın ipine sarılalım.


Emegine yüregine saglikkkkk....

Ferzin__
Cum Ağu 30, 2013 12:40 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: PEYGAMBERİMİZ : SEVGİ VE RAHMET ELÇİSİ


Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim, inneke hamîdun mecîd.
 
 
 
Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim, inneke hamîdun mecîd.
 
Manası: Allahım! Muhammed'e ve ailesine rahmet kıl, tıpkı İbrahim'e ve ailesine rahmet kıldığın gibi. Sen övülmeye lâyıksın, şerefi yücesin. Muhammed'i ve ailesini mübarek kıl, tıpkı İbrahim'i ve ailesini mübarek kıldığın gibi. Sen övülmeye lâyıksın, şerefi yücesin.  (Bk. Buhârî, da?avât 33: Müslim, salât 66-68) Emeğinize sağlık paylaşımlarınız çok güzel.
 
Hacegan__
Cum Ağu 30, 2013 4:33 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Allah Aşkını Hissediyor musunuz?

paylaşımlarınız için çok tşkler

suskunses
Cmt Ağu 31, 2013 6:16 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: HAŞR SURESİ'NİN MEALİ


 


BİZLERİ ŞİRK KOŞANLARDAN DEĞİLDE, SALİH AMELİ   OLAN , İNANAN ,KENDİSİ İÇİN İSTEDİĞİNİ BAŞKASI İÇİNDE İSTEYEN,RIZANI KAZANANLARDAN EYLE...


Emeginize yüreginize saglikkk..

Ferzin__
Cmt Ağu 31, 2013 10:03 am
 
Foruma git
Konuya git

Bakara 146-147. Ayetlerden Alacağımız Dersler

Değerli din kardeşlerim. Kur’an ın her ayeti, bizlere öyle güzel dersler veriyor ki, biraz düşünen, hurafeden uzak kalan, tüm gerçeklerin farkında olacaktır.  Yaradan da zaten ne diyordu Kur’an ayetleri için?
 
Casiye 20: [İşte] bu [vahiy,] insanlık için bir kavrayış aracıdır; tereddütsüz bir inanca ve emniyete ulaşanlar için de bir rahmet ve hidayettir.
 
Rabbimiz Kur’an ayetlerinin bizleri, nasıl gerçeklere götüreceğini ve bizleri nurlu ışıkla buluşturacağını, ne kadar güzel anlatıyor. Demek ki Kur’an ı anlayabilmek için, önce onunla bizzat buluşmalıyız ki, tüm gerçeklerin farkında olabilelim. Bir başka deyişle Kur’an ı doğru anlayabilmek için, önce Kur’an ın gözlüğünü takmalıyız, yani anlayarak, düşünerek okumalıyız. Başkasının gözlüğüyle Kur’an a bakan, onların sözleriyle ayetleri anlamaya çalışan, asla gerçekleri göremeyecektir.
 
Yazdığım yazılarımın genel konusu, hurafeden ve sanıdan uzak, Kur’an ile bizzat bizlerin buluşmamız, üzerinde düşünerek iman etmemiz adınadır. Çünkü Yaradan bizleri açıkça Kur’an dan sorumlu tuttuğunu ve en emin bilgininde Kur’an olduğunun, hükmünü vermiştir.
 
Bu yazımın da özünde yine bu konu var. Sizlere bakara suresi 146 ve 147. ayetleri hatırlatmak istiyorum. Bakalım Rabbimiz bu ayetlerinde, bizleri nereye yönlendiriyor ve dikkatimizi nasıl çekiyor onu anlayalım.
 
Bakara 146: Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.
 
Bakara 147: GERÇEK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR. O halde kuşkulananlardan olma.
 
Şükürler olsun ki Yaradan, bizleri o kadar güzel açık bir şekilde uyarıyor ki, anlamadım demek hiç mümkün değil. Bakara 146. ayette çok dikkat çekici bir konuya değiniyor Allah ve diyor ki, gönderdiğim elçinin benim tarafımdan gönderildiğini, kendi evlatlarını bildikleri gibi bildikleri halde, gerçeği gizlerler diyor.
 
