457 sonuç bulundu

Geri dön

Mutluluk nasıl yakalanır...

Mutluluk nasıl yakalanır..
Geçirdiği kaza sonucu dostumun bir gözü kör olmuştu. Sürekli yakınıyor, tek gözle yaşayamayacağını, işini bile yapamayacağını söylüyordu.
Dünyaya küsmüş, evden dışarı çıkmaz olmuştu.
Ziyaretine gittiğimde yana-yakıla şikâyetlerini sıraladı. Sabırla dinledikten sonra sordum:
Âmâ olarak dünyaya gelseydin ve geçirdiğin kaza sonucu gözlerinden biri açılsaydı ne hissederdin??
Düşünmeden cevap verdi: ?Herhalde çok mutlu olurdum.?
Öyleyse dedim, şimdi de ol, çünkü bir gözün görüyor.
Bir şaşkınlıktan sonra, aylardır ilk defa gülümsedi.
Dikkat!.. Mutluluk aradığımız yerlerde değil, aramadığımız yerlerde saklı olabilir.

Belki mutluluk, sadece görmektir...
Belki sadece işitmektir...
Belki hayatı koklamaktır...
Belki yalnızca dokunmaktır, tutmaktır...
Belki elimizdekini fark edip şükretmektir...
Belki mutluluk, hayatın olumlu yönlerini keşfetmektir...
Belki de yalnızca nefes almaktır...

Bir hasta için en büyük mutluluk sağlığına tekrar kavuşmaktır...
Peki, acaba sağlıklı günlerinde neden mutlu değildi?
İflas eden iş adamı için en büyük mutluluk, tekrar zengin olmaktır...
Zenginken neden mutlu olmadı?
Ağrılar içinde kıvranan biri için ağrılardan kurtulduğu an en mutlu andır...
Öyleyse ağrısız geçen onca yıl neden mutlu olamamıştı?

Gözleri kör biri için mutluluk, hayatı görmektir:
Oysa bu, her zaman görenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Sağır biri için mutluluk, sesleri duymaktır...
Oysa bu, her zaman duyanları mutlu etmeye yetmiyor.
Elsiz-kolsuz biri için mutluluk, dokunmaktır, tutmaktır, sarılmaktır...
Oysa bunlar, her zaman dokunabilenleri, tutabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Bacakları olmayan biri için mutluluk, yürümek, koşmaktır.
Oysa bu, her zaman yürüyebilen, istediği zaman koşabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Çünkü kendimizi fark etmiyoruz. Kendini fark edemeyen tabiatı fark edemez, tabiatı fark edemeyen kâinatı fark edemez, kâinatı fark edemeyen hayatı fark edemez...
Bunları fark edemeyenin mutluluk kaynaklarını fark etmesi imkânsızdır.

Evlâtlarımızın sadece sıkıntılarını yaşıyoruz. Yalnızca bizi nasıl kızdırdıklarını, nasıl yorduklarını, nasıl incittiklerini anlatıyoruz.
Evlâtlarımızın aynı zamanda mutluluk kaynaklarımız olduklarını düşünmüyoruz bile!
Hayatı kendimize kendi ellerimizle zehir ediyoruz.
İşte bütün bunları aşmak, hayatla kucaklaşmaktır. Belki de mutluluk, hayatın sadece olumsuz yönlerine bakmak yerine olumlu yönlerine de bakmaktır.
Bunun için öncelikle hayatı her şart altında gülümseyerek yaşamayı öğrenmek lâzım. Gülümseme en büyük güçtür. Bu yetenek ve özellik tüm yaratılanlar arasından yalnızca insana verilmiştir. Allah?ın büyük ikramıdır.
                                                              
Yavuz Bahadıroğlu
 
Tutku
Pzr May 19, 2013 5:36 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mutluluk nasıl yakalanır...


her insan,mutlu bir hayat sürmek ,kendini mutlu hissetmek,vede huzur içinde olmak ister... istemek ile gerçekleştirmek arasındaki  farkda işde tam bu noktada devreye girer....                                               
   Metlu olmak, Mutlu olmayı istemekle başlarr...                                      
tutkummm emeğine sağlık cnmm paylaşım için tşklrr.. <3 MeLTeM <3
huzun_gecesi
Pzr May 19, 2013 3:15 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Mutluluk nasıl yakalanır...

, Kendin İçin Mutlu Ol Bir Başkaları İçin Değil... 
 

