2 sonuç bulundu

Geri dön

Sewgi Saygı...

Değerli dostlarım! Bizler insanız ve birlikte yaşamaktayız. Bu birliktelikler içerisinde olduğumuz müddetçe kendimizi iyi tanımamız lazım, kendimizi tanır isek diğerlerini de iyi tanımış oluruz. Bu da insan ilişkilerinde saygıyı ön plana çıkarır.
Saygı ülkeyi, bazen bir insana, bazen tabiata, emeğe, büyüklere saygı, eşe dosta saygı gibi çeşitlendirilebilir. Yani alemi berzahta ne görüyorsanız hepsine karşı gösterilen bir tutumdur.
Saygı bazen kişinin değerinizden değil de bulunduğu konum dolayısı ile gösterilir. Buna misal anne-babaya saygı, yöneticiye saygı, duygulara saygı gibi.. Saygıyı duyguyla birleştirdiğimiz zaman ise aşık olmak, bazı kişilere sempati duymak olarak ortaya çıkar.
Şöyle bir ibare kullanacağım: saygı göster ki saygı duyulasın, eğer diğerlerinden kendini yüksek görüp gurur ve kibirle davranıp büyüklenme ile saygı ve itibar kazanmak kolay olsa da çabuk kaybedilir. Ama hoş görülü biri olarak yaratanın yarattığı bir kul olarak insanları görüp onları alçak gönüllülükle yaklaşıp her kesimde bir değer elde edebilmek asıl olan saygıdır.
Saygı adeta sevgi, dağıtmaktır. İnsan olanları yaratanın yaratmış olduğu tüm evrende onlara sevgi ile yaklaşıp saygı dağıtmaktır.
Şunu unutmayalım her yaratılanın bir yaratılış amacı vardır. Kimi yük taşır, kimi böcek yer, kimi hava temizler v.b. insanlığın yaratılış amacı ise yaratılanları hoş görmek, iyi yönlerini görmek aykırı olan davranışlarını düzeltmeleri için yol göstermek gibi hasletlerle yüklü insanlara büyük meziyet verilmiştir.
Yunus’ un dediği gibi, “ gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” diyerek sevgi ve saygının işleri kolaylaştıracağı fani olan yalan dünyada hiçbir şeyin kimseye kalmayacağının bilinmesini ne güzel hatırlatıyor bizlere…
Saygılı bir ortam ile gelecek günlere kin, nefret, kavga ve savaş ortamı taşımak yerine hoş görülü bakarak iyi anlaşılabilir ortam hazırlamış oluruz.
Gelecek neslimizi, çocuklarımız hoş görü ve saygıyı aşılamamız gerekir. Hoş görü ile yaşamak sabır ve dayanıklılığı aşılar. Sabır acı meyvedir ama unutmayın sabrın meyvesi ise çok tatlıdır.
Gelin insanlığa saygılı olalım, saygı ve sevgi ile onlara yaklaşalım. Yüreklerimiz taş gibi değil yumuşak olup, toprak gibi verimli olsun. Şöyle diyeyim toprakla dostluklar kurulur, o toprakta çiçekler yetişir.
Şöyle bir benzetme ile konuyu bitireyim. Toprak saygı, çiçek sevgi, yaşam hoş görü ise zar dediğimiz çiçek bahçesidir.
İnsanı sev say ki, sende sev sayıl,
Gaflete dalma insanoğlu biraz ayıl,
Sende sevgi ile dostluk kervanına katıl,
Yaşamda değerin olsun pahalıya satıl…

Selam ve saygılarımla!!!
Liana
Çar May 30, 2012 12:30 pm
 
Foruma git
Konuya git

Hayatınızdaki Renkleri Hiç Düşündünüz mü?

Mutluluğun toz pembesiyle, mutsuzluğun simsiyahlığından başka renk yokmuş gibi davranırız. Bir de renksizlik. Oysa, hayatın her döneminin renkleri vardır. Toz pembe ile siyah arasında doğanın nice rengi oynaşır durur.