Gelin bu sözleri anlamaya çalışalım şimdide. Tevrat ı okuyanlar bilir, Musa peygamberimizden sonra elçi olarak, bir Mesih geleceğinden bahseder. Bildiğiniz gibi Hz. İsa Kur’an da da Mesih ismiyle geçer. Ama Yahudiler, babasız olduğundan kendilerinden kabul edemedikleri Hz. İsa’yı kabullenmediler. Yani Hz. İsa’ nın geleceği, Tevrat ta yazılıdır.
 
Bugünkü İncil de, Hz. İsa dan sonra, Ahmet isminde bir peygamberin geleceği de yazar. Buradan da anlıyoruz ki, Allah göndereceği elçileri, bir önceki gönderdiği kitaplarda haberini vermiştir ki, toplum aldatılmasın kandırılmasın.Tabi işlerini kolaylaştırmak ve bizlerin şüpheye düşmemizi engellemek için. Peygamberimizi kabul etmekte zorlanmalarının nedeni, peygamberimiz ehli kitaptan yani kendileri içinden olmayıp, ümmi toplumdan olmasıdır. Ümmi konusu da topluma yanlış anlatılmıştır, konuyu dağıtmamak için buna girmiyorum.
 
Demek ki Allah bizleri uyarmak ve doğruya ulaştırmak adına, her konuda gönderdiği kitaplarda bahsetmiş, elçileri hakkında bile gelmeden bilgisini vermiştir.
 
Peki, bakara suresi 147. ayetten nasıl bir ders çıkarmalıyız, işte bu kısmı da çok önemli. Bakın Yaradan nasıl dikkatimizi çekiyor ve ne diyor, tekrar hatırlayalım.
 
(GERÇEK OLAN, RABBİNDEN GELENDİR.)
 
Ne dersiniz dostlar, açıklamaya, izah etmeye gerek var mı? Allah gerçek hak olanın, Allah katından bizlere indirilen olduğunu birçok ayetinde söylediği halde, bizler hala neler söylüyoruz hatırlayınız. Yalnız Kur’an ile iman olmaz, her şey Kur’an da yazmaz, peygamberimiz bir o kadar da dinde hüküm koymuştur diyerek, nasıl bir yanılgının içinde olduğumuzun hala farkında değiliz.
 
Kur’an da hiç bahsedilmediği halde, bugün günümüzde kurtarıcı olarak beklediğimiz, mehdileri ve Mesihleri nasıl açıklayabiliriz? Allah ben gönderdiğim elçilerimin bile bilgisini, kitaplarımda sizlere anlattım dediği halde, bizler neler söylüyor ve nelere inanıyoruz.
 
Allah Rabbinden sizlere gelenden, sakın kuşkulananlardan olmayın diyor. Bu sözüyle Rabbimiz, size gönderdiğim elçim haktır ve sarılacağınız, iman edeceğiniz, ardı sıra gideceğiniz tüm bilgiler Rabbimizden bizlere ulaşan Kur’an da vardır diye açıklık getiriyor. Ama bizler ne yazık ki yalnız Kur an ile iman olmaz diyerek, Kur’ An ın yanında ona eş, dine hüküm koyan bilgiler için, bunlarda haktır demiyor muyuz?
 
Mehdi konusu özellikle günümüzde, çok gündeme getiriliyor. Bu konu İslam toplumunu oyalamak, avutmak ve perde arkasından yönetebilmek için, Yahudiler tarafından uydurulan büyük bir aldatmacadır. Lütfen bu konuyu dikkatle izleyiniz, arkasında Yahudi fitnesini göreceksiniz.
 
Allah ın birçok ayetini görmezden gelenlere, üstünü örtenlere, bakın Rabbimiz ne diyor.
 