 

Kimi istersen onu seç, amaönce kendin için seç.Kendin için yaşa,Kendin için sev, kendin için aşık ol.Kendini beğen ve kendini dinle her zaman.Ancak o zaman bulabilirsin mutluluğun formülünü.

Düşün ki çok seviyorsun dans etmeyi.Ruhunu doyuruyorsun ve hayatının vazgeçilmezleri arasında.Öyleyse dans et, durma.Kimsenin seni engellemesine izin verme.Sırf başkaları mutlu olacak diye oturma sandalyeye.Kalk ve ilerle pistin ortasına.Sonra yorulana dek dans et.”Ne derler”diye düşünme.Bırak konuşsunlar.Sen mutlu olacaksın ya gerisinin önemi yok!Kendini yollara mı vurmak istiyorsun, bin ilk otobüse.Nereye gittiğine bile bakma.Çık yola.Bir haber ver yeter.Nereye gittiğini soranlara “kendime gidiyorum”de.Kes dünyayla iletişimini, ne olur?Bir mola yerinde pilav üstü kuru yerken alacağın tadı düşün.Kayboluşlar insana kendini buldurur bazen.Geride kalanları unutma elbette ama onlar da beklemeyi bilsinler.
Çok mu beğendin vitrindeki giysiyi, al o zaman.Çok mini, çok frapan çok renkli, çok sakil mi diyecekler bırak desinler.Sen kendine yakıştırıyorsun ya, bu yeter.“Bu da nereden çıktı diyenlere “kendim için, kendime aldım” deyiver gitsin.
Korkma, iç bu gece.Sarhoş olmak istiyorsan ol.Bul şişelerin dibini.Kim kötü düşünürse düşünsün.İç ve başla şarkı söylemeye.Bağıra, çağıra söyle hem de.Sen eğleniyorsun ya ..Kendi besteni kendin yap.Kendi sözünü kendin yaz, söyle.“Bu şarkı da nereden çıktı ” diyenlere “kendime yazdım”de.“Kendim için söylüyorum”de..
Ne yaparsan, kendin için yap, kendini eğlendir önce.Sen mutlu ol ki; senin mutluluğun başkalarını da mutlu etsin.Mutsuzken kimseyi mutlu edemezsin, unutma!Ve sakın herkesi birden mutlu etmeye çalışma.Çünkü olmazlar.
Kim ne derse desin sakın bir başkaları için yaşama
Bir başkasının hayatına yön vermesine izin vermeO ne der, bu ne derlerle yaşama
SEN MUTLUYSAN BU HERKESE YETER !!!!!!
 
Nehirr__
Pzr May 19, 2013 4:43 pm
 
Foruma git
Konuya git

Aile elden gidiyor...