İçimizden fışkıran bir sevinç an'ının şafak kırmızısı nasıl da sarıverir bizi? Her yanımız nasıl canlı, nasıl sıcaktır? Umudumuz, birdenbire kırıldığında nasıl da soluverir? Bir kahverenginin kendi içinde kıvrılmış hüznünü duyarız. Belki de içimizde bilmediğimiz bir ressam, nerede oturduğunu bilmediğimiz bir ışıkçı var. Yaşadığımız her an'ın, her duygunun, her düşüncenin renklerini, ışıklarını değiştiren, parlatan, soluklaştıran, canlandıran, söndüren, bilmediğimiz varlık.


Bazen bir günün içinde nice renkler vardır. Limon sarısı başlayan bir güne, sevdiğiniz biri bir avuç leylak rengi katıverir; arkadan, pembeler ile maviler yarışır. Hayatınız renklenir. Bazen de canlı kırmızıyla başlayan bir günümüz, tatsız bir olayla grileşir; sonra tatsızlıklar düzelir; geri kalan dilimi uçuk mavi yaşarız. Her günümüzün içine bir pembe noktacık koyabilmeyi, bir tutam mavi serpivermeyi, biraz filiz yeşili katabilmeyi başarsak…


Nedir peki hayatımıza biraz nenk katmak? Alışkanlıkların içinde kaybettiğimiz duygularımızı, biraz canlandırmak. Yılların içinde fark etmez olduğumuz eşimizi, biraz değiştirmek.


Oysa, içimizin renklerini görmeyi bilmeliyiz. Pembelerimizi boğan nedir? Mavilerimizi örten nedir? Beyazımızı neler kirletiyor? Asıl renklerimiz nelerdir? Bizi biz yapan renkler. Önce, bu renkleri görmeyi, tanımayı başarmalıyız. Sonra da ayrıkotlarının bastığı bir çiçek tarhı gibi bizi sarartan, karartan renkleri bulmayı, ayıklamayı başarmalıyız. Bunu yapabildiğimiz zaman, kendi rengimiz, kendi ışığımız, hayatın renklerine ışıklarına karışacak, canlanacak, parlayacaktır.


Kendimizi günlerin süregiden akışına bırakmazsak, yaşama isteğimizin farkına varırsak, kendimizi geliştirmeyi bilirsek, kendimizi yenilemeyi hayata saygı olarak görürsek, bunu başarabiliriz. O zaman görürüz ki biz kendi renklerimizi bilmezmişiz; bunlara uyan renkleri görmezmişiz.


Her insan, bir renk cümbüşüdür. Hayatın insana verdiği renklerden daha fazlasını, insan hayata verir. Doğada güneşin doğması ve batması için bir gün gereklidir. Ama düşünsenize, insanın içindeki güneşin doğması ve batması bir günde kaç kez olabilir? Kendi renklerimizi göremezsek, bu renkleri nasıl canlı tutacağımızı bilemezsek, her şeyi başkalarından beklememiz kaçınılmaz olur. Beklediklerimiz gerçekleşmeyince de umutsuzluğun grisi, siyahı bizi sarar.


Oysa, güneşimiz de dolunayımız da içimizdedir. Renkleri karıştırmak, açmak, koyultmak elimizdedir. Yeter ki hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyelim. Hayatı kendi renklerimizle yoğuralım; hayata kendi renklerimizi katalım. Bu da kendimizi, kişiliğimizi geliştirmekle olacaktır. Yaşama cesaretimiz, hayatı görebilme gücümüz, yaratma gücümüz, ışığımızı parlaklaştıracak, renklerimizi ortaya çıkaracaktır.


Unutmayalım. Hayat, yaşama cesareti olanları sever.

Saygılar...
Liana
Çar May 30, 2012 1:26 pm
 
Foruma git
Konuya git
cron