Zühruf 36: Kim Rahman'ınZikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa, biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
 
Allah ın apaçık ayetlerini görmezden gelirsek, sonucuna katlanacağımızı da bilmeliyiz. Bunu yaparak şeytanı dost edindiğimiz gerçeği, hiç unutulmamalıdır. Kurtuluşa ermek isteyene Allah, bunun reçetesini de açıkça bizlere aşağıdaki ayetinde bildirmiş ve bizlere hatırlatmıştır. Tabi gözler perdeli, gönüller mühürlü değilse.
 
Bakara 5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
 
Bunca açık uyarılardan da ders alamadıysak ve hala Kur’an imanımız adına yeterli bilgileri, detayları vermez diyorsak, ne söyleyebilirim. Allah kurtuluşa erecek kullarının, yalnız benim gönderdiğim Kur’an üzerinde olanlardır diyor. Ya bizler neler söylüyoruz?
 
Allah bizlerin yalnız Kur’an dan sorumlu olduğumuzu, yüzlerce kez söyleyip, birçok örneklerle izah ettiği halde,  inandıkları Kur’an ın onayından geçmeyen rivayetleri korumak, kollamak ve temize çıkarmak adına, birçok ayeti görmezden gelenlere bir ayet daha hatırlatmak istiyorum.
 
Enbiya 10; And olsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
 
Ne dersiniz hala Kur’an bizlere yetmez, rivayet hadisler olmasaydı, Kur’an anlaşılamaz ve kapalı kalırdı diyerek, Kur’an a yapılan o büyük saygısızlıktan, hala vazgeçmeyecek miyiz?
 
Gönül gözlerimizin açık olmasını istiyorsak, Kur’an ayetlerini anlamadan değil, anlayarak bolca okuyalım ve üzerinde düşünelim. Bakın o zaman imanımızın, inancımızın bizlere, çok daha huzur verdiğini nasıl fark edeceksiniz.
 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
halukgta
Pts Eyl 30, 2013 9:05 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: AMME (NEBE) SURESİ

 
   
Amme suresinin fazileti Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Amme sûresini okuyan bir kimseye Allahü teâlâ, kıyâmet günü soğuk Cennet şerbeti ikram eder” “İkindi namazından sonra Nebe sûresini okuyan kimseye Cenab-ı Hak kıyâmet azabını hafifletir.” “Her kim Amme sûresini devamlı olarak ikindi namazından sonra okursa, Allahü teâlâ o kimsenin rızkını artırır, dünyadan âhıretteki yerini görmedikçe çıkmaz.”
Rabbim bizi de affeyle, Koy bizi de cennetine...
Eline ,Sağlık, Yüreğine sağlık, diline sağlık..
MUTLU__
Cum Ekm 04, 2013 7:22 am
 
Foruma git
Konuya git

Kur'an da Nesih Edilen Ayet Var mıdır

Allah Kur’an ı bizlere rehber, yol gösterici olsun diye indirdiğini söyler. Kur’an ın tamamına iman etmemizi emreder. Bakara 84–85. ayetlerinde, geçmiş toplumların yerine getireceklerine dair, Allah a söz verdiklerini ama sözlerinde durmadığının örneklerini verir ve bakın çok dikkat çekici bir uyarıda bulunur.
 
( Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da, bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? )
 
Bugün bizlerde Rabbimize, Kur’an a iman ettik demekle, bir söz veriyoruz ve yalnız Kur’an ın ipine sarılacağımızı, Allah tan başka şefaatçiler edinmeyeceğimizi, hak olan Allah katından gelen Kur’an olduğunu, yalnız Allah a kulluk yapacağımız konusunda söz verdik demiş oluyoruz. Peki, bizler Kur’an ın tüm ayetlerine bugün günümüzde iman ediyor muyuz?
 
Araştıracağımız ve üzerinde düşüneceğimiz konu, Kur’an ın içinde NESİH edilmiş yani hükmü kaldırılmış ayet var mıdır? İslam ı cemaat ve tarikat eksenli yaşayan kardeşlerimiz, ne yazık ki bugün birçok ayetlerin hükümlerinin, nesih edildiğine yani hükmünün kaldırıldığına inanıyor.
 