Yavuz Bahadıroğlu
 



Aile elden gidiyor

08 Nisan 2013 Pazartesi 00:13
.

Boşanmalar artıyor… Doğumlar azalıyor… Aile bağları git gide zayıflıyor… Sık sık aile faciaları yaşanıyor… Bu manzara karşısında, “Uyan Türkiye” diye bağırmamak için kendimi zor tutuyorum! Bunlara karşın biz anne ve baba olarak ne yapıyoruz? Hemen hemen hiçbir şey! Zaten çocuklarımıza ayıracak pek vaktimiz de yok… Her günümüz koşturmaca, her gecemiz televizyon: Gecelerimizi televizyon başında yitire yitire, ailemizi yitirmeye başladık, farkında değiliz. Ailemizi yitirmesek bile, her gece, geleneklerimizden, göreneklerimizden bir şeyler yitiriyoruz…Hepimiz bir şekilde sanallaştık: Televizyon dizilerinde yaşananları (Milliyet’in haberine göre, Suudi Arabistan hükümeti “aileyi koruma” adına Türk dizilerini yasaklama kararı aldı) hayata geçirmeye çalışmaktan, kendi gerçeğimizi yaşamaya sıra gelmiyor. Evlerimiz televizyon stüdyosu değil, hayatımızın her yerinde kamera yok, ancak beynimiz kamera dolu; kendimizi zumluyor, pek de farkında olmadan, rol kesiyoruz: Yaşamak yerine rol yapmak, ne vahim bir tecelli!.. Bunun faturası ağır: Suç oranlarında, boşanmalarda, intiharlarda ve uyuşturucuda büyük artış var! Şehirlerimiz gaspçıdan, çeteciden, soyguncudan geçilmiyor. Yani “Rüzgâr eken fırtına biçer” atasözü boşuna söylenmemiş. Rüzgâr ektik, soygun, vurgun, rüşvet, kapkaç, gasp, boşanma, uyuşturucu, intihar fırtınaları biçiyoruz! Bir memleketin sivil-asker aydınları “çetecilik”ten (Ergenekon) hüküm giyiyor ya da “darbeye teşebbüs”ten yargılanıyorsa…Bir memlekette Genelkurmay Başkanlığı veya kuvvet komutanlığı yapmış generaller darbecilikten “tutuklu” bulunuyorsa… Bir ülkede, “Laikliği koruyup kollama”yı kendine görev addettiğini söyleyen medya patronları ile tanınmış bazı iş adamları kendi bankalarını hortumluyor, birisi, bir kalemde dokuz milyar dolarımızı götürüyorsa… Bir ülkede “sanatçı”lar evlenip boşanmaktan ve sözde “âşık” olmaktan fırsat bulup şarkılarını besteleyemiyor da, yabancı şarkıcıların melodisini çalıyorsa… “Oyuncu”larımız, uyuşturucu bulundurma, içme ve satma suçundan grup halinde gözaltına alınıyorsa… Üstüne üstlük, bir de din başta olmak üzere moral değerler ideolojik nedenlerden dolayı sürekli saldırıya uğruyor, insanların imanıyla, vicdanıyla, yüreğiyle ve kılık kıyafetiyle oynanıyorsa…Ve sayısız âbideleriyle “âbide insanları” olan bir ülke, kendini hâlâ dizi filmlerle, şiş kebap ve lokumla tanıtıyorsa, “düzgün insan” zor yetişir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” derler, “iyi örnek” kıtlığında, gençlerimiz, “kara insan”lara bakarak kararıyor! Başta televizyon kanalları olmak üzere,  neredeyse her şey, gençleri “kötü” olmaya özendiriyor… Televizyonlar mafya dizilerinden geçilmiyor. Her gece onlarca insan katlediliyor. Onlarca şiddet sahnesi gösteriliyor… Toplumun “sapma” saydığı “cinsel tercih”ler “normalmiş gibi” sunuluyor…Çıtımız çıkmıyor… Televizyon dizileri dini, millî, tarihi ve ahlakî değerlerimizin üstünde tepiniyor, milli mefahirimiz zir u zeber ediliyor, televizyon yarışmaları gençleri “çalışmadan kazanma”ya yöneltiyor, sözde okul hayatını anlatan diziler ders çalışmayı “angarya”, başıboşluğu “hayatın gerçeği” olarak sunuyor… Kısacası, geleneksel aile yapımızın yüreğini çatlatacak envai çeşit “oyun” tezgâhlanıyor… Unutmayalım ki, bu toplumu ayakta tutan şey, aile yapımızdır.O bozulursa, her şey çözülür, nesiller kaybederiz! Yıllar önce Prof. Gaston Jezz, “Türk milletinin elinden aile nizamını alırsanız, geriye hiçbir şey kalmaz” demişti. Aile yapımıza dadanmaları bundandır: Aile nizamımızı elimizden alarak, ellerimiz böğrümüzde bırakmaya çalışıyorlar. Bu tehdit karşısında sadece Başbakan bağırıyor, uyarıyor; yalnızca o dertli gibi… Ekilen rüzgâr, bir süre sonra toplumsal fırtınaya dönüşünce, biz de feryada katılacağız, ama korkarım iş işten geçmiş olacak.
Tutku
Pzr May 19, 2013 5:47 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aile elden gidiyor...

Bizim sözlerimizin hepsi nakit, başkalarınınki nakildir. Nakil, nakdin fer’idir.
                                                        
Şelalem canım teşekkrler..
Bu arada sana bir servis yapayım.. afiyetler olsun...:)
                                                           
Kahramanmaraş mutfağı...
 
 
 
                                                        
yesilevren
Pts May 20, 2013 1:26 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aile elden gidiyor...

    TÜRK KAHWELERIMIZIDE  TÜRKÜ ADMINIMDEN GELSIN 3 BAYANADA SERWIS YAPAMAKTA KESIN  SORUN CIKARMAZ BILIRIM:)))
                                            
HeLioS__
Pts May 20, 2013 10:33 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Aile elden gidiyor...

            Bu ne güzellik...Yetiştim çaylar kahveler..canımsınızz ellerinize sağlıkkkkk..Rabbim bozmasın...
            Akılma mevlananın sözü geldi...Zaten iyilik aradımı insanda kötülük kalmazki... ve şu sözü ne kadar anlamlı ..Sen bakmasını bil de dikende gül gör,dikensiz gülü herkes görür..Biraz sabır ,biraz hoşgörü..gerisi kendiliğinden gelir...
                                                    
Şellalem..Siyahım matemim...teşekkürler...
Tutku
Pts May 20, 2013 11:24 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: arkadaş ve dost arasındaki farklar

 


Her insanın son kullanma tarihi var artık.
Çünkü karşımızdakine insan olarak değil, imkan olarak bakıyoruz.

İbrahim Tenekeci...............


 


 


 


Fotoğraf: Her insanın son kullanma tarihi var artık.
<br />Çünkü karşımızdakine insan olarak değil, imkan olarak bakıyoruz.
<br />
<br />İbrahim Tenekeci

Birsu__
Cum May 24, 2013 11:04 am
 
Foruma git
Konuya git

arkadaş ve dost arasındaki farklar

 
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır ..Arkadaş senin ağladığını görmez Dostunun omuzu ise senin göz yaşlarınla ıslanır ..Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider ..Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için ..Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür Dost ise tekrar arar ..Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister Dost ise her zaman senin arkandadır ..Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder ..Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır ..Arkadaş sizi ikinci görmek ister Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar ..Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır Dost sıkıntınız olduğunda size koşar ..Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız Dostlarınız size huzur vermeye çalışır...
huzun_gecesi
Per May 23, 2013 10:30 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: arkadaş ve dost arasındaki farklar

DOSTLUGU ARKADAŞLIGI SEVGIYI SADECE 5 CM EKRANDA SANANLAR UNUTULMASINKI HERŞEYIN BI SONU VARDIR :::........ÇOK KONUŞMAYA GEREK YOK HERKEZ KIMLIGINI CEBİNDE KİŞİLİGİNİDE BENLİGİNDE TAŞIR.....KİŞİLİGİ OLMAYANLARSA ÇÖPE ATILAN PEÇETEDİR......

KoRaTeS__
Cum May 24, 2013 9:00 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: arkadaş ve dost arasındaki farklar

EMEGINE SAGLIK MELTEM DOGRU SOZLER BAZI UFAK BEYINLILER DOSTLUGU ARKADAŞLIGI KARIŞTIRYOR HEP ANA SAYFADA YAKINANN LAR ARKADAŞ DOSTLUK CÜMLELERİNİ KULLANARAK PAYLAŞIMLARA KABUS GIBII ÇÖKÜYORR:)))))))


 

KoRaTeS__
Cum May 24, 2013 8:49 am
 
Foruma git
Konuya git

Kalp gözü ile görmek ask gözü ile yasamak..