Allah tarafından, hükmü kaldırılan bir ayetin, Kur’an a dâhil edilmesinin, Kur’an dan çıkartılmamasının mantığını, nasıl açıklayabiliriz? Madem ayetin hükmü daha sonra gelen bir ayetle kaldırıldı, artık bizleri ilgilendirmiyor, peygamberimiz neden bu ayeti Kur’an dan çıkarmadı? Hükmü kalkan ve onun yerine gelen bir ayet, birlikte Kur’an da yer alırsa, toplumun kafasını karıştırmaz mı? Devletler bile bir kanunu kaldırıp, yenisini getirdiklerinde, asla eskisi ile birlikte bulundurmazlar.
 
Nesih konusu Kur’an da geçer, bakın Allah bu konuda ne diyor.
 
Bakara 106: Biz bir ayetten her neyi nesheder veya unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, Allah her şeye kadirdir.
 
Biz bir ayeti nesih eder, yani hükmünü kaldırırsak, ondan daha iyisini getiririz diyor. Bu ayet üzerinde düşünelim şimdide. Acaba Yaradan peygamberimize gönderdiği Kur’an içinde, daha sonra bir ayetin hükmünü kaldırıp, daha farklı bir hüküm vermiş olabilir mi?
 
Eğer bunu kabul edersek, çok fazla bir zaman geçmediği halde, neden ilk önce daha hayırlısını, bizler için daha güzelini göndermedi, HÂŞÂ Rabbimiz, geleceği göremedi mi diye bir soru gelmez mi akla? Elbette bu mümkün değil. Allah geleceği bilir ve ona göre ayetlerini indirir. Peki, burada geçen hükmü kaldırılmış, nesih edilmiş ayetlerden kasıt, hangi ayetler olabilir. Elbette her şeyden nice örnekler verdiğini söyleyen Rabbimiz, onunda örneğini veriyor ve bakın ne diyor.
 
Maide 101: Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur'an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir.
 
Yukarıdaki ayet, Kur’an ın indirilme anındaki, bir kısım toplumun tepkilerinden bahsediyor. Demek ki Kur’an ayetlerinin indirildiği zaman, bazı ayetler için, toplum içinde bir tedirginlik var. Peki, ne olabilir bunlar? Bu tedirginlik Ehli kitap toplumundan olduğu anlaşılıyor. Çünkü daha önceki Allah ın gönderdiği kitaplarda, hükmü geçen konuların, peygamberimize indirilen ayetlerde, daha farklı olduğunu ya da hükmünün kaldırıldığını görüyorlar.
 
Bunu gören Ehli kitap, itiraz ediyor peygamberimize. Allah da bunun açıklamasını yapıyor ve tedirgin olduğunuz konuları, Kur’an indirilmekteyken elçime sorarsanız, sizlere nedeni açıklanır diyor. Daha sonra onlardan bahsetmeyin, aklınızdan silin. Çünkü Allah onların hükmünü nesih etti, yani hükmünü kaldırdı diye açıklama yapıyor. Allah ın kitaplar arasında bazı hükümlerini kaldırmasının farklı nedenleri olabilir. Bir kısmı toplumun geçirdiği teknolojik, bilim evrelerinden dolayı, bir kısmı da o günkü topluma verdiği ceza ya da mükâfatlar nedeniyle olabilir. Bunun doğrusunu Rabbimiz bilir. Lütfen dikkat ediniz. Nesih konusu Kur’an içinde değil, daha önce gönderilmiş kitaplar arasında olduğu, çok açık anlaşılıyor.
 
Konuyla ilgili bir örnek vermek gerekirse, bakara 187. ayetinde, Allah tövbelerinizi kabul etti ve sizleri bağışladı. Artık oruç geceleri, eşinize yaklaşmak sizlere helal kılındı diye bir açıklama yapar. Bu ayetten de anlıyoruz ki, daha önceki ehli kitaba, oruç gecelerinde eşlerine yaklaşmaları haram kılınmış. Kur’an bu yasağın kaldırıldığını, nesih edildiğini açıklamıştır.
 
Kur’an da nesih olduğunu anlatmaya çalışan bir sitenin, verdiği örnek üzerine dikkatle düşünmenizi rica ediyorum. Bakın nesih edildiğini söylediği bir ayetten, nasıl bahsediyor. Konuyu bu örnek üzerinden birlikte inceleyelim ve üzerinde düşünelim. Sitede şunlar yazıyordu;
 
( Mesela, içki önce haram değildi. Bir ayet inip fayda ve zararından bahsedilmiş, zararı daha fazladır denilerek bırakılması istenmiş; fakat kesin olarak haram edilmemişti. Daha sonra kesin olarak haram edildi. )
 
Sanırım hurafe itikatlarımıza delil olsun diye, öyle yanlış sözler söylüyoruz ki, akıl ve mantık kabul etmez. Yani içki, Allah ın daha önce gönderdiği kitaplarda, Yahudi ve Hıristiyanlara serbest miydi? Farkında olmadan, bunu söylemiş olduklarının farkında bile değiller. İçki ve kumar daha önceki toplumlara da, peygamberimize indirilen şeriatında da, asla önerilmeyen uzak durulması gereken, şeytan işi bir pislik olduğu bildirilmiştir.
Bahsedilen ayetin, konuyla ilgili kısmını yazalım.
 
Bakara 219: Sana şarabı ve kumarı sorarlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah vardır; insanlar için çıkarlar da vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından çok daha büyüktür……..
 
Ayete baktığımızda, içkinin ve kumarın bizleri kötülüğe götüreceğini, geçici olarak hoş gürünse bile, zararının fazla olduğundan, uzak durulmasını emrediyor Rabbimiz. Dikkat ediniz, içki ve kumarın bizleri günaha sokacağından bahsediliyor ama özellikle, bugün söyledikleri gibi haram kelimesini Allah özellikle kullanmıyor, günah olarak nitelendiriyor. Şimdi vereceğim ayetin, yukarıda verdiğim ayeti nesih ettiği, yani hükmünü kaldırdığı söyleniyor.
 
Maide 91: Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?
 
Bu ayette Rabbimiz ne anlatıyor? Şeytan içki ve kumarla aranıza kin ve nefret sokar, Allah ı anmaktan alıkoyar diyor ve ayetin sonunda bakın üzerinde dikkatle düşünmemiz gereken ikazını, tavsiyesini yapıyor Rabbimiz.
 
(ARTIK VAZGEÇİYOR MUSUNUZ? )
 
Bu ayetin bir ayet öncesinde de yine, Rabbimiz çok güzel tavsiyelerde bulunuyor ve içkinin, kumarın bizlere neler getireceğini söylüyor.
 
Maide 90: Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.
 
Dikkat ederseniz bu ayette de bizleri uyarıyor, içki ve kumarın bizleri şeytana yaklaştıracağını, onun pisliğinde sürüneceğimizi hatırlatıyor. Bunlardan uzak kalanların ise kurtuluşa ereceği örneğini veriyor. İşte Kur’an böyle güzel tavsiyelerle, bizleri en doğruya yönlendiriyor.
 
Değerli din kardeşlerim. Kur’an ı rivayet ve sanı bilgilerle anlamaya kalkarsak, dinden uzaklaşırız hatırlatırım. Güzelim Kur’an ın nurundan da uzak kalırız. Allah bu ayetlerde bizlerin içki ve kumardan uzak kalmamızın önemini anlatıyor. Asla bir ayet diğerinin hükmünü kaldırmıyor, tam aksine birbirini tamamlıyor, konuyu çok daha güzel ve anlaşılır hale getirerek pekiştiriyor.
 
Allah bu ayetlerde, içkiden ve kumardan uzak kalmamız için, çok önemli TAVSİYELERDE BULUNUYOR. Lütfen dikkat ediniz, Kur’an ın birçok yerinde bazı konularda kullandığı HARAM sözcüğünü, özellikle bu ayetlerde bu konularda kullanmıyor, günah olduğunu belirtiyor. Peki, neden olabilir sizce?
 