Canlı, cansız bu dünyada yaşıyoruz ve her varlığın da bir sonu var. Ancak canlı olan varlıklar hayatta sevgiye ihtiyaç duyarlar. İnsanlar ise sevmeye, sevilmeye… İnsan neyi seviyor, neden haz alıyorsa onlarla birlikte olmak ister. Bir hayat düşünün ki o hayatın içersinde iman yoksa sevgi yoksa aşk yoksa o hayatı yaşamanın bir sıkıntı, azap ve acıdan başka bir anlamı olmaz. Sevgi, duygu, his ve düşünceler hayatın her safhasında yaşanan güzelliklerdir. Gönül dünyamızdaki zenginliklerdir. Gönlümüzü, kalbimizi sevgilere, tüm güzelliklere açık tutmalıyız ki hayatımız da güzel olsun. İçinde sevgiyi barındıramayan insanın içi nefretle dolar ve insanlıktan uzaklaşır. İçimizdeki nefreti, kalbimizdeki sevgiyle kovabiliriz... Sevgisizlik ağır bir yüktür, kötülüklerin beslenme kaynağıdır. İnsanlar bundan kurtulmak için gayret etmeli, kalplerinde sevgiye yer ayırmalıdırlar.Sevgi, değer vermesini bilmektir. Sevmek, inanmak ve yaşamaktır. Sevmek, Sevgili olmak ve birlikte olmaktan kıvanç duymaktır. Sevgi, bütün suni davranış ve düşüncelerin hayattan çıkarılması, ulvi düşüncelere yöneliştir. Sevgi, insanın yüce yaratıcıya hakkıyla kul olmasıdır. Sevmek, gerçek ve büyük bir imtihandır... Sevgi Ferhat ile Şirinin, Aslı ile Keremin, Mecnunla Leyla’nın aşkını yaşamaktır. Leyla’dan Mevla’ya yöneliştir… Sevgisiz, umutsuz ve inançsız hayat bir hiçtir. Şu âlemde ister sultan, ister hükümdar olalım, her ne olursak olalım ama hakkıyla insan olalım. Yaratanı bilip, sonsuzluk âlemine göre yaşamalıyız ki mutlu olalım. Yoksa fani olan âlemde neyiz ki… Sizlere ibretlik bir hikâye; Yaşlı bir adam tarlasında çalışırken tebdil-i kıyafet halkın içinde gezen hükümdar ona yaklaşır. Selamlaşırlar, yaşlı adam yolcunun sıcaktan bunaldığını düşünerek ona ayran ikram eder. Daha sonra sohbet etmeye başlarlar. Hükümdar yaşlı adamın sözlerinden etkilenir ve ona kim olduğunu sorar. Yaşlı adam ona:-Hiç, der. Hükümdar merakla;-Ne demek bu, senin muhakkak bir adın ve unvanın vardır. Yaşlı adam gene; -Hiç, der. Hükümdar bu sefer kendisiyle alay edildiğini sanır, -Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben bu ülkenin hükümdarıyım der. Adam bu durum karşısında durumu izah etmeye çalışır:-Peki hünkarım şimdi siz bu ülkenin hükümdarısınız, bundan sonra ne olmayı planlıyorsunuz der. Hükümdar şaşkın bir tavırla,-Hiç, der. Yaşlı adam o zaman,-Hünkârım işte ben sizin hükümdarlıktan sonra ulaşacağınız o mertebedeki adamım der...Fiziksel olarak vücudumuzu arındırabiliriz, fakat ruhsal yapımızın sonsuz sevgiyle arındırılması gerekir. Bunun için ilahi yaratıcının sevgisine, merhametine ihtiyacımız olacaktır. Bu sevgiyi kalbimizde yaşayarak, küçük bir et parçasında büyük bir aşk ve dava taşıyacağız. Böylece enerji kazanacağız, hayatımıza anlam katacağız…Sevgisiz hayat sıkar, daraltır içimizi. Oysaki ne kadar geniştir kalbimiz. Her şeyi alır içine, bazen de genişliği nispetinde daralıverir, sığmaz olursun içine. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olmak, sevdiğiyle kalbi bölüşmektir… Sevmek paylaşmaktır. Sevdiğiyle sevgiyi paylaşmaktır… Vazgeçiş yoktur sevgiden, sevgiliden. Sevgilinin gönül gözü sevgi renkleri arasından gerçek renge ulaşmayı idrak eder. Sevgiler bitmez öyle ki, tüm beşeri gerçekler, tüm dünya silinir gider ama sonsuz sevgiler devamlı yaşar.Gerçek sevginin ve güzelliğin yanında bizimkisi sönük kalır. Bu sevginin membaı da yaratıcıdır, rabbimizdir. Her insan yaratıcının güzel parçasını içinde taşımaktadır.Vicdan, kalp ve ruh kir, pas, leke kabul etmez. Kalbimizde sevgi ve merhamete çokça yer verdiğimizde, vicdan duygusunu geliştirdiğimizde, içimizde olan volkan sonsuz yaşama dönüşür.Sevgi gayret ister, emek ister. Sevginin en büyük kaynağı olan rabbimizi her şeyden çok sevmeliyiz ki sevgide derinleşerek, sevginin sonsuzluğuna varalım. Sevmek sevgiliyi istemeyi de öğrenmektir. Sevgili olunca, âşıkla maşuk olunca ölüm bile güzeldir. En büyük sevgi, sonsuz yüce sevgilerde, yaratıcıda saklıdır. Sevgililerin sevgilisi yaratıcıyı sevmek de sevgiliden gelen her sözü kabullenmek, “öl” emrine bile “ölürüm” diyebilmektir. Sevmek, ölümden öte sonsuzluğa taşınabilmek, sevgili olmasını bilmektir. Tükenmeyen kaybolmayan sevgiler kaynağından doya, doya içmektir. Sevgilerin aslı ve odağı olan Allah sevgisini hiçbir zaman kalpten çıkarmamaktır. Şu dünyada beşer, şaşarız. Ne kusursuz insan aramalı, ne de insanda kusur. Seveceksek öylece sevmeli. Sevgilerde yücelip yaratıcıya ulaşmalı…Yeni ufuklara gerçek sevgi ve inançla dolu gönül yelkeniyle yola çıkalım. Kalp gözüyle görüp, aşk gözüyle yaşayalım… İnancı, sevgileri kalpten kıyama kaldırıp sevgiler dağıtalım. Sevgilerin kaynağına, sevgililerin en büyüğüne, yaratıcıya teslim olalım…Selam ve dua ile Hacegan...
Hacegan__
Cum Nis 05, 2013 3:32 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalp gözü ile görmek ask gözü ile yasamak..