Elbette bu sözlerimi doğru anlamalıyız. Belki haram sözünü Allah, özellikle kullanmamıştır ama günahta ısrar ederek, HARAMIN kapısını aralamış olabileceğimiz gerçeğini unutmamalıyız. İçki ve kumar her türlü kötülüğün kapısını açan bir unsurdur. Rabbin bu şefkatini kötüye kullanmadan, içki ve kumardan uzak durmalıyız. Allah yarattığı kullarının, zayıf iradeli olduğunu bildiği ve nefsine yenilebileceğini çok iyi biliyor. Hatırlayınız Yaradan Kur’an için ne demişti?
 
Kamer 17: Andolsun biz, Kuran'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
 
Demek ki Kur’an bizlere öğüt veren, doğruyla eğriyi açıkça önümüze seren, bir rehber kitap olduğu için uyarıcı, yol gösterici görevini yapıyor. Özellikle içki ve kumar konusunda, Haram sözünü kullanmayarak da, biz kullarına Rabbimiz şefkatini, Rahmetini gösteriyor. Çünkü Allah ın bizzat HARAM kelimesini kullandığı günahlar, affı çok zor büyük günahlardır. Buradan da anlıyoruz ki içki ve kumar illetinden, Allah adeta bir terapiyle, eğitimle uzaklaşmasını istiyor kullarının.
 
Yine içki konusunda, Allah bizleri uyardığı bir ayetini daha hatırlatmak istiyorum. Ne yazık ki bu ayetinde hükmünün kalktığını, yani nesih edildiği söylenmektedir.
 
Nisa 43: Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın……
 
Bu ayeti de okuduğunuzda, konuyla ilgili tüm ayetlerin, çok farklı bilgiler verdiğini, bizleri ayrı ayrı konularda uyardığını, ikaz ettiğini anlıyoruz. Bu ayette de Rabbimiz, nefsine yenik düşerek içki kullanmış kullarını uyarıyor ve bakın ne diyor?
 
Sizlere içkiden uzak durun, sizleri günaha sokacak en büyük etken içkidir diye uyarmıştım. Ama bazı kullarım nefsine ne yazık ki yenik düşüyor. Huzuruma namaza dururken, sakın kendinizi bilmeyecek durumda, içkili bir şekilde durmayınız diyor.
 
Namaz Allah ile kulu arasında bir irtibattır, sohbet kapısıdır. Bu irtibatın kesilmesini Allah asla istemiyor. Kulum nefsine yenik düşüp içki içmiş olabilir, onu tamamen dışlamak, şeytanın kucağına atmak yerine, öneri ve tavsiyelerle İslam dairesi içinde tutmaya çalışıyor. Ne yazık ki bizler bu gerçeği hiç anlayamadık ve nefsine yenik düşen kardeşlerimizi dışladık, kendimizden uzaklaştırırdık, ötekileştirdik.
 
Dikkat ederseniz içki konusunda ki tüm ayetler, çok farklı konuları ele almış ve açıklamalar yapmıştır. Bizlere düşen, hiçbir etki altında kalmadan, nefsimizin etkisiyle dine ilaveler yapmadan Allah ın ikazlarını, uyarılarını, tavsiyelerini doğru anlamak olmalıdır.
 
Ne yazık ki buna benzer onlarca ayetin, hükmünün kalktığını söyleyerek, Kur’an ı bütünlüğünden ayırdık. Bütününden ayırdığımız içinde, onu gereği gibi anlayamadık. Allah Kur’an ın sınırlarını aşmayın diye bizleri ikaz eder. Buradan da anlıyoruz ki, Kur’an ın bir sınırı vardır. Onun sınırlarının da ölçüsünü, yine Kur’an belirlemiştir. Bizlere düşen Kur’an ı bir bütün olarak, eksiksiz anlamaya çalışmak olmalıdır.
 
Dilerim Rabbimden, Kur’an ı bütününden ayırmadan, onu anlamak adına çaba harcayan, Kur’an ın sınırlarını aşmayan, Rabbin halis kullarından oluruz.
 
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
 
 
halukgta
Pts Ekm 14, 2013 8:39 am
 
Foruma git
Konuya git
cron