Sevmek sevgiliyi istemeyi de öğrenmektir. Sevgili olunca, âşıkla maşuk olunca ölüm bile güzeldir. En büyük sevgi, sonsuz yüce sevgilerde, yaratıcıda saklıdır. Sevgililerin sevgilisi yaratıcıyı sevmek de sevgiliden gelen her sözü kabullenmek, “öl” emrine bile “ölürüm” diyebilmektir. Sevmek, ölümden öte sonsuzluğa taşınabilmek, sevgili olmasını bilmektir. Tükenmeyen kaybolmayan sevgiler kaynağından doya, doya içmektir. Sevgilerin aslı ve odağı olan Allah sevgisini hiçbir zaman kalpten çıkarmamaktır. Şu dünyada beşer, şaşarız. Ne kusursuz insan aramalı, ne de insanda kusur. Seveceksek öylece sevmeli. Sevgilerde yücelip yaratıcıya ulaşmalı…
Hacegan__
Pts Nis 08, 2013 11:44 am
 
Foruma git
Konuya git

Re: Kalp gözü ile görmek ask gözü ile yasamak..

Yeni ufuklara gerçek sevgi ve inançla dolu gönül yelkeniyle yola çıkalım. Kalp gözüyle görüp, aşk gözüyle yaşayalım… İnancı, sevgileri kalpten kıyama kaldırıp sevgiler dağıtalım. Sevgilerin kaynağına, sevgililerin en büyüğüne, yaratıcıya teslim olalım....
Hacegan__
Cum May 24, 2013 12:14 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Sesimi Gecenin Alacakaranlığına Gömdüm..

Tutki Gecenin Alaca Karanliğinda Düşlemişim Seni Tutuki Rüyalarimi Bölmüşsün Ne çikar ?Ne Gündüzlerin Selamsiz Aşkina.Geceleri Kefen Biçsen,bir Anlik Hirsla...Herşeyi Yikip Geçsen Ne çikar?Tutki Bundan Böyle Unutmuşum Seni Tutki Artik çalan Parçalarda Ismin Geçmesin,Tutki Yazilan şiirler Seni Anmasin Varsin Ellerde Unuttu DesinBen Seviyorum Ya Seni Sen Sevmesen,ne çikar?
                                                                 
Siyahım Matemim Canım teşekkürler..
Tutku
Cmt May 25, 2013 7:22 am
 
Foruma git
Konuya git

Yasamı ıskalamayalım...

        Allah'ın bize bağışladığı bu güzelim dünya için bişeyler yapalım...Yaşamı ıskalamayalım..
Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir şey yoktu.İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.Bir daha hiç olmıyacakmış gibi dolu ve anlamlı.Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.Bir parçasına dün dedi,diğer parçasına bugün.öteki parçasınada yarın.Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.Dünü düşünüp pişman oldu,yarını düşünüp telaşlandı;Ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup batıncaya kadar yaşadı.Farkında olmadan rezil etti bu gününü.

         Oysa yarın,bu güne ne diyor,dünde bu gün için yarın diyordu.Bir türlü beceremedi.Bir eliyle yarına,diğer eliyle düne yapıştı.Bu günü eline yüzüne bulaştırdı..Mutsuz oldu insan.Ve ne gariptirki yarının telaşıda  dünün pişmanlığınıda hep bu gün yaşadı,ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın ne de dün!

Mutlu günlere..
Tutku
Cmt May 25, 2013 12:58 pm
 
Foruma git
Konuya git

Niçin yalan söyleriz?....

 
Niçin Yalan Söyleriz? Özümüz ve Sözümüz Bir Olamaz mı?
Niçin yalan söyleriz? Diğerimiz için, kaybetmekten korktuğumuz için, güya üzmemek, üzülmemek için…
Yapabileceğimiz ve yapamayacağımız şeyler taa küçük yaşlarda öğretilmiş, bu bilinç kalıplaşmıştır beynimizdeki diğer kalıplar gibi.
Niçin kırılırız?
Sevgiyi nasıl yaşayacağımız, nasıl en güzel ifade edebileceğimiz öğretileceğine, kırılmasın, kırılmayalım diye “beyaz yalan-siyah yalan” diyerek yalanlara başvurmamız öğretilmiş, hatta tembihlenmiştir. Yalanı büyüklerimiz örnek-model olarak bizlere sunmuşlar, sevgiyle yetiştirecekleri yerde, korkuyla yetiştirme yoluna gitmişlerdir. Hep koruma güdüsüyle, korkuyu bilinçaltlarımıza ekmişlerdir kendilerine de yapıldığı gibi. Oysa yalandan korusalardı bizleri… Kendimize yalandan, dolayısıyla başkalarına yalandan… 
Yalan, kendimize yalandır bir bilebilsek! Bize yalan söylenmesini asla istemeyiz, ama yine de başkalarına, hatta kendimize bile yalanlar söyleyerek, kendimizi de uyuturuz… Toplum bilinci tarafından ekilen tohumlar korku ve yalan üzerinedir. 

İllüzyon bir dünyada yaşamayı neden seçelim? 
İnsan, yalan söylemek zorunda mıdır? Neden bize yalan söylenir?
Hayır diyemediğimiz için! Üzüleceğimiz, kırılacağımız için, sevilmeyeceğimizi düşündüğümüz için, birlikteliğimizden hoşlanılmadığını düşünmememiz için, kırıldığımızın bilinmemesi için, diğer bir kişiyi daha fazla sevebildiğimiz için, ona daha fazla değer verdiğimizin sanılmaması için vs.
Peki, öyle midir?
“Bize hayır dendiği zaman niçin kendimizi eksik hissedelim ki? Söylenen ‘hayır’ kelimesi, diğer kişinin yaşam alanı! Diğer kişiye hayır diyebilme özgürlüğünü veremememizin sebebi yine korkularımızdır. Kendisini seven, diğer kişinin mutluluğu için sevgiyi seçer her durumda…

Sevgiyi bir başkasına da, herkese duymamızın, daha çok yaşamamızın mutluluğunu niçin en yakınlarımızla yaşarken saklama yoluna gideriz de paylaşma yoluna gidemeyiz?” sorusunu kendimize soralım önce… Bizim mutluluğumuz niye onu mutsuz ediyor? Paylaşamamak! Sevginin sınırlı olduğunu düşünmek!
Daha az sevilme korkusu! Değersizlik korkusu! Sevilmeme korkusu! Yetersizlik korkusu!  
Tüm mesele, korkunun bedenlenmesindedir gördüğünüz gibi. ‘Sevgi’ yok içinde! Sevgi bilincinin bedenlenmeye başlamasıyla, bilincinizdeki tüm korku tohumları aydınlanmaya başlar. Olmadığınız bir şey ya da biri gibi davranmaya son vermeye başladığınızda, bir yeniden programlanma başlar. Siz programladıkça kendinizi, sevgi bilincine uyamayan insanlar yaşamınızdan kendiliğinden çekilirler. Kendinizi uyutulmuşluktan, yanılsamalardan çıkararak, özgürleştirmenin hafifliğini yaşamaya başlarsınız. Başkaları ve toplum tarafından empoze edilmiş tüm bilinç kalıpları da sizi birer birer terk edecek. Sınırlılıklar kalkacak, bambaşka bir dünyanın kapıları açılacaktır önünüze. Kendinize giden bir kapıdan, ancak ‘siz’ sandığınız her şeyden özgürleşerek girebilirsiniz. Ve yalanlarınızdan…  

Ne savunulacak, ne de ispat edilecek bir siz vardır! ‘Gerçek Siz’ sadece sevgisiniz! Gerçek sizin farkına varmaya başladığınızda, inkar ederek gölgelediğiniz kendinizi saklamaktan, kendiniz olmaya geçiş başlar. Hakkınızdaki gerçek sizi bulmanın huzuruyla, içten bir tavır size hakim olur, kendinizi yaşayarak, sizi ilan edersiniz tüme. 
Yalanlar dünyasından kendi gerçek size geçtiğinizde ne olur?
Gerçek sizi etrafınızdaki en yakınlarınıza ve sonra çevrenize ilan etmeye başladığınızda, sizinle uyum içinde olamayan her şey ve herkesle ilgili bir direnç yaşanabilir, bu çok doğaldır. Bir temizlenme ve dönüşüm gerçekleşmektedir. Hediye gelmek üzeredir…
Sevgi ve aşkı bedenlemeye hazırsınızdır artık! Neden ben aşkı yaşayamıyorum diyen, sorgulayan, bunun acısını çeken kişiler için artık hüzün bitmiş ve sevgiliyle kavuşma başlamıştır. Aşk yaşama geçmek için hazırdır, yine sizin tarafınızdan…
 
Sevgi dönüştürücü müdür? Yalansız mıdır? Korkusuz mudur?
Sevgiyi hatırlayınca, içimizde bir yerlerde Tanrı’nın kıvılcımının yanmaya başladığını görürüz pek çoğumuz. Yandıkça büyür, sevdikçe besleriz yangını. Taa ki egolarımızı yakana kadar. Aşk bizden görülene, aşkı görene kadar!  En derinlerdeki Tek gerçek, AŞK! Bunu bilene, içselleştirene kadar… 
Kalbinizden düşünerek, herkesin kazandığı bir dünyada sadece sevgi vardır. Zihniniz bunun muhteşemliğini hissetsin izin verin. Sevginin muhteşemliğini hissedin zihninizde eşsiz sessizlik içinde mutlulukla dans ettiğinizi göreceksiniz. Neşe eşlik edecek bu duruma. Niçin anlatıyorum bunları? Böyle bir sevgi ve aşkı bedenleyen için, içindeki özü dışa yansıtmaktan başka yol yoktur. Yalan, kendine yalandır. Ve yalanlar içinde yaşayamaz böyle bir öz! Sevgi bilincine geçen kişi her durumda sevmeye devam eder. Korku yoktur, sevginin iyileştirici gücüyle yeni bir ‘siz’ ortaya çıkmıştır. 

Sınırlı düşünce kalıplarından özgürleşme başlar. İnsan, bilincini genişleterek, özü yaşama yolunu seçerek, kendisine hizmet yoluyla, dünyaya hizmet eder. Tanrı ve ruhuyla içindeki Birliği yaşamak, çabasızca, yaşamla akarak, seçerek ve kabul vererek, olana teslim olarak…

 
Kendisini bilen kişi, kendisiyle de BİR’liği bulur, yaşar. Ve yepyeni bir SEN’i yaratan olur. Bu sen için, yalanlar yoktur. Uyku yoktur. Ve özündekinin güzelliğini, kendini görenlere yansıtma başlar. Tırmanılacak bir tepe yoktur. Zaten o, O’dur! Bu yolun kendisi size gider, içsel, çabasız ve muhteşemdir…

Yalansız günlerimizde yaşamak ümidi ile..
 
Tutku
Cmt May 25, 2013 4:18 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Niçin yalan söyleriz?....

YALAN En beklenmedik yerde vurur insanı zaman Ayağına dolaştırır eski hatalarını, Ve yalan yalanı doğurur, İnkarın kar etmediğini anlayınca Kabullenir ama sadece Dilinin sana anlattığı kadarını... Bugulu bir cama resim çizmeye benzer. Yalanlar, Yenisini çizersin eskisinin üzerine, İyi durmayan yerlere ufacık bahanelerle Rutuş yaparsın... Oysa her şey gerçektir, Ve kimse inanmaz Kendinin bile inanmadıklarına...
tutkumm emeğine sağlık cnm 
huzun_gecesi
Cmt May 25, 2013 6:41 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Niçin yalan söyleriz?....

Herzaman ki gibi muhteşem bir  konu ve bende Vıctor Hugo'nun  güzel bir  sözüyle katkıda bulunak istedim ;
''Yalan zeka işidir,dürüstlük cesaret,eğer zekan yetmıyorsa yalan söyleme ...!!  cesaretini kullanıp dürüst olmayı  dene ''
Emeğine  sağlık  TUTKUM
LiNDa-___
Cmt May 25, 2013 8:14 pm
 
Foruma git
Konuya git

Re: Niçin yalan söyleriz?....

Mevlananın yalanla ilgili sözleri nelerdir?

· Gerçek kokusuyla ahmağı kandıran yalan sözün kokusu miskle sarımsak kokusu gibi söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.

Sözle anlatılan şey yalan bile olsa kokusu gerçek olduğunu da haber verir yalan olduğunu da.

 
Tutku
Pzr May 26, 2013 2:54 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron